(1) Dünyadaki tüm aşılar, Core aşılar (yapılması zorunlu) ve yapılması zorunlu olmayan aşılar diye ayrılmıştır. Core aşılar içerisinde köpek karma aşısı ve kedi karma aşısı yer alır. Kuduz hastalığının olduğu yerlerde kuduz aşısı da Core aşı olarak kabul edilmelidir. Kuduz riski varsa, karma ve kuduz yapılması zorunlu olan aşılardır.
(2) Normal şartlarda kuralına uygun bir aşılama köpek ve kedilerde minimum üç yıl hatta ömürlük bağışıklık sağlayabilir. Ticari olarak yapılan antikor bazlı testler hastalık taramak için değil aşının etkinliğini kanıtlamak için yapılmalıdır.
(3) Hayvanlarda temel olmayan; Corona, Bronchine, Lyme vb. aşılar risk halinde yapılmalıdır. Bu aşılar genelde 1 yıllık immunite sağlar, takip edilerek yıllık tekrarlanmalıdır.
(4) Bazen ülke ruhsatlandırılması aşının yılda bir yapılmasını önermektedir, bunun farklı nedenleri olmaktadır. Köpek ve kedinin sahibi bu önerinin sadece kendi onayıyla yapıldığını anlamalı ve sorumluluğu üstlenmelidir. Kuşku halinde yıllık antikor taramaları mantıklı bir yoldur.
(5) Bu kılavuzun amacı köpek ve kedilerinizi gereksiz aşı yükünden kurtarmanız; hem onlar için sağlıklı hem sizin için ekonomik avantaj elde etmenizdir. Bütün hayvanları temel aşılarla aşılamalıyız, temel olmayanlardan ise gerekmedikçe kaçınmalıyız.
(6) Bir köpeğe yapılacak aşı köpek 4 aydan küçükse maternal antikor, immun yeterlilik vb. kurallara bağlı olarak yeterli direnç oluşturmaz. Aşılama programına hangi hasta başlarsa başlasın 4 ayı geçince karma aşı tekrarlanmalıdır.
(7) Temel aşılar dışında olan Lyme, Bronchine, Corona vb. aşıları daha sık uygulamayla direnç oluştururlar. Bu aşıların takibi halinde yılda bir uygulama gereklidir.
(8) Kuduz aşısı yasal zorunluluk gereği yılda bir yapılmalıdır bu aşı bazı ülkelerde 3 yılda bir yapılmaktadır. Kuduz aşısı, Core aşı grubundadır.
(9) Speed testlerin ekonomik yükü daha fazla olduğu için test yaptırmak yerine köpek ya da kedilere aşı yapılmaktadır. Normalde testler negatifse aşı gerekli, pozitifse gereksizdir. Sağlıklarıyla ilgili gereksiz yapılan her aşı riski göze almaktır.
(10) Antikor testleri aşının çalıştığını gösteren tek testtir, birçok nedenle aşı çalışmayabilir.
(11) Parvoglob, Febriglob gibi immun plazma uygulamalarının, hastalık semptomları görüldükten sonra kullanılması anlamsızdır. Bunlar semptom göstermeyen risk altındaki hayvanlara yapılmalıdır.
(12) Kedileri, risk altında toplu yaşayan ve risksiz grup olarak ikiye ayırmalıyız. Karma aşısı yıl arasında bağışıklık sağlasa da risk altındaki hayvanlara yılda bir yapılması önerilmektedir.
(13) FLV aşılamak için hayvanın negatif olduğundan emin olunmalıdır ve hayvan risk altındaysa yapılmalıdır.
(14) Adjuvan aşılar kedilerde sarkom tetikleyebilir, yapıldıkları yerler önemlidir.
(15) Gençlik dönemlerinde düzgün aşılanmış hayvanların yaşlılık dönemlerinde aşılamaya ihtiyaç duyulmaz.
(16) Köpekleri canlı aşılarla aşılamak en az 5 yıl bağışıklık sağlar.
(17) 4 aydan büyük bir köpekte karma aşı, ve haftada yapılırsa 3 yıl aşı gereksizdir.
Kedi ve Köpeklerde Aşı Uygulamalarıyla İlgili Kılavuz
M. J. Day(1), M. C. Horzinek(2), R. D. Schultz(3) and R. A. Squires(4)
(4)James Cook Universitesi , Queensland, Avustralya
(1)Bristol Üniversitesi, Birleşik Krallık
(2)(Eskiden) Utrecht Üniversitesi, Hollanda
(3)Wisconsin Üñiversitesi-Madison, Wisconsin, A.B.D.
iletişim: M. J. Day [emailprotected]
Bu rehber The World Small Animal Veterinary Association Vaccination Guidelines Group (VGG) tarafından hazırlanmıştır.
VGG(WSAVA Vaccination Guidelines Group) kedi ve köpeklere aşı yapılmasıyla ilgili küresel düzeyde bir kılavuz oluşturmak için bir araya gelmiştir. İlk versiyonu yılında basılmış, yılında güncellenmiştir. Elinizdeki bu kitapçık daha önceki versiyonların en güncel hali olup, yapılan yeni eklerle geliştirilmiştir, küçük hayvanların aşılanmasıyla ilgili uluslararası geçerliliği olan bir kılavuz oluşturmakta ve burda yapılan öneriler bilimsel kanıtlarla desteklenmektedir. Kurumumuz hayvan bakımının ülkeden ülkeye ekonomik şartlara bağlı olarak farklılıklar gösterebileceğini kabul etmektedir. Bu kılavuzda yer alan bilgiler zorunlu olmamakla birlikte, ulusal düzeyde dernekler veya veterinerler tarafından ülke şartlarına uygun şekilde uyarlanmalıdır. Kurumumuz mümkün olduğu takdirde tüm kedi ve köpeklerin aşılanmasını önermektedir. Bu sadece bireysel düzeyde hayvanı korumaz, aynı zamanda tüm hayvanların bulaşıcı hastalık salgınından korunmasını sağlar.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, VGG tüm kedi ve köpeklere, bulundukları coğrafi alan veya şartlardan bağımsız olarak mutlaka yapılması gereken aşıları temel aşı olarak tanımlamıştır. Bu aşılar hayvanları; yayılma tehlikesi olan, hayatlarını tehdit edici boyutta ciddi hastalıklara karşı korurlar. Bu aşılar, köpekler için canine distemper virus (CDV) ya da gençlik hastalığı, canine adenovirus (CAV) ve canine parvorius tip2 (CPV-2) nin değişik formlarıdır. Kediler için temel aşılar, feline parvovirus (FPV) ya da kedi gençlik hastalığı, feline calicivirus (FCV) ve feline herpesvirus-1 (FHV-1) dir. Kuduz aşısı her ülkede yasal bir zorunluluk değildir, ancak kuduz virüsünün görüldüğü yerlerde, kedi ve köpekler mutlaka aşılanmalıdır. (1)
VGG anne tarafından geçen antikorların (maternally derived antibodies-MDA) yavru köpek ve kedilere yapılacak bu aşıların etkinliğini etkilediğini kabul etmiştir. Bu antikorların miktarı bir batında doğan yavrular arasında büyük farklılıklar gösterir. Bu nedenle VGG, bu aşıların yavrulara 16 haftaya kadar yapılmasını ve 6. Veya aylarda tekrarlanmasını önermektedir. Ekonomik ve bölgesel şartların el vermediği durumlarda sadece bir doz temel aşı haftalık veya daha büyük yavrulara uygulanabilir.
VGG , temel aşıdan sonra (CDV,CAV, CPV-2, ve FPV) bağışıklığın gelişip gelişmediğini görmek veya barınaklardaki salgın hastalıkları engellemek için basit bazı testler uygulanmasını desteklemektedir.
Aşılar gereksiz yere kullanılmamalıdır. Yukarıda belirttiğimiz temel aşılar, yavru köpek ve kedilere 6. veya ayda tekrar yapıldıktan sonra, 3 yıldan önce tekrarlanmamalıdır. Çünkü bu aşıların bağışıklık süresi birkaç yıldır, hatta ömür boyu bile olabilir. (2)
VGG temel olmayan aşıları şu şekilde tanımlar: hayvanların bulunduğu yer ve yaşam tarzı, içinde bulunduğu riskler, bu hayvanları çeşitli enfeksiyon riskleriyle karşı karşıya bırakıyorsa bu durumda, temel olmayan aşılardan bahsedilir. VGG bazı aşıları da yeterli bilimsel temel olmadığı için önermemektedir.
VGG düzenli olarak(yıllık) yapılacak sağlık kontrolünü desteklemektedir. Bu senelik kontrollerde, temel olmayan aşılar yapılabilir. Zaten bu aşıların koruma süreleri genellikle 1 yıldır. (3)
VGG barınaklardaki aşı uygulama şartlarını da olabildiğince basite indirgemiştir: Barınağa giriş yapan tüm kedi ve köpekler barınağa girmeden önce veya giriş tarihleri itibariyle temel aşılarla aşılanmalıdır. Ekonomik olanaklar elverdiğinde, kılavuzda belirtildiği şekilde temel aşılar tekrarlanmalıdır. Solunum yolları hastalıklarına yönelik temel olmayan aşılar da yapılabilir.
Mümkün olduğu durumlarda veterinerler, görülen yan etkileri üretici firmalara veya yetkili kurumlara iletmelidir. Bu sayede, aşının güvenilirliği arttırılır.
Sonuç olarak, tüm kedi ve köpekler temel aşılarla aşılanmalıdır; temel olmayan aşılarsa gerekli görülmedikleri durumlarda yapılmamalıdır.
Bu grup, yılında, kedi ve köpekler için küresel bir aşılama kılavuzu oluşturmak için bir araya gelmiştir. Bunu oluştururken de bu hayvanların bakımlarıyla ilgili ekonomik ve sosyal farklılıkları göz önünde bulundurmuştur. Bu nedenle, bu kılavuz Kuzey Amerika’da hazırlanan kılavuzlardan ve Avrupa’daki Advisory Board of Feline Disease tarafından hazırlanan kılavuzlardan kapsam bakımından daha geniştir. İlk kılavuz yılında basılmış (Day ve diğerleri, ) ve yılında güncellenmiştir (Day ve diğerleri ). arasında, VGG kedi ve köpekleri etkileyen enfeksiyona bağlı hastalıklara ve Asya kıtasındaki aşılamaya odaklanmış ve Asya kıtasındaki veterinerler için yerel düzeyde aşılamayla ilgili önerilerde bulunmuştur. ve ’ te uluslararası aşılama kılavuzunun yenilenmesi ve güncellenmesi alanında çalışmalarda bulunmuştur. Bu çalışmanın sonuçları elinizdeki kitapçığı oluşturmaktadır.
Elinizdeki bu kitapçık format ve içerik olarak baskısıyla aynı olmakla birlikte aşağıda belirtilen özellikli konularda ayrılmaktadır.
seafoodplus.info kedilere yapılan booster (tekrar) aşısının zamanlamasında değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikle, booster aşısının 26 haftalıkken yapılma opsiyonu getirilmiştir.
Kanıta dayalı veteriner hekimlik (KDVH) kavramı, WSAVA aşı kılavuzunu yayımladığı tarihinden itibaren öne çıkmaya başlamıştır. Herhangi bir prosedürü ortaya koyan kanıtların ağırlıklandırılması daha önce Avrupa’da kedilerin aşılanması üzerine çalışması bulunan Lloret() tarafından yapılmıştır. VGG elinizdeki bu kitapçıkta daha açık bir kanıta bağlı yaklaşım sergilemektedir. Böylece uygulayıcı veterinerler öneriye temel oluşturan kanıtın farkına varırlar. Bu yüzden bu kitapçık öncekilere göre tam bir şekilde atıflandırılmıştır. Ek olarak, VGG destekleyici kanıtlar için bir sıralama oluşturmak istemiş, ancak mevcut şemaların aşılama alanına uygulanabilirliklerinin düşük olduğu görülmüştür. Bu yüzden VGG kendi KDVH sistemini oluşturmuştur.
Bu kitapçıkta yapılan önermeleri [EB1], [EB2],[EB3],[EB4] şeklinde kısaltmalar takip edecektir. Bu atıfta bulunulan kaynağın kategorisini gösterir. Her durumda mevcut olan en yüksek kategori belirtilecektir.
seafoodplus.info uygulanabilen test kitleri ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
seafoodplus.info hastalık belirtileri sayfası güncellenmiştir ve sıkça sorulan sorular genişletilmiştir.
KANITA DAYALI VETERİNER HEKİMLİK
Tip 1 kanıt[EB1]: Hakem denetimli bilimsel yayınlara atıfta bulunulduğu durum. Bu durumda ortaya konulan kanıt, hakem denetimi olmasına rağmen farklı nitelikte bilimsel kalitededir, çünkü hakem denetimi için genelgeçer standartlar bulunmamaktadır.
Tip 2 kanıt[EB2]: Yayınlanmamış ticari araştırmalara bağlı kanıt. Bu araştırmalar veteriner aşıları için ruhsat almanın düzenleyici bir parçasıdır. Burda, prospektüste yer alan bilgiler düzenleyici otoritenin hakemleri tarafından gözden geçirilir.
Tip 4 kanıt[EB4]: Deneysel veya alan çalışmalarınca desteklenmeyen ancak mikrobiyoloji, immunoloji veya genel kanı tarafından desteklenen düşünceler.
Tip3 kanıt[EB3]: Hakemli bilimsel dergilerde yayımlanmamış, yasal prosedürün bir parçası olarak denetlenmemiş ticari ya da bağımsız deneyler tarafından desteklenen sonuçlar.
Prospektüs veya SPC(summary of product characteristics) bir aşının kayıt altına alınması prosedürüne aittir. Prospektüs bir ürünün kalitesi, güvenilirliği veya etkinliği hakkında bilgi verir, aşılar söz konusu olduğundaysa aşıların en az koruma sürelerini belirtir. Aşıların koruma süreleri deneysel kanıtlara bağlıdır ( örneğin bir aşı yapıldıktan sonra, hayvan enfeksiyon veya hastalıktan ne kadar süre korunuyor?). Evcil hayvanlara yapılan çoğu aşının, yakın zamana kadar 1 yıllık koruma süresi olduğu söylenmiş ve her yıl tekrarlanması önerilmiştir. Son yıllarda, aynı aşıların büyük bir çoğunluğu en az 3 yıllık koruma süresiyle ruhsatlanmıştır ( bazen de 4 yıl). Aslında çoğu ülkede MLV(modified Live Virus) aşılarının büyük çoğunluğu yetişkin hayvanlar sözkonusu olduğunda 3 yılda bir aşı tekrarı koşuluyla ruhsatlanmıştır. Öte yandan, bazı ülkelerde aynı ilaçlar 1 yıllık koruma süresine sahiptir. Bunun sebebi basittir. Üretici firma ürününün öneriler bölümünü (label recommendation) değiştirmemiştir ya da o ülkede ruhsat veren otorite değişikliğin yapılmasına izin vermemiştir. Bu durum o ülkedeki uygulayıcı veterinerler arasında karışıklık yaratır. Unutulmamalıdır ki 3 yıllık koruma süresi bile temel aşılar için minimum koruma süresidir, bu aşıların büyük çoğunluğunda koruma süresi ömür boyu olmasa da, 3 yıldan çok daha uzundur.
Bu kitapçık kedi ve köpeklere yapılan aşılarla ilgili genelgeçer kurallar ileri sürmemektedir. Çünkü WSAVA’ya üye 80 ülkenin arasında enfeksiyona baglı hastalıkların mevcudiyeti, aşıların saglanabilirliği, sahipli sahipsiz hayvan oranı, uygulamalar ve ekonomik ve sosyal şartlar bakımından farklılıklar bulunmaktadır.
Bu kitapçık ulusal çaptaki küçük hayvan veterinerlik birliklerine ve WSAVA üyelerine güncel bilimsel öneri sağlamayı ve örnek aşı uygulamaları göstermeyi amaçlamaktadır. Bu kitapçığı okumak,üzerinde tartışıp uygulamak veterinerlerin kişisel isteklerine bırakılmıştır.
Sonuç olarak veterilerler, bu kılavuzda verilen aşılama aralıkları ve sürelerine uygun olarak aşı yapabilirler. Ancak yerel önerilerle de karşılaştırma yapmalıdırlar. VGG önerileri ilaç üzerindeki önerilen süreden farklıysa, VGG önerilerini uygulamadan önce, veteriner müşterisini bilgilendirmeli ve yazılı onayını almalıdır. (4)
Uygulayıcı hekimler bazen bu kılavuzdaki bilgilerle ürün bilgi sayfalarının çeliştiğini görürler ve eğer kılavuz önerilerini uygularlarsa sorun çıkacağını düşünürler. Thiry ve Horzinek () tarafından prospektüs ve kılavuz arasındaki farklar belirtilmiştir.
Bu nedenle, bu kitapçığın 3 yıl veya daha az sıklıkta yinelenmesini önereceği ancak aşının ruhsatının 1 yıllık koruma süresi olduğu durumlar olacaktır. Bu durumlarda, veterilerler aşıları bu kitapçığın önerilerine göre yapmalı, öte yandan hayvan sahibini bilgilendirip yazılı onayını almalıdır. Veterinerler ayrıca, ilaç firması mümessillerinini ruhsatlarına uygun olarak kendi prospektüs ve ruhsatlarındaki süreyi önereceklerini unutmamalıdır.
Veterinerler farklı ülkelerdeki yerel uzmanların, grupların özellikli enfeksiyonel hastalıklar hakkındaki fikirlerini de dikkate aldığı durumlarda karışıklık artabilir. VGG de çok sayıdaki yerel ve ulusal kılavuz arasından bir orta yol bulmakta zorlanmaktadır. Bu kılavuzdaki öneriler kedi ve köpekler için küresel çaptaki farklılıkları en aza indirmeyi ve dengeli bir bakış açısı sağlamayı amaçlamaktadır.
Küçük Hayvanların Aşılanmasındaki Mevcut Sorunlar
Eger aşılar bu kadar başarılıysa, neden aşı uygulama prosedürü sürekli gözden geçiriliyor ve yenileniyor? Gelişmiş ülkelerde, kedi ve köpekleri etkileyen enfeksiyona bağlı hastalıkların nadir olduğu bir gerçektir. Ancak bu ülkelerde bile, bu enfeksiyonların daha sık görüldüğü bölgeler veya ara sıra rastlanan salgın hastalıklar olmaktadır. Ayrıca sahipsiz hayvanlar veya barınaklardaki hayvanların durumlarını sahipli hayvanlardan farklı olarak ele almak gerekir. Gelişmekte olan ülkelerde küçük hayvanlarda enfeksiyona bağlı hastalıklar sık görülür ve bu hastalıklar hayvanlardaki en büyük ölüm sebeplerinden biridir. Sağlıklı rakamlar elde etmek zor olsa da, gelişmiş ülkelerde evcil hayvanların aşılanma oranı % 50 arasındadır. Gelişmekte olan ülkelerdeyse bu oran çok daha düşüktür. Global Ekonomik Krizini izleyen dönemde, bunun bir etkisi olarak aşı uygulamalarında da azalma görülmüştür ().
Küçük hayvan veterinerlik bilim dalında, topluluk bağışıklığı kavramını ele almakta geç kaldık; bu kavramda her hayvanın aşılanması önemlidir, çünkü sadece hayvan korunmaz,o çevredeki popülasyonda hastalığa sebep olabilecek hayvan sayısı ve hastalığın yayılma riski azalmaktadır. Birkaç yıl koruma sağlayan aşılarla hayvan topluluğu bağışıklığı oluşturmak, o topluluktaki hayvanların aşılanma oranına bağlıdır, her yıl ne kadar aşı kullanıldığına bağlı değildir. Bu nedenle kedi ve köpekler aşılanırken, toplam aşılı hayvan oranı arttırılması hedeflenmelidir. Bir hayvanın bireysel olarak bağışıklığı yinelenen aşılarla mümkün değildir. 3 senede bir MLV aşısı yapılan bir köpek her sene yapılan bir köpekle eşit derecede bağışıklıga sahiptir (Bohm ve diğerleri , Mouzin ve diğerleri , Mitchell ve diğerleri ) [EB1]. Bu durum kedilere yapılan temel aşılar için geçerli olmayabilir.
Kedi ve köpeklerin aşılanmasında dikkate alınması gereken diğer bir konu da, her hayvan üzerindeki ilaç ya da aşı yükünü mümkün olduğunca azaltmaktır. Bu yolla bir yandan aşının, muhtemel yan etkileri azaltılmış; öte yandan hayvan sahibi üzerindeki hem zaman hem de ekonomik açıdan olumsuz etki azalmış olur, veterinerler de doğrulanmamış tıbbi yollara başvurmamış olur. Bu nedenle, bu kılavuzda her hayvanın aşılama gerekliliğiyle ilgili akılcı analizler yapılmıştır ve aşılar temel ve temel olmayanlar diye ikiye ayrılmıştır. Bu sınıflandırma, bilimsel kanıtlara ve kişisel deneyimlere dayandırılmıştır (Day ve diğerleri ). Aşıların sınıflandırılmasının yanısıra, aşıların koruma sürelerinin daha uzun hale getirilmesi, gereksiz aşı uygulamalarından kaçınılması ve dolayısıyla aşı güvenilirliğini arttırılması hedeflenmektedir. Bu iki değişiklik, veterinerlerin bakış açılarında bir farklılık oluşturmuştur ve artık kabul edilen kurallar arasına yerleşmeye başlamıştır. (5)
Son yıllarda ortaya çıkan “tek bir sağlık" kavramı, aşılama alanını da etkilemiştir. Enfeksiyona bağlı hastalıkların; tıp, veterinerlik ve çevre sağlığından sorumlu birimlerle birlikte ele alınması rasyonel bir yaklaşımdır ve maliyet düşürme açısından önemlidir. Ayrıca insanlarda yeni ortaya çıkan enfeksiyonların büyük bir kısmı vahşi veya evcil hayvan kaynaklı olarak türemiştir(Gibbs ) . WSAVA da “tek bir sağlık” kavramını , bu alanda bir komite kurarak ele almıştır ( Day ). Bu komitenin VGG ile faaliyetleri hayvanlardan( köpeklerden) insanlara geçen kuduz ve leishmaniosis hastalıklarında kesişir.
Elinizdeki bu kılavuz, hayvanlarını veterinere aşı için götürmeye istekli ve maddi imkanları buna yeterli olan kedi ve köpek sahipleri ele alınarak hazırlanmıştır. VGG, her ülkede bu konuda daha az hassas hayvan sahipleri olduğunun bilincindedir. Ayrıca, bazı ülkelerdeki ciddi boyuttaki hem ekonomik hem de sosyal baskıların aşılama prosedürünün kayıt altına alınmasında olumsuz yönde etkili olduğunu biliyoruz. VGG, bir hayvanın hayatında sadece bir kez aşılanabileceği bir durumda, bunun bağışıklık sisteminin yeterince geliştiği bir erginliğe ulaştığında, yani 16 haftalıkken veya sonrasında yapılmasını tavsiye eder.
VGG aynı zamanda barınak ortamında aşı yapmayı da ele almıştır. Bu kılavuz, yüksek etkileşime açık bu hayvanlar için en ideal korumayı sağlayan öneriler içermektedir. VGG aynı zamanda bu barınakların kısıtlı ekonomik imkanlarının olduğunun bilincindedir. Barınaklarda uygulanacak minimum aşılama protokolü, bu hayvanların barınağa almadan önce veya alınması sırasında bir kez temel aşıların uygulanması şeklinde olacaktır.
Bütün hayvanları temel aşılarla aşılamalıyız, temel olmayan aşılar da gerekmedikçe yapılmamalıdır. (6)
Bu kitapçık kedi ve köpek aşılanmasında mevcut sorunları ele almayı hedeflemekte, veterinerlere uygulanabilir yollar göstererek, bu hayvanlar için aşılamanın mantık çerçevesinde yapılmasını sağlamayı hedeflemektedir. VGG’nin en önemli mesajı şudur:
Aşılar enfeksiyon oluşturanlar ve oluşturmayanlar diye ikiye ayrılır.
Kedi ve köpeklerde kullanılan ve enfeksiyon oluşturan aşıların büyük çoğunluğu öldürücülüğü azaltılmış virusler içerir (değiştirilmiş canlı virus(modified live virus)-MLV veya seyreltilmiş aşı). Organizmalar canlı ve bozulmamıştır. Düşük derecede enfeksiyon oluşturarak bağışıklık oluşmasını sağlarlar. Hayvanda herhangi bir hastalıklı doku oluşturmadan ve enfeksiyon belirtisi göstermeden çoğalırlar. Canlı aşılar, parenteral yolla uygulandığında bağışıklığı daha etkin bir şekilde sağlarlar. Sıvısal ve hücresel bağışıklık daha güçlü olur. Bazı canlı aşılar direkt olarak mukoza yoluyla uygulanırlar ( burun içi veya ağız yoluyla ) ve bu yolla daha efektif bir mukozal koruma oluştururlar. Anneden geçen antikorlardan yoksun bir hayvana canlı aşıyı bir doz uygulamak korumayı sağlar.
Canlı olmayan aşılar, ( öldürülmüş veya inaktif aşılar da denir, çıplak DNA aşıları da içerir) inaktif hale getirilmiş ancak antijenlere dokunulmamış virus veya organizmalar, doğal veya sentetik antijenlerden oluşturulmuş virus veya organizmalar veya bu antijen kodunu oluşturacak DNA'yı içerir. Canlı olmayan ajanlar; enfeksiyon oluşturmazlar, çoğalmazlar ve bir patolojiye sebep olmazlar, enfeksiyona bağlı bir hastalığın belirtilerini göstermezler. Etkisini arttırmak için genellikle bir adjuvan( katkı) gerektirirler ve genellikle koruma oluşturması için birkaç doz uygulama gerekir (yetişkin bir hayvanda bile). Canlı olmayan aşılar parenteral yoldan uygulanır. Daha düşük düzeyde hücresel ve sıvısal( hümoral) bağışıklık oluştururlar. Canlı aşılarla karşılaştırıldığında koruma süreleri daha kısadır.
KÖPEKLERE BİREYSEL BAZDA AŞI YAPILMASI
Tablo-1’de temel ( önerilen ) ve temel olmayan ( isteğe bağlı) aşılar ve önerilmeyen aşılar yer almaktadır. VGG temel aşıyı dünyadaki tüm köpeklere yapılması gereken aşılar olarak tanımlamaktadır. Köpeklere hayat boyunca koruma sağlanması için aşıların önerilen aralıklarda yapılması gerekmektedir. Köpekler için temel aşılar, CDV, CAV tip1 ve tip2 ve CPV2 ve değişik türlerine karşı koruma sağlayan aşılardır. Bazı ülkeler bu sayılanlara ek olarak başka aşıları da zorunlu kabul edebilmektedir. Bu duruma örnek olarak kuduz aşısını gösterebiliriz. Kuduz riskinin olduğu yerlerde, insanları ve köpekleri bu riske karşı korumak için bu aşı o bölgedeki tüm köpeklere rutin olarak uygulanmalıdır. WSAVA, itibariyle bu hastalığın tamamen yok edilmesi için “tek bir sağlık komitesine” ve International Organisation for Animal Health (OIE)’e destek olmaktadır (Anon b). Birçok ülkede evcil hayvanların uluslarası seyahatinde kuduz aşısı yasal bir gerekliliktir.
Temel olmayan aşılar, yapılan risk fayda (aşı olmama riskine karşı, aşı olup yan etkilerin gelişme riski, buna karşı bağışıklık gelişmesi faydası) analizine göre belirlenen ve coğrafi ve hayat şartlarına bağlı olarak yapılması uygun görülen aşılardır. Önerilmeyen aşılarsa kullanılmasında herhangi bir bilimsel dayanak bulunmayan aşılardır.
YAVRU KÖPEKLERE YAPILACAK AŞILAR
Çoğu köpek hayatının ilk günlerinde anneden geçen antikorlarla (MDA) korunurlar. Bu bağışıklık çoğu yavruda haftalarda azalma gösterir ve aşıya hazır hale gelirler. Düşük MDA’lı yavrular aşıya cevap verebilecek güçtedirler ve daha önce aşılanabilir. Yüksek titrede MDA taşıyan yavrular haftadan önce aşıya cevap veremezler (Friedrich & Truyen ) [EB1]. Bu nedenle sadece bir tane aşı programı tüm vakaları kapsamaz. VGG temel aşıya ilk olarak haftalar arasında başlamayı ve her haftalık aralıklarla hafta ve sonrasına kadar devam etmeyi önermektedir. Bu nedenle bir yavruya yapılacak temel aşı sayısı, aşıya başlama yaşıyla ve seçilen aşılama aralıklarıyla belirlenecektir. Mümkün olan aşılama programı tablo 5’ te gösterilmiştir. Bu öneriye göre, eğer aşıya haftalarda başlandıysa, 4 haftalık aralıklarla 4 temel aşı yapılacaktır. haftada başlanan bir aşı programında 4 haftalık aralıkta 3 temel aşı yapılacaktır. (6)
Buna karşın, çoğu aşının prospektüsü başlangıçta 2 doz temel aşı uygulamasını önermektedir. Bazı ilaçlar da haftada bitirmek üzere ruhsatlanmıştır: 2 doz temel aşının 2. dozu 10 haftalıkken yapılır. Bunun altında yatan neden, enfeksiyon riskini azaltıp yavru köpeklerin erken sosyalleşmesini sağlamaktır. VGG erken sosyalleşmenin köpeklerin davranışları üzerindeki olumlu etkisini kabul etmektedir(Korbelik ve diğerleri , AVSAB ) [EB1]. Yavru köpekler eğitime katılacaksa, gerekli önlemler alınmalı, köpeğin bulunduğu yerdeki diğer köpeklerin sağlıklı ve tam aşılı olduğundan emin olunmalıdır. Bu eğïtim veteriner klinikleri dışında bir yerde yapılmalıdır. Eğer veteriner kliniğinde yapılacaksa, yerler her dersten önce temizlenip dezenfekte edilmeli, seçilen yer aşı ve hastalık durumları bilinmeyen köpeklerin yoğun olarak bulunduğu veya tedavisinde kullanılan bir yer olmamalıdır. Yakın bir zamanda ABD’de yapılan bir araştırma sonucunda, aşılı yavrular eğitime katıldığında bunlar için minimum düzeyde CPV2 riski bulunduğu görülmüştür (Stepita ve diğerleri ). VGG temel aşı serisinin sonuncu uygulamasının hafta ve sonrasında yapılmasını önermektedir[EB1].
Yavru köpeklere yapılan aşıların önemli bir parçası da, geleneksel olarak ayda veya ilk aşılardan 12 ay sonra yapılan tekrar aşısı ya da booster aşılarıdır. Bu aşının temel amacı, daha önce yapılan aşıların herhangi biri başarısız olduysa, bağışıklığı oluşturmaktır. Eskiden, bu aşının yapılmasında ayın seçilmesinin nedeni, aynı zamanda hayvanın yıllık sağlık kontrolünün yapılmasını da sağlamaktı. Bu durum eğer yavruya yapılan aşılardan biri tutmadıysa, aya kadar hastalıklara açık olduğu anlamına gelmektedir. VGG bu uygulamayı ele almış ve ve veterinerlere yapılacak tekrar aşıları için 26 ve Haftalar arasını önermiştir. En uygun zaman Haftadır. Köpek sahipleri bunun nedenini kesinlikle anlamadır. Tablo 5’te belirtildiği gibi, böyle bir protokol uygulamak, yavru haftalıkken aşıya başlanmasını ve ilk 6 ayda 5 temel aşı için veteriner ziyaretini gerektirmektedir. Temel aşılarda haftada yapılan tekrar aşısından(booster) sonra en azından 3 yıl boyunca başka bir temel aşı gerekmeyecektir. haftada yapılacak tekrar aşısı, hayvan 1 yaşında veya 16 aylık olduğunda yapılması gereken ilk yıllık sağlık kontrolünü aksatmak anlamına gelmemelidir. Çoğu veteriner hayvan iskeleti erişkin bir hale geldiği dönemde sağlık kontrolü yapmaya olumlu yaklaşmaktadır.
YETİŞKİN KÖPEKLERE TEKRAR AŞISI YAPILMASI
MLV temel aşılarına cevap veren köpeklerin birkaç yıl boyunca güçlü bir bağışıklık sistemi oluşur (bağışıklık hafızası) (Bohm ve diğerleri , Mouzin ve diğerleri , Schultz , Mitchell ve diğerleri ) [EB1]. hafta veya hafta tekrar aşılarını takip eden aşılar en az 3 yıllık sürelerde yapılır.
Üzerinde durulması gereken nokta bu 3 yıllık aşı dönemlerinin genellikle cansız temel aşılara ( kuduz istisnasıdır) ve temel olmayan aşılara ve özellikle bakteri antikorları taşıyan aşılara uygulanmamasıdır. Bu nedenle Leptospira, Bordetella and Borrelia (Lyme hastalığı) aşıları ve parainfluenza virusu bileşenleriyle güvenilir bir bağışıklık sağlamak için daha sık aşı gerektirir (Ellis & Krakowka , Klaasen ve diğerleri , Ellis , Schuller ve diğerleri ) [EB1].
Bu sebepten ötürü, yetişkin bir köpek, bu kitapçığa göre her yıl aşılanabilir. Ama bu aşıların içeriği her sene değişebilir. Temel aşılar 3 senede bir yapılırken, temel olmayan aşılar her sene yapılabilir. VGG bazı ülkelerde karma yapılı hem temel hem de temel olmayan aşıları içeren ürünlerin mevcut olduğunun bilincindedir. VGG üreticileri temel ve temel olmayan aşılardan karma aşı üretmeme konusunda teşvik etmektedir (7) (Mitchell ve diğerleri ).
Yavruyken, hafta veya hafta aşıları da dahil olmak üzere tüm aşıları tam olarak yapılmış bir yetişkin köpek, eğer bu dönemde aşılanmazsa, sadece bir doz MLV ile bağışıklık sistemi güçlendirilebilir (Mouzin ve diğerleri , Mitchell ve diğerleri ) [EB1]. Aynı şekilde, aşı geçmişi bilinmeyen ve sahiplenilen bir köpeğe ( veya 16 haftadan büyük bir yavruya) bir doz MLV yapılması bağışıklığını korumak için yeterlidir. Çoğu aşı prospektüsü bu şartlar altında köpek veya yavruya 2 aşı yapılmasını salık verse de, bu uygulamayı destekleyen bilimsel veriler mevcut değildir ve başığışıklığin temel prensiplerine karşıttır.[EB4]. Temel olmayan aşıların yetişkin köpekte 2 doz gerektirdiğini yeniden vurgulayalım.
Köpeklere yapılan kuduz aşılarıyla ilgili önemli bir nokta bulunmaktadır. VGG, yayılma riski olan ülkelerde, kuduz aşısı zorunlu olmasa da veterinerler tarafından mutlaka müşterilerine önerilmesini tavsiye etmektedir. Yeniden aşılama dönemleri genellikle yasalarla belirlenir. Uluslarası düzeyde kullanılan mevcut cansız kuduz aşısının koruma süresi 1 yıl olarak ruhsat almıştır; bu nedenle yıllık tekrarlar gerektirir. Aynı ürün, şu anda birçok ülkede 3 yıllık koruma süresine sahiptir. Buna rağmen bazı ülkelerde, yasal düzenlemeler ilacın ruhsat süresini dikkate almamaktadır veya ruhsattaki süre veya yasa da değiştirilmemiştir. Bazı ülkelerin yerel olarak ürettiği ve 1 yıllık koruma süresi taşıyan kuduz aşıları bulunmaktadır. Bunların koruma süreleri güvenilir şekilde 3 yıla kadar uzatılamaz. Veterinerler yasal düzenlemeleri dikkate almalı, dernek ve oluşumlar yasal düzenlemelerin bilimsel kanıtlara uygun hale getirilmesi için çalışmalar yapmalıdır.(8)
Köpeklere Yapılan Aşıların Oluşturduğu Bağışıklığın Serolojik Testlerle Ölçülmesi
Kılavuzun yayınlandığı yılından beri serolojik testlerde gelişmeler olmuş, hızlı ve basit test kitlerinin yaygınlığı artmıştır. Bu testler CDV, CAV ve CPV-2’ ye özgü koruyucu antikorların varlığını belirleyebilmektedir. Bu kitler geleneksel laboratuvar testlerini tamamlayıcı niteliktedir (Gray ve diğerleri , Litster ve diğerleri ) [EB1]. 2 tür test uygulanmış ve geçerliliği kanıtlanmıştır. Bu testler müşterilerine 3 yıllık aralıklarla yapılacak aşı dışında bir alternatif önermek isteyen veterinerler arasında popüler olsa da, testler bir doz aşıdan daha pahalıdır.
Negatif bir test sonucu, köpekte çok az miktarda veya hiç antikor olmadığını gösterir ve bu durumda yeniden aşı yapılması tavsiye edilir. Sonuç negatif çıkan bazı köpeklerin aslında bağışıklıkları vardır ve yeniden aşılanmaları gereksizdir. Aşı yapıldığı takdirde buna çabuk ve önemli anamnestik( hafızasal) bir cevap vereceklerdir (Mouzin ve diğerleri ). Bu köpekler kolaylıkla belirlenemez ve kullanılan test ne olursa olsun eğer sonuç negatifse , antikor yok ve enfeksiyona açık kabul edilmelidir. Buna karşın pozitif sonuçta yeniden aşı gereksizdir.(9)
Köpeklerdeki kuduz hastalığı sözkonusu olduğunda, serumdaki antikorlar aynı şekilde incelenmez. Uluslararası evcil hayvan seyahati düzenlemelerine göre, koruyucu kuduz antikorlarının varlığı laboratuvar testiyle belirlenmelidir (IU/ml’den fazla olmalıdır). Kuduz serolojileri sadece belirli laboratuvarlar tarafından gerçekleştirilmektedir.
CDV, CAV ve CPV-2 ile ilgili serolojik testler yavrularda koruyucu bağışıklığın gelişip gelişmediğini takip etmek, yetişkin köpeklerde tekrar aşılarının aralığını belirlemek ve barınaklarda enfeksiyon salgınlarını önlemekte kullanılabilir.
Köpeğiyle ilgili bir yavru köpek sahibi, haftada ilk aşılar tamamlandıktan sonra bunların tutup tutmadığının belirlenmesinin teyidini bu yolla isteyebilir(Şema1). Son aşının yapılmasından en az 4 hafta sonra alınacak bir serum test edilebilir. Bu süre sonunda MDA artık bulunmaz ve en yavaş cevap veren yavrular bile seropozitif olurlar. Pozitif sonuç durumunda yavrunun veya haftalarda yeniden aşılanmasına gerek yoktur. Temel aşılar 3 yıl sonra yapılır. Sonuç negatif olduğunda bu yavrular yeniden aşılanmalı ve test tekrar edilmelidir. Eğer sonuç yine negatifse, yavru aşılara cevap vermiyor anlamına gelir; koruyucu bağışıklık gelişmiyordur.
Antikorları test etmek yavrunun bağışıklık sisteminin aşı antikorlarını kabul edip etmediğini görmenin tek yoludur. Aşının yavruda işlememesinin bir çok sebebi vardır:
seafoodplus.info aşıdaki virusu etkisizleştirir. Bu en sık görülen nedendir. Eğer son aşı 16 haftalıkken veya daha sonrasında yapılırsa, MDA seviyesi azalır (Friedrich & Truyen ) [EB1] ve bir çok yavruda aşı başarılı olup bağışıklık geliştirir.
2.Aşı zayıf derecede bağışıklık meydana getirir -zayıf derecede immünojeniktir.
Zayıf bağışıklık, aşının geliştirilmesinden uygulanmasına kadar birçok faktöre bağlı olarak oluşabilir. Mesela, bir virus türü, geçiş öyküsü ve bir üretim serisindeki üretim hataları aşının başarısız olmasına neden olabilir. Aslında, bu etkenler büyük ve iyi kurulmuş ilaç firmalarında nadiren görülür. Bu ilaçlar kullanıma sunulmadan önce etkinlikleri ilgili kurumlar tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilir. Üretim sonrası, uygunsuz depolama veya taşıma( bozulmuş soğuk zincir) veya uygulama( dezenfektan kullanımı) hataları MLV aşının başarısını olumsuz etkiler. VGG bu tarz sorunların bazı ülkelerde olabileceğini düşünerek Tablo-6’ da bu konu üzerinde durmuştur.
seafoodplus.info zayıf bir şekilde cevap vermektedir (bağışıklık sistemi aşıdaki antijenleri tanımamaktadır).
Eger bir hayvan tekrarlanan aşılara antikor cevabı veremiyorsa, genetik olarak cevap vermeyen olarak sınıflandırılmalıdır. Çünkü bağışıklık sisteminin cevap verip vermemesi birçok türde genetik olarak kontrol edilir. Bazı köpek türlerinin zayıf cevap veren türler olduğundan şüphelenilmektedir. ’ lerde dobermann ve rottweilerlara yapılan CPV2 aşılarında oluşan hassasiyetin ( aşı geçmişleri dikkate alınmaksızın) cevap vermeyen ırklara bağlı olduğuna inanılmıştır(Houston ve diğerleri ) [EB4]. Bu durum kanıtlanmamıştır. Günümüzde ABD’de bu 2 ırkın diğer ırklardan cevap vermeme bakımından herhangi bir farkı tespit edilmemiştir. Büyük ihtimalle CPV2 enfeksiyonuna bağlı olan bu genetik özellikler yok olmuştur. Bu ırklardan bazı hayvanlar, başka antijenlere zayıf cevap veren hayvanlar olabilir. Örneğin İngiltere ve Almanyada CPV2 aşısına rotweilerların [EB3] cevap vermediği görülmüştür. Yakın zamanda yapılan araştırmalar bu ırkın kuduz aşısı sonrasında da uluslararası seyahat için gerekli titre sayısına ulaşmada yetersiz kaldığını göstermektedir (Kennedy ve diğerleri ) [EB1]. Yapılan tahminlere göre, köpeklerde CDV aşısına cevap vermeme ’de 1, CAV ye cevap vermeme ’de 1, CPV2 ye cevap vermeme de ’ de 1’ dir[EB4]. (10)
Bağışıklık (koruma) Süresini Belirlemede Kullanılan Serolojik Testler
Antikor testleri temel aşıların koruma sürelerini göstermede kullanılabilir. CDV, CPV-2 CAV-1 ve CAV-2 gibi aşılara karşı oluşan koruyucu antikorların çoğu köpekte birkaç yıl korunduğu bilinmektedir ve bu gözlemi çok sayıda deneye dayalı araştırma desteklemektedir(Bohm ve diğerleri , Mouzin ve diğerleri , Schultz , Mitchell ve diğerleri ) [EB1]. Bu nedenle antikorun eksik olduğu durumlarda,( hangi serolojik test kullanılırsa kullanılsın) , bazıları bağışıklık hafızası tarafından korunsa da, tıbbi bir neden bulunmadıkça köpekler yeniden aşılanmalıdır.
Temel olmayan aşılardan sonra yapılacak serolojik testlerle antikorların belirlenmesi faydalı bir uygulama değildir, çünkü bu antikorlar serumda kısa süre kalırlar. Ayrıca bu aşılar için serumdaki antikorlarla bunların sağladığı koruma arasında düşük bir korelasyon vardır.( örneğin leptospira ve köpek parainfluenzası) (Hartman ve diğerleri , Klaasen ve diğerleri , Ellis & Krakowka , Martin ve diğerleri ) [EB1].
Virus enfeksiyonları hücresel ve hümoral bağışıklığa neden olsa da, asıl olarak antikorların cevap vermesi viral yükün azalmasına ve iyileşmeye neden olur. Çoğu viral enfeksiyonda, antikor seviyesi koruma seviyesiyle orantılıdır. Viraemia sırasında, önceden varolan veya enjekte edilen antikorlar, ergin viruslerin( virion) partiküllerine bağlanıp, enfektivitelerini etkisiz hale getirir ve onları yok etmek için hazırlar. Pasif bağışıklıkta kullanılan çoğu serum veya immunoglobulin preparatları deri altına enjekte edilirler( çünkü başka hayvan türlerinden elde edilmişlerdir) ve dolaşıma çabucak katılırlar. Beklenen şekilde, plazma ve serumun damar içi enjeksiyonları da iyi bir sonuç verirler. Kuduz bir hayvan tarafından ısırılma gibi lokal enfeksiyonlarda, sonradan yapılan prohylaxis antikorların bir işe yaramadığı tıpta ispatlanmıştır. İnsanlar için olan ve kuduza bağışık hale getirilmiş globulin ilk gün verildiği takdirde hızlı bir koruma sağlar. Hazırlanan karışım, kuduz aşısının yapıldığı alana uzak bir yere, kas içi olarak uygulanır.
VGG günümüzde bu tür serolojik testlerin görece pahalı olabileceğini kabul etmektedir. Buna rağmen kanıta dayalı veteriner hekimlik prensiplerine göre antikor seviyesini belirlemeye yönelik bir test yapmak(yetişkin ve yavru köpeklerde), (daha güvenli ve ucuz olan aşı yapmaya göre) tavsiye edilmektedir. (9)
Aşı ya da aktif bağışıklık enfeksiyonel hastalıklara karşı koruma sağlasa da, birçok ülkede enfeksiyonel hastalık tedavisinde pasif bağışıklık kullanılmaktadır.
Bu tarz ürünlerin varlığına rağmen, VGG bunların dikkatli ve ölçülü kullanımını önermektedir. Sadece dikkatli bir durum değerlendirilmesi yapıldıktan sonra kullanılmalıdır. CDV hastalığının bir köpek barınağında görülmesi halinde, bütün köpeklere CDV aşısı yapılması, immun serum uygulamasına göre daha güvenli ve etkin bir tedavi olacaktır. Bakınız tablo 7(Larson & Schultz ) [EB1]. Böyle bir durumda, daha önceleri MLV aşılarının, deri altı veya kasiçi yerine damar içi enjeksiyon şeklinde yapılması önerilmekteydi(offlabel uygulama). Ancak damariçi uygulamanın deri altı veya kasiçi uygulamaya göre daha hızlı veya etkin olduğunu gösteren kanıtlar son derece azdır.
Evcil hayvanlarda koruyucu aktif bağışıklık oluşturmak en çok uygulanan yöntemdir. Serum prophylaxis terapisi nadir durumlarda uygulanır,( örneğin köpekte veya kedide gençlik hastalığı varsa veya bir salgın hastalık varsa) bu durumlar için hala ABD, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Slovakia, Rusya ve Brezilya’ da serum ve immunoglobin üretimi yapılmaktadır. Preparatlar aynı hayvan türünden veya farklı türlerden( örneğin at) hazırlanıp polivalan-çokdeğerli haldedir( birçok viruse karşı etkili) serum şeklindedir veya immunoglobülin fraksiyonudur.
CDV aşısının belirtilen bu yollardan herhangi biriyle uygulanması halinde, aşı hastalığın çok şiddetli seyretmesine veya ölüme hemen veya çok kısa sürede engel olacaktır. Bu durumda, aşı enfeksiyonu engellemez, ancak şiddetli seyrine (özellikle nörolojik hale gelmesine) engel olur; böylece hayvan hayatına devam edebilecek ve hayatı boyunca bağışıklık kazanmış olacaktır.
Barınaklardaki en büyük sorun, kullanılan ilaçların maliyetidir. Barınaklarda uygulanan alternatif bir yolsa, yakın zamanda aşılanmış ve hastalığı atlatmış hayvanlardan serum ve plazma toplamaktır. Bu yolu uygulamanın da bazı riskleri vardır. Örneğin serumlar kanla geçebilen patojenler içerebilir(haemoparasites ve kedi retro virusü) . Serolojik test uygulamak barınak ortamında salgın hastalıklara engel olmada etkili bir yoldur (bakınız tablo7)
Yakın zamanda yapılan araştırmalar, kedi barınağında FPV enfeksiyonu salgın hale gelirse veya köpek barınağında CPV-2 hastalığı görülürse, klinik bulguların görülmesinin ardından immun plazma verildiğinde hastalık veya ölüm görülme oranlarının azalmadığını göstermiştir (Bragg ve diğerleri ) [EB1]. Buna rağmen bu çalışma, az miktarda immun plazma (12 ml) verildiği için eleştirilmiştir. Normalde araştırmacılar ve uygulayıcı hekimler tarafından çok daha yüksek dozlarda plazma verilmektedir, bu dozların da etkin olduğu görülmüştür (Dodds ) [EB4].En yüksek düzeyde fayda sağlayabilmek için, immun serum ve plazma, enfeksiyondan hemen sonra ancak klinik bulgular görülmeden önce verilmelidir. Bu durumda yüksek titreli serum gereklidir ve immun serum ve plazma enfeksiyonun ilk 24 saatinde verilmelidir. Serum ve plazma oral yolla değil, parenteral yolla verilmelidir. Oral yolla uygulama, hastalık başlamadan dahi yapılsa hiçbir fayda sağlamaz. (11)
Kedilerde Aşıların Yapılabileceği Yerler
Enjeksiyon bölgesi sarkomu. Aşılar genellikle enjeksiyon yoluyla yapılan ilaçlar olduğundan, kedilerde enjeksiyona bağlı tümörlere neden olabilirler. Bu nedenle adjuvanlı FeLV ve kuduz aşılarının uygulanması sırasında özellikle dikkat edilmelidir(Kass ve diğerleri ). FISS(feline injection site sarcoma) bir çok araştırmanın konusu olmuştur (Martano ve diğerleri , Srivastav ve diğerleri , Ladlow , Hartmann ve diğerleri ). Güncel araştırmalardan bazılarının sonuçlarına göre, FISS’ in sebebi açıklanamasa da, günümüzde bunun sebebi olarak, lokal olarak mezenkimal hücrelerindeki kronik enflamasyonun kötü bir değişim geçirmesi gösterilir. (14)
Bu prosesin genetik temelleri vardır. Deri altına yapılan çoğu enjeksiyon( aşı da dahil) geleneksel olarak kedilerin interskapular bölgelerine uygulanmaktadır. Genellikle FISS de bu bölgede gelişmektedir. Bu tümörlere cerrahi yoldan müdahale edilmesi gerekir, bunun yanısıra yardımcı tedaviler de uygulanabilir (Martano ve diğerleri , Ladlow ).
Kuzey Amerika’da bu soruna çözüm olarak önerilen protokolde, yüksek riskli kabul edilen adjuvanlı 2 aşının 2 farklı anatomik bölgeye yapılmasının FISS söz konusu olduğunda cerrahi müdahaleyi kolaylaştırıldığı düşünülmektedir. Bunun yanısıra, FeLV aşısının distal sol arka bacağa, kuduz aşısının da distal sağ arka bacağa yapılması önerilmiştir. Bu uygulamalar güncel AAFP kitapçığının içinde de bulunmaktadır (Scherk ve diğerleri ). Bu kitapçıkta ayrıca, 3 temel aşının da, distal ön bacağa yapılmasını önerilmektedir. Bir araştırma bu uygulamayı ve sonuçlarını ele almıştır (Shaw ve diğerleri ). Araştırmada, FISS’in anatomik dağılımı bu önerinin yapıldığı dönem ve uygulama sonrası dönem bakımından incelenmiştir. Araştırma sonuçları, interskapular alanlardaki tümörlerde anlamlı bir düşüş, ancak sağ bacaklardaki tümörlerde artış göstermiştir. Ayrıca, vücudun farklı bölgelerinde birlikte oluşan tümörlerde de artış görülmüştür. Sağ arka bacakla, sağ lateral abdomende görülen tümörler eskiden % iken uygulamadan sonra % 25’e yükselmiştir. Sol arka bacakla, sol lateral abdomende görülen tümörlerde ise % ’ten % e yükselmiştir. Bu da distal arka bacağa enjeksiyon yapmanın zorluğuna ve abdominal bölgelerin kazayla enjeksion yapılmasına bağlanmıştır. Bu öneriler, Kuzey Amerika dışında sıkça uygulanmamaktadır.
Güncel bir araştırmada, FPV ve kuduz aşılarını kedilerin kuyruğuna uygulamanın etkin sonuçlar verdiğini göstermektedir (Hendricks ve diğerleri ). Sahipsiz yetişkin kedilere üçlü MLV temel aşıları yapılmıştır. Canlı olmayan kuduz aşısı ise, kuyrukta daha önce uygulanan aşının 2 cm yanına uygulanmıştır. Bütün kedilerde FPV’ ye karşı serokonversiyon oluşmuştur. Kuduz aşısı ise bir kedi dışında hepsinde tutmuştur. Bu küçük araştırma kuyruğa yapılan aşıların tüm kedilerde iyi tolere edildiğini göstermektedir. yılındaki kitapçıkta, WSAVA, bir alternatif sunmuştur. Bu alternatifte, lateral göğüs veya daha iyisi lateral abdomen derisine yapmayı önermiştir. Kuyruğa yapılan aşı, distal bacaklara veya lateral vücut bölümlerine yapılan aşılara göre daha güvenli gözükse de daha fazla araştırma gerektirmektedir.
Bu konu karmaşık ve tartışmalı olsa da, uygulayıcı hekimler hangi yaklaşımın kendilerine daha uygun olduğuna karar vermelidirler.
Aşılar tarafından sağlanan koruma, FISS riskine göre daha önemlidir. Yapılan aşılardan FISS olma olasılığı ila de birdir (Gobar and Kass , Dean ve diğerleri ).
Adjuvanlı olmayan aşılar kedilerin herhangi bir bölgesine uygulanabilir.
Serolojik testler
Kılavuzun yayınlandığı yılından beri serolojik testlerde gelişmeler olmuş, hızlı ve basit test kitlerinin yaygınlığı artmıştır. Bu testler FPV, FCV ve FHV-1’ ye özgü koruyucu antikorların varlığını belirleyebilmektedir. Bu testler yayınlanmış seri araştırmalarla desteklenmiştir (DiGangi ve diğerleri , Mende ve diğerleri ) [EB1]. FPV’ye karşı koruyucu antikorların varlığını belirlemede kullanılmaktadır. Bu antikorlarını varlığı ve enfeksiyona dayanıklılık arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır(Lappin ve diğerleri ) [EB1]. FPV test kitleri hemaglutinasyon baskılama (haemagglutination inhibition) testiyle karşılaştırıldığında% 89 oranında özgün, % 79 oranında hassas olduğu (Mende ve diğerleri,) ve başka bir araştırmada % 99 özgün, % 49 hassas olduğu (DiGangi ve diğerleri, ) görülmüştür. Negatif test sonucu, kedide çok az antikor olduğunu veya hiç antikor bulunmadığını gösterir. Ancak bazı negatif sonuçlu kediler bağışıktır ve yeniden aşılanmalarına gerek yoktur. Buna karşın pozitif bir sonuçta yeniden aşılanmaya gerek yoktur.
Serumla dolaşıma giren antikorlar ve FCV ve FHV-1’ e karşı koruma arasındaki korelasyon, lokal mukozal bağışıklık ve hücresel bağışıklık kadar güçlü değildir. Bu nedenle, bir kedide FCV ve FHV- 1 aşılarını izleyen bir test sonucu negatif çıksa da, kedide koruma sağlayabilir (Lappin ve diğerleri ) [EB1]. Bu testler daha önce köpekler konusunda bahsedildiği gibi kediler için de kullanılabilir. Yavru kedilerde FCV aşısından sonra korumanın oluşup oluşmadığını görmede, yetişkin kedilerde FPV’ ye karşı bağışıklığı belirlemede ( yeniden aşı yapma kararı vermeden önce) ve barınaklarda FPV salgınlarını önlemede kullanılabilir. Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta ise FIV için yapılan antikor testinin hastalığı teşhis etmede kullanılması, FIV’ e olan bağışıklığı ölçmede kullanılmamasıdır. Fakat FIV enfeksiyonundan şüphelenildiği ve FIV aşısının yapıldığı durumlarda, teşhis serolojik farklılık(discriminatory) testlerine dayandırılmalıdır. Özellikle onaylanmış PCR testi kullanılabilir.
BARINAKTA BULUNAN KEDİ VE KÖPEKLERE AŞI YAPILMASI
Barınakta uygulanan hekimlik, klinikteki bireysel uygulamalardan farklıdır. Barınakta hastalığın kökünü kurutamama riski bulunmaktadır. Hastalığın yayılma olasılığını yüksek riskli bir ortamda azaltmak ve hastalık bulaşmamış hayvanlar için koruma sağlamak mümkündür. Karmaşık değişkenlerin etkili olduğu bu ortamda, sahiplenilen hayvanların sağlıklı bir şekilde ortamdan ayrılması hedeflendiği gibi, kalan hayvanların da bulaşıcı hastalıklardan korunması amaçlanmaktadır. Bu kitapçıktaki öneriler, sadece barınağa özgü bazı problemleri ele almakta ve aşı ve hastalık kontrolünü incelemektedir.
Hayvan barınağı, sahiplenilmeyi ya da sahipleri tarafından bulunmayı bekleyen hayvanların bulunduğu bir yerdir. Genellikle hayvan barınakları, aşı geçmişleri bilinmeyen rastgele ırk dağılımı olan ve yüksek enfeksiyon riski olan ortamlardır. Her hayvan için ayrı aşı stratejisi olduğu gibi her barınak için de farklı aşı stratejileri bulunmaktadır. İçinde barındırdığı yüksek riskler ve bulaşıcı hastalık olasılığı yüzünden barınakların açık ve net bir aşı stratejileri olmalıdır.
Tablo 2 ve 4’te barınaklarda uygulanacak aşılarla ilgili bilgiler ve öneriler bulunmaktadır. Güncellenmiş bu kitapçıkta, ,yavru kediler ve köpeklerle ilgili öneriler güncellenmiştir: barınaktaki yavrular 4 ila 6 haftalıkken temel aşı yapılmaya başlanmalıdır. Kaynakların elverdiği durumlarda, aşılar , hayvan 20 haftalık olana kadar 2 haftada bir tekrarlanmalıdır. ABD’de yapılan son çalışmalarda, barınağa gelen kedilerin seropozitif olabileceğini göstermektedir. Eğer barınağa giren bir hayvanın aşı belgelerine ulaşılabiliyorsa ve bu bilgiler karmaşa yaratıyorsa, köpeklere temel aşıların yapılmasına gerek yoktur. Ancak kedilere temel aşılar yapılmalıdır, özellikle fcv ve fhv-1 aşıları yapılmalıdır ki bağışıklık arttırılsın**.**
VGG barınak ve kedi köpek pansiyonları arasındaki ayrımı yapmaktadır. Bu pansiyonlarda aşıları tam hayvanlar genellikle kısa sürelerde kalırlar( örneğin sahipleri tatildeyken). Bu pansiyonlara hayvan kabulünde her hayvanın temel aşılarının bu kitapçığa uygunluğu mutlaka belgelenmelidir. Köpekler için ayrıca, temel olmayan, solunum yolları enfeksiyonlarına karşı olan aşının aranması da uygun olacaktır. VGG bazı ülkelerde bu pansiyonları düzenleyen yasaların yerel kurumlarca belirlendiğini ve bu düzenlemelerin bu kitapçıkta yazanlarla çatışabileceğini bilmektedir( örneğin aşıların her yıl tekrar edilmesi konusunda ısrar etme). VGG bu kurumların yeni bilimsel verileri dikkate alarak değerlendirmelerini yeniden yapmaları konusunda veterinerlerin ve bunların oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarının çalışması konusunda tavsiye vermektedir.
Yeni Köpek Aşılarıyla İlgili Güncelleme
yılında WSAVA kılavuzunun yayımlanmasından beri yeni aşılar piyasaya sürülmüştür. Bunlar, oral kullanım için bordetella brochiseptica aşısı (Hess ve diğerleri , Ellis ) ve uluslarası kullanıma sürülen leptospira aşılarıdır. Sonuncu aşı çok sayıda, coğrafik olarak geçerli serogroup taşır (Klaasen ve diğerleri , , Wilson ve diğerleri , Schuller ve diğerleri ). Bu ürünler tablo 1 de anlatılmıştır.
CIV(Canine Influenza Virus)’ e karşı bir aşı da sadece ABD’ de ruhsat almıştır (Deshpande ve diğerleri , Larson ve diğerleri ). Bir arada yaşayan Kuzey Amerikalı köpeklerdae görülen A tipi H3N8 virüsü solunum yolları hastalığının sebebi olarak bulunmuştur (Crawford ve diğerleri , Payungporn ve diğerleri , Castleman ve diğerleri ) Ancak başka yerlerde sadece seyrek salgınlar tespit edilmiştir.(Crawford ve diğerleri , Daly ve diğerleri , Kirkland ve diğerleri , Pratelli & Colao , Schulz ve diğerleri). CIV aşısında cansız virusler bulunur ve yavrulara 6 haftalıktan itibaren uygulanmaya başlar. İkinci doz 2 ila 4 hafta sonra uygulanır. Daha sonra yıllık tekrar aşıları yapılır. Bağışıklık 2. dozdan sonra 7 gün içinde oluşur. Bu aşı temel aşı olarak kabul edilmez ve Kuzey Amerika’daki risk altında bulunan köpekler için tavsiye edilir (Anderson ve diğerleri ) [EB1]. Yazım aşamasında, ABD’nin Chicago ve Wisconsin bölgelerinde köpeklerde görülen influenzanın bir türü olan H3N2 rapor edilmiş ve bu aşının bir alt tipi piyasaya tedavi için sürülmüştür.
yılında köpeklerdeki malin melonoma karşı ilk immunoterapatik aşı için ruhsat alınmıştır. Bu ilaç insanlardaki tyrosinase geninin plazmidle birleştirilmiş halini içerir( çıplak DNA aşısı) ve yüksek basınçlı transdermal bir enjeksiyon aletiyle uygulanır. Ağız çevresinde melanoma olan köpeklerde ek bir tedavi yöntemi olarak kullanılır ve bu melanoma için hedeflenen antikora bir bağışıklık cevabı oluşturur. Başlangıç düzeyindeki araştırmalar, bu aşının, 2 ila 4. evrelerdeki köpeklerin yaşam süreleri 90 günden güne çıkardığını göstrmektedir(Bergman ve diğerleri ). Ama daha güncel araştırmalar, daha az etkisi olduğunu göstermiştir (Grosenbaugh ve diğerleri , Ottnod ve diğerleri ) [EB1]. Bu aşı A.B.D.’de olduğu gibi Avrupa’da da mevcuttur, ve sadece belli onkolog veterinerler tarafından kullanılır.
Brezilya’da köpeklerdeki Leishmaniosis için 2 tane ruhsat almış aşı bulunmaktadır. Bu ülkede Leishmaniosis hem insan hem de köpek popülasyonu için önemli bir tehlikedir. Bu aşılardan ilki, Leishmania Donovani’ nin saponin adjuvanlı GP63’ini (aynı zamanda fucose mannose ligand denmektedir; FML) bulundurur. Organizmanın köpekten tatarcık vektörüne geçmesini bloke eden bir antikor bulundurur. Bu yolla Leishmania tatarcığın orta bağırsağına( midgut) bağlanamaz. (Palatnik de Sousa ve diğerleri ; Palatnik de Sousa & Day ) [EB1]. Bu bağışıklık, araştırmalarda ve epidemiyolojik saha araştırmalarında derinlemesine incelenmiştir. Buna karşın bu ürün piyasadan kaldırılmıştır. İkinci aşı L. Donovaninin saponİn adjuvanının A2 antikorunu bulundurur. Bu aşı, 11 ay boyunca, bulaşıcı hastalığın görüldüğü bir bölgede uygulandığında, FML aşısıyla benzer sonuçlar gösterdiği görülmüştür (benzer serokonversiyon, enfeksiyon ve klinik belirtilerinden korunma ve vektöre iletim). A2 aşısıyla aşılanmış köpekler, daha düşük bir humoral bağışıklık geliştirmiş, ancak yan etkiler daha sık görülmüştür (Fernandes ve diğerleri ).
’de Avrupa’da Leishmania için bir aşı geliştirilmiştir (Bongiorno ve diğerleri ; Moreno ve diğerleri ). Bu aşı Leishmania’nın Leismania infantum’un adjuvandaki ekstretuar-sekretuar(boşaltımsal-salgısal)antijenlerini bulundurur. Bu aşı 6 aylıktan itibaren seronegatif köpeklerde 3 haftalık aralıklarla üç doz halinde kullanılır. Bu başlangıç serisinden sonra tekrar aşıları yıllık olarak yapılır. Aşılı köpekler seropozitif hale gelirler. Hücresel bağışıklık da gelişir. Aşı enfeksiyon riskini azaltıp, hastalığın klinik belirtilerini azaltır, ancak insan sağlığı üzerindeki bir etki beklenmemektedir [EB2].
K
EDİLERE BİREYSEL BAZDA AŞI YAPILMASIKedilerde temel, temel olmayan ve önerilmeyen aşılarla ilgili bilgiler tablo-3’te verilmektedir. Kedilere uygulanan temel aşılar, FPV( kedi gençlik hastalığı), FHV-1 ve FCV aşılarıdır. Bazı ülkelerde temel olarak kabul edilen aşılardan biri kuduz aşısıdır. Kuduzun yayılma riski olan coğrafi alanlarda, VGG tüm kedilere rutin olarak kuduz aşısı yapılmasını önermektedir. Bazı ülkelerde, kuduz aşısı yasal bir zorunluluktır( kedileri kapsamasa da). Ayrıca, evcil hayvanların uluslararası seyahati için kuduz aşısı gereklidir.
FeLV virusüne karşı yapılan aşı, uzmanlar arasındaki tartışma konularından bir tanesidir. VGG, FeLV’ yi temel olmayan bir aşı olarak nitelendirmektedir (Tablo3), öte yandan bu aşının kullanımının hayvanın yaşam biçimi, karşı karşıya olduğu riskler ve o coğrafyadaki enfeksiyonun yaygınlığına bağlı olarak değerlendirilmesini istemektedir. FeLV virüsü başarılı kontrol programları sayesinde artık yaygın değildir. FeLV virusünün yaygın olduğu yerlerde, ev dışına çıkan 1 yaşın altındaki tüm kedilerin aşılanması gerektiği savunulmaktadırlar (Weijer and Daams , Weijer ve diğerleri ,, Meichner ve diğerleri ) [EB1]. Bu aşı, 8 haftalıktan itibaren, haftalık aralıklarla 2 doz halinde yapılmalıdır. FeLV aşıları için fayda zarar analizi her zaman yapılmalı ve FeLV negatif kediler aşılanmalıdır. (13)
Kedilere uygulanan, FCV ve FHV-1 aşıları, FPV aşısının sağladığı bağışıklığı sağlamaz. Kedilere uygulanan solunum yolları hastalıklarını engelleyici aşıların köpeklerinki kadar güçlü ve uzun süreli olması beklenmemelidir. FCV aşıları farklı türden FCV’lere karşı bağışıklık sağlama amacıyla geliştirilmiştir. Yine de aşılanmış hayvanlarda enfeksiyon ve hastalık görülebilir(Pedersen ve diğerleri , Schorr-Evans ve diğerleri ) [EB1].Virulan viruslü enfeksiyona karşı koruyan bir FHV-1 aşısı yoktur. Enfeksiyon görüldüğünde virulan virus gizli hale gelip, daha sonra şiddetli stres görüldüğünde yeniden aktifleşebilir (Richter ve diğerleri, , Maes ) [EB1].Yeniden görüldüğünde aşılı hayvanda klinik belirtiler gösterebilir, elverişli hayvanlara geçip onlarda hastalığa sebep olabilir. VGG, yayımlanmış araştırmalara dayanarak düşük risk altındaki kedilere 3 yılda bir FHV-1 ve FCV aşılarının yapılmasını önermektedir. Bu araştırmalar, aşıların kesintili de olsa yıl boyunca koruma sağladığını ortaya koymaktadır(Scott & Geissinger ). Daha yeni bir araştırma, FHV-1/ FCV aşısının, aşıyı izleyen 3 yılda sağladığı korumanın daha az güçlü ve kısmi olduğunu ortaya koymaktadır(Jas ve diğerleri ). VGG yüksek riskli durumlarda, kedilerin yıllık olarak FHV-1/FCV aşılarıyla aşılanmalarını önermektedir. Evde yalnız yaşayan bir kedi düşük riskli olarak kabul edilmektedir. Çok kedinin olduğu bir ortamda yaşayan, dışarıda ve evde yaşayan veya düzenli olarak başka kedilerin kaldığı kedi otellerine/pansiyonlarına giden kediler yüksek riskli olarak kabul edilir. Bu aşıların en kuvvetli koruduğu dönem, aşının yapılmasını izleyen 3 aydır. Bu nedenle, VGG, bu aşıların zamanlamasının kedilerin yüksek riskli bir ortama girmeden öncesine göre ayarlanmasını tavsiye etmektedir(Gaskell ve diğerleri ) [EB1]. (12)
İki kedim oldu şimdiye kadar. İlk kedim, öğrencilik yıllarımda sokaktan bulduğum bir sarmandı. İçimde hala dinmeyen bir sızı bırakarak gitti. İkinci kedim Üzüm, onu biliyorsunuz zaten. İlkinde acemiydim, aynı Ayşe'nin yaşadığı tedirginliği, korkuları yaşadım başlangıçta. Öğrencinin mali durumları belli. Belediyenin veterinerine götürdüm, aşılarını yaptırdım, zamanı geldiğinde kısırlaştırmaya da yine belediyenin veterinerine gittim. Düzenli aşılarını da yaptırdım.
Üzüm'ün de ilk aşılarını yaptırdım. Üç aydan üç aya yaptırılan iç parazitini de ilk 1 sene düzenli bir şekilde yaptırdım. Sonra internette araştırmaya başladım. Benim kedim evden dışarıya adımını atmayan, sadece kuru mamayla beslenen bir kedi. Neden 3 ayda bir parazit aşısı yaptırıyorum bu hayvana diye düşünmeye başladım.
Genel kanı şu ki, bu aşı kesinlikle yapılmalı, yapılmazsa hayvanın bağırsaklarındaki parazitler insana geçer, kistlerden toksoplazmaya kadar pek çok hastalık başınıza gelebilir. Tamam bu kısmı doğru, eğer parazitli bir hayvanınız varsa ya da sokaktan bir hayvan sahiplenmek istiyorsanız kesinlikle aşılamalısınız. Ama olayın kırılgan noktası şurası; aşılattığımız hayvan evden çıkmıyorsa neden 3 ayda bir tekrar tekrar aşı yaptırıyoruz? Bu paraziti hayvanın bağırsağı kendi mi üretiyor? Evden çıkmayan, sokak kedileriyle ya da başka kedilerle muhatap olmayan, onlarla kavga edip yaralanma ihtimali olmayan, kuru mamadan başka bir şey yemeyen bir kediye parazit nerden geçecek?
Veterinerlerin çoğu, bu mantığa şiddetli bir şekilde karşı çıkıyorlar. Ve bu soruma karşılık olarak gelinen ortak noktaları da AYAKKABILAR. Evet, ayakkabılarınızla bile parazit getirebilirsiniz, dedi hepsi de. Ayakkabımdan eve, evden pisinin bağırsağına yerleşen kurtçuklar, yaşam döngülerini benim vücudumda kist olarak tamamlayacak olabilirler. Güzel senaryo da, bunun olma olasılığı milyonda kaç? Ayrıca evde ayakkabıyla dolanacak kadar avrupai olamadık henüz.
Biliyor musunuz, yeterince yıkanmamış yeşilliklerden, sebze ve meyvelerden parazit kapma olasılığınız çooook daha fazla. Maalesef ki aşılar, çoğu veteriner tarafından para kapısı olarak görüldüğünden, parazitli olsun olmasın kedilerimiz, 3 ayda bir aşılanıyorlar. Paraziti olmayan bir kediye parazit aşısı yaparsanız ne olur? Boşu boşuna kimyasal yüklemiş olursunuz, gereksiz yere strese sokmuş olursunuz, bağışıklık sistemine zarar vermiş olursunuz.
İlk aşılara bir sözüm yok ancak, ilk aşıları tamamlandıktan sonra evden çıkmayan kediler için gereksiz aşı yüklenmesine de karşıyım. Bir kedi bir sefer kuduz aşısı olduktan sonra evden çıkmamışsa, kuduz olan bir hayvanla bir münasebeti olmadıysa, nerden kapacak bu hayvan kuduz mikrobunu? Benden mi? Neden hayvana düzenli aralıklarla sersemletilmiş kuduz mikrobu veriyoruz?
Karşı çıkanlar olacaktır, çünkü ben şiddetli tepkilere maruz kaldım diyebilirim. Evden çıkmadığı için kedime parazit aşısı yaptırmıyorum dediğimde bana katil muamelesi yapan veterinerler de oldu, o zaman gerek yok diyen dürüstleri de. Aşı miti kolay kolay yıkılacak türden değil, çünkü bu bir sektör. Ama benim tercihim bu yönde. Ve artık çok lüzum görmedikçe veterinere de gitmiyorum. Çünkü ne zaman bir sorunum için veterinere gitsem çok daha büyük sorunlarımız oldu. Bir sürü ilaç kullandım hayvan iyice hasta oldu, zaten sokağa çıkmak çıldırtıyor resmen hayvanı stresten, strese girince daha beter hasta oluyor ve bu döngüyü kıramıyoruz.
Yaklaşık 2,5 yıldır aşı yaptırmıyorum Üzüm'e. En son 1 sene önce veterinere götürdüm. Çenesinin altında oluşan ve artık kronikleşen kabukcuk görünümü için kan tahlili yapıldı. Yaklaşık 10 dakika süren işlemden dünyanın parasını isteyen veterinere ertesi gün tahlil sonuçlarına ilişkin bir soru sormak istediğimde adam resmen beni fırçaladı. Kedimin bir şeyi olmadığını, tahlil sonuçlarının gayet güzel olduğunu söylemişmiş, ben tekrar soru sormakla ona güvenmediğimi belli ediyormuşum, ve daha bir sürü şey. Adam telefonda resmen beni fırçaladı, altta kaldığımı söylemiyorum tabi ki cevabını verdim ancak bu veterinere son gidişim oldu. 6 ay boyunca da ekstrede bu adama ödediğim paraları her gördüğümde kulaklarını çınlattım.
İşin özeti; sokaktan alınan ve evden dışarı çıkmayacak bir kedinin ilk aşılarından sonra tekrar tekrar aşılatılması bana göre gereksiz. Tabi ki bu benim görüşüm.