eyüp ekici özgeçmiş / Doktor seafoodplus.infoüp EKİCİ - Radyoloji - Röntgen seafoodplus.info

Eyüp Ekici Özgeçmiş

eyüp ekici özgeçmiş

1 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI GASTROENTEROLOJİ BİLİM DALI KRONİK HEPATİT B, KRONİK HEPATİT C VE NONALKOLİK YAĞLI KARACİĞER HASTALARINDA SERUM VİSFATİN DÜZEYLERİ İLE KARACİĞERDEKİ HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER ARASINDAKİ İLİŞKİ GASTROENTEROLOJİ UZMANLIK TEZİ Dr. EYÜP EKİCİ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. MEHMET CİNDORUK ANKARA MART

2 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI GASTROENTEROLOJİ BİLİM DALI KRONİK HEPATİT B, KRONİK HEPATİT C VE NONALKOLİK YAĞLI KARACİĞER HASTALARINDA SERUM VİSFATİN DÜZEYLERİ İLE KARACİĞERDEKİ HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER ARASINDAKİ İLİŞKİ GASTROENTEROLOJİ UZMANLIK TEZİ Dr. EYÜP EKİCİ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. MEHMET CİNDORUK Bu çalışma Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurulu nun tarih ve sayılı kararı ile onaylanmıştır. ANKARA

3 TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim süresince yakın destek ve ilgisini gördüğüm Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı değerli hocam Prof. Dr. Selahattin Ünal a, eğitimim boyunca bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyelerine ve tez çalışmalarım süresince yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Mehmet Cindoruk a teşekkür ederim. Ayrıca birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum uzman ve asistan arkadaşlarıma, bölümümüzde görevli tüm hemşire ve hastane personeline ve bana destek veren aileme teşekkür ederim. Dr. Eyüp Ekici I

4 İÇİNDEKİLER Kabul ve onay Teşekkür İçindekiler Kısaltmalar Resim ve şekiller Tablolar I II IV V VI seafoodplus.infoŞ 1 seafoodplus.info BİLGİLER Nonalkolik Yağlı Karaciğer Hastalığı Tanım ve Epidemiyoloji Etyopatogenez Histopatoloji Klinik Özellikler ve Tanı Tedavi Hepatit C Tanım ve Epidemiyoloji Etyopatogenez Histopatoloji Klinik Özellikler ve Tanı Tedavi HCV ve steatoz 20 II

5 HCV ve fibrozis Hepatit B Tanım ve Epidemiyoloji HBV infeksiyonunda doğal seyir Histopatoloji Klinik özellikler ve tanı Tedavi Steatoz ve HBV Adipositokinler Adipositokinler ve Karaciğer Visfatin 34 seafoodplus.infoAL VE METODLAR Demografik verilerin kaydedilmesi Karaciğer Biyopsilerinin Değerlendirilmesi İstatiksel Analizler 42 seafoodplus.infoAR 43 seafoodplus.infoŞMA 55 seafoodplus.infoÇ 66 seafoodplus.infoLAR 68 8.ÖZET 82 seafoodplus.infoY ÖZGEÇMİŞ 85 III

6 KISALTMALAR ALT AST FE HBV HCV HCC HDL KHB KHC KVH LDL NASH NAYKH NİA PBEF TG TGF- β VKİ VLDL :Alanin aminotransferaz :Aspartat aminotransferaz :Fibrotik Evre :Hepatit B virus :Hepatit C virus :Hepatosellüler karsinom :High density lipoprotein :Kronik hepatit B : Kronik hepatit C :Kronik viral hepatitler :Low density lipoprotein :Nonalcoholic steatohepatitis :Non alkolik yağlı karaciğer hastalığı :Nekroinflamatuar aktivite : pre-b-cell-enhancing factor :Trigliserid :Transforming growth faktör-β :Vücut kitle indeksi :Very low density lipoprotein IV

7 RESİMLER Resim 1. Normal ve yağlı karaciğere sahip ratların karaciğeri ŞEKİLLER Şekil 1. NAYKH sendrom X in bir manifestasyonudur. Şekil 2. NAYKH/NASH gelişimine yol açan önemli olayların kompleks senaryosu. Şekil 3. HCV infeksiyonunda insülin rezistansına neden olan steatoz, fibrozis, HCC, apoptozisin fizyopatolojik yolakları. Şekil 4. Kronik hepatit B de doğal seyir. Şekil 5. Adiposiokinler ve karaciğer arasındaki ilişkiye dair hipotez. Şekil 6. Kontrol ve hasta gruplarına göre serum visfatin düzeylerinin dağılımı. Şekil 7. Hasta gruplarına göre hafif (derece 1) ve ağır (derece ) steatozun dağlımı. V

8 TABLOLAR Tablo 1. NAYKH Tipleri Tablo 2. NASHH Lezyonlarının Derece ve Evrelendirilmesi. Tablo 3. Randomize Kontrollü Çalışmalarda NASH tedavisinde Kullanılan ilaçlar. Tablo 4. Gruplara Göre Olguların Demografik Özellikleri. Tablo 5. Gruplara Göre Olguların Visfatin, İnsülin ve HOMA-IR Değerleri. Tablo 6A ve 6B. Gruplar İçerisinde Demografik ve Klinik Özellikler İle Visfatin Arasındaki Korelasyon Katsayıları ve Önemlilik Düzeyleri. Tablo 7. NASH, Hepatit B ve C Grupları İçerisinde Olguların Steatoz, Fibrozis, NIA ve FE Yönünden Dağılımı. Tablo 8. KVH lerde NİA ve FE Düzeylerine Göre Visfatin Ölçümleri Tablo 9. Gruplara Göre Olguların Biyokimyasal Parametrelere Ait Ölçümleri. VI

9 1.GĠRĠġ Kronik hepatit B, kronik hepatit C ve non alkolik yağlı karaciğer hastalığı toplumda sık görülen karaciğer hastalıklarındandır. Tüm dünyada milyon kişi hepatit B, milyon kişi de hepatit C ile enfektedir ve her yıl ile 1 milyon kişi karaciğer hastalığından ölmektedir. Bu grup hastalar karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gibi komplikasyonlara neden olarak mortalitenin önemli nedenleri arasına girmektedir (1,2,3). Son yıllarda obezite ve ilişkili patolojilerde adipoz dokunun rolü ile ilgili epidemiyolojik çalışmalarda dramatik bir artış izlenmiştir (4). Günümüzde non alkolik steatohepatit metabolik sendromun bir bulgusu olarak kabul edilmektedir (5). Hepatit C de steatoz sık görülür ve hepatik fibrozisin derecesi ile ilişkilidir. Steatoz kronik hepatit C li hastalarda hastalığın sürecini kötüleştirmekte ve progresyonunu hızlandırmaktadır. Kronik hepatit C li hastalarda steatoz insülin rezistansı ve metabolik sendrom gibi metabolik risk faktörleriyle oluşur (6). Kronik hepatit B li hastalarda ise az sayıda çalışma olmakla birlikte, steatoz oranı genel populasyona benzer olarak kabul edilir (7). Visfatin, multiple biyolojik fonksiyonları olan yapısal bir proteindir. Nikotinamidten NAD biyosentezinde rol alır (8). Subkutanöz yağ dokusundan ziyade visseral yağ dokusundan salgılanır ve insülin reseptörlerine bağlanarak insülin benzeri etki gösterirler ayrıca immünomodülatör etkileri de vardır (9). İskelet kasları, karaciğer, kemik iliği ve lenfositlerde de eksprese edilir. İlginç olarak, ekspresyonu TNF alfa, interlökin-6 ve lipopolisakkarid gibi insülin direncini arttıran sitokinler tarafından regüle edilir (10). 1

10 Son zamanlarda yapılan çalışmalar başta non alkolik steatohepatit olmak üzere, hepatitlerde görülen yağlanmanın patogenezinde obezite ve tip 2 diyabetin patogenezi olan hiperinsülinemi ve insülin direnci üzerinde yoğunlaşmıştır (11). Non alkolik yağlı karaciğer hastalığının patogenezinde, adipositokinler arasındaki kompleks etkileşimin etkisi olduğu düşünülmektedir. Hipoadiponektinemi ve interlökin-8 non alkolik steatohepatitle ilişkili bulunmuştur. TNF alfa nın yağlı karaciğer hastalığı ve steatohepatitle ilişkili fibrozis gelişiminde rolü olduğu bildirilmiştir. Visfatin ve interlökin-6 nın hepatosit hasarına karşı koruyucu rolü olabileceği öne sürülmüştür (12). Visfatinin kronik hepatitli hastalardaki rolü henüz bilinmemektedir. Bir çalışmada visfatinin non alkolik steatohepatitli hastalarda portal inflamasyonu tahmin etmede prediktif değeri olduğu bildirilmiştir (13). Visfatin ile kronik viral hepatitler arasındaki ilişkiyi gösteren çalışma sayısı yok denecek kadar azdır (12,13). Bu çalışmanın amacı visfatinin sağlıklı kontrol grubu, NAYKH ve KVH lerdeki serum konsantrasyonlarını belirlemek, bu hasta gruplarında biyokimyasal ve morfolojik değişikliklerle olan ilişkisini değerlendirerek, inflamasyon ve fibrozisi tahmin etmede tanısal bir belirteç olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırmaktır. 2

11 seafoodplus.info BĠLGĠLER Nonalkolik Yağlı Karaciğer Hastalığı Tanım ve Epidemiyoloji Nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH), karaciğerde hasar oluşturacak miktarda alkol tüketimi olmaksızın, histolojik olarak makroveziküler hepatik steatoz ile karakterli geniş bir spekturumdur. 2 histolojik patterni vardır; hepatosteatoz ve steatohepatit. NAYKH, karaciğer ile ilişkili morbidite ve mortalite sebebi olarak giderek artan bir şekilde tanınmaktadır yılında Mayo klinikten Ludwig ve arkadaşları alkol kullanmayan ancak karaciğer biyopsilerinde alkolik hepatite benzer histolojik bulguları mevcut olan hastalarda karaciğer hasarını tanımlayan nonalkolik steatohepatit terimini kullanmışlardır (14). Bu antiteyi tanımlamak için; pseudoalkolik karaciğer hastalığı, nonalkolik Laennec s hastalığı ve steatonekroz gibi farklı terimler kullanılmıştır yılında hastalığın geniş bir patolojik spektruma sahip olduğunun görülmesi ve NASH (nonalkolik steatohepatit) tanısının bazı özel histopatolojik kriterleri gerektirmesi nedeniyle karaciğer yağlanması ile seyreden birçok tablo bu tanımın kapsamı dışında kalmış ve isimlendirmeden doğan önemli karışıklıkların yaşanmasına neden olmuştur (15). NAYKH nın tanımlandığı spektrum, basit benign yağlı karaciğerden, yağlı değişiklilerle birlikte lobüler inflamasyon, hepatoselüler hasar, Mallory cisimcikleri, ilerleyici fibrozis ile karakterize NASH e kadar uzanmaktadır. ABD de NAYKH erişkin nüfusun %20 sinde görülürken, steatohepatit % ünde görülür (16). 3

12 Karaciğer yağlanması hangi sebeple olursa olsun lipidlerin karaciğer ağırlığının %5 inden fazlasını oluşturması veya histopatolojik incelemede hepatositlerin %5 ten fazla yağ vakuolü içermesi olarak tanımlanır (17). Resim 1A de standart diyetle beslenen ratların normal karaciğeri, resim 1B de steatotik karaciğer görülmektedir. NASH dünya genelinde sıklığı giderek artan, patogenezinde yaşam tarzı ve genetik faktörlerin önemli rol oynadığı karmaşık bir metabolik durum olan NAYKH nın en ciddi formudur. Kronik karaciğer hastalığı ve siroza ilerleyebilmesinin yanı sıra obezite, diyabet, hipertansiyon, hiperkolesterolemi ve hiperlipidemiyi kapsayan metabolik ve insülin rezistans sendromu ile kardiyovasküler hastalıklarla da çok sıkı birliktelik göstermesi bu hastalığın önemini giderek arttırmaktadır. Resim 1:A;Standart diyetle beslenen ratların normal karaciğeri. Resim B;Steatotik karaciğer. Hepatositlerin %75 den fazlasında masif makroveziküler ve mikroveziküler yağ infiltrasyonu görülmektedir. Nekroz, inflamasyon ve fibrozis yoktur. (33) Obezite (BMI>30kg/m 2 ) NASH ile açıkça ilişkilidir. Yağlı karaciğer prevalansı kilo alımıyla artar. Yağlı karaciğerin normal kilolu kişilerdeki 4

13 prevalansı %%15 iken obezlerde % lere kadar bildirilmiştir. Steatohepatit ise obez olmayanlarda yaklaşık %3 iken, morbid obezlerde bu oran % lere kadar çıkmaktadır. Yağlı karaciğer ve NASH tüm yaş gruplarında görülebilir. En yüksek prevalansı yaşlarında görülür. Önceleri kadınlarda daha sık görülürken son zamanlarda K/E oranı eşitlenmiştir. NAYKH nın obezite, hiperinsülinemi, periferik insülin direnci, diyabet, hipertrigliseridemi ve hipertansiyon ile karakterli metabolik sendromun hepatik komponenti olduğunu gösteren kanıtlar artmaktadır (5). Tüm bu bulgular da göstermektedir ki, NAYKH ağır bir ekonomik yük getiren tehlikeli bir toplum sağlığı sorunudur. Şekil 1. NAYKH sendrom X in bir manifestasyonudur (5) Etyopatogenez NASH in fizyopatolojisi henüz tam olarak aydınlatılamamış ise de, günümüzde çift vuruş teorisi en çok kabul gören hipotezdir. Bu teoriye göre ilk vuruşda insülin direnci gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak karaciğerde yağ depolanması artmakta ve sağlıklı karaciğer steatotik hale gelmektedir. İnsülin direnci ve hiperinsülinemi periferik dokularda lipolize, karaciğere serbest yağ 5

14 asidi akışına ve karaciğerde endojen yağ asidi sentezine neden olmaktadır. Artmış serbest yağ asitleri de insülin reseptör substratını downregüle ederek insülin direncine katkıda bulunur. Karaciğerde ise insülin serbest yağ asidi sentezini arttırmanın yanı sıra VLDL partiküllerinin parçalanması yoluyla da trigliserid depolanmasını arttırır ve sonuçta steatoz oluşur. Bu yağlı değişim organın ikinci vuruşa karşı duyarlılığını artırmaktadır. Ardından oksidatif stres ve adipositokinler aracılığı ile hepatosit hasarı, inflamasyon ve sonuçta fibrozis gelişimi ile karakterize ikinci vuruş gerçekleşmektedir (18). Obez hastalarda yapılan çalışmalarda hızlı kilo kayıpları gibi lipolizi artıran durumlarda da NASH riskinin arttığı gösterilmiştir (19). Artmış serbest yağ asitleri pek çok şekilde hepatositlere toksik olabilirler. Artmış serbest yağ asitleri lizozomların zarlarının parçalanmasına ve TNF- α nın uyarılmasına neden olur. Ayrıca stokrom P enzimleri uyarılarak serbest oksijen radikallerinin üretilmesini arttırırlar. Serbest yağ asitleri peroxisomal proliferatör-activated reseptör-alfa (PPAR- α) nın uyarılmasına neden olur. PPAR-α serbest yağ asidi oksidasyonunu arttırırken oksidatif stresi de arttırır. Bununla birlikte PPAR- α nın karsinogeneze zemin hazırladığı da bilinmektedir. Yağlı karaciğerde mitokondrilerde ATP sentezinin bozulmuş olduğu da öne sürülmektedir (20). Mitokondriler reaktif oksijen radikallerinin esas hücresel kaynaklarıdır ve lipid peroksidasyonu, sitokin uyarılması ve Fas ligandının uyarılması yoluyla steatohepatit ve fibrozisi tetikleyebilirler (20). Yağlı karaciğerdeki insülin direnci de adipositokinlerin katkısıyla da arttırılabilir. 6

15 Obezite, tip 2 diyabet, steatoz arasındaki ilişki uzun zamandır bilinmektedir. İnsülin direnci yağlı karaciğer gelişiminde en sık görülen risk faktörü olarak görünmektedir. Hatta bazı araştırmacılar yağlı karaciğer varlığının insülin direncinin çok erken bir göstergesi olduğunu öne sürmektedirler. Diyabet, hiperglisemi ve glukoz intöleransı yağlı karaciğerde sık görülür. Aslında normal glukoz töleransı olan zayıf yağlı karaciğer hastalarında dahi insülin direnci ve hiperinsülinemi görülür. Karaciğer insülin direnci olan hastalarda sıklıkla fark edilmeyen bir hasar yeridir. Bu tabloda kronik karaciğer hasarı genellikle sessiz olarak ilerler. Kriptojenik siroz nedeniyle takip edilen hastalarda obezite ve diyabet daha sık bulunmuş ve bu da hastaların önemli bir kısmında altta yatan etyolojinin NASH olabileceğini düşündürmüştür (21). Hiperlipidemi de NAYKH da sık görülür. Bu hastalarda en sık görülen lipid bozukluğu hipertrigliseridemidir. Pek çok yağlı karaciğer hastasında obezite, tip 2 diyabet ve hiperlipidemi gibi risk faktörleri görülmekle birlikte, bir grup hastada da bu risk faktörlerinin hiçbiri görülmeyebilir. Ancak genel olarak metabolik sendromun bileşenlerinin sayısı arttıkça yağlı karaciğer görülme riski ve ciddiyeti de artar. VKİ ile yağlanma derecesi arasında bağlantı olduğu pek çok çalışmada gösterilmiştir. Ancak yağ miktarının dağılımı, toplam yağ miktarından daha önemli gibi görünmektedir. Bel-kalça oranının steatoz derecesi ile daha fazla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu da visseral yağlanmanın yağlı karaciğer gelişim riski için tahmin ettirici faktör olduğunu düşündürmektedir. İleri yağlı karaciğerde fibrozis sık görülen bir bulgudur. Fibrozis disse aralığındaki subendotelyal stellat hücrelerin uyarılmasıyla meydana gelir. Stellat hücrelerde fibrojenik süreci uyaran 7

16 faktörler inflamatuar sitokinler, anjiotensin, oksidatif strestir. Yağlı karaciğerde lipid peroksidasyon ürünleri karaciğerden transforming growth faktör-β (TGF- β) üretilmesine neden olur. TGF- β da stellat hücreleri uyarır (22). Bütün bu bilgilere rağmen bu patofizyolojik mekanizmalar arasındaki kompleks ilişkiler henüz net olarak ortaya konamamışır. Ancak, 50 yaşın üzerinde olmak, obezite, diyabet, insülin direnci, hipertansiyon veya biyopside ciddi steatoz ya da nekroinflamatuar aktivitenin ilerlemiş olması ilerlemiş yağlı karaciğer ile ilişkili olarak görünmektedir. Karaciğer yağlanması insülin direncinin anahtar rol oynadığı metabolik sendromun bir özelliğidir (23). Yapılan çalışmalarda NAYKH nın NASH e ve fibrozise ilerlemesinde steatozun önemli bir rolü olduğu gösterilmiştir (24). Ayrıca yağlanmanın şiddeti ile hepatik stellat hücre aktivasyonu korelasyon göstermektedir ki bu hücreler ekstraselüler matriks protein sentezinde en önemli hücrelerdir (25). Karaciğer parankimal hücrelerine karaciğerin metabolize edeceğinden fazla serbest yağ asidi gelmekte, mitokondriyal serbest yağ asidi sentezi artmakta veya apolipoproteinlerin ve/veya trigliseridlerin sentez veya sekresyonundaki bozukluklar ortaya çıkmaktadır (26). Alkolik karaciğer hastalığı ve NASH histolojilerindeki benzerlik her iki hastalığın patogenezinde de ortak hasar mekanizmalarının söz konusu olabileceğini düşündürmüştür. Alkolik karaciğer hastalığında oksidatif strese bağlı lipid peroksidasyonu ve sitokin aracılı hasar hastalığın patogenezinde önemli olduğu düşünülen iki mekanizmadır ve her iki mekanizmanın NASH te gözlenen 8

17 karaciğer hasarında da aynı olduğuna yönelik görüşler giderek güçlenmektedir (27). İnflamatuar sitokinlerin NAYKH nın patogenezinde önemli role sahip olduklarına dair kanıtlar vardır (28). Sistemik ve hepatik insülin rezistansına neden olabilirler (29). Aynı zamanda karaciğer hücre hasarına ve apopitozise neden olabilirler (30). Şekil 2 de bu olaylar şematize edilmiştir. Şekil 2. NAYKH/NASH gelişimine yol açan önemli olayların kompleks senaryosu (33). 9

18 Histopatoloji. NAYKH demek için temel histolojik bulgu, çekirdeği hücre kenarına yer değiştirmiş hepatositlerdeki makroveziküler yağlanmadır. NAYKH histolojik bulguları, saf steatozisden alkolik hepatite benzer tabloya kadar değişir. Bu gruplar içinde yağlanma ve inflamasyona ek olarak balonlaşma dejenerasyonu ve/veya fibrozis içerenlerin siroz progresyon gösterdikleri saptanmıştır (5). Tablo 1. NAYKH Tipleri Tip 1 Saf steatoz Tip 2 Tip 3* Tip 4* Steatoz +İnflamasyon Steatoz + Balonlaşma dejenerasyonu steatoz + Fibrozis ve/veya Mallory cisimcikleri *Sadece tip 3 ve tip 4 siroza progresyon gösterir (31). Sonuç olarak NASH histolojik bulguları, Brunt un ortaya koyduğu gibi tanı için mutlaka gerekli olanlar, genellikle görülen ama tanı için şart olmayanlar ve bazen görülebilen ancak tanı için şart olmayanlar şeklinde sınıflandırılabilir. Mutlaka gerekli olanlar; steatoz, lökositlerin eşlik ettiği mikst-hafif lobüler inflamasyon, zon 3 de belirgin balonlaşma dejenerasyonu Genellikle görülen ama tanı için Ģart olmayanlar; zon 3 de belirgin fibrozis, zon 1de glikojenize nükleuslar, küçük çaplı lobüler lipogranülomlar ve yağ kistleri, seyrek asidofilik cisimcikler. Bazen görülebilen ancak tanı için Ģart olmayanlar; zon 3 hepatositlerde Mallory cisim benzeri yapılar, zon 1 hepatositlerde hafif demir birikimi, megamitokondri (31,32). 10

19 Steatohepatitin orijinal tanımlamasında ise, steatoza ek olarak mallory cisimcikleri, balonlaşma dejenarasyonu, nötrofil hakimiyetinin olduğu lobuler inflamasyon ve Rappaport zon III perisünizoidal fibrozis bulunur. Günümüzde bu özelliklerin hepsinin bulunması gerekli değildir. Belki de bu histolojik patternlerin steatohepatitin farklı evrelerini ve farklı klinikopatolojik durumları yansıtabileceği düşünülmektedir (5). NASH için evrensel bir histolojik evreleme ve dereceleme sistemi yoktur. Histolojik derecesi steatohepatik lezyon aktivitesini, evresi ise fibrozisi gösterir (Tablo 2). 11

20 Tablo 2. NASH lezyonlarının derece ve evrelendirilmesi (31). A-STEATOZ ĠÇĠN DERECE Derece 0: Yağlanma yok Derece 1: Hepatositlerin %33 den daha azı etkilenmiş Derece 2: Hepatositlerin % sı etkilenmiş Derece 3: Hepatositlerin %66 dan fazlası etkilenmiş B-NEKROĠNFLAMATUAR AKTĠVĠTE ĠÇĠN SINIFLAMA Derece 1, HAFİF: Steatoz: Lobülün %66 sı etkilenmiş, makroveziküler Balonlaşma: Zon 3 hepatositte sıklıkla görülür Lobüler inflamasyon: Yer yer veya hafif akut inflamasyon ve nadiren kronik inflaamsyon Portal İnflamasyon: Yok veya hafif Derece 2, ORTA: Steatoz: Değişik derecelerde mikst makroveziküler ve mikroveziküler Balonlaşma: Aşikar zon 3 hepatositte Lobüler inflamasyon: Hepatositlerde PML infiltrasyonu olur. Periselüler fibrozis ve hafif kronik inflamasyon görülebilir. Portal İnflamasyon: Hafif veya orta Derece 3, Şiddetli Steatoz: Tipik olarak lobülün %66 dan (panaciner) fazlası etkilenmiş ve mikst staeatoz Balonlaşma: Belirgin, Zon 3 hepatositte Lobüler inflamasyon: Yer yer akut veya kronik inflamasyon; perisünizoidal fibrozis ve balonlaşmanın olduğu zon 3 de PML infiltrasyonu yoğunlaşmıştır. Portal İnflamasyon: Hafif veya orta C-FĠBROZĠS EVRESĠ: o o o o o Evre 0: Fibrozis yok Evre 1: Fokal veya yaygın, zon 3 perivenüler, perisinüzoidal veya periselüler fibrozis Evre 2: Yukarıdaki gibi, ilave olarak fokal veya yaygın periportal fibrozis Evre 3: Fokal veya yaygın köprüleşme fibrozisi Evre 4: Siroz 12

21 Klinik özellikler ve tanı NASH li hastaların büyük çoğunluğu asemptomatik olmasına rağmen, hastalar yorgunluk, halsizlik, hazımsızlık gibi müphem şikayetlerle hekime başvurular. En sık da rutin saptanan aminotransfreaz yüksekliği ile gelirler. Hepatomegali sık rastlanan bir bulgudur. Hastaların %90 ında AST ve ALT yükselmiştir. AST/ALT genellikle 1 in altındadır ve bu oran alkolik hepatitdekinden daha düşüktür. Alkalen fosfataz daha az yükselir ve hiperbilüribinemi sık değildir (34). Normal aminotransfreaz düzeyleri ilerlemiş histolojik bulguları ekarte ettirmez. Yükselmiş glukoz konsantrasyonu ve yüksek lipid profili NAYKH da sık karşılaşılan bir durum olup hastaların % inde bildirilmiştir (35). NAYKH lı hastaların küçük bir yüzdesinde düşük titrede antinükleer antikor pozitifliği tespit edilebilir (14). NAYKH da %60 lara varan oranlarda serum ve karaciğer demir seviyeleri yüksek olarak saptanabilir. Ancak hiperferritineminin demir yüklenmesinden çok, hepatosit hasarı ve karaciğer inflamasyonunun derecesini yansıttığı düşünülmektedir (36). Karaciğerde yağ varlığını gösteren çeşitli radyolojik metodlar olmasına rağmen, basit hepatik steatoz ile agressif seyreden NASH i birbirinden ayıran bir görüntüleme metodu yoktur. Ultrasonografide diffüz yağ infiltrasyonundan dolayı parlak karaciğer veya hiperekoik doku şeklinde görülürler. CT ve MR ile steatoz tanınabilir, fakat fibrozis ve inflamasyonu tanımada yetersizdir. MR spektroskopi kantitatif bir yöntem olduğundan dolayı CT ve MR a üstündür (34). Primer NAYKH tanısı koyabilmek için karaciğer yağlanmasına sebep olabilecek diğer nedenlerin ekarte edilmesi gereklidir. Hepatit C, NAYKH na 13

22 benzer histolojik değişikliklere neden olduğundan önce mutlaka serolojik testlerle viral hepatitler ekarte edilmelidir (37). Öyküde alkol hikayesi sorgulanmalıdır. Alkol kullanımında genel görüş kesin olmamakla birlikte 20 gr/gün altında alkol kullanımı ile alkolik karaciğer hastalığı gelişmeyeceği yönündedir (5). Karaciğer biyopsisi NAYKH tanısında altın standarttır. Biyopsi, yağlı karaciğer ile steatohepatit ayrımına, hepatik fibrozisin evrelemesine, hastalığın şiddeti ve prognozun belirlenmesine yardımcı olur. Ancak invaziv bir girişim olması, pahalılığı ve NASH in spesifik bir tedavisinin olmaması kullanılabilirliğini sınırlamıştır. Hafif inflamasyon ve orta düzeyde serum transaminaz yükselmesi tanısal olarak anlamlı olmadığı gibi düşük prognostik ve klinik öneme sahiptir. hastalık bir çalışmada karaciğer hastalığının progresyonunu belgelemede önemli bir belirteç olan fibrozise bakılmış ve 45 yaş altındaki NASH li hastaların sadece %4 ünde bulunurken, yaşlı hastalarda anlamlı olarak daha yaygın olduğu tespit edilmiştir. Normal kilolu (VKİ<25) ve 45 yaş altı hastalarda hemen hemen hiç gözlenmemiştir. Bu bulgular ışığında 40 yaş altı hastaların biyopsilerinin NASH tanısıyla ilgili bilgi vermesinin olası olmadığı sonucuna varılmıştır. Karaciğer biyopsileri bu nedenle esas olarak yaş üstü hastalarda evrelemede ve tedavinin düzenlenmesinde faydalıdır (38). Kronik portal inflamasyonun varlığı progressif hastalığın bir belirteci olarak kabul edilmektedir. Ancak örneklemedeki değişkenlikler NASH evrelemesinde karaciğer biyopsisini sınırlamıştır. Bir çalışmada 45 yaş üstü, obezite, diyabet karaciğer fibrozisinin bağımsız prediktörleri olarak bulunmuştur. Başka bir çalışmada ise fibrozisin bağımsız prediktörleri; 50 yaş, VKİ 28 14

23 kg/m 2, trigliserid mmol/l ve ALT 2x(normalin üst sınırı) olarak bulunmuştur. hastanın alındığı çok değişkenli bir modelde yaş, VKİ, trombosit sayısı, albumin ve AST/ALT oranı ileri fibrozisi tanımada ayırt ettirici faktörler olarak bulunmuştur (34). Özellikle kronik karaciğer hastalığının periferik bulguları, splenomegali, sitopeni, anormal demir çalışmaları, diyabet, >45 yaş ve obezite varsa karaciğer biyopsisi yapılmalıdır (34) Tedavi. NASH in patogenezinde hala tam olarak aydınlatılamamış noktalar bulunmaktadır. NAYKH bazı hastalarda benign seyredip steatoz yıllarca stabil kalırken, bazı hastalarda ise son dönem karaciğer hastalığına ilerleyerek portal hipertansiyon ve karaciğer sirozu ile sonuçlanmaktadır. Bu nedenle tedavinin amacı, hastalığın ilerleyişini durdurmak ve mümkünse siroz gelişimini engellemektir. Henüz kabul edilmiş etkin bir tedavi protokolü olmamakla birlikte uygulanan ampirik tedavi yöntemleri hastalığın patogenezinden sorumlu oksidatif stres, diyabet, obezite, hiperlipidemi gibi NASH ile ilişkili durumları hedef almakta veya hepatotoksik ajanlardan kaçınma gibi yöntemlerle sınırlı kalmaktadır. Tablo 3 de NASH tedavisinde klinik çalışmalarda kullanılan ilaçlar gösterilmiştir (33). 15

24 Tablo 3. Randomize kontrollü çalışmalarda NASH tedavisinde kullanılan ilaçlar Kilo kaybı Kalori kısıtlaması Egzersiz Egzersiz ve diyet Egzersiz, diyet ve ilaçlar Farmakolojik tedavi İnsülin hassasiyetini arttıranlar Lipid düşürücüler; Fibrat, statin, probukol, vs. Hidrofilik safra asit tuzları; UDCA Antioksidantlar; Vit E, vit C, N-asetil sistein Anti TNF-α ajanlar; Pentoksifilin Antihipertansif ilaçlar; Sartanlar Endokanabinoid reseptör antagonistyleri;rimonobant L-Karnitin Kilo verme ve fizik aktivitenin arttırılması NASH li hastaların yaşam kalitesi, karaciğer enzimleri, histoloji üzerinde belirgin düzelme sağlamaktadır. Hızlı kilo verme karaciğer hastalığında kötüleşmeye neden olduğundan, kilo verme kontrollü ve kademeli bir şekilde olmalıdır. Erişkinlerde kilo verme haftada kg ı geçmemelidir (34). NASH li hastalarda vitamin E kullanımının bazı çalışmalarda karaciğer histolojisini düzelttiği gösterilmiş ise de henüz rutin kullanımda önerilmemektedir (34). 16

25 Hepatit C Tanım ve Epidemiyoloji HCV genomu kb lık tek sarmallı RNA molekülüdür. Flaviviridea ailesine mensup olan küçük zarflı bir virüstür. 6 majör HCV genotipi ve 50 den fazla subtipi tanımlanmıştır (39). HCV, enfekte ettiği insanların yaklaşık % inde kronik hastalığa neden olur. HCV ile enfekte olan kişide yıl gibi bir süre sonunda karaciğer sirozunun gelişebileceğini hastalığın doğal seyri ile ilgili çalışmalar göstermektedir. Bu süreyi belirleyen faktörlerin başında HCV ile enfekte olduğu sıradaki yaşı gelmektedir (40). Kronik Hepaitit C (KHC), Hepatit C virüsü ne karşı gelişen, asemptomatik kronik enfeksiyondan siroz ve hepatoselüler karsinomaya kadar farklı tablolarla karşımıza çıkan bir hastalıktır. İlk defa lerin sonuna doğru tanımlanmıştır. Siroz ve hepatoselüler karsinom gibi komplikasyonların yanında çeşitli karaciğer dışı (glomerülonefritler, kriyoglobulinemi vs.) patolojilere de neden olabilmektedir (41). Ülkemizde anti- HCV pozitifliği %1 civarındadır. Tüm dünyada kronik hepatit, siroz, hepatoselüler karsinom gibi karaciğer hastalıklarına bağlı ölümlerin % inden HCV sorumludur (42). Ülkemizde kronik karaciğer hastalıklarının ise %25 inden HCV sorumludur (43) Etyopatogenez HCV esas olarak kan yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Bunun yanı sıra cinsel yolla ve daha az olarak da vertikal geçiş yolu bilinmektedir. HCV ye ilk maruz kalındıktan sonra 1 ila 3 hafta içinde HCV-RNA kanda saptanabilir. Anti-HCV 17

26 yanıtı ise 15 gün ile 3 ay içinde görülür. Periferik kanda ve dendritik hücrelerde HCV replikasyonu olabildiği gösterilmiş olmakla birlikte karaciğer viral replikasyonun olduğu ana yer olarak görülmektedir (44). Hepatosit yüzeyine virusun bağlanmasından sonra sitoplazma içine giren HCV kılıfından ayrılır ve viral RNA serbest kalır. Sitoplazmada viral proteinlerin sentezinden sonra HCV tekrar kana geçer veya komşu hepatositlere bağlanır. Bu hastalığın önemi HBV nin tersine kronikleşme oranının yüksek olmasıdır. Karaciğer hasarı immün yanıt aracığıyla olmaktadır. Her ne kadar HCV enfeksiyonu sonrası viral temizlenme için önemli olsa da immün yanıt aynı zamanda hepatosit yıkımı ve fibrozise yol açar ve virusun tamamen ortadan kaldırılması için yeterli olmaz. HCV nin doğal seyri kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Bazı hastalarda 15 yıl içinde siroz gelişirken, bazılarında bu süreç 30 yıla kadar uzar, bazılarında ise hiçbir zaman bu safhaya ilerleme olmaz. Ayrıca gözlenen başka bir bulgu da erkeklerde fibrozis gelişiminin kadınlara göre daha hızlı olduğudur. (39). Ancak genel olarak epidemiyolojik çalışmalardan çıkan sonuç kronik HCV enfeksiyonu olan hastaların % sinde siroz geliştiğidir (45). Viral faktörler hem direkt viral proteinlere bağlı hücre hasarıyla, hem de neden oldukları immun yanıtla karaciğer hasarına neden olurlar. Bağışıklık sistemi baskılanmış transplant hastalarında karaciğerde minimal bir inflamatuar yanıt görülmesine karşın yüksek HCV RNA seviyeleri ile ciddi karaciğer disfonksiyonu görülmesi HCV nin direkt sitopatik etkisi olduğunu düşündürmektedir. HCV enfeksiyonunda esas olarak hücresel immün yanıt 18

27 uyarılır. Antikor aracılı immun yanıtın karaciğer hasarının patogenezindeki rolü henüz açığa kavuşmamıştır (46) Histopatoloji Kronik HCV enfeksiyonlu hastaların karaciğer histolojisi bulguları minimal periportal lenfositik infiltrasyondan, köprüleşme fibrozisi ve hepatosit nekrozuyla seyreden aktif hepatite ve siroza kadar olan geniş bir dağılım gösterir. HCV ye bağlı hepatitte nekroinflamasyon ve fibrozis gibi genel hepatit bulguları görülmekle beraber bazı patolojik değişiklikler daha sık görülür. Bunlar; sinüzoidlerde daha sık lenfositoz, mallory cisimcikleri bulunması, hafif derecede makro ve mikroveziküler steatozun eşlik etmesi, portal alanlarda lenfositik infiltrasyondur (47) Klinik Özellikler ve Tanı HCV enfeksiyonu sessiz enfeksiyondan siroz ve hepatoselüler karsinomaya kadar uzanan farklı kliniklerle kendini gösterebilir. Hastaların çoğu rutin biyokimya testleri sırasında tesadüfen saptanan transaminaz yüksekliklerinin araştırılması sırasında tanı alır. Ayrıca membranoproliferatif glomerülonefrit veya kriyoglobulinemi, membraoproliferatif glomerulonefrit gibi hepatit C nin ekstrahepatik manifeastasyonularının araştırılması sırasında da saptanabilir. HCV infeksiyonu tanısı için serolojik (indirekt) ve virolojik (direkt) testler kullanılmaktadır. Virusa karşı gelişen anti HCV yi saptayan serolojik testler sedece tanı açısından önemlidir ve tarama amacıyla kullanılırlar. HCV RNA ve kor antijenini kantifiye ve karakterize edebilen virolojik testler ise tanı koydurucu 19

28 özellikleri yanında, tedaviye başlama, kesme ve yanıtın değerlendirilmesinde oldukça etkilidirler (58) Tedavi Kronik HCV infeksiyonu olan bütün adaylar tedavi için muhtemel aday olarak değerlendirilmelidir. Örneğin transaminaz düzeylerinin tedavi kararı vermede etkisi yoktur. Kronik HCV hastalarının %30 unda ALT seviyeleri devamlı olarak normal saptanır. Ancak ALT si normal olan hastalara yapılan biyopsilerde %20 sinde köprüleşme fibrozisi veya siroz süreci olduğu saptanmıştır (45). Günümüzde kronik HCV infeksiyonunun bilinen en etkili tedavisi pegile-interferon (Alfa 2a ve 2b) ile oral ribavarin kombinasyonudur HCV ve steatoz KHC li hastaların karaciğer biyopsi örneklerinde hepatik steatoz %50 lere varan oranlarda saptanmıştır. Bu oran genel popülasyonda MR çalışmaları ile saptanandan dahi yüksektir ve bu bulguların HCV nin gelişiminde direkt rolü olması muhtemeldir (7). Kronik Hepaitit C de steatoz varlığının hem nekroinflamatuar aktiviteyi hem de fibrozise ilerleme hızını arttırdığı saptanmıştır. HCV de saptanan steatozun virüse veya konağa ait faktörlere bağlı olabileceği düşünülmektedir (48). Viral faktörlere bağlı steatoz araştırmalarında HCV nin kor proteininin mikrozomal trigliserid transfer protein aktivitesini engelleyerek karaciğerin VLDL alım ve atılımını yönlendirdiği ileri sürülmüştür. (49). Viral yük ile steatozun şiddeti arasındaki ilişki konusunda çelişkili yayınlar vardır. Viral yük 20

29 arttıkça steatozun şiddetlenebileceği (50) gibi, bu ilişkinin saptanmadığı çalışmalar da vardır (48,49,51). Konağa ait faktörler araştırıldığında da birbirinden farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. VKİ ile steatoz arasında ilişki saptandığı (50,51) gibi, VKİ ve steatoz arasındaki ilişkinin saptanmadığı ama, bel çevresi ölçümü ile belirlenen visseral obezite ile steatoz şiddeti arasında ilişkinin gösterildiği çalışmalar da vardır (48). Hasta yaşı arttıkça steatoz evresinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir (50). Steatoz evresi ile fibrozis evresi arasında (48,51) ve histolojik aktivite indeksi arasında korealsyon saptanmıştır (48,50). HCV ye bağlı kronik hepatitte insüline bağımlı olmayan diyabet diğer kronik hepatitlere oranla daha sıktır. Narita ve ark. ına göre hem insülin direnci hem de beta hücre disfonksiyonu kronik HCV hastalarındaki glukoz intöleransından sorumludur (52). Bressler ve ark. ına göre obezite, (VKİ>30) genotip ve siroz varlığından bağımsız olarak tedaviye yanıtsızlık için risk faktörüdür (53). Başka bir çalışmaya göre de kilo verme (hem VKİ, hem de bel çevresi ölçümündeki gerileme) tek başına ve genotipten bağımsız olarak hem steatozu hem de fibrozisi geriletmektedir (54). Şekil 3 de HCV infeksiyonunda insülin rezistansına neden olan steatoz, fibrozis, hepatosellüler karsinom apoptozisin fizyopatolojik yolakları görülmektedir (7). 21

30 Şekil 3. HCV infeksiyonunda insülin rezistansına neden olan steatoz, fibrozis, HCC, apoptozisin fizyopatolojik yolakları. NS3: Non strüktürel HCV proteini, Core: HCV proteini çekirdeği, ROS: Reaktif oksijen radikalleri, TG:trigliserid, LPL:Lipoprotein lipaz, SOCS3:Sitokin süpressör tip 3 sianyali, IRS İnsülin reseptör substrat tip 1 ve 2. (7) HCV ve fibrozis Kronik Hepaitit C nin siroza ilerlemesi onlarca yıl sürebilecek durmak bilmeyen bir süreçtir. Pek çok faktör fibrozis ilerleme hızını etkileyebilir. İyi bilinen faktörler, erkek cinsiyet, uzun süre ve yoğun (>50 g/gün) alkol kullanımı, 22

31 hastalık yaşı, yaş (>50), HIV ile koenfeksiyon, şişmanlıktır (55). Hasta yaşı arttıkça fibrozis evresinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir (48,51). Son zamanlarda karaciğer histopatolojisinde steatoz varlığının fibrozisin ilerlemesini hızlandırdığı üzerinde durulmaktadır (48). Özellikle fibrozis varlığında viral yük de yüksek ise (HCV RNA 3x10 6 eq/ml) fibrozis skoru ve histolojik aktivite indeksi daha yüksektir (55). Şişmanlarda fibrozis ilerleme hızını etkileyen faktörlerden en önemlisi insülin direncidir. Hickman ve ark. ı VKİ yüksek olgularda insülin seviyesinin yüksek bulunmasını fibrozis ile ilişkilendirmişlerdir (56). Glukoz yüksekliğinin hastalık yaşından bağımsız olarak fibrozis skorunu arttırdığı saptanmıştır (57). Kronik hepatit B Tanım ve Epidemiyoloji Dünyada yaklaşık milyon HBV enfeksiyonlu kişi mevcuttur. HBV infeksiyonu; akut hepatit, progressif kronik hepatit, karaciğer sirozu, HCC ve inaktif taşıyıcılık şeklinde görülebilmektedir. Her yıl HBV ile bağlantılı son dönem karaciğer hastalığı veya HCC nedeniyle yaklaşık 1 milyon insan ölmektedir. Dünyada karaciğer nakillerinin % unu HBV ye bağlı karaciğer hastalığı oluşturmaktadır. HBV infeksiyonu yüksek morbidite ve mortaliteye neden olması açısından halen ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir (59). 23

32 Hepatit B virüsü nükleotid uzunluğunda, yuvarlak ve kısmen çift zincirli DNA genomuna sahip non sitopatik bir virüstür. Hepadna ailesinin üyesidir. İmmün aracılı doku hasarı ve hepatosit ölümüne neden olabilir. Türkiye de HBsAg seroprevalansı ELISA yöntemi ile bölgeden bölgeye değişmek üzere % olarak belirlenmiştir. Buna göre yurdumuzda 4 milyon civarında taşıyıcı vardır (60). Bu virsün 4 ana bulşma şekli vardır. İnfekte kan veya vücut sıvıları ile temas (perkütan), cinsel temas, infekte anneden yenidoğana bulaşma (perinatal-vertikal) ve infekte kişilerle cinsellik içermeyen yakın temas (horizontal) (61) HBV infeksiyonunda doğal seyir Hepatit B hastalığının seyri ve prognozu hepatit B virüsü, hepatosit ve vücudun immün sistemi arasındaki karşılıklı dinamik ilişkiler sonucunda şekillenir (59). Diğer virüslerle koinfeksiyon, özellikle de HCV, HDV, HIV, alkol ve obezite gibi komorbid durumlar kadar host ve viral faktörler de HBV infeksiyonunun doğal seyrini etkileyebilir. Şekil 4 de kronik hepatit B de doğal seyir izlenmektedir. 24

33 Kronik hepatit B (KHB), HBeAg pozitif yada HBeAg negatif olabilir. HBeAg pozitif KHB wild tip HBV olarak da isimlendirilir ve tipik olarak KHB infeksiyonunun erken fazını temsil eder. HBeAg-negatif KHB, genomun prekor ve/veya temel kor promotor bölgesindeki nükleotid yer değişimiyle oluşan HBV varyantlarının replikasyonundan dolayı oluşur ki, bu da KHB infeksiyonunun geç fazını temsil eder. KHB de siroz ve HCC gelişimi gibi morbidite ve mortalite viral replikasyonun devamlılığı ile ilişkilidir (62). HBV ile infekte hasta akut infeksiyonu takiben iyileşmemiş ise kronikleşmenin doğal seyrinde birkaç devre izlenir (62). 1.Ġmmüntölerant faz; Organizmanın HBV ile karşılaşmasına rağmen immün sistemin uyarılmadığı ve immün cevabın görülmediği dönemdir. HBV 25

34 erişkin dönemde alınmışsa bu faz ya hiç yoktur yada ay gibi kısa bir dönemdir. Bu fazda HBeAg +, HBV DNA yüksek (HBV DNA > ), ALT normal, histolojik aktivite indeksi ve fibrozis hafif veya sıfırdır. %2-%15 oranında spontan HBeAg klirensi ve bunu takiben e serokonversiyonu görülebilir. Bu vakalar prognozu en iyi vakalar gurubunu oluşturur. 2. Ġmmün klirens faz; Bu dönemde birden immün sistem aktive olur ve HBV ile infekte hepatositlere karşı reaksiyon başlar. Hepatositlerin ani lizisine bağlı olarak ALT yüksekliği şeklinde görülebilir ve dalgalanmalarla seyredebilir. Aynı şekilde HBV DNA da da artma ve dalgalanmalar görülebilir. Karaciğerde histoloji aktivite indeksi orta veya şiddetli derecede aktivite gösterir. Bu fazda bazen asemptomatik, bazen küçük bir gurupta akut karaciğer yetmezliği ortaya çıkabilir. Bu fazdaki hastaların % i e serokonversiyonu ve e antikor gelişimi ile inaktif taşıyıcılık dönemine geçebilir ya da kötü gidişli seyir gösteren HBeAg pozitif KHB dönemine geçebilir. 3. Ġnaktif taģıyıcılık fazı; HBeAg -, antihbe+, ALT normal, HBV DNA düşük (<10 5 ) olmasıdır. Bu hastaların % inde e serokonversiyonu ile beraber inaktif taşıyıcılık devam eder. Aktivitenin şiddetli olduğu küçük bir gurupta siroz veya HCC gelişebilir. Ayrıca özellikle ileri yaştaki hastalarda yılda % oranında spontan HBsAg kaybı ve antihbs pozitifliği olabilir. seafoodplus.infovasyon fazı; Bir kısım inaktif taşıyıcıda bir süre sonra HBeAgnegatif ve anti HBe pozitif olmasına rağmen ALT ve HBV DNA > dalgalı veya devamlı yükselebilir ve reaktivasyon görülebilir. Bu vakalar HBeAg-negatif KHB olarak ortaya çıkar, spontan veya immünsupressif tedavi sonucu olabilir. 26

35 HBeAg-negatif KHB şiddetli karaciğer hastalığı daha düşük oranda spontan remisyon ve antiviral tedaviye daha düşük yanıt ile karakterizedir. seafoodplus.info Negatif faz; Nadiren HBsAg kaybından sonraki dönemde serumda düşük düzeylerde HBV DNA (<10 3 ) ve karaciğer dokusunda HBV DNA pozitifliği kalabilir. Bu vakalarda okult HBV infeksiyonu görülebilir. Bu durum özellikle immün supressif tedavi alanlarda önem kazanmaktadır (59) Histopatoloji KHB tanısı serolojik yöntemler yanında karaciğer biyopsisi ile konur. Histolojik olarak KHB iltihabi hücre infiltrasyonu, hepatosit ölümü ve atrofi, rejenarasyon ve fibrozisin bir kombinasyonudur (64). Kronik viral hepatitlere bağlı ortaya çıkan inflamasyon, fibrozis ve hepatoselüler değişiklikler en iyi iğne biyopsisinin histopatolojik incelemesi ile belirlenebilmektedir. Etyolojide rol alan faktörlerin belirlenemediği dönemlerde tüm kronik hepatitler yalnız morfolojik özelliklerine göre sınıflandırılmıştır. Bu sınıflamaya göre kronik hepatitler, kronik lobüler hepatit, kronik persistan hepatit, kronik aktif hepatit olarak sınıflandırılmıştır (65,66). İlk defa yılında Knodell ve ark. kronik hepatitlerde histolojik aktiviteyi belirlemek için bir skorlama sistemi oluşturdular ve bu skorlama sistemi günümüzde de kullanılmaktadır. Scheuer, İshak ve Metavir kullanılan diğer sınıflamalardır. Kronik Viral hepatitlerde görülen temel lezyonlar; seafoodplus.info inflamasyon; Portal alanların tümü veya bazıları etkilenebilir. Akut hepatit olgularına göre daha yoğun mononükleer iltihabi hücre infiltrasyonu 27

36 bulunmaktadır. Çoğunluğu CD4+ T helper lenfositler oluşturmaktadır, arada plazma hücreleri mevcuttur (67). 2.Ġnterfaz hepatiti;portal iltihap ile birliktedir ve portal mesafelerin bağ dokusu sınırındadır. Parankim ile portal alana ait bağ doku sınırında tek tek veya gurup halindeki hepatositlerin kronik, ilerleyici hasarı ve beraberinde lenfohistiositik iltihabi infiltrasyon olarak tanımlanabilir. İnterfaz hepatiti sonucunda hepatositlerde şişme, büzüşme veya sitoplazmik parçalanmayla ortaya çıkan bütünlük kaybı (apoptozis) gibi gelişmelerin söz konusu olduğu dejeneratif değişiklikler gösterir (68). İnterfaz hepatiti hafif, orta, şiddetli olabilir. Çoğunluğu CD8+ supressör T lenfositler oluşturmaktadır (67). seafoodplus.infoüler hepatit ve konfluent nekroz; Çok sayıda farklı alanda, özellikle santral vene yakın yerleşim gösteren ve fokal nekrozlardan daha çok sayıda hepatositi etkileyen nekrozdur. Konfluent nekrozlar portal ve santral yapılar arasında birleşmeler yaparak vasküler yapıları bağlayan köprüleşme (bridging) nekrozları geliştirir (66). seafoodplus.infois; Kronik hepatit olgularında skar veya bağ dokusu artışı öncelikle portal stromanın artışı ile meydana gelmektedir. Bunun yanı sıra perivenüler ve periselüler bağ doku artışı da olabilmektedir. Bu skar dokusu santral ven ile komşu portal alan arasında veya bir başka santral vene doğru uzanarak devamlı kalabilir (65) Klinik özellikler ve tanı Akut infeksiyon sonrası 6 aydan uzun süreli HBsAg pozitifliği KHB nin göstergesidir. Bu durumda viral replikasyon karaciğerde devam eder ve hem 28

37 karaciğer hem de kanda titresi değişmekle birlikte viremi devam eder. Hastaların çoğu asemptomatiktir. Birçok hastanın ileri evre kronik karaciğer hastası veya HCC olarak teşhis edilmesi hastalığın sinsi ve ilerleyici yapısından kaynaklanır (58). KHB li hastaların büyük çoğunluğu asemptomatiktir ve hastalar genellikle infekte olduklarının farkında değildirler. Bir kısım hastada halsizlik, yorgunluk, bulantı, üst abdominal ağrı, kas ve eklem ağrıları gibi nonspesifik şikayetlere rastlanılabilir. Ayrıca hastalarda anksiyete başta olmak üzere bir takım psikiyatrik semptomlar, endişe hali, konsantrasyon bozuklukları, kas gerginliği, uyku bozuklukları, depresyon görülebilir ( 70). Fizik bulgular tanıda yardımcı olmaz. Hastaların bir kısmında splenomegali ile birlikte hepatomegali saptanır. İleri evre karaciğer hastalığı olanlarda ise sarılık, splenomgali, periferik ödem, portal hipertansiyon bulguları ve karaciğer yetmezliği bulguları tanıyı destekler. Laboratuar testleri genellikle normaldir. Kronik hepatit seyrinde hipersplenizm ortaya çıkması (dalak büyüklüğü ile birlikte bisitopeni) veya karaciğerin sentetik fonksiyonlarında bozulma (hipoalbüminemi, PT uzaması) siroza ilerlemenin göstergeleridir. KHB infeksiyonunda dolaşan immün komplekslerle ilişkili olduğu düşünülen ekstrahepatik belitrtilere hastaların % sinde rastlanır. Bunlar arasında en sık görülenler, PAN ve glomerüler hastalıklardır (58). 29

38 Serolojik tanı, HBV infeksiyonunun spesifik tanısı virüse ait antijen ve antikorların serolojik yöntemlerle saptanmasına dayanır. Bu amaçla HBsAg, HBeAg, anti-hbs, antihbe, antihbc IgM, antihb IgG serolojik olarak saptanabilirken, HBcAg ise sadece hepatositlerde bulunduğundan saptanamaz (69). Serolojik testler akut ve kronik HBV infeksiyonunun ayrılmasında, infektivite değerlendirilmesinde, immünite araştırılmasında ve donör taramasında kullanılır (71). HBV DNA, viral replikasyonun en hassas göstergesidir. HBsAg mevcudiyetinde PCR ile HBV DNA tespit edilmesi viremi düzeyini gösteren en iyi belirteçtir (71,72). HBV DNA saptanması HBsAg pozitifliği gibi HBV infeksiyonu kanıtı olarak değerlendirilebilir. HBV DNA bakılması düşük düzey HBV infeksiyonu tanısında ve erken tanıda, antiviral tedaviye yanıtı izlemede, olağan dışı serolojik profilleri değerlendirmede (mutant HBV infeksiyonları) son derece yararlıdır (72) Tedavi Hepatit B nin tedavisindeki hedef, yaşam kalitesini düzeltmek ve siroz, dekompanze siroz, son dönem karaciğer hastalığı, HCC ve ilişkili ölümleri önlemektir. Bu hedefe de HBV replikasyonunu kalıcı olarak baskılayarak, kronik hepatitin histolojik aktivitesini azaltarak, karaciğer hastalığının siroza, karaciğer yetmezliğine ilerlemesini ve hatta sirozlu hastalarda bile HCC gelişmesini engelleyerek ulaşmaktır. HBV infeksiyonu, kovalent bağlı sirküler DNA (cccdna) infekte hepatositin çekirdeğinde sürekli kaldığından dolayı tamamen eradike edilememektedir (62). 30

39 HBeAg pozitif veya negatif hastalarda ideal tedavinin amacı HBsAg kaybı ve/veya anti HBsAg oluşumudur. Ancak HBsAg serokonversiyonu antiviral tedavilerle nadiren sağlanabilir. HBeAg pozitif hastalarda tedavi ile HBeAg serokonversiyonu ve bunun devamı amaçlanır. HBeAg negatif hastalarda ve HBeAg pozitif olup serokonversiyon sağlanamamış hastalarda tedavide HBV DNA nın ölçülemeyecek düzeye inmesi ve bu düzeyde devamlılığın sürdürülmesi amaçlanır (75). Günümüzde iki gurup ilaç kullanılmaktadır. 1. İmmün modülatörler; Alfa interferon ve pegillenmiş formları 2. Viral polimeraz inhibitörleri; Nükleozid ve nükleotid analogları Tedavi endikasyonları serum HBV DNA seviyeleri, serum aminotransferaz seviyeleri ve histolojik grade ve stage durumuna göre belirlenir. HBV DNA seviyeleri IU/ml ( kopya/ml) ve/veya ALT değerleri normalin üst sınırının üzerindeyse ve karaciğer biyopsisi orta veya ciddi nekroinflamayon ve/veya fibrozisin (örneğin Metavire göre grade 2 veya F2) olması tedavi endikasyonlarındandır. Tedavide ayrıca hastanın yaşı, performansı, ülkelerin antiviral ajanlara ulaşılabilirlik durumları da dikkate alınmalıdır (62) Steatoz ve HBV HBV de steatoz prevalansı ile ilgili çok az sayıda çalışma vardır. Bu çalışmalarda kronik hepatit B li hastalarda steatoz prevalansı genel popülasyonla benzer bulunmuştur. Steatozun varlığı, metabolik sendrom tanı kriterleri ve BKI (beden kitle indeksi) ile korele bulunurken, viral genotip ve viral yükle ilişkili bulunmamış ve hatta steatozun fibrozisle de ilişkisi bulunmamıştır (73) Bu bilgiler 31

40 göstermektedir ki HCV ve steatoz arasındaki ilişki anlamlı olduğu halde, HBV li hastalarda anlamlı bulunmamıştır. Yine de KHB hastalarında, özellikle de metabolik sendrom ve/veya steatohepatitle ilişkili gerçek klinik durum ile ilişkiliyse, mevcut karaciğer hastalığını kötüleştirmede bir kofaktör olduğu da ileri sürülmüştür (74) Adipositokinler Yetişkinlerde yağ dokusu kitlesi büyük oranda adiposit olarak adlandırılan lipid dolu hücrelerin gevşek olarak bağlanmasıyla oluşur. Ayrıca yağ dokusu fibroblast, lökosit, makrofaj ve preadiposit gibi bazı yapısal hücreler de içerebilir. Yağ dokusunun içerdiği lipid damlacıklarına göre uniloküler (beyaz) ve multiloküler (kahverengi) yağ dokusu olarak sınıflandırılır. Yağ dokusunun enerji depolama ve yağda eriyen vitaminleri depolama yanında, bu fonksiyonlarına ek olarak adipositlerden ve adipositler arasında bulunan bağ dokusu hücrelerinden salgılanan adipokin ismi verilen, otokrin, parakrin ve endokrin etkileri olduğu gösterilen bazı proteinleri salgılama yeteneği de vardır (76). Adipoz doku salgıladığı maddeler ve enerji homeostazisinde oynadığı rol nedeniyle günümüzde bir endokrin organ olarak kabul edilmektedir (77). Adipositokinler doksanlı yılların başında ailenin ilk üyesi olan leptin tanımlandığı zaman keşfedilen bir grup adipoz doku türevi hormonlardır. Bu keşiften sonra adipoz doku geniş çaplı bir araştırma konusu oldu ve şimdiye kadar 20 civarında üyesi tespit edildi. Adipositokinler üç farklı grupta sınıflandırılır: 32

41 1. İnflamasyonda rol alanlar;il-1, IL-6,IL-8,TNF-α, TGF- β, 2. Akut faz reaktanları; Serum amiloid A, ASP (Acylation stimulating protein) 3. İnsülin direnciyle ilişkili hormonlar; leptin, adiponektin, visfatin, apelin, resistin, adiponektin vs. Sonuç olarak adipositokinler henüz net olarak aydınlatılamamış, karmaşık bağlantılarla insülin direnci gelişiminde anahtar rol oynuyorlar gibi görünmektedir (78) Adipositokinler ve Karaciğer Son çalışmalarda obezitenin kronik, düşük-dereceli inflamatuar bir durum yarattığı üzerinde durulmaktadır ki bu da insülin rezistansı ve diyabet gelişimine katkıda bulunmaktadır. Visseral yağ dokusunda biriken makrofajları takiben salınan bu adipositokinlerin düşük dereceli inflamatuar durumda rolleri vardır (79,80). Obezitede, yağ dokusunda biriken makrofajlardan üretilen proinflamatuar adipositokinler, nitrik oksid ve oluşan inflamatuar değişiklikler, adipositokin disregülasyonunu indükler. Bu da insülin hassasiyetinde ve antiinflamatuar adipositokinlerde azalma ve proinflamatuar adipositokinlerde artma ile karakterizedir. Adipositokin disregülasyonu da metabolik sendrom denilen obezite ile ilişkili hastalıkları indükler ve patogenezde kritik role sahiptir (81). Diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi ve NASH de metabolik sendromun klinik manifestasyonlarındandır (5,82). Son zamanlarda yapılan çalışmalarda obezitenin NASH, alkolik karaciğer hastalığı, Kronik 33

42 hepatit C ve hepatoselüler karsinom gibi karaciğer hastalıkları için bağımsız bir risk faktörü olduğu ortaya konuldu. Bu da karaciğerdeki bozuklukların altında yatan mekanizmanın adipositokin disregülasyonu olduğunu düşündürmektedir. Şekil 5 te karaciğer ile adipositokinler arasındaki ilişki görülmektedir (82). Şekil 5. Adipositokinler ve karaciğer arasındaki ilişkiye dair hipotez. Oklar sitimulasyonu gösteriyor (82) Visfatin Visfatin, multiple biyolojik fonksiyonları olan yapısal bir proteindir. Nikotinamidten NAD biyosentezinde rol alır (8). Subkutanöz yağ dokusundan ziyade visseral yağ dokusundan salgılanır. İnsülin reseptörlerine bağlanarak insülin benzeri etki gösterirler ve immünomodülatör etkileri vardır (9). İskelet kasları, karaciğer, kemik iliği ve lenfositlerde de eksprese edilir. İlginç olarak, 34

43 ekspresyonu TNF alfa, interlökin-6 ve lipopolisakkarid gibi insülin direncini arttıran sitokinler tarafından regüle edilir (10). Yayınlanan ilk çalışmaların verilerinde insanlarda ve farelerde obezite gelişimi sırasında plazma visfatin düzeyinin arttığı, hücre kültürlerinde insülinmimetik etki gösterdiği ve farelerde plazma glukoz düzeylerini düşürdüğü bildirilmiştir (9). PBEF (pre-b-cell-enhancing factor) / visfatin/nampt (Nikotinamide phosphoribosyltranspherase) ilk kez Samal ve ark. tarafından bulunan, insan periferik kan lenfositlerinden salınan sitokin benzeri yeni bir moleküldür (8). Önceden lenfositlerden eksprese edilen ve 52 kilodalton ağırlığa sahip molekül PBEF diye anılırken, daha çok visseral yağ dokusundan salgılandığı için günümüzde visfatin adı verilmiştir (9). PBEF erken evre B hücreleri için bir büyüme faktörüdür ve başlıca kemik iliği, karaciğer ve kaslardan eksprese edilir (8). Metabolik hastalıkların patogenezinde adipoz dokunun rolü yadsınamaz yılında Fukuhara ve ark. tarafından yapılan çalışmada visfatinin biyolojik etkileri değerlendirildi. Bu çalışmada farelerde rekombinant visfatinin akut intravasküler injeksiyonunun plazma glukoz düzeyini ilk 30 dk içerisinde düşürdüğü gösterildi. Visfatinin kronik verilmesinde ise, farelerde plazma glukoz ve insülin düzeyleri üzerine etkisinin zayıfladığı bildirildi. Çalışmada yapılan ileri analiz verileriyle, visfatinin insülin-mimetik etki gösteren bir adipositokin olduğu yorumu yapıldı (9). Yapılan başka çalışmalarda da Fukuhara ve ark.nı destekler nitelikte insülin direnci, obezite ve bunlarla ilişkili metabolik hastalıkların patogenezinde yağ hücrelerindeki visfatin ekspresyonunun insülinden bağımsız, selektif düzenleyici 35

44 bir mekanizma olarak katkısı olabileceği ve visfatinin insülin-mimetik etkisinin olduğu vurgulandı (83,84). Visfatinin insülin-mimetik etkisinin nasıl ortaya çıktığı üzerine yapılan yorumlarda ise, insülin reseptörleri üzerinden, fakat benzer afinitelere sahip farklı bölgelere bağlanarak ve insülinin etkisini potansiyalize ederek olduğu ileri sürüldü (85). Visfatin insülin reseptörüne uzak bir yerden bağlanır ve hepatositlerden glukoz salınımını azaltarak ve periferal dokudaki glukoz kullanımını teşvik ederek hipoglisemik etki oluşturur (86). İn vitro insülin reseptör substratlarının fosforilasyonunu sağlayarak ve insülin reseptör substratlarına fosfatidil-inositolkinazın bağlanması ile insülinin etkisini taklit eder. Visfatinin insan embriyonik böbrek hücreleri insülin reseptörlerine bağlanma denge disosiasyon sabiti insülinki ile benzerdir (9). Ancak visfatinin insülin reseptörlerini ne şekilde aktive ettiği net olarak aydınlatılamamıştır. Öte yandan insülin direnci durumunda, visseral yağ dokusu tarafından insülin-mimetik bir proteinin yüksek miktarda üretimi de paradoks bir durumdur. Bununla birlikte insülin ve visfatin arasında önemli farklılıklar da vardır. Plazma insülin seviyeleri toklukta yükselip açlıkta düşerken, farelerde yapılan araştırmalarda plazma visfatin seviyelerinde açlık ve toklukta anlamlı değişiklik olmadığı görülmüştür (9). PBEF ekspresyonun lipopolisakkarit, IL-1β, TNF-α ve IL-6 gibi insülin rezistansını arttıran sitokinlerle düzenlenmesi oldukça ilginçtir (10). Visfatin ayrıca endotoksinler tarafından uyarılmış nötrofiller tarafından da salınmakta ve nötrofil apoptozisini inhibe etmektedir (87). Pagano ve ark. çalışmalarında, obezlerde plazma visfatin düzeylerinin düşük olduğunu, fakat visseral adipoz 36

45 doku visfatin m-rna sının kontrol grubuna göre anlamlı yüksekliğini ve BKİ ile pozitif korelasyon gösterdiğini bildirdiler (88). Her ne kadar visfatinin insülinomimetik ve antiapopitotik etkileri arasındaki bağlantılar tam olarak aydınlatılamamışsa da visfatin, adipoz doku, insülin rezistansı ve inflamasyon arasında kuvvetli bir ilişki olduğu görülmektedir. İnsülin mimetik fonksiyonları olan visfatinin keşfi ile glukoz ve lipid homeostazisi, adiposit proliferasyonu ve diferansiyasyonu ile insülinle ilişkili biyolojilere yeni bakış açısından ışık tutmuştur. Visfatinin visseral yağ dokusundaki artışından dolayı, visfatin ve metabolik sendrom arasındaki ilişki araştırmalara kaynak olmuştur (9). 37

46 seafoodplus.infoAL VE METOD Demografik verilerin kaydedilmesi Bu klinik çalışmaya Haziran Ocak tarihleri arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji bölümü tarafından takip edilen toplam 62 hasta alındı. Hastaların 20 tanesi kronik hepatit B, 21 tanesi kronik hepatit C ve 21 hasta da nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı olan hastalardan oluşmaktaydı. Çalışmaya 21 tane de kontrol grubu alındı. KHC (kronik hepatit C) infeksiyonu tanısı, anti HCV pozitif hastalarda HCV-RNA pozitifliği ve uygun histopatolojik lezyonların varlığının gösterilmesi ile konuldu. KHB tanısı, HbsAg, antihbs, antihbc IgG, HbeAg, AntiHBe, HBV DNA, AST, ALT testleri yapılarak ve uygun histopatolojik lezyonların varlığının gösterilmesi ile konuldu. Kronik hepatit B hastaları HbeAg negatif hastalar arasından seçildi. 6 aydan uzun süren HbsAg pozitifliği, HbeAg negatifliği, antihbe pozitifliği olan, serumda HBV DNA 10 4 kopya/ml olan hastalara HbeAg negatif kronik hepatit B tanısı konuldu. Nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı tanısı ise, 6 aydan daha uzun süren karaciğer enzim yüksekliği nedeniyle yapılan abdominal ultrasonografik görüntülemelerde en az grade 1 steatoz varlığının gösterilmesi ve NAYKH dışındaki hastalıkları ekarte etmek için viral hepatit belirteçleri (Anti HAV IgM, AntiHAV IgG, HbsAg, antihbs, antihbc Igm, antihbc IgG, HbeAg, AntiHBe, anti HCV), otoimmün belirteçler, metabolik hastalık parametreleri (serüloplazmin, 38

47 demir, demir bağlama kapasitesi, ferritin, alfa-1 antitripsin), TSH bakıldı ve karaciğer biyopsisi yapılarak doğrulandı. Kronik viral hepatitler (KVH) ve NAYKH için çalışmaya alınma kriterleri; Daha önce tedavi başlanmamış olması yaş aralığında olmak Alkol kullanım hikayesinin olmaması Birlikte ciddi komorbid kronik hastalıklarının (malignite, kronik böbrek hastalıkları, KOAH, HIV, konjestif kalp yetmezliği, otoimmün hastalıklar, vs.) varlığının olmaması Sürekli ilaç alım öyküsünün (östrojen, kortikosteroid, amiodarone, lipid düşürücü ajan vs.) olmaması KVH ve NAYKH için çalışma dışı bırakılma kriterleri HBV ve konkomitant HBV + HCV infeksiyonu Anti HDV pozitifliği HIV pozitifliği HbeAg pozitif kronik hepatit B hastaları Otoimmün karaciğer hastalığı Yetersiz karaciğer örnekleri içeren biyopsi materyali Dekompanze kronik karaciğer hastalığı bulguları olması (asit veya asit öyküsü, varis kanaması öyküsü, hepatik ensefalopati, karaciğer yetersizliğine bağlı sarılık varlığı) 39

48 Diyabet öyküsünün olmaması (tanı anında diyabet saptanması dışlama kriteri olarak alınmadı). Tüm hastalardan standart protokole göre hikaye alındı ve fizik muayene yapıldı. Hastaların demografik bilgileri kaydedildi. Hikayede alkol kullanımı ve ilaç öyküsü sorgulandı. Tüm hasta grubundan karaciğer biyopsisi yapıldığı gün eş zamanlı sabah alınan kandan ayrılan serumda AKŞ, açlık insülin, total kolesterol, LDL, HDL, trigliserid, VLDL, AST, ALT, ALP, GGT, visfatin, düzeyleri çalışıldı. Karaciğer biyopsisi yapıldığı güne ait boy ve kiloları kaydedilerek (VKİ) vücut kitle indeksi (kg/m 2 ) ve insülin rezistansı HOMA IR değerleri hesaplandı. İnsülin direnci ölçümü için (HOMA-IR=Homeostasis Model Assesment) kullanıldı. HOMA-IR = açlık insülin değeri (µiu/ml)x açlık glukoz değeri (mg/dl)/ formülü ile hesaplandı. Visfatin C-terminal (Human) EIA kit Phoenix Pharmaceuticals, INC. kompetitif Enzim Immunoassay metodyla çalışılmıştır (Phoenix Euope GMBH, Germany). Kitin deteksiyon limiti:0, ng/ml. Sensivite:2,21 ng/ml (minimum tespit edilebilen serum düzeyi), Lineer range:2,,8 ng/ml. İnsülin-EASIA (Dıasource Immunoassay SA, Belgium). Katı faz enzim immunoassay metoduyla çalışılmıştır. Kitin deteksiyon limiti:0,17 µiu/ml. Çalışmaya katılan bütün hastalara çalışma hakkında detaylı bilgi verildi ve bilgilendirilmiş onam formu alındı. Çalışma için Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Yerel Etik Kuruluna başvurularak tarihli toplantıda karar numarası ile onay alındı. 40

49 Hastalardan karaciğer biyopsisi için geldiği gün sabah da kan örneği alındı. Örnekler santrifuje edildi ve çalışılana kadar 80 derecede saklandı. Kontrol grubu, herhangi bir kronik hastalığı olmayan, sürekli ilaç kullanım öyküsü olmayan gönüllüler arasından seçildi. Kontrol grubunda HbsAg, anti HCV negatifti ve günlük alkol tüketimi 20 g/gün altında olan bireyler çalışmaya dahil edildi. Kontrol grubunun karaciğer fonksiyon testleri ve ultrasonografi bulguları normaldi Karaciğer Biyopsilerinin Değerlendirilmesi Karaciğer biyopsileri, hastalara 16 gauge Hepafix iğne kullanılarak, gece açlığını takiben lokal sedasyon verilerek ultrasonografi eşliğinde yapıldı. Biyopsi örneklerinde en az 6 adet portal alan içeren örnekler çalışmaya dahil edildi ve bağımsız tek bir patolog tarafından değerlendirildi. Tüm biyopsi örnekleri fikasayon amacıyla formalinli solusyona alındı ve parafin bloklara gömüldü. Seri kesitler (4mm aralıklarla) kesildi. Hematoksilen Eozin ve Masson Trikrom ile boyandı. Tüm NAYKH olguları Brunt skorlama sistemi kullanılarak skorlandı. NAYKH nda NASH skoru olan hastalar basit steatoz, olanlar sınırda steatohepatit ve NASH skoru 5 olan hastalar kesin steatohepatit olarak kabul edildi. Kronik viral hepatitlerde İshak skorlama sistemi kullanıldı. Buna göre nekroinflamatuar aktivite skoru (portal inflamasyon , interfaz hepatiti, konfluen nekroz, fokal nekroz) ve fibrozis skoru olacak şekilde bağımsız bir patolog tarafından değerlendirildi. 41

50 Hem kronik viral hepatitlerde hem de NAYKH da hepatik steatozun derecelendirilmesi yağ damlacıkları içeren hepatosit yüzdesine göre değerlendirildi. Buna göre; grade 0: < %5 steatoz, grade 1: hafif %, grade 2: orta %, grade 3:ciddi > %66 olarak kabul edildi Ġstatistiksel Analizler Verilerin analizi SPSS for Windows paket programında yapıldı. Sürekli değişkenlerin dağılımının normale yakın olup olmadığı Shapiro Wilk testi ile araştırıldı. Tanımlayıcı istatistikler sürekli değişkenler için ortalama ± standart sapma veya ortanca (minimum-maksimum) olarak kategorik değişkenler ise olgu sayısı ve (%) şeklinde gösterildi. Gruplar arasında ortalamalar yönünden farkın önemliliği Tek Yönlü Varyans Analizi (One-Way ANOVA) ile ortanca değerler yönünden farkın önemliliği ise bağımsız grup sayısı iki olduğunda Mann Whitney U testiyle ikiden fazla grup arasında ise Kruskal Wallis testiyle araştırıldı. Tek Yönlü Varyans Analizi veya Kruskal Wallis test istatistiğinin anlamlı bulunması halinde post hoc Tukey veya parametrik olmayan çoklu karşılaştırma testi kullanılarak farka neden olan durumlar belirlendi. Kategorik değişkenler Pearson un Ki-Kare testi ile incelendi. Sürekli değişkenler arasında anlamlı ilişkinin olup olmadığı ise Spearman ın Korelasyon testi kullanılarak araştırıldı. p<0,05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Ancak, olası tüm çoklu karşılaştırmalarda Tip I hatayı kontrol edebilmek için Bonferroni Düzeltmesi yapıldı. 42

51 seafoodplus.infoAR Tablo 4. Gruplara Göre Olguların Demografik Özellikleri DeğiĢkenler Kontrol NAYKH Hepatit B Hepatit C P YaĢ 44,3±14,4 46,1±13,4 46,4±14,1 54,3±9,9 0, Cinsiyet 1/2 12/9 10/11 7/13 15/6 0, VKĠ 26,2±4,1 a 28,9±2,7 25,9±4,0 b 29,8±3,6 a,b 0, a Kontrol grubu ile Hepatit C grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (p=0,), b Hepatit B ile Hepatit C grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (p=0,). Toplam 62 hasta (20 KHB, 21 KHC ve 21 NAYKH) ve 21 kontrol grubu çalışma kapsamında değerlendirildi. Tablo 4 de hasta ve kontrol gruplarının yaş, cinsiyet ve VKİ açısından dağılımları görülmektedir. NAYKH grubunda yaklaşık olarak kadın/erkek oranı birbirine benzer iken, KHC grubunda kadın oranı, KHB grubunda da erkek oranı hafif fazlaydı, ancak istatiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0,07). Yaş ortalamalarına bakıldığında kontrol grubu, KHB ve NAYKH grubu yaklaşık olarak birbirine benzer iken, KHC grubunun yaş ortalamaları hafif ileriydi. Grupların yaş ortalamaları kontrol grubunda 44,3±14,4, NAYKH da ve KHB de 46,1±13,4 ve 46,4±14,1 ve KHC grubunda ise 54,3±9,9 idi ve istatiksel olarak anlamlı fark yoktu (p=0,07). VKİ açısından bakıldığında ise, kontrol grubuna ve KHB grubuna göre KHC grubunda VKİ hafif yüksekti ve istatiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,). 43

52 Tablo 5. Gruplara Göre Olguların Visfatin, İnsülin ve HOMA-IR Değerleri DeğiĢkenler Kontrol NAYKH Hepatit B Hepatit C P Visfatin ng/ml Ġnsülin µiu/ml 38,8 (6,,4 (0,,9 (1,,6 (1,5- <0, 76,1) a,b,c 63,4) a 76,5) b 61,1) c 6,6 (3,,7) 14,5 (4,,7) HOMA-IR 1,6 (0,,0) 3,2 (0,,6) 8,4 (4,,1) 2,2 (0,,2) 7,3 (3,,1) 1,5 (0,,5) 0, 0, a Kontrol grubu ile NASH grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (p<0,), b Kontrol grubu ile Hepatit B grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (p=0,), c Kontrol grubu ile Hepatit C grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı (p<0,). Tablo 5 de olguların gruplara göre visfatin ve insülin direnci açısından karşılaştırılması gösterilmiştir. Serum visfatin düzeyi kontrol grubuna göre hem NAYKH grubunda, hem KHB, hem de KHC grubunda istatiksel olarak anlamlı düşük bulundu. Serum visfatin düzeyleri kontrol grubunda 38,8 (6,,1) ng/ml, NAYKH da 18,4 (0,,4) ng/ml, KHB de 18,9 (1,,5) ng/ml ve KHC de 9,6 (1,,1) ng/ml idi (p<0,). Serum visfatin düzeyi açısından NAYKH ile KVH ler (sırasıyla KHB ve KHC) arasında anlamlı fark yoktu (p=0,5 ve p=0,2). Ayrıca serum visfatin düzeyi KHB ve KHC li hastalar arasında da anlamlı fark göstermiyordu (p=0,09). Serum insülin düzeyleri ve HOMA-IR değerleri açısından da kontrol grubu ve hasta gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi (sırasıyla p=0,22 ve p=0,19). 44

53 Şekil 6. Kontrol ve hasta gruplarına göre serum visfatin düzeylerinin dağılımı. (Her bir kolon kontrol ve hasta gruplarının ortanca visfatin değerlerini göstermektedir). Kontrol grubunun serum visfatin düzeyleri 38,8 ng/ml, NAYKH grubunun serum visfatin düzeyleri 18,4 ng/ml, KHB hastalarının serum visfatin düzeyleri 18,9 ve KHC hastalarının serum visfatin düzeyleri 9,6 ng/ml olarak tespit edildi. 45

Daha göster

           yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü' nden mezun oldu.

yılları arasında çeşitli ofislerde mimar olarak çalıştı. yılında İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Restorasyon Yüksek Lisans Programı' na başladı.  yılında

Prof. Dr. Ahmet Ersen yürütücülüğünde “Eyüp’te Vezir Tekkesi Restorasyon Projesi”

tezi ile yüksek lisansını tamamladı. 

 

          Yüksek Lisans programına başladığı yılından itibaren özel sektörde ve

İTÜ Döner Sermaye İşletmesine ait çok sayıda restorasyon projesine katkı sundu.

yılından itibaren kurucularından olduğu Natura Mimarlık Restorasyon' da çalışmalarına devam etmektedir.

Yeşim Bay Ekici
Rest. Uzm.
Y. Mimar 

seafoodplus.infoüp Ekici ye giden var mı??

hayat .!.:

dr bana ikili temiz çıktı demişti üçlüye de 21 çıkmış.yani A.s önerme riski içerinseymiş. hastanede ay sonunda ayrıntılı ultrasyona girecem. sen hastanede ayrıntılıya girmişmiydin..şunun için soruyorum ordaki acaba şu durumda yeterli gelir mi.. ben bir de özele gidiyorum. onun cihazı eski. ama ona da gitmek durumdayım çünkü soracaklarım var veya takibimi o yapıseafoodplus.info daha uygun 4d bakan yerler var. onlardan birine mi gitsem yoksa öbür ay eyüp ekiciye mi gitsem bilemedim

Genişletmek için tıkla


ben de 27 mayısta z.t.b ayrıntılıya gidicem , Eyüp ekçi de ayrıntılıya bakmıştı ama hem randevum var hem de her zaman iki göz bir gözden iyidir diye düşünüyorum. evet ekicinin 2d çok iyi değil cihaz ama dr çok iyi, her durumu görebiliyor, önemli olan cihaz değil dr diye okudum bir çok yerde. tabii söz konusu bir can olunca neden 4 d de olmasın diye düşünmeden edemiyor insan.. hatta haziran gibi uygun bir yer bulursam ben de 4d bakan bir yere gitmek istiyorum.
tabii, Karar sana kalmış arkadaşım..görüyorum ki aynı dönemde hamile kalmışız benim sat 5 ocak :) doğumu nerede düşünüyorsun?

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir