HALIL
i ALClK-
SEÇME ESERLERi-ll
•
DEVLET-1·A
OSMANLI iMPARATORLUGU
ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR -I
KLASIK DÖNEM ():
SIYASAL, KURUMSAL VE EKONOMIK GELIŞIM
Genel Yayın:
TARİH
PROE DR. HALİL İNALCIK
DEVLET-İ 'ALİYYE
OSMANLI İMPARATORLUGU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR- I
' KLASİK DÖNEM ()
SİYASAL, KURUMSAL VE EKONOMİK GELİŞİM
© TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYıNLARI,
Sertifika No:
EDİTÖR
EMREYALÇIN
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
DÜZELIMEN
ESENGüRAY
DİZİNİ HAZlRLAYAN
BORA BOZATLI
GRAFİK TASARlM UYGULAMA
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI
I. BASKl, MAYIS
BASKl, A<iUSTOS
ISBN
BASKI
ŞEFİK MATBAASI SAN. VE rtc. LTD. şrt.
TURGUT ÖZAL CAD. NO:
İKİTELLİ İSTANBUL
() 62 62
Sertifika No:
Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.
Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek
metin, gerek görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin alınmadan çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI
İSTİKLAL CADDESi, NO: /4 BEYO<iLU İSTANBUL
Tel. () 39 91
Fax. () 39 95
funduszeue.infouı:funduszeue.info
Halil İnalcık
Devlet-i 'Aliyye
Osmanlı İmparatorluğu
Üzerine Araştırmalar- I
klasik dönem ()
siyasal~ kurumsal ve ekonomik gelişim
TÜRKIYE$ BANKASI
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER~
Önsöz . .IX
A
Kuruluş ve Klasik Dönem ()
Anadolu'ya Oğuılfürkmen Göçleri,
Anadolu Selçuklu Sultanlığı
Osman ve Beyliği . .. .. .. . ..
Gaza ve Osman Gazi'nin Ortaya Çıkışı 9
Bizans Devleti ile ilk savaş:
Bapheus (Koyunhisar) Savaşı ()
Gazi Beylikler, Uc Toplumu ve Kültürü J 7
Babai Dervişleri Osmanlı Uc'unda .. . .. .. . . . . . 22
Gaza ve Gazilik .. .. ..
Alplar, Nökerler (Yoldaşlar) .
Osmanlı Uc'unda Örgütleyici Öğeler: Ahiler veFakılar
Ahi Evren
Ahilik ve "Fütüvvet" .
Fütüvvet ve Esnaf .
Orhan (): Avrupa'da Yerleşme .
Bir Dönüm Noktası: Pelekanon (Eskihisar) Savaşı (),
Iznik Düşüyor .. .. .. . . .
İzmit düşüyor .. .. ..
Batı'da Çanakkale Bağazı'na Doğru Genişleme:
Karesi Beyliği'nin İlhakı
Osmanlılar Avrupa'da
Rumeli'de yerleşme·'·"'·' .
Sazlı-Dere Savaşı (): Edirne Düşüyor
Daimi Ordu: Pencik Uygulanması ve
Yeniçeri Ordusunun Kurulması . ..
Anadolu'da Osmanlı Yayılışı
VI
I. Murad Hüdavendigar'ın () Balkan İmparatorluğu
Yıldırım Bayezici'in Merkeziyetçi imparatorluk Girişimi,
Timur Darbesi
Genel Durum () 67
"Fetret" ve K~lkınma ()
Yıldırım Bayezici ve Timur: Ankara Savaşı (28 Temmuz )
Timur: Anadolu Beyleri, Osmanlı ve Bizans Üzerinde Egemen
Bir Arap Musahib, İbn 'Arabşah: Timur Üzerinde Kayıtları 80
I. Mehmed (): Merkeziyetçi Hükümranlığın
Yeniden Kuruluşu
Alımedi'ye Göre Fetret Dönemi ()
Fetret Dönemi Üzerine Çağdaş Bir Kaynak:
Alımedi'ye ait Gazavatname (?) () ve
Ahval (Menakibname)-i Sultan Mehemmed ()
II. Murad Dönemi (, ):
Balkanlar'da Kesin Yerleşme ve Yayılma
Fatih Mehmed (, ): Konstantinopolis'in
Fethi ve Merkezi İmparatorluğun Kuruluşu
Anadolu ve Rumeli'de Merkezi İmparatorluğun Kurıiluşu
Fatih'in imparatorluğunu Örgüdemesi
Fatih'in Mali Önlemleri
Yüzyılda Ekonomi
İstanbul'un Yeniden İnşası
İstanbul Nüfusu
II. Bayezici Dönemi (): Fatih Dönemine Tepki
Bayezici ve Cem
Venedik ile Savaş,
Kızılbaş Ayaklanması, Şah İsmail
Yavuz Selim (): Orta-Doğu'da Osmanlı Egemenliği
Şah İsmail, Çaldıran Savaşı ()
Selim ve Mısır Memlukleri
Osmanlı Sultanlarının Halifeliği Sorunu
Kanuni Süleyman (): Osmanlı Dünya Devleti
Devlet-i'Aliyye Orta Avrupa'da ve Avrupa Devletler Sisteminde
İtalya Savaşları ()
VII
Osmanlı, Fransa'nın Hamisi ,.. ,
Akdeniz'de Osmanlı-;:Fransız İşbirliği
Baba-Orucca (Barbaros) Hayreddin Toulon'da
Kıbrıs ve İnebahtı (Lepanto),
Avrupa'da Üstünlük Savaşımı, Lehistan Sorunu ve
Osmanlı-Avrupa Diplomasisi 73
Osmanlılar, Kırım Hanları ve Rusya
Kafkasya-İran Seferleri ()
İran ile Uzun Savaş Dönemi ()
Orta-Avrupa'da Savaş ()
Habsburglara Karşı Uzun Savaş
Fransa ile İttifakın Bozulması 18 7
Büyük Bunalım (): Köklü Değişim
B
Devlet, Toplum, Ekonomi
Nüfus
Osmanlı Devlet Yapısının Temel Örgütü: Kul Sistemi
Merkeziyetçi Bürokrasi ve Tahdr-Defter Sistemi
Osmanlılarda Devlet Hukuku: Kanunnameler
Şeri Hukuk ve Örfi Hukuk
Fatih Mehmed'in Kanunnameleri
Ferman-Kanunlar
Fatih Devrinde Devlet ve Hukuk Görüşü
Devlet Gelirleri, Maliye
Maden İşletmeleri
Toplumsal Yapı
Kırsal Kesim: Çift-Hane Sistemi
Tapulu Topraklar ·
Mukata'alı Top~aklar
Şehir: Ticaret, K~pital Oluşumu, Vakıf
Hirfet, Esnaf
Bursa ····'····· .. ················
İstanbul
VIII
Edirne
Esnaf, Lo ncalar
Ticaret
İç Ticaret
Tekstil Sektörü.: Bir Tarihçe
Dış Ticaret:.Doğu Memleketleri, Avrupa (Kapitülasyonlar) '
Yüzyıl Osmanlı Ülkesi: Dünya Ekonomisinin Ekseni
Osmanlı Klasik Devlet Yapısının Bozuluşu
Klasik Osmanlı Rejimi
Devletin Yolsuzlukları Kaldırmaya Çalışması:
Adaletnameler
Büyük Çiftiikierin Ortaya Çıkışı
1. Boş veya mld topraklar üzerinde kurulmuş çiftlikler
2. Mld toprakların temliki yolu ile kurulmuş vakıf-çiftlikler
3. Mld toprakları kiralama yolu ile kurulan çiftlikler
Yüzyılda Merkeziyetçiliğin Zayıflaması, "Ayan-i Vilayet"
Notlar
Dizin
On söz
Bu üç ciltte Osmanlı tarihi alanında altmış yılı aşanbir sürede
yapmış olduğum araştırmalarımı, belli bir bakış ve kronoloji çer-
çevesinde toplayıp okuyucularıma sunma yı düşündüm. · Esere
Devlet-i 'Aliyye adını koyduk, zira Osmanlılar kendi devletlerini
Devlet-i 'Aliyye-i Osmcmiyye diye adlandırmıştır.
Seçmeler için bu üç cildi planlarken Osmanlı Devleti'nin bir
beylikten Orta-Doğu ve Balkanlar'ı hükmü altına alan güçlü ve
köklü bir imparatorluk haline gelişi ve altı yüzyıl dayanışı süreci-
ni açıklamayı tasarladık. Bu süreci anlamak için yalnız politik
olayları incelemek yeterli değildir. Bugün tarihçiden siyasi olaylar
altında toplumsal-ekonomik alt-yapı gelişimlerinin incelenmesi is-
. tenmektedir. Alt-yapı koşullarına gelince, nüfus hareketleri, göçler,
kitlelerin temel ihtiyaçları, tarım ve ticaretin bu ihtiyaçları karşıla
ma şekilleri, -şehirleşme ve herşeyden önce sorunları açıklamada
tarihi geçmişten gelen geleneksel zihniyet ve kurumlar çerçevesinin
tespiti, tarihçiden beklenen gerçek tarihsel analizdir.
Bu üç ciltte bu konuları, çeşitli zamanlarda çıkmış araştırmala
rımı bir araya getirerek, olabildiği kadar genel bir tablo halinde
sunmayı denemekteyim. Bu nedenle, okuyucunun boşluklar gör-
mesi kaçınılmaz. I. ciltte Klasik Dönem'e () ait yazılar,
II. ciltte yüzyıl sonlarına kadar gelen yeni dönem üzerindeki
yazılar bir araya getirilmiştir. Okuyucu III. ciltte İngilizce bazı
araştırmalarımı bulacaktır. Önemli gördüğüm bu makaleleri, şim-
X DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
diye dek güvendiğim bir çevirmen bulamadığımdan aynen yayın
lamak zorunda kaldım.
Yarım yüzyıldır araştırmalarımızda Osmanlı tarihini bu çerçeve-
de anlamak ve anlatmak için ana kaynaklara, ziyadesiyle bürokra-
tik bir devletin bize bırakmış olduğu muazzam devlet arşivine yö-
nelmek gerekiyordu; arşiv çalışmalarım yanında minnet ve saygıy
la anmalıyım ki, Hocam Fuat Köprülü, İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve
özellikle Ömer Lütfi Barkan'ın bu alanda araştırmaları bize yol aç-
mıştır; eserin dipnotlarında okuyucu bunu bol bol görecektir.
Bu kitabın ilk bölümü, 'te editörlüğünü yaptığımız Os-
manlı Uygarlığı (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı yayını, cilt I, ,
s. ) eserinde okuyuculara sunulmuştur. Orada "Osmanlı
Tarihinde Dönemler, Devlet-Toplum-Ekonomi" başlığı altında çı
kan bölüm, burada ilaveler ve düzeltmelerle ayrı bir bölüm halin-
de yayınlanmaktadır.
Bu kitabı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında Halil
İnalcık - Seçme Eserleri serisinde yayınlarken, teşviklerini esirge-
meyen sayın Ahmet Salcan'a, tarih bilgisi-ve titiz çalışmasıyla de-
ğerli yardımlarını gördüğüm editör Emre Yalçın'a burada teşek
kürlerimi ifade etmek benim için bir ödevdir. Kitabın hazırlanma
sında ve basımında Kültür Yayınları personelinin değerli mesaisini
de şükranla anmalıyım.
HALiL İNALCIK
Ankara, Kasım
_A
KURULUŞ ve KLASiK DÖNEM
() -
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
Anadolu'ya Oğuz/Türkmen Göçleri,
Anadolu Selçuklu Sultaniiğı
Dünya tarihinin ve Türk tarihinin en büyük sorularından biri,
yüzyılda Batı-Anadolu'da ortaya çıkan bir Türkmen beyliğinin
yarım yüzyıl içinde Tuna'dan Fırat'a kadar uzayan bir imparator-
luk halinde gelişmesi sorusudur. Ancak, Osmanlı Beyliği'nin kuru-
luşu, ilk siyasi çekirdeğin ortaya çıkışı ile Osmanlı İmparatorlu
ğu'nun kuruluşu sorusunu, birbirinden ayrı iki tarihi süreç olarak
ele almak gerekir. İmparatorluğun kuruluşu problemi, Macaris-
tan'dan İran ve Orta-Asya'ya kadar uzayan geniş bir coğrafyada
ki koşulların incelenmesini gerektirir. Burada ilkin, Osmanlı Beyli-
ği'nin kuruluşu sorusunu inceleyeceğiz.
Osmanlı Beyliği'nin ortaya çıkışını, yüzyılın ikinci yarısın
da Orta-Anadolu'daki gelişmeler ve Batı-Anadolu'da Bizans top-
rakları üzerinde gazi Türkmen beyliklerinin kuruluşu süreci içinde
incelemek gerekir. Bu süreci, üç temel etken belirlemiştir: ilkin bir
demografik dev~im, Oğuzların, yani Türkmenlerin Anadolu'ya sü-
rekli yoğun göçleri ve Selçuklu saltanatının kuruluşu, ikinci olarak
Mogol istilası ve' egemenliği altında Türk-İslam gaza hareketinin
yeni bir ivme kazanması ve nihayet Denizli, Antalya, Ayasoluk ve
Bursa'nın milletlerarası pazarlar durumuna yükselerek Türki-
ye'nin dünya ticaret yolları üzerinde önemini korumuş olması.
4 DEVLET-I 'ALiYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1- 1
Oğuzlarınffürkmenlerin batıya büyük göçleri başlıca iki aşa
mada olmuştur; birincisi, Türkmenlerin Selçuklular önderliğinde
1 'lerden başlayarak Azerbaycan'ı istila etmeleri ve Anadolu'ya
akınları ve nihayet Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın 'de
Malazgirt zaferiyle' Bizans Anadolu'sunu istilaya açmasıdır. Bizans
direnci yıkıldıktan birkaç yıl sonra Türkmenler Ege Denizi'ne ka-
dar tüm Anadolu'yu istila ettiler. Rum ahali kıyılara kaçıyar veya
şehirlerde yeni gelenlerle uzlaşma içinde yaşamlarını sürdürüyor-
lardı. Bu istila Anadolu tarihinde kesin dönüm noktalarından biri-
dir. İran'da Büyük Selçuklu Devleti'nin çöküşü ve Harzemşahlar'ın
yükselişi döneminde yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'ya yeni
bir Türkmen göçü kaydedilmiştir. Asıl ikinci büyük göç, 'ler-
den sonra doğudan gelen yıkıcı, acımasız Mogol istilası sonucu,
Türkmenlerin Orta-Asya'dan ve yoğun yerleşme merkezleri olan
Azerbaycan'dan Anadolu'ya göçleridir. Göç, her sınıftan dehşet
içindeki ahali için bir çeşit kavimler göçü niteliğini aldı. Selçuklu
sultanları ve İran İlhanlı (Mogol) hakanları altında İran bürokra-
sisi Oğuz boylarını, vergi kaynağı olan tarım alanlarından uzaklaş
tırmak için, batı sınırlarına sürmeye çalışıyorlardı. F. Sümer'e gö-
re, Mogol baskısı altında Maveraünnehir, Horasan ve Azerbay-
can'dan gelen ikinci büyük göç sonucu Anadolu'da kırsal kesimde
ve şehirlerde Türk nüfusu eskisine göre çok daha yoğun bir hal al-
mıştır. Bu göçmenler arasında şehirli halk, ulema, tüccar ve sanat-
karlar da vardı. yüzyılda Anadolu, bir Türk yurdu görünüşü
almıştır. 'da Doğu-Anadolu'dan geçen Marea Polo, Anado-
lu'yu Turkmenia diye anar. Türkmenlerden önemli bir kısmı, elve-
rişli buldukları yerlerde köyler kurarak yerleşik hayatı yeğlemekte
idiler. Eskişehir Mogol valisi Caca oğluNureddin Bey'in ta-
rihli vaktiyesindeki köy adları, daha bu tarihten önce, Osmanlıla
rın bu ilk yerleşme bölgesinde birçok Türkmen boyunun köyler
kurduğunu göstermektedir. Bölgede Çepni, Bayat, Eymir, Avdan,
Kayı/Oğuz!fürkmen boy adlarını taşıyan köyler buluyoruz.
Türkmen boylarının Anadolu'ya yoğun göçü, tarihinde
Mogolların Azerbaycan'da geniş otlakları gelip almalarıyla başlar.
Meraga, Arran ve Mugan ovalarındaki Türkmenler zengin güzel
ANADOLU'YA oGUZ/TÜRKMEN GÖÇLERI, ANADOLU SELÇUKLU SULTANLIG i 5
otlakları boşaltmak .ı9runda kaJrnışlardır.
Türkmenlerin
Anadolu'da eskiden_be~i yoğun olarak yerleştikleri bölgeler, Si-
vas-Arnasya-Bozok bölgesi ile Toros dağ silsilesi ve Bizans toprak-
larına komşu Batı-Anadolu dağlık bölgeleridir. Bu Türkmenler,
ağır vergiler koyan merkezi bürokratik idareye her zaman karşı
idiler. Türkmenlerin Selçuklu idaresine karşı büyük ayaklanması,
Vefaiyye tarikatından Türkmen şeyhi Baba İlyas ve onun aksiyon
adamı Baba İshak idaresinde 'taki ayaklanrnadır. Üç yıl son-
ra Mogol kurnandanı Baycu Anadolu'yu istila edecektir. Bu kor-
kunç Türkmen ayaklanması Anadolu tarihine yön veren büyük
olaylardan biridir. Vefaiyye tarikatından Baba İlyas'ın soyundan
gelen Aşık Paşa, Muhlis Paşa ve onların halifeleri Babailer, uclara,
yani batı sınır bölgelerine göçerek özellikle Osmanlı uc bölgesinde
toplum ve kültür hayatında kesin bir rol oynayacaklardır. Bunlar-
dan biri, Vefaiyye-Babai şeyhi Ede-Bali, eski Osmanlı rivayetlerin-
de Osman Gazi'nin yakın rnürşidi olarak Osmanlı hanedanının
kuruluşunda önemli rol oynamış görünmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti 'te Mogolların üstün egemenli-
ğini tanırnak zorunda kalmış, asıl Mogol egemenliği 'te Mo-
gol generali Baycu'nun kalabalık bir Mogol ordusu ve . Mo-
gol-Türk aşiretleriyle Anadolu'yu istilası ile gerçekleşmiştir.
yüzyılın ikinci yarısında Orta-Anadolu'da Mogol baskısı gittikçe
güçlenmiş ve Türkmenlerin bu baskı altında Batı-Anadolu'da Bi-
. zans topraklarını istilasına yol açmıştır. Batı uelarında Bizans'a
karşı ilk zamanlarda en güçlü beyliği kuran Germiyanlılar, 'ta
henüz Malatya bölgesinde idiler, 'larda batıya göçüp Kütah-
ya bölgesine yerleştiler. Osman'ın babası Ertuğrul da aşiretiyle bu
tarihlerde Eskişehir-Sakarya bölgesine göçrnüş olmalıdır. Türk-
menlerin 'de Mısır sultanı Baybars'ın yardımıyla Mogol ege-
menliğine son verme girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Mogol
kontrolü, Mogol valilerinin ve İranlı bürokratların Anadolu'da
doğrudan doğruya id~reyi ele almaları ile son ağır aşamasına eriş
rniştir. Batı'da gazi Türkmen beyliklerinin, bu arada Osmanlı Bey-
liği'nin kuruluşu süreci, bu gelişmeler ile doğrudan doğruya ilgili-
dir. Anadolu'da Mogollara direnen başlıca güç olarak Türkmenler,
6 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR • ı ·ı
İslam gaza ideolojisini benimseyerek Mısır Memlukleriyle işbirliği
ne girmiş ve böylece Anadolu Türklüğünün Mogollara karşı ba-
ğımsızlık hareketlerinde siyasi önderliği ele almışlardır.
Türkmenlerin batıya göç hareketleri, Mogollarla çekişmenin
temposuna göre zaman zaman kuvvetlenmiş veya azalmıştır, İl
hanlı hükümdarlarının, Türkmen ayaklanmalarını bastırmak için
yaptıkları seferler, çoğu kez Türkmen beylerinin boyun eğmesi so-
nucunu vermişse de, bu baskı zayıfladığı zamanlarda bağımsızlık
hareketleri baş göstermiştir.
Al-'Umar yüzyıl başlarında Denizli bölgesinde ça-
dır, Kastamonu ucunda çadır, Kütahya'da çadır
Türkmen nüfusu bulunduğunu kaydetmiştir. Selçuklu serhad böl-
gelerinde bu Türkmen nüfusunun yoğunluğu bilgilerini Bizans
kaynakları da desteklemektedir.
Kastamonu'dan aşağı Sakarya bölgesine kadar uzanan yerler-
de yoğun Türkmen varlığı ve 'larda ortaya çıkan olaylar,
Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu ile doğrudan doğruya ilgilidir. Biz
bu olayları çağdaş Bizanslı ve Selçuklu kaynaklarından izleyebil-
mekteyiz.
Selçuklu Devleti'nin sınır bölgeleri, Akdeniz, Karadeniz ve batı
ucu olarak üç serhad bölgesi olarak örgütlendirilmişti. Her bölge-
nin başında, Selçuklu sultanının gönderdiği bir emir (bey) bulunu-
yordu. Bu uelarda daha yüzyıl içinde, Denizli (Tonguzlu), Ka-
rahisar (Afyon), Kütahya, Kastamonu, Amasya, klasik İslam-Türk
medeniyetinin yerleştiği merkezler olarak gelişmişti. Daha ileride
dağlık bölgelerde yarı-göçer savaşçı Türkmenler, çağdaş kaynak-
lardaki deyimiyle Etnik-i Uc egemendi. Onlar, hinterlandda ege-
men olan Orta-Doğu kozmopolit kültürün, gelişmiş bir şehir ha-
yatının ve merkezi devlet siyasetinin etkisinden uzak idiler. Uclar-
da, dinsel yaşamda, dervişler ve Orta-Asya Türk gelenekleri (Yese-
viyye ve Babaiyye) egemendi. Uc toplumunda savaşçı elemanlar,
Alplar, Alp-erenler kendini İslami gazaya adamış, kutsal ganimet-
le yaşayan uc gazileri idi; dinsel ve toplumsal yaşama, heterodoks
dervişler, genel abdal adıyla tanınmış Türkmen babaları yön veri-
yordu.
ANADOLU'YA OGUZ!TÜRKMEN GÖÇLERi, ANADOLU SELÇUKLU SULTANLIGI 7
tarihini, Anadolu'da Mogollara karşı geniş Türkmen ha-
, reketinin başlangıcı saym~r~yerindedir. Bu hareket, Türkmen bey-
liklerinin, bu arada Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu sürecini başlat
mıştır. Bu tarihten başlayarak funduszeue.info iki siyasi bölgeye ayrılmış
tır. Biri, İran İlhanlı Mogol devletinin ve onların kuklası Selçuklu
sultanların egemen olduğu doğu kısmı, öteki uc Türkmenlerinin
egemen olduğu batı kesimi. Selçuklu batı sınır bölgesinde kurul-
muş Eşref oğulları, Hamid oğulları, Sahib Ata oğulları, Gerınİyan
(Alişir) oğulları ve. Çoban oğulları (Kastamonu) ve Selçuklu sınır
ları ötesinde Bizan's toprakları üzerinde fetihle kurulmuş Batı uc
beylikleri (Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi ve Osmanlı beylikleri)
Türkmen egemenliğinde yarı bağımsız Anadolu'yu temsil ediyor-
lardı. Orta Toroslar bölgesinde, Kilikya-Çukurova'daki Küçük Er-
menistan'a karşı Memluk sultanları ile beraber sürekligaza yapan
Karaman Türkmenleri vardı, onların Konya'ya karşı ilk saldırıları
yılına rastlar. Aynı yılda Selçuklu sultanı IL İzzeddin Keyka-
vus, Mogolların destek verdiği rakibi karşısında yenilerek yandaş
ları ile birlikte, uc Türkmenleri yanına sığındı ve sonunda Bizans'a
kaçmak zorunda kaldı. Keykavus'un batıya kaçışı ile ilgili bir olay,
Balkan tarihi ve Balkanlar' da İslamiaşma ile yakından ilgilidir.
Rumeli'de faal Baba Saltuk, Batı'ya göçen Babailerdendir, onun
Dobruca'daki zaviyesi heterodoks dervişlerin merkezi olmuştur (II.
Bayezid Akkerman seferinde onun türbe ve zaviyesini onar-
mıştır.) Keykavus'u destekleyen Türkmenlerden 40 kadar Türk-
men obası, kendisine Bizans topraklarında katılmış ve Bizans im-
paratoru tarafından Dobruca'da yerleşmelerine izin verilmiştir. Sa-
rı Saltuk'ın Türkmenleri, Baba-Dağı bölgesinde yerleşmiş ve güçlü
Altınordu emiri Nogay'ın koruması altına girmişlerdi. Nogay,
Müslüman'dı ve Sarı Saltuk'un etkisi altında idi. Paul Wittek'e gö-
re, bu Türkmen grubu, Keykavus'a bağlılıkları dolayısıyla Keyka-
vus/Gagavuz adını almışlardır. Balkan Türklerinin büyük destanı
Saltukname'de Baoa Saltuk, aynı zamanda Balkanlar'da İslamiyeti
yaymak için savaşan bir alp-eren gazi olarak gösterilir. Sonraları,
yüzyıl sonlarında Osmanlılar bu bölgeyi kontrolleri altına alın
ca, Dobruca uc kuvvetlerinin ve heterodoks hareketlerin, özellikle
8 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLIIMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR- 1.
Babai-abdal dervişlerin Balkanlar'da başlıca faaliyet merkezi ola-
caktır. 'da Nogay ölünce, bu Türkmen grubu koruyucularını
kaybettiler. Keykavus halkının bir bölüğü, Anadolu'ya geri gelme-
ye çalıştı ise de, çoğu yok edildi. Kalanlar ise, Hıristiyantaşarak
Gagavuz adı altinda varlıklarını bölgede sürdürdüler (Gagavuz
lehçesinin Anadolu Türkçesi olduğu linguistlerce tespit edilmiştir).
Mogol İlhanlı bürokrasisinin merkezi kontrol ve mali sistemine
karşı olan yarı göçer Türkmen boyları, Mogolların tahta geçirdik-
leri kukla Konya sultaniarına çoğu kez karşı idiler. 'te Mogol-
ların, Sultan Mes'ud'u () Konya tahtına oturtmaları ve
onun saltanat rakibini destekleyen Germiyan uc Türklerine karşı
harekata girişmeleri üzerine Türkmenler gözlerini batıya, Bizans
topraklarına çevirdiler. Sonuçta, Batı-Anadolu Germiyan subaşıla
rı tarafından fethedildi; böylece bölgede O yılları arasın
da Menteşe, Aydın, Saruhan, Karesi gazi Türkmen beylikleri doğ
du. Güneyde Teke Türkmenlerinin desteklediği sahil beyi Mente-
şe'nin kurduğu beylik, bölgede kurulan ilk beylikti (). Bu bey-
likler, Osmanlı Beyliği gibi, Selçuklu sınırları ötesinde Bizans top-
raklarında fetihle ortaya çıkmış yeni bir Türkmen beylikleri halka-
sı oluşturuyordu. Batı-Anadolu'da ortaya çıkan bu beyliklerden
Osmanlı Beyliği bu beyliklerin en güçlüsü ve zengini haline geldi
('te İbn Battuta'nın gözlemi) ve öteki beylikleri işgal etmeye
başladı (ilkin 'lerde Karesi Beyliği'ni işgal ettiler). Osmanlı
Beyliği kuruluş süreci ve kültürü itibariyle ötekilerden farksızdır.
Ege'de gaza öncüsü öteki beylikler, birer denizci gazi beylik (guzat
fi'l-bahr) halinde geliştiler ve Ege Denizi'nde Latin kolonilerine
karşı gaza seferlerine giriştiler. Osmanlıların önemli bir donanma-
ya sahip olmaları ise 'lardadir. Bu tarihte Kantakuzinos, Or-
han'ın dananınasından söz eder. İç-Anadolu'ya dönüp egemenlik
kurmaları ('te Ankara'nın işgali) yüzyıl tarihinin temel ge-
lişmelerinden biridir. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlıların
Rumeli'ye geçip Balkanlar'da Bizans mirasını ele geçirerek bir im-
paratorluk durumuna yükselmesi başlıca iki temel olaya bağlıdır:
Gaza geleneği ve Türkmenlerin kitle halinde göçü.
Osman ve Beyliği
Gaza ve Osman Gazi'nin Ortaya Çıkışı
İslam dünyasında, özellikle Anadolu'da gaza ideolojisinin ve
hareketlerinin ön plana çıkmış olması, bir yandan Mogolların
Anadolu Selçuklu Sultanlığı'nı bozguna uğratarak () Anado-
lu'da egemenlik kurmaları, öte yandan Mısır, Suriye ve Anado-
lu'ya karşı Batı'dan haçlı saldırılarıdır ('de Papalığın İslam ül-
kelerini abluka emri, Rodos ve Ege adalarında Bizans yerine Latin
aslından Hıristiyanların yerleşmesi). Bu durum karşısında İslam
dünyası kendini bir ölüm kalım mücadelesi karşısında buldu. İran
ve Anadolu'da yerleşen İlhanlı Mogol hanlığı Suriye'yi istila giri-
şimlerinde bulunuyor ve Papalık ve Bizans ile diplomatik ilişkilere
giriyordu. İşte bu durum karşısında İslam dünyasında kutsal sa-
vaş, gaza, bir ölüm kalım sorunu olarak ortaya çıktı. Anadolu'da
uc Türkmenleri, Mogollara ve Bizans'a karşı bu gaza hareketinin
ön safında mücadeleye girerken, Mısır'da Salaheddin Eyyubi'nin
devleti yerine Memlfik askeri rejimi geliyor () ve Kıpçak
Türklerinden Baybars () kumandasında Mogolları Su-
riye'de ağır bir bozguna uğratıyordu (Ayn Calut, ). 'de
Baybars ordusu ile Kayseri'ye gelip Türkmenlerle işbirliği halinde
Anadolu'da İslam egemenliğini yeniden kurma girişiminde bulun-
du. İşte, Batı-Anadolu'da gazi Türkmen beyliklerinin kuruluşunu,
10 DEVLET-i 'ALiYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR- 1
döneminde en yüksek düzeye çıkan bu gaza etkinlikle-
ri çerçevesinde ele almak gerekir. O zaman Osman Gaii, Kastamo-
nu uc emiri Çoban oğullarının emri altında (Pachymeres'te} Bi-
zans'a karşı en uzak serhaclde savaşan bir boy-beyi ve aynı zaman-
da bir alp idi. Pachymeres ile eski Osmanlı rivayeti karşılaştırılm
ca şu tablo ortaya çıkmaktadır: Kastamonu Uc beyleri Bizans'a
karşı gaza hareketini gevşek tuttukları halde Osman, .ueların en
ileri bölümünde gazayı son derece bir atılganlıkla sürdürmüş, bu
yanda gazi alpların gerçek önderi durumuna yükselmişti.
Anadolu'da ortaya çıkan tüm beylikler tipik patrimonyal devlet-
çiklerdir. Patrimonyal devlette ülke ve reaya hanedan kurucusunun
atadan mirası, mülkü gibi algılanır. Bu nedenle beylikler kurucusu-
nun adını almıştır: Aydın-ili, Menteşe-ili, Saruhan-ili gibi. Osmanlı
Devleti de kurucusunun adıyla Osmanlı Beyliği diye anılmıştır. Ger-
çekte ilk savaşçı grup; gaza liderinin, kutsal savaş ve ganimet için
etrafına alplar ve nöker/yoldaşlar toplamasıyla ortaya çıkar (bu ko-
nu için bkz.s. , "Alplar, Nökerler (Yoldaşlar).") Nöker/yol-
daşların mutlaka kan akrabalığına dayanan bir klandan, boydan
gelmesi şart değildir. Daha ziyade dışardan gelen "garibler", gani-
metiçin savaşmaya gelen yabancılar, kullar olabilir. Orhan'ın ima-
mı İshak Fakı'ya (Fakih) kadar inen en eski rivayette, Osman Ga-
zi'nin yoldaşları, bu biçimde onun bayrağı altında toplanan çeşitli
kökenden insanlardır. Oruc Tarihi'nde yazıldığı gibi, "bu Osmani-
ler garibieri sevicilerdir" ve bu gelenek Osmanlı tarihinde sonuna
kadar devam etmiştir. H~edana bağlanan yabancılar, daima sulta-
nın yakınları olmuştur. .Bu savaşçı grubu birleştiren etken, bir yan-
dan "doyum", ganimet olmuşsa, öbür yandan kutsal savaş, gaza
olmuştur. Savaş grubunda kızıl börk giyip gaziliğe özenen ve alpla-
rın hizmetine giren aşiret Türkmenleri ise çoğunlukta idiler.
Osman Gazi'nin, gaziyan için gösterdiği son büyük hedef, İznik
olacaktır. Anadolu Selçuklu saltanatının kurucusu Selçuklu Süley-
manşah'ın () payitahtı olup 'de Haçlıların aldığı
İznik'tir. Osman'ın Köse Mihal ve Sarnsa Çavuş ile işbirliği yaptı
ğı Mudurnu-Göynük "doyum" seferi ve fethettiği Sakarya'nın ge-
çit şehirleri, Lefke, Mekece ve Geyve () İznik'in fethine hazır-
OSMAN VE BEYLIG i 11
lıktır. İznik, bu uc Türkleri~için tekrar islama kazandırılması ge-
rekli bir kutsal amaçtı.._ E~ki menakibname rivayetinde, Selçuklu
Kutalı;nışoğlu Süleyinanşah; Osman'ın dedesi olarak benimsenmiş
tir. l}~şka deyimle, gaza, İslami kutsal savaş, Osman'ı ve onun gi-
bi bu ucda, savaşan alplar ve alp-erenleri harekete geçiren, "do-
yum" akınlarına anlam kazandıran kutsal ideolojidir. Başlangıçta
AygutAlp, Turgut_Alp~_Konur
--~~-- ·
-- -
Alp, Hasan Alp,
·--
Akça Ko~
sa Çavuş gibi uc liderleri bağımsız hareket ediyorlardı. Zamanla
onlar, Osman Gazi'nin "yoldaş"larV~ldular; zira Osman Gazi,
çağdaş gözlemci Pachymeres'in kanıdadığı gibi, bu ucda en atıl
gan, en başarılı gaza öncüsü durumuna gelmişti. Öbür yandan ri-
vayetin anlattığına göre, uc toplumunda, Babai dervişlerinen say-
gın kişisi Vefaiyye halifelerinden Ede-Bali, Osman'a teberrükte bu-
lunmuş, Tanrı'dan gaza önderliği beşaretini vermiştir (Ede-Bali'nin
bu ucda Vefaiyye halifesi olduğunu çağdaş bir kaynak, El van Çe-
lebi Menakibname'si açıklar, bkz. s. ). Ede-Bali'nin Haneda-
na Tanrı'nın dünya egemenliği bağışladığı hakkında çok rastlanan
rüya motifi ise, kuşkusuz sonraları eklenmiş bir hikayedir. Os-
man'ın ve sonra gelen Osmanlı sultanlarının Vefaiyye şeyhleriyle
yakınlığı tarihi bir gerç~ktir. Türk-Mogol geleneğine göre anda ve-
ya ritüel yeminle gerçekleşen nökerlik/yoldaşlık kurumu böylece
İslami gaza ideolojisiyle kaynaşıyor, Osman Gazi'yi ueların en ile-
ri kutsal savaş lideri durumuna yükseltiyordu. Kuşkusuz, bu du-
rum, Osman'ın kariyerinde siyasi formasyon yolunda ilk aşama
dır. Osman geleneksel rivayette daima Osman Gazi diye anılır ve
onun torunları da en ziyade bu unvanla övünürler (bkz. s.
"Gaza ve Gazilik").
Birinci aşamada Osman Gazi'nin harekat üssü Söğüd'dür. Dev-
letin doğuşunda ikinci aşama, Karacahisar (Eskişehir' e 7 km uzak-
lıkta) fethidir. Rivayete göre bu fetih, onu gazilikten uc beyliğine
yükseltmiştir. Osm9-n (~azi döneminde tüm Anadolu Türkmen
beyleri, Selçuklu sultanının bir menşfırla atadığı beyler/emirler du-
rumunda idiler ve onlardan hiçbiri sultan unvanını almaya cesaret
edemezdi. Böyle bir hareket, meşru hükümdara, Selçuklu sultanı
na ve İlhan'a karşı isyan anlamına gelirdi. Selçuklu Devleti kadro-·
12 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR- 1
sunda, sınır bölgelerinde, Kastamonu ve Ankara'da sultanın men-
şuru ile atanmış "sipah-bed" veya "sipeh-salar" unvanı ile emirler
vardı. Onların emrinde sınırın en ileri kesimlerinde yerel Türkmen
uc beyleri, gaza faaliyeti gösterirlerdi. Osman GaZı bu uc beylerin-
den biri, Kastamonu bölgesi sipah-saları olan Çoban oğullarına bağ
lı idi (Pachymeres). Demek ki, Osman için o zaman şöyle bir hiye-
rarşi mevcuttu: Osman, Kastamonu emirine, o da Selçuklu sultanı
na, Sultan da İran'daki İlhan'a bağımlı idi. Siyasi otorite, bu bağım
lılık zinciri içinde meşruluk kazanırdı. Menakibname geleneğinde,
Osman Gazi'nin Karacahisar fethi üzerine () Selçuklu sultanın
dan bir menştir ile resmen sancak beyliği unvanı aldığı iddia edilmiş
tir. Bu gerçek veya sonradan eklenmiş bir iddia olabilir. Osman oğ
lu Orhan Gazi'nin / tarihli vakfiyesinde Osman Gazi, Bik
(Bey) diye anılmıştır. Herhalde Osman, daha sağlığında, beylik iddi-
asında bulunmuş olmalıdır. Eski rivayette, Karacahisar fethinden
sonra bu bağlamda, Osman'ın devlet politikasına ait kararları üze-
rine ilginç bir bölüm ayrılmıştır (Aşıkpaşazade 9. Bab). Kardeşi
Gündüz ile konuşmasında Gündüz yağma akınlarına devam öneri-
sinde bulunur. Buna karşı Osman der ki: "Bu nevahilerümüzü yakıp
yıkıcak, bu şehrümüz kim Karacahisardur, ma'mur olmaz. Olası bu-
dur kim, komşularımız ile müdara dostlukların edevüz." Osman,,.· "V
Germiyan tarafından gelen yağma akınlarına karşı bölge Hıristi-
yanlarını koruma görevini üstlenmiş, fetholunan yerlerde yerli Hı-l
ristiyan halkı, köylü ve şehirliyi istimalet ile yerlerinde bırakıp ko-
rumuştur. "İstimalet", hoşgörü ile kendi tarafına kazanma anlamı
nadır. Osmanlı kaynakları, istimaletin, Osmanlı fetihlerinde ve dev-
letin kolaylıkla yayılışında önemini vurgularlar. Aşıkpaşazade (Bab
13) diyor ki: ''Bu dört pare hisadarı (Bilecik, Yarhisar, İnegöl, Ye-
nişehir) kim aldılar, vilayetinde adlü dad ettiler, ve cemi' köyleri yer-
lü yerine gelüp mütemakkin aldılar. Vakitleri kafir zamanından da-
ha eyü oldı belki. Zira bundaki kafirlerin rahatlığını işidüp gayri vi-
layetlerden dahi adam gelmeye başladı." Geyve fethinde ( Bab)
"halkını emn ü aman ile inandurdılar". Rum halkı, İslamın "zim-
met" hukuku dairesinde koruma, Rum Ortodoks rahiplerinin ay-
rıcalıklarını tanıma, Osmanlı egemenliğinin hızla yayılış sırrını
OSMAN VE BEYLIGI 13
açıklar. !İslam devletinin egemenliğini k~bul eden gayrimüslimler,
"zimmi;, haklarını kaz_ang; onların canını malını himaye ve dinle-
rini icrada serbestlik, devlet için dini bir borçtur~' Osmanlılar bir
yeri zorla fethe girişıneden önce, üç kez teslim önerisinde bulunur-
lar, kabul edilirse aman verirler, şehirlere amanname veya 'ahdna-
me ile güvenceler tanırlardı. Pachymeres, Türkmen akınları karşı
sında yerli Rum halkın panik halinde kaçtığını anlatır. Toprağı
yurdhık olarak alan Osmanlı alpları ve yoldaşları, geçimieri için
Rum köylüsünün yerlerinde kalmasına muhtaçtı. İstimafet politi-
kası zorunlu idi.
Osman'ın faaliyet döneminde Karacahisar fethinden sonra
ikinci aşama, / yılında Eskişehir batısında Bilecik, Yarhi-
sar, Yenişehir ve inegöl tekvurlarının hisariarını fethettiği zaman
gerçekleşmiştir. Rivayete göre, o zaman Osman kendi adına hut-
be okutmuş, bağımsızlık iddiasında bulunmuştur. Öyle görünü-
yor ki, Menakibname, bu aşamada Osman'ı, öbür Türkmen bey-
leri gibi bağımsızlığa hak kazanmış bir İslam hükümdan gibi gös-
termeye çalışmaktadır. Menakibname, Osman'ın / yılın
da Karacahisar'da kendi adına hutbe okuttuğunu, bağımsızlık id-
diasında bulunduğunu, kendi töre/kanununu ilan ettiğini (
Bab), kadı ta'yin ettiğini, özetle bağımsız beyliğini bir Türk-İslam
saltanatı gibi teşkilatıandırma işine giriştiğini anlatmaktadır. Baş
ka deyimle, Menakibname'yi yazan (Yahşi Fakih) veya anlatan
(Orhan'ın imaını İshak Fakih) bağımsız Osmanlı Devleti'nin bu
tarihte doğduğu bilincindedir. Şimdiye kadar tarihçiler onu izleye-
rek bu tarihi, devletin gerçekten ve hukuken kuruluş tarihi olarak
kabul etmişlerdir. Öz Türk geleneğinde devletin kuruluşu, her
şeyden önce, egemenliğini Tanrı'dan aldığınainanılan karizmatik
bir liderin ortaya çıkışına bağlıdır (Orhun yazıdan). Tabii, liderin·
ülkesi, vergi ödeyen geniş bir halk kitlesi, yani reayası gerekli ko-
şullar olarak düşünülür. Bu tip devlet (patrimonyal devlet) hak-
kında Yazıcızade Ali (Tarih-i Al-i Selçuk, 30a, yazılışı II. Murad
devri) bu koşulları şöyle anlatır: "Padişahların devleti ve hörmeti
nöker ve il ve memleketledir. Eğer nöker ve il ve raiyyet olmaya-
cak olursa padişahlık mümkün değildir" (nöker, lidere anda ile
14 DEVLET-i 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
bağlanmış, ona ölüme kadar sadık yoldaş demektir. İl ve memle-
ket, vergi veren tabi halkın oturduğu ülke anlamındadır). Çoğu
kez önemli bir zafer, Tanrı desteğinin açık bir işareti kabul edile-
rek, karizmatik liderin ,ortaya çıkmasında ve bir hanedan kurma
yolunda kesin olay sayılır.
Bu eski rivayet, Osmanlı Devleti için başlangıçtan beri bağım
sızlık iddia eden sonraki Osmanlı sultanları zamanında eklenmiş
olmalıdır. Herhalde, Bilecik-Yenişehir bölgesinin fethi, Osman'ın
siyasi kariyerinde kesin bir gelişme aşamasını ifade eder. 'da
varılan bu aşama üzerine, yıllarında Osman, doğrudan
doğruya Bizans Devleti'nin Bithynia'da iki önemli merkezini, İznik
ve Bursa'yı abluka altına alacaktır.
Herhalde, döneminde Anadolu'da ortaya çıkan
olaylar göz önünde tutulmadan Batı-Anadolu'daki ve Osman'ın
bölgesindeki gelişmeler .anlaşılmaz. dönemi Selçuklu
Anadolu'sunda bir kargaşa dönemidir~ 'te Argun Han, Sul-
tan Gıyaseddin Keyhüsrev'i idam etmiş ve yerine Gıyaseddin
Mes'ud'u birinci defa Selçuklu tahtına oturtmuştu. Ona karşı Ka-
raman ve Eşref qğlu kuvvetleri Konya'yı aldılar ve Keyhüsrev'in
iki oğlunu tahta oturttular. Türkmen beylerini cezalandırmak için
Argun Han, oğlu Keyhatu'yu (Geyhatu) büyük bir Mogol ordu-
suyla Anadolu'ya gönderdi. Keyhüsrev'in oğulları yakalanıp orta-
dan kaldırıldı. Sultan Mes'ud'la birlikte Keyhatu Konya'ya girdi.
'de Germiyanlılar dahil, Türkmen beyleri Sultan Mes'ud'a
itaat ettiler. İşte bu bağlamda Osman Gazi, Karacahisar'ı fether-
miş görünüyor. Keyhatu'nun gelişiyle, Orta-Anadolu'da Mogol
askeri ve mali kontrolü her zamankinden daha kuvvetle yerleş
miştir. Konya Selçuklu payİtahtında artık bürokrasi tümüyle İl
han'ın İran'dan gönderdiği İranlı bürokratların eline geçer. Os-
man'ın komşusu güçlü Germiyan Beyliği, İlhanlı tehdidi altında
Osman'a karşı harekete geçecek durumda değildir ve Osman'ı
Mogollardan ayıran tampon beylik durumundadır.
döneminde Keyhatu'nun Uc Türkmenlerine karşı sert tedip hare-
katına tanık oluyoruz. Konya'da Sultan Mes'ud, tamamıyla Mo-
gollar elinde güçsüz bir oyuncak durumundadır. 'de İlhan,
OSMAN VE BEYLIG i 15
III. Ah1eddin Keykubad'ıruıunyerine Konya tahtına oturtacaktır.
'de Mes'ud ikinÇ_i d~fa Selçuklu tahtına gelecek, onun ölü-
müyle () birlikte Anadolu'da Selçuklu saltanatı son bulmuş
olacaktır. Görülüyor ki, Osman Gazi'nin 'den bu yana ucda
Bizans'a karşı gittikçe artan saldırılarını, gerisinden önleyecek bir
güç kalmamıştır. Komşusu güçlü Germiyanlılar, Orta-Anadolu
olaylarıyla oyalanmakta, Selçuklu sultanı gücünü tamamıyla kay-
betmiş bulunmakta ve Mogol hanları kendi aralarında taht kav-
gaları ve Anadolu'ya gönderdikleri askeri valilerin isyanları ile
uğraşmaktadır. yıllarında İlhan, Mogol vali Sülemiş'e
karşı Anadolu'ya birbiri arkasından ordular göndermek zorunda
kalmıştır.
'de Mogol kontrolünün zayıflamasından yararlanan
Osman ve tüm öteki uc beyleri Bizans şehirlerine karşı genel bir
saldırıya geçmişlerdir. 'de Osman gelip İznik'i kuşatmıştır.
Osman öldüğü zaman (), beylik öteki beylikler gibi oldukça
geniş bir bölgeyi egemenliği altına almış, şehirleri, ordusu ve de bir
bürokrasisi olan bir devletçik haline gelmiş bulunmakta idi.l Özet-
le diyebiliriz ki, Osman Bey zamanında Osmanlı Beyliği; Aydın
Beyliği, Karaman Beyliği gibi tam teşkilatlı bir beylik olarak kurul-
muş, Bizans'a karşı önemli başarılar kazanmış ve oğlu Orhan hiç
itiraza uğramadan onun yerine beylik tahtına oturmuştur. Arap
seyyahı İbn Battuta, 'te Bursa'yı ziyaret ettiğinde Orhan'ı şöy
le tanıtıyor. "Bu sultan Türkmen hükümdarlarının en büyüğü, ser-
vet, toprak ve askeri kuvvetler bakımından en ileride alanıdır.
Elinde olan kaleler yaklaşık yüz kadardır, kendisi zamanının bü-
yük kısmını devamlı bu kaleleri ziyaret edip, durumların! gözden
geçirip ıslah etmekle geçirir Babası İznik şehrini yirmi yıl abluka
altında tutmuştur, alamadan ölmüş, adı geçen oğlu Orhan, şehri
12 yıl daha kuşatarak almıştır. Kendisiyle orada buluştum, bana
büyük meblağcia para ~önder di." Bu tasvir, Osman'ın ölümünden
ancak 10 yıl sonrasına aittir. Özetle, Osmanlı Beyliği, kesinlikle
gazi Osman Bey tarafından kurulmuş, Orhan zamanında bir sul-
tanlıkhalinde gelişmiştir. Sultan unvanı alan ilk Osmanlı hüküm-
cları Orhan'dır ().
16 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
Bizans Devleti ile ilk savaş:
Bapheus (Koyunhisar) Savaşı ()
Osman'ın bir hanedan kurucusu durumuna gelmesi, 'de
bir Bizans ordusuna karşı zaferi ile ilgilidir. Bilecik-Yenişehir böl-
gesinin fethinden () sonra Osman Gazi, Bithynia'da Bizans'a
ait iki merkezi, İznik ve Bursa'yı almak için harekete geçmiştir. İz
nik üzerine yürümeden önce gerisini koruma altına almak için
Bursa ovası tarafında Marmaracık ve Koyunhisar'ı itaat altına alır
ve 'de Avdan dağlarını Kızılhisar vadisinden geçip İznik ova-
sına iner ve şehri kuşatır. Osman'ın İznik kuşatması ve imparato-
run şehri kurtarmak için Heteriarch Muzalon kumandasın·da gön-
derdiği orduya karşı kazandığı Bapheus Zaferi hakkında çağdaş
Pachymeres ve Anonim Tevarfh-i Al-i Osman etraflı bilgi verirler.
Osman'ı tarih sahnesine çıkaran bu önemli olay üzerinde bu iki
kaynağın karşılaştırılmasıyla şu sonuçlara varmaktayız:
Anonim Osmanlı tarihinin verdiği ayrıntılara göre ilkin, İznik'e
götüren vadi girişinde stratejik Köprühisar (bugün aynı adla geniş
Göksu ırmağı üzerindedir) alındı. Osman'ın kuvvetleri İznik üze-
rinde, ilkin ovada etrafı tahrip ve yağma ettiler. Osmanlı ordusu-
na karşı kaleden düşmanın yaptığı çıkarmalar püskürtüldü. Fakat
İznik'i her yandan kuşatmak olanaksızdı. Etrafı bataklıktı ve göle
açılan kapı İstanbul ile temasa ve oraya ulaşınaya imkan veriyor-
du. Osman çekilmeden önce şehri sürekli abluka altında tutmak ve
açlıkla teslim almak amacıyla dağ tarafında bir "havale" kulesi
yaptı ve Draz Ali kumandasında küçük bir kuvvet yerleştirdi (Bu-
gün dağ eteğinde Draz Ali Köyü ve Draz Ali Pınarı hala aynı adla
görülür: Osmanlı kaynağı bu pınarı da zikreder). İznikliler impa-
ratora haberci gönderip şayet yardım gelmezse teslim olmak zo-
runda kalacaklarını bildirdiler. "Çün Islambol Tekfuru bu hale va-
kıf oldu, hayli gemi cem' edüb içine çok eşkerler koyub gönderdi
kim varalar gazileri İznik üzerinden ayıralar gaziler dahi ol kafir-
ler çıkacak kenerda pusuya girip pinhan olup durdular. Bu yana-
dan kafider dahi gemilerin sürüp varıb Yalak-Ovası'nda ol kena-
ra iskele urub bir gece çıkınağa başladılar. Kara yere döküldüler.
OSMAN VE BEYLIGI 17
Her biri atların ve esbabların çıkarınağa çalışırken gazller dahi ga-
filen Allah'a sığımb ~kbir getürüb cümle hamle edüb at salıb ka-
firler arasına koyulub kılıc urdular gemi içinde olanlar gemilerin
alu b göçü b gitmek ardınca oldular."
Bir imparatorluk ordusuna karşı kazanılan bu zafer, Osman'ı
bölgede karizmatik bir bey durumuna getirmiştir. Çağdaş kaynak
Pachymeres onun bu zaferle şöhretinin Paflagonya (Kastamonu)
bölgesine kadar yayıldığını ve gazilerin onun bayrağı altına koşuş
tuklarını kaydeder. yüzyıl sonlarında tarihçi Neşri, onun beyli-
ğini ve bağımsızlığını haklı olarak bu tarihe kor. Bapheus (Koyun-
hisar) savaşı Osman'a bir hanedan kurucusu karizmasını kazandır
mış, kendisinden sonra oğlu Orhan itirazsız beylik tahtına geçmiş
tir. Biz 27 Temmuz tarihini Osmanlı hanedanının, dolayısıy
la Osmanlı Devleti'nin kesin kuruluş tarihi olarak kabul edebiliriz.
İznik'i kurtarmak için İmparator II. Andronikos, gayrimeşru kı
zı bir prensesi, Mogol İlhanlı Ham Gazan'a zevce olarak teklif etti.
Gazan'ın ölümü () üzerine bu prenses Gazan'ın halefi Ülceytü
(Olcaytu) Han'a önerildi. Pachymeres'e göre, han kişilik bir
ordu göndereceğini vaat etmiş. İzniktileri cesaretlendirrnek için im~
parator, kız kardeşi Maria'yı bu haberle İznik' e gönderdi. Fakat Ül-
ceytü'den bu yardım gelmedi; Osman, 'te İznik'e doğudan ge-
lecek her türlü yardımı kesrnek üzere Sakarya üzerinde başlıca Bi-
zans kalelerini, bu arada Lefke, Mekece ve Geyve'yi fethetti.
Böylece, 'lerde Osman, Bithynia'da Bizans egemenliğini
ciddi olarak tehdit eden önemli bir siyasi-askeri güç olarak ortaya
çıkmıştır. Pachymeres gibi Osmanlı yazarı Yazıcızade de, 'den
sonra Osman'ın şöhretinin uzak İslam memleketlerine yayıldığını
ve her taraftan "göç göç ardınca Türk-evleri gelip dolduğunu"
kaydeder. O zaman olayları izleyen Pachymeres'in kaydı, Bizans'ın
Osmanlı tehdidini ne kadar ciddi karşıladığını gösterir.
Gazi Beylikler, Uc Toplumu ve Kültürü
Osmanlı Beyliği, uclardaki Türkmen beylikleri tarihinin bir
parçası olarak ele alınmalıdır. Kutsal savaş, gaza, gazi/alp liderler
etrafında, çoğu zaman bu liderlerin adını taşıyan grupların ortaya
18 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
çıkmasını sağlar. Gaziler, başarı gösteren ünlü liderler, beyler etra-
fında toplanırlar, onun bayrağı altına koşarlar. Türkmen göçerle-
riri hakim olduğu Selçuklu uelarında bu liderler çoğu zaman boy
beyleridir. Fakat devle~ kuran bu beylerden birçoğunun eski Sel-
çuklu emirleri arasından çıktıklarını bifiyoruz (Yazıcızade). Bu ga-
zi beyler, merkezi hükümete genellikle vergi vermezler, yahut tabi-
iyederini göstermek üzere sözde bir şey gönderirler. Uc hayatı bü-
yük tehlikelerle dolu olup şahsi girişim ister. Zira serhaddin öte ta-
rafında aynı ruhla hareket eden Hıristiyan serhad teşkilatı, batı
ucunda Bizanslı akritai vardır. Bu dönemde Bizans, bu sınıra Altı
nordu Emiri Nogay'ın ölümünden sonra başsız kalan savaşçı
Alanları ve Kıpçak Kumanları getirip yerleştirmiştir (Pachymeres).
Etnik bakımdan uc cemiyeti çok karışıktır. Buraya hareket kabili-
yeti büyük göçerlerle merkezden kaçan siyasi muhalifler, rafıziler,
maceracfılar kaçıp sığınmışlardır. Hinterlandda egemen muhafaza-
kar yüksek medeniyet şekilleri (teoloji, saray edebiyatı, şeri hukuk)
karşısında ucda mistik ve eklektik, henüz kalıplaşmamış bir hak
kültürü (rafızi tarikatlar, mistik ve epik bir edebiyat, örfi ve milli
hukuk) hakimdir.
Eski Osmanlı rivayetlerinde Osman Gazi'nin hayatına ait kayıt
lar bu hayat tarzını kuvvetle aksettirmektedir. Osmanlılar, Oruc
Tarihi'ne göre (s. 3) "Gazilerdir ve galiplerdir, fi sebllillah hak yo-
luna durmuşlardır, gaza malını cem' edüp Hakk'a harc edicilerdir
ve Hak'tan yana gidicilerdir. Din yoluna gayretlüdürler, dünyaya
mağrur değillerdir. Şeriat yolunu gözedicilerdir, ehl-i şirkten inti-
-kam alıcılardır". 'te gaziler esir Selanik başpiskoposu G. Pa-
lamas'a, İslam egemenliğinin sürekli batıya doğru yayılışını, Tan-
rı'nın iradesi, bir alın yazısı olarak tasvir etmişlerdir. Osmanlılar,
kendilerini Allah'ın kılıcı saymakta idiler ve bu görüş Palamas'a ait
kayıtların ortaya koyduğu gibi, yalnız onların arasında değil, Bi-
zanslılar arasında da yayılmıştı. İleride Martin Luther de, Osman-
lılar hakkında aynı şeyi düşünecek, All~h'ın onları, Hıristiyanları
günahlarından dolayı cezalandırmak için gönderdiğini söyleyecek-
tir. Eski Osmanlı rivayetlerinde alplar, alp-erenler, ahiler Osman
Gazi'nin en yakınları olarak gösterilir. Rivayette Osman, bir ahi
OSMAN VE BEYLiGi 19
şeyhi olması da kuvvetle rr.:nıhtemel ola~ Şeyh Ede-Bali'nin irşadı ve
beline gaza kılıcını bağlaması lle (bu tam bir ahi adetidir) gazi ol-
muş, gaza akınlarına-b<İŞlamıştır. Alplar Orta-Asya Türklerindeki
kahramanlık geleneğine bağlıdır. Çağdaş bir kaynak (Garibnôme)
alp olmak için dokuz şart arar: Şecaat, kol kuvveti, gayret, iyi bir
at, hususi bir kıyafet, ok yay, iyi bir kılıç, süngü, uygun bir yoldaş.
Uelarda en parlak gaza başarılarını yılları arasında
Aydın oğlu Umur Bey temsil etmiştir, İzmir Beyi olarak gazayı de-
niz seferleriyle devam ettiren Umur'a karşı, Ege Denizi'nde Hıris
tiyan hükümetler bir haçlıseferiiçin ilk anlaşmayı 6 Eylül 'de
aralarında imzaladılar. Yirmi kadırgalık bir donanma vücuda geti-
rildi. 'te Ege'de birçok Türk gemisi hatırıldı ve Edremit kör-
fezinde Karesi Beyi Yahşi Bey'in donanınası mahvedildi. 28 Ekim
'te İzmir limanındaki hisar, Birleşik HaÇlı kuvvetleri tarafın
dan baskınla zaptedildi. Umur burayı almak için yaptığı bir savaş
ta şehit düştü (Mayıs ). Kardeşinin akıbetini gören yeni Ay-
dın Beyi Hızır Bey gaza politikasını bıraktı ve ticaretin getireceği
faydaları tercih etti. Papalık yoluyla ilgili Hıristiyan hükümetleriy-
le barış yaptı ve onlara ülkesinde serbest ticaret imkanı sağlayan
tam bir kapitülasyon, aman-name verdi (17 Ağustos ). Bu-
nunla Hıristiyanlarakarşı savaşa son verdiğini bildiriyor, onları hi-
maye edeceğini, gümrük vergisinin nisbetini değiştirmeyeceğini;
Rodos şövalyeleri, Venedik ve Kıbrıs'ın beylik arazisinde konso-
loslarının yerleştirilmesine ve limanları serbestçe kullanmalarına
müsaade edeceğini vaat ediyordu.
'larda Al-'Umari; Karesi, Saruhan, Menteşe ve Aydın bey-
lerini deniz gazalarıyla tanınmış beyler, guzat f'il-bahr olarak tas-
vir eder; aralarında daimi olarak cihad yapan bir bey olarak Umur
Bey'i ayrı tutar. Bu beylikler, Ege Denizi'nde Hıristiyan Ligası ta-
rafından durduqılunca bu gaza fonksiyonunu kaybedecektir. Ro-
dos şövalyeleri gibi onlar da Doğu-Batı ticaretinin nimetlerini ter-
cih edeceklerdir. 'Gazi~uc beylikleri olmaktan ziyade hinterlandda-
ki klasik İslam cemiyetinin hayat tarzı, müesseseleri onlarda ha-
kim olacaktır. O zaman gazanın önderliğini, ueların en ileri safın
da bulunan ve Rumeli'ye geçerek yerleşen Osmanlılar alacaktır.
20 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
Osmanlı Devleti bir gazi devleti olarak doğmuş ve bu geleneği
sürdürmüştür. Fatih Mehmed, 'de Trabzon dağlarına yaya
tırmanırken şöyle demiştir: "Bu zahmetler Allah içindir. Elimizde
İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmesevüz, bize gazi' de-
mek layık olmazdı." Osmanlı hükümdarları, Orhan'dan itibaren
gazfler sultanı (sultanu'l-guzat va'l-mucahidin) unvanını benimse-
mişlerdir. Menşeindeki uc gazi' geleneği, Osmanlı'nın bütün tarihi-
ne hakim olmuş, sonraları Evrenos gibi gazi' Osmanlı uc beyleri,
menşeindeki uc gaza geleneğini, akınlarda ortaklaşa hareket et-
mekle göstermişlerdir. Kantakuzinos, bir gaza seferine çıkan beyin
komşu beyliğin gazi'lerini saflarına severek kabul ettiğini belirtir.
Bununla beraber aralarında rekabet ve savaşlar da eksik olmamış
tır. Öte yandan eski Türk ülüş geleneğine göre bey, ülkesini oğul
ları arasında taksim ederdi. Yarı bağımsız olan bu beyler üzerinde
merkezdeki bey, ulu-bey sıfatıyla devletin birliğini sağlardı. Fakat
kardeşler arasında iç-savaş eksik değildi. Daha büyük tehlikeler
karşısında Osmanlılarda birlik daha iyi muhafaza olunabilmiştir.
Gazi beyler Batı-Anadolu'nun zengin ovalarında yerleştikten ve
sahilde Ayasolug (Altoluogo, bugün Selçuk), Balat (Milet) gibi
uluslararası ticaret limanlarını ele geçirdikten sonra ülkeleri ticaret
ve kültür bakımından gittikçe gelişen ve İslam kültürünün yüksek
şekillerini benimseyen ufak birer sultanlık haline gelmişlerdir.
yıllarında Al-'Umari ve İbn Battuta'nın söyledikleri bunu açıkça
göstermektedir. Bu şehirler; güzel çarşıları, sarayları ve camileriyle
İbn Battuta'nın takdirini çekmiştir. Ona göre (Gibb çevirisi, s. )
Denizli yedi camii ve güzel çarşılarıyla Anadolu'da "en güzel ve bü-
yük şehirlerden biri" idi. Karesi oğullarının merkezi Balıkesir (Bi-
zans'ın Paleiocastron'u) "güzel pazarları olan kalabalık güzel bir
şehir" ve nihayet Bursa "güzel pazarları ve geniş caddeleri olan bü-
yük önemli bir şehir"di. Batı-Anadolu'da Ayasolug ve Balat, Le-
vant ticaretinin iki büyük merkezi idi. yüzyıl ortalarında bu iki
şehre Venedik konsolaslan yerleşti. Venedik, beyliklerle ticarete ha-
yati bir önem vermekteydi. Ayasolug'da Türklerin tepede kurduk-
ları şehir asıl ticaret merkeziydi. Buraya dünyanın her tarafından
tüccar gelmekteydi. İtalyanlar bu pazarlarda Anadolu'nun tabii
OSMAN VE BEYLIGI 21
ürünlerini -pamuk, pirinç, quğday, safran, balmumu, yün, kenevir,
-c..,-, _
üzüm, şap, mazı- ve esir satın almakta idiler. Diğer taraftan bu pa-
zarlarda, mesela Denizli'de dokunan değerli pamuklular ve Balıke
sir'de dokunan kıymetli ipek kumaşlar buluyorlardı. İran ve Ana-
dolu üzerinden gelen ham ipek ve ipekli kumaşlar da Büyük Men-
deres yoluyla Ayasolug'ta Batı tüccarına eriştiriliyordu. Buna karşı
lık Batılı taeider Anadolu'ya başlıca ince kıymetli yünlü kumaşlar
ithal etmekteydiler. Buna kalay, kurşun eklenmelidir. Genişleyen bu
ticareti kolaylaştırmak gayesiyle Balat, Ayasolug ve Manisa'da
Türkmen beylerinin Napoli paraları tipinde Latince harflerle gig-
liati denilen gümüş paralar bastırdıkları bilinmektedir.
İbn Battuta (s. ) Birgi'de Aydın oğlu'nun sarayını ve ipek el-
biseler giymiş gulamlarını anlatır. Bütün bu beyler yanında, İslam
hukuk alimleri, fakihlerin haiz olduğu büyük nüfuz ve itibarı be-
lirtir (s. , , , ). İlk vezirler, hinterlanddaki büyük
merkezlerden gelen bu fakılıler arasından seçilmekteydi. İlk Os-
manlı vezirleri ve devleti teşkilatıandıran hukuk adamları, Sina-
nüddin Yusuf, Alaeddin Paşa, Çandarİı Halil hep böyle ulemadan
idiler. Orhan Bey 'de İznik'te bir medrese açmış, Bursa hisa-
rındaki manastırı medrese haline getirmişti. Onun Bursa'da hisar
eteğinde yaptırdığı site; cami, imaret, hamam, han, bu güne kadar
şehrin en canlı merkezi olarak kalmıştır.
Bu Türkmen beyliklerinde gelişen kültürün en belirgin vasfı, İs
lam kültürü içinde öz Türk kültür geleneklerini devam ettirmeleri-
dir. Bu bakımdan en anlamlı olanı, Türkçenin devlet dili ve yazılı
edebiyat dili olarak kabul edilmesidir. Bu Türkmen beylerinin em-
riyle Farsçadan ve Arapçadan klasik eserlerin Türkçeye çevrildiği
ni biliyoruz. Türkçeye çeviri faaliyeti devam ederken, yüzyılın
ikinci yarısında Şeyh oğlu Mustafa ve Alımedi gibi yazarlada bu
edebi faaliyet, yaqı.tıcı bir aşamaya erişmiştir. Bu beyliklerde Arap-
ça ve Farsça vakfiyelerle beraber Türkçe yazılanlar bilhassa dikka-
ti çeker. Beylikler deviinde Batı-Anadolu'da meydana getirilen mi-
mari eseriere gelince; en mühimleri Birgi'de Ulu Cami () ve
Bursa'da Orhan Camii'dir (). Yüzyılın ikinci yarısında mü-
kemmel örnekler yaratılmıştır: Manisa'da Ulu Camii, Ayasolug'da
22 DEVLET-I 'ALiYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR - 1
İsa Bey Camii (}, Peçin'de Ahmed gazi Medresesi (), İz
nik'te Yeşil Camii () yüksek bir sanat zevkini yansıtır. Beze-
rnede Selçuklu mimarisine nazaran sadelik, fakat planda yenilikler
bu yapıları karakterlendirir. Yerli Bizans ve Akdeniz sanatıyla kay-
naşarak yeni bir 'sanat sentezi ortaya çıkar.
Babai Dervişleri Osmanlı Uc'unda
Mogol kuvvetleri, Batı-Anadolu'da göller bölgesi ve Denizli'ye
tedip seferleri yaptıkları halde, Osmanlı ucuna erişmek için Germi-
yan topraklarını çiğnerneleri gerekirdi. Öte yandan uelar, genellik-
le esir ve ganirnetle zenginleşmiş bölgeler sayılıyor, Orta-Anada- ,
lu'dan, Azerbaycan'dan, bu arada Konya'dan alimler ve dervişler
geçimieri için zaviye kurmak, sadaka toplamak Için uelara geliyor-
lardı. Orta-Anadolu'da 'larda Selçuklu Devleti'ne karşı Vefai
dervişlerinden Baba İlyas etrafında Türkmen ayaklanması şiddetle
bastırıldı. Babai dervişleri, ueların en uzak noktalarına, bu arada
özellikle Osmanlı topraklarına kaçıp sığınmış görünmektedir.
Uelara sığınan bu tarikat adamlarından biri olan Ede-Bali hak-
kında şimdi güvenilir bilgilere sahip bulunuyoruz. Hüdavendigar
livası tahrir defterinde, yani resmi bir kaynakta, Ede-Bali'nin (Ede
Şeyh) Bilecek'teki zaviyesine Osman Bey tarafından Kozağacı kö-
yünün vakıf verildiğini okuyoruz. Vakıfları arasında Söğüd'de ya-
şayan üç esir kafir zikredilmiştir. Bu kayıtta, Ede Şeyh'in oğlu,
Aşıkpaşazade Tarihi'nde zikrolunduğu gibi (Atsız yay. 96) Mah-
mud'dur. Böylece, eski rivayetlerin tümünün efsaneden ibaret ol-
madığı anlaşılır.
'lerde yazılmış E/van Çelebi Menakibnamesi, bize Şeyh
Ede-Bali'nin Vefaiyye halifelerinden biri olduğunu, "dinsizleri ve
kafideri İslamiyete kazandırdığını", Hacı Bektaş'tan dünya salta-
natma heves etmemeyi öğrettiğini kaydeder. Bu son kayıt önemli-
dir. Zira Babailer, genelde yerleşik devletin kontrolü ve baskısına
isyan eden savaşçı dervişlerdendir. Genelde dervişler, devlete bağlı
olup sultandan vakıf kabul eden uyumlu (conformist) dervişler ile
devlete karşı olan (Şeyh Bedreddin, Otman Baba gibi) bağımsız ve
isyana hazır (non-conformist) iki gruba ayrılır. Aşıkpaşazade'nin
OSMAN VE BEYLIG i 23
tüm Abdalan-i Rum<idı altında tanımladığı babalar, Anadolu'da
· yayılmış büyük bir g-±up oluşturmuşlardır. Onlar, "kutbiyye" inan-
cında olup her devirde kutba'I-aktab sayılan bir kutsal velinin,
Orta-Asya şamanları gibi cezbe halinde Tanrı ile sürekli ilişki için-
de olduğunu ve saltanat işlerinin de onların kontrolünde bulundu-
ğunu iddia ederler. Toplumda, özellikle göçer Türkmenlerin, hak-
sızlığa uğrayanların hakkını almak için gerekirse devlete karşı is-
yanında öncülük ederler. Şeyh Bedreddin (), Otman Baba
(Fatih dönemi), Şah-Kulu () bu tip dervişlerdendir. Fa-
tih döneminde sultanın büyük iltifatına erişen Vefaiyye şeyhi Sey-
yid Yelayet ise, tamamıyla farklıdır. O, Osmanlı hanedanıyla Vefa-
iyye tarikatı arasında sıkı bağlılığı kendi kişiliğinde temsil etmiştir.
Vefa! şeyhleri, aşırı Abdal-Kalender! dervişlerden farklı olarak, Şe
riata saygılı dervişlerdi. Elvan Çelebi, bu noktayı belirtir.
Baba İlyas soyundan derviş tarihçi Aşıkpaşazade, kendisi Vefa-
iyye'den olup Seyyid Yelayet'in kayınpederi idi ve tarihinde Vefa-
iyye şeyhi Ede-Bali'ye olağanüstü bir yer vermiş, hanedanla aile
ilişkisini belirtmeye özen göstermiştir. Onun anlatımında Ede-Ba-
li, Osman Gazi'nin şeyhi, mürşidi ve İslam hukukunu ilgilendiren
önemli sorunlarda danışmanıdır. Osman adına hutbe okunınası
meselesi ortaya atıldığında Tursun Faklh, "Osman Gazi'nün kayı
natası Ede-Bali'ye" danıştı. Keza, Orhan Gaz!, yaya askeri örgüt-
lenirken Ede-Bali'nin reyini aldı. Ede-Bali'nin akrabaları ahller, o
zaman beylikte nüfuzlu kişilerdi. Vefa! şeyhleri, hanedanın nüfuz
ve otoritesini destekleme gayretiyle, Osmanlı sultaniarına Tan-
rı'nın teyidini kazanmış kutsal bir veli (bu arada Gaz! Hüdavendi-
gar unvanı taşıyan I. Murad'a) sıfatı verirler.
İlk döneme ait tahr1r defterlerinde dağda kırda boş toprakları
şenletip zaviye kuran, sonra bunu vakıf olarak sultaniara onayla-
tan Kalender! Baba! dervişlere ait birçok kayıtlar bulmaktayız. Def-
ter kayıtlarından ilginç bir misal şudur: Samhan'da dağ eteğinde
Şuca' Abdal, Sinan;: İsmail, Mustafa, Ali, Kaygusuz ve başka der-
vişlerle birlikte sİpahiden bir yer tapulamışlar, "taşın ağacın arıdıp
yurd edinip ihya etmişler, zaviye kurmuşlar ve sultandan şenlettik
leri yer için vakıf heratı almışlar". Yer açıp zaviye kuran ve vakfa
bağlayan bu dervişleri, Ö.L. Barkan, yerleşim yerleri yaratan "ko-
24 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR- 1
lonizatör" dervişler saymaktadır. Sultanlar bu vakıfları daima,
"ayende ve revendeye" (gelip geçen yolculara) hizmet koşuluyla ve-
rirler. Osman Gazi, Mudurnu seferinde Beştaş zaviye şeyhinden yol
hakkında bilgi almıştır (bkz. haritalarda Beştaş dağı). Derviş bir za-
viye kurar, etrafındaki öbür dervişlerle toprağı işler, tarla açar, bah-
çe yapar, geliriyle kendileri geçinir ve yolculara üç gün kalmaları
koşuluyla, barınma ve yeme içme sağlarlar. Fütüvvet kurallarını iz-
leyen ahi zaviyeleri, bu gibi zaviyelerin başında gelir. Misafirlik ge-
leneği, yalnız ahi zaviyeleri için değil, gelip geçen yolculara hizmet
etme koşuluyla sultandan berat almış tüm zaviyeler için değişmez
bir kuraldır. Toprağı işlemede, hasat ve harcamada zaviye mensup-
ları her şeyi ortaklaşa (iştirak üzere) yaparlar, komünal bir hayat
yaşarlar. Herkes çalışmak zorundadır (Bayramiyye'de bu nokta
özellikle belirtilir). Fütüvvet, yani centilmenlik ve kardeşlik disipli-
ni içinde ortaklaşa çalışma, yolcu ve fakiriere hizmet, dini bir hayır
işi sayılmaktadır ve bu nedenle vakfa bağlanmaktadır. Zaviye etra-
fında zamanla nüfus yerleşmekte, köyler meydana çıkmaktadır.
Anadolu ve Rumeli toponimisi, pek çok köyün menşeinde bu bi-
çimde derviş zaviyeleriyle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Sultanların bu gibi yeni yerleşmelere vakıf statüsü vermeleri, vergi-
lerden affetmesi, Anadolu ve Rumeli'de Türk yerleşme-kolanizas
yon sürecini kolaylaştıran başlıca bir yöntem olarak önemlidir.
Gaza ve Gazilik
ve yüzyıllarda Anadolu'da İslam dinini, sufilik, fütüvvet
ve gaza kurallarını halka öğretmek için Türkçe yazılmış bir litera-
tür bulmaktayız. Bunlar, kuşkusuz o zaman toplumdaki belli ge-
reksinimlere yanıt vermek ve belli grupları aydınlatmak 've eğitmek
amacını güdüyordu. Selçuklu şehirlerinde, özellikle Konya'da ege-
men Fars dili ve edebiyatı karşısında basit bir Türkçe ile yazılmış
bu gibi eserler, çoğu kasaba ve köylere yerleşmiş Türkmen halkı
na,_ bu arada ucat'ta (uclar), geniş gazi kitlelerine hitap etmekte idi.
Uc toplumuna hitap eden bu didaktik eserlerin bir bölümü, sırf İs
lam dininin günlük ibadet ve yaşama ait din kurallarını öğretmek
OSMAN VE BEYLIGI 25
amacını güdüyor (ilm-i hal/er), yahut ahiler için fütüvvet adabını
anlatıyor, veyahut dervişle~~ tarikat esaslarını ve erkanını açıklı
yordu. Bir bölümü de ğazTiik kurallarını açıklayan, yahut savaş he-
yecanını yükselten destan nev'inden eserlerdi. Bu eserlerde bir ga-
zide bulunması gerekli özellikler belirtilir. Gazinin "niyeti" sami-
mi olmalı, İslam dini ve Müslüman halk için savaştığını unutma-
malı, gazada tama' veriya olmamalı, yani hareketlerinde dini ha-
yır düşüncesinden uzaklaşmamalı, gazaya sırfganimetiçin gitme-
meli. Bu son madde, yukarıda açıkladığımız gibi gazanın dini-ide-
olojik niteliğini vurgulayan temel koşuldur (Yakınlarda Batı'da ba-
zı yazarlar, bu noktaları görmezlikten gelip, gaza'yı sırf ganimet
için haydutluk (banditry) sayma eğilimindedirler).
Türk geleneğinde savaş-eri olarak gazide bulunması gerekli on
karakter sayılır: cesaret, yılmazlık, kendine güven, güçlülük ve sa-
vaşganlık, atılganlık, dayanıklılık, yerinde metanetle durma, sabır
ldık, fırsatları kollama, yoldaşma vefa vasıflarıdır; bunlar Dede
Korkut, Danişmendname gibi Türk destanlarında kahramanların
vasıflandırılmasında belirlenmiştir.
Osmanlı toplumunda her sınıftan dindar halk, gazayı ciddiyet-
le benimsemektedir. Bursa'da Hoca İbrahim adlı bir zengin,
yılında Fatih Sultan Mehmed'in Macarlarakarşı seferinde "ol ga-
zanın savabıncia ben dahi bile olayın" diye 20, akça ile 20 sü-
variyi ulufe ile tutmuş ve sefere göndermiştir.ı
II. Bayezid, Anadolu halkına gönderdiği bir fermanda, tirnar ve
başka mükafatlar vaat ederek Tuna'da Uc Beyi Bali Bey'in Lehis-
tan'a akınına katılmaya davet etmiştir. Osmanlı sultanları son pa-
dişaha kadar gazi unvanını en başta tercih ettikleri bir unvan ola-
rak kullanmışlardır.
yüzyılda bir yandan Haçlılara, öte yandan Mogollara karşı
bir ölüm-kalım s;avaşı veren İslam memleketlerinde gaza ruhu,
toplumları ayaklandırmakta idi. yüzyılda bu gaza heyecanı
Memluk sultanlığüı.da ve Anadolu'da Türkmenler arasında doru-
ğa erişti. Haçlı ve Mogol kıskacı arasında yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya kalan bu iki İslam memleketinde askeri rejimler ha-
kim oldu; Mısır ve Suriye'de Kıpçak aslından askeri bir aristokra-
26 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR· 1
si, Memlukler saltanatı ele geçirirken, Anadolu'da gazi Türkmen
devletleri yükseldi ve yüzyıl sonlarında bu devletçiklerin tümü,
Osmanlı funduszeue.infoının şemsiyesi altında birleşti.
Genel olarak gazi, alıret için sevap kazanma amacıyla savaşan
Müslüman olarak tanımlanır. Burada gaza'nın dini-İslami niteliği
üzerinde durulmuştur; gazi için kitalde elde edilen ganimet, dini
bir mükafattır. Osmanlı menakibnamelerinde gaza ve ganimetin
(doyum) kutsallığı, helal niteliği özellikle belirtilir. Hıristiyan Ba-
tı'da yazılan eserlerde, gaza; kital ve yağınayı meşru göstermeye
yarayan bir araç olarak algılanmakta, böylece belli bir toplum için
onun özel anlam ve fonksiyonu gözardı edilmektedir.
İslam prensiplerine göre genellikle gaza, farz-i ki(aye'dir, yani
ancak bazı koşullar yerine getirildiği takdirde yapılması gereken
bir dini ödevdir. Fakat İslam ülkesi hayati bir tehlike altına düşer
se, gaza, emirü'l-mü'minin tarafından farz-i 'ayn ilan olunabilir. O
zaman her Müslüman yetişkin er için gaza zorunlu bir ödevdir, se-
fere gidemeyen bu ödev karşılığı hazineye bir ödeme yapmak zo-
rundadır. 'te Haçlılar, Rumeli'yi istila edip Varna'ya geldikle-
rinde ve 'da Osmanlı ülkesi dört bir yandan istilaya uğradı
ğında, gaza zorunlu sayılmış, nefzr-i am ilan edilmiş, Müslümanlar
toptan savaşa çağrılmıştır.
Alplar, Nökerler (Yoldaşlar)
Osman, beyliği ailenin öbür üyeleriyle birlikte idare eder görünü-
yor. Karacahisar subaşılığını (komutanlığını), kardeşi Gündüz Alp'a
vermişti. Önemli siyasi kararlarda amcası Dündar'a danışırdı. Os-
man, güdülecek siyaset konusunda tartışmaya girdiği amcasını okla
vurmuş, öldürmüştür. 'de Bursa hisarını abluka için yaptırdığı
havale kulelerinden birini kardeşi oğlu Aktimur'a verdi. Osman, oğ
lu Orhan'ı kendi sağlığında deneyimli kumandanlar Akça Koca, Ko-
nur Alp, Köse Mihal ile seferlere gönderiyor, kendisinden sonra
onun beyliğini hazırlıyordu. Hasta olan Osman son yedi yılında bey-
liği oğlu Orhan'a bırakmıştı. Osman ölünce () beylik üzerinde
kararsız bir dönem yaşanmış; ve sonunda, seferlerde ordunun başın
da bulunan Orhan, ahilerin de desteğiyle beyliğe gelmiştir.
OSMAN VE BEYLIGI 27
Orhan 'te beylik tahtına oturunca, kardeşi Alaeddin Bey'in
bir kenara çekildiği, kegdiş_inin ve sonra da eviadının Kite'ye bağlı
Fodura köyünde barış içinde yaşadıkları resmi kayıtlardan anlaşıl
maktadır. Orhan'ın ölümünde () beylik için Murad ile kardeş
leri arasında çatışma çıkmış ve Murad onları ortadan kaldırmak
zorunda kalmıştır. Eski Türklerde, beyliği ancak Tanrı bağışlar
inancı vazgeçilmez bir gelenekti. Herhangi bir hanlık veraset kanu-
nu yoktu. Kurultay kararı veya bir savaş sonucu zafer, Tanrı'nın
kut'una mazhar olunduğuna bir işaret sayılır; yaş veya vasiyet,
beylik/hanlık için bir kural kabul edilmezdi. Aslında, her oğula bir
yurdluk verilerek ülkenin beyin oğulları arasında bölüşülmesi, Av-
rasya' da Türk-Mogollar arasında süregelen aile hukukundan kay-
naklanmaktaydı. Osman ve Orhan fethedilen toprakları oğullarına
ve alplara yurdluk (apanaj) olarak dağıtmakta ve en önemli uca
büyük oğul atanmaktaydı. Ülkeye feodal bir karakter veren bu ge-
lenek, Osmanlılarda merkeziyetçi bürokrasi güçlendikçe sembolik
bir düzenleme biçiminde kalacaktır. Bununla beraber, Fatih'ten
sonra da devleti sarsan şehzadeler mücadelesinin temelinde bu Av-
rasya egemenlik ve ülke anlayışının devamını görüyoruz.
Aşıkpaşazade'nin naklettiği eski menakibname rivayetine göre,
Osman'ın seferlerinde alplar ye yarar "yoldaş" ve "nökerleri" sa-
vaş önderleridir. 'da Osman, Eskişehir'den Bilecik ve Yenişe
hir'e kadar geniş bir ülke sahibi olunca, "İnönü'nü oğlu Orhan
Bey' e, Yarhisar'ı Hasan Alp'a verdi, bu dahi bahadır yoldaş idi".
İnegöl'ü Turgut Alp'a verdi, oraya "Turgut-ili derler", Osman ile
sefere giden öteki alplardan, Saltuk Alp, Konur Alp'ın adı geçer.
Bu alp ve nökerlerin çocuk ve torunları, sonniki dönemlerde
önemli makamları işgal edecekler ve bir çeşit Osmanlı aristokrasİ
si oluşturacaklardır. Bu çeşit tirnar ve yurdların kaldırılması olduk-
ça geç bir zamandadır.
Osman, Sarnsa Çavuş, Akça Koca ve Gazi Abdurrahman'ı Sa-
karya seferinde Orhan'ın yanına verdi, "yarar yoldaşdur diye".
Bunlardan her biri bir -utda sürekli akma atanmıştır. "Sarnsa Ça-
vuş ve cema'atı yoldaşlığa yarar kişilerdi." Orta-Asya bozkır im-
paratorluklarında, Türklerde alplar, Mogollarda noyanlar (çoğulu
noyad) soylu ailelerden gelen kumandanlardı. Mogollarda noyan-
28 DEVLET-i 'ALiYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR- 1
lar, aristokrat ailelerden ba'atur veya bagatur (Türkçe bahadır)
unvanı taşırlardı. Osmanlılarda alplar, aynı zamanda bahadır un-
vanı taşırlar. Bu alplar, her biri kendi yurdluğunda, kendi kuman-
dası altındaki gaziler~e kendi uc bölgesinden akın yapar. Başlangıç
ta alplar, Osman Gazi ile müttefik olarak sefer yapmakta idiler.
Öyle anlaşılıyor ki, Osman Gazi yıllarında önemli ba-
şarılar kazanıp karizmatik bir başbuğ durumuna gelince alplar,
onun yakın "yoldaşları" oldular, yani onun hizmetine girdiler. Sa-
karya seferinde Sarnsa Çavuş, itaat eden Lefke ve Çadırlu bölgesi-
ni kendine yurd istediği zaman Osman Gazi buna karşı çıkmıştır.
Nökerlik!Yoldaşlık, gaza önderine anda (and) ile bağlanma yo-
luyla kurulur ve gaziyan birliği böylece ortaya çıkar görünmekte-
dir. Tutsak düşen Harmankaya Tekfuru Köse Mihal, Osman'ın
nökeri olmuş, akınlarda ve öteki Rum tekfurlarıyla Osman arasın
daki ilişkilerde daima ona sadakatle hizmet etmiş, sonunda İslami
yeti de kabul etmiştir. "Köse Mihal daim onun bile olurdı. Ekseri
bu gazilerün hidmetkarları Harman Kaya kafirleriydi."
İnegöl'ü fetheden Turgut Alp'a bu bölge bir yurd olarak veril-
mişti. Bölgenin o zaman Turgut-ili diye anılması, bu bakımdan kay-
da değer (bu feodal yapı için Aydın-ili, yahut Rumeli'de Osmanlı'ya
tabi Bulgar kralının ülkesi için kullanılan Şişman-ili, Konstantin-ili
burada anılmalı). Mogollarda noyanlara ait otlak bölgesi yurd,
Mogolca nutug diye bilinir. Nutug'un tanımlanması şöyledir: "Şu
veya bu göçer birliğini geçindirecek noyana ait arazi." Selçuklular-
da ve Osmanlı klasik döneminde, yurd veya yurdluk bir göçer-ev
grubunun reisine özerklikle verilen bir arazi ünitesi olarak tanım
lanmaktadır. Başka deyimle, yurd, soylu bir bahadıra ait apanaj ni-
teliği taşır. Osman "alınan vilayetleri guzata taksim" etmekte idi.
'lerde Kara-Çepiş hisarı, Konur Alp'a, Absu (Pachymeres'te
Hypsu) hisarı Akça Koca'ya verilmişti. Bu feodal apanaj sistemi,
daha sonra Rumeli'de gazayapan uc beyleri, Evrenuz Gazi, Mihal
oğulları, İshak Bey oğulları, Paşa-yiğit oğulları için uygulanacaktır.
Osman döneminde beyliğin bu feodal yapısı karşısında Orhan dö-
neminde ulema sınıfından vezirler idareyi ele geçirdiği zaman, mer-
keziyetçi bürokratik rejim hinterlandda egemen olacaktır;
OSMAN VE BEYLIGi 29
Aşıkpaşazade, Hacı Bektaş'tan söz ~derken Anadolu'da dört
müsafir (dışardan gelq_lişLta'ife'den (cema'at) söz eder: Gaziyan,
Ahiyyfm, Abdalan ve Baciyan. Bir yoruma göre, şeyh Evhadüddin
Kirmani'nin kızı Kadın Ana Fatma Hatun, Ahi Evren (Nasirüddin
Mahmud) ile evlenmiş olup Anadolu'da kadınlar arasında ahiliğe
denk Baciyan ta'ifesini kurmuştur. Genelde, şeyhler neslinden za-
viye yöneten hatunlar, mesela Hüdavendigar sancağında bir vakıf
idare eden Taci Hatun, Baciyan cema'atından sayılırlar. İbn Battu-
ta Anadolu'da Müslüman kadınların erkeklerden kaçmayışlarını,
saygılı oluşlarını hayretle kaydetmiştir.
Rum Abdalları ve ahilerle yan yana ayrı bir ta'ife olarak zikre-
dilen Gaziyan, Osman döneminde gördüğümüz alplardan başkası
değildir ve bu alplar belli nitelikler taşıyan bir gruptur. Baba İl
yas'ın torunu Aşık Paşa () Garibname (Ma'arifname)
adlı eserinde (bitişi ) alpların dokuz niteliğe sahip olmaları
gerektiğini vurgular. Aşık Paşa'nın gaziyan kelimesi yerine, İs
lam'dan önce Avrasya toplumundaki bahadır önderler için kulla-
nılan alp terimini kullanmış olması ilginçtir. Alp, "varlığı korumak
için ay ve yılda birbirleriyle kol kola savaş" yapan bahadırlardır.
Onun paraleli, nefsiyle mücadelede bulunan alp-erendir.
Garibname'ye göre alp adını almak isteyen kişi için gerekli do-
kuz nesneden ilki, "muhkem yürek", yani cesaret sahibi olmaktır.
"Yagı görüp sinmiya", cesurluk, askeri ayakta tutan "direktir"
(alp'ın liderliği). İkincisi, alpın kolunda kuvvet olmalı (fiziksel
güç). Herkes onun gücünü görür ve sayar.
Üçüncüsü, alp gayret ve harniyet sahibi olmalıdır. Dördüncü
koşul, eyi bir at sahibi olmalıdır.
Osmanlılarda sipahilik, soyluluk koşuludur. Osmanlılar, Bal-
kanlar'da Hıristiyan süvari askerini soylu sayıp tirnar vermişler, fa-
kat yaya askeri (,voynuklar) reaya saymışlardır. Genelde, gayri-
ınüslim reayaya ata _,
binme
- ,-
yasağı vardı. Beyler arasında en değer-
li peşkeş attı. Garibname'ye göre, alpın atının, karnını örten bir
zırhı olması gerekir. Zırh, karşıdan heybetli bir görünüş gösterir ve
hayvanı kılıç ve ok darbesinden korur. Düşman alpı atından tanır.
Beşinci koşul, alpın zırhlı olmasıdır. Alplık zırhla belli olur.
30 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
Osmanlılarda, timarlı sİpahi daima cebelü, yani zırhlı sipahidir.
Büyük tirnar sahiplerinin zırhı, bürüme zırhtır.
Avrasya tarihinde, göçer halklar arasında imparatorluk kuran,
yerleşik halkları egemenliği altına sokan gerçek askeri birlik, zırh
lı süvarİ ordusudur. ,şu zamana kadar ki, Şah İsmail'in
zırhlı süvarisi Selim'in top ve tüfeği karşısında bozguna uğraya
caktır (). Başta alpların "kol kola savaşması" gereği belirtil-
miştir. Bu, Aşıkpaşazade'de belirtildiği gibi, gaziler arasında yol-
daşlığa işaret etmektedir.
Altıncı ve yedinci koşullar, alpın silahları, yani yay ve kılıcıdır.
Katı yay çekmek ve uzatmak ere
K'ey h ünerdür kim kime Tengri vire
"Katı yay", kemikle berkitilmiş uzun menzilli yaydır, Osman-
lı'ya Hıristiyan askeri karşısında üstünlük sağlayan bir silahtır. Bu
oku çekip uzatmak özel bir hüner ister. Alplık için gerekli yedinci
ve sekizinci koşU:l, kılıç ve süngü sahibi olmaktır.
Yalunuz ok yay ile alp olamaz
Ok ile ol alplık adın alamaz
Kılıc, alpın en değerli silahıdır, onun "altını ve incisidir".
Kılıç üzre and anunçün içi/ür
Alplar arasındaanda (and), Avrasya halkları arasında savaş
birliğini, nökerliği (yoldaşlığı) oluşturan ritüeldir. Osman Gazi ile
alplar, garibler arasında ölüme kadar sadakat bağı, and içmek
(kanlarını bir kapta karıştırıp içmek veya karıştırmak, kan karde-
şi olmak) veya kılıç üzerinde yemin merasimi ile gerçekleşiyordu.
Ganimet ve fethedilen topraklar, anda ile öndere bağlı olan alplar
arasında yurdluk olarak paylaşılıyordu.
Bütün bunlar gözümüzde alpı ok, yay, kılıç ve mızrakla silah-
lanmış, zırhlı süvarİ olarak canlandırır. Bu süvarİ, gerçekteri alp ol-
mak için bedenen güçlü, yüreği cesur bir yiğit olmalıdır. Bunun ya-
nında, Garibname'nin belirttiği başka önemli bir koşul, alpın arka-
sında yürüyen kafadarı, yani yoldaşı olmalıdır. Yoldaş hakkında:
OSMAN VE BEYLiG i 31
Pes bu alplık yalnız_plmaz yar gerek
Yar içün ol baş-u-can oynar gerek
Yoldaşlığın özel bir merasimle gerçekleştiğini yukarıda işaret
etmiştik. Yoldaşolan alplar "kol kola" savaşmalıdır.
Aşık Paşa özetle alp kişiyi şöyle tanımlar
Kimde varsa bu dokuz nesne tamam
Alp adıyla anı okur hass-u-am
Alp-eren, alp gibi savaşta değil, kendi nefsine karşı cihad yapan
kişidir.
Hazret-i Peygamber'in dediği gibi:
Nefisle savaşma cihad-i ekberdir
Alp-eren için dini nitelikler şöyle özetlenir: Alp-eren, dünya sev-
gisi havasına kapılmamalı. Cimrilik, fısk-u-fesad gibi kötü huylar-
dan kaçınmalı. Bu huylar havayilikten doğar; "Din Alpı" bunlara
karşı uğraş vermek zorundadır. Din direği olan böyle bir alp önün-
de halk yüzünü yere sürmelidir.
Aşık Paşa dinde alp (alp-eren) olmanın dokuz ruhani koşulunu
özetler: Bu koşullar; vilayet, riyazet, kifayet (nefsini basmak), ışk
(nefsini dünya ilgilerinden kurtarıp bağımsız olma), tevekkül, Şe
riat bilgisi, ilm, himmet (başkasına özveriyle yardım etme), doğru
yar (eshab, arkadaş; dervişler) edinme.
Bu dokuz sıfatı nefsinde toplayan alp-eren halkın kılavuzudur.
Ya kişi dünya içinde er gerek
Ya din içre hakim ü server gerek
Kutlu kişi, bu ikiden, alp veya alp-erenden biri olmaktır.
Aşık, ışk, sırf Tanrı muhabbeti ile bütün ömrünü harcar:
Ey Hudaya, ışktan ayırma bizi
Aşıkpaşazade'de aİp-ve gazi özdeş terimlerdir. Kuşkusuz birin-
cisi Avrasya hakanlıklarında alp, bagaturlbahadır diye anılan kah-"
raman savaşçıyı, lider tipini, ikincisi ise alpın daha çok İslami ga
za ile kaynaşmış tipini vurgular. Aşık Paşa'nın gördüğü gibi alp,
32 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR • 1
yüzyıl Anadolu'sunda ideal profesyonel savaşçı kişidir. Aşık
Paşa'nın bu anlatımı, ahiyyan için ahlakveedep kurallarını tespit
eden fütüvvet kurallarına denktir. Aşık Paşa'nın alp tasviri, Osman
Gazi ve onunla birlikt~ savaşan yoldaş alpların, genellikle Anado-
lu'da uclardaki gazllerin tasviridir. Bu alp veya gazi tasvirini, Bat-
talname, Danişmendname ve Dede Korkut gibi Anadolu destanla-
rındaki kahraman tasvirine eş buluruz. Eski Osmanlı menakibna-
mesinde "Aşık Paşa dedikleri aziz" öteki ulema arasında saygıyla
anılır. Kırşehir'de görkemli türbesi, bugün de bir ziyaretgahdır. O,
Mevlevilerin değil, Babailerin, alp-erenierin piridir.
Anadolu uc bölgelerinde kızıl börk giyen, gaza veganimet akın
İarına katılan, böylece akıncılığı meslek edinen Türkmenler, kabi-
le bağları dışında gaziyan örgütüne katılmış, böylece yeni bir ya-
şam tarzı sonucu kendi aşiret grubundan kopmuş, sosyal bakım
dan farklılaşmış oluyorlardı. İslami kutsal ganimet için her yan-
dan, her menşeden gelen "garib"ler, başbuğa anda ile bağlanırlar,
onun nökeri veya yoldaşı olurlardı.
Anda, yani and içme sonucu önderle nöker arasında ölünceye
kadar süren bir bağlılık, yoldaşlık kurulmuş olurdu. Orta-Asya
Türk-Mogol toplumunda nökerlik, Batı feodalizminde commen-
datio veya hommage (Almanca mannschaft) anda ile kıyaslanabi
lir. Marc Bloch'a göre3 commendatio, şef ile hizmet yüklenen ara-
sında "feodal dönemin tanıdığı en güçlü sosyal bağlardan birini"
oluştururdu.
yüzyıl Mogol toplumunda nöker, soylu kişilerin, bagaturla-
rın evinde ve seferde yanından ayrılmayan hizmetkarı ve silah ar-
kadaşı olarak tanımlanır.4 Esir olan nöker, kendine tabi olanlarla
birlikte şefin hizmetine girer. Çoğu tutsak edilip anda ile başbuğa
hayat boyu bağlı silah arkadaşı (comrade-in-arm) olur. Menakib-
namede Köse Mihal bu tipi canlandırır.
Böylece, Avrasya steplerinde olduğu gibi, alp etrafında gaza-
akın birlikleri oluşmakta, her biri uc'un bir bölgesinde gaza faali-
yetinde bulunmaktadır. Osman Gazi de, kuşkusuz başlangıçta bu
alplardan biri idi. Onu ötekiler arasında seçkin duruma getiren
özellik, bir Vefai-Babai tarikat halifesi olarak uc'a gelen Şeyh Ede-
OSMAN VE BEYLiG i 33
Bali'nin yakınlık ve "berekatı". olmuştur. Çağdaş Bizans tarihçisi
Pachymeres Osman'ı~ Bizans topraklarına karşı akın yapanlar
arasında en atılgan önder olarak tanıtmaktadır. Uc'da gaziler, ya-
ni alplar, ganimet seferlerinde en ·başarılı önderin bayrağı altına
giderler. Menakibname'ye göre Osman "Yarhisarı Hasan Alp'a
verdi; bu dahi bir yarar yoldaş idi". Osman Gazi'nin kariyerinde
alplıktan sonra ikinci aşama, gaza seferlerinde bayrağı altında
alpları toplamasıdır. Onlar bu atılgan öndere, Köse Mihal gibi nö-
kerlyoldaş oldular. Osman Gazi'nin gaziyanı gibi, öteki uc beylik-
lerinde de ilk askeri-siyasi çekirdek, benzeri bir süreçte ortaya çık
mış olmalıdır.
Osman Gazi döneminde askeri-sosyal sistemde nökerlik/yoldaş
lık, alplık gibi egemen bir kurum olarak görünmektedir. 'de
Osman'ın Sakarya seferinde Lefke (bugün Osmaneli) ve Çadırlu
tekfurları Osman'a itaat ettiler ve "Osman Gazi'ye hass nöker" ol-
dular. Osman, tutsak düşen Harmankaya Tekturu Köse Mihal'i af-
fedip azad etti. "Köse Mihal dahi hernan can ü dilden Osman Bey' e
etba'iyle nöker olup gerçek muhibbi oldu." "Köse Mihal dayım
onun bile olurdı. Ekseri bu gazilerün hidmetkarları Harman kaya
kafirleriydi." Nöker, (Mogolca nökör, çoğulu nököd) Avrasya feo-
dal sisteminde yaygın bir kurumdur. Nökerlik kurumu, Osmanlı
Devleti'nin gelişme çağında kul sistemine vücut vermiş görünmek-
tedir. Yeniçeriler, bey-kulları (gulam-i mir), timarlı sİpahilerin hiz-
metkarı gulamlar, hep nöker durumundadırlar.
Öte yandan uc Türkmen toplumları dahil, Anadolu Türk hal-
kının tüm sosyal hayatını düzenleyen pragmatik bir sosyal-etik sis-
temden (fütüvvet) ve buna dayanan bir model örgütten söz etmek
mümkündür. Bu model, gaziyan, ahiyyan, abdalan ve baciyan için
ortak bir modeldir. Araştırıcılar, kökleri bakımından bu modeli, İs
lam öncesi İran, ·Orta-Asya Türk-Mogol dünyası ve Roma idare-
sindeki Suriye ve, Mısır'da rastlanan "gençler birliği" geleneğine
kadar izlemektedirler. Yiğitlik/centilmenlik, dayanışma, özveri, al-
çakgönüllülük gibi etik nitelikler ve üç kademelİ bir örgütlenme
(şeyh, ahi, yiğit yahut şeyh, derviş, talib) modelin genel çizgileri
olarak ortaya çıkmaktadır.
34 DEVLET-i 'ALiYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR- 1
Osmanlı U c' unda Örgütleyici Öğeler:
Ahiler veFakılar
Uc toplumunda Osman Gazi'nin manevi destekleyicisi, hukuki ve
sosyal hayatı örgütleyici olarak ahileri ve fakılan görüyoruz (fakı, İs
lam ilimlerinde, özellikle hukukta uzman fakih'in kısaltılmışıdır).
Osman bir bölgeyi ele geçirdikten sonra bu ülkeyi nasıl örgüt-
leyeceğini ahilerden ve fakılardan sormaktadır. Fakılar, İslam hu-
kukunu, İslam kurumlarını bilen insanlar olarak gazi önderi yön-
lendirici bilgiler sağlamaktadır. İlk Osmanlı beyleri Osman ve Or-
han tarafından ahiler ve fakılara verilmiş birçok vakıf köy ve çift-
lik, tahrir defterleri kayıtlarıyla bize kadar gelmiştir. Bu dönemde
vakıfların büyük bir kısmı fakılara verilmiştir. Bu kayıtlarda, daha
bu zamanda, Türkmenlerin köylere yerleştiklerini biliyoruz. Köye
yerleşen bir grubun, İslam kurallarına göre yaşamlarını düzenle-
mek için bir köy imamına, bir din adarnma ihtiyacı vardı. İşte, fa-
kılann en aşağı kadernede olanları bu köy imamlarıdır. Daha yu-
karıda kadılar, vezirler gelme)steydi. 'larda Osmanlı ülkesini
gezen İbn Battuta sey_~hatn(mesinde bu çeşit köy imamlarından
söz eder. - -
Osman döneminde bu fakıların en meşhuru Tursun Fakih'tir.
Söğüd yakınında türbesi bugün bir ziyaretgahtır. Eskiden daha çok
ahilerin önde geldiği sanılıyordu. Fakat tahrii defterlerindeki vakıf
kayıtları gösterdi ki, fakılar daha ağır basmaktadır. Mesela, Os-
man ve Orhan dönemi vakıflarını içeren Fatih dönemine ait bir ev-
kaf defterinde (Osmanlı Arşivi, MM , ) Söğüd kaza-
sında vakıflar şu görevliler arasında bölüşülmüştür:
Kadı İmam Zaviye Sahibi Fakı SUfi
Şeyh
ı ı 3 8 ı
(Söğüd (İbrahim (Ede Şeyh, (Hacı Eşref (İsa)
kadısi) Fakı) Süleyman, Ahmed, Ali,
Tursun) Ömer; Murad,
Yusuf, Turbegi,
Timur)
OSMAN VE BEYLiGi 35
İleri gelen fakılar, Sünni İslam hukukunu bilen insanlar olarak
toplumda önemli rol_oy_11amışlardır. Osman dönemine ait fakılar
arasında Ede-Bali, Tursun Fakih adlarını biliyoruz. Bize ilk Os-
manlı tarihini nakleden İshak Fakih ve onun oğlu Yahşi Fakih va-
kıf almış bu fakılardan ikisidir. Demek ki, vakıfların kanıdadığı gi-
bi, daha Osman Gazi zamanında İslam hukukunu bilen kişilerle
devlet kuran bey arasında sıkı ilişkiler kurulmuştu_~_Beyliği teşki=
latlandırma, dini-sosyal hayatı düzenleme bakımından bu fakdar
son derece önemli bir rol oynamışlardır. Din adamlarının ilk dö-
nemlerde devletin örgütlenmesinde beylere danışmanlık yapmış ol~
maları, ilk vezirlerin de onlar arasından seçilmiş olması olayını
açıklar (ilk vezirlerden Sinanüddin Yusuf kuşkusuz ulemadandır).
Çandarlı Kara Halil, ulema menşeinden vezirlerin en ünlüsüdür.
Onun çocukları, 'e kadar devlet içinde otorite bakımından
padişahla kıyaslanacak bir mevkie sahip oldular.
Ahi Evren
Selçuklu sultanları Bagdad halifesi ile yakın ilişkide olup kendi-
lerini, resmi yazılarda, halifenin bir menşurla ta 'yin ettiği sultanlar
durumunda görür, halifenin yardımcısı (zahir, mu'in) gibi unvan-
lar kullanırlardı. Anadolu'da ahilik teşkilatının temelini oluşturan
fütüvvet hareketinin başlangıcı, Halife Nasır'ın sultanlar yanında
girişimlerine bağlanmaktadır. Türkiye ahi teşkilatının kurucusu
Evren (Evran), yüzyıl başlarında Bagdad'dan Anadolu'ya ge-
.len bir grup ulema ve sufiler arasında idi. Bu alimler, fütüvvet er-
babının dostu I. Alaeddin Keykubad'ın () himayesi al-
tında idiler. Oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından zehirlenen
Alaeddin'den sonra Nasirüddin hapse atıldı. Şehirde en kalabalık
işçi grubu debbagların şeyhi olan Nasirüddin'in Babailerle ve
Türkmenlerle yakınlığ~ vardı. Ahi Evren, tasavvuf ve felsefe üze-
rinde eserleri olan bir alimdir. Asıl adı Hoylu Şeyh Nasırüddin
Mahmud' dur. Hacası ve kayınpederi fütüvvet akımının büyük şey
hi ünlü sufi Evhadü'd-din Kirmani'dir. Kirmani'nin Anadolu'da
birçok şehirde halifeleri ve zaviyeleri vardı.
36 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
Mogollarla işbirliği yapan ve Fars kültürüne tutkun Selçuklu
seçkin sınıfına hitap eden Celaleddin Rumi ile halk adamı Ahi Ev-
ren arasında düşmanlık vardı. Bu düşmanlık Mevlana'nın şeyhi
Şems-i Tebrizi'nin katliyle () ilişkilidir. Nasirüddin'in ahileri,
Mogollarla mücadeleye giren Il. İzzeddin Keykavus'u destekliyor-
lardı, Keykavus 'te Kırşehir'e gitti. Mogol kuvvetleri onu ye-
nilgiye uğrattılar (Sultan Ham Savaşı, ). Anadolu'da isyanı
bastırmaya çalışan Mogolların soykırımından Nasırüddin de kur-
tulamadı. Onun, Kırşehir emirliğine atanan Mevlevi Caca oğlu Nu-
reddin Bey'in şehirde yaptığı katlianida hayatını kaybettiği ()
anlaşılmaktadır. Tokat, Sivas, Kayseri gibi büyük şehirlerde Mogol-
lar, karşı çıkan esnafı, bunlar arasında savaşçı kalabalık debbag es-
nafını katlettiler. Ahilere ait zaviyeler, Mevlevilere verildi. Bunun
üzerine ahiler uzak uc bölgelerine, Türkmenler arasına göç ettiler.
Osman Gazi'nin şeyhi Ede-Bali'nin, Kırşehri'nden (bugün Kır
şehir) uca göçenler arasında bulunduğu ileri sürülmüştür. Keza,
Orhan Gazi ile Bursa kuşatmasında hazır bulunan Abdal Musa da
ahilerle beraber uca göçen dervişlerdendir.
Türkmen halkı için Türkçe Garibname adlı eseri yazan Aşık
Paşa da Kırşehirli'dir. Bütün bu olaylar, Osman Gazi zamanında
Sultan-önü ucunda rastladığımız ahiler ve abdallkalendirilerin,
Orta-Anadolu'da 'da patlak veren Mogol-Türkmen mücade-
lesinin serpintileri olduğu olgusunu ortaya koymaktadır.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde ahilerin ve fütüvvet
akımının kesin bir rol oynadığı kuşku götürmez. Debbagların piri
sayılan Ahi Evren 32 çeşit esnafın piri sayılır. Gerçekten dericilik,
Anadolu Türk sanatlarının en önemlisi sayılır. Eskiningeleneksel
yaşamında ev eşyası, hayvan takımları, vb. deriden yapılırdı. Fatih ·
Mehmed kendi cami külliyesini yaptığı zaman yanında sarradar
için büyük bir sarfilchane yaptırmıştır. Şehirlerde debbaglar en ka-
labalık, devlet karşısında en güçlü, bağımsız işçi grubunu oluştur
makta idi. Kanuni Süleyman'ın itaatsizlik gösteren kapıkulu aske-
rine karşı debbagları anarak tehdit ettiği rivayet edilmiştir. Evliya
Çelebi'ye göre, İstanbul'da d~bbaghanede kadar debbag
vardı. esnaf isyanında ilkin "sarrachane ahileri" bayrak kal-
OSMAN VE BEYLIGI 37
dırdılar. Kırşehir'de
Ahi_§yren (Evran{ tekkesi post-nişini (şeyhi)
tüm imparatorlukta her şehirde ahilerin reisi sayılan ahi babalara
icazetname gönderertfk makamlarını onaylardı.
Ahilik ve "Fütüvvet"
'te Anadolu'yu gezmiş olan İbn Battuta memleketin her
yerinde kendisini zaviyelerinde misafir eden ahileri görmüştür.S
"Bu ahilere," diyor, "Anadolu Türkmen yurdunda her bölgede, şe
hir ve köyde r<;1stlanır. Dünyanın hiçbir köşesinde, yabancılara ya-
kınlık göstermekte, onların yiyecek vesair gereksinmelerini karşı
lamakta, zorbaların ve polis hizmetindekilerin veya onlara katılan
serserilerin zulümlerini önlemekte, hatta onları ortadan kaldır
makta gösterdikleri ciddi çabaları bakımından onlarla kıyaslana
bilecek kimse yoktur. Onların dilinde ahi şöyle bir kimsedir. Ahi,
kendi sanatında çalışanları, evlenmemiş gençleri ve bekar yaşamı .
seçmiş olanları bir araya toplayıp onların önderi olmayı kabul
eden bir kimsedir. Buna fütüvvet de denir. Ahi, bir zaviye bina
eder, onu halı, kandiller ve başka gerekli eşya ile döşer. Zaviyede
onunla beraber olanlar, gündüz çalışırlar ve ikindi namazından
sonra ortaklaşa kazançlarını getirirler, bu para ile zaviyede yene-
cek meyve ve başka yiyecekler satın alınır. Şayet o gün şehre bir
yolcu gelmişse, kendisini zaviyede konuk ederler, satın aldıkları
şeyleri ikram ederler ve ayrılış gününe kadar konuk onların yanın
da kalır. Bir konuk gelmemişse, kendileri yiyecekleri beraber yer-
ler ve yemekten sonra ilahi ve raks ile sema' yaparlar. Ertesi gün
işlerine gider ve ikindiden sonra ortaklaşa kazandıkları parayı ge-
tirir alıiye teslim ederler. Zaviye üyelerine fityan, başlarına, evvel-
ce söylediğimiz gibi, ahi denir. Dünyanın hiçbir yerinde davranış
larında onlardaı-ı daha centilmence davranan kimse görmedim. Şi
raz ve İsfahan halkı, davranışları bakımından onlarla kıyaslanabi
lir, fakat onlar yolculira daha çok şefkat, yakınlık ve itibar göste-
rirler."6 "Kendilerine fityan denen gençlerin ellerinde uzun birer
hançer vardır ve başlarında bir zira' uzunlukta beyaz keçeden kü-
lah (sonraları yeniçerilerde göreceğiz) taşırlar. Odada sıralarını
38 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLIIMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR - 1
alınca her biri külahım çıkarır, önüne kor. Başında ipekten güzel
bir takke kalır." Arap seyyahını konuklamak için birbirleriyle kav-
ga edecek kadar yarışırlar. O, Anadolu halkını din ve ahlak bakı
mından mutaassıp b~lmaz. Bayramda silahlı genç ahileri merasim-
lerde sultanın askeriyle beraber yürür görmüştür. Ahiler arasında
zengin ve fakir olan vardır. Kayseri'de ahi Emir Ali'nin zaviyesine
şehrin büyükleri dahildir, hayli görkemli olan zaviyesinde her sene
toplanırlar. Bir yerde sultan yoksa ahi' o yerin valisi gibi hareket
eder ve davranışları beyler gibidir.
İbn Battuta, Anadolu'nun en ma'mur büyük şehirleri arasında
Denizli'yi (Tonguzlu) sayar, orada çoğu Rum kadın işçilerin doku-
cluğu ünlü işlemeli pamuklu kumaşlardan söz eder. Öbür büyük
şehirler arasında Konya'yı, geniş caddeleri, çarşıcia oturan esnafı
ayrı ayrı ziyaret etmiştir. Konya'da ahi bir kadıdır. Çin'e kadar dış
memleketlerde aranan halılarıyla ünlü Aksaray'ı, "Anadolu'nun
en güzel ve varlıklı şehirlerinden biri" olarak tanıtır.
Arap seyyahı, ahilerin, Hazret-i Ali'ye kadar giden pirleri olup
fütüvvete tabi olduklarını, özel bir libas giydiklerini belirtir.
İbn Battuta'nın verdiği ilginç ayrıntılar arasında, bu uelarda İs
lam dünyasının çeşitli bölgelerinden gelmiş ulema ve sufilerden söz
edilir (Milas'ta fakih Al-Harezmi, Kastamonili vaiz Alaeddin,
Egirdir'de fakih Müslihiddin, Antalya'da Suriye'den Şihabeddin,
Amasya'da veli Ahmed Rifai soyundan şeyhler, Birgi'de Muh-
yiddin, Bursa'da fakih Mecdeddin al-Konevi ve Abdullah al-Mıs
ri, İznik'te Alaeddin Sultanyüki). c. . ':-, . • ·
İbn Battuta, Birgi Sultanı Mehmed'in sıcaklar dolayısıyla her
yaz yaylaya çıktığını işitti. Orada onun tipik bir Türkmen çadırın
da oturduğunu gördü, sonra şehre indiklerinde sarayında konuk
oldu. Arap seyyahın hayranlığını çeken sarayda, ipekli libaslarıyla
yirmi Rum içoğlanı gördü, kendisine altın ve gümüş kaplarda şer
bet sunuldu. Sultanın doktoru bir Yahudi idi. Sultan, Arap seyya-
hını ulema ile çevrili olarak ziyaret etti ve birtakım hadisler hak-
kında soru sordu.
'te esir düşen Selanik başpiskoposu Gregorios Palamas da
Orhan'ı yazın dağlık serin bir vadide buldu. Türkmen büyükleri-
OSMAN VE BEYLiGi 39
nin yayiaya çıkma adeti O~manlı döneı:pinde de süregelmiştir. (So-
nuç çıkarmakta acele _ed~n batılı oryantalistler, bundan Orhan za-
manında bile Osmanlıların göçer oldukları neticesini çıkarırlar).
Osman Gazi'nin Söğüd, Karacahisar ve Yenişehir'i beylik merkez-
. leri yaptığı, beylik döneminde şehirde oturduğu, ailesinin bir ara
Bilecik'te yerleştiği hakkında Menakibname'de aktarılan bilgiler
herhalde doğrudur. Özetle, İbn Battuta, 'e doğru Batı-Anado
lu beyliklerini, sultanlar idaresinde pazarları ve dini-sosyal kurum-
larıyla Müslüman nüfusun yaşadığı şehirlere sahip, refahlı, iyi ör-
gütlenmiş birer toplum olarak tasvir etmektedir. Bazı bölgelerde,
eşkıya nedeniyle güvenliğin olmadığını da işaret eder.
İbn Battuta'nın Orhan'ın ülkesi hakkında verdiği ayrıntılar il-
ginçtir. Unutmayalım ki, bu ziyaret Osman'ın ölümünden ()
on yıl sonradır. "Bursa," diyor "güzel çarşıları ve geniş yollarıyla
büyük ve önemli bir şehir olup her yandan bahçe ve akarsulada
çevrilidir (kaplıcaya yakın) bir zaviye vardır, orada gelen hasta-
lara kaldıkları üç gün sürece barınak ve yiyecek verilir. Bu zaviye-
yi, Türkmen beylerinden biri inşa etmiştir."
"Şehirde fityanın büyüklerinden feta ahi Şemseddin'in zaviyesi-
ne indik. Onunla birlikte olmamız aşure gününe rastladı. Şern
seddin o gece büyük bir ziyafet vererek ordunun başlıca komutan-
larını ve şehrin ileri gelenlerini davet etti. Kur'an okunduktan, fa-
kih ve va'iz Konyalı Mecdeddin vaazını verdikten sonra sema'a
başladılar. Gerçekten ulvi bir gece idi." Arap seyyahın Mecdeddin
hakkındaki tanımlaması, onun tipik bir abdal derviş olduğunu ka-
nıtlar: "Bu vaiz Mecdeddin sulehadan olup sırf alnının teriyle
kazandığı ile geçinir ve kimseden sadaka kabul etmez. Kalacak ye-
ri yoktur; üstünde ancak çıplaklığını örtecek kadar libas vardır.
Kabristanda uyur, topluluklarda verdiği vaazlarda halkı cehennem
azabıyla uyarır, öyle ki birçokları her toplantıda onun önünde töv-
be ederler." "Bursa Sultanı" İhtiyarüddin Orhan Bek Sultan Os-
mancuk'un oğlud~r. Cuk, küçük demektir. Bu sultan servetçe, ül-
kesi ve askeri kuvvetleri itibariyle Türkmen beylerinin en büyüğü-
dür. Yüze yakın kalesi vardır, o sürekli bu kaleleri dolaşıp durum-
larını teftiş eder ve her birinde birkaç gün kalır. Söylendiğine göre
40 DEVLET-i 'ALIYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
bir yerde hiçbir zaman bir aydan çok kalmaz. O, kafidere karşı sü-
rekli savaştadır ve onları kuşatma altında tutar [Osman'ın] Me-
zarı, eskiden Hıristiyanlara ait bir camidedir. İznik'i yirmi yıl ka-
dar kuşatma altında tuttuğu söylenir; o şehri alamamış oğlu Or-
han on iki yıl daha kuşattıktan sonra almıştır. (İznik kuşatması
'de başlamış ve şehir Orhan'a 'de teslim olmuştur).
Seyyahımız, İznik yolunda Kürele köyünde ahi'lerden birinin za-
viyesinde kaldı. "İznik'te," diyor, "şimdi Sultan'ın hizmetindeki
birkaç kişiden başka ahali yoktur. Bunların başında Orhan'ın eşi
Bayalun Hatun yaşamaktadır. Kendisi 'salihe, fazıla' bir hanımdır."
Hatun, İbn Battuta'yı kabul edip hediyeler gönderdi. Arap seyyahı,
seyahatine devamla Geyve'de, Yenice'de, Mudurnu'da, Bolu'da yo-
lu üzerindeki tüm şehir ve kasabalarda ahi' zaviyelerinde kaldı. o,
ahi'leri daima {eta (Türkçe karşılığı yiğit) unvanıyla anar.
Fütüvvet ve Esnaf
Fütüvvet, ahi'lik "adabı", yani belli ahlak ve davranış kuralları,
yüzyıllar boyunca Anadolu Türk halkının milli' karakterini belirle-
miştir. Bugün sosyal antropologların Türk köy ve kasabalarında
sıradan Türk insanının davranışları üzerinde tespit ettikleri özel-
likler, olağanüstü bir konukseverlik, güç durumda olanların yardı
mına koşma, özveri ve dayanışma, emece denilen tarlada hep bir-
likte ortak çalışma, büyüğe saygı, hırsızlıktan, cinsel· tacizden ve
başkası aleyhinde kötü söz söylemekten dikkatle kaçınma (eline,
peline, diline hakim olma), yiğitlik ve civanınerdik hepsi fütüvvet-
namelerde telkin edilen ideal insan sıfatlarıdır. Köylerde gençler,
geceleri yartın veya konuk odasında toplanıpbu fütüvvet kuralla-
rını öğrenirler. Bu yaran, misafir odaları eski zaviyeleri anımsatır.7
Bu adet bugüne kadar gelmiştir. Fütüvvet, ahi'lik, keza kasaba ve
şehir nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan esnafın davranışla
rını belirlemiştir; ahi' zaviyelerinde genç işçilere, alçakgönüllülük,
sosyal dayanışma, özveri: ustaya itaat gibi esnaf lonca örgütünün
gerektirdiği bir ahlak eğitimi verilirdi. Osmanlı zanaatları çı
rak-kalfa-usta eğitimiyle öğrenildiğinden, fütüvvet adabı, sosyo-
ekonomik yapının temel ahlaki' işlevini yerine getirmekte idi.
OSMAN VE BEYLIGI 41
İşçilerin ahlaki-sosyalv5)ş disiplini,fütüvvetmımeler ve ahi za-
viyelerince sağlanırken, şehrin üretim koşulları, esnaf teşkilatı ile
devletin işbirliği sayesinde ayarlanırdı. Bu koşullar, siyasi iradenin
her an esnafa müdahalesini gerektirirdi. Ortaçağın dış pazara mal
göndermeyen kasaba ve küçük şehir ekonomisi, Osmanlı esnaf
teşkilatını ve etik koşullarını belirlemiştir. Küçük şehirde, yerel mal
üretiminin şehir ihtiyacına göre ayarlanması gerekirdi. Talep sınır
lıdır, bu nedenle fazla üretim fiyatın düşmesine ve esnafın zarara
uğramasına yol açar. Noksan üretim ise, fiyatın fazla artışına ne-
den olur ve tüketicinin zararınadır. Bu nedenle şehrin nüfusuna gö-
re üretimin ayarlanması gereklidir. İşte bu koşullar, kasahada es-
naf teşkilatının temel ekonomik sistemini belirler. Ortaçağ esnaf
teşkilatında her sınıf mal üreticisinin sayısı, yani üretimi şehrin nü-
fusuna göre ayarlanmıştır. Mesela, Beypazarı'nda 10 fırın ustasına
izin verilmişken, İstanbul'da ustaya izin verilmiştir. Talep art-
tığı zaman kenar mahallelerde koltuk denilen kaçak ustalar orta-
ya çıkar. Bu kaçakları yasaklamak için esnaf devlete başvurur. Es-
naf ustaları, esnafın seçiminden sonra padişah beratıyla onaylanır
dı. Devlet, genellikle heratlı esnafı desteklerdi. Böylece esnafla dev-
let arasında gittikçe kuvvetlenen sıkı bir işbirliği ortaya çıktı. Os-
manlı'dan önce bu işlevi, şehirde esnafın lideri olan güçlü zengin
ahi babalar yerine getirirlerdi. Öbür yandan mal kalitesini koru-
ma, esnafın çırak-kalfa-usta nizamı, imtihanlada sağlanırdı. İç
örgüt böylece, devlet kontrolü dışında idi. Osmanlı döneminde
devlet, ihtisab kanunları ile mal kalitesini belirlemiş ve pazarda
muhtesip teftişi ile kontrolünü artırmıştır. Bununla beraber esnaf
kendi iç nizarniarını oldukça korumuştur; her esnaf kendi usta ve
idarecilerini kendisi seçerdi. Seçimden sonra kethüda, yiğit-başı,
padişah heratı aldıktan ve devlet bürolarında saklı defterlere kay-
clolunduktan sonı;a loncada gerçek otorite ve yetki sahibi olurdu.
Ahiliğin ahlak ve erkanını tespit eden ve Ömer Sühreverdi'nin
eserleriyle sllf1 inanışlarıyla zenginleşen fütüvvetnameler, Anado-
lu'nun her tarafına yayıldı, şehirlerde ve köylerde fütüvveti benim-
seyen ahi zaviyeleri kuruldu. Sultanlar ve özel kişiler, vakıflar ya-
parak bu zaviyeleri desteklediler. Osman ve Orhan dönemlerine ait
42 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
vakıf kayıtları, Osmanlı ülkesinde erkenden birçok ahi zaviyesinin
kurulmuş olduğunu göstermektedir. Selçuklu sultanları Mogol
egemenliği altında ülkede siyasi güç ve kontrolü kaybettiklerinden,
şehirlerde ahller, yalnız ekonomik-sosyal yaşamda değil, kamu gü-
venlik sorumlulukl:ırını da yüklendiler. İbn Battuta bazı büyük şe
hirlerde baş ahinin bir sultan gibi davrandığına tanık olmuştur.
Mesela, sof imalatı ve ticaretiyle zengin bir şehir haline gelen An-
kara'da Ahi Şerefeddin şehrin kamu işlerinde egemendi.
Orhan ():
Avrupa'da Yerleşme
Bir Dönüm N oktası:
Pelekanon (Eskihisar) Savaşı (), İznik Düşüyor
tarihi, Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından birisini
belirler. Osmanlılar, döneminde Adapazarı'nda ve Sa-
panca'nın doğusunda yerleşiyor, Bursa, İznik ve İzmit'i abluka al-
tında tutuyorlardı; İznik açlıktan düşmek üzere idi. Bu durum, Bi-
zanslılara bir ölüm-kalım noktasına gelindiği inancını verdi. Os-
ınanlılar, Orhan döneminde () İznik ovasını tümüyle ele
· geçirdikten sonra İstanbul'a en yakın iki mühim şehri, İznik ve İz
mit'i almak için son bir atılım yapacaklardır.
Kuşkusuz, Pelekanon Savaşı, İstanbul'un fethi gibi, Bi-
zans ve Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından biridir. Beylik, bu
savaşı kazandıktan sonra 'de İznik'i, ondan altı sene sonra da
İzmit'i alacaktır. Bu arada Gebze ve Hereke dahil, sahildeki tüm
küçük hisarlar, Osmanlı'nın eline geçecek, böylece, Anadolu tara-
fından Türkler İstanbul Boğazı'na dayanmış olacaklardır. Yarıma
dada sınır o zaman Pe~dik kuzeyinde Aydos hattı üzerindedir.
İki taraf orduları, baharında Gebze limanının yakınında
Pelekanon denilen yerde, bugün Eskihisar yakınında düzlükte kar-
şı karşıya gelecektir. Osmanlı ordusunda bizzat Orhan kumanda-
44 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
yı ele almıştır. Karşı tarafta Bizans ordusuna İmparator III: Andro-
nikos kumanda etmektedir. Andronikos'un düzenli ordusu
kişidir ve buna düzensiz eyalet askeri de katılmaktadır.
İmparator buraya, İznik'i kuşatmadan kurtarmak için gelmiş
tir. İznik, 30 yıldır abluka altındadır. Bursa'nın fethinden (6 Nisan
) sonra Osmanlıların baskısı tehlikeli bir hal aldığı için İznik
teslim olmak durumundadır.
İmparator, ordusuyla Üsküdar'a geçip Pelekanon'a geldi. Açık
maksat, İzmit Körfezi'nin öbür tarafına geçip Yalakdere Vadi-
si'nden inerek İznik'i kurtarmaktı. Bunu öğrenen Orhan, impara-
tor gelmeden Eskihisar' daki tepeleri ele geçirdi. Bizans ordusu de-
nizi geçmeye bırakılmayarak, Pelekanan'da yenilgiye uğratıldı, im-
parator yaralandı, kaçtı.l
Bu savaşın Bizans kaynaklarından tam tarihini de biliyoruz. Sa-
vaş, yılı Mayıs sonu Haziran başına rastlar. Bu zaferin ilk so-
nucu, İznik'in teslitn olmasıdır. Böylece, Osmanlılar 'den be-
ri Osman Gazi'nin amaçladığı gayeye erişmiş oldular. Bursa ile İz
nik'in düşmesi artık Osmanlı Beyliği'nin doğrudan doğruya Bi-
zans'ı tehdit eden bir güç haline geldiğini göstermekte idi.2
İzmit düşüyor
Roma ve erken Bizans dönemlerinde imparatorluğun dört bü-
yük şehri arasında sayılan İzmit, tepede güçlü kalesiyle zaptı güç
bir şehirdi. Çağdaş kaynak Kantakuzinos'un verdiği ayrıntılara
göre, İzmit bir zamandan beri Osmanlı kuvvetleri tarafından ablu-
ka altında idi. Osmanlılar, Bursa ve İznik gibi İzmit'i de aç bıraka
rak teslime zorlama taktiğini uyguluyorlardı. yılında Bizans
imparatoru, şehre erzak yetiştirmek için bir donanma ile İzmit'e
geldi. Bunun üzerine şehir önünde çadırlarında oturan Osmanlı
abluka kuvvetleri çekilmek zorunda kaldılar. İmparator şehre er-
zak verdi, cesaretlerini tazeledi ve üçüncü gün İstanbul'a döndü.
yılı Ağustos ayında Orhan Gazi'nin 36 gemiyle İzmit üzeri-
ne yürüdüğü haberi alındı. Bu saldırı beklenmiyordu. Kantakuzi-
nos, İstanbul'dan az sayıda askerle kıyıdan yürürken imparator da
. ORHAN (): AVRUPA'DA YERLEŞME 45
donanma ile İzmit'e doğrQ-harekete geçti. Osmanlı kuvvetleri ge-
celeyin sahile çıkartm~ y~tılar. Keşif kuvvetleri Kantakuzinos'un
askerleriyle karşılaştılar. Kantakuzinos'a göre, Orhan Gazi'nin
seçkin kuvvetleri başlangıçta iyi dayanmış. İmparator da iki gemi-
siyle gelmiş ve sahile çıkartma yapmış. Birlikte Osmanlılara saldı
rıp onları kaçırmışlar ve sahildeki beş gemilerini zaptetmişler.
Kantakuzinos bu gibi karşılaşmalarda daima kendi tarafını ba-
şarılı gösterme eğilimindedir. Öteki kaynaklar Gregoras ve kısa
kronikler, imparatorun Orhan'la bir anlaşma imzaladığını ve İzmit
ve öteki şehirlere saldırı durdurulursa, yılda altın harac öde-
meyi kabul ettiğini belirtirler.
Böylece bir bakıma Bizans, Osmanlılara bir haracgüzar devlet
durumuna düşmektedir. Bizans'la Osmanlılar arasında bu ilk ant-
laşmadır. Bizans'ın kesinlikle Osmanlı sultanına harac ödeyen bir
bağımlı devlet haline gelmesi, sonraları Sırp-Bizans ittifakına kar-
şı I. Murad'ın () kazandığı Çirmen Savaşı'ndan
sonra 13 72 yılında gerçekleşecektir.
'de Bizans imparatoru Andronikos, Arnavutluk'taki asile-
re karşı ordusuyla uzak bir sefere çıkmıştı ve İzmit'in yardımına
gelmesi ihtimali yoktu. Bizans imparator ailesinden bir prenses, İz
mit bölgesini elinde tutuyordu. Sahilde iki hisar ona tabi idi. Bun-
lardan biri, Osman Gazi'nin yılında Muzalan idaresinde bir
Bizans ordusunu denize döktüğü Yalak-Ova idi. İkinci hisar onun
kardeşi Kalayon'a ait bulunuyordu. İznik'e giden yol üzerindeki
sırtta bulunan bu hisar (Bapheus), Koyunhisar'dır; yılında
Osman Gazi'nin saldırısına karşı koymuştu. Orhan Gazi döne-
minde, Sakarya üzerinde, Absu'da (Pacyhmeres'te Hypsu) Şehzade
Süleyman idaresinde bir uc kurulmuştu. Sapanca Gölü kıyısında
Akça Koca'nın İzmit' e akın merkezi olan Beşköprü'de de başka bir
uc vardı. Pendik tarafında, Aydos'ta İstanbul'a karşı diğer bir uc-
da AbdurrahmanGazi kumandası altında, gazller faaliyetteydiler.
7 yılında İzmit kuŞatmasında bu uclardaki tüm gazller gelip,
Orhan Bey'in ordusuna katıldılar. Ordu bu bölgeye ulaşmadan ön-
ce, İzmit kuşatmasını arkadan tehdit edebilecek Yalak-Ova'daki
iki hisar ele geçirildi. Orhan Bey, ordusuyla İzmit Kalesi önüne gel-
46 DEVLET-i 'ALIYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERiNEARAŞTIRMALAR -1
diğinde, gaziler gelip ona katıldılar. Kaledekiler açlık çekiyordu.
Ablukaya daha fazla dayanmanın imkansızlığını anlayan Bizanslı
prenses teslim kararı aldı ().
Orhan'la teslim koşulları görüşüldü. Varılan anlaşmaya göre,
Bursa ve İznik tesliminde olduğu gibi, Rumlardan isteyenler İstan
bul'a gidebilecekler ve onlar kaleyi terk ederken, Osmanlı kuvvet-
leri kaleye gireceklerdir.
7 yılında artık Osr'nanlı Beyliği'nin sınırları, Gebze ve İz
mit'i de içine alarak Karadeniz' e kadar uzanıyordu. Bursa, İznik ve
İzmit gibi Bizans'ın üç büyük şehrini ele geçirmesi, Osmanlı'nın
varlığını artık tamamen bağımsız bir devlet olarak sürdürecek gü-
ce ulaştığını gösteriyordu.
Orhan Gazi, Hicr, yani yılında gümüş sikke bastıra
rak, bağımsızlığını ilan etti.
Osmanlılardan sultan unvanını alan ilk bey, Orhan Gazi'dir.
Ondan önce bütün beyler emirü'l-kebtr yahut bey unvanını kulla-
nırdı. yılında İlhanlı hükümdan Ebu Said'in İran'da ölmesi
ve çocuğunun olmaması imparatorluğun dağılmasına neden ol-
muştu.
O zaman Anadolu'daki bütün emir ve beyler sultan unvanını
almaya başlamışlardır. Ondan önce alamazlardı. Çünkü bu, heriı
Konya'daki Selçuklu sultanına hem de İlhanlı sultanına karşı bir
isyan anlamına gelirdi.
Batı' da Çanakkale. Boğazı'na Doğru Genişleme:
Karesi Beyliği'nin Ilhakı
Osmanlılardan önce Rumeli'ye akınlarda Karesi (yer adı Bizans
dönemindeki Akireus şehir adından gelmiş olmalı) beyleri öncülük
etmişlerdir. Karesi Beyliği batıda Edremit körfezi, Bergama, Troya
ve Güney-Marmara kıyılarında Aydıncık (Edincik), doğuda Balı
kesir'i (Paleiocastron) içine alıyordu. Karesi beyleri, Çanakkale
Bağazı ötesinde Rumeli'de gaza akınlarında en ileri hatlarda faali-
yette idiler. Edremit körfezinden 'larda Yahşi Bey'in, daha
sonra Troya taraflarında bulunan Süleyman Bey'in Gelibolu yarı-
ORHAN ():AVRUPA'DA YERLEŞME 47
madasına ve Trakya'ya ~Q,'larda akınlgr yaptığı biliniyor (Kan-
takuzinos).
Osmanlı idaresi altında Rumeli'de yerleşme ve Trakya fetihle-
rinde, Karesi beyleri hizmetinde akın yapan Ece Bey, Evrenos Ga-
zi, Hacı İlbeyi gibi Karesi gazileri öncülük edeceklerdir. Osmanlı
lar, Karesi beylik topraklarını yılları arasında parça
parça işgal etmiş görünmektedir. Süleyman Paşa'nın sağlığında (öl.
) Osmanlılar, Marmara güney kıyılarında Aydıncık (bugün
Edincik) ve Kemer Limanı (Eskiçağ kalıntıları) deniz üslerine ve
Gelibolu karşısında Lapseki'ye sahip bulunuyorlardı. Süleyman
Paşa, Gelibolu yarımadasında fetihlerini bu üslerden hareket ede-
rek gerçekleştirecektir. Onun sancak merkezi sahilden uzak Biga
kasabası idi. Eski çağların yüksek surlarıyla korunan Biga yarıma
dasında Kara-Biga (Biga-Hisarı) ise, 'e kadar Bizans elinde
kaldı.
Osmanlılar Avrupa'da
Rumeli' de yerleşme
Osmanlıların Avrupa'da yerleşmesi, tarih literatüründe sallar-
la geçişefsanesinden hala kurtulamamıştır. Oysa, bu büyük ola-
yın ayrıntıları çağdaş kaynaklardan biliniyor. Sal hikayesi, Kare-
sili gazllerin zaman zaman sal ile veya küçük gemilerle karşı sahi-
le yaptıkları akınların bir yankısı olmalıdır. Osmanlı rivayetlerin-
de (bkz. Düsturname) tutsak yapılan ve Müslüman olan Rum'un,
Gelibolu Rum Valisi Asen'in üç oğlundan biri olduğu kesinlik ka-
zanmıştır. O, kardeşleriyle geçinemeyerek Osmanlılara sığınmış,
Müslüman olmuş, Osmanlıların Avrupa'da yerleşmesi olayında
yardımcı olmuştur. Gerçekte, Rumeli'de yerleşme, İstanbul'un fet-
hi gibi, tarihte yeni bir dönem açan bir olaydır. Boğazların ötesin-
de bir Osmanlı yerleşmesi olmasaydı, Osmanlı Devleti öteki bey-
likler gibi küçük bir Türkmen devleti olarak tarihe karışmış ola-
caktı. Sultan Orhan'ın büyük oğlu Süleyman Paşa'nın gayretiyle,
Osmanlılar, Q.'de ilkin Tsympe (Türkçede Cinbi) Kalesi'ni ele
geçirmişler, iki yıl sonr,a, büyük stratejik önemdeki Gelibolu'yu iş
gal etmiş ve beş yıl içinde Trakya'nın güney bölgesini fethederek,
Anadolu'dan asker ve halk getirip yerleştirmişler (bkz. Orhan'ın
Süleyman için vakfiyesi); böylece kısa zamanda Avrupa yakasın
da güçlü bir köprü-başı kurmuşlardır. Bu köprü-başı, Osmanlıla-
50 DEVLET-i 'ALiYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR - 1
rın Avrupa'da Viyana önlerine kadar yayılan imparatorluklarının
başlangıcıdır.
Süleyman Paşa'nın bu başarısının arkasındaki tarihi gelişmele
ri şöyle özetlemek mümkündür: yıllarında İzmir'den
donanınası ile Trakya'ya deniz seferleri yapan Aydın oğlu Umur
Bey, Balkan fetihlerini hazırlayan ilk büyük gazi beydir. O, bu se-
ferlerinde, İstanbul'da V. Ioannis Paleologos'a karşı imparatorluk
iddiasıyla Trakya'da faaliyette bulunan Kantakuzinos ile işbirliği
yapıyordu. Bu sayede, hafif donanmasını kıyıya çekiyor, Kantaku-
zinos'un müttefiki olarak Sırp ve Bulgar topraklarına akınlar ya-
pıyor, gemileri ganimet dolu olarak İzmir'e dönüyordu.
Umur Bey'e karşı Bizans, 'te bir Haçlı donanmasını hare-
kete geçirdi. Güçlü Haçlı donanması, Aşağı-İzmir Kalesi'ni ele ge-
çirdi ve Umur'un donanmasını yaktı. Umur, bu kaleyi geri almak
için yaptığı savaşta, 'de şehit oldu. (Kayda değer ki, bu şeha
deti İbn Battuta Suriye'de işiterek istim dünyasının üzüntülerini
paylaştı). İzmir'in düşmesinden sonra, Batı'da gaz:i hareketinin
önderliği Osmanlılara geçti. Şimdi, gazi grupları Osmanlı bayrağı
altına koşuyar ve Çanakkale Bağazı üzerinden Trakya'ya akma gi:-
diyorlardı. Umur gazi, ölmeden önce, müttefiki Kantakuzinos'a
Orhan'la ittifak yapmasını tavsiye etmiştir. Türk yardımı, Kanta-
kuzinos için, hem İstanbul'daki rakipleri, hem de Edirne ve İstan
bul'u almayı tasarlayan Sırp Kralı Stefan Duşan'a karşı en etkin
askeri yardımı oluşturmaktaydı. Gerek Umur, gerekse Orhan,
Kantakuzinos'la ittifak yapmayı Rumeli'ye akın için gerekli görü-
yorlardı. Kantakuzi11os da Anadolu'dan umudunu kestiğini belir-
tiyor, Türklerle işbirliği yaparak Trakya'yı korumak ve Trak-
ya-Tesalya-Mora'da Bizans İmparatorluğu'nu pekiştirmeyi planlı
yordu. Osmanlılar, 'te Karesi Beyliği'nin büyük kısmını işgal
ederek Çanakkale Bağazı'na ulaşmışlardı. Karesiligazi beyler; Ece
Bey, Gazi Evrenos, Hacı İlbeyi, Gazi Fazıl, Osmanlıları Çanakka-
le'nin öbür yakasında yerleşmeye teşvik eden gazllerdi.
Kantakuzinos, 'da kızı Theodora'yı Orhan'a eş olarak ver-
di, Osmanlı'yla ittifakı pekiştirdi. 'de Orhan'ın yardımıyla İs
tanbul'a girdi ve Ioannis V. Palaeologos ile ortak imparator ilan
OSMANLilAR AVRUPA'DA 51
edildi. Bu tarihte, gerçekt~Bizans, Orhan'ın himayesi altına girmiş
sayılabilir. Şimdi, İmp_ar~or Kantakuzinos, Sırp Kralı'na karşı Os-
manlı kuvvetlerini kullanarak Trakya'da, Bizans egemenliğini ko-
ruyabiliyordu. Bizans'a yardıma koşan Süleyman Paşa, yılın
da, Trakya'da ilerleyen bir Sırp ordusunu bozguna uğrattı. Süley-
man Paşa, Edirne'ye geldi, Kantakuzinoslar tarafından kurtarıcı
olarak karşılandı.ı Süleyman Paşa'nın zaferi, kendisine Ru-
meli'de yerleşme imkanını sağlamıştır. Dönüşte, Süleyman Paşa,
ertesi sene yapılacak sefer için Boğaz'ın Avrupa yakasında,
Tsympe (Cinbi) Kalesi'nde, bir kısım Osmanlı askerini bırakmış,
kaleyi bir köprü-başı durumuna getirmiştir. Kantakuzinos'un, bu
kaleyi Osmanlı askerlerinden boşaltmak için önerdiği büyük para-
lar Süleyman tarafından reddedilmiş, aksine o, bu köprü-başını,
Anadolu'dan getirdiği yeni kuvvetlerle güçlendirmiştir. Türk yer-
leşmesi İstanbul'da büyük telaş uyandırmış, Rumlar, Bizans payi-
tahtının hem Kocaeli'de, Anadolu tarafından; hem Avrupa'da
Trakya tarafından kuşatılmakta olduğuna tanık olmuşlardır.
Bu arada Süleyman Paşa, merkezi Biga'ya yakın Kemer Lima-
nı'nda kişilik bir kuvveti gemilere bindirmiş ve karşı kıyıda
Kozludere'ye (bugün Kozludere bu vadide bir çeşmenin adı) çıkar
ma yapmış,· Bolayır'ı fethetmiştir. 'te, beklenmedik bir tabii
olay, 1 A:1art'ı 2 Mart'a bağlayan gece meydana gelen şiddetli bir
deprem sonucu, Gelibolu ve civar kalelerin surları yıkıldı. Osman-
lı kuvvetleri derhal bu kaleleri işgal ettiler. Depremi, bütün çağdaş
kaynaklar kaydetmiştir. Olayı, Tanrı'nın lütfu olarak yorumlayan
Osmanlılar, Rumeli'yi kesinlikle boşaltmamaya karar verdiler, ye-
ni kuvvetler ve Karesi'den gelen göçmenler Boğaz'ın Avrupa yaka-
sına geçmeye başladılar. İstanbul'da halk isyan ederek, bu duru-
mun suçlusu saydıkları Kantakuzinos'u tahtı bırakmaya zorladı.
O zaman, Osmanlılar için elverişli bir durum da, Sırp Çarı Stefan
Duşan'ın ölümü. ve _Sırp İmparatorluğu'nun parçalanmasıdır
(). Böylece, Osmanlılar karşısında en büyük rakip ortadan
kalkmış bulunuyordu.
Bu olağanüstü olaylar ve Süleyman Paşa ile Karesili gazllerin
azim ve kararı sonucu, Türklerin Balkanlar'da yerleşmesi artık ke-
52 DEVLET-l'ALIYYE: OSMANLIIMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR· 1
sinleşmiş bulunuyordu. Bu durum karşısında Bizans imparatoru V.
Ioannis bütün ümidini Avrupa'dan gelecek bir Haçlı seferine bağ-'
lamış bulunuyordu. İmparator, yılı sonuna doğru Papa VI.
Innocentus'a elçiler göndererek Roma Kilisesi'yle birleşme vaadin-
de bulunuyor ve acilen bir Haçlı ordusunun yola çıkarılması için
yalvarıyordu. yılında olaylar birden Osmanlılar aleyhine
döndü.
Orhan'ın 12 yaşındaki oğlu Halil, yazında Foçalı Rum
korsanlar tarafından İzmit Körfezi'nde esir edildi. Bu arada, Ru-
meli fatihi Şehzade Süleyman Paşa'nın ölümü haberi geldi. Bu
olaylar, Osmanlı-Bizans ilişkilerinde yeni bir durum oluşturmuş
tur. İhtiyar ve hasta olan Sultan Orhan, oğlu Halil'in kurtarılması
için İmparator V. Ioannis Palaeologos'a başvurdu. Bizans diplo-
masisi, durumdan azami yararlanmaya çalıştı, Orhan'a bir anlaş
ma imzalattı. Buna göre Orhan, Bizans topraklarına karşı her tür-
lü saldırıyı durduracak, oğlunu kurtarmak için Foça'ya gönderile-
cek gemilerin bütün masraflarını üzerine alacak, imparatorun o
zamana kadarki borçlarını affedecekti. Orhan, aynı zamanda
Trakya'da Kantakuzinos'un oğlu Mattheos'a yardımdan vazgeç-
meyi ve İmparator Ioannis'i desteklerneyi vaat ediyordu.
Bu anlaşma ile Osmanlılar, Rumeli'de Osmanlı topraklarını ge-
nişletmek için şimdiye kadar Kantakuzinos ailesi ile yaptıkları iş
birliği politikasından vazgeçiyor, önemli bir bekleme ve. gerileme
dönemine girmiş görünüyorlardı. Gerçekten, 'da Halil kurta-
rılıncaya kadar, Rumeli'de Osmanlı'nın yayılma faaliyetleri durdu.
Bu arada 'de, Osmanlı müttefiki Mattheos Kantakuzinos,
Dimetoka'da Sırp yardımıyla imparator güçleri tarafından sıkıştı
rıldı ve esir edildi. Böylece Bizans, Trakya'da durumu kendi lehine
çevirmiş bulunuyordu. Orhan'la yapılan anlaşmada imparatorun
eski borçlarından söz edilmektedir. Bu kayıt, Bizans'ın daha bu ta-
rihte, Osmanlı'ya ha:rac ödemeye başlamış olduğunu kanıtlamak
tadır. Gerçekten, 'te İzmit'i rahat bırakmak karşılığı impara-
tor, yıllık bir harac ödemeyi kabul etmişti. Kesin olarak biliyoruz
ki, Bizans Meriç Savaşı'ndan sonra, Osmanlılara yıllık
hyperpera, yani yaklaşık Venedik altını harac ver-
OSMANLilAR AVRUPA'DA 53
meye başlamış, tam bir Q~gıanlı bağıroJısı durumuna düşmüştür.
Bu arada Bizans diplomasisi, aynı zamanda Osmanlı'ya karşı en
etkin bir silah olarak Bati'dan bir haçlı donanmasını harekete ge-
çirmek için çabalarını yoğunlaştırmakta idi.
Gaziler yeni durum karşısında, Anonim Tevarih-i Al-i Os-
man'da belirtildiği gibi, ümitsizlik içinde idiler. Fakat Karesiligazi
beyler, Trakya'yı boşaltmaya kesinlikle karşı idiler. Cinbi ve Geli-
bolu fethinden sonra, Karesi'den halk, Rumeli'ye geçip yerleşme
ye, köyler kurmaya başlamıştı. Süleyman'ın ölümü üzerine Orhan,
onun yerine oğlu Şehzade Murad'ı deneyimli bir kumandan olan
lalası Şahin'le beraber Gelibolu'ya gönderdi. arasında
Halil kurtarılıncaya kadar, Murad hareketsiz bekledi.
Orhan, fidye olarak Venedik altını ödedi. Halil kurta-
rıldı. İstanbul'a getirilip, Ioannis'in küçük kızı Irene ile nişanlan
dı ve imparator tarafından İzmit'e getirildi. İmparator, Halil'in,
Orhan'dan sonra, tahta geçmesi vaadini de aldı. Bizans böylece,
Halil'in şahsında Osmanlılarla bir barış ve denge dönemi açmayı
arzuluyordu. Çağdaş Bizans tarihçisi Gregoras'a göre, Orhan bu
düzenlemeyi kabul etti. Rumeli'deki Şehzade Murad ise, bu poli-
tikaya karşı idi ve Karesili gazi beyler ve lalasıyla birlikte, gaza ve
yayılma politikasında kararlı idi. Trakya'da Bizans'a karşı savaş
ve başarı kendisine taht yolunu açacaktı. Çağdaş Bizans tarihçisi
Gregoras, Halil gelinceye kadar iki yıl Trakya'da askeri hareka-
tın durduğunu doğrulamaktadır. Bu arada şu noktayı belirtelim
ki, Türk-Mogol geleneğini izleyen Osmanlılarda, hükümdarlık
için bir veraset kanunu yoktu. Kimin tahta geçeceğini olaylarla
Tanrı'nın iradesi belirlemelidir. Murad, büyük oğul olarak, en ile-
ri uca, ordunun başına gönderilmişti. Bu durum kendisi için, hu-
kuken olmasa da fiilen saltanatı garanti etmekteydi. Ama bu an-
cak Rumeli'de on,un gerçekten büyük bir fetih başarısıyla gerçek-
leşebilirdi.
Bu iki yıl içinde' Ariaaolu'dan Rumeli'ye göç devam edecek, Ru-
meli ucu güçlenecektir. Orhan'ın Süleyman için Bolayır'da yaptır
dığı imarete ait tarihli vakfiyede bu bölgede Türkçe adlar ta-
şıyan birçok köy ve çiftliğin kurulmuş olduğunu görüyoruz. Yu-
54 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLIIMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
nan kaynakları da bu göçü kanıtlamaktadır. Osmanlı Rumeli'si
böylece birkaç yıl içinde oldukça geniş bir bölgede ortaya çıkmış
bulunuyordu. Gregoras, Süleyman'ın sağlığında devletin genel po-
litikasını yönlendirdiğini ifade etmektedir. Öbür yandan, onun
ölümü ve Bizans idaresinin Haçlı çabaları her şeyi tehlikeye sok-
maktaydı. Durum gerçekten Osmanlı Devleti'nin geleceği bakı
mından tehlikeli idi. Bizans, Orhan'la anlaşma düzenlerken öbür
yandan, Rumeli'ye acele bir Haçlı kuvveti gönderilmesi hususun-
da ümitliydi.
Bizans, haçlılar yardımıyla denizden Boğazları kesmek, Rume-
li'deki Türkleri Anadolu'dan ayırıp yok etmek stratejisini izlemek-
teydi. Osmanlılar için cidden kritik bir durum ortaya çıkmıştı. Bu
plan, yüzyıllarda bütün haçlı projelerinde izlenen bir plan
olacaktır.
İmparator Ioannis, kilisderin birliği vaadiyle Papa VI. Innocen-
tus'un () Türklere karşı bir haçlı seferi düzenlenmesi ça-
balarına Gelibolu'nun düşmesinden hemen sonra 'te başla
mıştı. ilkin beş kadırgalık bir donanmanın derhal harekete geçme-
sini, arkasından geniş ölçüde bir haçlı ordusunun gönderilmesini
istiyordu. Bunun için imparator, oğlu Manuel'i Avignon'a, papa-
nın yanına rehin olarak göndermeyi bile kabul ediyordu. Ertesi se-
ne imparator, Levant'ta kolonileri olan devletleri, Venedik ve Ce-
neviz Cumhuriyetleri ile Rodos Şövalyelerini Osmanlılara karşı
harekete geçirmeye çalıştı.
Fakat bütün bu çabalar boşa gitti. Haçlı birliğinin en güçlü dev-
leti Venedik, Dalmaçya sorunu yüzünden Macaristan ile ba-
harında yeniden savaşa başlamıştı. Senato, Bizans için durumun
ciddiliğini anlamıyordu. İstanbul'dan Vertedik balyozu durumun
ağırlığını bildirmekte; İstanbul Rumları'nın Venedik'in himayesi
altına girmeyi bile düşündüklerini yazmakta idi. Papa ise, temsil-
cisi Nuncio Pierre Thomas'ı Macaristan'a ve İstanbul'a göndere-
rek bir Haçlı seferi için faaliyete geçmişti. Sonradan Hıristiyan Av-
rupa' da bir Haçlı kahramanı olarak kutlanan Thomas, büyük gay-
ret gösterdi. Papa'nın talimatıyla ilkin Buda'ya giderek Venedik ve
Macaristan arasında barışı sağlamaya çalıştı. Papalık daha bu ta-
OSMANLlLAR AVRUPA'DA 55
rihte Osmanlı ilerlemeleriniP Avrupa için tehlikesini fark etmişti;
İstanbul'un kilidi sayı!Jn _9elibolu'nun geri alınması için bir haçlı
kuvvetini harekete geçirmeye çalışıyordu. Osmanlılara karşı bu ilk
haçlı seferi Thomas'ın çabalarıyla 'da gerçekleşecektir.
Sazlı-Dere Savaşı (): Edirne Düşüyor
Bizans, Avrupa için hem siyasi hem ekonomik bakımdan çok
önemli sayılıyordu. Her şeyden önce, İstanbul İslam'a karşı son di-
renç kalesi olarak düşünülüyordu. Öbür taraftan, Bizans'ın ticare-
ti, ekonomisi o zaman Latin milletlerin, yani Venedik, Ceneviz ve
Fransızla.rın elindeydi. İstanbul düşerse, doğudaki kolonileri düşe
bilirdi. Bu sebepten Papa ikinci kez, 'da Pierre Thomas'ı 20
kadırgalık bir deniz kuvvetiyle İstanbul'a gönderdi. Bizans donan-
ması ile bu donanma Çanakkale Boğazı'na iniyor ve Türklerin ge-
çit yeri olan Lapseki'ye çıkarma yapıyordu. Osmanlılara karşı bu
ilk haçlıseferiiçin iki kaynağımız var. Birincisi, sonradan aziz mer-
tebesine yükseltilen Pierre Thomas'ın hayatı hakkında Philippe
Meziere'in yazdığı eser; ikincisi Anonim Tevarih-i Al-i Osman'da-
ki kayıttır. Osmanlı rivayetinin bu haçlı seferiyle ilişkisi şimdiye
kadar bilinmiyordu. Savaş hakkında bu iki kaynak birleşiyor, bir-
birini tamamlıyor: Osmanlı kuvvetleri pusuya girmiş, çıkarılan
Haçlı askeri üzerine birden saldırıyor, düşman bozgun halinde ge-
milerine kaçıyor.
Bizans ve Haçlılara karşı bu başarı, Osmanlıların Avrupa'da
kalmalarını kesinleştirmiştir.
Literatürde Osmanlıların Edirne fethi için , , ta-
rihleri verilir, yahut Çirmen Savaşı sonucu, alındığı ileri sü-
rülür. Aşağıda anlatilacağı üzere, Sırplar ve Bizans, 'de Edir-
ne'yi Osmanlıfunduszeue.info geri almak için gelmişler ve yenilmişlerdir.
Gerçekte Edirne, ondan on sene önce, 'de Şehzade Murad ve
lalası Şahin tarafılidan fethedilmiştir. Yukarıda anlatıldığı üzere,
'de Süleyman Paşa, Bizans imparatoru Kantakuzinos'un müt-
tefiki olarak Sırpları yenmiş, Edirne'yi ve Trakya'yı bir Sırp istila-
sından kurtarmıştı. O zaman Balkanlar'a hakim Sırp Kralı Stefan
56 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR- 1
Duşan, Trakya ve İstanbul'u alarak bir Sırp-Grek İmparatorluğu
kurmayı tasarlıyordu. Sırpları püskürten Süleyman Paşa, Kanta-
kuzinos ile beraber Edirne'ye girmiştir. Osmanlı tarihleri, bu ara-
da Chalcocondyles, bu olayı Edirne'nin Süleyman Paşa tarafından
fethi olarak kaydederler. Bu tabii yanlıştır.
Araştırıcıları yanıltan ikinci nokta; Murad'ın Edirne'yi sultan
olduktan sonra fethettiği hatasından kaynaklanıyor. Bizans kısa
kronikleri, Ankara Alaeddin Camii kitabesi ve·çağdaş İtalyan ta-
rihçi Villani, Orhan'ın Mart 'de öldüğünü ve Murad'ın o ta-
rihte Osmanlı tahtına oturduğunu kesinlikle bildirmektedirler. C.
Jirecek, Edirne'in Sultan Murad tarafından ancak bu tarihten son-
ra fethedilmiş olabileceğini düşünüyor; fetih tarihi olarak yı
lını veriyor. İ. H. Uzunçarşılı, Murad'a karşı Anadolu'da ortaya çı
kan isyanlar dolayısıyla, Edirne fethinin daha sonra,
yıllarında olabileceğini tahmin etmektedir. E. Zachariadou ve onu
izleyenler fetih tarihini daha sonraki yıllara 'a kadar ertele-
mektedirler. Jirecek ve ötekilerini yanıltan nokta, Murad'ın sultan
olduktan sonra Edirne'yi fethettiği inancıdır. Bu hatayı, Neşri ve
öbür Osmanlı kaynakları da yapmıştır. 'de Süleyman Pa-
şa'nın ölümü üzerine Orhan, oğlu Murad'ı lalası Şahin'le beraber
Rumeli'ye göndermişti.
Şehzade Murad ve lalası Şahin tarihinde Edirne'yi almış
lardır. Yani Murad bu fethi, şehzadeliği zamanında başarmıştır.
Osmanlılar için Halil'in esareti dolayısıyla iki yıl ()
bir duraklama dönemi idi. Bu iki yıl Bizanslılar Osmanlıları Trak-
ya'dan Anadolu'ya geri atmak için savaşmışlar, Osmanlılar ise tu-
tunup .karşı saldırı için hazırlanmışlardır. Bu zaman içinde Anado-
lu'dan yeni göçlerle Rumeli'deki köprü-başı berkitilmiş, o tarafta
yeni bir atılım için yeni kuvvetler toplanmıştı. 'de Süleyman
Paşa'nın ölümünde Trakya'da sınır, batıda Keşan-İpsala arasında
Yayla Dağı'ndan Marmara tarafında Tekirdağı güneyinde Baka-
cak Tepesi ve Hora'dan geçmekte idi. Tekirdağı ve İpsala, henüz
bu sınırın ötesinde kalıyordu. Akınlar bu sınır ötesinde Edirne'ye
kadar genişletilmişti. (Rumeli Beylerbeyliği'nin çekirdeği böylece
Süleyman Paşa zamanında kurulmuştur. Paşa-sancağı terimi de o
OSMANLilAR AVRUPA'DA 57
zaman ortaya çıkmış olına.!ıcdıfunduszeue.info fethinden ve Murad tahta
geçtikten sonra Edirne'de yerleşen Lala Şahin, Paşa unvanıyla ilk
Rumeli Beylerbeyi ol;caktır.) Hıristiyan güçler donanmalarıyla
Boğaz'a egemen olduklarından Rumeli'deki Osmanlı varlığı daima
tehlike altında idi.
'da Halil kurtarılır kurtarılmaz, Şehzade Murad ve Lala
Şahin kumandasında Osmanlıların Trakya' da sistemli fetih hare-
katı başlamıştır. Bunu Rum ve İtalyan kaynakları belirtmektedir.
Şimdi akıncılar, İstanbul surları önünde görünüyor. Osmanlı kay-
nakları da 'da başlayan büyük taarruzu belirtirler ve gazile-
rin İstanbul yolu üzerinde Çorlu Hisarı'nı aldıklarını kaydederler.
Çorlu, İstanbul ve Edirne'ye giden yolların kavşak noktasında
stratejik bir konumdadır. O zaman İstanbul'da kendini gösteren
panik, İtalya'ya kadar yankı yapmıştır (Villani Kroniği). Murad ve
Lala Şahin, Çorlu'yu aldıktan sonra, İstanbul-Edirne yolu üzerin-
de başlıca hisadar üzerine yöneldiler. Asıl amaç, Edirne idi. Os-
manlı kumandanı, Edirne üzerine yürürken gerisini güvenceye al-
mak ve İstanbul'dan gelebilecek bir kuvveti durdurmak için bu hi-
sarlan ele geçirmek zorunda idi. Bu harekat hakkında Osmanlı
kaynakları ayrıntılı bilgi sağlamaktadır.ı baharında Murad
ve uc beyleri tüm kuvvetleriyle Edirne üzerine yürüdüler. Edir-
ne'deki Bizans komutanı Osmanlı ordusunu Sazlı-Dere'de karşıla
dı, yenilip Edirne'ye kapandı. Gece Meriç üzerinden İstanbul'a
kaçtı. Şehir halkı kaleyi Murad'a teslim ettiler ( baharı).
Daimi Ordu: Pencik Uygulaması ve
Yeniçeri Ordusunun Kurulması
Edirne'nin fethinden () sonra Rumeli'de güneyde Selanik
doğrultusunda Via;;Egnatia üzerinde Karesiligazi bey Evrenos (Ev-
renuz) Gazi'nin, Meriç vadisinde Hacı ilbeyi'nin hızlı fetihleri so-
nucu savaş esirleri büyük artış gösterdi. Gazilerden Sultan için esir
başına beşte bir pencik (penc-i yek) alınmaya başlandı. Bu önemli
gelir kaynağının hazine için kaybolmaması için Karamanlı Mevla-
na Kara Rüstem uyarıda bulundu. Genelde, her türlü ganimeti as-
58 DEVLET-I 'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
ker elinde bırakmak, cömertlik, siyaset kitaplarında en iyi politika
sayılırdı. I. Murad Çandarb'nın arzı üzerine "Tanrı buyruğu ne ise
et" emrini verir. Bunun Şeriattayeri olduğu ulemaca onaylandığın
dan, Kara Rüstem'e Gelibolu geçidinde pencik toplama yetkisi ve-
rildi. Fencik her beş esirden biri, yahut esir beş değilse değerinin
beşte biri olarak toplanmaya başlandı. Bu "iki danişmend"in ge-
tirdiği yeniliğin askerin hiç de hoşuna gitmediği anlaşılıyor. Rume-
li'den akından dönenler bu vergiden kaçmak için esirleriyle Ana-
dolu'ya başka yollardan geçmeye başladılar. Bunun üzerine Gazi
Evrenos'a, pencikin sınırcia toplanması için emir gönderildi ve di-
ni niteliğini göstermek üzere tahsil işi için bir kadı atandı. Çandar-
lı, devlet elinde toplanan çok sayıda pencik oğlanlarından sultan
kapısında yeni bir asker, yeniçeri yapma fikrini buldu. Oğlanlar,
Bursa civarında Türk köylerine gönderildi ve Türkçeyi öğrenip İs
lamlaşmaları sağlandı. Sonra bunlar bir kışlada toplanıp sultanın
emrinde bir "yoldaş" ordu, yeniçeri ordusunu oluşturdular.
Anadolu' da Osmanlı Yayılışı
'te Sivas Sultanı Eretna oğullarına ait önemli bir iktisadi-
siyasi merkez olan Ankara'nın zaptı ile Osmanlılar, ilk kez eski
Selçuklu-Mogol sahasında bir yayılma hareketinde bulunuyorlar-
dı. Başka bir deyişle bu fetih, uelardan İslam hinterlandına doğru
yayılışın başlangıcını ifade ediyordu. Fakat bu genişleme, Osman-
lıları Anadolu'da Eretna oğlu ve onun müttefiki kuvvetli Kara-
man oğlu ile ciddi bir mücadeleye sürükledi. Güneyde Türkmen
uc beylerinin en kudretiisi olup Mogollara karşı uzun bir müca-
deleden sonra Selçuklu sultanlarının eski payİtahtı Konya'da ke-
sin olarak yerleşen Karaman oğulları kendilerini, Saltanat-i
Rum'un, yani Selçuklulara ait Anadolu Sultanlığı'nın varisi ve di-
ğer uc beylerinin hamisi sayıyorlardı. Rumeli'de gaza başarıları
ile olağanüstü kuvvetlenen Osmanlılar, Anadolu'da aynı iddia ile
Karamanlıların karşısına çıktılar. Karaman oğullarının Konya
Selçuklu payİtahtını ele geçirmiş olmalarına karşı Osmanlılar İz
nik'e sahip olmaları dolayısıyla Selçukluların varisi oldukl~ırını
OSMANLlLAR AVRUPA'DA 59
iddia ediyorlardı. Kronikl~rde Anadolu Selçuklu Devleti'nin ku-
rucusu Süleyrnanşah'ı.o Qsrnan'ın dedesi olduğu iddiası bununla
ilişkilidir. Özetle, Anadolu'da Selçuklu Devleti'nin mirası üzerin-
de Osrnanlı-Kararnanlı rekabeti döneminde bu iki
Türk devletini karşı karşıya getirecektir. Mısır Mernluk sultanları
Mogollara karşı Anadolu Türkmen beylerini, özellikle Kararnan
oğullarını himayeleri altında görüyorlardı. I. Murad ve I. Bayezid,
Mernluk sultanları ile dostça diplomatik ilişki kurmaya ve Menı
lukleri tarafsız kılmaya daima dikkat ettiler. Mernlukler ve Os-
ınanlılar her ikisi Haçlı saldırıları karşısında kaldıkları için, II.
Mehrned () dönemine kadar dostça ilişkiler ve daya-
nışma halinde kaldılar. Batı-Anadolu'da gazi beylikler,
yılları arasında Doğu-Akdeniz'de Latinlere (Venedik, papa-
ya bağlı Rodos şövalyeleri, Ceneviz ve Kıbrıs Krallığı) karşı deniz-
de ciddi bir tehlike oluşturdukları için haçlı seferleri Ege Deni-
zi'nde bu beyliklere yönelmiş, dolayısıyla Suriye ve Mısır hayli ra-
hatlarnıştı. Mernlukler bu beyliklerle yakın ilişki içinde idiler (Al-
'Urnari ve Kalkaşandi). Güçlü Osmanlı Devleti'nin 'dan bu
yana bu beylikler yerini alması Mernlukler için daha yararlı ola-
caktır. Tirnur () İmparatorluğu yükselineeye kadar do-
ğudan, İran'dan Osmanlılar için bir tehlike ortaya çıkmadı. Os-
rnanlı'ya karşı bu dönernde başlıca rakip Kararnan oğulları idi.
I. Murad, Harnid ve Gerrniyan Türkmen beyliklerini, barışçı yol-
dan veya tehditle ve gerektiğinde harple ilhak etti veya tabi hale
getirdi. Osrnanlılar, Balkanlar'da gaza ile meşgul olduklarından
Anadolu'da savaşsız amaçlarına erişmeyi tercih etmekte idiler. Zi-
ra bir Müslürnanın, hele bir gazinin diğerine silah kullanması di-
nin yasakladığı bir şeydi (Kur'an, Nisa suresi, ayet 90). Böyle bir
şey, Osmanlıların gazi şöhretini gölgelendirirdi. Onun için onlar
tehdit veya zorla yaptıkları ilhakları meşru göstermeye çalışmış
lardır. Kararnanlılarla Osmanlılar arasında her iki tarafın hakim
<, - ~
olmaya çalıştıkları Harnid oğulları ve Gerınİyan arazisini Osrnan-
lılar, şer'an satın alma ve çeyiz suretiyle ele geçirdiklerini iddia
edeceklerdi. Kararnan oğulları, Ankara gibi eski Selçuklu arazisi-
ne dahil bir merkezi ve Hamid-eli arazisinin işgalini hiçbir zaman
60 DEVLET-i 'ALIYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR - 1
kabul etmek istemediler. Karaman-Osmanlı mücadeleleri özellik-
le Hamid-ili mirası üzerinde toplanmıştır.
Osmanlılar, Karaman oğulları ve genellikle öteki Müslüman
devletlerine karşı savaş açarken, bunu Şeriat'a uygun göstermek
için ulemadan fetva alacaklardır. Küffara karşı gaza ile meşgul bu-
lunurken geriden saldırarak gazilerin ödevine engel olanlara karşı
savaş farz-i ayn görülüyor, Karaman oğulları ve öteki beyler asi sa-
yılıyordu. Bu görüş, Osmanlı kaynaklarında her defasında tekrar-
lanmıştır. II. Murad, Karaman oğlu'na karşı 'te açacağı sefe-
ri, islam alemi ve özellikle Şahruh yanında meşru göstermek için,
tarafsız Mısır nlemasından fetva almıştır. Osmanlılar, özellikle Ka-
raman oğullarının Hıristiyanlarla ittifak etmeleri noktası üzerinde
durmuşlardır ki, Batı kaynakları bu işbirliği girişimlerini belgele-
mektedir.
Osmanlılar, Anadolu'da ikinci yayılma yönü olarak, İran İpek
Yolu üzerinde kontrol kurmayı amaçlıyordu. Onlar, Ankara'yı
'te almakla kalmadılar; Ankara veya Bolu üzerinden hareket-:
le doğuda Tokat, Amasya bölgesindeki emirleri, Sivas'ta Eretna
oğulları yerine geçen Sultan Kadı Burhaneddin'e karşı himaye id-
diasında bulundular (Esterabadi, Bazm u Razm'de ayrıntılar). Os-
manlı üstünlüğüne karşı Anadolu'da Karaman oğulları idaresinde
kendini gösteren direnme, nihayet /'da I. Murad'ın Kon-
ya üzerine yürümesi ve burada bir meydan muharebesini kazan-
ması sonucu hertaraf edildi. O sırada Balkanlar'da Sırp, Bulgar,
Bosna Slav devletleri arasında Osmanlı egemenliğine karşı ayak-
lanma ve birleşme oldu. / kışında Çar Şişman'ın Bulgaris-
tan'ı işgal edildikten sonra, ertesi bahar Murad, Sırplara karşı Ko-
sova ovasına indi. Kosova ovasında kazanılan zafer (15 Haziran
) Osmanlıların Balkanlar'da da üstün bir kuvvet olarak kala-
caklarını ispat etti. I. Murad Sırplara karşı 'da Balkanlar'a
geçtiği zaman, Kadı Burhaneddin'in kumandanları Osmanlılara
karşı saldırı için tam fırsat olduğunu ileri sürdüler. Fakat Kadı, bu-
nu, islamı zayıflatmak ve küffarı kuvvetlendirrnek demek olacağı
nı söyleyerek reddetti. Bununla beraber Murad'ın Kosova'da şehit
düştüğü haberi erişir erişmez, Burhaneddin, Mürüvvet Bey eliyle
OSMANLilAR AVRUPA'DA 61
Kırşehir'i, Karaman oğlu B,eyşehir'i, Geı:miyan oğlu da Osmanlı iş
gali altındaki toprağım ~ri aldı.
Osmanlı sultanları, siyasi gayelerle, İslam aleminde gazi şöhret
lerini korumaya ve kuvvetlendirmeye son derecede önem vermek-
te idiler. Rumeli'de büyük gaza başarılarından sonra doğu İslam
hükümdarlarına fetihnameler, ganaimden hisse ve esirler gönderir-
lerdi. Yıldırım Bayezici'in 'da Nikebolu'da (Niğbolu) haçlı or-
dusuna karşı kazandığı zaferden sonra Kahire, Bagdad ve Tebriz'e
gönderdiği esir şövalyeler sokaklarda dolaştırılmış ve Osmanlılar
için büyük gösterilere vesile olmuştu. Osmanlı sultanlarının gazi
şöhreti, onlara siyasi büyük yararlar sağlıyordu.
Timur'un etrafındakiler, Osmanlı sultanına karşı saldırıyı uzun
zaman iyi görmediler. Timur, Ankara'da Bayezid'i tutsak aldıktan
() sonra, haçlılar elinden İzmir'i geri alarak kendisi de bir ga-
za gösterisi yapma gereğini duydu. 'ye doğru I. Mehmed, Ti-
mur'un halefi Şahruh'un tehditlerine karşı mektubunda, gazi sıfa
tının üzerinde duruyor ve gaza için "küffara" karşı hareket etmek
üzere olduğunu bildiriyordu. IL Murad da Karaman oğlu'na kar-
şı seferini zorunlu ve meşru göstermek için, Şahruh'a yazdığı mek-
tupta onun geriden saldırarak gazaya engel olduğunu beyan edi-
yordu (bu olayların ayrıntıları ve kaynaklar için bkz. "Mehmed I"
ve "Murad I", MEB İslam Ansiklopedisi).
ı.Murad Hüdavendigar'ın
() Balkan imparatorluğu
Bizans imparatoru V. Ioannis'in yardım sağlamak için İtalya'da
Papa'yı ziyareti () ve Makedonya'daki Sırp prenslerinin
Meriç üzerine gelerek son ortak saldırısı (26 Eylül , Çirmen
Savaşı) başarısızlıkla sonuçlandı, Bizans ve Balkan hükümdarları
birbiri ardından haracgüzar olmayı ve Osmanlı himayesini tanıdı
lar. Daha 'de İmparator V. Ioannis Palaeologos hiçbir umut
kalmadığını görerek, I. Murad ile bir bağımlılık anlaşması yaptı,
harac ödemeyi ve onun vasali olarak Anadolu'daki seferlerine ka-
tılmaya razı oldu. Oğlu ıv. Andronikos, Osmanlı himayesini sağ
lamaya muvaffak oldu, bir ara Osmanlı'nın onayı ile tahtı ele ge-
çirdi () ve karşılığında 'da kaybedilen Gelibolu'yu Os-
manlılara iade etti (13 77).
Böylece, Sultan Murad, 'e doğru Anadolu ve Rumeli'de
vasal beylerden ve prenslerden oluşmuş bir imparatorluğun başın
da bulunuyordu. Bu bağımlılık şu koşullar altında gerçekleşiyor-
du: Osmanlılar ilk" yardım veya ittifak ilişkilerini, birtakım ödevler
yükleyere.k bir tal5ilik naline çevirmekte idiler. Tam bağımlılık ha-
linde Osmanlı hükümdan bu beylerden veya prenslerden oğulları
nı rehine alıyor, yıllık haraca bağlıyor, seferlere bizzat gelmelerini
veya oğulları kumandasında bir yardımcı kuvvet göndermelerini
64 DEVLET-I 'ALiYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERINE ARAŞTIRMALAR - 1
istiyordu. Bununla birlikte, bu vasal devletleri hükmü altında tut-
mak için uc beylerinin sürekli baskısı kalkmış değildi. itaatten ay-
rıldıkları an, toprakları dara'l-harb, yani düşman ülke oluyor, ül-
keleri akıncıların dehşet saçan akınlarına sahne oluyordu. Esasen,
I. Murad devrinde üç doğrultuda Balkanlar'in başlıca yolları ve
merkezleri Osmanlılar tarafından işgal edilmiş bulunuyordu: Orta
kolda Meriç vadisi, sağ kolda Tunca vadisini izleyerek Balkan dağ
ları eteklerine daha yıllarında varılmıştı. Oradan Sofya
, Niş 'da zaptolundu. Güneyde Evrenuz idaresindeki uc-
da 'te Serez düştü ve Selanik kuşatması başladı. Selanik,
Eylül'ünde 'ahdname güvenceleriyle teslim oldu. Balkan devletleri-
nin parçalanmış ve birbirine rakip olmaları, Osmanlıları müttefik
veya hami olarak bulmaları, ilerlemeleri kolaylaştırıyordu. Mese-
la, 'da Bulgaristan'ın Macaristan ve Eflak tarafından İsti
laya uğraması, Karadeniz kıyılarında Savoie Dükü V. Arnadeo'nun
haçlı donanınası tarafından saldırıya uğraması, Bulgar kralını Os-
manlıların bir müttefiki haline getirdi. Kral Şişman, vaktiyle Kan-
takuzinos'un yaptığı gibi, Türk yardımını kabul etmiştir. yı
lında Bulgar-Türk işbirliğine ve Tuna üzerinde Türk askerlerinin
Bulgarlada birlikte harekatına ait tarihi kayıtlar vardır. Eflak beyi
Vladislav da 'te Türk ittifakını aramış ve Macarlara sırt çe-
virmiştir. Gaza bir hareket prensibi olmakla beraber, Osmanlılar
egemenliklerini yaymak için fırsatları kaçırmıyor ve bazen uzlaşıcı
bir siyaset gütmekte tereddüt etmiyorlardı.
Osmanlılar, Balkan anarşisi içine birleştirici dinamik bir kuvvet
olarak meydana çıktıkları zaman, Bizans ve Balkanlar yalnız siya-
si bakımdan değil, sosyal ve dini bakımdan da derin bir kargaşa
ve parçalanma içinde idi. Merkezi otoritenin zayıflaması ve iç-sa-
vaşlar (Bizans iç-savaşı, , ), eyaletlerde senyörlerin
toprak ve köylü üzerinde sıkı ve keyfi kontrolü sonucunu vermiş
ti. Zayıf Bizans idaresi eski askeri pronija topraklarını kilise ve
senyörlerin elinden alıp merkezi kontrol altına sokmaya boşuna
çalışıyordu. Toprak üzerinde merkezle yerel büyükler arasında bu
mücadele kuşkusuz Balkan tarihinin temel sorunudur. Toprağa
bağlı köylü, paroikos, senyöre ürün vergisinden başka birtakım
1. MURAD HÜDAVENDIGAR'IN () BALKAN iMPARATORLUGU 65
angarya hizmetleri yapmak zorunda idi; odun ve saman sağlama
sı, öküzleriyle senyör_içirı haftada iki veya üç gün hizmet, bunla-
rın en yaygın ve en ağırı idi. Topraklarından kaçma ve senyörler
arasında köylüyü toprağına çekmek için rekabet ve mücadele, bu
kötü koşulların doğurduğu bir durum idi. Osmanlı idaresi gelin-
ce, köylüyü himaye politikasını izleyerek adeta bir sosyal devri-
min temsilcisi oldu (bkz. s. , "Kırsal Kesim: Çift-Hane
Sistemi". Ayrıca dönemin ayrıntılı bir anlatımı için bkz. "Murad
I", TDV İslam Ansiklopedisi).
Kosova savaş meydanında vurulup düşen () Gazi Hüda-
vendigar yerine hemen orada oğlu Bayezici tahta çıkarıldı ve kar-
deşi Ya'kub, bir iç-savaşı önlemek için idam edildi.
Yıldırım Bayezid'in
Merkeziyetçi imparatorluk Girişimi,
'Timur Darbesi
Genel Durum ()
I. Murad'ın ölümü () haberi üzerine, Anadolu beyleri ye-
niden ayaklanmış, Bizans bazı yerleri, bu arada Selanik'i geri al-
mıştı. Yıldırım Bayezid, acele Anadolu'ya geldi, Batı-Anadolu'da
ki gazi beylikleri, yani Aydın, Saruhan, Menteşe, Hamid ve Germi-
yan'ın kalan kısımlarını bir yıl içinde işgal ederek kendi ülkesine
kattı. Sonra, Karaman oğlu üzerine yürüyerek onu barışa zorladı
(). Kastamonu beyi Candar oğlu Süleyman'ı ezdi ve beyliğini
işgal etti. Fakat daha ilerde Amasya bölgesinde, karşısına Sivas
Sultanı Kadı Burhaneddin güçlü bir rakip olarak çıktı. Bayezid,
Anadolu'da egemenliğini kurduktan sonra Eflak Voyvodası Mir-
cea'ya karşı harekete geçti. Mircea, Macar himayesi altında Tu-
( na'nın beri tarafında Silistre ve Dobruca'yı ele geçirmişti. Bayezid,
Tuna Bulgaristam'nı ve Dobruca'yı işgal etti (Trnovo'nun kesin iş
gali Temmuz ~). Rl!meli'deki bütün vasal hükümdarları Kara-
Ferye'de (Verria) huzuruna çağırdı. Böylece, onlar üzerinde zayıf
lamış olan metbuluk haklarını kuvvetlendirrnek ve Venedik'e te-
mayül eden Palaeologları cezalandırmak istiyordu. Palaeologlar,
Theodor ve Manuel kaçmaya muvaffak oldular. Bayezid, Selanik'i
68 DEVLET-I 'ALiYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR- 1
geri aldı (21 Nisan ). Bir taraftan da akıncılarını Mora'ya,
kaçak Theodor'a karşı gönderdi ve İstanbul'u abluka altına aldı
(). Şehri uzun bir abluka ile teslim almayı umuyordu. Ondan
sonra karşı saldırıya geçen Macarları ve Eflak'ı cezalandırmak
üzere Macaristan''a bir sefer yapmak zorunda kaldı. Bizzat ku-
manda ettiği ordu, güney Erdel'i çiğnedikten sonra Eflak'a girdi ve
Argeş'de Mircea'ya karşı çetin bir savaş verdi (). OradanTu-
na'yı Nikopolis'te (Niğbolu) beri tarafa geçti ve Bulgar Kralı Şiş
man'ı tevkif ve idam ederek Bulgar krallığını ortadan kaldırdı. Bu
son hareketler, Avrupa'da heyecan yarattı. Macar Kralı Sigismund
idaresinde bütün Batı-Avrupa'dan gruplar halinde şövalyelerin ka-
tıldığı bir haçlı ordusu harekete geçti. Venedik donanınası Çanak-
kale Bağazı'nı tutarken bu haçlı ordusu Nikopolis (Niğbolu) önü-
ne kadar ilerledi ve kaleyi kuşattı. O zaman Bayezid, Bizans önle-
rinde idi. Kuşatma altındaki Nikopolis'e, seçkin süvarisiy-
le yetişti ve haçlı ordusunu tam bir bozguna uğrattı (25 Eylül
). Bu zafer, tüm Avrupa'da korku yarattı, İslam aleminde ga-
zi sultanın nüfuz ve şöhretini en yüksek noktasına çıkardı. Bu sat-
vetle Anadolu'ya dönen Yıldırım, ertesi sene Konya'yı işgal ve Ka-
raman oğlu Devleti'ne son verdi ( sonbaharı). 'de Sivas'ı
alarak Kadı Burhaneddin'in ülkesini işgal etti ve Fırat vadisinde
Memluklerin arazisine girerek Malatya ve Albistan şehirlerini al-
dı. Böylece Yıldırım, bir taraftan İslam aleminin en büyük sultanı
Memluk sultanına meydan okurken, öbür yandan Timur'un ken-
di egemenlik sahası saydığı Doğu-Anadolu'ya, Erzincan'a kadar
uzanmış oluyordu. İstanbul'u son derecede sıkıştırdığından İmpa
rator II. Manuel bizzat Avrupa'ya giderek yeni bir Haçlı seferini
harekete geçirmeye çalıştı. 'e gelindiğinde gaziler Sultanı Yıl
dırım Bayezid, Anadolu ve Rumeli'de küçük devletleri ortadan
kaldırarak kısa zaman içinde merkeziyetçi bir imparatorluk kur-
muş oluyor, batıda ve doğuda büyük güçlere karşı mücadeleye gir-
miş bulunuyordu. Timur'la Bizans ve Fransa Kralı arasında elçiler
gidip geldi. Nihayet Timur Ankara civarında Çubuk ovasında, Ba-
yezid'in vasallarından kurulu henüz kaynaşmamış imparatorluk
ordusunu ezdi ve Yıldırım'ı esir etti (28 Temmuz ).
YILDIRIM BAYEZiD'IN MERKEZIYETÇi iMPARATORLUK GiRiŞiMi, TiMUR DARBESi 69
"F etret" ve Kalkınm~( )
Bayezid, elindeki kuvvete ve zaferlerine güvenerek Murad dev-
rindeki vasal beyliklerden kurulu imparatorluğu, merkezi bir ida-
re altına koymaya ve gerçek merkeziyetçi bir imparatorluk haline
getirmeye çalışıyordu. Yıldırım, hızlı ve şiddetle hareket etti. Bal-
kanlar'da Macaristan'a meydan okudu, Gelibolu'da tahkimli bir
deniz üssü meydana getirerek Çanakkale Bağazı'nda kontrol kur-
du ve Ege Denizi'nde Venedik'e meydan okudu; İstanbul'u almak,
böylece Anadolu ve Rumeli'yi birbirine bağlayacak Ebedi Şehir'i,
imparatorluğunun merkezi yapmak düşüncesinde idi. O, yalnız
Avrupa Hıristiyan alemini tehdit etmekle kalmadı, aynı zamanda
Timur'a ve Memluklere karşı çıktı. Halifeden resmen Sultanu'l-
Rum unvanını aldı ve tüm Anadolu üzerinde Selçukluların varisi
olmak istedi. içerde gelişmiş maliye yöntemleri ve merkezi bir ha-
zine sayesinde, ülkenin her tarafında devlet kontrolünü kurmaya
çalışan bir bürokrasi onun zamanında gelişti. Bu merk'ezi idare
usullerine karşı uc geleneklerini korumak isteyen çevrelerin tepki-
si, gazilere hitap eden anonim tarihlerde açıkça ifade edilmiştir.
Eyaletlerde sultanın merkezi mutlak otoritesini kurmaya yardım
eden kul (gulam) sistemi, Bayezid zamanında üstün bir hale geldi.
Ordu-idare başındakiler saray içoğlanlarından seçildi, hatta eya-
letlerde tirnarların çoğu, kul sisteminden yetişeniere verildi. Kapı
kulu askeri 'e çıkarıldı. Bu gelişmeler karşısında eski yerel
aristokratik aileler ona cephe aldılar. Aşırı merkeziyetçiliğin do-
ğurduğu tepki, Bayezid'in düşmesine sebep olan nedenlerin başın
dadır; fakat sonradan bu kullar, merkezi imparatorluğun ihyasın
da büyük bir faktör olacaklardır. Timarlılar ve kapıkulu, şehza
de/çelebiler arasında taht için mücadele yıllarında ( ),
"fetret" döneminde yerlerinden emin olamazlardı. Onların kaza-
nılmış eski hak ve mevkilerini, ancak merkezi ve istikrarlı bir ida-
re garanti edebilircli. Oiı.lar, devletin birliği için 'te I. Meh-
med'i ve sonra 'de Düzme Mustafa'ya karşı II. Murad'ı tut-
tular. Ueların bölücü eğilimlerine karşı sultanın merkezi ve mut-
lak otoritesini savundular. Özetle, imparatorluğun yeniden birliğe
70 DEVLET-I'ALIYYE: OSMANLI IMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR· 1
kavuşmasında en büyük rolü, kapıkulları ve merkezi burokrasi
oynadı.
Öbür yandan, Bayezici zamanında Antalya üzerinden Arabistan
ve Hind ticareti, Amasya-Tokat üzerinden İran ipek ticareti, Bur-
sa, Edirne gibi Osmanlı merkezlerini uluslararası ticaret merkezle-
ri durumuna getirmiş bulunuyordu. Bu şehirlerdeki tüccar için
devletin birliği çok önemliydi. Anonim tarihler bazirganların, Ba-
yezid zamanında padişahın hükümetini kontrol etmelerinden de
şikayetçidirler. Nihayet, Timur'dan sonra Osmanlılar, Anadolu'da
zayıflamış olmakla beraber, Rumeli'de eski kuvvetlerini korumak-
ta idiler, hatta uc beylerinin bağımsız faaliyetleri sonucu bazı iler-
lemeler de oldu. Osmanlılar, Rumeli'deki güçleriyle Anadolu'da
üstünlüklerini yeniden kurdular.
YıldırımBayezid ve Timur:
Ankara Savaşı (28 Temmuz )
Yıldırım Bayezid (13 ) şehzadeliğinde Kütahya' da mu-
sahib şairleri himayesi altına almış ve Gerrhiyan beyleri zamanın
daki edebi hareket, Osmanlı döneminde gelişerek devam etmiştir.
Yıldırım'ın Anadolu hanedanlarını hertaraf ederek kurduğu Ana-
dolu-Rumeli merkeziyetçi imparatorluğu, Timur darbesiyle yıkıl
mış ve Germiyanlı şairler, Süleyman Çelebi ve Mehmed Çelebi'nin
saraylarında iyi kabul görmüşler, böylece Osmanlı klasik edebiya-
tının kurucuları rolünü üstlenmişlerdir. Bu bölümde ilkin, Ankara
Savaşı ve bu Çetebilerin macerası anlatılacaktır.
Cengiz Han'ın dünya imparatorluğunun varisi olma iddiasıyla
ortaya çıkan Timur Bek, uc gaza bölgesinden gelen Bayezid'in
Anadolu'da egemen olmasını kabul edemiyor, onu küçümsüyor,
himaye ve yardım öneriyor, İlhanlı geleneğini ileri sürerek Baye-
zid'e kendine bağımlı bir uc beyi muamelesi yapıyordu. Eski İlhan
lı valisi Eretna'nınjSivas-Amasya-Erzincan bölgesinde Bayezid'in
yaptığı fetihleril Timur kendi egemenlik bölgesine tecavüz sayıyor
du. Böylece, ilk çekişme Doğu-Anadolu üzerinde başladı. Baye-
zid'in bununla kalmayarak Doğu-Anadolu Karakoyuulu Türkmen
beyi Kara Yusuf'u ve Irak sultanı Ahmed Celayiri'yi himaye etme-
sini Timur bir meydan okuma saymakta idi. Timur, seferin-
72 DEVLET-I 'ALiYYE: OSMANLI iMPARATORLUGU ÜZERiNE ARAŞTIRMALAR- 1
de, Ahmed Celayiri'den Irak'ı almış, 'de gelip Sivas'tan Os-
manlıları çıkarmış, Suriye'yi istila etmiş, Memlfık sultanlarını ken-
disine bağımlı yapmıştı. Bununla beraber, büyük bir haçlı ordusu-
nu Niğbolu'da bozguna uğratan (), Gazi Sultan ile karşılaş
macia tereddüt ediyordu. Timur aynı zamanda tüm İslam dünyası
nın hamiliği iddiasında idi. Bir taraftan Fransa kralı ve öteki Hı
ristiyan devletlerine elçiler gönderirken,ı beri tarafta Yıldırım'a
gazada yardıma gelmek istediğini yazıyordu. Yıldırım'ın Anado-
lu'da egemenliğini tanımadığından, yanına kaçan Germiyan, Kas-
tamontJ, Karaman ve öteki Türkmen beylerini himayesi altına al-
mıştı. Kendine büyük güveni olan Yıldırım, mektuplarında mey-
dan okumaktan, ölçüsüz hakaretler yağdırmaktan geri kalmıyor,
ona "kudurmuş köpek" (kelb-i 'akur) demekten çekinmiyor ve
kendisinin kafidere karşı gaza ile meşgul olduğunu belirtiyor, "bu
tarafa gelmezsen üç talak ile zevcelerin boş olsun", ("in len ta't fe-
zevecatike tawalik selasa"), "ben de sana karşı çıkmazsam zevce-
lerim üç talak ile boş olsun" diye ağır bir dil kullanıyordu) Timur,
bu meydan okumayı unutmayacak ve Bayezid'i tutsak aldığı za-
man bunu hatırlatacaktır (bkz. s. Bu sözleri, 'Arabşah da
Timur tarihinde tekrarlar ve Bayezici'in "cesur, sabırsız olduğunu,
konuştuğu zaman kendini kaybettiğini" kaydeder. Neşr1 (I, )
Bayezici'in "gayet gayretlü ve (ız-nefes" olduğuna işaret eder).
'ye gelindiğinde çatışma kaçınılmaz bir hal aldı. Niğbolu boz-
gununun intikamını almak için Timur'dan yararlanmak isteyen
Batı Hıristiyan devletleri ve Bizans, 'den beri Timur ile ilişki
içinde idiler. -İstanbul'u kuşatma altında tutan Bayezid'e karşı im-
paratot II. Manuel, Timur'un egemenliğini tanıdığını, Bayezici'in
aldığı haracı Timur'a ödemeye hazır olduğunu bildirmekte idi.4
İbn 'Arabşah, Timur'un Anadolu'da Mogol (Tatar) gruplara
adam göndererek, onları Bayezid'e karşı kazanmaya çalıştığını ay-
rıntılarıyla anlatır. Timur'un Tatar beylerine hitabı ilginçtir: onlar-
la aynı soydan olduğunu belirtiyor, vaktiyle Tatarların Anado-
lu'ya egemen olduğunu, Eretna'nın sultanlığını hatırlatıyor, vak-
tiyle Türkmenlerin, Tatarların kölesi olduğunu söylüyor, Osman
oğlu aradan kalkarsa kendilerini orada tekrar egemen yap-
YILDIRIM BAYEZID VE TIMUR: ANKARA SAVAŞI 73
mayı vaat ediyor ve savaştakendisaflarına katılmalarını istiyordu.
Gerçekten, savaşın başlangıcında "Tatar hayin oldu" (Neşri, I,
). Bayezid tutsaklığında, Timur'dan Tatarları Anadolu'dan
alıp götürmesini isteyecek ve Timur bunu kabul edecektir.s
Timur, Karabağ kışlağında Bayezid'den gelen Osmanlı elçisine,
Osmanlılar "daim Frenklere karşı gaza yaptıklarından", ona kar-
şı yürümek "Frenklerin kuvvetlerinin artmasına" neden olur, bu
nedenle "Rum diyarı üzerine yürümek" yanlısı değilim, yanıtını
verdi. Fakat, Bayezid'in Karakoyunlu Kara Yusuf'u himaye et-
mekte ısrarını bir meydan okuma olarak görüyordu.6 Son kez ba-
rış için şu koşulları ileri sürdü: 1) Kara Yusuf'u idam, 2) yahut Ti-