hasan pehlivan kimdir / 27 Mayıs'a Giden Yol - Hasan Pehlivan - bianet

Hasan Pehlivan Kimdir

hasan pehlivan kimdir

Konu İçi Ara Başlıklar

Loading

Deliormanlı Gürbüz Çocuk

Eski güreşçilerin hayat hikâyelerini araştıran ve bunları gazetede o dönem (70’li – 80’li yıllar) müthiş ilgi çeken tefrikalar halinde yayımlayan Murat Sertoğlu’na göre Rüstem, ’lı yılların başlarında, günümüzde Bulgaristan devletinin sınırları içinde yer alan Razgrad kazasının (Osmanlı arşiv belgelerinde “Hezargrad kazası” olarak geçer) Müftüler köyünde doğmuştur. Mezarının başına dikilen kısa tanıtım yazısında ise Rüstem’in Osmanpazarı – Karacaat köyünde doğduğu yazılıdır. Deliorman bölgesinin bir parçası sayılan bu yörelerde pehlivanlık geleneği çok eski ve yaygındır. Nitekim Rüstem’in babası da gençliğinde pehlivanlık yapmıştır. Aile, doğan çocuklarına “Rüstem” ismini muhtemelen bu kültürün etkisiyle vermiştir.

Rüstem doğduğu sıralarda babası köyde değirmencilik yaparak geçimini sağlamaktadır. Eski pehlivan olmanın da etkisiyle, oğluna küçük yaşlardan itibaren pehlivanlık eğitimi vermiştir.

Rüstem, on beş yaşına geldiğinde ilk defa köyünün dışına, bir güreş müsabakasına katılmak için çıkmış ve güreşte en küçük kategori olan desteye soyunmuştur. Burada rakiplerini yenerek dikkat çekmeye başlamıştır. Rivayet edildiğine göre bu ilk başarısının ödülü olarak kendisine bir keçi verilmiştir. Böylece Rüstem, güreşin zevkinin yanı sıra gelir getirici yönüyle de tanışmıştır.

Civar köylerde yapılan güreşleri kaçırmamaya çalışan ve her geçen gün daha da büyüyen, kuvvet bulan genç Rüstem, on sekizine geldiğinde köyden ayrılarak kaza merkezi olan Razgrad’a yerleşmiştir. Razgrad’da hemen her hafta Cuma günleri güreşler yapılmaktadır; zaten Rüstem’in buraya taşınmasının asıl nedeni de güreşin daha fazla içinde olmak istemesidir. Burada Hasan Ağa gibi, Çorbacı Dimitar gibi büyük çiftlik sahiplerinin konaklarında pehlivanlar eksik olmaz ve bu tür zenginlerin sponsorluğunda büyük güreş müsabakaları düzenli aralıklarla tertip edilir.

’lerin ikinci yarısı Bulgaristan’da Müslümanlar ile Hıristiyanlar arası ciddi gerginliklerle başlasa da herkesin ortak tek eğlencesi yine güreşlerdir. Rüstem, böyle kritik bir zamanda güreş sayesinde hayata tutunmaya çalışmaktadır. Bu sıralarda desteden küçük orta kategorisine yükselen Rüstem, Bulgarların yöredeki en iyi pehlivanlarından Petar’ı yenmekle şöhret kazanmaya, tanınmaya başlar.

Deliorman bölgesinin en önemli pehlivanı olmaya doğru hızlı adımlar atan Rüstem Pehlivan için değil sadece, bütün Bulgaristan Türkleri için yılının Nisan’ında başlayan şey bahar değil; felaketti. Tarihe Osmanlı – Rus Savaşı yahut halkın tabiriyle “Doksan üç Harbi” olarak geçen bu felaket sonucunda Rus ordusu Bulgaristan’ı tamamen işgal etti. Burada yüzlerce yıl hâkim millet olarak yaşamış olan Türklerin önemli bir kısmı şehit düştü; kalanların çoğu muhacir olarak yollara düştü.

Daha yirmisine varmamış genç bir pehlivan olarak Rüstem, bütün bu felaketleri gördü. Yalnız o, olaylara seyirci kalmayarak cepheye koştu. Şumnu dolaylarında yaşanan çatışmalar sonucunda yaralanarak gazi oldu. Onun için en trajik şey, köydeki ailesinin tümünü kaybetmekti. Yaralı bir şekilde muhacirler kervanına katıldı ve on binlerce insan gibi İstanbul’a doğru göç etti.

yılı sonlarını zorlu göç kafilesinin içerisinde geçiren Rüstem, güreşin başkenti sayılan Edirne’de bir hafta kadar kaldı. Ancak burası da güvende değildi. O yüzden İstanbul’a doğru devam ediyordu bütün muhacirler. Rüstem de çaresiz onlarla birlikte İstanbul’un yolunu tuttu. Maalesef yılın son günlerinde Rus ordusu Edirne’yi işgal etti. Binlerce muhacir gibi İstanbul sokaklarında aylarca perişan bir biçimde hayatta tutunmaya çalıştı. yılının başlarında savaş durumu sona ermiş ve Rüstem’in ata vatanı Bulgaristan’a dönüş umudu tamamen bitmişti. Rüstem artık tek başına kendisine yeniden bir hayat kurmak zorundaydı.

İstanbul’da Yalnız Bir Muhacir Pehlivan

Savaş sonrasının İstanbul’unda hayat her geçen gün giderek daha fazla normalleşme seyrine girerken, Rüstem burada tutunmak için neler yapabileceğini düşünür. Öyle ya, geçinmek bu şehr-i İstanbul’da zordur ama şarttır. Yirmili yaşlarının başlarındaki Rüstem, köylü – çiftçi bir aileden geldiği için çiftçilik yapabilirdi. Ancak İstanbul, bunun için uygun bir yer değildir. Ayrıca baba mesleği olan değirmencilikten biraz anlasa da koca şehirde bu işi yapması da pek mümkün görünmemektedir.

Geriye tek bir yol, Rüstem’in en iyi bildiği yol kalıyor: Güreşlere kaldığı yerden devam etmek. Elinde avucunda herhangi bir harçlık, üstünde bu iş için gereken malzeme namına hiçbir şey olmasa da Rüstem, güreşlere devam etmekte karar kılar. Bunun için şehrin güreş mahallerini araştırır. Güreşçilerin gittikleri kahvehaneleri öğrenir; antreman yapılabilecek Kadırga, Edirnekapı, Rami gibi meydanlara gider. En son güreş yapmasının üzerinden üç yıl geçmiştir. O yüzden çok çalışmalıdır. İstanbul’da kendisi gibi Bulgaristan muhaciri pehlivanlarla buluşur.

Böylece ’lerin İstanbul’unda “Razgradlı Pehlivan” namıyla Rüstem Pehlivan boy göstermeye başlar. İlk dikkat çekici başarılarını Rami meydanında, hem de üzerinde başkalarından aldığı ödünç kıspetlerle elde eder. Onun aynı zamanda harp gazisi, kimsesiz bir muhacir olduğunu kulaktan kulağa duyan seyircilerden bolca bahşiş de alır. Bu bahşiş ve ödül parasıyla kendisine Eyüplü Yeşil Hafız’dan uygun bir kıspet diktirecektir. Yine de henüz bu sırada küçük orta pehlivanı olarak önünde uzun bir kariyer yolcuğu bulunmaktadır.

Rüstem Pehlivan Sirkeci’de bekar odalarında kirada kalmakta; güreş dışındaki zamanlarında ise Çemberlitaş’taki pehlivanlar kahvehanesine gitmektedir. Bu rutin üzerinde İstanbul’da zaman geçiren Rüstem, şehirde pek bol bir şekilde yapılan müsabakaları kaçırmamakta ve bu mecradaki başarılarına her gün yenilerini eklemektedir. Öyle ki, İstanbul’da Ramazan ayının gecelerinde bile ışıklandırılmış mekanlarda güreşler sürmektedir. Rüstem, bunları da takip eder; katılmaktan geri durmaz.

Rüstem’in küçük orta kategorisinden başlamış olduğu İstanbul’daki güreş hayatı başarılarıyla paralel biçimde yıldan yıla bir üst kademeye taşınır. Sırasıyla; küçük orta – orta – baş altı … derken başa güreşmeye hazır namlı bir pehlivan haline gelmiştir. Gerçi Rüstem’e cüsse itibarıyla bakanlar, ilk bakışta onun güçlü bir pehlivan olabileceğine ihtimal vermezler. Zira onun öyle dev bir cüssesi yoktur. Görünüş olarak, diğer pehlivanlara kıyasla, ufak tefek biri dahi sayılabilir. Ancak bu vücut yapısı, ona çeviklik katıyor ve iri – hantal pehlivanları ummadık hareketlerle kavramasını ve onları yenmesini sağlıyordu.

Rüstem açısından işler her geçen gün daha çok yoluna girerken, ’lerin ortasından itibaren beklenmedik olumsuz bir durum gelişti, başkentin tüm güreşçileri için. Rüstem’i de olumsuz etkileyen bu dış faktörü şöyle açıklayabiliriz: Dönemin sultanı II. Abdülhamid, İstanbul’da başını alıp giden bu güreşçilik furyasına fren çekti. Halkın kalabalık fanatik kitleler halinde buluşma niteliği kazanan güreş müsabakalarının iktidar aleyhine bir nümayiş alanı olma tehlikesi vardı. O yüzden zaptiye vasıtasıyla fiili yasaklar uygulandı ve başkentte güreş yapmak giderek zorlaştı. Bir başka gerçek güreşlere hem seyirci hem de oyuncu olarak katılanların çoğu henüz bir yere resmen yerleştirilmemiş harp macırlarından oluşan artıklardı. Bunların da Anadolu’da müsait bir yerlerde iskân edilmesinin zamanı gelmişti.

İşte, tüm bu siyasi ve sosyal nedenlerle İstanbul’un pek renkli güreş hayatı sona erdi. Her kötü gibi görünen şeyde bir iyi taraf, bir fırsat vardır. İstanbul’da güreş hayatının kesintiye uğramasına üzülen Rüstem Pehlivan, bir süre sonra hayatının yeni bir dönüm noktasını yakaladı: Anadolu’ya gitmek.

Anadolu’nun gözde kasabalarından biri olan Bursa – Yenişehir, tabiri caizse, o devirlerde “güreşin payitahtı” sayılırdı. Kader, ’lerin sonlarına doğru bir yaz mevsiminde, Rüstem Pehlivan’ın yolunu Yenişehir’e düşürdü ve bu yolculuk netice olarak “Yenişehirli Koca Rüstem Pehlivan” hikâyesinin başlangıcı oldu.

Yenişehirli Koca Rüstem Pehlivan

Anadolu’nun gözde kasabalarından biri olan Bursa – Yenişehir, Yüzyıl sonlarından Yüzyıl başlarına kadar tabiri caizse, “Güreşin payitahtı” sayılırdı. Yenişehir’e bu unvanı sağlayan kişi ise güreşlere hayran bir zengin olan Yenişehirli Edhem Paşa’dan başkası değildir. Kader, ’lerin sonlarına doğru bir hasat mevsiminde, Rüstem Pehlivan’ın yolunu Yenişehir’e düşürdü ve bu yolculuk netice olarak “Yenişehirli Koca Rüstem Pehlivan” hikâyesinin başlangıcı oldu.

Büyük çiftliklerin sahibi Edhem Paşa, tertiplediği güreş organizasyonlarıyla ve o etkinliklerde verdiği ziyafetlerle Yenişehir’in belki de tek toplu eğlencesini gerçekleştirmekteydi. Bu güreşlere günün birinde “Rüstem” adında bir pehlivan da İstanbul’dan getirilmiştir. Anadolu’da henüz namı, sanı pek bilinmeyen bu pehlivan Edhem Paşa’nın beğenisini kazanıp, himayesine girecek ve bu sayede Osmanlı memleketinin en ünlü pehlivanlarından biri haline gelecek ve “Koca Rüstem Pehlivan” olarak ünlenecektir.

Güreşe meraklı (daha doğrusu güreşe tutkun) ve eli açık paşalardan, aslen Bursa -Yenişehirli olan ve Yenişehir kazasında geniş toprakları, çiftliği ve saray gibi bir köşkü bulunan Edhem Paşa her yıl olduğu gibi o yılda çiftliğinde büyük güreşler tertiplemiştir. İstanbul’un en tanınmış baş ve başaltı pehlivanlarından bir düzinesini davet etmiştir. Bunlar Bursa ve çevresinden gelen pehlivanlarla çok zengin ödüller için güreşe tutuşacaklardır. Davetlilerin bütün masrafları Edhem Paşa tarafından karşılanmaktadır.

Yenişehirli Edhem Paşa’nın düzenleyeceği güreş müsabakası konusunda Rüstem Pehlivanı da bilgilendiren İstanbullu cazgır diyor ki: “İstersen seni de götüreyim Rüstem. Edhem Paşa, pehlivanları toplama işine beni memur etti. Hani, bir netice alamasan bile güzel bir seyahat yapmış olursun”. Bu teklif karşısında Rüstem heyecanlanıyor, seviniyor ve hemen kabul ediyor. Güreşte şansını denemek ve nasip olursa dereceye girip ödüle kavuşmak ümidiyle gideceği Yenişehir, bir muhacir çocuğu olan Rüstem’in memleketi olacak ve hayatının son nefesini de orada verecektir. Aralarında Rüstem’in de bulunduğu pehlivanlar, başlarında cazgır bulunduğu halde vapurla İstanbul’dan Mudanya’ya geliyorlar. Bursa’da bir iki gün dinlendikten sonra Yenişehir yolunu tutuyorlar.

Edhem Paşa’nın artık geleneksel hale gelen güreş müsabakasının son hazırlıkları tamamlanmıştır. Kündeci Hasan, Kara Kadir gibi na gmlı pehlivanlar daha önceleri de Yenişehir’e gelmiş; birincilikler kazanmışlardır. Yeni yetme Rüstem Pehlivan, bunların yanında hemen hiç tanınmamakta; kendisine şans verilmemektedir. İstanbul’dan ve başka yerlerden gelen pehlivanlar, müsabaka günü gelene kadar Edhem Paşa’nın çiftliğinde ağırlanmışlardır. Çiftlik, hem pehlivanların konaklama yeri, hem de güreşlerin yapılageldiği bir meydan işlevi görmektedir. Gelen pehlivanların sayısı fazla olduğu için büyük müsabaka günü öğlen vaktini beklemeden güreşler başlatılmıştır.

Güreşlerin öğleden önceki etabında çoğu yakın yerlerden gelmiş küçük boy, genç güreşçiler sahne alıyorlar. Bunlar, asıl müsabakalardan önceki bir tür ısınma turları oluyor. Ezana yakın bir saat mola veriliyor ve ondan sonra orta, baş altı ve baş güreşler şeklinde giderek doruğa çıkan heyecanla güreşler akşama dek sürüyor. Rüstem, güreşe baş altı kategorisinden katılıyor. Bademköylü Veli Pehlivan’ı yendikten sonra bir üst tur için Kündeci Hasan Pehlivan ile eşleşmiştir.

Rüstem’in güçlü rakibi karşısındaki başarılı oyununa hayran kalan Edhem Paşa, bir yandan da cazgırdan onun hakkında bilgi alıyor. Deliorman yöresinin Razgrad kasabası ahalisinden olduğunu ve üstelik “Moskof Harbi gazisi” ( Osmanlı – Rus Savaşı) olduğunu öğrenince ona karşı sıcak hisler besliyor. Bundan sonraki müsabakaları kaybetse dahi onu ödülsüz bırakmayacağını belirtiyor. Gerçekten de Rüstem, o büyük savaş sırasında on yedi yaşında bir delikanlı olarak katılmış ve yaralanmıştır. Bu savaşın en hazin tarafı, Rüstem ve onun gibi binlerce Türk’ün yurdu olan bu bölgelerin ebediyen kaybetmeleridir.

Ancak Rüstem’i henüz tanımayan Yenişehirli seyirci halkın gözünde o İstanbul’dan gelmiş bir pehlivandır ve Bursalı pehlivanları yenmekle sevimsiz biri olarak görünmektedir. Nitekim Veli Pehlivan’ın sırtını yerine getirdiği zaman alkış almamış; hatta yuhalanmıştır.

Müsabakanın yarı finali sayılabilecek güreşler başlamış ve bu evrede Rüstem Pehlivan ile Kündeci Hasan arasında heyecan düzeyi yüksek bir güreş yaşanmıştır. Rüstem ilk başlarda zor anlar yaşasa da çok geçmeden rakibi karşısındaki durumunu düzeltmeyi başarmıştır. Sarma taktiğinde çok iyi olan Rüstem, rakibini sarmış ve sonuçta bu güçlü rakibini yenerek finale kalmıştır. Onun bu kadar güçlü bilinen bir rakibi alt etmesi karşısında seyirciler şaşırmışlar ve bu şaşkınlık kısa bir süre sonra yerini hayranlığa bırakmıştır. Seyirciler arasından ilk kez Rüstem Pehlivan lehine tezahüratlar yapılmıştır.

Finaldeki rakip meşhur pehlivan Kara Kadir’dir. Rüstem’den çok önceleri güreşlerini bitiren ve o arada dinlenen Kadir, verilen araya itiraz etmiş ve Rüstem’i dinlenmeden güreşe zorlamıştır. Amaç, Rüstem’in yorgunluğundan da yararlanıp onu kolay yenmektir. Rakibinin bu sinsi planı karşısında Rüstem, hırslanmış ve güreşin hemen başlamasını o da istemiştir. Ev sahibi Edhem Paşa, bu ilginç müsabakaya her zamankinden fazla bir ilgi göstermiş; sonucunu merakla izlemiştir. Rakibine karşı aşırı hırslanan Rüstem, hiç kimsenin beklemediği bir çeviklikle Kara Kadir’i yirmi adım kadar taşıyıp, Edhem Paşa’nın önüne kadar getirmiş ve orada sırt üstü yere çalmıştır.  Böyle büyük bir finalin bu kadar kısa ve kesin sonuçlanması karşısında adeta şok olan seyirci, üzerlerindeki şaşkınlığı atar atmaz hep birden kuvvetli alkışlarla Rüstem’i alkışlamışlardır. İyice duygulanan Edhem Paşa da: “Yaşa be pehlivan! Bundan böyle seni her zaman evlat bileceğim” diyerek kutlamıştır.

Edhem Paşa’nın çiftliğindeki güreş müsabakalarına ilk kez katılan ve büyük bir zafer kazanan Rüstem Pehlivan, bu başarısıyla sadece ödüller almamış aynı zamanda ömrü boyunca Edhem Paşa gibi güçlü bir koruyucuya ve Yenişehir gibi güzel bir memlekete kavuşmuştur. Zira Edhem Paşa, aynı zamanda Yenişehir’in Muhacir Komisyonu başkanı olarak resmi bir sıfata sahiptir. Buraya gelen bütün muhacirleri uygun yerlere yerleştirmekten o sorumludur. Onun himayesi altında Yenişehir’de ondan fazla muhacir köyü kurulmuştur. Rüstem’den yerleşmek için istediği yeri seçmesi istenmiş ve Rüstem Pehlivan da içinde çok sayıda tanıdıklarının bulunduğu Mahmudiye (Kemerdere) köyünü seçmiştir. Burası merkeze en yakın muhacir köyüdür.

Yenişehirli Edhem Paşa’nın çiftliğindeki müsabakadan sonra Paşa’nın talimatıyla Rüstem Pehlivan için İstanbul’dan çok değerli, özel yapım kıspetler getirtildi. Artık her bakımdan önünde bambaşka bir dönem başlayan Rüstem Pehlivan, memleketin neresinde büyük güreşler yapılsa Edhem Paşa’nın sponsorluğunda ve çoğu zaman onunla birlikte gitmekteydi. Bu sayede Kurtdereli Mehmet, Kara Ahmet, Hergeleci İbrahim, Tatar Osman … gibi en büyük pehlivanlarla karşılaştı.

Adı geçen büyük pehlivanların hemen hepsi ara sıra Yenişehir’de Paşa’nın misafiri edilmişlerdir. senesinin sonlarında oğlunun görkemli sünnet cemiyetini yapan Edhem Paşa, memleketin bütün namlı pehlivanlarını Yenişehir’e toplamış ve şehir merkezindeki konağının önünde güreşler tertip etmiştir. Bu cemiyete sadece pehlivanlar çağrılmamış, İstanbul’un önemli gazetecileri de davet edilmişlerdir. Başkentin haftalık yayınlanan Resimli Gazetesi’nde 27 Aralık tarihli sayıda cemiyetin fotoğraflı haberi dahi yapılmıştır. Başyazar Hüseyin İrfan Bey gözlemlerini: “Manzaranın insana vereceği haz ve neşe tarifsizdir” şeklinde kaleme almıştır. Rüstem Pehlivan, bu organizasyonda Edhem Paşa’yı temsilen pehlivan meslektaşlarına mihmandarlık (ev sahipliği) yapmıştır. Onun Yenişehir’de bulunması birçok pehlivanı buraya çekmiştir.

Bursa’da maarif yararına düzenlenen büyük bir güreş müsabakası Rüstem ve Edhem’in parlak sahne zaferi ile sonuçlanacaktır. Edhem Paşa, protokolün en üst basamağında yerini alarak eseri saydığı Rüstem Pehlivan’ı ve diğer güreşçileri izlemiştir. En üst basamak sayılan başpehlivanlık için meydana çıkan altı pehlivandan biri de Rüstem’dir. Ancak onun karşısında, daha önceleri Manyas’ta yenişemediği okkalık dev pehlivan Katrancı Mehmet bir kaya gibi durmaktadır. Katrancı’nın yanında ufak tefek kalan Rüstem’in ağırlığı yüz okka bile değildir. Rüstem, bütün Bursa ahalisinin gözü önünde adeta bir mucize eseri olarak Katrancı denilen bu devin sırtını yere getirerek finale kalmıştır. Finaldeki rakibi Eskişehirli Tatar Ahmet’i de yenerek şampiyon olurken, büyük bir para ödüllüne ve Bursalı Tahir Ağa’nın hediyesi olan çok kıymetli bir ata sahip olmuştur. Başta vali olmak üzere, vilayetin bütün resmi adamları protokolde Edhem Paşa’yı tebrik etmişlerdir.

Rüstem Pehlivan zaman zaman İstanbul’a da giderek, oradaki büyük pehlivanlara meydan okudu ve bunların çoğunu yenmeyi başardı. Nitekim elimizde bulunan Rüstem Pehlivan’a ait bir fotoğraf bu dönemden kalmadır. Dönemin en popüler dergisi olan Servet-i Fünun’da Yenişehirli Rüstem Pehlivan ile meşhur Kurtdereli Mehmet’in yanyana bir fotoğrafı yayınlanmıştır. Derginin 10 Şubat tarihli sayısında çıkan bu fotoğrafın altında şöyle yazılmıştır: “Yenişehirli Rüstem Pehlivan &#; Kurtdereli Mehmet Pehlivan: Anadolu’nun yetiştirdiği baba yiğitlerden olan bu iki pehlivan burada sair Osmanlı pehlivanlarına galebe ettiğini ve edeceğini ilan etmiş olan Pehlivan Karaahmet’e meydan okumak üzere ahiren İstanbul’a gelmişlerdir. Karaahmet, ilanına mugayir olarak meydana çıkmamış diyorlar…

Yenişehirli Edhem Paşa’nın himayesi Rüstem Pehlivan’ı güvenle güreşçilik alanında en üst mertebelere taşırken, Rüstem’in her geçen gün artan şöhreti Edhem Paşa’nın daha çok tanınmasını sağlamaktadır.

Rüstem Pehlivan’ın güreş hayatındaki zirve başarısı Çanakkale’de iki gün süren güreş müsabakasında kazanılmıştır. Bu büyük organizasyona İstanbul’dan adeta çıkarma yapılmıştır. Gelenler arasında Mısır hıdivi dahi mevcuttur. Yaptığı onlarca büyük güreşe rağmen o zamana kadar hiç kimseye yenilmemiş Hergeleci İbrahim, müsabakanın favori şampiyon adayı olarak bütün dikkatleri üzerinde toplamıştır.

Çanakkale’deki müsabakanın güçlü bir adayı olarak Rüstem Pehlivan, hemen her zamanki gibi bu kez de Edhem Paşa ile birlikte gelmiştir. Çok güçlü pehlivanların tozu dumana katarak, binlerce seyirciyi coşturarak çıkardıkları güreşlerin seyri doyumsuzdur. Final sahnesine kalan iki güreşçiden biri Yenişehirli Rüstem Pehlivan öbürü ise herkesin en başından favori saydığı Hergeleci İbrahim’dir. Çok çetin ve uzun süren bu güreşin sürpriz galibi Rüstem Pehlivan olmuştur. Hergeleci, ilk kez yenilirken; Rüstem Pehlivan güreş tarihine geçecek yeni bir unvan kazandı: Hergeleci İbrahim’i yenen tek pehlivan Koca Rüstem. Bu unvan aldığı büyük para ödülünü dahi gölgede bırakmıştır.

Rüstem Pehlivan, güreşlere gitmediği zamanlarda köyündeki evinde, bağ – bahçesinde sessiz – sakin vakitler geçiriyordu. Bursa – Yenişehirliler onun varlığından, şöhretinden gurur duymaktaydılar. Mahmudiye köylüleri ise, bu kadar şanlı bir pehlivanla aynı köylü olmaktan apayrı bir gurur duymaktaydılar. Köylüler, onun düzenli aralıklarla yaptığı antremanları bile büyük bir heyecanla izliyorlardı. Kendisine her türlü sevgi, saygı, izzet ve ikramda bulunuluyordu.

yılında padişahın tahta çıkışının Yıl dönümü vesilesiyle memleketin birçok yerinde kutlamalar yapılmaktaydı. Bu çerçevede güreş müsabakaları eksik olmazdı. Rüstem Pehlivan, hayatının son müsabakasına katılmak üzere Konya yolunu tuttu. Orada çok büyük güreşler yapılacak ve Anadolu’dan en namlı pehlivanlar hazır bulunacaktı. Ancak kaderin hazin cilvesi, Rüstem’i daha yolda iken yakaladı. Yolda hastalandı. Buna rağmen, geçer umuduyla Konya’ya vardı. Fakat burada hastalığı şiddetlenmiş ve Rüstem Pehlivan, bu talihsizlik yüzünden çok istediği halde güreşlere katılamamıştır.

Mecburen memleketi Yenişehir’e dönmek zorunda kaldı. Daha dönüş yolunda iken, ecelin elinde son nefesini verdi. Naaşı, pek sevdiği köyü Mahmudiye’ye getirildi ve orada toprağa verildi. Onun bu erken ölümüne en çok üzülenlerden biri de Yenişehirli Edhem Paşa’dır. Günümüzde hâlen ziyaret edilebilen kabrinin yanı başına gücünün simgesi olarak antreman yaptığı ağır taş konulmuş ve hakkında kısa bir tanıtım yazısı yazılmıştır.

İnsanoğlu göçer gider; nâmı bir süre daha yaşar. Bu dünyada sadece kırk bir yıl yaşayan Rüstem Pehlivan’ın güreş aleminde bıraktığı nam yüz yirmi yıldır yaşamaya devam ediyor. Mekânı cennet olsun.

Dr. Salih EROL

Eğitimci ve Tarih araştırmacısı – yazar. Lisans öğrenimini Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliğinde tamamladı. Anadolu Üniversitesinde Tarih bölümünde yüksek lisans ve doktora yaptı. ’den beri Bursa’da öğretmenlik yapmaktadır. İkisi Türk Tarih Kurumundan olmak üzere 4 kitabı ve çok sayıda makalesi yayınlandı. E-Posta:[email&#;protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Çanakkale Lapseki Yerel Haberleri

  • Lapseki'de geleneksel ilçe hayrı düzenlendi

    Çanakkale, 23 Haziran

    Lapseki'de geleneksel ilçe hayrı düzenlendi

    Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde " Lapseki Kiraz Festivali" etkinlikleri kapsamında geleneksel hayır yemeği düzenlendi.

  •  Lapseki Kiraz Festivali'nde kiraz yarışması ödül töreni ve Cengiz Kurtoğlu konseri

    Çanakkale, 22 Haziran

    Lapseki Kiraz Festivali'nde kiraz yarışması ödül töreni ve Cengiz Kurtoğlu konseri

    Çanakkale’nin Lapseki ilçesinde belediye tarafından bu yıl 38'incisi düzenlenen Kiraz Festivali'nde, en iyi kiraz yetiştiricileri ödüllendirildi, sanatçı Cengiz Kurtoğlu konser verdi.

  •  Lapseki Belediyesi Kiraz Festivali başladı

    Çanakkale, 20 Haziran

    Lapseki Belediyesi Kiraz Festivali başladı

    Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde düzenlenen Kiraz Festivali'nin açılışı gerçekleştirildi.

  • Çanakkale Valisi Aktaş Lapseki ve Gelibolu kaymakamlıklarını ziyaret etti

    Çanakkale, 16 Haziran

    Çanakkale Valisi Aktaş Lapseki ve Gelibolu kaymakamlıklarını ziyaret etti

    Çanakkale Valisi İlhami Aktaş, Lapseki ve Gelibolu kaymakamlıklarını ziyaret etti.

  • Çanakkaleli besici 1 ton kilogramlık kurbanlığı satışa çıkardı

    Çanakkale, 13 Haziran

    Çanakkaleli besici 1 ton kilogramlık kurbanlığı satışa çıkardı

    Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde, Kurban Bayramı öncesinde 1 ton kilogram ağırlığındaki simental cinsi kurbanlık satışa çıkarıldı.

  • Çanakkale Boğazı'nda arızalanan tekne kurtarıldı

    Çanakkale, 11 Haziran

    Çanakkale Boğazı'nda arızalanan tekne kurtarıldı

    Çanakkale Boğazı'nda makineleri arızalanan tekne, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü (KEGM) ekiplerinin müdahalesiyle balıkçı barınağına çekildi.

  • AK Parti'li Turan: Sakın oy kullanmaya geç kalmayalım
  • AK Parti Grup Başkanvekili Turan, oyunu Çanakkale'de kullandı:

    Çanakkale, 28 Mayıs

    AK Parti Grup Başkanvekili Turan, oyunu Çanakkale'de kullandı:

    AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Cumhurbaşkanı Seçimi ikinci tur oylaması için oyunu Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde kullandı.

  • AK Parti Grup Başkanvekili Turan, Çanakkale ziyaretlerinde konuştu:

    Çanakkale, 24 Mayıs

    AK Parti Grup Başkanvekili Turan, Çanakkale ziyaretlerinde konuştu:

    AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, "Hani Kılıçdaroğlu yüzde 60 oy alacaktı. Hani 7 cumhurbaşkanı yardımcısı olacaktı. Hani bir başbakan olacaktı, hani tüm üst düzey bürokratları görevden alacaklardı. Hani tüm AK Parti'liler yargılanacaktı. Hani Demirtaş serbest kalacaktı. Hani KHK'lılar tümüyle iade olacaktı, hani yerel özerklik şartı yerine getirilecekti. Hani parlamenter sisteme geçilecekti. Millet meseleye el koydu. Onların vaadi, milletin engeli olan tüm konuları millet elini tersiyle itti." dedi.

  • Çanakkale'nin meşhur "Lapseki kirazı"nda hasat ay sonunda başlayacak

    Çanakkale, 23 Mayıs

    Çanakkale'nin meşhur "Lapseki kirazı"nda hasat ay sonunda başlayacak

    Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde yetiştirilen, kendine has rengi ve aromasının yanında iriliği ve uzun raf ömrüyle ilgi gören kirazın erkenci çeşidinin üreticileri hasada hazırlanıyor.

  • Lapseki'de yaz şenliği düzenlendi

    Çanakkale, 22 Mayıs

    Lapseki'de yaz şenliği düzenlendi

    Lapseki Beyçayırlılar Derneği (BEYDER) tarafından geleneksel yaz şenliği düzenlendi.

  • AK Parti Grup Başkanvekili Turan, Lapseki'de mitingde konuştu:

    Çanakkale, 13 Mayıs

    AK Parti Grup Başkanvekili Turan, Lapseki'de mitingde konuştu:

    AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce'nin cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesi sürecine ilişkin, "Dün bir açıklama yaptı Kılıçdaroğlu; 'Rusya yaptı bunu' dedi, 'Rusya yaptı' dedi. Bu diplomatik krizdir, skandaldır, nezaketsizliktir. Sen Beyaz Saray'ın sözcüsü müsün? Sen FETÖ'nün günahını kapatan adam mısın? 'FETÖ' dememek için FETÖ'ye ev sahibi Amerika'ya göz kırpmak için 'Rusya' dedi." ifadesini kullandı.

  • Lapseki'de otizmli öğrencinin resimleri okulunda sergileniyor

    Çanakkale, 06 Mayıs

    Lapseki'de otizmli öğrencinin resimleri okulunda sergileniyor

    Lapseki Plevne Ortaokulunda öğrenim gören hafif otizmli Ömer Seha Akdemir'in eserlerinden oluşan bireysel resim sergisi açıldı.

  • Lapseki'de tarla günü etkinliği düzenlendi

    Çanakkale, 04 Mayıs

    Lapseki'de tarla günü etkinliği düzenlendi

    Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde tarla günü etkinliği düzenlendi.

  • AK Parti Grup Başkanvekili Turan, bayram namazının ardından konuştu:

    Çanakkale, 21 Nisan

    AK Parti Grup Başkanvekili Turan, bayram namazının ardından konuştu:

    AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'taki depremler nedeniyle bu yıl Ramazan Bayramı'nın hüzünle karşılandığını belirterek, "İnşallah bayramda köylerde ilk evlerimizi teslim edeceğiz ve bir yıl içinde vatandaşlarımızın yeni yuvalarına kavuşmaları için el birliğiyle çalışacağız." dedi.

Günlerdir, “direne direne kazanacağız” sloganları arasında Gezi Parkı'ndaydım. İnanılmaz bir ortam vardı. Bir ay önce "Olmaz, olamaz" dediğim olaylar oldu. Ülkem için umudumu kaybettiğim günlerde Gezi Parkı’nda gördüklerim gözlerimi yaşarttı. Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak sokaklara ilk çıkışım 31 Mayıs’tır. Arkadaşlarımla birlikte Gümüşsuyu üzerinden ilerlemeye çalıştık ancak polis müdahalesi vardı. Daha sonrasında ara sokaklardan Cihangir’e kadar yürüdük ve Taksim İlkyardım Hastanesi’nin önüne geldik. Daha ileriye gidemiyorduk. Sürekli Taksim’den yaralılar geliyordu hastaneye, sanki bir savaş cephesinin arkasındaydık. Her yaralıyı taşıyan ambulansın arkasından, “bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları atılıyordu, bıkmadan, usanmadan. Bir ara hastaneden koltuk değnekleri ve iki arkadaşının desteğiyle çıkan bir genç gördüm. Sağ ayağı, diz kapağına kadar alçıya alınmıştı. Kalabalığın içine geldiğinde, “zıpla zıpla zıplamayan faşisttir” sloganıyla herkes bir anda zıplamaya başladı. Ayağı daha yeni alçıya alınan genç de, yanındaki arkadaşlarına tutunarak zıplıyordu. Böyle bir anı, hayatım boyunca tekrar görür müyüm? Bilemiyorum. Buna benzer olaylar, 4 Haziran’a kadar devam etti.

4 Haziran günü tam bir zafer havasındaydı. Gezi Parkı’na ulaşılmıştı. Taksim Meydanı tıklım tıklımdı. Solcusu, sağcısı, ulusalcısı, Kürt'ü, Türk'ü, antikapitalist Müslümanı Her gruptan ama her gruptan insan Taksim’deydi.

Ben böylesine bir mozaiği daha önce ne gördüm ne de duydum bu memlekette. Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi bir arada yürüyordu. Gerçekten yıllardır beklediğim Türkiye resmini görüyordum Taksim'de. Ayaklarım eve dönmeyi reddediyor, biraz daha kalmak istiyordum. Abdullah Öcalan posterlerinin altında, alnında "Atam izindeyiz" yazan teyzeler, Kürt gençlerle birlikte Kürtçe halay çekiyordu.

Ve ne gariptir ki, bazı AKP'li arkadaşlarım, Öcalan posterlerinin Taksim Gezi Parkı'nda olmasından çok rahatsız olmuşlardı. Hani sizler barış sürecini destekliyordunuz? “Barış sürecinde Öcalan'ın elini sıkan AKP iktidarını alkışlarken, şimdi Öcalan'ın posterlerinden rahatsız mı oldunuz?” soruları canlanıverdi kafamın içinde. Sanırım barışı sadece kendi tekellerinde, kendi partilerinde görenlerin maskelerini bir bir düşürüyordu Taksim Gezi Parkı. Biraz da ünlü İstiklal Caddesi’nde neler olup bittiğine bakmak istedim. Cadde üzerinde seyyar tekel bayileri kurulmuştu. Demirören AVM önünde -buz dolu leğenlerin içinde- bira satan seyyar satıcılar vardı. Tekila, votka gibi alkol satıcıları da mevcuttu. Hemen yanında ise kapalı bir teyze eşarp, çanta satıyor, onun yanında karpuzcu, salatalıkçı, sucu Allah'ım gözlerimi ovuşturup, fotoğraflarını çektikten sonra tekrar tekrar baktım ve aynı manzaraları gördüm. Demek ki gerçek Demek ki olabiliyormuş.

Protestolar Miraç Kandili’ne de denk geldi. Taksim Gezi Parkı'nda namaz kılındı, Gezi Parkı’ndaki gençler, etrafta alkol içenlere gürültü edilmemesi ricasında bulundular. Ve alkol şişeleri kaldırıldı, sloganlar sustu, sessizlik sağlandı. Gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Demek ki sarhoş olsa da, bir şekilde anlaşılabiliyormuş, yeter ki isteyelim.

Gelelim iktidar cephesine. İktidar ne yapacağını şaşırdı, şaşırması da normal, çünkü ilk defa İstanbul'daki karış karış yapılan rantlara karşı sert bir şekilde “yeter, dur” diyen bir muhalefetle, halk muhalefetiyle karşı karşıya kalmıştı. AKP seçmeni ise şoka girmiş durumdaydı. Cumhuriyet Mitingleri sonrasında sindiklerini düşündükleri tehlikenin tekrardan ortaya çıktığı düşüncesi ağırlık kazanmıştı, yani laik Alevi kesim. Aslında bu olay sadece Alevi laik kesimin tepkisi değildi, hatta merkezde bile değillerdi bana göre. Onlar sadece bu olaydan payını almak isteyen bir gruptu. Benim sokaklarda gördüğüm -onca müdahaleye rağmen dağıtılamayan, aksine daha da kuvvetlenen- kitleler, "ben yaparım" kibriyle hareket eden iktidara, "hayır, her zaman yapamazsın, artık yeter" mesajını vermek isteyen insanlarla doluydu. İktidara bu mesajı vermede başarılı olduklarından da hiç ama hiç şüphem yok. Ancak AKP tabanı ve başbakan Erdoğan, bu olayı CHP'nin üstüne yıkmaya çalışıyor. Bu yaklaşım, sadece protestocular arasında değil, AKP tabanında da bazı muhalif seslerin yükselmesine neden oldu. Aslında bu da çok güzel bir olaydı, yine bir ay öncesinden “olmaz, olamaz” denilecek bir durumdu. İlk defa -parti içerisinde- Erdoğan'ın üslubundan ve tutumundan rahatsız olanlar vardı, ilk defa parti içi bir muhalefetin ayak sesleri geldi sanki AKP kanadından. Dolayısıyla Gezi Parkı eylemi, yıllardır muhalefetsiz olan bu iktidarı tam anlamıyla sersemletti.

O kadar güzel günler yaşanıyordu ki Taksim'de, ta ki o üzücü müdahaleler gelinceye kadar. Maalesef çok üzüldüm bir olay vardı, o da; bu Gezi Parkı direnişinin gücünü gören siyasi grupların, bu pastadan pay alma yarışına girmeleriydi. Özellikle de ulusalcı dediğimiz laik Kemalist kesim. Gezi Parkı'nda, “Mustafa Kemal'in askerleriyiz” diye bağırıyorlardı. Ancak Gezi Parkı’ndakiler pek rahatsız değildi bu durumdan, çünkü bunlar elbette olacaktır, doğaldır, kaçışı yoktur. 

Ancak işin ilginci, artık başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyenler de, Kemalistlerin sloganını kullanmaya başladı. Gezi Parkı’nda dolaşırken, oradaki bir eylemci genç gülmeye başladı, “yahu başbakanı havalimanında karşılamaya gidenler, ‘hepimiz Tayyip'in askerleriyiz’ diye sloganlar atmışlar” dedi. Başbakanın “baş belası” dediği Twitter üzerinden örgütlenen AKP’liler, başbakanı karşılamaya gitmiş ve yıllardır eleştirdikleri Kemalistlerin sloganlarını başbakan Erdoğan için atmışlardı öyle mi? Kulaklarıma inanamadım, sonra internete düşen videoları izledim, gerçekten de doğruymuş.

Peki ama hani demokratlık, hani nerede sivilleşme? Bir zamanlar Erdoğan için, “apoletleri olmayan komutan” diyerek Kenan Evren’e benzetiyorlardı. Bu benzetmeyi yapanlara şiddetle karşı çıktım, kişisel olarak hâlâ da karşı çıkarım, çünkü demokratik bir seçimle iktidara gelen bir siyasetçinin, darbeci bir paşayla özdeşleştirilmesi beni son derece rahatsız eder. Ancak kendi partililerinin, “hepimiz Tayyip’in askerleriyiz” sloganı atarak, bu özdeşleştirmeyi yapanlara yardım edeceğini hayal bile edemezdim.

15 gün boyunca Taksim ve çevresinde cereyan eden Gezi Parkı olaylarını inceledim, notlar aldım, çektiğim fotoğrafların saatlerce okumasını yaptım. Çok kişiyi dinledim, memleketim için çok iyi anlar gördüğüm gibi, çok da acı anlara tanık oldum. Tanık olduklarımın belki de acısı, 11 Haziran Salı günü Taksim Meydanı’nda yaşananlardı. O gün Taksim Meydan'daydım. Gezi Parkı merdivenlerinden görünen manzara şuydu; polis AKM önünü TOMA ile kapatmış ve AKM üzerindeki tüm bayrak ve posterleri indirmişti. İki istisna dışında; Türkiye bayrağı ve Atatürk posteri. Bu ikisi AKM'nin ön duvarında bırakılmıştı, altında da polisler etten ve demirden bir duvar örmüşlerdi AKM önüne. Tabiri caizse Atatürk'ü koruyorlardı, çünkü hem mekânın adı AKM (Atatürk Kültür Merkezi) hem de üzerinde bir Atatürk posteri var. Bir kadının söylediklerine kulak verdim, “elinde Atatürk posteriyle Taksim, Kızılay, Gündoğdu, Uğur Mumcu meydanlarında yürüyenleri coplayan, kafalarına gaz bombası atanlar, tazyikli su sıkanlar, AKM'ye Atatürk posteri asıp, onun önünde bir set oluşturmuşlar.”

Taksim Meydanı tıklım tıklımdı. Sloganlar atılıyor, alkışlar, ıslıklar, protestolar Gayet barışçı bir hava içerisinde devam eden bu manzara, birden AKM önünden yükselen beyaz dumanlarla değişti. Hiçbir uyarı, hiçbir anons yapılmadan arka arkaya atılan gaz bombaları, Taksim Meydanı'nın üzerine bir gaz bulutu gibi çöktü. Panik içinde kaçan binlerce kişi dört bir yana dağıldı. Yaklaşık bin kişilik bir grup Talimhane yönüne doğru kaçmaya başladı. Ancak Taksim Meydanı ile Talimhane bölgesi arasındaki inşaat çalışmaları arasında bir anda gaz bombaları içinde kaldılar. Bazı insanların metre yükseklikten yüz üstü çukurlara düştüğünü, bazı kadınların yere düşüp ezildiklerine gözlerimle şahit oldum ve ağlamaya başladım. Rüzgarla gelen biber gazının da etkisi vardı bu ağlamamda ama bu zulmü yapanların Allah korkusu olup olmadığını düşünmemin etkisi daha fazlaydı o an. Böyle olmamalı, yöntem bu olmamalı diye haykırıyordum.

Yoğun gazın etkisiyle insanlar bayılmaya başladı, karga tulumba taşınarak Talimhane'ye götürüldüler. yıldızlı onlarca otel, göstericiler için kapılarını açmıştı. Bir otel yöneticisi, girişteki döner kapıyı kırarak içeriye daha rahat girilmesini sağladı. Kendilerini zar zor Talimhane otellerine atanlara turistler yardımcı oluyordu, insanlık hâlâ ölmemiş dedirtircesine! Taksim Meydanı’nın, polisin aşırı gaz kullanımıyla dağıtılmasından sonra kalabalık Divan Oteli’nin bulunduğu Cumhuriyet Caddesi’nde toplandı, yani Gezi Parkı'nın arka girişinde. Böyle bir kalabalığı Hrant Dink için yapılan yürüyüşlerde görmüştüm. Ancak bu sefer daha fazla ve daha kızgın bir kitle vardı. Yapılan müdahale insanları çileden çıkardı, edilen protestolara küfürlü marşlar da eklendi. Hükümet aleyhine atılan sloganlar -tabiri caizse- İstanbul'u inletiyordu. Herkesin aklına gelen bir soru demeti vardı; “Polis gündüzden alanı boşaltmış, Taksim anıtını ve AKM'yi kendi kontrolüne almıştı. Peki sonrasında neden geri çekildi? Neden insanların tekrardan Taksim Meydanı'na dolmasına izin verildi? Madem geri çekilindi ve meydan tekrardan insanlara açıldı, o halde meydan dolduktan sonra tekrardan müdahale etmenin nedeni nedir? Zevk mi alıyorlar?”

15 gün boyunca karşılaştığım olaylarda akan gözyaşlarına hakaret etmemek için yetkililere değinmeden geçemeyeceğim. Şu an bu satırları yazarken bile gözlerim doluyor. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'yu dinlemiştim. "Gelin çocuklarınızı alın, can güvenlikleri yok" dedi. Eğer bir vali, kendi ilindeki olaylarla ilgili böyle bir cümle söylüyorsa, o zaman durum gerçekten içler acısıdır. Gezi Parkı’ndan dönerken, radyoda AKP sözcüsü Hüseyin Çelik'i dinledim. Şöyle bir cümle kullandı; "Görüyorsunuz değil mi? O Taksim Anıtı, o Atatürk Anıtı'nın üzerindeki posterleri." 29 Ekim ’da Ankara’daydım. Atatürk'e, Anıtkabir'e yürümek isteyen binlerce insana izin vermeyen iktidar, şimdi Atatürk’ü mü koruyordu?

Daha fazla uzatmak istemiyorum, çünkü yazacak halim kalmadı. Eve doğru giderken düşündüm, “AKM'nin önceki hâli daha güzel değil miydi?” diye sordum kendi kendime. Atatürk dahil, bu toplumun her kesimini simgeleyen, barışçıl bir poster duvarı neden rahatsız etti acaba? Hani barış istiyorduk? Hani terör ve kavga istemiyorduk? O halde Atatürk, Öcalan, Lenin, Deniz Gezmiş gibi isimlerin posterlerin aynı alanda ve bir arada olduğu, tek tipleştirmeye ve tekellere karşı toplumun her kesiminin temsil eden o AKM mozaiğinden neden bu kadar rahatsız olduk? Diye sordum kendi kendime (HP/AS)

* Altüst Dergisi’ndeki yazımdan yararlanılmıştır.

yılında doğan Hasan Pehlivan, lisans eğitimini yılında Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde, yüksek lisans eğitimini ise yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme (MBA) Bölümü’nde tamamladı.

Hasan Pehlivan iş yaşamına yılında, Uzak Doğu’da petrol ve gaz sektöründe Saha Mühendisi olarak, Schlumberger Oilfield Services şirketinin Çin Halk Cumhuriyeti operasyonlarında başladı. Pehlivan aynı kuruluşta, Endonezya Güney Sumatra’da Operasyon Yöneticisi ve Japonya, Vietnam, Tayvan ile Tayland'da Teknik Müdür olarak, toplam altı yıl çalıştı. yılları arasında, Paris Schlumberger Wireline Merkez Ofisinde Üretim Servisleri bölümünün küresel pazarlamasından sorumlu görevinden sonra, yılında telekom, ödeme sistemleri ve hükümet programlarından sorumlu Satış ve Pazarlama Müdürü olarak Schlumberger akıllı kartlar bölümüne geçti ve senesinde Türkiye Ülke Direktörü oldu. Pehlivan, yılları arasında Gemalto Türkiye Genel Müdürü ve Ortadoğu Bölgesi Ödeme Sistemleri Direktörü olarak görev aldı.

yılı itibariyle Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nda, Baş Danışman olarak, 15 ülkedeki uluslararası danışman ağının yönetiminden sorumlu olan Hasan Pehlivan, enerji, inovasyon ve ileri teknoloji sektörleri başta olmak üzere sektörel çalışmalara katkı sağladı.

Eczacıbaşı Topluluğuna 1 Ocak senesinde Yapı Ürünleri Grubunda İş Geliştirme Direktörü olarak katıldı. Eylül ’dan bu yana VitrA Karo Genel Müdürü görevini icra etmenin yanısıra 15 Temmuz ’da Villeroy Boch Fliesen GmbH’nın da Genel Müdürü olarak Eczacıbaşı Karo Seramik İş biriminin tüm sorumluluğunu üstlendi.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası