zahid olmak ne demek / ZÜHD - TDV İslâm Ansiklopedisi

Zahid Olmak Ne Demek

zahid olmak ne demek

Zahidlik nedir?

SORU: İnternette şöyle bir hadis okudum: “Dünyada zahidlik, helal olanı haram etmek veya malı ziyan etmekle olmaz. Gerçek zahidlik, Allah’ın elinde olana, kendi elinde olandan daha çok güvenmen ve bir musibete düştüğün zaman getireceği sevabı sebebiyle onun devamına rağbet göstermendir.” Açıklar mısın? (Esra Kadak)

CEVAP: Bu hadiste gerçek zahidliğin ne demek olduğu anlatılmaktadır. Zahidlik, dünyaya rağbet etmemek, dünyadan, dünya varlıklarından, mal mülk sevdasından yüz çevirmek demektir. Bu hadiste buyuruluyor ki: Gerçek zahidlik, helal olan maldan, dünya nimetlerinden yüz çevirmek değildir. Çünkü Peygamberimiz de dünya nimetlerinden yararlanmıştır. Ayrıca yüce Allah Kur’ân’da güzel giyinmeyi, dünyanın nimetlerinden yararlanmayı emretmiştir. Çünkü Allah’ın, bunları asıl inananlar için yarattığı vurgulanmaktadır (Araf: 32). Allah’ın nimetlerinden yüz çevirmek, Alah’ın helal kıldığı şeyi kendine haram etmek demektir ki bu, kişinin kendisine yok yere eziyet çektirmesinden başka bir şey değildir. Asıl zahidlik, Allah’ın sana taksim ettiği rızka güvenmek, Allah’ın senin için ayırdığı malı, nimeti kimsenin senin elinden alamayacağına inanmak ve bu inançla O’na dayanmaktır.

Kur’ân’a göre insanın elinde bulunan tükenir ama Allah’ın yanında bulunan tükenmez (Nahl: 96). O dilediğine rızkı bol, dilediğine dar verir. Her şeyde O’nun hikmetleri vardır. Bu bilinçle yaşayan insan çalıştığı halde elde edemediğine üzülmez, Hakk’ın takdirine razı olup Allah’a teslim olur. Başına bir musibet, ölüm, hastalık, bela, sıkıntı gelirse bunda da Allah’ın sevabını düşünmek zahidliğin gereğidir. Başına gelen sıkıcı olaylara sabreden kişi manen ödüllendirilir. Bunu düşünen kişi, başından ne geçerse geçsin gönlünü bozmaz, incinmez. Allah’ın her yaptığına razı olur. Durup dudurken Allah’ın verdiği maldan yüz çevirmek zahidlik değildir. Yunus diyor ki:

Her kim bana ağyâr ise Hak Tanrı yâr olsun ana

Her kancaru varur ise bâğ u bahar olsun ana.

(Kim bana düşman ise yüce Hak ona dost olsun. Vardığı her yer ona bahar, bahçe olsun.)

Acı dirligüm isteyen tatlı dirilsün dünyada

Kim ölümüm ister ise bin yıl ömür virsün ana.

(Yaşamımın acı, mutsuz geçmesini isteyen, dünyada mutlu yaşasın. Benim ölümümü isteyen kişiye Allah bin yıl ömür versin.)

Miskin Yunus’un dünyada güldüğünü işitmeyin

Ağladuğum isteyene gözüm pınar olsun ana.

(Zavallı Yûnusu’un dünyada güldüğünü hiç duymayın. Benim ağlamamı isteyen kimseye gözlerim pınar olsun, o kimse benim çeşme gibi göz yaşı akıttığımı görsün de mutlu olsun.)


SOHBETİN ADI: ZÜHD
TARİHİ:

Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki, bir defa daha Allahû Tealâ bizleri bir zikir sohbetinde Allah'tan bahsetmek üzere, O’nun söylediklerini sizlere anlatmak üzere bir araya getirdi.

Konumuz: Zühd.

Zâhid olmak deyince insanlar hep bir lokma, bir hırka diye düşünürler. Zâhid kimdir? “Zâhid, dünyaya değer vermeyen, paraya değer vermeyen, sırtında bir gömlekle yarı aç, yarı tok bir hayat geçiren insandır.” derler. “O, dünyaya sırt çevirmiştir. Allah ile ilişkidedir.” derler. Yani zühdü parasal açıdan değerlendirirler. “Parası olmayan, bu konuda bir gayret de sarf etmeyen insan zâhiddir.” derler. Şimdi Kur’ân’daki zâhid tarifine bakıyoruz. Yûsuf Suresinin âyet-i kerimesi:

12/YÛSUF Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdetin, ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).

Ve onu (Yusuf’u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler.


“Onlar (kardeşleri) Yusuf’a karşı zâhiddiler. Onu birkaç dirheme sattılar.”

Yusuf’a değer vermiyorlardı anlamı çıkıyor. Acaba kimdir zâhid? Gerçekten böyle yarı aç, yarı tok yaşayan, “Para kazanmasam da olur, sırtımda bir tane mintan varsa o bana yeter. Zengin olacakmışım da ne olacakmış?” diyen insan mı zâhiddir? Zühdün Allah'ın katındaki mânâsı nedir? Zühd, 2 ayrı mânâyı sînesinde birleştiren bir hüviyet taşır. Dünyaya değer vermeyen ama bunu Allah'a değer vermekle ispat eden kişi. Öyleyse ne demek istiyoruz? Size sorsak, Allah katındaki kişileri üstünlük mertebesine hangi sıra dâhilinde acaba tâbî tutabiliriz? Bunun bir ölçüsü var mıdır? Allah'ın yolunda olan insanlar için bunun en sağlam ölçüsü zikirdir. Bir defa zikir, en büyük ibadettir. Ankebût Suresi âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor:

29/ANKEBÛT Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).

Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.


“Habîbim! Sana Kur’ân’dan vahyettiğim o âyetler var ya, o vahyettiklerimi onlara (sahâbeye) oku, anlat (böylece Kur’ân-ı Kerim’i zikret). Ve namaz kıl. Çünkü senin namazın münkerden ve fuhuştan men eder. Namaz kıl ve namaz zikrini gerçekleştir. ve le zikrullâhi ekber: Ama Allah'ı zikretmek (Allah, Allah, Allah diye Allah'ı zikretmek; zikrullah) en büyüktür.” diyor Allahû Tealâ.

Allahû Tealâ: “Kur’ân-ı Kerim tilâveti olan zikirden de bir zikir olan namaz kılmaktan da ikisinden de daha üstün bir zikir var.” diyor. Bu zikir, zikrullahtır. Öyleyse bu zikir bizi nereye götürür ve zühdün ölçüsü nedir? Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de 3 cins zikirden bahsediyor.

Muzzemmil

73/MUZZEMMİL Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).

Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


“Rabbinin İsmi’yle (Rabbinin İsmi olan Allah İsmi’yle) zikret (her şeyden kesilerek zikret). Ve her şeyden kesilerek Rabbine ulaş.”

Öyleyse Allah'a ulaşmanın vasıtası zikirdir. Bir teslim olma silâhıdır zikir. Ruhu, vechi, nefsi Allah'a teslim eden ibadetin adı zikirdir. Muzzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bir zikir muhtevası vermiş; Allah'a ulaşmayı temin eden temel vasıta olduğunu söylüyor. Ve her şeyden kesilerek zikir yapmamızı, böylece Allah'a ulaşmamızı, Allah'a ruhumuzu mutlaka ulaştırmamızı farz kılıyor üzerimize. Ahzâb Suresinin âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor:

33/AHZÂB Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).

Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.


“Ey âmenû olanlar! Allah'ı çok zikirle (çok zikrederek) zikredin.” Yani: “Her gün zikriniz 24 saatlik bir zaman parçasının yarısını aşsın. Zikirli geçen zamanınız, her 24 saatte, zikirsiz geçen zamanınızdan fazla olsun.”

Bu âyete dikkatle bakın: Bu âyet aslında zühd âyetidir. Ahzâb Suresinin âyet-i kerimesi bizi, Allah'ın katındaki zühd muhtevasına götürür.

“Allah'ı öyle bir zikirle zikredin ki, bu çok zikir olsun.”

Yani her gün 24 saatlik bir zaman parçasını ifade eder. “Siz, bu 24 saatlik zaman parçasının 12 saatten fazlasını zikirle geçirin.” diyor Allahû Tealâ. Mânâsı: “Zâhid olun.”

Nisâ Suresinin âyet-i kerimesinde ise Allahû Tealâ şöyle bir husustan bahsediyor:

4/NİSÂ Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.


fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum:Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah'ı zikredin.

Bu, daimî zikrin işaretidir. Bir insan 3 hâlde bulunabilir: Ya ayaktasınız, ya oturuyorsunuz ya da yatıyor hâldesiniz. Uzanmışsınız, yatıyorsunuz. Dördüncü bir hâl yok. Sadece 3 hâlde bulunabilirsiniz. Ayakta olmak, oturuyor olmak ve yatmak. Yatmayı da Allahû Tealâ yan üstü yatmak olarak tavsiye ediyor. Acaba neden? Düşünün; kıbleyi sağınıza alarak yattınız. Sırt üstü yattığınızda kıble sağınızda olacak; oldu. Kıbleye doğru yüzünüzü döndünüz. Ne oldu? Ön cepheniz kıbleye geldi. Sağ kulağınız yastığa geldi. Yastığın üzerinde kulağınızı biraz sağa sola oynatın. Ne zamana kadar? Birkaç saniye içinde bulursunuz. Kulağınızda basınç sebebiyle kalbinizin atışlarını, “tık tık, tık tık” kulağınızda hissettiğiniz noktaya kadar azıcık sağa sola oynatın kulağınızı. Onu yakaladığınız zaman o vaziyette kalın. 3 tane Âyet-el Kürsî okuyun. Sonra da dilinizi dahi kımıldatmadan içinizdeki sesle kalbinizin atışlarına ayak uydurun. Kalbinizin her çift atışında “tık tık, tık tık” sessiz sesinizle “Allah” kelimesini tekrar edeceksiniz. İşte devam edin zikrinize. Kulağınızdan diğerine bir zikir kaseti takarsanız, bunu garanti etmiş olursunuz. Gene kulağınızda o zikir kaseti varsa zaten yan yatmak durumundasınız. Diğer kulağınızın üzerine yatacaksınız. Kalbinizin atışları ve aynı tempodaki zikir. Yatarken zikirle yatacaksınız. Kalktığınız zaman da zikirle kalkacaksınız. Uykudayken de zikir size eşlik edecek.

Ne zaman zâhid olursunuz? 2 tür fakir insan vardır. İkisi de yoksuldur. Birisi yoksuldur ama zikrini günün yarısına kadar, yarısını aşacak noktaya ulaştırmıştır. İkincisi de yoksuldur ama zikirle ilişkisi yoktur. İkincisi birincisinden daha yoksul da olsa bu, onun zâhid olduğunu ifade etmez. Bir insanın dünya ni'metlerine sırtını çevirmesi zühd işareti değildir. Bir insanın zâhid olabilmesi için Allahû Tealâ’nın ölçüsü dünya fukaralığı değildir; zikir fukaralığıdır. Kim ki zikrini, her günkü zikrini günün yarısından öteye taşıramaz, o kişi zâhid olamaz. Zâhid olabilmeniz için; her gün Allah'a bu dünyaya dönük olmadığınızı, zenginliğe değil Allah'a dönük olduğunuzu, Allah'ı günün yarısından daha fazla zikretmek suretiyle ispat etmek durumundasınız. Zühd makamı bir makamdır. Velâyetin 7 makamından fenâfillâh, bekâbillâh ve zühd adı verilen 3. makamı ifade eder. basamaktan basamağa kadar 7 basamak; 22, 23, 24, 25, 26, 27, Bu 7 basamak 7 tane makam ifade eder. Fenâ makamı, bekâ makamı, zühd makamı -biliyorsunuz ki zühd makamı 3. Makamdır-, sonra muhsinler makamı, sonra ulûl'elbab makamı, sonra ihlâs makamı, sonra salâh makamı. 7 tane makam; evliyalık makamları.

Öyleyse bir insan fakirdir, zenginliği de istemiyor; öyleyse o zâhiddir diyebilir miyiz? Hayır, o zâhid değildir. O miskindir. O belki çalışamaz durumdadır. Ölçü sadece bu ise o kişi, zâhid değildir. Eğer o kişi günün yarısından daha fazla zikrediyorsa o zaman, o kişinin parası olsa da o kişi zâhiddir. Zühd makamının sahipleri sadece varlıksızlar değildir. Varlığı olanlar da ikiye ayrılırlar. Hasis olan, pinti olan, Allah'ın verdiği bütün parayı saklayan ve başkalarına hiçbir faydası olmayan insan. Asıl ifadesiyle Allah'ın kendisine verdiği parayı Allah'ın yolunda kullanmayan insan.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, paranız varsa onu Allah yolunda kullanmalısınız. Aranızda bunu yapan yüzlerce fedakâr kardeşimiz var. Onlar zâhid midirler? Eğer zikirleri günün yarısını aşmışsa hepsi zâhiddir. Dikkat edin: Para kazanan insanlardan da parasını kendi hasis menfaatleri için değil, Allah yolunda harcayan, parasının, harcadığı paranın yarısından çoğunu Allah için harcayan kişi, parasını Allah yolunda sarf eden kişi, Allah yolunda parasıyla başkalarını infâk eden kişi; işte onlar zâhidlerdir.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, konunun başından alırsak eğer, ne zamana kadar kişi zâhid değildir? Evliya olmuştur ama zâhid değildir. Allahû Tealâ kendisine taht ihsan etmiştir, hâlâ zâhid değildir. Zâhid olduğu yer, taht ihsanından sonradır. Fizik vücudun tesliminden evvelki son makam, son velâyet makamı zühddür.

Öyleyse bir kişinin zâhid olmasına kadar geçecek olan standartlara gelin beraberce bakalım. 1. basamak; olayları yaşar insanlar. 2. basamak; olayları değerlendirir. Bu kişinin seçildiğini düşünelim. Seçilmiştir Allahû Tealâ tarafından ve Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Dilemişse 3. basamağa ulaşmıştır. Sonra ne olur? 3. basamağa ulaşan bu kişi, Allah'a ulaşmayı dilediği için oradadır. Allahû Tealâ derhâl işitir, bilir ve görür. Ve Rahîm esması ile tecelliye başlar. Bu tecelli; Rahîm esması ile tecelli o kişinin 4. basamakta olduğunu gösterir. Tecelli, ardarda meyvelerini verir.

1- Allahû Tealâ, o kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi alır ve görme hassasının üzerindeki gışavet adlı perdeyi açar.
2- Kişinin kulaklarındaki vakrayı alır ve işitme hassasının üzerindeki mührü açar.
3- Kişinin kalbindeki mührü alır, kalbindeki küfrü alır, kalbindeki ekinneti alır ve kalbine ihbat koyar.

Böylece kişi, muhbit olur. Artık irşad makamının söylediklerini anlayabilen, irşad makamına baktığı zaman onu başka insanlardan ayırabilen, onun mürşid olduğunu anlayabilen ve irşad makamının sözlerini anladıktan sonra kalbine indirdiğinde kalbinde idrak edebilen kişidir o. 7. basamakta bu noktaya gelmiştir kişi. Sonra Allah, onun kalbine ulaşır. Kalbinin nur kapısını Allah'a çevirmek için göğsünden kalbine nur yolu açar. Oradan içeri girer Allahû Tealâ. Kalbin nur kapısını Allah'a çevirir ve kişi, zikir yapmaya başlar. İşte kişinin zühd niteliğini belirleyen olay, bundan sonra başlar; yani zikrin o kişinin kalbinde vücuda getireceği sonuç. Bu noktada bu kişi zikir yaptığında “Allah, Allah, Allah” diye, zikrin muhtevası zühdün ölçüsüdür. Günün yarısından daha az zikir yapan kişi, zühd makamının sahibi olamaz. Fakir olsa, dünyanın en fakir insanı olsa, Allah'ın yolunda da olsa zikri günün yarısını aşmadıkça o kişi zâhid hüviyetine giremez. Onun dünya ni'metlerinden el çekmesi kendisi için bir fedakârlık olabilir. Ama bu zühdü ifade etmez. Fizik standartlarda o kişi fakirdir. Allah'ın da yolundadır ama zikri günün yarısını aşmadıkça o kişi, zâhid olmak imkânının sahibi değildir. Zühdü sakın ola ki sadece bir fakirlik özelliğine dayalı müessese sanmayın.

Kişi Allah'a ulaşmayı diledi ve 7. basamakta bir yerlere geldi. 8, 9, basamaklarda dediğimiz şartlar oluştu. Kişi, zikir yapmaya başladı. Zühdün muhtevası burada başlar. Allah'ın yolunda olduğunu iddia eden kişi, bu noktalarda hiçbir zaman zâhid olamaz. Daha onun kalbinin içine Allah'ın nuru bile bundan sonra girecektir. Kişi bundan sonra zikir yaptığı zaman Allah'ın katından gelen rahmet ve fazl, o kişinin göğsüne ulaşır. Göğsünden Allah'ın açtığı yolu takip ederek kalbine ulaşır. Ama rahmet ve fazıldan fazıllar, kalbin içine giremez. Çünkü kalbe Allahû Tealâ henüz, îmân kelimesini yazmamıştır. Öyleyse zühdün muhtevasına baktığımız zaman kalbinde îmân yazılı olmayan kişi, zâhid olamaz. Bir defa zühdün sahibi olan kişinin, zâhidin 19 tane îmân şartının sahibi olması mutlak bir gerekliliktir ki; bu da çok fazla bir şey ifade etmez. Konunun sadece başlangıcını ifade eder. Bir insanın başka bir ifadeyle paraya önem vermemesi, fakirliği onu zâhid yapmaz. Zikre önem vermesi, zikrini her gün günün yarısından yukarı çıkarması o kişiyi zâhid yapar.

Nasıl Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in: “Nefslerinize zulmetmeyiniz. Çünkü nefs, üzerinizde hak taşır.” ifadesi hep yanlış anlaşılmışsa: “Nefsimiz kumar oynamak istiyor. Eğer biz nefsimizin dediğini yapmazsak o zaman nefsimize zulmederiz.” diyen, o zavallı insanların hadîs anlayışları. Zulmün ne olduğunu bilmiyor insanlar. Zulüm nedir? Derecat kaybettiğiniz bütün olaylar zulümdür. Sadece kendi nefsinizin talepleri istikametinde derecat kaybedebilirsiniz. Başka birisinin sizin üzerinizde yaptığı hiçbir tesir, sizin derecat kaybetmenize hiçbir zaman sebebiyet veremez. Öyleyse sadece Allah'ın bir emrini yerine getirmediğiniz zaman derecat kaybedersiniz. Yasak ettiği bir fiili işlediğiniz zaman derecat kaybedersiniz. Her ikisinde de nefsinize zulmetmişsinizdir. Bu, Allah ile sizin aranızdaki bir zulümdür. Bir de başka insanlara zulmedersiniz. Onlara kötülük yaparsınız. Gene derecat kaybedersiniz. Bu da zulümdür. Öyleyse nefsinize ne zaman zulmedersiniz? Bu şartlar vücuda geldiği zaman zulmedersiniz. Yoksa nefsiniz, Allah'ın yasak ettiği bir fiili istediği zaman nefsinizin dediğini yapmazsanız değil, Allah'ın yasak ettiği fiili işlerseniz nefsinize zulmedersiniz. Çünkü bu size derecat kaybettirir. Derecat kaybetmek zulmün kesin işaretidir.

Zühdün kesin işareti ise günün yarısından daha ötede bir zikirdir. Ön şartları gerektirir. Kim zâhidse önce Allah'a ulaşmayı dilemiştir. Kim zâhidse mutlaka mürşidine ulaşıp tâbî olmuştur. Kim zâhidse ruhunu mutlaka Allah'a ulaştırmıştır. Kim zâhidse Allah ona, Allah'ın katında bir taht vermiştir. Kim zâhidse o kişi, bütün bu olaylardan sonra zikrini günün yarısından öteye taşımıştır. Fizik vücudunu Allah'a teslim eden herkes zâhiddir. Önce zâhid olmuştur, ondan sonra fizik vücudunu Allah'a teslim etmiştir.

Öyleyse sevgili öğrenciler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, zühd ölçüsüne dikkatle bakın. Hurafelere yer vermeyin. Kur’ân ışığınız olsun. Öyleyse neredesiniz? basamaktasınız. Zikre başladınız. Göğsünüzden kalbinize yol açıldı; basamaktasınız. basamakta zikir yapıyorsunuz. Nefsinizin kalbine Allahû Tealâ’dan gelen rahmet ve fazl ulaşıyor. Ama fazıllar nefsinizin kalbine giremiyor. Çünkü nefsinizin kalbinde fazılları kendisine çekecek olan bir çekim alanı mevcut değil. Rahmet ve fazıllar, rahmet nurları kalbinize girebiliyor. Onlar da ancak %2 nefsinizin kalbinde yer edebilirler. Çünkü zikir bittiği zaman karanlıklar bütünüyle kalbinize geri dönerler. Rahmet nurları için sadece % 2’lik bir imkân söz konusu olabilir. Ve bu kişi, %2 nura nefsinin kalbinde ulaştığı zaman huşû sahibi olmuştur. Nefsinin kalbinde %2 nur birikmiştir ve o kişi huşû sahibi olmuştur. “O kişinin kalbinde Allah'ın zikri ile ve bu zikrin Hakk’tan indirdiği şeyle (Hakk’tan indirdiği nurla) huşû sahibi olması zamanı daha gelmedi mi?” diyor Allahû Tealâ.

Hadîd

57/HADÎD E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.


Huşû sahibi olan kişiye Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 45 ve âyetleri gereğince mutlaka mürşidini gösterir.

2/BAKARA Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).

(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).

Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


Huşû sahipleri hacet namazını kılar da Allah'tan mürşidlerini sorarlarsa mutlaka Allahû Tealâ onlara gösterir. Kimdir huşû sahibi? Allah'a ruhunu ulaştıracağından emin olan kişidir. Ve bunun için o, mürşidine ulaşacaktır. basamakta Allah ona mürşidini gösterir. Sebîllerin kast edilmesi, Allah'a aittir.

16/NAHL Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


Kimin hangi mürşide ulaşacağının tayini kişiye ait değildir, Allah'a aittir. Allah o kişiye, o mürşidin sevgisini verir.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, muhtevaya dikkatle bakın: basamak, hepiniz için bir dönüm noktasıdır. Velâyete fizik standartlarda adım attığınız yer. Nefs tezkiyesi sizi velâyete ulaştırabilir. Nefsinizin kalbinde %51 nur birikimi gerçekleştiremeyen bir insan Allah'ın evliyası olamaz.

Öyleyse basamakta ne olur? Devrin imamının ruhu derhâl başınızın üzerine gelir, yerleşir: Allah'ın 1. ni'meti. Allahû Tealâ bu sebeple; devrin imamının ruhunu başınızın üzerine yerleştirdiği sebeple kalbinizin içine îmânı yazar.

Mucâdele Suresi âyet-i kerime:

58/MUCÂDELE Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).

Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların üzerine (başlarının üzerine) Allah'ın katından ruh gönderilir. O ruhla desteklenirler (o ruh orada kalır). Ve onların kalplerinin içine (sadece onların kalplerinin içine) îmân yazılır.” diyor Allahû Tealâ, “Başkasının kalbinin içine îmânı yazmam.” diyor.

Mutlaka devrin imamının ruhu bir ni'met olarak başının üzerinde olacak kişinin. 2. ni'meti Allahû Tealâ’nın: Kalbin içine îmân kelimesinin yazılması.

3. ni'meti: Dereceleri yükseltiyor Allahû Tealâ. 2 şekilde birden yükseltiyor;

Bir; Allah, o kişinin bütün günahlarını sevaba çeviriyor. Daha evvel o kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi aldığında, kulaklarındaki vakrayı aldığında, kalbindeki ekinneti aldığında o kişinin derecatını arttırmıştı ve 7. basamağa geldiği zaman o kişinin sevapları günahlarını aşmıştı. Böylece Allah, onun günahlarını örtmüştü. 7. basamakta günahların örtülmesi, basamakta günahların sevaba çevrilmesi söz konusu. Allah'ın derecatı arttırmadaki, basamaktaki 1. faktörü, o kişinin günahlarını sevaba çevirmek.

İkincisi ise o kişiye o güne kadar 1’e 10 verirken (her kazandığı tek bir dereceye 10 katını verirken), o günden itibaren katını vermeye başlaması ve gelecek devrelerde bunu katına kadar çıkarmayı garanti etmesi. Allah'ın dereceleri yükseltmesi iki yönlü bir olay.

Yedi ni'metten birincisi: Devrin imamının ruhunun başımızın üzerine gelmesi.

İkincisi: Kalbimizin içine îmân yazılması.

Üçüncüsü: Allah'ın dereceleri arttırması. Nasıl? Evvelâ bütün günahlarınızı sevaba çeviriyor. Sonra da bize o güne kadar 1’e 10 verirken, 1’e vermeye başlıyor ve bunu ’e kadar çıkaracak.

Allah'ın dördüncü ni'meti: Nefs tezkiyesine başlamamız.

Beşincisi: Ruhumuzun vücudumuzdan ayrılarak Allah'a doğru yola çıkmak üzere Sıratı Mustakîm’e ulaşması ve Allah'a doğru yola çıkması.

Altıncısı: Fizik vücudumuzun şeytana kul olmaktan kurtulup Allah'a kul olması. Bu; buradaki ni’met; 2. defa Allah'a kul olmaktır. 1. defa kişi, Allah'a ulaşmayı dilediği anda Allah'a kul olmuştur. basamakta 2. defa Allahû Tealâ’ya kul oluyor.

Ve yedincisi ni'metlerin: İrademizin de nefsimizin afetlerinin nefs tezkiyesi sebebiyle zayıflaması gerçeğine dayalı olarak güçlenmesi. İrademizin güçlenmesi bir vakıadır.

Öyleyse basamakta aldığımız 7 tane ni'metle zühde yaklaşıyoruz. Zâhid olduk mu? Hayır olmadık. Nefs tezkiyesini yapıyoruz. Nefsimizin kalbine gelen rahmetle fazl ve rahmetle salâvât nurları nefsimizin kalbine ulaşınca mührün üzerine baskı yapıyor. Mühür, zülmanî kapıyı kapatıyor. Nefsimizin kalbine giren fazıllar, nefsimizin kalbinde toplanmaya başlıyor. Bu toplanma, fazl toplanması şu sebeple tahakkuk eder: Nefsinizin kalbindeki îmân kelimesi bir çekim gücünün sahibidir. Manyetik alanın sahibidir. Onun zıddı olan kutup fazıllardadır. Bu sebeple îmân kelimesi, fazılları kendisine çeker ve yapıştırır. Etrafında toplamaya başlar. İşte bu fazl birikimi, %2 rahmet birikiminden sonra başlayan bu fazl birikimi çok önemli bir merhaleyi ifade eder. Çünkü nefsinizin kalbinde her %7 nur birikiminde ruhumuz bir gök katı yükselecektir; bir rehine olan nefsimizin her katın kapısını açması sebebiyle.

Böylece ilk %7 nur birikiminde ruhumuz zemin kattan 1. kata yükselir; Nefs-i Emmare.
2. defa %7 nur birikiminde ruhumuz 2. gök katına yükselir; Nefs-i Levvame.
3. defa %7 nur birikiminde ruhumuz 3.gök katına yükselir; Nefs-i Mülhime; Allah'tan ilham almaya başlarız.
4. defa %7 fazl birikimi, ruhumuz 4. gök katına çıkar ve mutmain oluruz; doyuma ulaşırız. Allah'ın verdiklerini yeterli buluruz; Nefs-i Mutmainne.
5. defa %7; Nefs-i Radiye. Allah'tan razı oluruz. Ruhumuz 5. katta.
6. defa %7 nur birikimi; Nefs-i Mardiyye. Allah da bizden razı olur. Ruhumuz 6. gök katında.
Ve 7. kademe; Nefs-i Tezkiye. Nefsimiz tezkiye olmuştur. %49 fazl (7 defa %7) ve %2 de rahmetten oluşan nurlar, nefsimizin kalbindeki karanlıkları yenmiştir. İşte burası evliya olduğumuz nokta. Allah'ın bir kişiyi zâhid kılmadan evvel mutlaka onu evliya yapması söz konusudur. Hiçbir zâhid, evliya olmadan zühd makamının sahibi olamaz. Zühd, evliyalığın bir fonksiyonudur. Evliya olmayan insan zâhid olamaz. Evliya olabilmek içinse nefsinin kalbinde %51 nur birikimi olması şarttır. Yetmez, ruhunun da Allah'ın Zat’ına ulaşmış olması gerekir. Burası basamaktır. Ruh, Allah'a ulaşır. Velâyet kademeleri bundan sonra başlıyor. Ruhu Allah'a ulaşan kişinin ruhu, Allah'ın Zat’ında yok olur; Allah'ın Zat’ında ifna olur. Allah'ın Kendisine geri dönecek bir emanet olarak biz insanlara verdiği ruh ki; sadece insanlara Allahû Tealâ ruhunu vermiştir. O ruh Allah'a geri dönmüş ve insan Allah'a karşı olan borcunu ödemiştir. Ruh Allah'ın Zat’ında yok olduğu zaman; bu makama velâyetin 1. makamı olan “fenâfillah” adı verilir. Fenâ, fâni olmak demek. Fî; içinde, Allah. Fenâfillah; Allah'ın Zat’ında yok olmak demek. Ruhun yok olması demek. Kim size: “Hiç kimsenin ruhu Allah'a hayattayken ulaşamaz.” derse ona açık ve kesin bir şekilde: “Sen yalan söylüyorsun!” diyebilirsiniz. Ama bunu, onu kırmadan söylemek çok kolay değildir. Bu sebeple o tarzda bir konuşma yerine, ona bunları anlatmanız uygun olur diye düşünüyoruz.

Sevgili kardeşlerim, sadece 2 nev’i insan vardır:

1- Allah'a çağıranlar.
2- Allah'a çağırmaya mâni olanlar.

Allah'a çağıranlar ve şeytana çağıranlar. Kim Allah'a çağırmaya mâni oluyorsa, kim bir insanın ruhunu Allah'a ulaştırmasına mâni oluyorsa o, taguttur. Bir insan şeytandır. Cinler için de gene taguttur. Bir cin şeytandır. İşte ruhunuz Allah'ın Zat’ında yok olur. Bir gün Allahû Tealâ size oraya nasıl ulaştığınızı, ihlâstan sonra Allah'ın Zat’ında nasıl yok olduğunuzu gösterecektir. Önce Allah da vardır. Siz de varsınızdır. Sonra siz yok olursunuz; fenâfillah oldunuz. Allah'ın Zat’ında yok oldunuz. Bu bir makamlık, bir yokluktur. Çünkü bir sonraki makamda, bekâbillah makamında Allahû Tealâ size bir taht verecektir. Fenâ makamını işaret eden âyetlere beraber bakalım. Allahû Tealâ, Kaf Suresinin 31 ve âyetlerinde diyor ki:

50/KAF Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayra baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.


“Bütün evvâb ve hafîz olanlar için.” diyor Allahû Tealâ. Evvelâ diyor ki: “Takva sahipleri için cennet uzak olmayarak yaklaştırıldı. İşte vaad olunduğunuz şey (cennet) budur (buyurun cennetimize girin); bütün evvâb olanlar için ve hafîz olanlar için.”

Hafîz; başının üzerinde devrin imamını taşıyan, basamağa gelen herkesi ifade eder. Evvâb ise meaba sığınmış olanları ifade eder. Meaba sığınan, evvâb adını alır. Kur’ân’da Allah'a dönmüş, Allah'a ulaşmış ve Allah'a sığınmış kişidir.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, Allah'ın Zat’ı, Allah'ın katındaki en güzel sığınaktır. Kim O’na ulaşırsa evvâb olur; Allah'a sığınmış olur. İşte fenâ makamının işareti Allah'a sığınmış olmaktır; Allah'ın Zat’ında yok olmaktır. Bundan sonra ne olur? Allahû Tealâ En’âm Suresinin âyet-i kerimesinde diyor ki:

6/EN'ÂM Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.


“Onlara Rabb’lerinin katında selâm yurdu vardır (teslim yurdu vardır).” diyor.

“Rabb’lerinin katında selâm yurdu.” Allah'ın Zat’ı da teslim yurdudur. Allah'ın katında da teslim yurdu vardır. Allah'ın katındaki teslim yurdu tahtlardır; altın tahtlar. Birçok taht göreceksiniz orada, altın. Hiçbir yere dayanmadan boşlukta dururlar. Ve oradaki onları boşlukta tutan melekleri, arşı tutan melekleri göremezsiniz. İşte beka makamında size bir taht verilir. Allah'ın indinde, İndi İlâhi’de ruhunuz yeniden vücuda getirilerek orada, altın tahtlardan birinde sizi Allahû Tealâ misafir eder; lâmekâna kavm olursunuz Yunus gibi.

İşte ruhunuz Allah'a ulaşıncaya kadar nefsinizin kalbinde %51 nur oluşmuştur. Fenâfillah olduğunuz zaman bu rakam %61’e çıkar. Bekabillah olduğunuz zaman, Allah'ın katında o altın tahtı aldığınız zaman %71’e çıkar. %61’den sonra artış devam eder. Bu makamdan sonrası zühd makamıdır. Ne zaman zikriniz günün yarısını aşarsa zâhid olursunuz. Zühd makamının sahibi olursunuz. Zühd makamının sahibi, fizik vücudun teslimine çok yaklaşan biridir. Zikri günün yarısını mutlak olarak aşmıştır. Aşmayan kişi, bu noktaya ulaşamaz. Zikri günün yarısını aşmadıkça o kişi hep bekabillah makamında kalır. Ölçü kesindir. Kişi, zühdünü Allah'a ispat etmek mecburiyetindedir. Bu dünyaya değil, zikirsizliğe değil, zikre dönük bir hüviyetin sahibi olduğunu her gün Allah'a ispat etmek mecburiyetindedir.

İşte bu zevki yaşayanlar, zühd makamının sahipleridir. Zühd makamı, fizik vücudun teslimi makamına götüren bir merhaledir. Günün yarısını aştınız mı, zikrinizin daha öteye gitmesi daha kolaylaşır. Hızla zikrinizi arttırırsınız. Bu zikrinizi arttırmak sizi öyle bir güne ulaştıracaktır ki, o gün geldiğinde nefsinizin kalbi Allah'ın nurlarıyla tamamen dolmamıştır, daimî zikre ulaşmamışsınızdır ama fizik vücudunuz Allah'ın bütün emirlerini yerine getirmeye başlamıştır. Yasak ettiği hiçbir fiili işlememeye başlamıştır. Hem de iç dünyasından bir karşı koyuşa, rezistansa rağmen, bir zorluğa rağmen, karşı koymaya rağmen bunu gerçekleştirebilmektedir.

İşte zikrinizin günün yarısını aşmasından, fizik vücudunuzun teslimine kadar geçen devrede siz zâhidsiniz. Her gün Allah'a bir şey ispat ediyorsunuz. İspat ediyorsunuz ki siz, her gün dünyaya değil, Allah'a daha çok dönüksünüz. Allah'a dönük olmanın ölçüsü zikirdir. Zikrin sahipleri bütün ibadetlerini ona paralel olarak en güzel şekilde yaparlar. Ölçü zikirdir. 24 saatlik bir zaman parçasının yarısından daha fazlasını, 12 saatinden fazlasını zikirle geçirmedikçe zâhid olamazsınız. Zühd makamının sahibi olamazsınız. Zühd makamının sahibi olduğunuz an, nefsinizin kalbindeki nurlar %71’e ulaşmıştır. Zühd makamı sizi fizik vücudun teslimi makamına, muhsinler makamına götürecektir. O güne ulaştığınız zaman; Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği fiilleri işlemeyen bir noktaya ulaştığınız zaman bileceksiniz ki zühd makamını aştınız. Zühd makamının arkası fizik vücudun teslimidir.

İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, zâhid olmak bir para işi, zâhid olmak bir yoksulluk işi değildir. Fakir olmak, zengin olmak zühdün işareti, gerçek işareti değildir. Allah'a dönük olduğunuzu paranızla değil, zikrinizle ispat etmek mecburiyetindesiniz. Ne zaman zikriniz her gün 12 saati aşan bir devamlılık gösterir, o zaman zâhidsiniz. Zühd makamının gerçek sahibisiniz.

Allahû Tealâ’nın hepinizi zâhidler kılmasını ve sizlerin zühd sahibi olduğunuzu görenlerin de zühd sahibi olmak için gayret sarf etmesini sağlayacak olan bir form göstermenizi, Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım.

Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine, bunların en üst kademelerine ulaştırmasını, Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım.

Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali M İ H R

DÜNYAYA KARŞI ZÂHİD OL!

Doç. Dr. Mustafa CANLI [email protected]

BİR HADİS:

عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِيِّ قَالَ : أَتيَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجُلٌ فَقَالَ :

يَا رَسُولَ اللّٰهِ دُلَّن۪ى عَلَى عَمَلٍ إِذَا أنَا عَمِلْتُهُ أَحَبَّنِي اللّٰهُ ، وَأَحَبَّنِي النَّاسُ ، فَقَالَ :

« اِزْهَدْ فِي الدُّنْيَا يُحِبَّكَ اللّٰهُ ، وَازْهَدْ ف۪يمَا أَيْدِي النَّاسِ يُحِبُّوكَ »

Sehl bin Sa‘d es-Sâidî’nin naklettiğine göre Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir adam gelmiş ve şöyle demişti:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bana öyle bir amel göster ki, onu işlediğim zaman beni hem Allah sevsin hem de insanlar!”

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdular:

“–Dünyaya karşı zâhid ol ki Allah seni sevsin. İnsanların elinde bulunanlara karşı zâhid ol ki insanlar seni sevsin!” (İbn-i Mâce, Zühd, 1)

BİR MESAJ: “Şu fânî dünyada zâhid yaşa, zâhid öl!”

Dervişlik dedikleri
Hırka ile tâç değil
Gönlün derviş eyleyen
Hırkaya muhtâç değil  (Yûnus Emre -rahmetullâhi aleyh-)

Zühd kelimesi lügatte; «bir şeye rağbet etmemek, ona karşı soğuk ve ilgisiz davranmak, ondan yüz çevirmek, azla yetinmek» gibi mânâlara gelmektedir. Istılahta ise; dünyaya rağbet etmemek, ona gönül bağlamamak, ona karşı ilgisiz ve soğuk davranmak, dünya malına, makam ve mevkiine, şan ve şöhretine ehemmiyet vermemek; azla yetinip dünyanın geçici olduğunun şuurunda olarak âhiret için hayırlı işlere yönelmektir.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; dünyaya ehemmiyet vermemiş, ömrünün sonuna kadar zühd ve takvâ üzere bir hayat sürmüştür. Zâhidâne bir hayat yaşadığı gibi zâhid olmanın tarifini de yapmış, bir hadîsinde şöyle buyurmuştur:

“Zâhid olmak (dünyaya rağbet etmemek), kişinin helâl olan şeyleri kendisine haram kılması veya malını dağıtıp tüketmesi demek değildir.

Bilâkis zâhid olmak; elinde olan şeylere, Allah katında olanlardan daha fazla güvenmemek demektir.”(Tirmizî, Zühd, 29)

Bu hadîs-i şerîfe göre zühd; yeme-içme, evlenme, uyuma, mal sahibi olma gibi helâl ve mubah olan şeyleri kendine haram kılmak değildir. Zühd; Allah Teâlâ’nın katında olana, kendi elindekinden daha fazla güvenmektir. Bu da tabiatıyla sağlam bir îman, tevekkül ve teslîmiyet ile mümkündür.

Dahhâk bin Müzâhim’den nakledilen bir rivâyette ashâb-ı kiramdan biri Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldi ve şöyle dedi:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! İnsanların en zâhidi kimdir?”

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“–Kabri ve çürüyüp toprak olmayı unutmayan, dünyanın en değerli süsünü terk eden, bâkî olanı fânî olana tercih eden, yarını kendisine ait saymayan ve kendi nefsini ölmüş kabul eden kişi.”(İbn-i Ebî Şeybe, XIII/)

Bu mânâda zühd; ölümü düşünmektir, tefekkür-i mevttir, ölmeden önce ölmektir.

Zühd, kendini hîç görmektir.

Zühd, her şeyden önce dînin yasakladığı şeyleri terk etmektir. Zühd, takvâ üzere yaşayıp şüpheli şeylerden kaçınmaktır.

Zühd, mubah olan şeylerin azıyla yetinmektir. Az yemek, az konuşmak, az uyumaktır.

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’nin dediği gibi;

“Dünyaya karşı zâhid olmak; kanaat etmek, azla yetinmektir. Kuru ekmek yemek ve aba giymek zühd değildir.”

Zühdün en yüksek derecesi; Allâh’ın dışındaki her şeyi kalpten çıkarmak, kalbi daima Hak ile birlikte tutmaktır. Bir başka deyişle zühd, mâsivâyı terk etmektir.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri şöyle der:

“Dünya nedir? Ne kumaş ne kadın ne de paradır. Dünya, insanı Allah’tan alıkoyan şeydir.”

Onun için zühd; dünyaya kapılmamak, ona gönül bağlamamaktır. Zira âhiret mutluluğuna nâil olabilmek için, dünyaya ve dünya nimetlerine kapılmamak lüzum etmektedir.

Ama insan bu noktada aldanmakta, sonsuz âhiret hayatını bırakıp fânî dünya hayatına dalıp gitmektedir. Rabbimiz, insanın bu zâfiyetini şöyle dile getirmektedir:

“Siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz ama âhiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (el-A‘lâ, 87/)

“Siz; geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah, (sizin için) âhireti istiyor.” (el-Enfâl, 8/67)

Şu bir hakikat ki dünya hayatı fânîdir, bâkî olan âhiret yurdudur.(Yûnus, 10/24)Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir.(el-Hadîd, 57/20) Dünya hayatı, geçicidir; âhiret hayatı ise ebedî ve sonsuzdur. (el-Mü’min, 40/39)

Bu bakımdan zühd; dünya hayatının geçici olduğunu idrâk etmek, onu hakîr ve değersiz görmektir.

Zühd; dünyanın bir imtihan yeri olduğunu unutmamaktır, dünyayı âhirete tercih etmemektir. Zühd, dünya ve nimetlerine lüzumundan fazla kıymet vermemektir.

Zira dünyanın Allah katında hiçbir değeri yoktur.

“Eğer dünya; Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd, 13)

“Âhiretin yanında dünyanın durumu sadece, sizden birinin denize gidip parmağını içine daldırıp çıkarması gibidir.” (Müslim, Cennet, 55)

Zühd; kibir ve gururdan uzak sade bir hayat yaşamak, lüks ve israfa girmemektir. Nitekim bir seferinde ashâb-ı kiram, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanlarında olduğu hâlde, kendi aralarında dünyadan bahsediyorlardı. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Siz işitmiyor musunuz? Siz işitmiyor musunuz? Sâde yaşamak îmandandır; sâde yaşamak îmandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül, 2)

Zühd, âhiret kaygısını yüreğinde taşımaktır. Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kimin kaygısı âhiret olursa; Allah onun zenginliğini kalbine yerleştirir, iki yakasını bir araya getirir ve dünya boyun eğmiş bir hâlde ona gelir.

Kimin kaygısı da dünya olursa; Allah onun fakirliğini iki gözü arasına koyar ve onun iki yakasını bir araya getirmez; kendisine de ancak onun için takdir edilen dünyalık ne ise o gelir.”(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 30)

Zühd; daima takvâ üzere yaşayıp, tevekkül, teslîmiyet, sabır ve şükür gibi iyi hasletlerle donanmaktır.

Zühd, maddenin kölesi olmamak, her dâim Allâh’a kullukta sebât etmektir. Zühd, dünya ve dünyalık şeylere karşı hırs ve ihtirası terk etmektir.

Zühd; kanaatkâr olmak, dünya malına karşı tamahkâr olmamaktır, gönül tokluğu ile mala yaklaşmaktır.

Hakîm bin Hizâm -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den (Huneyn ganîmetlerinden) istedim, bana ondan verdi. Sonra yine istedim, yine bana verdi. Sonra tekrar istedim bu defa da verdi. Sonra şöyle buyurdu:

«Ey Hakîm! Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır.

Kim bu mala tamah etmeden gönül zenginliği ile sahip olursa, kendisi için malı bereketlenir.

Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalple bu malı isterse; tıpkı yiyip de doymayan kimse gibi, onun için malın bereketi kaçar. Veren el, alan elden üstündür.»”(Buhârî, Zekât, 50)

Zühd;şu fânî dünyada bir yabancı, bir garip kimse gibi yahut yolcu gibi olmaktır.(Buhârî, Rikāk, 3) Zira;

“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.” (Müslim, Zühd ve Rekāik, 1)

Zühd; dünyayı gönle koymamak, dünya nimetleriyle yetinip onunla mutlu olacağını ummamaktır. Aksi takdirde -Allah korusun- hüsrana uğrayanlardan oluruz. Nitekim tâbiûndan Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle demektedir:

“Bir kimse dünyayı sever ve onunla mutlu olursa, âhiret sevgisi kalbinden çıkar.”

Bu bakımdan zühd; son nefes kaygısını, âhiret kaygısını yüreğinde taşımaktır. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Her kimin kaygısı âhiret olursa; Allah onun zenginliğini kalbine koyar, işlerini dağınık olmaktan kurtarır ve dünya ona boyun eğerek gelir.

Her kimin kaygısı da dünya olursa; Allah, onun fakirliğini gözlerinin önüne koyar, iki yakasını bir araya getirmez. Dünyadan da kendisine ancak mukadder olan gelir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 2)

Bütün bunların yanında zühd, zenginliği ve serveti reddetmek değildir. Veya dünyadan tamamıyla el etek çekerek kendine helâl ve mubah olan şeyleri, tamamıyla terk etmek değildir. Burada zühd açısından mühim olan husus; dünyaya gereğinden fazla önem vermemek, onu gönle sokmamaktır. «El kârda gönül Yâr’da» prensibi ile hareket etmektir.

Bu bakımdan mü’min; dünya hayatının geçici olduğunu idrâk ederek zühd içerisinde bir hayat sürmeye çalışmalı, âhiret yurduna karşılık dünyayı tercih etmemelidir. Hem dünyada hem de âhirette mutlu ve huzurlu olmanın yolu budur.

Velhâsıl serlevhâ hadîsimizde de işaret edildiği gibi zühd, hem Allah Teâlâ’nın hem de insanların seveceği bir haslettir.

Ne mutlu zühd hayatı yaşayabilenlere&#;

Rabbimiz el kârda gönül Yâr’da bir hayat sürmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz cümlemizi fânî olanın değil bâkî olanın peşinden gidenlerden eylesin!

Âmîn&#;

Dahhâk bin MüzâhimDoç. Dr. Mustafa CANLIDÜNYAYA KARŞI ZÂHİD OL!El kârda gönül Yâr’daEnes bin MâlikMevlânâ Celâleddîn-i RûmîSehl bin Sa‘dSüfyân-ı SevrîYûnus Emrezâhid yaşazahidlikzühd

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası