berrin karakaş kimdir / Berrin Karakaş - Vikipedi

Berrin Karakaş Kimdir

berrin karakaş kimdir

Berrin Karakaş: 'Çukur'un toprağına ilk kazmayı İbrahim peygamber vurdu

DUVAR - Berrin Karakaş ile Sel Yayıncılık etiketiyle okurlarıyla buluşan romanı ‘Çukur’u konuştuk. Edebi anlayışını; varlığını ve varlığın doğasını anlamaya çalışmak olarak tarif eden Berrin Karakaş, hayatın bütün karmaşasının uzağına gitmek, nesnel zaman ve mekânın mümkün oldukça dışına çıkmak, nefes almak için kaleme almış ‘Çukur’u. Romanda kimin kiminle oynadığı belli olmayan bir oyunda buluyorsunuz kendinizi. Bu oyun, kutsal alandan geliyor. Karakaş’ın deyimiyle; “Mümkünlerin dünyası ‘Çukur’da gezinirken, kılık değiştirmeler ve taklitler karşısında bir parça uyanık olmak gerekiyor sadece. Ölülerin hatırlanmak, dirilerin yeni bir deprem beklediği ‘Çukur’da, okuyucuyu da romanın sonunda yeni bir başlangıç, yolun kendisi bekliyor.”

Berrin Karakaş

Yıllara yayılan 7 yıl aradan sonra yeni roman geldi. ‘Çukur’u kazdınız ve doldurması için okurlarınıza teslim ettiniz. Yazım sürecinizden bahseder misiniz? ‘Çukur’ nasıl oluştu?

‘Çukur’un yazım süreci için dengeyi gözetmeye çalışan bir münzevilik deneyimiydi diyebilirim. Hayatımın yarısı boyunca meşgul olduğum gazetecilik mesleğinden sebepli belki de, güncelin iktidarından fazlasıyla yıldığım bir dönemde, nesnel zaman ve mekânın mümkün olduğunca ırağında, nefes alabileceğim bir iç dünya oluşturmak ihtiyacıyla çekilmiştim ‘Çukur’a. Diğer kitaplarımın yazım sürecini düşündüğümde, bu defa nihayet arzuladığım olmuş, yazı tek yurdum olmuştu. Mesai yaptığım bir iş yoktu. İşle birlikte gelişen toplumsal ilişkiler de haliyle seyrelmişti. Bilgisayarda açılmış onlarca dosyayla, okuduğum kitapların arkasına yazılmış notlarla, şiirlerle, kara kara defterlerimle baş başa kalmıştım. Beni sağaltan, hayatta tutan büyük çarem yazı, aynı zamanda yalnızlığımın ve bozulmaya yüz tutmuş sağlığımın da müsebbibiydi.

Hayatımın bu orta yerinde, yazıyla olan hastalıklı diyebileceğim ilişkinin sorgusuyla başladı çukur kazılmaya. Kurban edimleri ve feragat üzerine düşünürken, Tanrı buyruğu karşısında oğlunu kurban sunağına yatırmış İbrahim peygamber oldu ‘Çukur’un toprağına ilk kazmayı vuran. Mutlak öteki ile kurulan bu dehşetli ilişkide “büyük öteki” dilin yerini ararken, Çukur’un ana karakterlerinden biri, şairlik ve peygamberlik arasında salınan bir imam, İbrahim şekillendi. Adaşının baltasını onun boynuna asıp yazmaya koyuldum.

Çukur arkaik kalıntılarla, mitlerle, bilinçdışının karanlığıyla derinleşirken, çölsü, mikro bir uzamda ikamet eden bir avuç karakterin avuçlarındaydım bir süre sonra; kimin kiminle oynadığı belli olmayan bir oyunda. Kimi zaman oynamaya derman bulamadığım, kimi zaman ritmin peşinde vecd halinde yazdığım, kimi zaman sadece gerekli kitapları okuyarak katıldığım, fazlasıyla uzun sürmüş bir oyundu Çukur. Neyse ki okurlara teslim artık, ben artık oyunda yokum.

‘OKUMALAR TEMEL BESLENME KAYNAKLARIM’

‘Çukur’u kaleme alırken sizi besleyen şeyler neler oldu?

Çukur dışarıdan ziyade, içe açılan bir roman olduğu için, karakterler de içlerine açıldılar. Onların ölüme, deliliğe, korkuya, esrimeye, “hayvanoluş”a sürüklenen sınır deneyimlerinin izinde yaptığım okumalar temel beslenme kaynaklarım oldular. İlk vahiy ile “Oku!” buyurmuş bir dine mensup İbrahim karakteri, bu emrin “Kuran’ı Kerim’den önce yazılan kutsal kitapları da oku” dediğini varsaydığından, Çukur’un başına oturduğumda kutsal kitaplar önden buyurdular.

Ses ve ritmin beni ele geçirdiği yerlerde çoğu zaman o kitapların sesiydi Çukur’da yankılanan. Bu yankıları korkmadan, titremeden dinlemek İbrahim için mümkün olmayacağından, Kierkegaard’ın ve kurban kültü üzerine yazmış düşünürlerin yardımlarıyla anlamaya çalıştım İbrahim’i.

Oyunun kutsalın alanından geldiğini düşünürsek, kültsel taraflarıyla din, hurafelerden ritüellere, büyülü olduğu kadar korkutucu da bir oyun alanıydı Çukur’da.

İnsanlar ve tanrılar kadar, özellikle ana karakterlerden bir diğeri, hayvaniyet mertebesine gözünü dikmiş avcı Celal sebebiyle hayvanlar da oyunun önemli oyuncularıydılar.

Şamanizm’in bereketli topraklarında hayvanların hakikati, insan- hayvan ayrımları arasındaki sınırların geçirgenliği, insanın hayvani kökeni üzerine düşünmek de fazlasıyla besleyici ve tanıdık bir alandı. Tanıdıktı çünkü roman yazarı da bir örümcek gibi ağ örüyor romanı inşa ederken. İçeride, dışarıda ne varsa, o ağa takılmaya yazgılı yazı süreci boyunca. Dünya bir süre, romanın etrafında dönüyor yazar için.

Kaçkar Dağları’nın ulaşımı en zor kesimi olan Altıparmak Dağı’na kazıyorsunuz ‘Çukur’u. İhanet, bekleyiş, kötülük, ümitsiz aşklar dört dönüyor bu sarmalın etrafında… ‘Çukur’da okurları neler bekliyor?

Kaçkar Dağları’nı hiç düşünmemiştim açıkçası. Çukur’daki anomaliyi dağlardan başlatmaktı niyetim. Altıparmaklı bir ele neden gözlerimizi kaçırmadan bakamadığımızı düşünmek, Çukur’un yalnızlığını anlamakta yardımcı olabilirdi bize. Cevap vermekten ziyade sorular soran romanın ilk sorusuydu bu. ‘Çukur’da okurları bekleyen de bu soruları, karakterleri ve eylediklerini iyinin ve kötünün ötesinde, altıparmaklı bir elin mümkünlüğünde düşünmek.

Çukur’da İşaret Parmağı’na yerleşmiş Teneke Cami’nin imamı İbrahim pekâlâ iman sahibi olmayabilir. Hayvanların içlerini boşaltıp tahnitleriyle duvarları süsleyen avcı Celal hayvan sevgisinden yoksun olmayıp tam tersi dillerini konuşacak kadar hayvanların hakikatine yakın olabilir. Daha dillenmemiş Mikail dilin buyruğundan, sınırlarından azade bir çocuk olarak sessizliğinin içinde çok şey söyleyebilir. Cüceliği sebebiyle sevilmemiş çocuk Cennet, sevilmemeyi sevebilir bütün bilgeliğiyle. Mümkünlerin dünyası Çukur’da gezinirken, kılık değiştirmeler ve taklitler karşısında bir parça uyanık olmak gerekiyor sadece.

Ölülerin hatırlanmak, dirilerin yeni bir deprem beklediği ‘Çukur’da, okuyucuyu da romanın sonunda yeni bir başlangıç, yolun kendisi bekliyor. Bu yeni başlangıca, bu yola, çöle yürüyen Musa gibi pabuçlarını çıkarıp düşerse okur, ne mutlu bana.

‘VARLIĞIN SIRRI GÖKLERDE’

Cevapsız soruların, sonuçsuz hesaplaşmaların, şifasız acıların tam ortasına sürükleniyoruz bu kitapla. Özellikle kitabın başkarakteri Elmas ile... Karakterlerinizi oluştururken nelere dikkat ettiniz?

Sorular cevapsız, hesaplaşmalar sonuçsuz, acılar şifasız çünkü Çukur’un sakinleri, yaşadıkları yerin isim babası Thales gibi varlığın sırrını göklerde arıyorlar. Tanrı onlar için hayatın içinde değil, dışında, ulaşılması gereken değil, tapılması gereken bir merci. Arzularının nesnesi bu kadar ulaşılmazken yaşadıkları tatminsizlik karakterlerin tematik birliği oldu diyebilirim. Baskıladıklarının geri dönüşü kişiliklerinin baskın taraflarını çizdi. Kendilerini bu durumda Muhyiddin İbn-i Arabi’ye, adların hikmetini anlattığı ‘Fususu’l Hikem’ kitabına emanet ettim. İsimlerinin anlamlarında potansiyellerini açığa çıkartmaya çalıştım.

“Umut varsa vardı gözünün yaşı insanın” diyorsunuz. Umut acılı bir hal midir?

Artık hayatta olmayan sevdiği kadının, yitirdiği bir aşkın ardından söylüyor bunu romanda İbrahim. Söz konusu ölümse, ne kadar umut edersek edelim ölüleri hayata geri döndüremeyeceğimize göre, umut anlamını yitiriyor bu noktada, acılı bir hal olabiliyor. O kadar umutsuz ki İbrahim, ağlamayı bile unutmuş senelerdir. Birine, bir şeye ağlamak, ağlayabilmek de umuda dair değil mi neticede?

‘İYİ BİR OKUR OLMAK, İYİ BİR DOST OLMAYI GEREKTİRİYOR’

Kitapta Kuran-ı Kerim’den, Dante’den oldukça fazla alıntılar görüyoruz ve kitabın arkasında da bu alıntıları bizlerle paylaşıyorsunuz. İyi bir okur olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okurluk da yazarlık kadar kıymetli ve meşakkatli bir iş… Okur ve yazar birbirlerini tamamlıyor ve kitaplar öncelikle bir dostluk ilişkisi kuruyorlarsa okuyucuyla, iyi bir okur olmak, iyi bir dost olmayı gerektiriyor. Cortazar’ın ‘Seksek’ romanında bahsettiği “cici okur” olmayı değil. ‘Seksek’ sanırım iyi okur için yerinde bir örnek. Cortazar romanda iki seçenek sunar okura, dileyen kitabı belirtilen bölüme kadar okuyup bitirebilir; romanın anlaşılması için devam etmek şart değildir. Diğer seçenek ise, bölümler arasında sekerek Profesör Morelli’nin ölüme, ölümsüzlüğe, aşka, dil ve yazına dair düşünceleri eşliğinde, emek vererek romanı tamam etmektir. İyi bir dost, bu emeğe değer sanırım. Hem insan dostunu mümkün olduğunca iyi tanımak istemez mi? Dostluk adına sabırla, söylediklerini anlamak kolay olmasa da, dinleyip anlamaya çalışmaz mı?

Mikail, Üzeyir, Cebrail… Kitap bu üç bölümde tamamlanıyor. Nedir bu isimlerin romanla olan temel bağı?

Çukur, Berrin Karakaş,  237 syf., Sel Yayıncılık, 2017.

Doğumuyla birlikte romanı başlatan, sesinde herkesin kendi sesini işittiği maharetli bebek o. Her bölümde ismi değişen, yolun oğlu. Her zaman oluş halinde olan. İlk bölümde, büyük depremde dünyaya gelmiş annesi, bir meleğin adını veriyor bebeğine, Mikail diyor. Dünyanın öyle olmadığını, değiştirilemez olanı söylüyor ilk bölüm bu isimle bize. İkinci bölümde Celal “piç” diye çağırdığı çocuğa Üzeyir adını veriyor mecburiyetten.

Üzeyir kıssasında, öldürülüp yeniden diriltilir Üzeyir peygamber. Kendi gücünün sınırlarını sınar böylece. Ölüm ve terk üzerine bu bölümde, yaşarken ölmeyi becermek gerektiğini söyler Üzeyir ismi. Son bölümde, mensup olduğu dinde şairliği şer ilan edilmiş İbrahim, kitapları yazdıran, harfleri, kelimeleri ağzımıza koyan melek Cebrail’in adını verir çocuğa. İbrahim’in şiirleri toprağın altından çıkarken dillenir Cebrail. Dilin sınırlarını çıkarır önümüze.

Bu kitapla edebiyatınızın değişim gösterdiğini düşünüyor musunuz? Edebi anlayışınızı nasıl tarif edersiniz?

İlk iki kitabım ‘Sidre’ ve ‘Tül’, yazarın miracı “Sidret’ül Münteha” üçlemesinin iki öykü kitabıydılar. ‘Sidre’, tanrılık mertebesine göz dikmiş yazarın yazdıklarıydı. Tül, o mertebeden façası alınmış bir şekilde inenlerin hikâyeleriydi. Üçlemenin sonuncusu ‘Münteha’yı yazmadım. Madem varılacak son yerdi, en uç noktaydı, o zaman sonuna kadar benimle olacaktı. O en uç noktada edebiyatımın geldiği yeri bana gösterecek olandı; belki nihayet şiir olacak olandı. İlk kitaplarımın söylediği, şair olmadığımdı. Uzun öykülerin gösterdiğiyse, romana öyküden yakın olduğumdu. ‘Hayalhane’ ve ‘Üç Noktalar Sarayı’ ilk roman denemeleriydi.

‘Çukur’a gelene kadar kitap yayınlanmadan geçen 7 sene içinde de, bayağı bir talim yaptığımı söyleyebilirim. Üç tane yarım bırakılmış roman mevcut bilgisayarımda. Kalem sivriltmek niyetiyle yazılmış onlarca metin… Bu süreç içerisinde edebiyatımın değişim gösterip göstermediğine gelince; yazarlık uzun bir çıraklık, bu anlamda hala çırak sayılırım ama en azından ustalarla, ölü diri temas ettiğim diğer yazarlarla sohbette çok daha iyiyim. Edebi anlayışımı tarife gelirsek, kısaca anlamaya çalışmak diyebilirim. Varlığımı ve varlığın doğasını anlamaya çalışmak.

‘EDEBİYAT, NEYLE UĞRAŞIRSAM UĞRAŞAYIM HEP BENİMLE OLANDI’

Edebiyat ve çeşitli gazete, dergi yazarlığınızın yanında sinemaya, fotoğraf çekmeye olan ilginiz var. Peki, bu noktadan sonra hayatınıza daha çok hangisini alıp devam etmeyi düşünüyorsunuz?

Fotoğraf basmak için karanlık odalar kurulduğu o eski zamanlarda fotoğrafla ilgilenmiştim lakin benim için yeterince karanlık değildi sanırım. Fotoğrafla uğraşmak yerine, fotoğrafın ilkel biçimi, geleneksel biçimi diyebileceğimiz resmi tercih ettim. Ara sıra şiir yazmak duygusuna yakın bir duyguyla resim yapsam da, ne şair, ne de ressamım.

Üniversite zamanlarında sinema ile de uğraştım ama bu sanatsal alan da benim için fazla kalabalıktı. Yine onun ilkel biçimi romanı tercih ettim. Ayrıca edebiyat, neyle uğraşırsam uğraşayım hep benimle olandı. Gazete ve dergi yazarlığına gelince, yazmak işe dönüştüğünde sıkıntılı. 9-6 yollarında, plazalarda keyif vermekten öte keyif kaçırıcı olabiliyor yazı. Ama meslek olarak düşünürsek, gazetecilik uzun seneler, belki de son hakkıyla yapılabilecek zamanlarında severek yaptığım bir meslek oldu her şeye rağmen. Pek çok meslektaşım gibi ben de artık yapamamanın üzüntüsünü zaman zaman hissediyorum.

Konya'da dünyaya geldi. Çocukluğu babasının memuriyeti sebebiyle Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde geçti. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nden mezun olan Karakaş, Negatif, Kim, Tempo, Milliyet Sanat dergilerinde çalıştı. Öykü, şiir ve yazıları Çalıntı, İskenderiye Yazıları, Adam Sanat, Adam Öykü dergilerinde yayımlandı (Yalçın, 2010). Yönetmen Yavuz Özkan'ın sinema atölyesine devam etti. Bir Erkeğin Anatomisi filminin set belgeselini yaptı. Üniversite eğitiminin ardından Londra'ya gitti. İki sene Westminister College'de sinema ve fotoğraf kurslarına katıldı. İlk kitabı Sidre (2004) ile ikinci kitabı Tül (2005) Okuyanus Yayınevi tarafından basıldı. Senkron TV'de program asistanlığı, Pronto Halkla İlişkiler'de metin yazarlığı yaptı. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış söyleşileri, röportajları bulunan Karakaş, yazı faaliyetlerini devam ettirmektedir.

Yazarın ilk eseri olan Sidre, on iki öyküden oluşan bir hikâye kitabıdır. Yazarın ikinci eseri olan Tül ise yazarın miracı kabul ettiği Sidret’ül Münteha üçlemesinin iki öykü kitabıdır. Karakaş'a göre Sidre, Tanrılık mertebesine göz dikmiş yazarın yazdıklarıydı. Tül, o mertebeden façası alınmış bir şekilde inenlerin hikâyeleriydi. Üçlemenin sonuncusu Münteha yazılmamıştır. Yazara göre varılacak son yer olan Münteha, en uç nokta olduğundan yazara edebiyat yeterliğinin geldiği yeri gösterecek olan eserdir, bu belki de şiir olacaktır. Karakaş'a göre uzun öyküler kaleme alması, romana öyküden daha yakın olduğunun göstergesidir. Hayalhane ve Üç Noktalar Sarayı yazarın ilk roman denemeleridir.

Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi Cilt II. (2010). Editör: Murat Yalçın, İstanbul: YKY.

https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2017/12/21/berrin-karakas-cukurun-topragina-ilk-kazmayi-ibrahim-peygamber-vurdu/ [erişim: 26.03.2019]

https://www.dr.com.tr/Yazar/berrin-karakas/s=270691 [26.03.2019]

http://www.biyografya.com/biyografi/758 [26.03.2019]

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ MÜZEYYEN ALTUNBAY
Yayın Tarihi: 29.03.2019
Güncelleme Tarihi: 29.10.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
SidreOkuyan Us Yayınları / İstanbul2004Hikâye
TülOkuyan Us Yayınları / İstanbul2005Hikâye
HayalhaneTurkuvaz Kitap / İstanbul2007Roman
Üç Noktalar SarayıTurkuvaz Kitap / İstanbul2010Roman
Ada'nın SaçlarıFinal Kültür Sanat Yayınları / İstanbul2015Hikâye
ÇukurSel Yayıncılık / İstanbul2017Roman

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1CEMÂLÎ, Ahmedd. 1858? - ö. 1913-1914?Doğum YeriGörüntüle
2DERCÎd. 1833 - ö. 1894Doğum YeriGörüntüle
3PENÂHÎ, Mustafad. ? - ö. 1563Doğum YeriGörüntüle
4Şule Öncüd. 10 Mayıs 1975 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5Aslı E. Perkerd. 23 Mart 1975 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6CEBİ/CEBRAYİL, Cebrayil Halilîd. 23.10.1975 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7Figen Şakacıd. 30 Haziran 1971 - ö. ?MeslekGörüntüle
8Avram Venturad. 10 Ekim 1949 - ö. ?MeslekGörüntüle
9Banu Tayland. 29 Temmuz 1970 - ö. ?MeslekGörüntüle
10Nuri Bilge Ceyland. 26 Ocak 1959 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11Mahmut Alptekind. 10 Ocak 1940 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12İncilay Yılmazyurtd. 28 Temmuz 1956 - ö. 29 Ağustos 2011Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13MUSA, Musa Karakaşd. 1937 - ö. 25.01.2008Madde AdıGörüntüle
14İlker Karakaşd. 1968 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15KARAKAŞ, Mustafa Karakaşd. 1974 - ö. ?Madde AdıGörüntüle

Berrin Karakaş

berrin karakasBerrin Karakaş 1975 yılında Konya’da doğdu. İlkokul birinci sınıfı Siirt’te okudu. Sonrasında, Üsküdar ve Levent’te ortaokul ve liseyi bitirdi. Ardından İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Gazetecilik okudu. Aynı zamanda yönetmen Yavuz Özkan’ın sinema atölyesine devam etti. “Bir Erkeğin Anatomisi” filminin set belgeselini yaptı. Okul bittikten sonra Londra’ya gitti. İki sene Westminister College’de sinema ve fotoğraf kurslarına gitti. Geri döndüğünde Milliyet gazetesinde çalışmaya başladı. Sonrasında Tempo dergisinde. Halen Tempo dergisinde çalışıyor. İlk kitabı Sidre 2004 yılında Okuyanus Yayınevi’nden çıktı. İkinci kitabı Tül 2005’te yine Okuyanus Yayınevi tarafından basıldı ve son kitabı Hayalhane 2007’de Merkez Yayınları’ndan çıktı.

berrin karakaş

  • ikinci kitabı 'tül'ün imza gününü 16 ekim 2005'te istanbul kitap fuarında gerçekleştiren yazar. kitabı kızımız sahra adına imzalattık.

  • "ne yazdığını bilmeden yazıyorsun sonra okuyorsun, aa bunları ben mi yazmışım diyorsun. bu çok zaman olan bir şey bana." diyor kendisi.

    neredeyse "ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor" diyecek. kitabına çıplak kadın bedeni de koymanın acizliğini yaşamış güzel kızımız, o sadece sana değil tüm yazarlara oluyor.

  • bir konu hakkinda yazi yazmak icin, o konuda hakkinda arastirma yapma zorunlulugundan bihaber yazar(?!).

    sayesinde eksi sozluk'un, kurulusundan uc sene sonra kurulan wikipedia'dan feyz aldigini ayrica ssg'nin adinin serdar oldugunu ogrendik. allah razi olsun.

    http://www.milliyet.com.tr/…/10/05/son/sonyas09.asp

  • kas yaparken goz cikarmak ta usta oldugunu ispatlamis bir yazar.
    pot ustune pot dizeler
    en alttakin cekeler
    seyreyle sen gumburtuyu...
    (bkz: serdar kapanoglu)

  • sözlük ahalisinin kendisinin hakkında neden bu kadar dolu olduğunu anlayamadığım yazar.

    herseyden önce haftalık bir dergide haber yapılırken, aylık dergilerin aksine sistem şaşırtıcı hızda ilerler. haberde yanlış geçen bir kelime, yazarın kendisine ait olmak zorunda olmayabilir. çünkü o yazı, yazının sahibi her ne kadar son anına kadar takip de etse sayfa tasarımında değişikliğe, aksaklığa uğrayabilir. bu, yazarın haber hakkında bilgisiz olduğu, konusunu araştırmadığı anlamına gelmez. piyasasında rüştünü ispatlamış bir yazarın, ekşisözlükte reyting yapacağım diye haberinde bilerek yanlış yapması aşmış bir hayalgücüdür. evet, fotoğrafındaki kendisidir, şuhlukla alakası olmayan acaip tatlı ve güzel de bir şahsiyettir. araştırmayıp haber yapmakla birini suçlarken, tezinizin de araştırma sonrası yazılmış olması gerekir.

    zira, dava düşer.

  • sabah pazar ekinde yaptigi umut sarikaya roportaji baya basarili.

    http://www.sabah.com.tr/…kin_dedigini_zannetmiyorum

  • radikal'de gazetecilik yapan edebiyatçı. son cm101mmxi fundamentalsla ilgili yazısında belirttiğine göre cem yılmaz'ın içindeki samatyalı nefes almaya devam ettikçe onu hep izleyecekmiş. bir de ferzan özpetek'in filminde oynayacağını duyunca beklemeye almış.

    oturup o filmi bekliyormuş.

    yazar bu bir de, romanları var. hayır romanlar da bir ağır bir ağır ki sorma, 30 sayfa sonra devam etmeli mi etmemeli mi düşünürsün. ağır derken ağır şiirsel bir dil, tuhaf kadınsı abartı bir şiirsellik, yoksa konular filan değil tabii ki. onu geçtim öyle bir muhalif ki arkadaş, bir anda o romanlarda -tamamen üzünç, hüzünç, bilimum romantik isyan yüklü yazar terminolojisiyle söylüyorum- yaşadığımız hayatın o kesif berbatlığından anormal ölçüde rahatsız olduğunu iddia eden bir diskuru var. über muhalif, isyankar, kafasına göre takılan, tıpkı ece temelkuran gibi. madem o romanları yazıyorsun, insan bir durur, bakar, o kitaplar ne bu eğlence düşkünlüğü ne. cahil ve sadece ara sıra komik olabilen bir şov adamını goygoylamaktan başka yapılacak başka şey var mı, yok mu, onu araştırır. onu da boşverdik diyelim. bu cem yılmaz senin rahatsız olduğunu ilan ettiğin genel yüzeysel kültürün bir parçası mı, değil mi?

    edebiyat okurunun değerli vaktini çalan bir yazar işte. aslında bu kadar kelam saydırmaya da mahal yok ya, sözlük sözlük dolaşıp da bilmem ne hakkında bilmem ne yazanlarla dalga geçtiğini zanneden o cümlesi bile yeter. basılı kağıt haricinde bir yerlere yazanlara nasıl bir bilenme arkadaş bu? haçlı seferi başlat bari.

    bunun haricinde kıvırcık saçları güzeldir, evet.

  • bugünkü radikal gazetesindeki röportaj haberinde edebiyatçı yanını başarıyla ortaya komuş gazeteci.

  • pedro almodovar'a ünlü italyan yönetmen demekte sakınca görmeyen bir gazeteci-yazar.

    edit: düzeltilmiş. yayında ve yapımda emeği geçen herkese...amaaan neyse.

  • yazısında almodovar'dan değil almadovar diye başka birinden söz etmiş olan yazar. pedro almodovar ispanyol ama almadovar denen adam belki italyan'dır. haberin altında düzeltme yerine geçen bir yorum da öylece duruyor, bu denli de dikkatli radikal.com.tr editörleri.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası