namaz kilmayan kocaya itaat edilir mi / Namaz kılmayanı boşa, aldatanı boşama - Son Dakika Haberler

Namaz Kilmayan Kocaya Itaat Edilir Mi

namaz kilmayan kocaya itaat edilir mi

kaynağı değiştir]

Şeriat anlayışında insanlar bazı "sosyal sınıflar"a ayrılmaktadır.[71]

Özellik Sosyal sınıf
İnanç ve yaşam tarzına göre Mümin, salih, fasık, mülhid, mürted, kâfir
Müslüman olmayanlar; Zimmi (İslam ülkesinde yaşayan gayrimüslim halk), Harbî (gayrimüslim devletin vatandaşı)
Soy bağı ile Seyyidler ve Şerifler
Hürriyete göre Özgür, köle, cariye
Nikah ve Cinsiyete göre Evli-bekar, Kadın-erkek

Kölelik ve cariyelik[değiştir kaynağı değiştir]

Ana maddeler: Şer'i deliller ve Fıkıh usulü

Fıkıhta şeriatın birincil kaynağını Kur'an ve Hadisler oluşturur. Ancak bu kaynaklarda "yasa dili" kullanılmaz. Kur'an anlatımlarında hedef, kapsam ve istisnaların belirlenmesi, benzer konuların açıklığa kavuşturulması vb. netleştirme çalışmaları yanında, benzer sorunların hadisler için de geçerli olduğu, ayrıca hangi hadislerin referans değeri taşıdığı, hangilerinin taşımadığı konusu ulema tarafından değerlendirilerek (ictihat) farklı sonuçlara ulaşılır. Bu sonuçlar İslamda farklı sosyal şekillenmeler (Fıkıh Mezhepleri)'in kaynağı kabul edilir. Fetva geleneksel olarak sosyal bir soruna, dini otoriteyi temsil eden müftünün anlayışına göre, dinin bu soruna yaklaşımını yansıtan ve caizdir, ya da caiz değildir şeklinde bir sonuç ve hüküm cümlesiyle bitirilen cevabına denir.

Sana'a el yazmaları. UV ışıkkullanılarak ortaya konan "alt metinler" günümüz Kur'anlarından çok farklıdır. Gerd R. Puinbunun gelişen bir metinanlamına geldiğine inanıyordu.[47]Benzer bir ifade "Lawrence Conrad" tarafından Muhammed'in biyografisiiçin kullanılır. Çünkü onun incelemelerine göre H. ikinci yüzyıla kadar Muhammed'in doğum tarihiyleilgili İslami bilimsel görüş, 85 yıllık bir çeşitlilik sergilemişti.[48]

Hanefi hukuk ekolü dört delile dayanır. Şer'i deliller olarak da anılan bu kaynaklar şunlardır:

1- Kur'an: İslam'da Kuran, hukukun en kutsal kaynağı olarak kabul edilir. Klasik hukukçular, Kur'anın tevatür olarak bilinen, her nesilde birçok kişi tarafından aktarımı dolayısıyla metinsel bütünlüğünün şüphe götürmez olduğunu savundular. Kuran'ın sadece birkaç yüz ayeti hukukla ilgilidir ve bunlar da miras gibi birkaç alanda yoğunlaşır. Klasik ana akım fakihlere göre, Kuran'ın islami deyimle sonradan indirilmiş olan ayetleri öncekileri kısıtlamış veya ortadan kaldırmış olabilirdi.[49] Bu nedenle diğerler bilgi ve yeteneklerin yanı sıra Kuran ayetlerinin hangileri ile hüküm tesis edilebileceği bu konuları ayrıntılı olarak bilen hukukçuların işi olabilirdi. Zeydiyye ve Mu'tezile'nin yanı sıra modern İslamcılar ve Kur'ancılık, nesh teorisini reddetmiştir.[50] Sünnet'in Kur'an'ı sınırlayıp sınırlayamayacağı tartışma konusu olmaya devam etti.

2- Sünnet (Hadisler yoluyla): Alimler Harald Motzki ve Daniel W. Brown'a göre, bize ulaşan en eski İslami hukuki muhakemeler "neredeyse hiç bir hadis içermiyor"du". Bu infiltrasyon ve bütünleşme h. 2. yy'da kademeli olarak gerçekleşti.[51][52]

Hadislerin tamamı daha ayrıntılı ve pratik hukuki rehberlik sağlamaktaydı. Ancak hepsinin sahih olmadığı erken dönemde anlaşılır ve İslam alimleri aktarım zincirlerinde listelenen bireylerin güvenilirliği üzerinden onların özgünlüğünü belirlemeye çalıştılar. Hangi hadislerin hüküm vermek için kullanılıp kullanılamayacağı yanında bazı hadisler ve Kuran pasajlarında yer alan dilin belirsizliğiyle kaos arttı. Metinsel kaynakların göreceli değerleri ve yorumlanması farklı eğilim ve mezheplerin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Ehl-i Re'y, hadis ehlinden ayrılarak akla veya Kur'an'a aykırı buldukları rivayetlere isnadın dışında eleştirel bir tavır alarak hadisleri reddetmiş; Nakilciler ise bu tür hadisleri yorumlamaya çalışmışlardır.

3- İcmâ (İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları konular)

4- Kıyas (Birbirine benzeyen meselelerin, hükümlerinde de benzerlik bulunması gerektiği düşüncesinden hareketle oluşturulan yeni hükümler; örneğin içki yasağından hareketle uyuşturucu kullanımının da dinen yasak ve haram olduğuna hükmedilmesi vb.)

Kur'ancılık veya Kur'an Müslümanlığı, Kur'an'ı İslamın tek sahih kaynağı kabul eder ve Kur'an dışındaki hadis, siyer vd. kaynakları reddeder.[53][54]

İcma farklı yorumlanmakla beraber şeriatın üçüncü ortak kaynağı kabul edilir. Hanefi ve Şafiiler kıyası, ŞiiCaferi mezhebi ise aklı, dördüncü kaynak olarak kabul ederler. Hanbelîler üç esastan sonrasını kabul etmezler.

Zahiri mezhebi icmâ ve kıyası kabul etmemiştir. Onlara göre bir hükmün İslami nitelik taşıması onun bu kaynaklardan (Kur'an ve sünnet) en az birisine dayandırılmasına bağlıdır.

Müctehidler şeriat hükümlerini ortaya koymada fer'î deliller adı verilen toplum yararı, örf ve adet, İslam'dan önceki şeriatlar, sahabe sözleri gibi deliller de kullanmışlardır. Maliki mezhebi ayrıca "Medine halkının uygulamaları"nı da geçerli kabul eder.

Fıkıh âlimleri, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir:

  1. İbadetler (Farz veya vacib)ler
  2. Muamelât (Muamele veya işlemler)
  3. Ukubat

Etiketleme: Ahkam-ı İslami[değiştir

Kocam namaz kılmıyor, ona nasıl davranmalıyım?

Değerli kardeşimiz,

Karı-koca ilişkisi sadece bu dünya ile sınırlı bir beraberlik değil, ahiret hayatında da devam edecek ebedi bir yol arkadaşlığıdır. 

Bu uzun seferde eşler ne kadar çok Allah’ın rızası dairesinde bir hayat sürerlerse, hem dünya hem de ahiret saadetine o kadar çok mazhar olurlar.

Bunun için Allah’ın gösterdiği tarzda yaşamak ve ebedi hayat arkadaşımız olan eşimizin de bu doğrultuda yaşamasını istemek, eş olarak en büyük arzumuz ve duamız olmalıdır.

Bediüzzaman Hazretleri bu konuda evli çiftlere şöyle seslenir:

“Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur.

Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i uhreviyesini kazanır.

Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder.

Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder.

Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.”(bk. Lem'alar, Yirmi Dördüncü Lem'a)

Görüldüğü gibi bir kadının kocasını kaybetmemek ve onu ateşten korumak için çaba göstermesi, onun adına büyük bir bahtiyarlıktır. Bu çaba içinde olmanızdan dolayı da sizi tebrik ediyoruz.

Ancak burada takip edilecek yöntem konusunda çok hassas olunmalıdır. Çünkü yaratılışı gereği ailesini korumakla yükümlü olan erkek, her zaman onların nazarında güçlü, mükemmel ve başarılı görünmek ister. Eşinin söz ve davranışlarından da kendisinin bu duygularını güçlendirecek veya onaylayacak mesajlar gelmesini bekler. 

Aksi durumda, yani herhangi bir eksikliği, noksanlığı, beceriksizliği, hatası ve günahından dolayı erkek, karısı tarafından eleştirilir veya cezalandırılırsa, az önce ifade ettiğimiz duyguları rencide olacağından, kendisini ve benliğini korumak için tepki verebilir. Bu durumda hatasının veya günahının farkında olup düzeltmek istese bile, bazen maalesef, duygularına yenik düşerek, sırf eşinin zorlamasıyla değişmediğini göstermek için direnebilir veya değişmeyebilir. 

Bunun için yapılması ve yapılmaması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz. 

1) Namaz kılmayan bir kocayı, asla eleştirmemek, özellikle çocuklarının ve diğer akraba veya arkadaşlarının yanında ona bu eksikliğini hatırlatmamak gerekir. 

2)Diyanetindeki eksikliğinden dolayı, kocayı cezalandırmaya kalkmamak. Yani onu, kocasına karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemek, ev işlerini aksatmak veya yatakları ayırmak gibi ceza yöntemleriyle düzeltmeye çalışmamak.

3)Namaz konusunu, erkeğin zaman açısından rahat olduğu ve iyi bir ruh halinde bulunduğu bir zaman diliminde baş başa konuşmak. 

4) Konuya girmeden önce, iyi özelliklerini takdir edip, konuşmaya öyle başlamak gerekir. Özellikle hanımı, çocukları ve diğer aile bireylerine olan katkısı, yardımı, sevgisi ve öneminden söz etmek. Ama abartmadan ve sadece gerçekten var olan özelliklerini dile getirmek. Mesela:

“Evimin direği! Senin ailene, çocuklarına ve bana olan düşkünlüğünü çok takdir ediyorum, ne iyi ki varsın. Allah seni başımızdan eksik etmesin.” vb. gibi. 

5) Eşin namaz kılmadığını bir şikayet, sitem, azarlama veya aşağılama gibi ona eksiklik duygusunu yaşatacak şekilde değil de sadece ben-diliyle ve arzu / istek şeklinde dile getirirsek, Allah’ın izniyle onun bunu daha kolay kabul etmesini sağlarız.

Mesela, “Seni çok beğeniyorum, takdir ediyorum, ancak namazlarını aksatmana / kılmamana çok, ama çok üzülüyorum. Senin cehennemde yanmana dayanamam. Rabbimin seni bundan dolayı hesaba çekmesini istemiyorum. Namazını kılarsan, hem Allah senden razı olur hem de ben çok mutlu olurum.” gibi ifadeler kullanmak. 

6)Namaz ve diğer ibadetleri yerine getirmemek, iman zayıflığından kaynaklanır. Bunun için imanı güçlendirecek eserleri ailecek birlikte okumak son derece faydalı olur.

Ancak mümkünse doğrudan namaz mevzuları olmasın. Çünkü namaz kılmayan eş, kendisini eğitmek veya mesaj vermek için okunduğunu anlarsa, tepki verip dinlemeyebilir.

7) İbadetlerdeki ihmalkârlık bazen tembellikten ve de sinema, dizi, sosyal medya, aşırı spor izleme, aşırı haber ve oturum takip etme gibi “medeniyet fantaziyeleri” ile çok fazla ilgilenmekten de kaynaklanabilir.

Bediüzzaman, “hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek” iştahını bu asrın bir hastalığı olarak tarif eder. (bk. Emirdağ Lâhikası-II, s. )

“Kalbin gıdası ve ruhun ab-ı hayatı” olan namaz, bir mümine ağır geliyorsa, ondan manevi haz almıyorsa, zevk ve haz duygularını, medeniyet fantaziyeleri ile doldurmuş demektir.

Bunun için mümkünse bunları azaltmak, en asgari düzeye indirgemek gerekir ki, manevi hazza yer açılsın.

8) İnsanın kendi eşine veya yakınına tesir etmesi her zaman kolay olmadığı için en güzeli, kocanızın namaz kılan ve bu konularda duyarlı dostlar edinmesi ve onlarla sık sık bir araya gelerek sohbet ve dostluğu devam ettirmesi de çok faydalı olacaktır.

9) Tüm bunları yaptıktan sonra, sabırla duaya devam ederek, neticeyi Allah’tan beklemek gerekir. Çünkü “Her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir. Her şey Onun emriyle hâlledilir.” (Bediüzzaman, Mektubat, s. )

İlave bilgi için tıklayınız:

- Namaza devam etmek ve bırakmamak için ne yapmalıyız
- Namaz kılmayı terk ettim; tekrar nasıl başlayabilirim? Namazlarımı
- Namaz kılmak istiyorum, ancak tam olarak kılamıyorum. Nedendir
- Namazın zamanımız açısından önemi nedir? Namazın mana ve
- Neden namaz kılıyoruz, namaz kılmanın faydası nedir, Allah'ın bizim
- Namaz nedir, insan için ne mana ve ehemmiyeti eardır?

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

kaynağı değiştir]

Ana maddeler: Ef'âl-i mükellefîn ve İslam'da büyük günah

İran'ın Ayetullah-el uzma, Huccetullah, Ruhullahgibi iddialı ünvanlar kullanan fâkihleri. Fâkih, Kur'an ve hadis metinlerinden yasa ve kurallar istinbat (hasılat, çıkarım) eden ulemaya verilen isimdir.

Fıkıhta insan davranışları (Ef'âl-i mükellefîn) değişik kategorilere ayrılır&#;: Farz (Mutlak zorunluluk ifade eden eylemler ve ibadetler), Vacip (Gerekli, bir alt derece zorunluluk), sünnet, müstehap (sevilen işler), helal, mekruh (çirkin karşılanan; çok çirkin, tahrimen mekruh, az çirkin, tenzihen mekruh) haram (kesinlikle yasak) gibi.

Birçok örnekte görülebileceği gibi sınıflandırma görecelidir. Örneğin Evliyanın varlığı ve mucizelerine inanmak, Tahavi ve Nesefi gibi önde gelen birçok Sünni akide yazarınca, ortodoks müslümanlık için "şart" olarak sunulur.[55][56] ve geleneksel Sünni ve Şiilikte kabul görür. Ancak bu anlayış ve yanında evliya kabirlerine gösterilen saygı ifadeleri ve ziyaretler Selefilik, Vahhabilik ve İslami Modernizm gibi püriten ve dirilişçi İslami hareketler tarafından kabul edilemez sapkınlıklar olarak görülür.[57] Büyük uçurumlar kişilere yönelik etiketlemelerde görülür; Örneğin Ebu Hanife mezhebin mensuplarınca en büyük imam (İmam-ı Azam) olarak görülürken kendisini bir "dinden çıkmış", "sapkın" veya "yahudi" olarak sıfatlandıran çağdaşları da kayıtlarda yer alır.[58]

Bu sınıflama ve tanımlamalar seküler yönetimlerde yaşayan sıradan Müslümanlar arasında vaaz dilinde kullanılan deyimlerden ibaret olabilirken; eylemlerin şeriat yönetiminde maddi ya da manevi (cezai-sosyal) ciddi karşılıkları bulunur. Farz, vacip ve sünnet olarak nitelendirilen eylemlerin terki, mekruh ve haram olarak nitelendirilenlerin yapılması cezai (had ya da tâzir cezaları olarak) karşılık görür. Örneğin, namaz kılmayanların dövülmesi, hapsedilmesi ve kılmamakta ısrar edenlerin öldürülmesi [59][60][61] bu kapsamda ele alınabilir. Etiketlemede tartışılan pek çok konudan biri de farz olan ibadetleri (namaz) terk etmenin irtidat anlamına gelip gelmediğidir.[62] Yani namaz kılmadığı için öldürülen kimse mümin olarak kabul edilirse cenaze namazı kılınarak Müslüman mezarlığına defnedilebilir, geride kalan mal mirasçılarına kalır, Namaz kılmayan mürted kabul edilirse cenaze namazı kılınmaz, Müslüman mezarlığına defnedilmez ve devlet adına mallarına el konulur.

Genel kabul görmüş hadis külliyatlarındaki anlatılara uygun olarak geleneksel İslami ve muhafazakar çevrelerde kınanmayan bir durum (mübah) olan çocuklarla yapılan evlilikler artık sorgulanmakta ve çocuk istismarı olarak görülmektedir.

Sünni ve Şii anlayışları arasındaki en keskin ayrımlardan birisi de muta nikahı konusunda görülür. Şiiler bunu hoşgörünün ötesinde "faziletli bir eylem" olarak görürlerken,[63] sünnilere göre eylem "haram" kılınmış[64][65] bir cahiliyye adetidir.

İran'da kıyafet kurallarının sınırlarını zorlayan bir kadın.[66]’te parlamentodan çıkan bir kararla, kamusal alanda saçlarını tam anlamıyla kapatmayan kadınların 74 kırbaçla cezalandırılabileceği belirtildi. Buna sonra 60 gün hapis cezası eklendi.[67]
"On üçüncü yüzyılda yaşayan bir coğrafyacıya göre, İran'ın kuzeyindeki Gilan'da her yıl gerçekleştirilen bir âdet vardı; Ulema doğruyu emretmek için hükümdardan izin ister, izni aldıklarında herkesi toplarlardı. Bir adam sarhoş olmadığına ve zina etmediğine yemin etse, âlim ona ticaretini sorar, bakkal olduğunu söylerse, müşterisini aldattığı iddiasıyla yine de onu kırbaçlardı." [68]

Şeriat anlayışında davranışlar yanında dinle ilişkilerine göre insanlar da mümin-kafir, salih, fasık, mülhid, mürted gibi etiketler alabilirler. Bunlardan zındık, mülhid, mürted veya fasık gibi etiketler tazirden ölüme kadar uzanan sonuçlar doğurabilir.[59][60][61][69][70]

Şeriatteki dinsel ve cinsel ayrım şahitliğin reddi gibi gibi hafif, mülhid ve mürtedlerin yakılması gibi ağır sonuçlar doğurabilir ve miras, ölüm tazminatı, kısas, yönetici veya yargıç atamaları gibi birçok alanda kendini gösterir. Zina cezalarında evli-bekar ayrımı da söz konusudur. Yasal hak ve sorumluluklar kişinin akil-baliğ olması ile başlar.

Uygulama sahaları[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir