emrah akgün ben kara fatma / Anadolu Bursiyerleri | Koç Üniversitesi

Emrah Akgün Ben Kara Fatma

emrah akgün ben kara fatma

Satılık Haber Sitesi Scripti

Gençliğe yeni adım atıyordum. Uğur’u parçaladılar. Kapağında sakallı adamların resimleri olan kitaplarla daha yeni yeni tanışıyordum. Okuduklarımı pek anlamıyordum. Uğur’un söylediklerini de anlamıyordum. Fakat inanmış, yürekli bir adamın sözleri hemen diğerlerinden ayrılıyordu. Onun bu hali ona daha fazla önem vermemi sağlıyordu.
               
Sonuna kadar okuduğum ilk kitap onun kitabıdır. Onu anlamaya başlıyordum. Uğur, herkesin anlayabileceği şekilde anlatıyordu. Uğur, her türlü kirli oyunu, benim bile anlayabileceğim şekilde herkese anlatıyordu.
               
Farkettiler. Farkettiler benim bile Uğur’u anlayabildiğimi. Köylü Mehmet’in, kasap Receb’in, ırgat Süleyman’ın, overlokçu Fatma’nın; karagecenin, kara adamlarının bu topraklarda ve hatta tüm dünyada döktükleri kara zehiri Uğur’un zihniyle anladıklarını farkettiler ve Uğur’u parçaladılar.
               
Uğur’u bizlerin yüzünden parçaladılar. Bizler artık anlamaya başladığımız için parçaladılar.
               
Bomba başka bir şeydir. Onu kullanmak başka bir ruh ve başka bir durumdur. Bombayı patlatma emrini veren kişinin, bombanın hedefindeki kişiden ne denli korktuğunu gösterir.
               
Uğur’u parçaladıkları bombayla; bir gemiyi, bir binayı, insanoğlunun eliyle inşaa edebileceği ne varsa, bir büyük dağın önemli bir bölümünü havaya uçurabilirsiniz. Uğur’a duydukları korku, onu ancak böyle yok edebileceklerine inandırdı onları.
               
Bilmem hangi sınırdan geçirerek, bilmem hangi tür bir bombayla, bilmem hangi adamları kullanarak Uğur’u parçaladılar, ama yok edemediler.
               
Kulakları sağır eden bir patlama ve  havalanan bir kuş sürüsüyle ufka doğru uçtu Uğur, desem; ne de şiirsel olur değil mi? Hayır, hiçbir yere havalanmadı, burada Uğur. Gitmez, gidemez. Emperyalizme karşı verilen bu kavga bitmeden bir yere gidemez Uğur. Ben ölmeyeyim diye, sizler ölmeyesiniz diye bir yere gitmez Uğur.
               
Karla kaplıydı Ankara. Etrafımdaki herkes ağlıyordu. Ben, henüz neyi kaybettiğimizin farkında değildim. Ağlayanlara bakıp ağlıyordum. Olmaz diyordum. Bir insana bu yapılmaz. Bu canilik insanlığa sığmaz. Oysa böyle değildir dünyamızda. Ne yazık ki, bir aydın bombayla parçalanıyorsa, bu o aydının, ne denli hedefe yakın olduğunu, ne denli karanlığı korkuttuğunu gösteriyordu. O ise, cenazeye gelen onbinlerce insanın üstünde, bir kütle, bir dağ gibi büsbütün bir halde duruyordu.
               
Uğur neden öldürüldü anlamaya çalışıyordum. Cenazede sloganlar atılıyordu;
               
“ Mollalar İran’a”
               
Anlamaya çalışıyordum; demek ki bu ülkede mollalar var ve İran’a gitmek, ya da burayı İranlaştırmak istiyorlardı. Uğur’u da bu yüzden öldürmüşlerdi. Demek ki Uğur, bir ülkenin başka bir ülke olmasını engelleyebilecek bir kişiydi. Dedim ya, ne denirse inanıyordum o yıllarda.
               
Aradan ondokuz sene geçti, dile kolay. Ben, bu yıllar içerisinde, üzerinde sakallı adamların olduğu kitaplardan çokca okudum. Kurcalamadığım, sorgulamadığım öğreti kalmadı. Örgütlere girip, eğitimlere katıldım. Örgütlerde, partilerde önemli görevlerde bulundum. Sokaklarda bildiri dağıttım. Dergi sattım. İşçi eylemlerine katıldım. Üniversite eylemlerine katıldım. Mitinglere halkı örgütleyip, otobüsler kaldırdım. Çok insan tanıdım. On üniversite bitirseniz bu eğitimi alamazsınız.
               
Ve öğrendim ki, Uğur’u öldürenler “mollalar” değildir. Ben bütün bu çabaları, bu slogan doğru mu, değil mi diye öğrenmek için verdim.
               
Ve gördüm ki, Uğur yalnızdır. Uğur anlaşılmamıştır. Onbinlerce insan ordaydı, ama Uğur kendi cenazesini kendi kaldırdı. Çünkü bir tek o, kendini kimin parçaladığını biliyordu. Kalabalığın çıkarttığı gürültü; Uğur’un katillerini gizlemekten başka bir işe yaramadı. Eğer biz o gün katillerin kim olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyabilmiş olsaydık; Gaffar Okan, Hrant Dink öldürülemeyecekti.
               
Şöyle diyordu Uğur:
               
“ Emperyalizm şunun peşindedir: bugün Kuzey Irak’da yıllık onaltı milyar dolarlık petrol rantı vardır. Bu rantı ele geçirebilmek için Kürt’ü Kürt’e, Türk’ü Türk’e kırdırmaktadırlar”
               
Vay, vay, vay dikkat ediniz Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e demiyor, Uğur. Biraz daha derine gidiyor; “Kürt’ü Kürt’e, Türk’ü Türk’e” diyor.  “Emperyalizm” diyor. Siz ise “ mollalar İran’a” diyorsunuz. Bizleri siz öldürüyorsunuz!
                Yıllar sonra Cumhuriyet mitingleri için Ankara’ya gittik. Benim bulunduğum bölümün sorumlusu benim, Anıtkabir önüne geldiğimizde benim bölümümden bir gurup slogan atmaya başladı:
               
“ Mollalar İran’a”
               
İran kadar taş düşsün başınıza. Farkında değil misiniz, CİA neye düşmansa sizi de ona düşman olmaya sevk ediyor? Hemen arkama döndüm, yüksek bir yere çıkarak bağırdım:
               
“ Susun! Doğru değil bu Durum bu değil, anlayın artık!”
               
Kalabalıktan diğer insanlar da bana hak verdi, geriye doğru bağırdılar ve slogan kesildi. Bugün daha da ortadadır: bu arkadaşların İran’a göndermeye çalıştığı mollalar, ABD’nin emri üzerine İran’la savaşmaya hazırlanıyorlar!
 Molla dediğin bir sefil adamdır. Yaparsın devrimini, bir tanesi kalmaz ortada, senden benden Kemalist, senden benden Marksist oluverirler. Bu devrim olduğuna göre Allah böyle istedi derler. Demek ki doğru olan buymuş derler. Mesele onların arkasındaki emperyalizmdir. Onlara bu gücü veren emperyalizmdir.
 Eğer siz bunları göremezseniz, boş tenekelere vurup gürültü yapmaya devam ederseniz; birgün gelir beni de vururlar, bir gün gelir sizi de vururlar.
 Hrant Dink’i öldürülmeden önce tanır, yazıları okur, söyleşilerini dinlerdim. Söylediklerine katıldığım yönler vardı, katılmadığım yönler vardı. Beğendiklerimi alkışlar, beğenmediklerimi eleştirir, bence nasıl olması gerektiğini yazardım sağda solda. Doğrusu da bu değil mi? Aydınlar birbirini eleştirirler böylelikle dil güzelleşir, fikirler güzelleşir, dünya daha yaşanılır bir yer olur.
 Aydınlar işin dozunu kaçırıp birbirine hakaret ettiğinde, mahkemeler devreye girer, para cezası verir, e bakar ki aydın cüzdan yanmaya başladı; hakaret bile edecekse daha bir edebi davranmaya çalışır dil güzelleşir, fikirler güzelleşir, dünya daha yaşanılır bir yer olur.
 Fakat silah başka birşeydir. O başka bir dünya ve başka bir ruhtur. Namlunun ucundaki kişiden, namluyu doğrultturan kişinin ne kadar korktuğunu gösterir bu eylem.
 Ve ne oldu? Cenazeye Türk bayrağı sokulmadı. Oysa bu bayrak, dünyada emperyalizme karşı verilmiş en büyük savaşın ve zaferin simgesi ve aynı zamanda üzerinde yaşadığı toprakların Hrant’ı sahiplenmesinin göstergesiydi. Bunun görünmesini istemediler.
“ Hepimiz Ermeniyiz” dediler. Hiç umrumda değil nereli olursanız olun. Ama bunun bir anlamı var. Bu sloganın tepki göreceği biliniyordu. Atlantik ötesinden bu hesaplanmıştı.
 Hrant Dink, Ermeni olduğu için öldürülmedi. Emperyalimi farketmiş, emperyalizmin bu topraklarda yaşayan halkları birbirine düşürmeye çalıştığını farkeden bir Ermeni olduğu için öldürüldü. Uğur Mumcu’un katilini doğru teşhis edemediğiniz için öldürüldü.
 Sizin arkanıza saklanabileceklerini bildikleri için bu kadar rahatlar. Sizlerin her zaman başka hedeflere saldıracağınızı bildikleri için bu topraklarda altmış senedir emperyalizm sahilde yürür gbi rahat dolaşıyor.
 O cenazede, bir kişi çıkıpta şunu diyemedi:
 “ Diaspora Hrant’tan rahatsızdı. Patrikane Hrant’ı düşman ilam etmişti. Diaspora, CİA’dan istedi, CİA Fethullahçı Gladyoyu devreye soktu ve Hrant Öldürüldü.”
 Ne oldu? Çok mu karmaşık geldi? Ne de olsa kolayı var değil mi? Hepimiz Ermeniyiz, faşist devlet Bitti gitti öyle mi? Beşiktaş Adliyesi önünde, Zekeriya Öz’e teşekkür edenler ne oldu gördünüz mü örgüt neredeymiş, nasıl olurmuş?
 Ben hala o kalabalıkların Hrant’ın yazılarını okumadıklarına eminim. Öne çıkartılan bir iki makalesinden başka diğerleri asla konuşulmuyor. Oysa okusalar, “ diaspora, kendi çıkarları için burada bizim huzurumuzu kaçırmakta. Bizi bıraksalar biz kendi sorunlarımızı çözeriz” dedikten sonra o Karakinlerin onun hakkında neler düşündüğüyle ilgili biraz fikir sahibi olabilirlerdi. Bir slogan uyduruldu, kavga çıkartıldı arada katiller unutuldu gitti.
 İşte Gaffar Okkan suikastını planlayan kişi olaydan sonra yakalandı, onsekiz sene hüküm giydi ve bugün yarın çıkar.
 İşte Hrant’ın katilleri, dışardalar. Samast kim, Hayal kim? Bu işi yapabilirler mi? Gidin sorun Samast’a Hrant’ı tanıyor mu? Sorun Hayal’e diaspora nedir biliyor mu? Sorun Tuncel’e bizlerin onun gibilere F Tipi Gladyo dediğimizden haberi bile var mı?
 Yine aynı gürültüler, yine aynı hatalar ve katiller yine bu karmaşadan sıyrılıp gidecekler. Yazıktır yapmayın! Daha kaç Uğur, daha kaç Hrant, daha kaç Gaffar parçalanacak, parça parça olmadan önce biz.
 Bu böyle devam ettikçe beni de vuracaklar, sizleri de. Öldürülmek bize koymaz, bu bizim ne kadar doğru yolda olduğumuzu gösterir. Bizi yolumuzdan eden sizlersiniz. Bizleri rahat bırakın.
 Mumcu, Dink, Okkan, Bitlis bugün hayata dönseler kendilerini kimin öldürdüğünü size açık açık anlatırlardı. Onlar bunu biliyordu. Onlar kendilerini kimin öldürebileceğini bildikleri için öldürüldüler.
 Bu yüzden yüzbinler cenazelerine toplanmış olsa da, onlar yalnızdırlar ve kendi cenazelerini kendileri kaldırırlar.
 

HABERLER

İngiltere'de halk, politikacıların, "AB dışında muazzam fırsatlar olduğu", Birlikten ayrılmanın İngiltere'yi "daha zengin ve özgür kılacağı" vaatlerinin ortasında 23 Haziran 'da Brexit referandumuna gitti ancak ayrılığın üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen Brexit'e ilişkin tartışmalar halen sürüyor.

Halk yüzde 48'e karşı yüzde 52 ile ayrılma kararı aldı

İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya'dan oluşan Birleşik Krallık'ta, 23 Haziran 'da yapılan AB referandumunda, yüzde 48'e karşı yüzde 52 ile Brexit kararı alındı.

Eski başbakanlardan Theresa May liderliğindeki azınlık hükümeti, AB ile varılan Brexit anlaşmasını parlamentodan geçirmeyi başaramadı.

29 Mart 'da gerçekleşmesi gereken Brexit, önce 31 Ekim 'a, ardından 31 Ocak 'ye ertelendi.

Brexit anlaşmasını geçirmekte zorlanan eski başbakanlardan Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakar Parti, 12 Aralık 'da yapılan erken genel seçimde tek başına iktidara geldi.

Elde ettiği zaferle Brexit karşıtları karşısında eli güçlenen Johnson, seçim sonrası tasarıyı parlamentoya getirdi, ilk oylamada metin kabul edildi.

Taraflar daha sonra başta ticaret olmak üzere her alandaki ilişkiler için müzakerelere başladı.

AB, her ne kadar bu kadar kısa sürede her konuda anlaşmaya varılamayacağını belirtse de İngiltere, 31 Aralık 'de dolacak geçiş sürecini uzatmayacağını, gerekirse AB'den anlaşmasız ayrılacağını duyurdu.

İngiltere, Brexit sonrası başlayan geçiş sürecinin bitmesiyle 47 yıl önce katıldığı Birlikten fiilen ayrıldığını, 31 Aralık 'de yerel saatle 'te (TSİ ) Big Ben çanının çalınmasıyla duyurdu. Bu tarih itibarıyla iki taraf arasındaki ticaret, seyahat, göç, hukuk ve güvenlik gibi konularda yeni düzenlemeler yürürlüğe girdi.

İngilizler, AB ülkelerinde süresiz oturma ve çalışma izni hakkını kaybetti. AB üyesi ülkelerin vatandaşları da İngiltere'de ancak gerekli göç koşullarını karşılamaları durumunda yaşayabilme hakkına sahip oldu.

İngiltere, AB'den resmen 31 Ocak 'de ayrıldı.

Araştırma: Pek çok kişi, siyasetçilerin kendilerini hayal kırıklığına uğrattığına inanıyor

Referandumun üzerinden 7 yıl geçtikten sonra yapılan araştırmaya göre, pek çok kişi, siyasetçilerin kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyor.

"UK in a Changing Europe" düşünce kuruluşu ve anket şirketi "Public First" tarafından yapılan ankete göre, 'da AB'den ayrılma yönünde oy kullananların sadece yüzde 18'i Brexit'in başarılı olduğuna inanıyor.

Brexit'in iyi gitmediğini düşünen ayrılık yanlılarının çoğu, politikacıları, "Brexit'i kötü idare etmekle" suçluyor.

UK in a Changing Europe Direktörü Anand Menon, ankete ilişkin yaptığı değerlendirmede, çok az kişinin Brexit'in iyi gittiğini düşünürken, ayrılma yönünde oy kullananların büyük bir kısmının da kesin bir yargıya varmak için henüz çok erken olduğuna inandığını ifade etti.

Anket: İngilizlerin yüzde 62'si Brexit'i "daha çok bir başarısızlık" olarak tanımlıyor

İngiltere'de araştırma şirketi YouGov tarafından mayısta yapılan ankete göre, İngilizlerin yüzde 62'si Brexit'i "daha çok başarısızlık" olarak tanımlarken, sadece yüzde 9'u "daha çok başarı" olarak değerlendiriyor.

Yüzde 20'lik bir kesim "her ikisi de değil" şeklinde görüş bildirirken, kalan yüzde 9'luk kesim "emin olmadığını" dile getiriyor.

İnternet üzerinden istatistik veriler sunan "Statista" şirketinin Haziran'da yaptığı ankete katılanlara da "Geriye dönüp baktığınızda, İngiltere'nin AB'den ayrılma yönünde oy kullanmakla doğru mu yoksa yanlış mı yaptığını düşünüyorsunuz?" sorusu yöneltildi.

Ankete göre, bu ay itibarıyla İngiltere'de halkın yüzde 56'sı "AB'den ayrılmanın yanlış olduğunu" düşünürken, yüzde 32'si "bunun doğru bir karar olduğu" görüşünde.

 

  

HABERLER

İsmail Ceyran / Haksöz Dergisi Sayı: - Mart

Davudi nağme hocanın sesi

Başı dizlerde tutmuş nefesi

Sanki yarılıyor göğüs kafesi

Bir belde düşünün ki bir asırdır zulüm altında, türlü sıkıntıya maruz kalan bir coğrafyanın küçücük bir parçası. Bir belde düşünün ki son on küsur yılını oradan oraya savrularak geçirmiş milyonların umut adası. Bir belde düşünün ki taşı toprağı muhacir, yazı ıstırap kışı çıplak ayakları titretir.

Bab el-Hava sınır kapısını geçer geçmez sizi mağrur bir beyaz bayrak karşılıyor. Öyle ki gün içerisinde zaman zaman çıkıp öylece bakasınız geliyor süzülüşüne. Kelime-i tevhidin huzuru vuruyor yüzünüze. Bu bayrağın etrafında sadece Fetih Vakfı, İHH ve birkaç binanın daha bulunduğu bölge güvenli bölge olarak anılıyor. Buraya özel izinle girilebiliyor, bir gümrük bölgesi olarak hizmet veriyor.

Az ileride sadece Heyetu Tahriru’ş Şam tarafından kontrolü sağlanan bir başka kapı daha var. Bu kapıdan İdlib’e doğru giderken ve geri dönerken kontrole tâbi tutuluyor herkes. Bu kapıdan sonra da İdlib içerisinde zaman zaman asfalt zaman zaman taş-toprak yollarda ilerlerken güvenlik güçleri tarafından sık sık nazarî kontrollere tâbi tutuluyoruz. Öyle GBT kontrolü gibi rahatsız eden bir şeyden bahsetmiyorum. Camımızı açıyor, selam veriyor, selam alıyor, birbirimizi Allah’a emanet edip ayrılıyoruz genç bir mücahidin yanından. Zerre bir rahatsızlık oluşmuyor. Bütün o yıkımın sıkıntısına, türlü saldırı ihtimaline, bombalanan sınır köylerine ve bilinmezliğe rağmen kendimizi hiç güvensiz hissetmiyoruz. Bu, olsa olsa Allah’ın sekineti ile mümkün oluyor.

İdlib kayalık-taşlık bir bölge, zaman zaman gözümüze çarpan boynu bükük zeytin ağaçlarını bir kenara koyarsak, baştanbaşa gri bir havza. İrili-ufaklı kayaç tepeler var her yerde. Zaten adını sık sık duyduğumuz, zaman zaman Müslümanların destek olmaya çalıştığı ev kampanyalarında kullanılan briketlerin hammaddesi de bu kayalardan geliyor. Geriye kalan tarımsal toprak arazilerin tek mahsulü ise on binlerce çadır. Hasat zamanında çadırlar başak veriyor sadece bu beldede. Her başağın içinde titrek tohumlar…

Emanet edilen yüklerimizi kamplarda dağıtmak üzere yolumuza devam ediyoruz. Rejimin bombalarıyla iç organlarına kadar vurulan bir bölgeye varıyor yolumuz, Cebeli Zaviye. Taş üstünde taş bırakmamacasına tarumar edilen bu bölgede insanlar harap olmuş yapıların nispeten sağlam gördükleri odalarında yaşama tutunuyorlar. Yaşama tutunma dediysek de o bizim nazarımızdan ibaret. Kardeşlerimiz öyle mütevekkil, öyle mağrur Kime elinizi atsanız ıstırap dolu, çocukların üstü çıplak, terlik bile lüks. Neresini tutsanız bir sabinin buz kesiyor elleriniz. Ne dağıtılsa, ne harcansa az fakat çok da değil zaten insanların beklentisi. Burası tepeden tırnağa Allah’a teslim.

Islak Bir Çadır, Titreyen Eller, Küçücük Gözler Kuru Kilimde Uyumak Özler

Çadır kamplarının koşulları inanılmaz kötü, son derece zor bir durum söz konusu. Ziyaret etmek amacıyla uğradığınızda dahi çadırlara girmekte zorluk yaşıyorsunuz. Soğuktan koruması mümkün olmayan muşamba ve bezlerle desteklenmiş çadırların içerisinde zemin nemli ve hatta ıslak. Birkaç yüz kişiye iki lavabo ancak düşüyor. Çadırların içerisinde mutfak diye ayrılan bölüm iki briketten ibaret. Bir soba var ki kendisini ısıtmakta güçlük çekiyor. Çocuklar soğukta donmasın diye babalar geceleri nöbet tutuyor. Böylesi bir ortamda elinizde kömür ve erzak çuvallarıyla kampa girdiğinizde bir tanesi de saldırıp yağmalamaya çalışmıyor. İnanılmaz bir sabır, muazzam bir güzellik. Yaşlı bir kadına dört çuval kömür veriliyor, taşıması mümkün değil ama sesini çıkarmıyor, birisi onu fark edip yardım edene kadar öylece bekliyor.

Çadırları gezerken diğerlerinden biraz daha temiz görünen bir tanesine gözümüz ilişiyor. Öğreniyoruz ki bu yeni evli bir çiftin ikamet adresi. İçerisinde bizim temel malzemeden sayacağımız tek bir eşya dahi yok. Bir miktar daha temiz olması dışında diğer hiçbir çadırdan farkı da yok. Hani televizyonun markasından, buzdolabının renginden şikâyet edip yüzük atan, nişan bozan insanlar geliyor aklımıza. Ne desek bilemiyoruz!

Bir iki bakkal dükkânında hesap defterleri yoklandığında, şaşırtmayacak şekilde ödenemeyen borçlarla karşılaşılıyor. Hani düşünün, iki sene ödenmemiş bir borç var, yekûnuna bakınca günlük iki-üç liraya tekabül ediyor; iki sene boyunca ekmek dışında bir şey alamamış kardeşimiz, o da borç olmuş kalmış vesikada. Bakkal kardeşlerimiz de en az borç yazdıranlar kadar ihtiyaç sahibi fakat borca vermeyi kesmiyor. Üstelik bizimle gelen kardeşlerimizden biri borçları kapatmak istediğinde esnaf hayra ortak olmak adına borcun bir kısmını siliyor, öyle tahsil ediyor. Sonra pahalılıktan yakınmalarımız aklımıza geliyor; tepeden tırnağa mahcup oluyoruz. Yüz yıldır öyle ya da böyle bir savaşın içinde kasıp kavrulan bir beldenin sakinleri bunlar, muazzam bir hamd halinde.

Hâlâ rüyalarıma giriyor kardeşlerim.

Bir çadırı ziyaret ediyoruz, bir bacı, dört yetim. Baba kısa süre önce cephede donarak şehit olmuş. Dört yetimi emanet bırakmış kucağımıza, haberimiz olmuyor.

Birçok kampın başında bir nevi muhtar gibi iş gören kamp sorumluları bulunuyor. Kamplarda dağıtılacak yardımların organizasyonunu bu kardeşlerimiz üstleniyor. Bir ziyaretimizde kamp sakinlerine dağıtılmak üzere kendilerine bırakılan küçük miktarda nakdî yardımları dahi saymakta güçlük çektiklerine şahit oluyoruz. Önce yadırgasak da şunu idrak etmek çok sürmüyor: Bu kardeşlerimizin parayla ya da maddiyatla bir ilişkisi yok. O insanlar para saymayı biliyor olsa idiler zaten çok daha iyi maddi şartlar için çaba sarf eder, buradan kurtulmanın yollarına bakarlardı. Oysa bombalanmış sınır hattında dahi beldenin sınırlarını korumak adına ikamet eden bu insanlar parayı hesaba katmayan dolayısıyla da para saymayı pek de beceremeyen kardeşlerimizdir.

Gözyaşlarını Topla Gülüşünle Beni Sevindir Anne

Bir ziyaret sırasında gencecik Müslümanlarla karşılaşıyoruz. Bakıyoruz ki ayağını ya da kolunu kaybetmiş. Bir tanesinin belden aşağısı yok, karnı üzerinde yatıyor. Ama selamımıza öyle bir icabet ediyor ki gözleri ışıl ışıl. Tepeden tırnağa hayret ediyoruz.

Yaralı kardeşlerimize refakat etmeyi kendisine görev edinmiş, kendilerini vakfetmiş insanlar görüyoruz. Yaralı kardeşlerimize bırakılan miktarda bir harçlık onlara da teklif ediliyor fakat kabul etmiyorlar. “Bu yaralıların hakkıdır.” deyip reddediyorlar. Takvayı bu derece kuşanmış bir topluluk var mıdır, ben bilmiyorum.

İdlib aynı zamanda yaşayan bir şehir. İmkânlar dâhilinde ticaret ve üretim yapılıyor. Mağduriyetine sığınıp toprak altında miskinleşen bir belde değil. Ayakta durmaya çabalayan, elindeki imkânları sonuna kadar kullanmaya gayret eden kardeşlerimize şahit oluyoruz. Bu arada İdlib’de ciddi bir ulaşım sorunu da var. Otomobil, kamyonet ya da motosiklet fark etmez, bir vasıtaya sahip olmayanlar için otostop ya da yürümek dışında bir seçenek bulunmuyor. Bu da bölge sakinleri için çözülmesi gereken bir problem.

Bunca sorun içerisinde aynı zamanda yeşermeye çalışan bir bahçe İdlib. Güçlü bir dindarlık söz konusu. Tevhidî bir inşa süreci var, her taraf medrese. Ezan sesi eksik olmuyor, camiler cemaatleriyle ibadet ediyor. Gönüllü muallimlerin emekleriyle ilim tedris ediyor yetim çocuklar. Ama sınırın bu yakasına geçen Suriyelilerin zaman içerisinde sekülerleşme eğilimine girdiğini görebiliyoruz. Bu bahis de ayrı bir incelemeyi hak ediyor zannımca.

Emanetleri mümkün olduğunca sahiplerine teslim ediyor, Bab el-Hava’da bulunan misafirhaneye geri dönüyoruz. Tüm gün vasıta ile hareket eden bedenlerimiz klima, soba ve battaniyeye rağmen tir tir titriyor. O kadar ibret almamıza rağmen bu konfora ihtiyaç duyuyoruz. Öyle bir bağlanmışız ki vazgeçemiyoruz. Oysa bizim, kardeşlerimizin sıkıntılarına odaklanma ve hissettiği acıların ıstırabını yaşama mecburiyetimiz var. Değil mi ki Resulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Furkan savaşı onların imtihanı, onların hali de bizim imtihanımızdır. Biz onları unutursak ahirette hesabını veremeyiz.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası