emir bozdoğan hasanım / Ağıtlar (Sayfa 28) » Türkü Dostları

Emir Bozdoğan Hasanım

emir bozdoğan hasanım

Yaƒar Kemal - Ÿnce Memed (TEK CÿLT) -

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views1, pages

Description:

Original Title

Yaƒar Kemal - Ÿnce Memed (TEK CÿLT)_

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

Description:

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd
0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views1, pages

Original Title:

Yaƒar Kemal - Ÿnce Memed (TEK CÿLT)_

Description:

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd

Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra


doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin üstünde daima, top top ak bulutlar salınır.
Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz kjlli topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar
saatlarca içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan
sonra Çukuro-vanm bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler,
yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık
bir ormandan daha yabani, daha karanlık!
Biraz daha içeri, bir taraftan Anavarzaya, bir taraftan Os-maniyeyi geçip Islahiyeye gidilecek
olursa geniş bataklıklara varılır. Bataklıklar yaz aylarında fıkır fıkır kaynar. Kirli, pistir.
Kokudan yanına yaklaşılmaz. Çürümüş saz, çürümüş ot, ağaç, kamış, çürümüş toprak
kokar. Kışınsa duru, pırıl pırıl, taşkın bir sudur. Yazın otlardan, sazlardan suyun yüzü
gözükmez. Kışınsa çarşaf gibi açılır. Bataklıklar geçildikten sonra, tekrar sürülmüş tarlalara
gelinir. Toprak yağlı, ışıl ısıldır. Bire kırk, bire elli vermeye hazırlanmıştır. Sıcacık, yumuş
aktır. Üstleri ağır kokulu mersin ağaçlarıyla kaplı tepeler geçildikten sonradır ki, kayalar
birdenbire başlar. Đnsan birden ürker. Kayalarla birlikte çam ağaçları da başlar. Çamların
birer billur pırıltısındaki sakızları buralarda toprağa sızar. Đlk çamlar geçildikten sonra, gene
düzlüklere varılır. Bu düzlükler boz topraktır. Verimsiz, kıraç Buralardan Torosun karlı
do-
rukları yanındaymış, elini uzatsan tutacakmışsm gibi gözükür.
Dikenlidüzü bu düzlüklerden biridir. Dikenlidüzüne beş kadar köy yerleşmiştir. Bu beş
köyün beşinin de insanları topraksızdır. Cümle toprak Abdi Ağanındır. Dikenlidüzü,
dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları, töresi olan bir dünyadır. Dikenlidüzünün
insanları, köylerinden gayrı bir yeri bilmezler hemen hemen. Düzlükten dışarı çıktıkları pek
az olur. Dikenlidüzünün köylerinden, insanlarından, insanlarının ne türlü yaşadıklarından
da kimsenin haberi yoktur. Tahsildar bile iki üç yılda bir kere uğrar. O da köylülerle hiç
görüşmez, ilgilenmez. Abdi Ağayı görür gider.
Değirmenoluk köyü Dikenlidüzündeki köylerin en büyüğüdür. Abdi Ağa da bu köyde oturur.
Köy, düzlüğün gündo-ğusuna düşer. Kayalığın dibindedir. Kayalar mordur. Üstlerini
sütbeyaz, yeşile çalan, gümüşi, türlü renkte lekeler örtmüştür.
Üst başta yaşlı, yaşlılıktan dallan toprağa eğilmiş, dalları kıvrılmış bir çınar ağacı bütün
haşmetiyle yıllardır orada durup durur. Çmar ağacına yüz metre yaklaşırsın, elli metre yaklaş
ırsın ortalıkta çıt yoktur. Her bir yan derin bir sessizlik içindedir. Sessizlik korkutur insanı.
Yirmi beş metre yaklaşırsın gene öyle On metrede aynı sessizlik. Ağacın yanma gelip de
kayadan yanına dönüncedir ki iş değişir, birdenbire bir gürültü patlar. Şaşırıverir insan
Đlkin kulakları sağır edecek derecede çoktur. Sonra iner, yavaşlar.
Gürültünün geldiği yer, Değirmenoluk suyunun gözüdür. Göz değildir ya, bura halkı oraya
suyun gözüdür der. Öyle bilir. Bir kayanın dibinden köpükler saçarak kaynar. Đçine bir ağaç
parçası atılırsa bir gün, iki gün, hatta bir hafta suyun üstünde oynadığı görülür. Döndürür.
Bazıları iddia ederler ki, kaynayan su, üstünde taşı bile oynatır, batırmaz. Halbuki suyun
gözü burası değildir. Ta uzaklardan, çamlar arasından yarpuz, kekik kokularını yüklenerek
Akçadağdan gelir. Burada da bu kayanın altından girer, köpürerek, kaynayarak bir delice
homurtuyla öbür ucundan çıkar.
Buradan Akçadağa kadar öyle kayalık, öyle sarptır ki Toros
10
bir ev yerinden daha büyük toprak parçası görülemez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların
arasından göğe doğru ağ-mıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan yoktur. Yalnız,
o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı
boynuzlarını sırtına yatırmış bir geyik, bacaklarını gerip, sonsuzluğa bakarcasma durur.
11
Çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. Bir toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. Ot
bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile bitmez, işte orada çakırdikeni keyifle serile serpile biter,
büyür, gelişir.
En iyi toprakta bir tek çakırdikenine rastgelinmez. Bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş
kalmaz, her zaman sürülür ekilir. Bir de, öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez.
Ne iyi, ne kötü boş bırakılmış orta halli toprakta da biter çakırdikeni. Çakırdikenini söker,
yerini ekerler. Toros eteklerinin doruklara yakın düzlükleri bu minval üzeredir.
En uzun çakırdikeninin yüksekliği bir metre kadar olur. Bir sürü de dalları vardır. Dallar
dikensi çiçeklerle donanır. Bu çiçekler beş perli, yıldız gibi, uçları sert, sivri iğnelerin
ortasmda-dır. Her çakırdikeninde bunlardan yüzlerce bulunur.
Çakırdikeni bittiği yerde bir iki, üç dört tane bitmez. Öyle üst üste, öyle sık biter ki arasından
yılan geçemez. Đğne atsan çakırdikeninden yere düşmez.
Baharda zayıf, açık yeşildir. Hafif bir yel esse, toprağa de-ğecekmiş gibi yatar. Yaz
ortalarında, dikende, önce mavi damarlar peyda olur. Sonra yavaş yavaş dikenin dalları,
gövdesi mavileşir. Açıkça bir mavidir bu Sonra mavi gittikçe koyula-^ şır. Bu en güzel bir
mavidir. Bir tarla, uçsuz bucaksız bir ova tüm maviye keser. Gün batarken eğer bir yel eserse
mavi dalgalanır, hışırdar, aynen deniz gibi. Gün batarken sular nasıl kıza-1 rır, çakırdikeni
tarlası da öyle kızarır.
12
Güze doğru dikenler kurur. Mavilik beyaza döner. Çatırtılar gelir çakırdikeninden.
Düğme büyüklüğünde sütbeyaz sömüklüböcekler vardır hani. Bunlardan yüzlercesi,
binlercesi dikenlerin gövdelerine sıvanır. Diken gövdeleri boncuk boncuk sütbeyaz olur.
Değirmenoluk köyü çakırdikenlik Tarla yok, bağ, bahçe yok. Safi çakırdikenlik.
Çakırdikenliğin içinden koşan çocuk soluk soluğaydı. Çoktan beridir ki durmamacasına
koşuyordu. Birden durdu. Bacaklarına baktı. Dikenlerin yırttığı yerden kan sızıyordu.
Ayakta duracak hali yoktu. Korkuyordu. Ha yetişti, ha yetişecekti. Korkuyla arkasına baktı.
Görünürlerde kimsecikler yoktu. Ferahladı. Sağa saptı. Bir zaman koştu. Sonra yoruldu.
Yorulunca çakırdikenlerinin içine yattı. Sol yanında bir karınca köresi gördü. Karıncalar iri
iri. Körenin ağzında cıvıl cıvıl kaynaşıyorlar. Bir zaman her şeyi unutup karıncalara daldı.
Ve birden aklına gelince sıçradı. Sağa saptı. Biraz sonra da dikenlikten çıktı. Dikenliğin
kıyısına dizleri üstü çöktü. Baktı ki dikenliğin üstünden başı gözüküyor, kıçı üstü oturdu bu
sefer de. Bacakları kanıyordu. Kan sızan yerlere toprak ekelemeye başladı. Toprak yaralara
düşünce yaktı.
Kayalıklar azıcık ötedeydi. Kayalıklara doğru var gücünü harcayarak yeniden koşmaya
başladı. En yüksek kayanın altındaki çınar ağacına vardı. Ağacın dibi bir kuyu gibi
derinlemesi-neydi. Sapsarı, altın renkli, kırmızı damarlı yapraklar ağacın dibini doldurmuş,
gövdeyi yarı beline kadar örtmüştü. Kuru yapraklar hışır hışır ediyordu. Gitti, kendisini
yaprakların üstüne attı. Çınarın çıplak dallarından birisinin en ucunda bir kuş duruyordu,
çıtırtıyı duyunca uçtu gitti. Yorgundu. Bitmişti. Burada, bu yaprakların üstünde gecelemeyi
geçirdi aklından. Yumuşacık. Oturduğu yerden kalkamayabilir de. Sonra, "Olmaz," dedi
kendi kendine. "Adamı kurt kuş yer." Ağacın üstünde kalmış yapraklardan birkaçı dolana
dolana geldi öteki yaprakların üstüne düştü. Sonra boyuna birer ikişer düşmeye başladı.
Kendi kendine konuşuyordu. Sesli sesli konuşuyordu. Sanki, yanında birisi var da ona
söylüyor:
"Giderim," diyordu. "Giderim bulurum o köyü. Kimse bil-
13
mez oraya gittiğimi. Gider bulurum. Giderim işte. Çoban olurum işte. Çift sürerim işte.
Anam beni arasın işte. Arasın aradığı kadar. Keçi sakallı göremez yüzümü. Göremez işte. Ya
köyü bulamazsam? Bulamam! Aç kalır ölürüm. Ölürüm işte."
Ilık bir güz güneşi vardı. Kayaları, çınarı, yaprakları yalıyordu. Toprak taze, apaydınlıktı.
Bir iki güz çiçeği toprağı yarmış, ha çıktı, ha çıkacak. Çirişler acı kokuyor, ıslak ıslak da
parlıyordu. Dağlar, çiriş kokar güzün.
Bir saat mı, iki saat mı ne kadar kaldı orada, belli değil. Ama, gün yıkıldı gitti dağların
ardına. Neden sonradır ki çocuk, söylenmeyi bırakıp, kendini toparladı. Birden aklına düştü
ki, arkasından geliyorlar. Deliye döndü. Güneşe bir göz atmayı da unutmadı. Güneş başını
almış gidiyordu. Şimdi nereye gitmeliydi? Hangi yöne? Bilmiyordu. Kayaların arasından
incecik bir keçi yolu geçiyordu, ona girdi koşmaya başladı. Kaya demiyor, çalı, taş demiyor
koşuyordu. Yornuğunu iyi almıştı. Duruyor, bir an arkasına bakıyor, sonra gene koşmaya
başlıyordu.
Ayaklan biribirine dolanıyordu. Bu minval üzere koşarken, çürümüş bir ağacın üstünde
küçücük bir kertenkele ilişti gözüne. Nedense buna sevindi. Kertenkele onu görünce ağacın
altına kaçtı
Bir sallandı, sonra durdu. Başı dönüyordu. Gözleri karardı. Etrafındaki dünya topaca
dönmüştü. Nasıl da fırlanıyordu! Eli ayağı da titriyordu. Arkasına baktıktan sonra gene
koşmaya başladı. Bir ara önünden bir keklik zurbası parladı. Kekliklerin kalkışından irkildi.
En küçük bir çıtırtı duysa hep irkiliyordu zaten. Yüreği, bu sebepten, hep deli gibi
çarpıyordu. Umutsuz-casına arkasına gene baktı. Kan tere batmıştı. Dizlerinin bağı çözüldü.
Yere oturuverdi. Düştüğü yer ufacık taşlı bir yamaçtı. Ekşi ekşi bir hoş ter kokuyordu.
Burnuna tatlı bir çiçek kokusu geldi. Gözlerini zorla açabildi. Başını ağır ağır, korka korka
kaldırdı aşağılara baktı. Gün battı batacaktı. Gölgeler öylesine uzamış. Aşağıda hayal meyal
bir toprak dam gördü. Sevinçten yüreği ağzına geldi. Evin bacasından duman da çıkıyordu.
Duman, ağır ağır, salma salma çıkıyordu. Duman, bir kara duman değildi. Dumanın rengi
hafif mora çalıyordu. Arkasında ayak sesine benzer bir patırtı duydu. Başını hızla çevirdi. Sol
yanın-
14
da orman kapkara kesilmiş bir sağnak gibi gökten yere iniyordu. Orman üstüne üstüne
geliyordu. Gene konuşmaya başladı. Ama bağıra bağıra konuşuyordu. Hem ormandan
kaçarcasına, aksi yöne yürüyor, hem olanca gücüyle:
"Giderim derim ki onlara Giderim derim ki Size derim Size çoban olmaya geldim. Çift
de sürerim Ekin de biçerim. Derim ki benim adım Mistik derim, Kara Mistik Anam yok,
babam yok Abdi Ağam da yok derim. Sizin davarınızı güderim Sizin çiftinizi sürerim.
Sizin çocuğunuz da olurum. Olurum işte. Benim adım Đnce Memed değil. Kara Mistik derler
bana. Anam ağlasın. Olurum işte. Gavur Abdi Ağa da arasın beni. Çocukları olurum işte."
Sonra bağıra bağıra ağlamaya başladı. Karanlık orman akıyordu. Ağladıkça ağlıyordu.
Ağlamaktan, yalnız, avazı çıktığı kadar ağlamaktan müthiş bir tat duyuyordu.
Yamaçtan aşağı inerken ağlaması kirp diye kesildi. Akan burnunu sağ kolunun yenine sildi.
Yen, yamyaş oldu.
Evin avlusuna geldiğinde karanlık kavuşmuştu. Ötelerde birçok ev karartısı daha gördü. Bir
an durdu. Düşündü. Bu köy, o köy mü ola? Kapının önünde uzun sakalı sallanan bir adam
semerle uğraşıyordu. Başını kaldırınca sakallı, avlunun ortasında, dikilmiş kalmış bir karartı
gördü. Karartı kendisine doğru bir iki adım attı durdu. Adam aldırmadı. Đşine daldı. Ortalık
iyice kararınca adamın gözleri görmez olup, uğraşmayı bıraktı. Ayağa kalktı. Soluna
dönünce deminki karartıyı olduğu yerde öylece dikilmiş durup durur gördü:
"Hişt! Hişt!" dedi. "Hiştişt! Ne işin var burada?"
Karartı:
"Ben," dedi, "çoban olurum sana dayı. Ben çift de sürerim. Her bir iş yaparım size dayı."
Sakallı adam karartıyı kolundan tuttu içeri çekti:
"Gel hele sen içeri, sonra konuşuruz hepsini"
Đnceden bir poyraz esiyordu. Memed, tir tir titriyordu. Öyle bir titriyordu ki uçacak gibi.
Yaşlı adam içerdeki kadına:
"Ocağa odun at!" dedi. "Çocuk titriyor."
Kadın:
15
"Kim bu?" diye hayretle sordu.
Yaşlı adam:
"Bir Tanrı misafiri," diye cevap verdi.
Kadın:
"Misafirin hiç de böylesini görmedimdi," diye bıyık altından gülümsedi.
Yaşlı adam:
"Gör işte!" dedi.
Çocuk, ocağın soluna, duvara iyice yapıştı, büzüldü. Çocuğun kocaman bir başı vardı. Düz,
güneşten solup, kırmızı olmuş kara saçları alnına, yüzüne dümdüz, dikine düşüyordu. Yüzü
ufacıktı. Kupkuru bir yüzdü. Gözleri kocaman kahverengiydi. Teni güneşten yanmıştı. On
birinde gösteriyordu. Dize kadar da şalvarını çalı yemişti. Bacakları bu sebepten çıplaktı.
Ayakları da yalındı. Bacaklarında kan kuruyup kalmıştı. Ateşin çok iyi yanmasına rağmen
titremesi durmuyordu.
Kadın:
"Yavru," dedi, "sen açsın. Dur, sana çorba koyayım da iç!"
Çocuk:
"Đçerim," dedi.
Kadın:
"Isınırsın," dedi.
Çocuk:
"Titremem durur," dedi.
Kadın, ocakta ateşin yanı başında duran kocaman bir bakır tencereden kalaylı bir sahana
döğme çorbası doldurmaya başladı. Çocuğun gözleri tenceredeki buğulanan çorbaya dikildi.
Kadın çorbayı getirip önüne yerleştirdi. Eline bir tahta kaşık verdi:
"Çabuk çabuk iç!" dedi.
Çocuk:
"Çabuk içerim."
Adam:
"O kadar da çabuk içme ağzın yanar sonra," dedi.
Çocuk:
"Yanmaz."
16
Çocuk gülümsedi. Yaşlı adam da gülümsedi. Kadın onların neye gülümsediklerine bir anlam
veremedi.
Adam:
"Çorbayı içince, titremesi durdu aslanın."
Çocuk:
"Durdu," dedi, "durdu."
Kadın da gülümsedi.
Ocak, çamurla tertemiz sıvanmıştı. Evin damı topraktı. Tavanı çalıyla döşeliydi. Döşeme
yılların isinden kapkara kesilmiş parlıyordu. Evi ikiye ayırmışlardı. Öteki bölme ahırdı.
Bölmenin kapısından sıcak, ıslak bir hava geliyordu. Nefes karışığı Bu taze sığır boku,
saman, taze dal kokuyordu.
Derken bölmeden yaşlı adamın oğlu, gelini, kızı da geldi.
Çocuk onlara bir hoş, pel pel baktı.
Yaşlı adam, oğluna:
"Misafirimize hoş geldin desene," jdedi.
Oğul gayet ciddi:
"Hoş geldin kardaş," dedi, "ne var, ne yok?"
Çocuk:
"Hoş bulduk," diye aynı ciddiyetle cevap verdi. "Đyilik sağlık."
Kız da, gelin de, "hoş geldin," dediler.
O arada, ocaktaki kütük yanmış, tüm yalıma kesmişti.
Çocuk, ellerini koynuna sokmuş büzülmüştü. Yaşlı adam geldi çocuğun yanma oturdu.
Ocağın gür yalımları arkalarına tuhaf gölgeler düşürüyordu. Bu gölgelere bakarak adam,
çocuğun kafasından ne geçiyor, anlayabilirdi. Yaşlı adam da uzun zaman bir yerde
durmayan, yalımlara göre yer değiştiren gölgelere gözünü dikti. Gözlerini gölgelerden
ayırdığında gülüm-süyordu. Yaşlı adamın yüzü uzun, inceydi. Sakalları sütbeyaz, değirmiydi.
Alnını güneş yakmıştı. Bakır rengindeydi. Yüzüne ocağın yalımları da vurunca, alnı,
yanakları, boynu kırmızı bakır gibi parlıyordu.
Birden aklına gelmiş gibi yaşlı adam doğruldu.
"Bre misafir," dedi, "senin adın ne? Adını bağışlamadın."
"Bana," dedi, "Đnce Memed derler"
Arkasından, pişman olmuş gibi altdudağını ısırdı. Utangaç
17
utangaç başını önüne eğdi. Yolda, "Benim adım Kara Mistiktir, derim" dediği aklından çıkıp
gitmişti. "Olsun," dedi kendi kendine, "Mistik da neymiş yani kendi adım dururken.
Saklayınca ne var yani adımı. Kim görecek beni bu köyde." Yaşlı adam, geline:
"Sofrayı serin de yemek yiyelim," dedi. "Haydiyin." Sofra geldi ortaya serildi. Bütün aile ve
Đnce Memed sofranın etrafına halka oldular. Yemekte kimse ağzını açmadı. Sessizlik içinde
yemek yendikten sonra, ocağa bir kucak odun daha atıldı. Ocağın tam orta yerine de yaşlı
adam bir kütük getirdi yerleştirdi. Yandaki yalımlar kütüğü sardılar. Bu, ihtiyarın en büyük
zevkiydi. Bunu böyle yapmasa edemezdi. Etraftaki yalımlar yaşlı adamın kütüğünü
sarıverdiler. Đşte buna bayılırdı. Kadın, adamın kulağına eğildi. Yavaş yavaş:
"Süleyman," dedi, "çocuğun yatağını nereye sereyim?"
Süleyman, her zamanki tatlı gülüşüyle gene güldü:
"Koca beygirin yemliğinin içine Nereye olacak? Biz nerde yatıyorsak Sevgili misafirim
kim bilir nereden, Süleyman demiş de gelmiş?"
Süleyman Memede döndü. Memed, sıcaktan gevşemiş, uyuklar gibi bir hal almıştı
"Bre misafirim, uykun mu var?"
Memed bir silkindi:
"Yok," dedi, "hiç uykum gelmiyor."
Đyice gözlerinin içine bakıp:
"Bre Đnce Memed," dedi Süleyman, "hiç söylemedin. Nereden gelip, nereye gidiyorsun?"
Đnce Memed, duman kaçan gözünü ovuşturarak:
"Değirmenoluktan geliyor, o köye gidiyorum," dedi.
Süleyman:
"Değirmenoluğu biliriz ya, o köy neredeymiş acep? diye merakla sorar bir tavır takındı.
Memed, hiç bozmadan:
"Dursunun köyü," dedi.
Süleyman ısrar etti:
"Hangi Dursunun?"
Memed:
18
di.
"Abdi Ağa var ya" dedi durdu. Gözleri bir noktaya dikil-
Süleyman:
"Eeee?" dedi.
"Hani bizim ağamız. Dursun onun tutması işte. Çift sürer. Abdi Ağanın çiftini sürer. O
Dursun işte."
Gözleri parladı. Azıcık duraladı:
"Geçende bir doğan yavrusu tuttu ki! O Dursun işte! Bildin mi onu sen, şimdi emmi?"
Süleyman:
"Bildim bildim," dedi. "Eee sonra?"
"Đşte onun köyüne gidiyorum. Dursun bana dedi ki Bizim köyde, dedi, çocukları dövmezler.
Çocukları çifte salmazlar. Bizim köyün tarlalarında, dedi, çakırdikeni bitmez. Ben, oraya
gidiyorum işte."
Süleyman:
"Peki o köyün adı neymiş? Söylemedi mi Dursun sana hiç?"
Memed sustu. Düşündü. Başparmağını uzun zaman ağzına sokup, uzun zaman düşündü.
Sonra birden:
"Yok," dedi. "Köyün adını söylemedi Dursun."
Süleyman:
"Acayip," dedi.
Memed:
"Yaa acayip," diye tekrarladı. "Biz Dursunlan beraber çift sürerdik. Otururdu bir taşın
başına. Aaah derdi bizim köyü bir görsen! Taşı toprağı altındandır derdi. Denizi var, çamı da
var, derdi. Đnsan denizin üstüne biner her bir yere gidermiş. Dursun oradan kaçmış. Bana
dedi ki, hiç kimseye söyleme benim oradan kaçtığımı. Ben de anama bile söylemedim."
Süleymanm kulağına eğilip:
"Sen de kimseye deme. Olur mu emmi?" dedi.
Süleyman:
"Korkma korkma," dedi, "hiç kimseye söylemem."
Sonra gelin kalktı gitti. Biraz sonra sırtında dolu bir çuvalla geri döndü. Çuvalı orta yere
indirdi. Çuvalın ağzını açınca dışarı pamuk kozaları döküldü. Kozalar temizlenmiş,
bembeyaz-
19
di. Her biri bir top beyaz bulut gibiydi. Birden evin içini keskin bir koza kokusu aldı.
"De bakalım Đnce Memed, çek bakalım pamuğu," diye sevinçle söylendi Süleyman. "Göster
kendini."
Đnce Memed önüne bir kucak pamuk alarak:
"Ne var sanki, pamuk çekmek de iş mi?"
Alışkın elleri makina gibi işlemeye başladı.
Oğul:
"Đnce Memed," dedi, "şimdi sen o köyü nasıl bulacaksın?"
Đnce Memed bu sorudan hiç memnun olmadığını gösterir gibi bir hal takındı. Đçini çekti:
"Ararım," dedi. "O köyün yanında deniz varmış. Ararım."
Oğul:
"Bre Đnce Memed," dedi, "deniz buraya tam on beş günlük
yol çeker."
Đnce Memed:
"Ararım," dedi. "Ölürüm de dönmem Değirmenoluğa. Bir daha hiç dönmem. Dönmem işte."
Süleyman aldı:
"Bre Đnce Memed," dedi, "senin başında bir hal var. Söylesene bana onu. Ne diye düştün
yollara böyle?"
Đnce Memedin elleri durdu:
"Süleyman emmi," dedi, "dur da sana hepiciğini söyleyim. Benim babam," dedi, "ölmüş.
Biricik anam var. Başka hiç kimsemiz yok. Ben Abdi Ağanın çiftini sürerim."
Buraya gelince gözleri doldu. Boğazı gıcıklanmaya başladı. Kendisini tuttu. Bıraksa
boşanıverecekti.
"Đki yıldır sürerim çifti. Çakırdikeni beni yer. Dalar Çakırdikeni adamın bacağını köpek
gibi kapar. Đşte o tarlada çift sürerim. Abdi Ağa beni her gün döve döve öldürür. Dün
sabahleyin gene dövdü beni. Her bir yanım döküldü. Ben de kaçtım oradan. O köye
gideceğim. Beni orada bulamaz Abdi Ağa. O köyde bir adamın çiftini sürerim. Çobanı
olurum. Đsterse oğlu da olurum."
Oğlu da olurum derken Süleymanın gözlerinin içine iyice
baktı.
Memed dolmuştu. Bir kelime daha söylese boşanacaktı. Onun için Süleyman, Abdi Ağa lafını
değiştirtti:
20
"Bana bak Đnce Memed, madem böyle. Sen benim evde kal-sana."
Đnce Memedin yüzü ışıladı. Bir sevinç dalgası onu tepeden tırnağa ürpertti.
Oğul:
"Deniz çok uzak Đnce Memed. O köy de kolay kolay bulunmaz."
Pamuk çekildi bitti. Ortalığı pamuktan düşen böcekler sarmış, telaşlı telaşlı oraya buraya
gidiyorlardı. Kara, küçücük pamuk böcekleri Ocağın bir başına da küçük bir yatak
serdiler. Memedin gözlerinden sıcak bir uyku akıyordu. Yatağa hasretle, ürpertiyle baktı.
Süleyman Memedin durumunu çoktan sezmişti.
"Gir!" diye yatağı işaret etti.
Memed hiçbir şey söylemeden büzülerek yatağa sokuldu. Dizlerini göğsüne çekti. Her tarafı
havanda dövülmüş gibi ağrıyordu.
Memed, kendi kendine, içinden: "Oğlu olurum. Olurum işte. Anam arasın. Abdi Ağa arasın.
Arasınlar işte. Kıyamete dek arasınlar. Dönmem işte," diyordu.
Gün doğmadan iki saat önce, her gün çifte gittiği vakitte sıçrayarak uyandı. Yataktan çıktı,
dışarıya gitti. Uykulu uykulu dışarıda işedikten sonra, kendine geldi. Dünkü geceyi, ak sakallı
Süleymanı hatırladı. "Süleymanın evi," dedi içinden. "O köye gidip de ne yapacağım?
Süleyman Emmimin oğlu olurum. Burada kalırım. Dönmem işte."
Dışarının ayazından üşüdü. Geldi yatağına girdi. Dizlerini gene göğsüne dayadı. Yatak ısındı.
Bugün, gün doğuncaya kadar uyuyacağını biliyordu. Derken kendinden geçti.
Sabah ayazının üstüne gün doğdu. Ana, ocaktan çorbayı indirdi. Çorba sıcak, tatlı tatlı
ocağın kıyısında tüttü. Oğul, çoktan çifte gitmişti. Süleyman da semerin başına oturmuş,
akşamki bıraktığı yerden yapmaya başlamıştı.
Kadın:
"Süleyman," diye çağırdı, "çorba soğuyor. Gel de iç!"
Süleyman:
"Misafir kalktı mı?"
21

Kadın:
"Sabi çocuk," dedi. "Fıkara çok yorulmuş dün herhalde. Sayıklayıp duruyor." Süleyman:
"Uyandırma fıkarayı. Dün hep kaçmış. Yüzünden belliydi."
Kadın:
"Neden kaçmış ola?" diye sorunca Süleyman:
"Çok, çok sıkıştırmışlar," diye cevap verdi. Kadın:
"Yazık," dedi. "Ne de güzel çocuk. Dinsizler ne istersiniz parmak kadar çocuktan?"
Süleyman:
"Canı istediği kadar kalsın evde."
Bu sırada Memed gerinerek uyandı. Gözlerini iyice iki eliyle ovduktan sonra ocaklıktan
tarafa bakındı. Ağzı açık tenceredeki çorba usuldan usuldan buğulanıyordu. Başını dışarıya
çevirdi. Kapıdan içeri bıçakla kesilmiş gibi bir güneş şeridi uzanıyordu. Hemen yerinden
sıçradı.
Süleyman Memedin telaşını görünce: "Korkma, yavrum," dedi. "Zararı yok. Uyu." Memed
döndü, ocaklıktaki bakır ibriği aldı dışarı çıktı. Yüzünü bol suyla yıkadıktan sonra
Süleymanın başına dikildi, onun semer onarmasını seyre başladı. Kadın:
"Gelin de çorbanızı için. Çorba soğudu," diye tekrar çağırdı.
Süleyman semerin başından üstünü çırparak kalktı. Memede bir göz kırptı gülümseyerek:
"Yürü çorbamızı içelim."
Çorba, sütlü bulgur çorbasıydı. Süt kokusu bulgur kokusuna karışınca, bir hoş koku
meydana getiriyordu. Tahta kaşıklarla çorbayı içtiler. Çorba Memedin çok hoşuna gitti.
"Oğlu olacağım işte," dedi.
Süleyman yapıp bitirdiği semerin içine kuru ot basıyordu. Ot, yaşlı, uzun parmaklarının
arasından kayıyordu.
22
Güz güneşi bütün parlaklığıyla dünyayı doldurmuştu. Kurumuş ottan ince, altın bir toz
çıkıyordu Süleyman karıştırdıkça. Toz güneşin altında parça parça yayılarak dört bir yana
uçuşuyordu.
Süleyman:
"Çok mu sıkıştırdı seni Abdi Ağa?" diye sordu.
Memed böyle bir soruyu beklemiyordu. Kendini toparladı:
"Beni," dedi, "döve döve öldürürdü. Hem çift sürdürürdü çakırdikenlikte yalınayak. O da
ayazda. Hem öldürürdü. Birinde beni bir dövdü, bir dövdü Bir ay yataktan kalkamadım.
Herkesi döver ya, beni çok döver. Anam diyor ki, Sarı Hocanın muskası olmasaymış, ben
ölürmüşüm"
Süleyman:
"Demek burada kalacaksın gayrı?"
Memed:
"Ne işim var," dedi, "o köyde? Buradan, on beş gün öte-deymiş. Denizi varmış, bana ne!
Çakırdikeni yokmuş, burada da yok. Ben burada kalırım. Beni burada kimse bulamaz öyle
değil mi? Değirmenoluk köyü çok ötelerde kaldı öyle mi? Kimse bulamaz değil mi?"
Süleyman:
"Ula," dedi, "deli deyyus, ahacık Değirmenoluk köyü şu dağın arkacığında. Geldiğin yolu
bilmiyor musun?"
Memed, hayretler içinde donup kaldı. Gözleri kocaman kocaman açıldı. Sonra terledi. Teri
oluk oluk akıyordu. Bütün umutları suya düşmüştü. Bir şeyler söyleyecek oldu. yutkundu.
Havada kartallar dönüyordu. Gözleri onlara takıldı. Süley-mana biraz daha sokuldu:
"Ben," dedi, "o köye gitsem de o adamın oğlu olsam. Beni burada bulursa Abdi Ağa
öldürür."
Süleyman:
"Git o köye de, git o adamın oğlu ol," diye serzenişte bulundu.
Memed:
"Ben senin oğlun olsam ne iyi olurdu," diye yaltaklandı. "Ne iyi olurdu ama"
Süleyman:
23
"Aması ne?" diye sordu.
Memed:
"Beni bulursa Allah var demez Kıyık kıyık kıyar beni."
Süleyman:
"Ne gelir elden?" diye başını tezgahtan kaldırdı. Memedin yüzüne baktı. Memedin yüzü
buruşmuş, yaprak gibi olmuştu. Koca gözleri sönmüş. Tüm ışığını yitirmiş gibi.
Memed, Süleymanın kendisine baktığını fark edince biraz daha yanma sokuldu elinden tuttu:
"Nolursun?" diye gözlerinin içine bütün arzusunu toplayıp baktı. Öteki:
"Korkma," dedi.
Memed, acı acı, bir sevinç, bir korkuyla karmakarışık güldü.
Sonra Süleyman işini bitirdi ayağa kalktı. Memede dedi ki:
"Bre Đnce Memed, benim işim var şu karşıki evde. Oraya gitmeliyim. Sen, ne istersen onu
yap. Gez köyün içini."
Memed ondan ayrılıp köyün içine daldı. Bu, yirmi, yirmi beş evlik bir köydü. Evleri ham
toprakla yapılmıştı. Biçimsiz, üst üste, gelişigüzel konmuş taşlarla yapılmıştı. Ham toprak
Yükseklikleri yerden bir metre
Köyü bir uçtan bir uca dolaştı. Çocuklar bir gübreliğin üstünde köküç oynuyorlardı.
Kadınlar gördü. Evlerinin günden yanma, duldaya oturmuşlar çıkrık eğiriyorlardı. Bir tek de
köpek gördü. Kuyruğunu iki patancınm arasına kıstırmış, korka korka bir duvarın dibinden
yürüyordu. Bu köyün her bir tarafını gübre almış. Akşama kadar köyü ev ev dolaştı. Hiç
kimse ona, nereden gelip, nereye gidiyorsun demedi. Kendi köyleri olsa, bir yabancı görseler,
bütün çocuklar başına toplanırlardı. Bu köy, bir başka köy Đşte, bu, zoruna gitti. Eve
gelince Süleymanı karşısında buldu. Süleyman: "Bre Đnce Memed," dedi, "hiç uğramadın
eve. Ne var, ne
yok?"
"Đyilik," dedi.
Bundan sonra Memed, köyün içini birkaç gün daha gezdi. Birkaç çocukla arkadaş oldu.
Köküç oynadı. Üstüne köküç oy-
24
nayan çıkmadı. Ama Memed, bu hüneriyle övünmedi. Başka bir çocuk olsaydı Memedin
yerinde, övünmesinden geçilmezdi. O, çocuk işi der gibi, omuz silkti. Bu sebeptendir ki,
Memedin onları yenisi, çocukların zoruna gitmedi. Sonra, Toroslarm güz yağmurları başladı.
Güz yaprakları nasıl düşer. Toros yağmurları da öyle kocaman taneli düşer.
Gök gürlüyordu. Köyün üst başındaki dağdan, düzlüğe doğru taşlar yuvarlanıyordu. Dağ
ormanlıktı. Đri ağaçları vardı. Orman, üst üste. Sıktı.
Memed, bir gün Süleymana geldi dedi ki:
"Süleyman Emmi, böyle dur dur ne olacak? Benim canım sıkılıyor. Boşuna da ekmek
yiyorum."
Süleyman:
"Dur hele. Acelen ne? Sana da iş bulunur bre Đnce Memed."
Birkaç gün yağmur ara verdi. .Islak taşların, kayaların, ağaçların, toprağın üstünde güneş
parlıyordu. Ortalık usuldan da buğulanıyordu. Bir de köyün içinden buğuyla birlikte gübre
kokusu geliyordu. Bazı bazı da güneşi bulutlar örtüyordu. Gümüşi bulutlar
Đnce Memed, evin kapısındaki bir taşın üstüne oturmuş, Süleymanın kendisi için ham gönden
diktiği çarığı ayaklarına giyiyordu. Çarık ıslaktı. Çarığın üstünde mor tüyler de vardı.
Tüylerden bunun bir tosun derisi olduğu anlaşılıyordu.
Çarıktan dolayı sevinçten uçuyordu Đnce Memed.
Süleyman geldi Đnce Memedin başucuna dikildi. Çarığı bağlayışını seyrediyordu. Memedin
elleri, çarık bağlamaya alışkın eller Öyle gösteriyor. Kaytanları taktı taktı, getirdi arkadan
düğümledi.
Süleyman:
"Bre Đnce Memed," dedi, "sen çarık bağlamakta ustaymış-sm."
Đnce Memed başını kaldırıp gülümsedi:
"Ben çarık bile dikerim Süleyman Emmi," dedi. "Ama sen iyi dikmişsin bunu."
Đnce Memed, ayağa kalktı. Şöyle bir iki kere kuvvetlice bastı. On, on beş adım yürüdü. Geri
geldi. Biraz daha yürüye-
25
rek çarıklarına baktı. Hayrandı. Geldi Süleymanın karşısına durdu:
"Ayağıma iyi oturdu," dedi.
Yola düştüler. Yolda, Đnce Memedin gözleri hep çarıklarda. Bazı çabuk çabuk yürüyor, bazı
duruyor inceden inceye tetkik ediyordu. Bazı bazı da eğilip çarığın tüylerini okşuyor.
Süleyman, Memedin bu sevincine ortak oluyor. Memnun oluyor.
"Sanırsam hoşuna gitti Memed?"
Memed:
"Đyi oturdu ayağıma. Severim böyle çarıkları," diye cevap verdi.
Süleyman:
"Bak," dedi, "Đnce Memed, o köye gideydin, sana böyle çarığı kimse dikemezdi."
Memed:
"O köyde ayakkabı giymezler mi?" diye yan saf, yan itçe-sine sordu.
Süleyman, itlik mi, değil mi kavrayamadı:
"Giyerler ya, çarık giymezler."
Memed:
"Anladım," dedi.
Yürüye yürüye köyün dışına çıktılar. Memed, birden ferahladı. Tarlalar, ta öteki dağın
dibine kadar uzanıyordu. Bu tarlalarda da iş yoktu. Çakırdikeni yoktu ama, gene de iş yoktu.
Bu tarlalar, taşlı tarlalar
Memed, bir ara durdu sordu:
"Böyle nereye gidiyoruz Süleyman Emmi?"
Süleyman:
"Gezmeye çıktık," dedi.
Memed üstelemedi. Yürüdüler.
Memedin yeni çarıklarına çamur sıvandı, Memed, içinden, çarıklara bulaşan çamura
küfretti.
Köy, uzaklarda kaldı. Köyden, bir iki dumandan başka hiçbir şey gözükmüyordu.
Süleyman:
"Beni dinle Đnce Memed," dedi. "Đşte buralarda otlatırsın
26
keçileri. Ta şu ötelere de gidebilirsin. Yalnız şu kınalı tepenin ardına geçme. O taraf sizin köy,
seni alır götürürler."
"Gitmem," dedi. "Đyi ki söyledin."
Süleyman:
"Haydi dönelim," dedi.
Döndüler. Gökteki bulutlar bembeyazdı. Harman yerleri koyu yeşil birer daire halinde taşlı
tarlalara serpilmişti. Uzun otlara yapışmış tek tük sümüklüböcek görülüyordu.
Süleyman:
"Bre Đnce Memed," dedi, "çok mu sıkıştırdı keçi sakallı Abdi seni?"
Memed durdu. Süleyman da durdu. Memed, yeni çarıklarına bir göz daha attı.
Süleyman:
"Şuraya oturalım."
Memed:
"Oturalım," dedi. Sonra da başladı anlatmaya:
"Bak sana deyim Süleyman Emmi, babam öleli var ya, elimizde nemiz var, nemiz yoksa
hepiciğini almış Abdi Ağa. Anam bir laf söylese döve döve öldürür. Beni de tutar kolumdan
yere çakar. Beni birinde iki gün ağaca bağladı. Bıraktı gitti yazının ortasında. Yaa, orada,
ağaca iki gün sarılı kaldım da anam geldi açtı. Anam olmasaydı beni kurtlar parçalardı
orada."
Süleyman içini çekti:
"Demek böyle senin işler Đnce Memed?" dedi kalktı. Arkasından Memed de kalktı.
Süleyman:
"Dediğim gibi eyle Đnce Memed. O kınalı tepenin arkasına geçme. Birisi görür, haber verir
keçi sakallı Abdiye, seni alır götürürler."
Memed:
"Tövbeler olsun," dedi.
Ertesi sabah, Memed çok erken uyandı, yataktan kalktı. Hemen dışarıya fırladı. Şafağın yeri
usul usul ağarıyordu. Süleymanın yatağına gitti. Horultuyla uyuyordu. Dürterek Süley-manı
uyandırdı.
27
Süleyman uykulu uykulu:
"Ne o? Sen misin Đnce Memed?" diye sordu yavaştan.
Memed:
"Benim," dedi iftiharla. Sonra da ekledi:
"Vakit geç. Ben keçileri süreceğim."
Süleyman hemen kalktı. Gözleriyle karısını araştırdı. Kan çoktandır kalkmış inek sağıyordu
dışarda. Karısına seslendi:
"Çabuk Đnce Memedin azığını hazırlayın."
Kadın sütlü ellerini büyük bir tencerede yıkarken:
"Kalsın," dedi, "gerisini de akşam sağarım."
Azığı, el değer etek değmez, hazırlayıverdi. Ocakta kaynamakta olan çorbadan da çorba
koydu Memedin önüne. Memed, çorbayı bir anda sümürdü. Gözle kaş arası azığı beline
bağladı, keçileri önüne kattı. Başından yağlanmış, eski şapkasını çıkardı keçilerin üstüne
doğru fırlattı:
"Alloooş bre," dedi. "Yaşasın."
Arkasından Süleyman:
"Uğurlu kademli olsun," diye bağırdı.
Memed, keçilerle birlikte gözden kayboluncaya kadar döndü döndü ona baktı.
Süleyman, sonra kendi kendine:
"Vay," dedi, "vay! Çocukluk"
Karısı yanma geldi:
"Gene dertlendin," dedi. "Derdin ne?"
Süleyman içini çekerek:
"Bak şu çocuğa neler etmiş keçi sakallı Abdi! Yürek parçalanır haline çocuğun. Babasını
tanırdım. Mazlum, kendi halinde bir adamdı. Bak şu çocuğun haline! Canından usanmış da
kendisini dağlara, kurdun kuşun arasına atıvermiş!.. Bak hele!"
Karısı:
"Bre Süleyman," dedi, "sen de her şeyi kendine dert edersin. Gel içeri de iç çorbanı."
28
Akşam oldu, çiftçilerin hepsi çiftten döndü. Đnce Memed gelmedi. Gün battı. Đnce Memed
gelmedi. Karanlık kavuştu, gene Đnce Memed gelmedi.
Yandaki komşu evden, Zeynep Kadın, Memedin anasına seslendi:
"Döne! Döne! Daha Memed gelmedi mi?"
Döne inler gibi:
"Gelmedi bacım. Gelmedi daha Memedim. Ben, ne yapayım şimdi?"
Zeynep belki on seferdir Döneye söylüyordu. Gene tekrar etti:
"Git," dedi, "soruver Abdi Ağaya. Belki onlara gelmiştir. Git de soruver bacım. Şu senin de
başına gelenler!.. Vay fıkara Döne!"
Döne:
"Bu benim başıma gelenler!.. Benim başıma gelenler!.. Memedim köye gelseydi, hiç
durmadan bir yerlerde, doğru eve gelirdi. Abdi Ağanın evinde bir lokma durmaz o. Gene de
varayım gideyim. Belki"
Gökyüzünde ay yoktu. Bulutlu olduğu için yıldızlar da gözükmüyordu. Bir karanlık vardı!..
Silme karanlık. Döne, Abdi Ağanın evine doğru yola düştü. El yordamıyla yürüyordu. Bir el
kadar pencereden azıcık ışık sızıyordu. Işığa vardı. Işığın yanında yüreği gürp gürp ederek
durdu. Bir iki yutkundu. Eli ayağı titriyordu. Dişini sıktı. Neden sonradır ki, boğazından bir
ses çıkabildi. Ses, ölü bir ses
29
"Abdi Ağam! Abdi Ağam! Tabanlarının altını öptüğüm Abdi Ağam! Memedim daha
gelmedi. Sizin evde mi ola? Sormaya geldim."
Đçerden kalın, gür bir ses duyuldu:
"Kim o? Ne istiyorsun bu gece vakti Hatun?.."
Döne tekrarladı:
"Kurban olduğum Abdi Ağam! Memedim gelmedi eve. Sizde mi ola? Onu sormaya geldim."
Đçerdeki gür ses:
"Allah belanı versin. Sen misin Döne?"
Döne:
"Benim Ağam," dedi.
Ses:
"Gel içeri. Ne istiyorsun bakalım?"
Döne, ezile büzüle içeri girdi. Abdi Ağa, ocağın başına, bir sedirin üstüne bağdaş kurmuş
oturuyordu. Başındaki kadife kasketinin siperi sol kulağının üstünde. Yolda belde, kasabada
hep böyledir. Bununla sofuluğunu göstermek ister. Üstüne ipekle işlenmiş, nakışlı bir mintan
giymişti. Büyük taneli kehribar teşbihini şakırdatıyordu.
Uzun, keskin yüzlü, küçücük, yeşil mavi karışığı, bir hoş gözlü, pembe yanaklıydı Abdi Ağa.
"Gene ne istiyorsun? Söyle bakalım," diye tekrarladı.
Döne, ellerini önüne kavuşturmuş, öne doğru biraz eğilmiş, sol elini de sağ elinin içine almış,
boyuna sıkıp duruyordu.
"Ağam," dedi, "Memedim daha gelmedi çiftten. Sizde mi ola, deyi geldim."
Abdi Ağa:
"Hah," dedi, ayağa kalktı. "Daha gelmedi ha? Vay it oğlu it vay! Daha gelmedi ha! Ya
öküzlerim?.."
Kapıya hızla, geceliğini savurarak geldi. Dışarı bağırdı:
"Dursun, Osman, Ali nerdesiniz?"
Üç ses, üç yerden:
"Buradayız Ağa," dedi.
Abdi Ağa:
"Çabuk gelin buraya," dedi.
Üç kişi karanlıkta koşa koşa geldiler. Bunlardan biri, kırk
30
yaşlarında gösteren Dursundu. Dursun çok iri yarıydı. Öteki-lerse on beşer yaşlarında iki
çocuktu.
Ağa:
"Hemen tarlaya gidin, arayın o it oğlu iti. Öküzleri mutlaka bulmalısınız. Bulmadan
dönmeyin. Anladınız mı?"
Dursun:
"Biz de onu konuşuyorduk. Noldu acep Memede? Daha gelmedi, diyorduk. Gider ararız,"
diye söylendi.
Birden Döne hıçkırmaya başladı.
Abdi Ağa tiksintiyle:
"Kes," dedi. "Kes! Ne yapacağız bakalım, bu senin it oğlu itiyin elinden? Eğer öküzlere bir
şey olmuşsa, onda kemik ko-maz kırarım. Kemiklerini tüm un ederim."
Dursun, Ali, Osman karanlığa atıldılar. Döne de arkalarına düştü.
Dursun, Döneye:
"Bacım," dedi, "sen gelme. Biz, bulursak buluruz. Belki sabanın bir tarafını kırmıştır. Belki
boyunduruğu kırmıştır. Korkusundan gelemiyordur belki. Sen gelme. Biz bulur getiririz.
Dön, bacım Döne!"
Döne:
"Kurbanlarınız olayım, yavrumu bulmadan gelmeyin. Dursun emmisi, yavrum sana emanet.
Yavrumu bulmadan gelme. Yavrum sana emanet. Yavrumu bulmadan gelme! Yavrum seni
çok severdi Dursun emmisi!"
Kadın, geri evine döndü.
Üç kişi karanlığa karıştı. Gecede, uzaklaşan ayaklarının sesi duyuluyordu. Alışkın ayaklar,
gidecekleri yolu biliyorlardı. Önce ufacık taşlı bir tarlaya düştüler. Sonra, keskin bir kayalığı
aştılar. Kayalığın arkasına dinlenmek için oturdular. Üçü de yan yana Sokulmuşlar.
Biribirlerinin üstüne abanmışlar. Böyle uzun zaman sustular. Belalı bir karanlık vardı.
Böceklerin ötüşünden başkaca da çıt yoktu. Önce Dursun konuştu. Kimseye değil, geceye
söylüyordu.
"Noldu bu çocuğa acep? Nereye gitti?"
Osman:
"Kim bilir ki"
31
Ali:
"Memed bana ne diyordu, haberiniz var mı? Ben diyordu, o köye gideceğim. Öldürseler
durmam, diyordu."
Dursun:
"Kaçmasın Memed. Bir delilik yapmasın?"
Ali:
"Kaçtıysa iyi etti," diye dişlerinin arasından ıslık gibi bir laf bıraktı.
Osman:
"Çok iyi etti."
Ali:
"Bizimkisi ölümden beter."
Osman:
"Çukurovaya bir atabilsek kendimizi."
Dursun:
"Çukurova yakın," dedi. "Yüreğir toprağı var. Bizim köy," diye devam etti. "Çok çalışırsın
ama, kendi kendiyin ağasısın. Ne karışanın olur, ne görüşenin. Tarlalara bir bakarsın bulut
çökmüş sanırsın kara toprağa. Öyle pamuk olur işte. Toplarsın. Okkası on kuruştan. Bir
yazda Abdi Ağanın verdiğini, yani yılda verdiğinin beş mislini alırsın. Bir şehir var, Adana
şehiri. Safi sırçadan, tiril tiril yanar gece gündüz. Aynen güneş gibi. Onun içinde gezersin.
Evlerin aralan, onlar sokak derler adına, cam gibidir. Balı dök yala. Trenler gelir gider.
Denizin üstünde bir köy kadar vapurlar yüzer. Dünyanın öteki ucuna gider. O da güneş gibi
yanar. Işığa boğulmuştur. Bir bakarsın bir daha gözünü alamazsın. Para dersen sel gibi
Çukurovada. Yeter ki sen çalış."
Osman birdenbire ortaya bir sual attı:
"Dünya ne kadar büyük ola?"
Dursun: "Çook," dedi.
Ayağa kalktıklarında Dursun köyünü anlatıyordu hala. Kayalıktan sonra da, bir
çakırdikenliğe düştüler. Çakırdikeni bacaklarına sarılıyor, bacaklarını dişliyordu. Osman:
"Memedin çift sürdüğü tarla buralarda olacak," diye ötelerden seslendi.
32
Dursun:
"Buraları ben bilmem. Siz bilirsiniz," diye cevaplandırdı.
Alinin:
"Đşte burası," diyen sesi sağ yandan duyuldu.
Dursun:
"Burası mı?" diye inanmaz inanmaz sordu.
Ali:
"Tabii burası. Havayı koklasana, sürülmüş toprak kokusu geliyor."
Dursun durdu. Derin derin havayı içine çekti:
"Öyle," dedi.
Öndeki Osman seslendi:
"Ayağım sürülmüş toprağa batıyor." ,
Ali:
"Benim de"
Dursun: ^
"Bekleyin beni. Ben de geleyim."
Durdular. Dursun arkalarından yetişti.
"Şimdi çift sürdüğü yeri bulmaya çalışalım," dedi Dursun. "Ne dersiniz?"
Osman:
"O kolay," dedi. "Buluruz."
Ali:
"Üşüdüm yahu," dedi.
Dursun:
"Şunu bulalım da sonra," diye yatıştırdı onu.
Osman bağırdı bu sırada:
"Çektiği evlekler öyle duruyor. Bugün çift sürmemiş."
Ali de gidip ayağıyla yordamladı. Sürülmüş tarlanın kıyısını birkaç kere de dolaştı.
"Bugün çift sürmemiş Memed, evlekler öyle duruyor."
Dursun:
"Başına bir iş gelmesin?" diye acımış bir sesle sordu. Sesinde biraz da hayret vardı.
Osman:
"Ona hiçbir şey olmaz. Şeytanın kardeşidir o. Hiçbir şey olmaz ona."
33
Ali:
"Dursun Emmi, sen bilmez misin onu? Ona bir şey olur mu?" diye berkitti.
Dursun:
"Allah vere de öyle olaydı. Memed çok iyi çocuk. Öksüz."
Sürülmüş tarlanın ortasında durdular. Osman, çalı çırpı topladı. Aliyle Dursun
konuşurlarken o ateşi yaktı. Ateşin başına geçtiler oturdular. Türlü ihtimaller üstünde
durdular. Bayı-labilirdi. Kuduz kurt gelir kapabilirdi onu. Bir hırsız gelir elinden öküzleri
alırdı. Daha ne kadar ihtimal varsa, üzerinde teker teker durdular. Ama, üstünde ısrarla
durdukları bir tek ihtimal yoktu. Hepsi de olabilirdi. Bir teki de olmayabilirdi.
Dursunun yüzüne ateşin yalımı vuruyordu. Kırmızı bakırın rengine çalıyordu yüzü. Yüzünde
belli belirsiz, mutlu bir gülümseme vardı.
Ateş yandı geçti. Ocakta, kedi gözü gibi birkaç köz ışıldadı kaldı. Canlan sıkılıyordu. Ali bir
türkü söyledi. Dertli bir türküydü bu. Geceye yayıldı:
Kapıya oturmuş kurar araba Bugün efkarlıyım gönlüm haraba Kitaplar getir de yeminler
edem Senden gayrisine demem merhaba.
Üşüdüler. Osman çalı çırpı topladı, ateşi yeniledi. Dursunla Ali de kalktılar çalı toplamaya
gittiler. Büyük bir yığın çalı yığdılar ateşin yanına.
Osman:
"Eeee ne yapalım şimdi?" dedi.
Dursun:
"Biz şimdi boş dönersek köye, Abdi Ağa kıyameti koparır. Đyisi mi burada yatalım.
Sabahleyin arar buluruz."
AH:
"O Memed hiç bulunmaz gayri. O köye gitti o, neredeyse o köy. Dilinden düşürmüyordu."
Dursun güldü: Ateşi devam ettirmek için Ali nöbetçi oldu, ötekiler kıvnl-
34
dılar. Ali gözlerini ateşe dikmiş kalmıştı. Bir ara başını kaldırdı. Gözlerini ateşten aldı.
Karanlıklara daldı. Kendi kendine "Gitti," dedi. "Gitsin. Đyi yaptı. O sırçadan şehire gitti.
Ilık Yüreğir toprağına gitti. Gitsin. Đyi yaptı. Varsın gitsin."
Osman uyanınca nöbeti ona devretti. Bir keseğe başını koyarken:
"Oraya gitti değil mi Osman? Memed, oraya gitti. Dursunun söylediği yere."
Osman:
"Oraya" dedi.
Şafağın yeri ışırken üçü de uyandı. Tan yerinde hafif bir kızıllık vardı. Bulutların kenarı
sırmalanmıştı. Az sonra kırmızı kenarlı bulutlar beyazlaşmaya başladı. Sonra bir yel esti.
Birazı-cık soğuk ama, çok tatlı. Seher yeliydi. Az sonra ortalığı seçebildiler. Sürülmüş
toprağın ötesinde, çakırdikeni günün doğduğu yere kadar uzanıyordu.
Üçü birden ağır ağır tarlanın ortasından ayağa kalktılar. Sabah ışığı içinde kaldılar. Koyuca
gölgeleri günbatıya doğru uzanmıştı. Üçü de kollarını açarak gerindi. Sonra üçü de yere
çömelip işedi.
Gerine gerine Memedin çift sürdüğü tarlayı dolaştılar.
Osman:
"Bakın ize," dedi, "öküzler sabanla gitmişler. Arkalarında sabanla Haydi izleyelim."
Đzleye izleye yürüdüler. Bir yerde uzun uzun durdular, konuştular. Burada bir çift öküz
yatmıştı. Kocaman izleri bozulmamış, daha kalıp gibi duruyordu. Hem de boyundurukla,
arkalarında sabanla yatmışlardı.
Doğan gün, ortalığı ısıtmaya başladı. Çakırdikenlikten çıktılar, akarsuya geldiler. Ali, birden
bir çığlık attı. Đkisi birden Aliden yana döndüler. Dönünce, boyunlarında boyunduruk,
arkalarında saban, tam koşum halinde öküzleri gördüler. Öküzün biri mor, biri kırmızıydı.
Đki öküzün de kaburgası kaburgasına geçmişti.
Osmanın yüzü sapsarı kesildi:
"Bir hal var bu çocuğun başında. Memed kaçsaydı, öküzleri böyle koşum halinde koyup
gitmezdi. Bir hal var başında."
35
Ali:
"Hiçbir hal yok başında. Öküzleri kurnazlığından öyle bıraktı gitti. O köye gitti o." Osman
kızdı:
"O köy, o köy Siz de Neymiş o köy? Deli misin sen?" Dursun gülümsedi: "Kavga etmeyin
yahu," dedi. Öküzleri önlerine kattılar.
Köye girdikleri zaman gün kuşluktu. Karşıdaki dağdan bile yavaş yavaş sis kalkıyordu.
Dönenin başına ne kadar çoluk çocuk, kadın, genç, yaşlı varsa toplanmıştı. Yanaşmaların
önünde koşulu öküzleri görünce ayağa kalktılar hep birden. Hiç kimse konuşmuyordu.
Gözleri öküzlere dikilmişti.
Döne bir çığlık attı, öküzlere doğru koştu: "Yavrumu nettin Dursun emmisi? Yavrum seni
çok severdi." Dursun:
"Đşte, öküzleri böyle koşulu bulduk derede." Kadın dövünüyordu:
"Memedim yavrum Gün görmemiş öksüzüm" Dursun:
"Bacı," dedi, "ona hiçbir şey olmamıştır. Ben ararım onu. Arar bulurum."
Döne laf dinlemiyordu. Hem ağlıyor, hem de: "Gün görmemiş öksüzüm," diyordu boyuna.
Sonra Döne çırpına çırpına tozların ortasına düştü. Orada kesik kesik inlemeye başladı.
Yüzü, gözü, saçları apak toza be-lenmişti. Sonraları yüzü, göz yaşından çamura kesti.
Kalabalık öyle donmuş, bir öküzlere, bir Döneye bakıyordu. Kalabalıktan, iki kadm usulca
ayrıldı. Geldiler, toprakta belenmekte olan kadını kollarından tuttular kaldırdılar. Döne, yarı
baygındı. Başı, ölü başı gibi sağ omuzuna düşmüştü. Koluna girdiler evine götürdüler.
Döne gittikten sonra kalabalık bir karıştı, canlandı. Đlkin, kocakarı Cennet konuştu. Ona, at
yüzlü Cennet derlerdi. Uzun yüzü, kırışık kırışıktı. Boyu çok uzundu. Đnce parmakları dal
gibiydi.
36
"Fıkara Döne," dedi, "noldola oğluna?"
Elif atıldı. Köyde şom ağızlılığı ile ün salmıştı. Kısa boyluydu.
"Ölmese gelirdi Memed," dedi.
Sonra bu söz boydan boya kalabalığı dolaştı:
"Ölmese gelirdi."
"Ölmese gelirdi."
"Ölmese gelirdi."
Elif tekrar söz aldı:
"Belki babasının düşmanları öldürmüştür."
Cennet Karı:
"Babasının düşmanları yoktu. Đbrahim karıncayı incitme-mişti," diye cevap verdi.
Beyaz başörtüler, alacalı bulacalı yazmalar, mor fesler, bakır paralı alınlar kalabalığı
dalgalandı:
"Đbrahim karıncayı incitmemişti." • "
"Đbrahim karıncayı"
"Karıncayı incitmemişti."
Sonra ortalık karıştı. Her ağızdan bir ses çıkmaya başladı.
"Vay Memed!"
"Vay öksüz!"
"Gözün kör olsun gavur dinli."
Sonra bir teklif dalgalandı kalabalığın üstünde. Kimin söylediği bellisiz.
"Döne kartal dönen yerlere gitsin baksın."
"Leş üstünde kartal döner."
"Nerede kartal dönüyor orada"
"Orada"
Bütün kalabalık bir anda bunu söyleyen kadına döndü. Bir an sessizlik oldu. Kalabalık, bir
an gene dondu. Tekrar canlandı.
"Suyun gözüne düşmüştür."
"Gözüne düşmüştür."
"Gözüne"
Kalabalık yönünü doğuya döndü. Önce ayakları çıplak çocuklar yürüdüler. Onların
ardından ayağı çıplak kadınlar Önce çakırdikenliğe çocuklar düştü. Ardından kadınlar
Çocukla-
37
rm bacakları ala kan içinde kaldı. Çocuklar, gene koştular. Kadınlarsa, bu önlerine çıkan
çakırdikenine beddua ettiler:
"Kökü geçesice"
Çakırdikenliği çıktıktan sonra, onun arkasından da kayalar göründü. Yorulmuş, ayaklan
kanamış çocuklar geride kaldılar, kadınlar öne düştüler.
Çınara ulaştıklarında yorulmuşlardı. Ulu çınar fısıldıyordu. Birden su gürültüsünü duyunca
durakladılar. Bir zaman soluk aldıktan sonra, hep birden suya koşmaya başladılar. Gelen
suyun gözüne gözünü dikip baktı. Gelen baktı. Kadınlar, yan yana, üst üste halka oldular. Su,
büyük kayanın dibinden köpük saçarak kaynıyordu. Kayanın sol yanında büyücek bir havuz
oluyordu su. Kaynayan suyun üstüne üç dört yaprak düşmüştü. Akıp gitmiyor, dolanıp
duruyorlardı köpükler arasında.
Hiç çıt çıkarmadan uzun zaman baktılar.
Cennet Karı:
"Çocuk buraya düşseydi, şimdiye kadar suyun yüzüne bir kere olsun çıkardı," dedi.
Kalabalık, gene karıştı. Başlar dalgalandı:
"Bir kere olsun çıkardı."
"Çıkardı"
Kalabalık yorgun, bitkin, umutsuz, neşesiz, sallana sallana geri döndü. Bunda çocuklar
arkada kalmışlar, oynaya oynaya geliyorlardı. Kalabalık, toplu halde de yürümüyordu. Her
biri bir yerde, başı eğik gidiyorlardı.
Döne, bu günden sonra, ağlaya ağlaya yataklara düştü. Ateşler içinde yandı. Köyün genç
kızları da ona yardım ettiler. Döne birkaç gün sonra yataktan kalktı. Gözleri kan çanağına
dönmüştü. Alnına da beyaz bir bez bağlamıştı.
Bir gün köyün içini meraklı bir haber dolaştı: "Döne yemiyor, içmiyor, suyun gözünün
başına oturmuş gözünü kırpmadan suya bakıyor, çıkacak mı diye oğlunun ölüsünü bekliyor."
Haber doğruydu. Döne her sabah, gün doğmadan kalkıyor, suyun başına gidiyor, gözlerini
sudan ayırmadan ha bire bakıyordu. Bu, böyle on gün kadar sürdü. Sonra, Döne bitkin geldi
evine kapandı. Şimdi de başka bir şey taktı aklına. Gene her sa-
38
bah çok erkenden kalkıyor, damın başına çıkıyor, uzak göklere gözünü dikiyor, gökleri
araştırıyor. Nerede sönen bir kartal kümesi varsa yaya yapıldak oraya koşuyordu. Bir iğne,
bir ipliğe dönmüştü. Bazan kartallar çok uzaklarda, mesela Yağmurtepe-nin üstünde
dönüyorlardı. Orası bir günlük yol çeker. Döne, oraya da gidiyordu.
Bir gece Dönenin kapısı dövüldü. Bir ses:
"Döne bacı aç! Ben Dursunum," dedi.
Döne umutla, korkuyla kapıyı açtı.
"Gel Dursun kardaş! Memedim seni çok severdi," dedi.
Dursun, Dönenin serdiği döşeğe ağır, temkinli oturduktan sonra:
"Bana bak bacı," dedi. "Benim yüreğim öyle hükmediyor ki oğlun ölmedi. Bana öyle geliyor
ki başını aldı gitti bir yere. Ben, onu bulurum."
Döne, Dursunun yanına çöküverdi: _
"De," dedi. "Dursun kardaş. Bir bildiğin mi var?"
Dursun:
"Bildiğim yok ya bacı, yüreğim öyle hükmediyor."
Döne:
"Dillerine kurban olayım kardaş senin," diye yalvardı.
Dursun:
"Ben onu ararım. Arar bulurum. Sana şu kadarlığını söyle-yim ki oğlun ölmedi. Memed
ölmedi."
Döne onu uğurlarken:
"Bir umudum sende kaldı kardaş. Ah oğlumun bir sağlık haberini alsam Dünyada hiç
başka bir şey istemem. Sen bilirsin Dursun Ağam. Dillerine kurban olduğum. Sen bilirsin,"
dedi.
39
4
Yaz geldi çattı. Ekinler biçiliyor. Sıcaklar veryansın ediyor. Çukurovanın sıcağına sarı sıcak
derler. Toros eteklerinin sıcağına da ak sıcak diyorlar. Ak sıcaklar çöktü.
Đnce Memed geldi geleli çoban değil, Đnce Memed, evin oğlu. Süleyman, Đnce Memedi canı
gibi seviyor. Gel gelelim, cin gibi, neşeden taşan oğlana son günlerde bir hal oldu. Ağzını
bıçaklar açmıyor. Bir efkardır kaptırmış kendisini. Eskiden türkü söylerdi durmadan. Yanık
söylerdi. Türküler de yok gayrı.
Keçilerini en iyi otlağa, en iyi yapraklı ormana götürürdü. Eskiden bir keçi, durup azıcık
otlamasın, azıcık durgun görünsün, Memed derhal fark eder, ona bir çare bulur, iyileştirirdi.
Şimdi keçileri salıveriyor otlağa, oturuyor bir ağacın, bir kayanın gölgesine, çenesini
değneğine dayıyor, dalıp gidiyor. Arada sırada da dayanamayıp kendi kendine konuşuyor.
"Anacığım Vay anacığım! Ekinlerini kim biçer ola şimdi? Gavur Abdi Ağa! Anacığım!
Ekinlerimiz kuruyup dökülecek. Ekinleri kim biçiyor şimdi anacığım? Ben olmayınca
anacığım?"
Duruyor, göğe, gökteki bulutlara, toprağa, kızarmaya yüz tutmuş ekinlere bakıyor.
"Leyleğin gözündeki tarla kurumuştur şimdi. Kim biçer ola? Anacığım!.. Yalnız nasıl
biçersin tek başına?"
Geceleri de uyku girmez oldu gözüne. Yatakta ha bire dönüyor. Aklı fikri Leyleğin gözündeki
tarlada. "Leyleğin gözündeki tarla çabuk gevrer geçer. Bir tane bile alınmaz. Bir tane bile.
Geç kalınırsa."
40
Sabah oluyor, yataktan kalkıyor. Her bir yanı kırık. Ölgün ölgün Keçilerini önüne katıyor.
Keçiler dağılıyor. Her biri bir tarafa gidiyor. Umurunda değil. Baktığı yok. Süleymanın ak,
güleç yüzü geliyor gözlerinin önüne. Süleymanın sevgi dolu gözleri Kendi kendinden
utanıyor. Canlanıyor. Keçilerini toplayıp, otlağa iyi bir yere götürüyor Bu uzun sürmüyor.
Efkar basıyor. Toprağa gene çöküyor. Toprak cayır cayır yanıyor. Ama o durmuyor.
"Leyleğin gözü," diyor. "Anacığım," diyor. Bir de bakıyor ki, akşam olmuş, gün batmış
Dağılmış keçilerini topluyor Ötede, batan güneşten kalan son ışıklarla tepesi ışıyan
Kınalıtepeye doğru sürüyor keçilerini. Keçilerini Kmalı-tepenin eteğinde bırakarak, kendisi
başına çıkıyor. Ötelerde bir düzlük gözüküyor. Akşam sisleri çökmüş düzlüğün üstüne. Usul
usul kalkıyor. Bu görünen düzlük, çakırdikenli düzlük. Kınalıtepenin arkasında
Değirmenoluğu göremiyor. Ortaya bir sırt gerilmiş. Aynen gerilmiş perde gibi. Bir boz
toprak yığını. Otları yanacakmış, hemen tutuşacakmış gibi. Öyle kurumuş işte. Hatırlayıp,
kendi kendine kızıyor. Süleyman ne demişti? "Kınalıtepenin ardına geçme!" demişti.
Kınalıtepenin arkasında in cin yok. Buna daha beter kızıyor. Koşa koşa tepenin başından
eteğe iniyor. Dağılan keçileri geç vakitlere kadar ancak toparlayabiliyor. Köye çok geç
dönüyor. Süleyman ona, geç kalmasının sebebini sorduğu zaman da:
"Đyi bir otlak buldum da keçileri ayıramadım," diye yalan söylüyor.
Bir gün gene çok erken yatağından kalktı. Keçilerin ağılma girdi. Sıcak, boğucu bir geceydi.
Keçi ağılı sası sası kokuyordu. Keçileri ağıldan çıkardı, önüne kattı. Bazı bazı, daha şafak
atmadan, şafaktan çok önce göğün doğusunda bir tarafı kınalanı-verir. Az sonra da oradaki
bulutların kenarları sırmalanır. Sonra da şafak atar. Memed, gündoğusuna baktı. Bugün
öylesi bir gündü.
Sonra Memedin içi aydınlanıverdi. Yüreği hafifledi. Birden, kendisini kuş gibi hafif, rahat
buldu. Bu arada seherin yelleri de esmeye başladı. Ufacık dalgalar halinde yel, yüzünü
yalayıp geçiyordu.
Yüreği küt küt atarak keçilerin yönünü Kınalıtepeye doğru
41
çevirdi. Memed arkada, keçiler önde bir toz bulutu bırakarak koşuyorlardı. Tam tepenin
dibine gelince, Memed, keçilerin yönünü çevirdi. Telaşlı bir hali vardı. Keçiler dağılıp oraya
buraya gittiler. Memed toprağa oturdu, değneğini çenesine dayadı. Uzun uzun düşündü. Bir
ara hışımla kalktı, keçileri tepeye doğru toplayıp sürmek istedi. Sonra vazgeçti. Oturdu gene
düşünceye daldı. Bir zaman başı ellerinde kaldı. Keçinin biri boynunu, ellerini yaladı.
Aldırmadı. Keçi kendiliğinden bıraktı gitti. O kadar bol ışık doldurmuştu ki ortalığı, dağlar
taşlar, ağaçlar, otlar eriyiverip ışığa kesecek sanırdı insan.
Ellerini yüzünden çekti. Gözlerini açınca, gözlerine ışık doldu. Kamaştırdı. Bir zaman ışığa
bakamadı. Gözleri alışınca yorgun, isteksiz kalktı. Keçileri aynı ağırlıkla topladı. Tepeye
sürdü. Bir anda keçiler tepenin arkasına geçtiler. Memed, yönünü güneye döndü. Ellerini
gözlerine siper etti. Uzaklara baktı. Gözüne ulu çınarın dalları ilişti gibi geldi. Yüreği hop
etti. Tepenin arkasının kuzey yanı ovaydı. Değirmenoluk köyünün tarlalarıyla, yani
çakırdikenli ovayla bu ova arasına keskin boz topraklı sırt giriyordu. Keçileri bu sefer sırtın
dibine doğru sürdü. Önünden iki küçük kuş uçtu. Gökte de bir tek, bir kuş gördü. Başkaca,
ovada siniler sinek yoktu. Ortalık ıpıssızdı. Ta uzaklarda, topraktan bir ak bulut kalkıyordu.
Birden gözüne, aşağıda, sırtın dibinde küçücük bir tarla çarptı. Tarlanın ortasında kara bir
leke eğilip eğilip kalkıyordu. Bu sefer de keçileri aynı isteksiz hal, aynı yorgunluk, ağırlıkla
oraya çevirdi. Ekinin yanına gelince, ekin biçeni tanıdı. Bu, yaşlı Pancar Hösüktü. Pancar
Hösük ekinden başını kaldırıp da keçilere, Memede bakmadı. Ha bire orak sallıyordu.
Memed de keçileri boş bıraktı. Keçiler ekinin kıyısına geldiler. Hösük, gene farkında olmadı.
Sonra keçilerin hepsi her yerden ekine daldı. Bir hışırtı, bir patırtıdır koptu ekinin içinde.
Keçileri ekinin içinde görünce Pancar Hösük ifrit oldu. Elindeki orağı hışımla keçilere fırlattı.
Orağın arkasından var gücüyle küfrede ede kendi de keçilere doğru atıldı. Memed, olduğu
yerde durmuş, Pancar Hösüğü seyrediyordu. Pancar Hösük binbir güçlükle, oflayıp puflaya-
rak keçileri ekinin içinden toplayıp çıkarırken, durup öylecene kendisine bakan çocuğu
gördü. Onun keçilerin çobanı olduğu-
42
nu anladı. Đşte buna müthiş kızdı. Tepesinin tası attı. Keçileri bir tarafa bıraktı. Orağı attığı
yerden aldı. Küfrederek çocuğa doğru geldi. Ağzından köpükler saçılıyordu:
"Ulan, anasını atın tepelediği köpoğlu köpek Keçiler ekini geçirdiler. Sen durmuş
seyredersin burada. Bir varayım da senin yanma Senin babayın Orospu analı
Anasının"
Çocuk yerinden kıpırdamıyordu. Halbuki ihtiyar, çocuğun kaçacağını, kendisinin de onun
arkasından yetişemeyeceğini tasarlıyor, yerden, ona atmak için taşlar topluyordu eline.
Yaklaştı, çocuk ha kaçtı, ha kaçacak Çocuk kaçmadı. Hösük, o hızla kolundan tuttu.
Orağın sırtını kafasına indirecekken, eli kalakaldı. Çocuğun kolu elinden düşüverdi:
"MemmeedL Yavrum sen misin?" dedi. "Herkes seni ölmüş biliyor."
Soluğu kesilecekmiş gibi soluyordu. Toprağa çöküverdi. Kızarmış boynundan, yüzünden oluk
oluk ter akıyordu. Bu sırada tekmil keçiler gene ekine doldu.
Pancar Hösük:
"Git de," dedi, "şu keçileri çıkar gel."
Ancak bundan sonradır ki, bir heykel gibi donmuş kalmış Memed kımıldadı. Koşa koşa ekine
gitti. Ekine giren keçileri çıkardı uzaklara sürdü. Geldi Pancar Hösüğün yanına oturdu.
Hösük:
"Memedim," dedi, "ulan seni araya araya bir hal oldular. Suya düşmüş sandılar. Anan senin
derdinden ölüyordu az daha," dedi, "hiç yüreğin acımadı mı anana?"
Memed, belini kamburlaştırmış, değneğini çenesine dayamıştı. Susuyordu.
Hösük sordu:
"Bu keçiler kimin?"
Memed, istifini bile bozmadı.
Hösük:
"Sana diyorum, Memed!" dedi, "bu keçiler kimin?"
Memed, ağzından dökülürcesine:
"Kesme köyünden Süleymamn."
Hösük:
"Đyi adam Süleyman," dedi. Sonra da ekledi: "Bre deli, gi-
43
deceksin gitmeye, anana haber versene. Usandın Abdi namussuzunun elinden. Anana haber
ver, ondan sonra nereye kaçarsan kaç!"
Abdi lafını duyunca Memed, Hösüğün ellerine sarıldı:
"Nolursun Hösük Emmi," dedi, "benim Süleyman Emmiye çoban olduğumu kimseye
söyleme. Nolursun yani. Abdi Ağa duyarsa beni alır götürür. Beni döve döve öldürür."
"Sana hiç kimse bir şey yapamaz," dedi. "Deli! Adam anasına haber vermez mi? Fıkara
senin derdinden ölüyordu az daha"
Hösük, sonra birdenbire lafı yarıda bıraktı. Kalktı, Memede bakmadan ekine gitti. Biçmeye
başladı. Çabuk biçiyordu. Orağın hışırtısı Memede kadar geliyordu.
Hösük başını bir defa bile kaldırmadan biçiyordu. Bazı bazı beli ağrıyınca doğruluyor,
ellerini beline dayıyor, uzaklara bakıyor, gene biçmeye koyuluyordu. Memedi çoktan
unutmuştu. Memed de ekinin kıyısında durmuş, kımıldamadan, dimdik dikilmiş, ona
bakıyordu.
Gün yıkıldı gitti. Gölgeler, upuzun uzadı.
Memed, güneşe şöyle bir göz attı. Gün kızarıyordu. Ovadaki otlar yarı pırıltılı, yarı gölgeli.
Otlar ipil ipil ediyor.
Memedin ayakları Hösüğe doğru sürüklendi. O aynı hızla biçmeye hala devam ediyordu.
Karşısında durdu. Yüreği küt küt atıyordu. Hösük, Memedin çıkardığı hışırtıyı duyunca
doğruldu. Terden kapkara görünüyordu bu akşam vaktinde. Göz göze geldiler. Hösük
yorgun, Memedin ta gözlerinin içine baktı. Canevine baktı. Memed, gözlerini indirdi. Gözleri
yerde Hösüğe doğru bir iki adım attı. Ellerini tuttu:
"Allahmı, Peygamberini seversen Hösük Emmi," dedi, "anama, kimseye söyleme, beni
gördüğünü."
Eli, atarcasına bıraktı, arkasına bakmadan koştu.
Gün batmıştı ki, Kınalıtepeye geldi. Ter içindeydi. Nedense, bir an seviniyor, arkasından
yüreği kararıveriyordu. Bir seviniyor, arkasından Çarpışma. Kınalının tepesine çıktı. Sırtın
dibindeki küçük tarlanın oraya gözünü dikti. Tarlanın ortasında küçücük bir kıpırtı fark
ediliyordu.
Hösük, köye girdiğinde, önüne gelene, ehemmiyetli bir sır
44
"¦ ^ .e
biliyor da söylemiyormuşcasına gülüyordu. Önlerinde duruyor, gülüyordu. Hösüğün bu
haline kimse bir anlam veremedi. O doğruca Dönenin evine gitti. Döne kapısında, Pancar
Hösü-ğü kendisine bakarak ha bire gülümser görünce, buna ne anlam vereceğini bilemedi.
Pancar çok seyrek gülen bir adam olduğu gibi, ne Dönenin evine, ne de kimsenin evine
gitmezdi. Tarladan evine, evinden tarlaya. Başka birisi olsaydı bu harekette göze batacak bir
şey yoktu yoksa. Đşi olmadığı zaman da evinin önüne bir hasır serer, üstüne oturur, hiç
kimseyle konuşmadan kendi kendine tahtalar oyar, güzel nakışlı kaşıklar, kirmenler, çam
bardaklar, tespihler yapardı. Şimdi Dönenin evinin önünde durmuş, ha bire gülüyordu.
Gözlerini Döneden ayırmadan gülüyor, ama konuşmuyordu gene. Döne de bu durum
karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. Bir zaman şaşkın, Hösüğün etrafında dolandıktan
sonra:
"Hoş geldin Hösük Ağam, buyur otur," diyebildi.
Hösük duymamış gibi yaptı, gülmeye devam etti.
Döne üsteledi:
"Hösük Ağam buyur otursana"
Hösüğün gülmesi kesildi. Ağır ağır:
"Döne! Döne!" dedi, durdu.
Döne kulak kesildi.
"Döne, müjdemi isterim."
Döne gülümsedi. Arkasından da telaşlandı. Titreyerek:
"Müjden başım üstüne Hösük Ağam," dedi.
Hösük:
"Oğlunu gördüm bugün Döne," dedi.
Döne hiçbir şey söylemedi. Öyle oldu ki kessen bir damla kanı çıkmayacaktı. Kurumuştu.
"Oğlun, bugün yanıma geldi. Büyümüş, etlenmiş"
Döne:
"Dillerine kurban olurum Hösük Ağam," diye inledi. "Müjden başım gözüm üstüne."
Döne, durup durup:
"Sahi mi söylüyorsun Hösük Ağam, sahi mi?" diyordu. "Müjden baş üstüne. Dillerine, senin
güzel dillerine kurban olayım Hösük Ağam."
45
Sonra Hösük oturdu. Olup biteni bir bir Döneye anlattı. Döne yerinde duramıyor, evin bir
ucundan bir ucuna gidip geliyordu.
Azıcık bir zamanda Pancar Hösüğün getirdiği haber bütün köye yayıldı. Kadınlar, erkekler,
yaşlılar, çocuklar, köyde kim varsa, Dönenin evinin önüne yığılıştılar. Ay ışığı, köyün toprak
damlarının, Dönenin evi önünde kımıldanan insan kalabalığının üstüne dökülüyordu.
Kalabalıktan gürültü, patırtı, şamata geliyordu. Birden gürültü kesiliverdi. Ortalıkta ses
soluk kalmadı. Cümle başlar da güneye doğru çevrildi. Bir atlı geliyordu öteden. Atının
koşumlarının madeni kısımları ay ışığında parlıyordu. Atlı yaklaştı. Sonra kalabalığı yardı,
geldi ortada durdu.
"Döne! Döne!" diye bağırdı.
Kalabalıktan, zayıf bir kadın sesi cevap verdi:
"Buyur Abdi Ağam."
"Duyduğum doğru mu Döne?"
Döne geldi, atın başının hizasında durdu.
"Pancar Hösük görmüş. Geldi bana söyledi."
Abdi Ağa:
"Nerede o Pancar?" diye gürledi. "Gelsin yanıma."
Kalabalık karıştı:
"Yok. Hösük yok," dediler.
"Hösük hiç kalabalığa girer mi?"
"Kıyamet kopsa evinden çıkmaz."
Ağa emir verdi:
"Gidin getirin Hösüğü."
Hösük gelinceye kadar, kalabalıktan gene hiç ses çıkmadı. Ortalık derin bir sessizliğe
gömüldü.
Az sonra beyaz don, beyaz gömlek içinde Hösük getirildi. Kollarını sıkı sıkıya tutmuş iki kişi
arasında çırpınıyordu:
"Ne istiyorsunuz benden bu gece vakti? Derdiniz ne? Allah sizin belanızı versin deyyuslar!"
Abdi Ağa:
"Seni ben istedim Hösük," dedi.
Hösük indirdi. Yumuşadı:
"Ulan namussuzlar, neden Ağa çağırıyor demediniz?"
46
Ağaya döndü:
"Kusura kalma Ağam," dedi.
Abdi Ağa sordu:
"Hösük sen Dönenin oğlunu görmüşsün öyle mi?"
Hösük:
"Söyledim Döneye."
Ağa:
"Bana da söyle," dedi.
Hösük anlatmaya başlayınca, kalabalık etrafına sıkıştı. Halka oldu. Hösük, Memedi nasıl
gördü. Orağı kafasına nasıl vuracaktı. Hepsini teker teker, hiçbir şey unutmadan anlattı.
Abdi Ağa kızdı, küplere bindi:
"Vay Süleyman vay!" dedi. "Demek Süleyman benim kapıdaki adamları alır çoban edersin!
Kırdığın ceviz kırkı geçti Süleyman! Demek Kesme köylü Süleyman ha?"
Hösük:
"O," dedi.
Abdi Ağa, Döneye seslendi:
"Ben onu yarın gider getiririm."
Atını sürdü gitti. Kalabalık arkasından homurdandı.
Abdi Ağa doludizgin giden atının başını Süleymanm kapısının önünde çekti:
"Süleyman! Süleyman!"
Süleyman içerdeydi. Dışarı çıktı. Abdi Ağayı görünce yüzü kül gibi oldu. Abdi Ağa, atın
üstünden Süleymana eğildi:
"Süleyman," dedi, "sen hiç utanmadın mı? Benim kapıdan adam almaya utanmadın mı? Sen
hiç haya etmedin mi? Abdi-nin kapısından adam alınır mı? Şimdiye kadar bu olmuş iş mi?
Sen bilmez misin bunu? Yazık sana Süleyman. Şu ak sakalına da bakmadan"
Süleyman:
"Đn hele attan Ağa! Đn attan da buyur içeri. Sana her şeyi bir bir söyleyim, Ağa," dedi.
Abdi Ağa:
"Senin evine inmem," dedi. "Oğlan nerede? Yerini söyle!"
Süleyman:
47
"Zahmet olur sana Ağa. Ben hemen alır şimdicik getiririm."
Abdi Ağa:
"Zahmeti mahmeti yok," dedi. "Göster bana yerini çocuğun."
Süleyman boynunu büktü:
"Peki Ağa, haydi gidelim," dedi, atın önüne düştü.
Keçilerin yanına gelinceye kadar, ne o konuştu, ne de o. Geldiklerinde, Memed, bir taşın
dibine oturmuş düşünüyordu. Onları görünce ayağa kalktı yanlarına vardı. Abdi Ağaya hiç
hayret etmedi. Süleymanla göz göze geldiler. Bakıştılar Süleyman, ne gelir elden der gibi
boynunu büktü.
Abdi Ağa atını Memede doğru bir iki adım sürdü:
"Düş önüme," dedi.
Memed hiçbir şey demeden atın önüne düştü yürüdü. Boynunu omuzlarının içine çekmişti.
Memed önde Abdi arkada öğleye doğru köye girdiler. Yolda ne Abdi Ağa bir şey sordu, ne de
Memed bir şey söyledi. Yalnız, Memed, her an, atı üstüne sürüverecek, ezecek diye
korkuyordu. Huyunu bilirdi.
Dönenin kapısına geldiler, durdular.
Abdi Ağa, içeriye seslendi:
"Döne! Döne! Al itini."
Döne dışarıya çıkarken o, atın başını çevirdi. Döne, bir çığlık atarak oğluna sarıldı. Bu arada
köylüler de haberlenmişler-di. Yavaş yavaş kalabalık birikiyordu. Kalabalık halka olmuş,
Memed ortada. Önüne gelen soruyor:
"Neredeydin Memed?"
"Bu ne hal Memed?" "Haa Memed?"
Memed, başını yere dikmiş ağzım açmıyor. Kalabalık gittikçe çoğalıyordu.
48
Memed, harmanın bileziğinde kalan son saplan da attı. Harman yapılırken yağmur yağmış,
sapları biribirine yapışmıştı. Saplardan kapkara, kömür tozu gibi bir toz çıkıyordu. Sabahtan
beri, durmadan sap atan Memed, tanınmayacak hale gelmişti. Kapkara. Yalnız dişleri
ışıldıyordu. Sapı attı bitirdi. Sap öyle kabarmıştı ki, ortadaki öbeği örtmüştü.
Bileziğin yerinde, ıslanmış soluk bir yeşil halka kaldı.
Yorgun, Memed, gitti güneşin alnına ağzı yukarı uzandı. Firezlerin arasından, karınca
şeritleri geçip ta uzaklara gidiyorlardı. Elleriyle gözlerini kapatıp bir zaman ağzı yukarı
soludu kaldı.
Günlerden beri çalışıyordu. Önce ekin biçmişti tek başına. Leyleğin gözündeki ekinin içi bir
de devedikeniyle dopdoluydu. Sonra harman yapmak için anasıyla birlikte şelek çekti.
Günlerden beri de döğen sürüyor. Bu yüzden, bir deri bir kemik kalmış Yüzü buruş buruş.
Derisi sarkıyor gibi Kapkara kesilmiş Gözleri de iyice çukura kaçmış, avurtları geçmiş
At, biraz ötesinde kütürtüyle yayılıyordu. Yıkılacak gibi zapzayıf..; Kaburgaları dışarı
fırlamış Yaşlı bir hayvan. Belki on beş. Gözlerine sinekler çokuşuyordu. Sırtının tam
ortasında, hiç iyi olmayan bir yağarı vardı. Đrinlenmişti. Đrin kan karışığı. Bir de ekin tozu
yapışmıştı. Kocaman kara sinekler, bir kalkıp bir iniyorlardı.
Gün kuşluk oldu. Memed, bir yanına döndü. Oluk oluk terlemişti. Elini yüzüne sürdü.
Kapkara bir avuç ter aldı attı.
49
Güneşin parıl parıl ettiği firezler, ova, gözü açtırmayacak kadar kamaştırıyordu. Ölürcesine
yorgundu. Yattığı yerden, firezlerin aralığından bir iki kere hayvana baktı.
Hayvanın yanında dört beş leylek dolanıyordu. Leyleklere daldı. Eliyle de karıncaların
yolunu kesti. Karıncalar ellerinin üstünden geçtiler.
Canını dişine taktı. Önce, uzandığı yerden kalktı oturdu. Başını sağ dizinin üstüne koydu
daldı bu sefer de. Kendine azıcık geldi sonra. Ellerini toprağa bastırarak usul usul kalktı.
Yüzünde, boynunda karıncaların dolaştığını hissetti. Aldı, toprağa attı onları. At toza batmış
bir böğürtlen çalısı yanında durmuş, ön ayaklarından birini yalıyordu. Vardı, atı tuttu çekti.
Devedikeni mavi, kocaman çiçeğini açmıştı. Ufacık bir yel parladı onu eğdi.
Getirdi, atı bin güçlükle döğene koştu. At, kabarmış sapları yaramıyordu. Memed, döğenden
indi, atla beraber sapların üstünden yürümeye çalıştı. At, ikide bir tökezliyordu. Memed,
hayvana müthiş acıdı. Ne yapacağını bilemiyordu. At, terlemiş, kapkara kesilmişti. Öylesine
soluyordu ki, göğsü, kaburgaları hep birlikte inip inip kalkıyordu. Bütün döşü, sırtı, sağrısı
köpüğe batmış. Memed de tere battı. Terler her bir yerlerinden sızıyor. Terler gözlerine
doluyor. Yakıyor. Nefesini de küflenmiş ekinin ıslak kokusu kesiyor. Bir zaman saplara bata
çıka harmanı dönünce saplar yattı. Artık biraz daha kolay dönülüyor. Döğenin altında saplar
çatır çatır ediyor.
Öğleye doğru saplar iyicene ezildi. Saplar ışılıyor. Karası gitti sapların. Şimdi döğenin
arkasından ince, altın sarısı bir toz usuldan, Memedin genzini yakarak savruluyor. Toz
kokuyor. Yanık yanık bir şeyler kokuyor.
Ta uzakta bir adam, öbek yapıyordu. Onun ötesinde de bir iki kişinin döğen sürdüğü
görülüyordu. Koskoca ovada başkaca can eseri yoktu.
Firezler uzun uzun Orak makinası, ekini dipten biçer. Firez, toprakta, bir karış ya kalır, ya
kalmaz. Elle biçildiğinde yalnız başaklar alınır. Toprakta uzun saplar kalır. Firezlerin ötesi
çakırdikeni.
Memedin dili damağı kurudu. Sıcakta, at da başını ayakla-
50
rınm dibine indirmiş, ölgün ölgün yürüyor. Memed, döğenin üstünde düşünüyor. Hiçbir
tarafa baktığı yok. Leylekler ta harmanın yanına kadar sokulmuşlar. Memed, uyumuş kalmış
gibi. At bazı bazı başını saplara daldırıyor geveliyor. Đsteksiz. Saplar ağzından dökülüyor.
Memedin hiçbir şeye aldırdığı yok. Güneş başına vurmuş. Bir keresinde ayağa kalktı. Köyden
yana uzun uzun baktı. Görünürde kimsecikler yoktu. Dişlerini sıktı.
"Şu anam da" dedi.
Anası ona azık, su getirecekti. Yutkundu. Ağzında bir damla tükrük kalmamıştı. Usulca gene
döğenin üstüne yumuldu. At durdu. Başını da sapa soktu. Memed, oralı bile değil. Neden
sonradır ki işi fark etti dizgini çekti:
"Deh! Yavrum deeh!" dedi.
Sinekler çokuşmuş. At, kuyruğunu yavaş yavaş kaldırmadan sallıyor. Sinekler aldırmıyorlar.
Kızgınlıkla yeniden ayağa kalkan- Memed, yönünü köye döndürdü. Devedikeninin
arkasından bir baş gözüküyordu. Az sonra gelenin anası olduğunu gördü. Kızgınlığı o anda
sevince çevrildi.
Yaklaşan ana, kan ter içinde kalmış, azık tutan eli yere de-ğecekmiş gibi uzamıştı.
"Nasıl ettin yavru?" dedi. "Kolayladın mı?"
Memed:
"Sapın hepsini attım bitirdim," dedi.
Ana:
"Kaim olmadı mı?" diye sordu.
Memed:
"Oldu ama, yumuşar," diye cevap verdi.
Ananın elinden testiyi kaptığı gibi başına dikti. Uzun uzun, kana kana içti. Testiden akan
sularla göğsü, çenesi, göğsünden aşağı bacakları sırılsıklam oldu.
Ana:
"Đn yavru," dedi. "Đn de ben sürüyüm azıcık. Ekmeğini ye!"
Atın dizginini anasının eline verdi, böğürtlen çalısının gölgesine gitti. Çıkını açtı. Soğan vardı.
Tuz da vardı. Ayran torbasına küçücük küçücük, mucuk dedikleri sinekler çokuşmuştu. Bir
tasa da ayran doldurdu.
ORHAU KEMAL
51 ĐL HALK KÜTÜPHANESĐ
Yemeğini bitirdikten sonra çalının gölgesine yattı. Yalnız belden aşağısı günde kalıyordu.
Uyudu.
Uyandığı zaman gün ikindi olmuştu. Gözlerini ovarak kalktı, harmana koştu:
"Ana," dedi, "yoruldun değil mi? Çok yoruldun."
Ana:
"Gel bin yavrum," diye mahzun, boynunu büktü.
Đki gün sonra harman savruldu. Üçüncü gün kasar sürüldü. Dördüncü gün de ceç edildi.
Kırmızı buğday taneleri harmanın ortasında parlıyordu. O gün, buğdayı çuvallara doldurup
eve taşıyamadılar. Ceç, harmanın ortasında olduğu gibi kaldı. Sebebi de Abdi Ağanın gelip
hakkını almamasıydı. O gece Memedle anası sineklere yene yene ceçi beklediler. O gün
kuşluk oldu Abdi Ağa gelmedi. Öğle oldu gene bir haber yok. Đkindiye doğruydu ki,
arkasında semerli beygirlere binmiş üç yanaşmayla çıkageldi. Yüzü karanlık, korkunçtu.
Döne, bu yüzü görünce korktu. Yıllardan beri çok iyi tanırdı onu. Dönenin kara bir deri gibi
kırışık yüzü, biraz daha kırıştı.
Abdi Ağa, Döneyi işaretle yanına çağırdı. Yanaşmalara da şu emri veri:
"Dörtte üçü bize, birisi de Döneye."
Döne Ağanın üzengisine sarıldı:
"Etme Ağam! Acımızdan ölürük bu kış. Etme. Eyleme. Tabanlarını öpeyim Ağam!"
Ağa:
"Hiç sızlanma Döne!" dedi. "Hakkını veriyorum."
"Benim hakkım üçte birdir," dedi Döne sızlanarak.
Ağa, attan Döneye doğru eğildi. Gözlerinin içine bakarak sordu:
"Çifti kim sürdü Döne?"
Döne:
"Ben sürdüm Ağam." _, t
"Bizim yanaşmalar sana yardım ettiler mi?"
"Ettiler Ağam!"
"Döne?"
"Buyur Ağam!"
52
"Bir daha oğluna tembih et de gidip Süleymanlara çoban olmasın."
Döne sapsarı kesildi. Ağa, atını sürdü gitti.
Arkasından yalnız:
"Kulun kurbanın olayım etme, Ağam!" diyebildi.
Yanaşmalar ölçmeye başladılar. Üç tane Ağaya, bir tane Döneye koyuyorlardı. Ağanın yığını
büyüdü gitti. Döneninki küçücük.
Döne, yığınlara bakıp bakıp beddua ediyor.
"Yeme inşallah keçi sakallı. Doktor parası, cerrah parası et! Yılancıklar çıksın da yeme."
Yanaşmalar, üç beygire Ağanın hissesini yüklediler. Hiçbirisi ağzını açıp bir şey söylemedi
Döneye. Toprak gibi, taş gibi donmuş kalmıştı her biri.
Memed, geldi anasının yanına oturdu. Tozlu harmanın ortasında küçücük bir buğday ceçi.
Az önee ne kadar da büyüktü. Bir buğday ceçine, bir anasına bakıyordu. Suçlu suçlu
somurtuyordu.
Ana:
"Süleymandan getirdiğinde seni ne diye dövmediğini anladım şimdi. Anladım. Rızkımızı
kesmek için. Gavur dinli."
Memed, kendini tutamadı. Hıçkırmaya başladı:
"Benim yüzümden" dedi.
Ana, oğlunu bütün gücüyle kucağına çekti, bağrında sıktı.
"Ne yapalım?" dedi. "Ne gelir elden?"
Memed:
"Ya bu kış?.." dedi.
Anası:
"Bu kış?.." dedi.
Sonra, ana da ağlamaya başladı:
"Aaah baban olaydı," dedi. "Aaah baban"
53
Bir tek inekleri vardı. Đnekleri bu yıl buzağılamıştı. Buzağı erkekti. Eğer Đnce Memedin bir
dönüm toprağı bile olsaydı, gelecek yıl inekten bir erkek buzağıyı daha dört gözle, yatakta ya-
tamayacak kadar büyük bir istekle beklerdi. Gelecek yıl doğacak erkek buzağıyı hayal meyal
görür gibi olur. Sonra iki buzağı birden büyür. Büyük bir çayırın ortasında çangal boynuzlu
bir çift tosun Tosunlar boyunduruğa kolay kolay alışmazlar Uğraşmak gerek. En sonunda
kuzu gibi olurlar. Tarla, çakırdikeni mi? Olsun. Çakırdikeni bir yıl biter, iki yıl biter. Üçüncü
yıl köküne kibrit suyu. Yeter ki tarla senin olsun.
Yeni doğan buzağıların tüyleri, mora çalan bir kırmızıdır. Sonraları değişir. Sarı, kırmızı,
mor olur.
Kulak tüyleri kadife gibi yumuşaktır. Đnsan, avucunu iyice açar, orta yerini kulağa sürterse,
soğuk, yumuşak bir ürperti, bir tatlılık duyar.
Bütün fıkara köy evlerinde buzağıların yeri, ocaklığın yakınına, yatak serilen yerin bitişiğine
yapılır. Buzağıların altına çiçekli bahar otları serilir. Ev bahar çiçeği, ot, buzağı pisliği ve
buzağı kokar. Buzağı kokusu, süt kokusu gibi bir şeydir.
Güz gelince buzağı büyür, o zaman öteki sığırların yanma yollanır.
Ana, bütün baharı buzağısından habersiz, onunla ilgilenmeden geçirdi. Oğlunun derdi
olmasaydı, buzağı evin içinde bir top bahar gibi dolaşır, evin sevinci olurdu.
Memedlerin evi bir gözdür. Bir göz toprak dam Duvarı,
54
ancak bir metre yüksekliktedir. Bütün köyün damları güz yağmurlarına dayanmaz akardı.
Köyde bir Memedlerin damına kareyleyemezdi güz yağmurları. Baba ölmeden az önce,
gitmiş Sarıçağşaktan toprak getirmiş, evin üstünü onunla döşemişti. Sarıçağşağın toprağı bir
başka topraktır. Bizim bildiğimiz, kara, kumlu, kıraç topraklardan değildir. Bu toprak,
parça parça billur gibi donmuştur. Sarısı, kırmızısı, moru, mavisi, yeşili, türlü türlüsü vardır.
Bu, renk renk toprak billurları biribirine karışmıştır. Bu sebepten, Memedlerin evlerinin
damı güneşte çeşit çeşit rengiyle yalp yalp yanar.
Yazın ana oğul canlarını dişlerine taktılar çalıştılar ama, ne çare! Güzün dertli, belalı
evlerine döndüler. Bir buzağıları bulunduğunu o zaman fark ettiler. Unutup gitmişlerdi.
Buzağı dana olmuştu.
Ana, ocağa büyücek bir kütük atmıştı. Dışarda kara bulutlar güneyden kuzeye akıyorlardı.
Biraz sonra evin içini bir şimşek aydınlattı. Ocakta, yalımlar biribirini yiyorduk/Bu sırada
Memed içeri girdi. Elleri kıpkırmızı kesilmişti. Ocağın başına çömeldi. Arkasına dönünce,
yatmış geviş getiren ineği gördü. Đnek rahattı. Önünde saman vardı. Yemiyordu. Evin öteki
ucu da samanla doluydu.
Kalktı ineğin yanına gitti. Đneğin başucunda duran danayı kulağından tuttu. Dana, buna
huylandı. Başını elinden kurtardı, ineğin öteki yanına kaçtı. Oğlan gülümsedi.
Ana:
"Sen yoğiken Alıçlı derede doğurdu bunu Fındık. Gece yarısı araya araya bir çalının içinde
buldum. Anası başına durmuş yalıyordu. Beni bir zaman yanma yaklaştırmadı. Sonra
önlüğüme sardım eve getirdim."
Memed:
"Kocaman oldu," dedi.
Ana:
"Yaa!" dedi.
Sonra, konuşmayı kesiverdiler. Biribirlerinin yüzüne bakamadılar. Đkisinin de başı önüne
düşmüş, gözleri ocağın közlerine dikilmişti. .
Ana:
55
"Vermezsek olmaz. Un daha şimdiden kalmadı," dedi.
Memed, cevap vermedi.
Ana, devam etti:
"Abdi Ağa da kızgın bize. Ölü fiyatına alır elimizden. Gene yazı bulamayız."
Memed susuyordu.
Ana:
"Başka çaremiz yok yavrum!" dedi. "Şu senin kaçman yok mu? Büktü belimizi."
Başını yavaş yavaş kaldırdı anasına baktı. Gözleri dolu doluydu:
"Beni," dedi, "bahane ediyor. Ben olmasam başka bir bahane bulurdu."
Ana:
"Bulurdu yavrum," dedi. "O gavur zaten babayın da düşmanıydı."
Bu anda, ikisi de ineğe doğru döndüler. Kırmızı, dolgun, alnı nokta benli bir inekti bu.
Kış geldi çattı. Kar diz boyu. Öğleüstünün karlı, bulutlu karanlığı var. Ana, is tutmuş
kapkara bakır tencereyi ocağa vurmuş. Epeydir beri su, kaynayıp duruyor.
Bu sırada içeriye Cennet girdi.
Döne:
"Gel otur," dedi. "Cennet Hatun, gel otur."
Cennet, bir ah çekti:
"Oturuyum mu ki bacım? Oturuyum mu ki," diye bir köşeye ilişti. "Sabahtan beri ev ev
dolanıp duruyorum. Ne yaptığımı, nereye gittiğimi bilmiyorum. Duydum ki sende de
kalmamış buğday. Arpayı da tüketmişsin. Biz de tüketeli bir hafta oldu. çuvalların dibi
görüneli çok oldu. Bu yıl bizim ekin olmadı bacım. Sizinkisi gibi olsaydı Bizim herif her yeri
her evi gezdi. Ödünç istedi. Kimsede yok ki versin."
Cennet Karı ocakta kaynayan suyu gördü.
"Ne vuracaksın ocağa?" diye sordu. Cennet Karının sorusunda bir maksat vardı.
Dönenin dudaklarının yanından beyaz, ölü bir gülümseme geçti:
56
"Su vurdum işte!" dedi.
Cennet Karı:
"Hiçbir şey kalmadı mı?" diye hayretle sordu.
Döne:
"Olanımız ocakta," dedi.
Cennet Karı:
"Ya nedeceksin?" diye acıyarak sordu.
Döne:
"Bilmem," dedi.
Cennet:
"Gidip Muştuludan bir daha istesen?"
Döne:
"Đsterim ya," dedi. "Onda da kalmamış"
Tipi, yukardan beri, alabildiğine savuruyor. Tipi, göz açtırmıyor günlerdir. Ev aralarında
köpekler bile yok. Köy, bir dağ başı gibi ıpıssız. Herkes, kapısını bacasını örtmüş içeri
çekilmiş. Đneği olanın evinde samanı da var. Kimsenin kimseyle bir ilişiği yok.
Döne de gitmedik ev, başvurmadık kapı komadı. Belki bir hafta. Belki de on gün: "Ölürüm
de Abdi Ağaya yalvarmam," dedi. "Ölürüm de"
Her yıl böyle olurdu. Köyün yarıdan çoğu aç kalır dökülürdü kapısına Abdi Ağanın.
Döne edemedi. Bir başına olsa neyse ne! Oğlan var. Günlerden beridir ki oğlanın ağzını
bıçaklar açmıyor. Yüzünde, dudaklarında bir damla kan eseri kalmamış. Dudakları incelmiş,
aynen kağıt gibi. Bütün yüz, bütün beden durgun. Ölü gibi. Bir yere oturdu muydu, akşama
kadar oradan kalkmıyor. Başını iki eli arasına alıyor, dalıp gidiyor. Bütün canı, hayatiyeti,
kini, sevgisi, korkusu, gücü kocaman gözlerine toplanmış. Gözlerinde arada bir, iğne ucu gibi
bir pırıltı yanar söner. Keskin, batan bir pırıltıdır bu! Bu pırıltıdan korkulur. Korkunçtur.
Parçalamaya, atılmaya hazırlanmış kaplanın gözlerinde de aynı pırıltı yanar söner mutlak.
Bu nereden gelir? Belki yaratılıştadır. En doğrusu, çekilen işkencede, dertte, beladadır.
Memedin gözlerine bu pırıltı, son bir yıl içinde gelip yerleşmiştir. Ondan önce Memedin
çocuk gözleri bir hayranlık, bir sevinç içinde parlardı.
57
Gökte kara bulutlar yuvarlanıp duruyordu. Abdi Ağanın kapısında üşümekten iki büklüm
olmuş, yırtık, el dokuması giyimli bir kalabalık, biribirlerine sokulmuş titriyordu. Bir tek kişi
vardı kalabalığın dışında: Döne. Onlar, Abdi Ağayı bekliyorlardı. Đçerden, Abdi Ağa çıkacak
da onlara bir şey söyleyecek. Derken Abdi Ağa, elinde doksan dokuzluk tespihi, başında de-
vetüyünden örülmüş takkesi, sivri sakalıyla göründü:
"Gene aç mı kaldınız?" diye söylendi.
Kalabalıktan hiç ses çıkmadı.
Kalabalığın arkasında tek başına duran Döneyi gören Abdi Ağa:
"Döne! Döne!" diye bağırdı. "Sen doğru evine git! Sana bir tek tane bile vermem. Evine git!
Döne!" dedi. "Şimdiye kadar benim köyümden, benim kapımdan adam kaçıp da başka köye,
başka adama çoban olmadı, yanaşma olmadı. Bunu senin bir karış oğlun icat etti. Sen doğru
evine"
Kalabalığa döndü:
"Siz arkamdan yürüyün!"
Geniş şalvarının cebinden bir tutam anahtar çıkardı, eline aldı. Ceketinin cebinden de bir
defter çıkardı.
Neden sonra kendini toplayabilen Döne arkasından:
"Ağam o, bir kımık çocuktur," diyebildi. "Bizi aç koma."
Ağa durdu. Döneye döndü. Arkasındaki kalabalık da durdu, döndü.
"Çocuk, çocukluğunu bilir," dedi Ağa. "Şimdiye dek, ben kendimi bildim bileli, kimse
Değirmenoluk köyünden kaçıp da başka köyde çobanlık, yanaşmalık etmedi. Etmez de Sen
doğru evine Döne!"
Abdi Ağa, ambarın kapısını açınca, sıcak, tozlu bir buğday kokusu fırladı dışarı.
Kapıda durdu:
"Bana bakın," dedi. "O Döneye bir tek tane bile vermeyeceksiniz. Acından ölecek. Şimdiye
kadar Değirmenoluk köyünde acından ölen olmadı. O ölecek. Ya da satacağı bir şeyi varsa,
satacak. Verirseniz, verdiğinizi duyarsam, hepinizin evine gelir verdiklerimi alırım. Demedi
demeyin."
Kalabalık:
"Bize yetmez ki" diye cevap verdi.
"Bize yetmez ki"
"Yetmez ki"
"Döneye"
En arkadan cırlak bir kadın sesi:
"Kaçmayaydı Dönenin oğlu da Bize ne! Varsın acından ölsün."
Her biri sırtında çavdar, buğday, arpa karışığı zahireyle evine döndü. Değirmen köyün öte
ucunda, ulu çınarın az aşa-ğısındaydı. Đkinci gün değirmenin önü çuvallarla doldu. Değirmen
çoktandır bağlıydı. Kulaksız Đsmaile gün doğdu.
Akşamüstü her evden, bir sıcak ekmek kokusu geliyordu.
Durmuş Ali, tam altmışında. Köyün en iri adamı. Yaşlı bir çınar kadar sağlam. Büyük yüzü,
küçücük gözleri var. Ömrü boyunca ayağına ayakkabı giymemiştir. Ayağının altında kara,
kırış kırış yırtılmış kalın bir tabaka ayajckabı yerini tutar. Ayakları kocamandır. Bu
ayaklara göre, hiçbir ayakkabı bulunmaz. Bütün numaraların, hatta çarık büyüklüğünün
bile dışındadır. Ama isteseydi çarık giyebilirdi. Bu, ona sorulduğunda, hiçbir şey söylemez,
sadece küfreder.
Kadının biri hamur yuğuruyor, biri ekmeği açıyor, biri de sacda pişiriyordu. Pişiren kadının
sağma kırmızı, kalın sac bazlamaları yığılmıştı.
Ali, bir iki tanesini iştahla yedi. Sonra gözleri sulandı. Karısına döndü:
"Avrat," dedi, "hiç boğazımdan aşmıyor doğru dürüst."
Kadın:
"Neden ola Ali?" diye hayretle sordu.
Ali:
"Şu bizim Đbrahimin çocukları Abdi gavurunun yaptığı hiç aklımdan çıkmıyor," dedi.
"Döneyi kovdu. Dün bir tek tane bile vermedi."
Kadın:
"Yazık," dedi. "Đbrahim olaydı"
Ali:
"Abdi bize de tembih etti ki"
Kadın:
58
59
"Duydum," dedi.
Ali:
"Şu koskocaman köyün ortasında, göz göre göre iki kişi aç mı kalacak?"
Ali, kızdı köpürdü. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bağırtı ta köyün öteki ucundan
işitiliyordu.
"Kalk bakalım avrat," dedi, "şu ekmekten iyi bir çıkın yap! Bir torbaya bir ölçek de un koy!
Đbrahimin çocuklarına götüreceğim."
Kadın eteklerinin ununu çırparak ekmek tahtasının başından kalktı.
Ali, elinde torba ve çıkın, hızla, gürleyen dallı bir ağaç gibi kapıdan çıktı. Dönenin kapısına
geldiğinde yatışmıştı.
"Döne! Döne!" diye bağırdı. "Aç kapıyı."
Döneyle oğlu ateşi geçmiş ocağın başına büzülmüşler, birer taş parçası gibi hareketsiz
duruyorlardı.
Ali, birkaç kere daha:
"Döne! Döne!" diye bağırdı.
Neden sonradır ki, Döne sesi tanıdı, toparlanıp kalkabildi.
Vardı kapıyı isteksiz isteksiz açtı:
"Buyur Ali Ağam," dedi.
Ali:
"Kız," dedi "ne bekletiyorsun sabahtan beri dışarda?"
Döne:
"Gel içeri Ağam," dedi.
Ali, kapıdan eğilerek içeri girdi.
"Bu ateş niye yanmıyor?" diye sordu.
Memedin gözlerine, o, iğne ucu gibi ışık çakılıp kalmıştı. Alinin iyi, güleç babacan yüzünü
görünce ışık kayboluverdi.
Ali, çıkını gösterdi:
"Allah kerim," dedi.
Döne:
"Öyledir zaar," dedi.
Ali:
"Üşüdüm Döne!" dedi. "Bak çocuk da büzülmüş. Yaksana şu ateşi"
Döne, boş boş ocağa baktı:
60
"Sönmüş mü?" dedi. "Hiç farkında olmamışım."
Ocağa odun attı, tutuşturdu Döne:
"Bu gavur Abdiyi"
Abdi lafını duyunca, Memedin gözlerine o ışık gene geldi, oturdu.
Ali:
"Vuranın," dedi, "eli nurlanır. Doğru Cennete gider. Babası bunun gibi değildi. Köylüyü de
düşünürdü."
Aliden sonra, birkaç köylü daha yiyecek getirdi Döneye. Bunu, Abdinin tüyü bile duymadı.
Ama, bu köylülerin getirdiği ancak on beş gün yetti. Ana oğul iki gün aç kaldılar. Üçüncü
günün sabahı Döne hiçbir şey söylemeden, ineği yattığı yerden kaldırdı. Boğazına bir ip
bağlayarak dışarı çıkardı.
Đnek dışarı çıkınca Memed:
"Ana!.." dedi.
Döne:
"Yavrum," dedi.
Döne ineği çekerek, geldi Abdi Ağanın evinin önünde durdu. Dana, ineğin memelerinin
arasına başını sokmuş emiştiri-yordu.
Döne, evin önünde bir zaman dikildi kaldı. Döneyi, dışarda Dursun görüp ağasına haber
verdi. Haber üstüne Ağa dışarı çıktı. Döne başını yerden kaldıramıyordu. Sivri, ince çenesi
titriyor, çocuk dudakları büzüşerek titriyordu. Bütün bedenini de hafif bir titreme almıştı.
Abdi Ağa, ineğin sırtına elini vurarak:
"Satmaya mı getirdin Döne?" diye sordu.
Başını yerden kaldırmadan:
"Heyye Ağam," dedi.
Abdi Ağa, Dursuna emir verdi:
"Şu ineği al Döne bacının elinden de, götür bizim ahıra!"
Elini cebine soktu anahtar tutamını çıkardı.
"Çuval getirdin mi kızım Döne?" diye sordu. Sesi yumuşak, şefkatliydi.
Döne:
"Heyye," dedi.
61
7
Meşe biten toprakta, hemen hemen hiç başka ağaç gözükmez. Dağ taş, dere tepe sırf meşedir.
Meşeler, kalın, kısa gövdelidir. Dallan güdüktür. En uzun daim uzunluğu bir metreyi geçmez.
Koyu yeşil yapraklar üst üstedir. Toprakta, sağlam, toprağa bütün güçleriyle yapışmış
dururlar. Hiçbir güç onları oradan ayıramayacakmış gibi gelir.
Meşe toprağı kıraç, bembeyaz, kireç gibi bir topraktır. Üstünde meşeden başka bitki
yaşatmamaya ant içmiş gibidir.
Kadirliyle Cığcık arası küçük küçük, yaygın tepelerdir. Bu tepelerin toprakları killi,
kapkara, yağlı, verimlidir. Buralar, eski Çukurova bataklıklarının son ucudur. Batısına
Akçasaz bataklığı düştüğü gibi, doğusuna da Torosların çamlığı düşer. Tepelerin her bir
yerleri tepeden tırnağa ekilir. Đşte bu tarlaların içinde meşeler vardır. Her biri uzun, servi
gibi meşelerdir. Dallarından taze bir yeşillik fışkırır. Gövdeleri, öteki kısa meşelerin gövdeleri
gibi nasırlı değildir. Kavak gövdesi yumuşaklığında gözükürler. Dümdüz. Ekinlerin arasında
meşe gibi değil de herhangi bir ağaçmış gibi dururlar.
Çakırdikenlik yeşil, çakırdikenlik mor, çakırdikenlik sütbe-yaz dalgalanır. Şafağın yerine
kırağı düşmüştür. Buza kesmiştir taş toprak. Çakırdikenliğin ortasında bacakları parçalana
par-çalana çift sürdü. Yandı, kavruldu. Topraktan dişiyle tırnağıyla söküp çıkardığının
dörtte üçünü Abdi Ağa aldı elinden. Öteki köylülerden üçte iki alırdı. O yıldan sonra garaz
başlamıştı. Đnadından dönmedi. Fırsat buldukça da dövdü, hakaret etti.
62
Toprağına göre yetişir, büyür, gelişir.
Kıraç toprakta büyüdü.
Binbir bela Boy atamadı. Omuzları, bacakları gelişmedi. Kolları, bacakları kuru birer ağaç
gibiydi. Kupkuru. Avurdu avurduna geçmişti. Yüzü esmerdi. Gün yanığı esmeri Ona söyle
alıcı gözle bakınca o meşeler mutlak akla gelirdi. Kısa, küt Toprağa meşe gibi sağlam
yapışmış. Her bir yanı sert, keskin. Yalnız bir yerinde, bir yerdğinde bir tazelik kalmış.
Dudakları çocuk dudakları gibi pembe pembe Çocuk dudakları gibi incecik kıvrılıyorlar.
Dudakların kenarında her zaman, bir gülümseme durur gibi Acılığına, sertliğine yakışır.
Đnce Memed, bu sabah sevinçten taşmakta. Dışarı, güneşe çıkıyor. Güneşte dolaşıyor. Đçeri
giriyor. Kaçakçılardan alınmış, yeni ceketinin cebinde bir mendil sokulu. Mendili türlü
şekillere koyuyor. Uğraşıyor. Bazı bir yaprak gibi açıp, bazı duruyor. Kasketi de yeni.
Kasketi başına geçiriyor. Altından alnına, kara, uzun perçemlerini çıkarıyor. Sonra geri
koyuyor. Bir de böyle bakıyor aynaya. Beğenmiyor. Kara perçemlerini tekrar çıkarıp
döküyor alnına. Öyle bırakıyor. Şalvarı da yeni. Şalvarı iki yıl önce almıştır ya, giymemiştir.
Đlk olarak giyiyor.
Çoraplar giydi, çoraplar çıkardı. Bu kadar çok çorap! Çorabı çoktu. Anası iyi çorap
dokurdu. Bir de nakısın en güzelini anası vururdu. En son giydiği çorabı da beğenmedi.
Çıkardı bir köşeye koydu. Anasını yan gözle süzerek sandığa gitti, açtı. Sandığın içi yaban
elması kokuyordu. Köşedeki nakışlı çoraba gözü ilişince titremeye başladı. Eğildi aldı. Yaban
elmasının kokusu dört yanı sarmıştı. Eli çoraba değince titremesi arttı. Yüreğinden ılık bir
şeyler geçti. Bir hoş oldu. Bir sıcaklık, bir yumuşaklık Sandığın loşluğunda çorabın renkleri
koyu Çekti ışığa götürdü. Renkler ışıkta açıldı. Parladı.
Bir türkü duyulur Gecede başka türlü, gündüzde başka türlüdür. Çocuk söylerse başka
tatta, kadın söylerse Genç söylerse başka türlü olur, yaşlı söylerse Dağda söylenirse başka,
ovada, ormanda, denizde başka türlüdür. Hep ayrı ayrı tattadır. Sabahleyin başka, öğle,
ikindin, akşamlayın başkadır.
Bu nakışlı çorap bir türkü gibidir. Bir türkü sıcaklığında örülmüştür. Sarısı, kırmızısı, yeşili,
mavisi, turuncusu, türlü
63
rengi karışıp uyuşmuş, bir sıcaklık, bir yumuşaklık meydana getirmiştir. Aşk gibi, şefkat gibi
bir şey olmuştur.
Bu çorap aşktır. Öyle bir gelenekten gelir. Memedin eli dokununca titremesi, ışığa çıkınca
irkilmesi boşuna değildir. Böyle çorapların üstünde hep iki kuş nakısı bulunur. Gagalarını
dayamış öpüşür gibi iki kuş Sonra, iki ağaç vardır, gövdeleri küçücük. Tek, kocaman
çiçekli Đki ağaç yan yana dururlar. Çiçekleri öpüşecek gibi burun burunadır. Sonra, bu iki
nakış arasından sütbeyaz bir su akar. Kırmızı kayalar vardır kıyıcığında. Bir renkler,
yalımlar cümbüşüdür almış başını gidiyor.
Çorapları giydi. Çarığını da üstüne çekti. Çorap, dize kadardı. Dize kadar bir yığın kuş, çiçek
öpüşüyor, bir sürü ak su akıyordu.
Đçinden, şöyle bir Hatçeye de görünsem geçti. Hatçelerin evine doğru yürüdü. Hatçe, kapının
eşikliğindeydi. Memedi görünce kocaman ışıltılı gözleri gülümsedi. Yaptığı çorabı da
ayağında görünce sevindi.
Memed, oradan köyün içine doğru yürüdü. Evlerine geri döndüğü zaman, gün epeyce
yükselmişti. Bir taşın üstüne oturdu. Arkadaşını beklemeye başladı. Az sonra arkadaşı damın
arkasından çıkıp geldi. Ana:
"Çocuklar," dedi, "çok eğlenmeyin. Abdi Ağa şehire gittiğinizi duymasın. Haliniz perişan
olur sonra." Memed:
"Duymaz," dedi.
Arkadaşı, Kel Alinin oğlu Mustafaydı. O da bu yıl on sekizine basmıştı. Đkisi bir olup kafa
kafaya vermişler, kasabanın nasıl bir yer olacağı üstüne tartışmışlar, en sonunda
dayanamamış, gitmeye karar vermişlerdi. Oraya içlerinden bir şey çekiyordu onları.
Dursunun masal gibi anlattığı Çukurova çekiyordu onları. Kararı bundan tam iki yıl önce
vermişlerdi. O gün bu gündür bir türlü gerçekleştirememişlerdi. Bir kere Mustafa
babasından, Memed anasından korkuyordu. Đkisi birden Abdi Ağadan korkuyorlardı.
Bundan üç gün öncedir ki, ikisi bir olup, meseleyi Memedin anasına açtılar.
64
Ana:
"Nasıl olur?" dedi. "Siz nasıl gidersiniz kasabaya bu yaşta? Olur mu? Sonra Abdi Ağa ne
der? Bir duyarsa Abdi Ağa, valla-ha bu köyden bizi iyice kovar."
Memed, anasına yalvardı.
Ana:
"Olmaz," dedi.
Olmaz, dedi ama, yüreğine de dert oldu.
Sonunda:
"Kovarsa kovsun Abdi Ağa," dedi. "Biz de"
Mustafanın babasına söylemediler. Ona, geyik avına gideceklerini, birkaç gün dağda
kalacaklarını söylediler. Oldum olası, hep geyik avına giderlerdi. Memedin üstüne bir avcı
daha yoktu köyde. Pireyi vururdu. Öyle de atıcıydı. Kel Ali, onları böyle süslü püslü giyinmiş,
ayaklarında "muhabbet" çorapla-rıyla görseydi imkanı yok ava gittiklerine inanmazdı.
Mustafa, ava gitmek için aldığı tüfeği Memedlere bıraktı.
O gece sabaha kadar hayaller kurdular. Bir dakika olsun gözlerini yummadılar. Hep
konuştular.
Daha şafağın yeri ışımadan, ortalık alacakaranlıkken yola çıktılar.
Koşarcasına gidiyorlardı. Aşağıdan ince bir yel esiyordu. Soğucak. Günün ucu azıcık
görününceye kadar ne konuştular, ne de azıcık durup soluk aldılar.
Sonra Memed yeşil toprağın orada durup derin derin soluk aldı:
"Bundan ötede Sarıboğa varmış Önce oraya uğrayacağız. Sonra Değirmenler, onun
arkasından da Dikili köyü, Dikilinin arkasından da kasaba"
Mustafa:
"Arkasından da kasaba" diye söylendi.
Yürüdüler. Gene koşarcasına gidiyorlardı. Bir ara durup bi-ribirlerine gülümsüyorlar, sonra
gene hızlanıyorlardı.
Bir hızda Süleymanlıdaki tahta, yanık köprüyü, yeraltı yolunu, kan mezarını geçtiler.
Torunlara geldiklerinde öğle olmuştu. Hava ılıktı. Nar ağaçları kırmızı çiçeklerini açmışlardı.
65
Toprakta bir ıslaklık vardı. Toprağa oturdular. Nereden çıktıysa, nar ağacının arkasından,
göğsünü bağrını açmış uzun boylu, yorgun, terlemiş bir ihtiyar çıktı. Göğsünün uzun kılları
da ağarmıştı. Ağarmış kıllar kıvırcık kıvırcıktı. Sütbeyaz sakalı da kıvırcıktı. Sırtındaki
heybesini indirdi:
"Selamünaleyküm delikanlılar," dedi.
Đhtiyarın gür, tokmak gibi vuran bir sesi vardı.
Oturur oturmaz, heybesinden bir çıkın çıkardı açtı, çıkında yufka, ince, beyaz ekmekler
vardı. Bir de kocaman kırmızı bir soğan Soğanın yanında da çökelek vardı.
Yemeye başlayan ihtiyar:
"Buyurun delikanlılar," diye onları çağırdı.
Memed:
"Ziyade olsun."
Mustafa:
"Ziyade olsun."
Đhtiyar:
"Gelin canım," diye üsteledi.
Memed:
"Ziyade olsun."
Mustafa:
"Ziyade olsun."
Đhtiyar ha bire ısrar ediyordu.
Memed:
"Biz kasabada yiyeceğiz," diye kesti attı.
Mustafa:
"Biz kasabada yiyeceğiz."
Đhtiyar:
"Öyleyse o başka," diye gülümsedi. "Anladım. Şehir ekmeği Ama, daha şehire bir hayli
yolunuz var." Memed:
"Orada yiyeceğiz."
Mustafa:
"Orada yiyeceğiz."
Yanlarındaki su çağlayarak, köpüklenerek kayaların arkasından, üstünden, yanından,
yönünden hızla akıyordu.
Đhtiyar, ağzı dolu dolu:
66
"Bu suyu bırakmayacaksınız. Sizi doğru oraya götürür."
Memed:
"Sen bizimle gelmeyecek misin?"
Đhtiyar:
"Aaah yavrum," dedi, "ben de kasabaya gidiyorum ya, size nasıl ayak uydururum?"
Memed sustu.
Đhtiyar, yemeğini bitirdi. Çıkını iyicene, sıkı sıkıya bağladıktan sonra gitti, suyun kıyısına
yatıp doya doya içti. Elinin tersiyle ağzını, bıyıklarını silerek geldi oturdu. Kocaman
tabakasını çıkardı, açtı. Cıgarasını sarı defter kağıdına parmak kalınlığında sardı. Çakmağı
çakmaya başladı. Neden sonradır ki kav aldı, ortaya hoş bir koku salıverdi. Cıgarayı
yaktıktan, belini de nar ağacına bir iyice dayadıktan sonradır ki:
"Bre delikanlılar, siz nereden olursunuz?" diye sordu.
Memed: ., *¦ ¦
"Değirmenoluktan."
Mustafa:
"Değirmenoluktan."
Đhtiyar:
"Keçi sakallı, gavur dinli Abdinin köyünden öyle mi? Duyduk ki gavur Abdi de ağa olmuş.
Duyduk ki köylüleri kul gibi çalıştırır, hepsini aç kormuş. Kış gelince acından ölürmüş millet.
Diyorlar ki Abdinin izni olmayınca kimse evlenemez, kimse köyden dışarı bile çıkamazmış.
Diyorlar ki Abdi köylerde, sopayla döve döve adam öldürürmüş. Beş köyün hükümeti,
padişahı Abdi imiş. Astığı astık, kestiği kestik Vay bre keçi sakallı Abdi! Abdi ağa olmuş
ha!"
Đhtiyarı bir gülmedir aldı. Boyuna hem gülüyor, hem de: "Vay bre Abdi!" diye hayret
ediyordu. "Vay bre Abdi! Vay bre keçi sakallı Abdi!" Gülmeyi bıraktı:
"Doğru mu?" diye sordu. Kaşları çatılmıştı. Çocuklar bakıştılar. O iğne ucu gibi pırıltı geldi
Memedin gözbebeklerine yerleşti.
Đhtiyar çocukların cevap vermediklerini, bozulduklarını görünce:
67
"Bre delikanlılar," dedi "o keçi sakallı it var ya, o köylüye zulmeden deyyus, o yiğit kesilen,
avradını Abdi var ya, bir tavşan kadar korkaktır. O, bir karı gibidir bre! Geçti yavrularım.
Geçti. Onun böyle bir namussuz olacağını bilseydim canını cehenneme gönderirdim. Kaç
para eder, geçti. Demek, keçi sakallı Abdi ha?"
Gene gülmeye başladı:
"Demek Abdi padişahlık davasında? Kul etmiş beş köyü ha? Tüüüüüüüh! Vay anasını!..
Ulan Abdi senin böyle bir namussuz çıkacağını bileydim Bir bileydim Abdi!"
Memedle Mustafa biribirlerine sokulmuşlar, ihtiyara inanmaz bir tavır takınmışlardı.
Mustafa gülümsüyor gibiydi. Bu, ihtiyarın gözünden kaçmadı:
"Demek siz Abdinin köylüsüsünüz? Abdinin ayaklarıma kapandığı günler geçti."
Bu laflar üstüne Mustafa belli edercesine ihtiyara alaylı bir gülümsedi. Memed, bunu görünce
Mustafayı dürttü. Belli etmesin diye. Đhtiyar bunu da gödü.
"Siz," dedi, "Koca Ahmet adını duydunuz mu hiç?" Memed:
"Duyduk," dedi. Đhtiyar sertçe Mustafaya sordu.: "Sana diyorum, sen duydun mu?" Mustafa
yılışarak:
"Tabii duyduk," dedi. "Onun adını duymayan var mı?" "Sıyrıngaçtan giderken, iki eşkıya
önüne çıkmışlar, soymuşlar Abdiyi. Karısını da elinden almışlar. Bunu bana haber verdiler.
Abdi de geldi ayaklarıma kapandı. Gittim karısını aldım getirdim. Teslim ettim kendisine.
Böyle zulmedeceğini bilseydim fakir fıkaraya!.."
Koca Ahmet bu dağlarda bir destandı. Analar, ağlayan çocuklarını, Koca Ahmet geliyor diye
avuturlardı. Koca Ahmet bir dehşet olduğu kadar bir sevgiydi de. Koca Ahmet bu iki
duyguyu yıllar yılı bu dağlarda yan yana götürebilmişti. Bunun ikisini bir arada götüremezse
bir eşkıya, dağlarda bir yıldan fazla yaşayamaz. Eşkıyayı korkuyla sevgi yaşatır. Yalnız sevgi
tek başına zayıftır. Yalnız korkuysa kindir.
68
On altı koca yılda Koca Ahmedin burnu kanamadı. Koca Ahmet, on altı yıl süren
eşkıyalığında yalnız bir tek kişi öldürmüştü. O da kendisi askerde iken anasına işkence
ederek ırzına eeçen adamı Köye geldiğinde bunu duymuş, adamı vurup dağa çıkmıştı.
Adam Hüseyin Ağa idi.
Yol kesmezdi. Onun dolaştığı yerlerde başka hiçbir eşkıya da yol kesemezdi.
Çukurovanm en zengin adamını seçer, bir çetesiyle ona bir mektup yollardı. Şu kadar para
isterim diye. Mektubu alan zengin adam, hemencecik istenilen parayı gönderirdi. Kimden ne
kadar para istemişse eşkıyalığı süresince, santimi santimine almıştı. Öteki eşkıyalar giderler,
zenginlere işkence ederler, öldürürler, çoğu gene beş para alamazdı. Elleri boş, Çukurova-
dan, arkalarında bir bölük candarma geri dönerlerdi.
Koca Ahmet aldığı parayı har vurup harman savurmazdı. Zaten nereye harcasın? Dağ başı
Gezdiği bölgenin hastalarına ilaç, öküzsüzüne öküz, fıkarasına unluk alırdı.
Affa uğrayıp da köyüne inince, yakın uzak köylerden onu görmek için köylüler, günlerce
Koca Ahmedin köyüne taşındılar.
Koca Ahmet aftan sonra evine çekildi. Kendisini çiftine çubuğuna verdi. Karıncayı bile
incitmedi. Yalnız, bir haksızlık görüp fazlaca kızdığında:
"Aaah! eski günler," diyordu. Sonra da bundan utanmışca-sına susuyordu. Kızgınlığı geçince
de gülüyordu böyle söylediğine
Koca Ahmedin kendisi köyünde unutulmuş gitmişti. Böyle bir adam yaşıyor mu yaşamıyor
mu kimse farkında bile değildi. Köylüleri ona alışmışlardı. Bu ak sakallı ihtiyar, yıllar yılı
Torosları tutmuş Koca Ahmet değildi. Koca Ahmet yaşıyor mu yaşamıyor mu kimsenin
umurunda bile değildi.
Dağda bir eşkıya ünlendi miydi, "Koca Ahmet gibi," diyorlardı. Bir eşkıya kadına bakmadı,
yol kesmedi miydi, "Koca Ahmet gibi" diyorlardı. Adam öldürmüyor, halka
zulmetmiyorsa, "Koca Ahmet" Cümle iyiliklerde, "Koca Ahmet gibi"
Mustafaya döndü sordu:
"Nasıl bir adammış Koca Ahmet? Duydun mu?"
69
^?
Mustafa:
"Babam der ki, Koca Ahmet gibi yiğit eşkıya, namuslu, fı-kara babası eşkıya gelmedi bu
memlekete."
Đhtiyar:
"Boyu, boşu, yüzü nasılmış, hiç söylemediler mi?"
Mustafa:
"Babam der ki, uzun boylu, karayağız, koca bıyıklı dağ gibi bir adammış Koca Ahmet.
Babam konuşmuş onunla. Alnının ortasında büyük, kara bir beni varmış. Gözlerinden ışık
saçar-mış. Meteliği vururmuş. Yaaaa meteliği vururmuş. Babam onunla konuşmuş bile."
Đhtiyar alaylı bir sesle sordu:
"Gavur Abdinin avradını eşkıyalardan alıp da, ona geri veren kim?"
Mustafa:
"Kim olacak, sensin. Ben aldım verdim demedin mi?"
Đhtiyar hayıflı hayıflı başını salladı.
"Ben değilim ben," dedi. "Ben"
Memed, adamın yüzüne dikkatlice baktı. Đki kaşın orta yerinde, ak kılların arasında büyücek,
yeşil bir ben gördü. Ben yeşil, kara değil Bundan sonra da gözlerini adamın yüzünden
ayıramadı.
Mustafa sırnaştı:
"Hani sen alıp verdiydin?"
Adam:
"Yok, yok," dedi, "ben alıp vermedim. O öldü."
Bunu böyle söyledikten sonra da boylu boyunca arka üstü toprağa uzandı. Heybesini de
başına yastık yaptı.
Mustafa Memedi dürttü. Yavaşça:
"Haydi kalk gidelim."
Memed, cevap vermeden kalktı. Gözleri hala ihtiyarın yü-zündeydi. Onlar ayağa kalkınca
ihtiyar da gözlerini açtı.
"Demek, gidiyorsunuz ha?" diyerek sordu.
Memed, hayranlıkla:
"Sağlıcakla kal!"
Mustafa: "Sağlıcakla kal!"
70
Đhtiyar:
"Güle güle," dedi, başını heybesinden kaldırdı, onlara baktı. Onlar yürüdükten sonra başını
geri indirdi. Gözlerini kapadı. Su çağıldıyordu.
Deveboynunun çamlığına gelinceye kadar konuşmadılar. Memedin yüzü zehir gibiydi. Acıydı.
Bir zaman içinde bir sevinç çağlıyor, sonra kararıveriyordu. Kara yağmur bulutu çökmüş
gibi.
Yan gözle birkaç kere Mustafaya baktı. Mustafa şaşkınlık içindeydi. Yokuşu çıkınca, Memed,
yorgun yorgun bir taşın üstüne çöktü. Birden gülümsedi.
Mustafa bunu fırsat bildi:
"Ne güldün desene?"
Memed, boyuna gülümsüyordu.
Mustafa:
"Desene?"
Memed ciddileşti:
"Allah bilir ya bu adam Koca Ahmedin ta kendisiydi. Bana öyle geldi."
Mustafa:
"Laf."
Memed kızdı:
"Ne lafı? Herif tamı tamına Koca Ahmet."
Mustafa:
"De git sen de," dedi. "Bu adam hepimiz gibi adam. Dedem gibi üstelik de. Bunun Koca
Ahmede benzer yeri var mı?"
Memed:
"Alnındaki beni gördün mü? Tam orta yerinde alnının."
Mustafa:
"Görmedim."
"Alnının orta yerinde yeşil büyük bir ben vardı."
"Görmedim."
"Gözleri çıra gibi yanıyordu."
"Yok."
"Gözleri sırça gibi yanıyordu."
"Görmedim."
71
"Bana öyle geliyor ki bu adamdan başkası Koca Ahmet ola-
maz.
Mustafa:
"Teh!" dedi, "böyle adamlar Koca Ahmet olacak olsaydı, dünya Koca Ahmetlerle dolardı.
Bu adam aynen senin benim gibi"
Memed:
"Gözleri çıra gibi yanıyordu. Yüzünde bir hoşluk vardı. Bir cana yakınlık Keski baban
görseydi bu a'damı"
Böyle konuşa konuşa yamaçtan aşağı inerlerken, birden önlerine bir düzlük çıkıverdi.
Düzlükte büyük bir kavaklık vardı. Kavaklığın ortasından bir su akıyor, kıvrılarak. Ova
boyunca. Su, güneşte şavkıyor. Bu kadar uzun, böyle kıvrıla kıvrıla, ak ışıklar saçarak düz
bir ovada giden suyu ilk olarak görüyorlardı.
Memed:
"Yaklaştık."
Mustafa:
"Neden belli?"
"Sular Çukurovada kıvrılır gider. Bence, bu su Savrun suyudur. Kavaklar da Kadirlinin
Değirmen kavaklığıdır. Durmuş Ali Emmi böyle anlatırdı. Tamam mı?"
Mustafa Memedin kızdığını sandı. Sert konuşmuştu da ondan. Kolay kolay kızmazdı. Bir
kere de kızarsa beterin beteri olurdu. Bu sebepten gönlünü almak istedi.
"Tamam," dedi. "Bura Çukurova işte. Durmuş Ali Emmimin anlattığı iyi kalmış aklında."
Şabaplıya geldiler. Şabaplının altından geçen su arkı patlamış, alttaki yolu su basmıştı.
Ayaklarını çıkarıp girmek zorunda kaldılar.
Şabaplının aşağısında, yani şimdiki Bolat Mustafanm evinin oralarda bir kırmızı toprakla bir
beyaz toprak yan yanadır. O arayı da cilpirti çalıları almıştır.
Cilpirtiliği geçince kasabanın ilk evleri göründü. Bir kısmı saz evlerdi bunların. Saz evlerin
alt başında büyük kiremitli bir yapı görünüyordu. Sonra, onların ötesinde, parlayan
çinkoları, beyaz badanalı evleri, kırmızı kiremitleriyle bir oyuncak şehir
72
gibi kasaba uzanıyordu. Memedle Mustafanın gözleri kasabada. Hayretle açılmış gözleri Ne
kadar da beyaz. Ne kadar da çok ev! Gözlerini bir türlü kasabadan alamıyorlar.
Boklu dereyi geçtikten sonra kasabaya girmiş oldular. Gün ışıkları camları parlatıyordu.
Binlerce cam pırıltısı Sırça saraylar Dursunun dediği Peri padişahlarının şehiri
Sarayları.
Kasabaya girerken sağları solları mezarlıktı. Mezar taşlan yan yatmışlardı. Kararmış mezar
taşlarının kuzeye gelen yanları yosun bağlamıştı. Mezarlığın orta yerinde de yaşlı, dallan
çıplak denecek kadar yapraksız, bir tarafı da tamamen kurumuş ulu bir dut ağacı vardı. Bu
kadar kocaman bir mezarlığı da ilk olarak görüyorlardı.
Çarşıya kadar mezarlığı düşünerek yürüdüler. Mezarlıktan, içlerine bir korku, bir ürperti
düşmüştü. Đlk dükkana varınca mezarlığı unuttular. Đlk dükkan küçücük, üstü çinkoyla
örtülü bir dükkandı. Dükkancı bir uzun masanın üstüne renk renk şekerleme dolu
kavanozlar sıralamıştı. Kavanozlu masanın önünde gaz tenekeleri, şeker, tuz, incir, üzüm
sandıkları duruyordu.
Bir zaman yan yana durup, bu dükkanı seyrettiler. Dükkan, Abdi Ağanın dükkanına hiç
benzemiyordu.
Dura seyrede çarşının ortasına geldiklerinde, gün tepenin ardına iniyordu. Bir kumaş
dükkanının önünde durmuşlardı. Türlü göz alıcı basmalar, yazmalar, şalvarlık kumaşlar, bir
ipe dizilmiş kasketler, ipek krepler Krepler sıra sıra, bir uçtan bir uca dükkanın içine
asılmış. Đçerde kocaman göbekli, kısa boylu bir adam uyuklayıp duruyor.
Büyücek çay taşlarından örülmüş bir kaldırımın üstünde duruyorlardı. Kaldırım yer yer
sökülmüştü. Memedin içinden, "toprağı bile örmüşler," geçti. Çarşının sağ yanına sıralanmış
ihtiyar, kambur dut ağaçları vardı. Bunlar orman gibi biribirle-rine geçmişlerdi. Altlarında
nalbantlar otururdu. Burunlarına alışmadıkları bir koku geliyordu. Acı, sabun kokusu Tuz,
yeni kumaş, küf, zahire kokusu
Memed, Mustafayı elinden tuttu, bir dut ağacının altına çekti. Dutta serçeler kaynaşıyorlardı.
Bir de vıcırdaşıyorlardı ki, bütün çarşı sesleriyle doluyordu.
73
"Akşam oluyor Mustafa, neyliyek?"
Mustafa, birden toparlandı. Ayıktı.
"Neyliyek?" diye Memedin gözlerinin içine boş boş baktı. Düş içinde dolaşır bir hali vardı.
"Köylüler kasabaya geldiklerinde handa yatarlarmış. Durmuş Ali Emmi öyle söylerdi. Hana
gidelim."
"Gidelim. Han hepsinden iyi."
"Han nerede ama? Hanı bir bulsak."
Mustafa:
"Yaa bulsak," dedi.
Kepenkler şangırtıyla kapanıyordu. Bu kadar gürültü onları afallattı. Düşleri bir anda
bozuluverdi. Serseme döndüler. Buradan da el ele tutuşup yürüdüler. Yanlarından göğüsleri
kös-tekli iki şişman adam geçti. Cesaret edip de hanı soramadılar. Sonra bir dükkanın
önünde duraladılar. Gün batmış. Ortalık karanlıkla aydınlık arası. Çocuklar gibi el ele
tutuşmuşlardı. Dükkancı onları müşteri sandı:
"Buyurun ağalar. Ne istiyorsunuz?" diye iltifatlı laflar etti.
Kendilerine "ağalar" denince utandılar. Dükkanı bırakıp oradan ayrıldılar. Halbuki hanı
soracaklardı.
Dükkanların hemen hepsi kapandı. Oradan oraya dolaşıp duruyorlardı. Bir saat kadar
soracak kimse bulamadan, bir münasip adam bulamadan dolaşıp durdular. Öyle olur olmaz
adamları gözleri tutmadı. Durup kötü kötü düşünürlerken Memed birden sevindi.
Önlerinden, dağ kolu insanlarının el dokuması, şayak bir ceket giymiş biri, hızla yürüyordu.
Memed, her şeyi unutup onun arkasından koştu:
"Kardaş! Kardaş!" diye seslendi. "Dur hele!"
Adam durdu, hayretle onun telaşına baktı. Bu bakış Memede bir hoş geldi. Beklemiyordu.
"Söyle!" diye sertçe çıkıştı adam.
Memed:
"Biz garibiz," dedi.
Adam:
"Eee Ne istiyorsunuz?"
Memed ezildi büzüldü:
"Han nerede? Onu soracaktım işte," dedi.
74
Adam geri döndü:
"Gelin arkamdan," dedi, bir sokağa saptı.
Adam hızlı hızlı yürüyordu. Memed adamın yürüyüşüne dikkat etti. Bu, sarp yerlerin
insanının yürüyüşüydü. Sarp yerlerin insanları adım atarken ayaklarını havaya fazla
kaldırırlar. Dizleri hizasına kadar. Sonra ihtiyatlı, korka korka indirirler. Buna alışmışlardır.
Halbuki, ova insanları tam aksinedir. Ayaklarını yerde sürürcesine giderler.
Han, büyük kapılı, kapısının tahtalarını kurt yemiş, çürütmüş, hantal, çürük bir yapıydı.
Adam:
"Đşte han burası," deyip yoluna aynı hızla, aynı dağ yürüyüşüyle inip çıka devam etti.
Memed:
"Gidip hancıyı bulmalı."
Mustafa: „
"Bulmalı."
Đçeri girdiler. Hanın içi atlar, eşekler, katırlar, arabalarla doluydu. Đçerde at, eşek gübresi diz
boyuydu. Gübre ıslak ıslak, insanın genzini yakarcasına kokuyordu. Bu keskin kokudan
içleri bulandı. Ortada, bir direğe büyücek bir fener asılıydı. Fener camının çok yeri isten
kararmıştı.
Memed, Mustafaya:
"Fenere bak!" dedi.
Mustafa:
"Kocaman."
Ortadan kısa boylu, küçücük, içe çökmüş çeneli bir adam, telaşla oraya buraya gidip
geliyordu. Bir köşede de sırtlarında-ki arabalardan Maraşlı oldukları anlaşılan on beş kişi
kadar görünen bir topluluk, yüksek sesle tartışıyorlardı. Bir tanesi kızmış, ha bire
küfrediyordu. Ağasına, paşasına, dünyasına, feleğine, anasına, avradına veryansın ediyordu.
Adam, duruyor duruyor, küfre tekrar kaldığı yerden başlıyordu.
Bir tanesi:
"Ya bu bezleri satamazsak," diye başlıyor. Küfürbaz da
"Bezin de anasını avradını," diye bitiriyordu.
75
Ağızlarından ne çıkarsa çıksın:
"Onun da anasını avradını," diyor yapıştırıyordu.
"Onun da soyunu sopunu, sülalesini"
Farkında olmadan topluluğa yanaştılar. Tartışanlar bunların hiç farkında olmadılar. En uçta
bir ihtiyar oturmuş, kalabalıkla hiç ilgilenmiyordu. Tatlı, çocuksu bir yüzü vardı. Arada bir
de, ne düşünüp ne kuruyorsa, kendi kendine gülüyordu.
Memed, ona hiç çekinmeden yanaştı:
"Emmi," dedi, "hancı nerede ola?"
Đhtiyar:
"Napacaksm o deyyusu?" diye sordu. "Suya düşmüş o fi-kara," dedi sonra da.
Mustafa:
"Yazık," dedi "fıkaraya."
Memed, bunun üstüne Mustafayı dürttü. O, ihtiyarın şaka ettiğini anlamıştı.
Đhtiyar:
"Tam da tepesi üstü düşmüş," diye güldü.
Mustafa gene anlamadı.
"Tüüh! Yazık fıkaraya," dedi.
Đhtiyar:
"Yaa Çok yazık," dedi.
Memed:
"Ona bakma emmi," dedi, "biz hana bu gece yatmak için geldik. Nerede şu adam?"
Mustafa afalladı bunun üstüne.
Đhtiyar, ortada dolaşıp duran hancıya duyuracak kadar:
"Hancı dedikleri pezevenk işte," dedi. "Gidin o pezevenge söyleyin derdinizi."
Hancı duydu, gülümsedi:
"Bana bakın," dedi, "eğer pezevenk arıyorsanız, esas büyük pezevenk yanınızdaki ak
sakallı Pezevenklik yolunda ağartmış sakalı, değirmende değil"
Đhtiyar:
"Bak," dedi, "baş pezevenk, bu delikanlılar yer istiyorlar."
Bu arada, Memed hancıya doğru gitti.
Hancı:
76
"Bu ak sakallı pezevengin yattığı odada yatacaksınız. O, sizi oraya götürür."
Đhtiyar:
"Vay pezevenk vay!" dedi. "Gelin delikanlılar. Yerinizi göstereyim."
Toz kaplamış sallanan bir merdivenden korka korka çıktılar. Merdiven, dökülecekmiş gibi
çatırdıyordu. Toz, toprak içinde yüzen bir odaya girdiler. Odaya, yan yana bir sürü yatak
serilmişti.
Đhtiyar:
"Siz daha ilk olarak şehire geliyorsunuz. Öyle değil mi?"
Memed:
"Đlk," diye cevap verdi. "Đlk." ¦,
Mustafa:
"Đlk."
Đhtiyar:
"Nasıl olur?" dedi. "Her biriniz yirmi yaşını geçkin görünüyorsunuz. Nasıl oldu da hiç
kasabaya inmediniz?"
Memed, utanarak:
"Đnemedik," dedi.
Đhtiyar:
"Hangi köydensiniz?"
Memed:
"Değirmenoluktan"
Đhtiyar:
"Dağ köyü orası öyle mi?"
Memed:
"Dağ!"
"Siz daha yemek yemediniz," deyince müthiş bir açlık duydular.
Đhtiyar:
"Benim adım Hasan Onbaşı"
Memed:
"Benimki Memed. Bu da Mustafa"
Teneke kutuları paslanmış, üzümünün, pekmezinin, helvasının üstünde kara bulut gibi bir
sürü sinek dönen bir bakkal dükkanına girdiler.
77
Hasan Onbaşı bakkala:
"Şu aslanlar ne istiyorlarsa ver. Bana da helva ekmek ver."
Memed:
"Bize de helva ekmek versin," dedi.
Đpil ipil eden gaz lambasının ışığında helvalarını iştahla yediler.
Handaki odaya geldiklerinde, kendi yataklarından başka bütün yatakları dolmuş buldular.
Soyunmadan yatağa girdiler. Odayı kaim bir sigara dumanı doldurmuştu. Sigara dumanı kat
kattı. Sigara dumanlarının arkasında kirli, tahta kurusu ölüle-riyle benek benek olmuş
duvarda bir gaz lambası hayal meyal gözüküyordu. Yataktakilerin hepsi her yerden
gürültüyle konuşuyorlardı.
Hasan Onbaşı, yatağa yerleşmeye çalışan delikanlılara:
"Demek ilk defa handa yatıyorsunuz?"
Memed:
"Heyye," dedi.
Sonra devam etti:
"Adam bu dumandan, bu kokudan boğulacak gibi."
Memedle Mustafanm yatakta kıpırdanmaları durdu.
Hasan Onbaşı:
"Nasıl, kasabayı beğendiniz mi?"
Memed:
"Çok büyük," dedi. "Kocaman evleri var. Saray gibi"
Hasan Onbaşı güldü:
"Ya Maraşı görseniz siz!" dedi. "Bir bedesteni var, renk renk ışık. Her şey yüzüne güler. Lal
olur kalırsın karşısında. Bir yanda kutnu kumaşçılar, bir yanda saraçlar, bir yanda
bakırcılar Ne demezsin. Bir cennettir Maraş! Maraş bunun gibi yüz tane gelir!"
Memed düşündü, düşündü:
"Abooov! dedi.
Hasan Onbaşı:
"Yaa," dedi. "Ya, işte böyle. Bir de Đstanbulu görseniz"
Memed içindekini artık tutamayacakmış gibi gerindi. Yüzü karardı, kırıştı. Birden söyleyince
de ferahladı: "Bu kasabanın ağası kim?"
78
Hasan Onbaşı önce anlamadı:
"Ne dedin?" diye tekrar ettirdi.
Memed:
"Bu kasabanın ağası kim, diyorum," dedi.
Hasan Onbaşı:
"Yavrum," dedi, "ne ağası? Bu kasabanın ağası olur mu? Burada ağa yok. Herkes kendisinin
ağası. Burada "ağa" diye zenginlere derler. Ağa çok"
Memedin kafası almadı:
"Buranın bir tek ağası kim?" diye tekrarladı. "Adı ne? Bu dükkanların, bu tarlaların sahibi
kim?"
Hasan Onbaşı işi çaktı:
"Sizin köyün ağası kim?" diye Memede sordu.
Memed:
"Abdi Ağa."
Onbaşı: „
"Sizin köyün tarlaları hep Abdi Ağanın mı?"
Memed:
"Ya kimin olacak?"
Onbaşı:
"Sizin köyün dükkanı?"
"Ağanın"
Onbaşı:
"Sığırları, keçileri, koyunları, öküzleri?"
"Çoğu onun"
Hasan Onbaşı sakalını kaşıyıp düşündü.
Sonra:
"Bana bak oğlum Memed," dedi. "Burada, senin öyle bildiğin ağalar yok. Bu kasabadaki
tarlalar, az çok herkesindir. Tar-lasızı da var tabii. Bu dükkanların her birinin bir sahibi var.
Tabii ağaların tarlaları çok. Fıkaraların az. Çok fıkaranm da hiç yok."
Memed:
"Sahi mi?" diye hayret çığlığı kopardı.
Onbaşı:
"Yalan mı ya?" dedi. "Tabii sahi"
Đhtiyar, uzun uzun topraksızları anlattı. Sonra Maraşa geç-
79
ti, Maraşı anlattı. Maraştaki pirinç tarlaları, pirinç işçileri. Ma-raşın bağları, Maraşın
toprağı Hocaoğlu adında bir ağa anlattı. Bir dünya kadar toprağı, küp küp altını olduğunu
söyledi. Memed ağzını açmıyordu. Hasan Onbaşı Kafkasyada esir kalmıştı. Oraları anlattı.
Galiçyayı da anlattı. Samı, Beyrutu, Ada-nayı, Mersini, Konyayı, Konyada Mevlana derler
bir ulu yatar, onun türbesini anlattı. Sonra birden anlatmayı bıraktı, yorganı başına çekti.
Odanın içindeki gürültü de durmuştu. Köşede birisi sazın üstüne yumulmuş, çalıyordu.
Usuldan da, duyulur duyulmaz, kaim bir sesle türkü söylüyordu. Adamın uzun yüzü gaz
lambası ışığı altında türlü türlü şekle giriyor, bir uzuyor, bir kısalıyor, bir genişliyordu.
Memed, hiçbir şey düşünmeden uzun zaman onu dinledi. Saz çalan sazını başucundaki çiviye
taktıktan sonra, yorganı başına çekti.
Memede olan olmuştu. Gözüne uyku girmiyordu. Düşüncelere kaptırmıştı kendini.
Düşünceler kafasına akın ediyordu. Düşünüyordu artık. Dünya kafasında büyümüştü.
Dünyanın genişliğini düşünüyordu. Değirmenoluk köyü bir nokta gibi kalmıştı gözünde. O
kocaman Abdi Ağa, karınca gibi kalmıştı gözünde. Belki de ilk olarak doğru dürüst
düşünüyordu. Aşk ile şevk ile düşünüyordu. Kin duyuyordu artık. Kendi gözünde kendisi
büyümüştü. Kendini de insan saymaya başladı. Yatakta bir taraftan bir tarafa dönerken
söylendi. "Abdi Ağa da insan, biz de"
Sabahleyin erkenden Mustafa onu dürttü. Duymadı. Uykudaydı. Belki de uykuda gibi
dalgındı. Mustafa, yorganı onun üstünden çekti. Üstünde yorgan olmadan uyuyamazdı.
Uyandı. Yahut da doğruldu. Gözleri şiş şişti. Yüzü sararmış, sapsarı kesilmişti. Ama yüzünde
bir memnunluk vardı. Gözlerinde düşünmenin mutluluğu okunuyordu.
Hancının parasını verdiler, çıktılar.
Memed:
"Hasan Onbaşı nerede? Ona bir sağlıcakla kal desek," dedi.
Mustafa:
"Desek."
Kapıda kısa boylu hancıya sordular.
Hancı:
80
"O pezevenk mi?" diye sordu. "O pezevenk geceden kalk-t! yükünü yükleyip köylere
satmaya götürdü. On gün sonra ancak gelir. Boşverin o pezevengi."
Memed:
"Keski görebilseydik onu," diye iç çekti.
Mustafa:
"Keski"
Çarşının ortasına geldiler, şaşkın şaşkın durdular. Öylece dikilmiş dört yanı seyrediyorlardı.
Güneş alabildiğine çökmüştü. Çarşının kalabalığı onlara görülmedik bir kalabalık göründü.
Memed, kendi kendine "Karınca gibi kaynaşıyorlar," dedi. Şerbetçiler san pirinç
güğümlerini yüklenmişler, ellerindeki sarı pirinç taslarını şakırdatarak bağırıyorlardı:
"Şerbet! Şerbet! Bal şerbeti! Meyan kökü! Beyen kökü! Bir içen pişman, bir içmeyen!"
Sarı pirinç güğümlere gün vurup şavkıtıyordu.
Gözü sarı pirinç güğümde kalan Memed, güğümü yakından görebilmek için:
"Şerbetçi, bana bir şerbet ver!" dedi. "Arkadaşıma da ver!"
Şerbetçi öne doğru eğilerek, tası doldururken, o, parlayan pirincin üzerinde korkarak elini
dolaştırdı. Şerbetçi ikisine de birer tas şerbet doldurdu uzattı. Şerbet soğuk, buz gibi köpük-
leniyordu. Her ikisi de şerbeti ancak yarısına kadar içebildiler. Hoşlarına gitmedi.
Bir köşe başında, yüksekçe bir kütüğün üstüne oturmuş biri nal dövüyordu. Nal şakırtısına
türküler döktürüyordu. Bu kasabanın meşhur Kör Hacısıydı. Memed, güğüme, dövülen
nallara hayran kaldı.
Burnuna hoş bir koku geldi sonra. Bu, kebap kokuşuydu. Arkalarına dönünce, bir yıkık
dükkanın içinden yağlı dumanla-nn çıktığını gördüler. Dumandan keskin bir et kokusu, yağ
kokusu fışkırıyordu. Koku başlarını döndürdü. Kebapçıdan içeri, kendiliğinden giriverdiler.
Kebapçı çırağı "Buyurun buyurun," diye iltifatlar etti. Bu daha çok şaşırttı onları.
Oturdular, kebap beklediler. Dünkü Çarşı, dünkü kasaba, dünkü dünya, bugün Memedin
gözünde bambaşkaydı. Bugün ayaklarmdaki, yüreğindeki bağ çözül-
81
müştü. Kendisini hür, geniş hissediyordu, uçacak gibi hafiflemişti.
Kebabı utana utana yediler. Sanki dükkandaki insanların hepsi durmuş, onlara bakıyordu.
Kebapçı dükkanından çıktıkları zaman serseme dönmüşlerdi.
Çarşıyı bir uçtan bir uca iki üç sefer kat ettiler.
Memed Mustafaya döndü:
"Buranın ağası yoğumuş," dedi.
Mustafa:
"Sahiden."
Memed:
"Ağasız köy!"
Krepler asılı bir dükkana girdiler. Memed, bir ipek krep seçti. Sarı ipektendi. Đpeği avucunda
sıktı, sonra da açtı. Krep avucundan yere kaydı. Has ipek! Aldılar, dışarı çıktılar.
Mustafa Memede göz kırptı:
"Hatçeye değil mi?"
Memed:
"Đyi bildin Mustafa. Akıllı oğlansın!" diye alay etti.
Dün akşamki helva yedikleri dükkandan helva aldılar. Sonra fırından da sıcak ekmek aldılar.
Ekmeğin üstünden sıcak sıcak buğu çıkıyordu. Helvayla ekmeği bir mendile koydular,
bağladılar.
Pazaryerindeki beyaz taşın üstüne oturmuşlar, manavlar-daki öbek öbek sarı portakallara
gözlerini dikmişlerdi. Kalktılar, birer tane portakal aldılar, soydular.
Köye doğru yola düştüklerinde vakit öğleye geliyordu. Dikine inen güneş, gölgelerini tam
ayaklarının üstüne düşürüyordu. Küçücük, kara birer daire gölgeleri.
Kasabanın dışına çıktıklarından itibaren kasaba gözden kayboluncaya kadar, dönüp dönüp
baktılar. Kasabanın üstünde ak bulutlar dönüyordu. Evlerin bacalarından süzülen gümüşi
dumanlar, havada asılıp kalmışlardı. Kırmızı kiremitler durgun mavinin üstüne yapışmıştı.
Gece yarıyı geçerken köye girdiler. Şafağın yerindeki parlak, kocaman yıldız doğmuş, etrafa
kıvılcım kıvılcım ışık saçıyordu.
Mustafa Memedlerin evi önünde ondan ayrıldı. Çok yorgundu. Kasabaya gittiğine de
gideceğine de pişman olmuştu. Halbuki Memed onun tam aksi, sevinç içinde. Memed de
kapılarına doğru yürüdü. Yürüdü ya, ayakları geri geri gidiyordu. Evin duvarına sırtını
dayadı, durdu. Girse mi girmese mi? Girmemeye karar verdi. Döndü, çitlerin karanlığına
sine sine yürüyordu. Bir evin önünde soluk soluğa durdu. Evin önünde dalları şemsiye gibi
açılmış bir dut ağacı vardı. Durduğu yer dut ağacının altıydı. Sonra, soldaki çitin karanlığına
gitti yere yattı. Yorgunluğu yavaş yavaş çıktı.
Bacakları çok uzun, ince yapılı, rengi yeşile çalan, duman gibi, hani duman arkasından
görünen ağaç yeşili var ya, onun gibi, boynu, gagası gövdesinden ayrı dedirtecek kadar uzun
bir kuş vardır. Hep su kıyılarında bulunur. Adına De-ğirmenoluk köylüleri divlik kuşu
derler. Sesinden kinayedir. Bu kuş, bir tuhaf, ıslık gibi öter. Uzun ıslığının sonu kesik kesik
biter. Başlar biter, başlar biter. Bütün ötüşün tadı, örülüsü bu kesik kesik sondadır. Memed
bu ötüşü tıpkı tıpkısına taklit ederdi. Birkaç kere yattığı yerden divlik kuşu gibi öttü. Gözü
kapıdaydı. Kapının da ne açıldığı vardı, ne açılacağı Sinirlendi. Üst üste birkaç kere daha
öttü. Neden sonradır ki, kapı usulcana açıldı. Memedin yüreği göğsüne sığmayacak-mış gibi
atıyordu. Kapıdan çıkan karartı sessiz sessiz, yavaştan ona kadar geldi, yanına uzandı. Çitin
dibine doğru iyicene kaydılar.
Memed elini uzattı, usulcana:
"Hatçe," dedi.
Hatçe:
"Can," dedi. "Yolunu, yolunu çok gözledim. Gözlerim yollarda kaldı."
Sıcaklıkları biribirlerine geçiyordu. Nefesleri bir yalım rüzgarı gibi. Biribirlerine biraz daha
sokuldular. Başı dönüyordu.
Buz gibi, yumuşacık ipekli, bir su gibi, karanlıkta Memedin elinden Hatçenin ellerine aktı.
Bir zaman öylecene sarılmış kaldılar. Konuşmadılar. Tir tir titriyorlardı. Bacakları
geriliyordu. Taze çimen kokusu Başı dönüyordu.
82
83
"Sen olmasan ben ölürüm. Yaşamam. Đki gün gittin de Dünya başıma dar geldi."
Memed:
"Ben de duramadım."
Hatçe:
"Kasaba?"
Memed:
"Dur," dedi. "Sana söyleyeceğim var. Đşler başka Bir Hasan Onbaşı tanıdım. Bir Hasan
Onbaşı ki, Đstanbulu bile görmüş bir Hasan Onbaşı ki Hasan Onbaşı Maraşlı Maraşın
içinden olurmuş. Bana her bir şeyi söyledi Bir Hasan Onbaşı ki, bana dedi ki al nişanlını gel
Çukurovaya Hasan Onbaşı dedi ki, Çukurovanın ağası yok. Öyle dedi. Hasan Onbaşı bana
tarla bulacak, öküz bulacak, ev bulacak Hasan Onbaşı var Çukurovada. Nişanlını kaçır gel
dedi.
Hatçe:
"Hasan Onbaşı"
Memed:
"Bir iyi adam ki canıyın içine koy. Bize her bir şeyi yapacak Kaçarsak."
Hatçe:
"Kaçarsak"
Memed:
"Hasan Onbaşı Bir sakalı var, uzun. Sütbeyaz. O Çukurovada varken, bize yok, yok gayri.
Yaa, Hasan Onbaşı Ulan delikanlı, dedi, al nişanlını, kaçır gel. Peki dedim ben de, on gün
sonra alır gelirim."
Hatçe:
"On gün sonra"
"Babadan da eyi Bir ak sakalı var, akarsu gibi, parıl parıl."
Hatçe:
"Hemen gitsek," dedi.
Memed:
"On gün sonra"
Hatçe: "Korkuyorum."
84
Memed:
"Hasan Onbaşı Çukurovada varken. Amma benim derdim anam. Anama zulmeder Abdi."
"O da gelir. Mademki Hasan Onbaşı var."
Memed:
"Yalvarırım. Söylerim. Onbaşı var derim. Belki gelir."
Hatçe:
"Ben korkuyorum. Abdiden korkuyorum. Yeğeni hep bizde. Anamla hep fiskos Bir gün
önce"
"On gün. On birinci deyince Sen, ben, anam Bir gece Yollara Ver elini Çukurova
Hasan Onbaşı biz geldik deriz. Şaşar kalır. Bir de sevinir ki"
"Sevinir. Ben korkuyorum."
Uzun uzun sustular. Soluklarından başka ses yoktu. Gece böcekleri ötüşüyorlardı.
"Ben korkuyorum." ,^
Memed:
"Onbaşı çok sevinir"
"Anamdan korkuyorum."
Memedin başı dönüyor. San çağıltı Ha bire dönüyor. Alabildiğine akan, dönen, şimşeklenen
sarı güneş çağıltısı
"On gün deyince, on birinci gün Yallah"
Hatçe Osmanın kızıdır. Osman yumuşak, kimseyle ilgilenmeyen, kendi halinde bir adamdır.
Hatçenin anasıysa Allanın bir belasıdır. Köyde ne kadar kavga, ne kadar gürültü varsa
içindedir. Uzun boylu, güçlüdür. Evin bütün işini o görür. Çifti bile o sürer.
Memedle Hatçenin çocuklukları birlikte geçmişti. Erkek çocuklar içinde, en güzel evciği
Memed yapardı. Onu, en güzel de Hatçe süslerdi. Beraber oynadıkları çocukları oyunlarına
bırakır, kendileri başka bir yere gider oyunlar icat ederlerdi. Türlü türlü
On beşine değince Hatçe, Memedin anasından çorap örmesini öğrenmek için, her gün
Memedlerin evine gelirdi. Memedin anası ona en güzel örnekleri verir, en güzel nakışları
öğretirdi.
Đkide birde de saçlarını okşayarak:
85
"Sen benim gelinim olursun inşallah, sürmelim," derdi.
Hatçenin anasına, herkese, Hatçeden konuşurken "gelinim," derdi.
Bunun üstüne, on altı yaşlarında olan oldu. Memed yorgundu. Çift sürmeden geliyordu.
Hatçe de dağdan, mantar toplamadan. Belki bir aydır biribirlerini görmüyorlardı.
Biribirleri-ne Alacagedikte rastlayınca, ikisini de bir sevinç, bir gülme aldı. Bir taşın üstüne
oturdular. Karanlık basıyordu. Hatçe kalkmak istedi. Memed, elinden tuttu geri oturttu:
"Dur hele!" dedi.
Tir tir titriyordu. Her bir yanı ateşe kesmişti. Bedeninde çımgışmalar oluyordu:
"Sen benim nişanlım değil misin?" dedi.
Hatçenin ellerini ellerinin içine aldı:
"Sen benim" dedi.
Hatçe gülmeye başladı.
Memed:
"De kız," dedi, "sen benim nişanlım değil misin?"
Hatçe Memedden çekiniyordu. Memed tutmuş göndermi-yordu. Bir ter basmıştı ki
"Kız," diyordu. "Sen"
En sonunda öpmeyi akıl etti.
Hatçe kıpkırmızı kesilerek Memedi hızla itti. Kaçtı. Memed arkasından yetişti tuttu. Kız
durgunlaşmış, kuzu gibi olmuştu. Memedin de eski heyecanı azıcık geçmişti.
"Bu gece yarısı gelirim," dedi. "Büyük dutun gölgesine sığınırım. DivliĐc kuşu gibi öterim
Herkes divlik kuşu ötüyor sanır."
Sonra da birkaç kere divlik kuşu gibi öttü: "Đşte böyle," dedi.
Hatçeyi bir gülme aldı: "Divlik kuşu gibi Kimse fark etmez." Memed:
"Biz biribirimizin nişanlısı değil miyiz? Kimse fark etmesin."
Hatçenin birden rengi attı:
"Ya bizi gördülerse," dedi, kaçtı.
Đşte bundan sonradır ki, gün geçtikçe sevdaları büyüdü, kara sevda oldu. Sevdaları dillere
destan oldu.
Her gece ne yapar yapar buluşurlardı. Buluşmazlarsa ne onun gözüne uyku girerdi, ne
onun Hatçenin anası tarafından yakalandıkları da oldu. Hatçeye işkence yaptı anası.
Çaresiz. Geceleri elini ayağını bağladı. Kapıya kilit üstüne kilit vurdu. Çaresiz. Hatçe her
engele bir çare buldu. Hatçe Memede muhabbet çorapları dokuyor, mendilleri işliyordu.
Üstüne türküler çıkarmıştı. Aşkını, hasretini, kıskançlığını renk renk nakışlara, ses ses
türkülere dökmüştü. Bu türküler hala Toroslar-da söylenir. Çorapları gören ürperirdi.
Türküleri duyan, söyleyen hala ürperir, içinden bir şey başlar yeşil yeşil, taze yeşermeye
Memed, evlerine ne zaman, nasıl geldiğinin farkına varmadı. Şafağın yerindeki, o
kıvılcımlanan yıldız, ışığını yitirmiş, ağarmıştı. Şafağın yeri de usuldan ağanyordu.
"Ana! Ana!" diye kapıdan çağırdı.
Ana uyumuyor, oğlunu düşünüyordu.
"Yavrum!" dedi kalktı. Kapıyı açtı, boynuna sarıldı.
"Demek gece yürüdünüz?"
Memed:
"Yürüdük."
Đçeri girer girmez, Memed kendisini yatağın üstüne attı. Müthiş uykusu geliyordu. Kafasında
sarı bir pırıltı şavkıyordu. Şavkıyan pırıltılar dönüyorlardı.
Belki umuttur. Belki de bir özlemdir. Özlem sıcacıktır. Özlem bir dost, bir sevgilidir.
Sarıverir insanı sıcaklığı. Memedin kafasında, gönlünde ta iliklerine işlemiş, san pirinç
pırıltıları vardı. Pırıltıların ötesinde kırmızı kiremitleri maviliğe yapışmış kasaba
Sarı pirinç pırıltıları, koyu, mor, savrulan kebap dumanlarına karıştı. Kör Hacmin nal
şıkırtısı Kaldırımı beyaz, sıykal, yani cilalı çay taşlarından yapmışlar. Beyaz beyaz parlıyor.
Ana oğlunun başucuna oturmuş soruyor:
"Kasaba nasıldı yavrum?"
"Hı?" diyor, başı düşüyor.
Kör Hacının nal döverken, nasıl türkü söylettiğini düşünü-
86
87
yor. Naldan düşüncesi kırmızı kiremitli evlere geçiyor. Yarı uykulu, yarı uyanık gülümsüyor.
Düşünüyor ki, yarın öbür gün kaçacaklar. Hasan Onbaşı köylerden on gün sonra dönecek.
Üzülüyor bu işe. Sonra dönüyor üzüntüsünden. On güne kadar ancak düzenlerler işlerini.
Hasan Onbaşının çocuksu, şakacı güleç yüzü Ak sakalları. Ak sakalları yüzünde takma gibi
duruyor. Hasan Onbaşı bir yer bulur. Bir de çift, yani iş bulur. Nedense Hasan Onbaşıya çok
güveniyor. "Bütün dünyayı karış karış gezmiş, biliyor," diyor içinden. Kasabanın ağası da
yok. Hatçe, anası, üçü üç yerden çalışırlar. Çalıştıkları kendilerinin olur. Hasan Onbaşı bu işi
yapar mı yapar. Düşünüyor ki, nereden duymuştur, onu bilmiyor. Çukurova toprağı
verimlidir. Düşünüyor, yüreği daralacak şekilde seviniyor. Çukurova toprağında çakırdikeni
bitmez. Kendi Çukurovaya yerleşince, ev bark sahibi olunca, bir gün köye gelecek, Çukurova
böyle böyle diyecek Bütün bir köy arkasında inecekler Çukurovaya. Abdi, tek başına
kalacak köyde. Ne ekin ekmesini bilir, ne biçmesini Acından ölecek.
Ana tekrar ediyor:
"Kasaba nasıldı oğlum?" diyor.
O, anasına cevap verdiğini sanıyor, düşünüyor. Beyaz bir fötür şapkalı görmüştü manavların
önünde. Tertemiz Panto-lonlu bir adam Adam, portakal alıyordu. Parmaklarına dikkat
etmişti. Uzun, beyaz parmakları çabuk çabuk para sayıyordu. Paralar parmaklarının
arasından akıyordu. Gümüş parıltısı
Ana:
"Yavrum," dedi, "uyuyor musun?"
Uyuyor muydu? Pirinç pırıltısı yeniden kafasını allak bullak etti. Çukurova güneşinin
altında, güneş çarpınca fışkıran milyonlarca pırıltı.
Uyandığı zaman gün kuşluktu. Anası, başında oturmuş ona bakıyordu. Birden, nedense
anasından utandı. Yorganı başına çekti. Çocukluğunda sevinçli olduğu zamanlar hep böyle
yapardı. Anası gülerek, yorganı başından çekti:
"De kalk koca delikanlı. Gün kuşluk oldu. Kalk da kasabayı anlat."
Gözlerini kirpiştire kirpiştire açtı. Dışarda, göz kamaştırıcı
88
1
bir güneş vardı. Güneşe şöyle bir göz attı. Birden kamaşan gözlerini içeri çevirdi. Güneş her
şeyini altüst etmişti.
Yataktan çok yorgun bitkin kalktı. Bütün yorgunluğuna içindeki bütün karanlığa karşın,
yüreğine bir yerlerden bir ışık, bir aydınlık sızıyordu. Yüreğindeki kasveti dağıtan şeyin
kendi de farkında değildi. Bu sevinç, bu sıcak ışıktan ileri geliyordu. Bu ışık nedendi?
Anasının dizinin dibine oturdu. Kasabayı bir bir anlattı. Kadın, birkaç kere kocasından,
birkaç kere de başkalanndan dinlemişti kasabayı, ama bu kadar güzel kimse söylememişti.
San şavka gelince coşmuştu Memed Su gibi akıyordu ağzından sözler
Memed ateş içinde kasabayı anlattı bitirdi. Fakat anasına söyleyeceğine gelince yutkundu
kaldı. Anası, onun bu halini bilirdi. Bu sefer de meseleyi çaktı. Oğlunun saçlarını okşadı.
Gözlerinin içine baktı. Oğlu bir şey, ama önemli bir şey söyleyecekti ama, söyleyemiyordu.
Oğlan, anasının gözlerinden gözlerini kaçırdı. Ana içinden, 'Tamam," dedi. "Bir şey var.
Mutlak bir şey var." Memede baktı. Memed, hareket edecek, kıpırdayacak halde değildi
sanki. "Söyleyemeyecek," dedi, "kolay kolay."
Dayanamadı:
"Çıkarsana şu diliyin altındakini Memedim!"
Memed bunu duyunca irkildi. Yüzü kül oldu.
Ana:
"De çıkar," diye tekrar etti.
Memed başını yere dikti:
"Ben," dedi, "bu gece Hatçeyle konuştum. Kaçmaya karar verdik."
Ana:
"Sen aklını mı yitirdin Memed?"
Memed:
"Düşündük ki, sen köyde kalırsan, Abdi Ağa, sana zulmeder. Sen de bizimle gel Çukurovaya.
Kasabada yerleşiriz."
Ana aynı şiddetle:
"Sen delirdin mi?" dedi. "Ben yurdumu yuvamı, evimi barkımı bırakır nereye giderim? Hem
sen elin kızını alır nereye götürürsün?"
Memed:
89
"Öyleyse ne yapalım? Sen bir akıl ver."
Ana:
"Ben sana yüz kere söyledim. Vazgeç bu Hatçeden. Yüz kere, bin kere söyledim. Vazgeç! Onu
Abdi Ağanın yiğenine ni-şanlıyorlarmış. Olmaz. Böyle kafalardan vazgeç!"
Memed:
"Vazgeçemem. Abdi Ağa olmazsa, kim olursa olsun. Vaz-geçemem. Abdi Ağa herkesin
gönlünün ağası mı? Alır kaçarım. Benim bir tek korkum var, o da sana zulmederler. Benim
korktuğum bu! Yoksa evelallah"
Ana:
"Evimi barkımı yurdumu yuvamı bırakıp da hiçbir yerlere gidemem. Sen, al git Hatçeyi.
Gene de sana derim ki oğlum sen yalnızsın. Bundan iyilik çıkmaz. Karşında beş köyün
kocaman ağası var. Kızı onun yiğeni istiyor. Bunun sonu iyi çıkmaz. Vazgeç bu işten. Kız mı
yok sana!"
Memed kızdı. Anasına karşı pek az kızmıştı:
"Kız yok," dedi. "Dünyada Hatçeden gayri kız yok."
Memed bir daha ağzını açmadı.
Đki gün sonra duyuldu ki, Abdi Ağanın öteki köydeki yiğeni Hatçe için dünür göndermiş.
Dünürleri arasında Abdi Ağa da var. Çığırıp bağırmasına, çağırmasına bakmadan, kızı ilk
gelişte Abdi Ağanın yiğenine veriyorlar. Abdi Ağanın yiğeni bulunmaz kısmet. Kızı kendi
gönlüne bıraksan, ya çingeneye varır, ya davulcuya. Hatçeyse ağlar ağlar avunur.
Đki gün sonra da nişan takıldı. Abdi Ağa da gelinine bir beşi biryerde taktı.
Nişandan sonra köyün içine bir dedikodudur yayıldı. Kadınlar konuşuyor, çocuklar
konuşuyor, yaşlılar, gençler, erkekler konuşuyordu:
"Memed, kaçırır onu. Yedirmez Hatçeyi Abdi Ağanın kel yiğenine."
"Korkar Memed."
"Hiç de korkmaz." "*
"Memedin gözünde kimse korkuyu göremez." "Göremez."
,
"Memed bu!"
"Memed olsun. Memed kaç para eder. Abdi onu parça parça ettirir de leşini itlere attırır."
"Bir kere kızmasın Attırır mı attırır."
"Memed kızı alır da gider."
"Nereye gider?"
"Nereye gider? O gidecek yeri bilir."
"Nereye gitse, yılanın deliğine bile girse, Abdi Ağa onu bulur çıkarır."
"Abdi Ağanın eli kolu uzun. Hükümet var arkasında"
"Hükümet de var, Kaymakam da, Müdür de var. Karakol Onbaşısı da var."
"Her gün Müdür iner evine."
"Vallahi yüreğim parçalanıyor şu Memede."
"Geldi yabanın köylüsü de elinden aldı."
"Dün gördüm Memedi"
"Vayfıkara!"
"Evlerinin arkasında gördüm. Yüzü sapsarı. Zehir sarısına kesmiş. Yeşil san."
"Ben de gözlerinden korktum. Bir hoş ışıklı gözleri var."
"Fıkara, nişan yapıldı yapılalı evden çıkmıyormuş"
"Karanlık bir köşede"
"Akşamadek Düşünürmüş"
"Kara sevda Zor!"
"Kara sevda deli eder insanı."
"Memed yarı deli zaten"
"Kızı her gece bağlarmış anası. Elini ayağını kendirle bağ-larmış."
"Kilit üstüne kilit!"
"Dönenin de hali kötü."
"O da oğlundan korkuyor."
"Abdi Ağa da duymuş meseleyi"
"Vay fıkara Memed!"
"Duymuş da gülmüş"
"Kızın iki gözü iki çeşme"
"Vay fıkara Memed!"
"Abdi Ağanın kel yiğeni, gelmiş fiyaka satıyor. Dolanıyor köyün içinde."
I-
90
91
"Boynuzlu" "Geyik boynuzları" "Geyik" "Zulüm."
"Vay fıkara Memed!" "Zulüm."
"Kahrından ölmezse Memed" "Asıl kız ölecek kahrından" "Ayıran kör olsun" "Yavaş
yavaş söylen." "Onmasın inşallah" "Sürüm sürüm sürünsün." "Kurt işlesin tenine
inşallah." "Yılancıklar çıkarsın da yılın yılın yatsın." "Yavaş yavaş" "Gözlerinde
çakırdikeni bitesi." "Beş köy kendinin, şu dağlar da kendinin." "Dünya parayla alınır. Yürek
alınmaz." "Vay fıkara Memed!"
"Görsün Abdi. Görsün ne işler getirecek Memed onun başına. Siz hele durun." "Öldürse"
"Öldürse eli nurlanır." "Memed daha çocuk." "Vay fıkara Memed!" "Çocuk ama"
"Yılda kaç tane dağ keçisi vurur Memed?" "Say!"
"iğnenin deliğinden kurşun geçirir." "Abdinin gözlerinin bebeğinden inşallah." "Yavaş söyle
yavaş!"
"Bir silah geçse eline Memedin, koymaz Abdiye." "Koca Ahmet dağda olaydı bu sıralar"
"Gelirdi köye, bozardı nişanı, verirdi kızı Memede."^ *" "Bir silah geçirse eline"
"Memed hakkından gelir onun." \
"Keşkiii!"
92
"Köylü o günleri görse Kırk gün kırk gece şenlik eder."
"Kara sevdalıları ayıran iflah olmaz."
"Olmaz inşallah."
"Memedden bulmazsa, Allahtan bulur."
"Bulur inşallah."
"Yavaş yavaş!"
"Neredesin Koca Ahmet. Kendini göstereceğin gün bugündür."
"Koca Ahmet Dağıstanda çift sürüyormuş. Avrattan korkak olmuş."
"Memed kasabaya gitmiş."
"Yer yapıyor kendine."
"Şu kel yiğenine bir şey olsa" ¦
"Bir yıldırım düşse tepesine."
"Durup dururken canı çıkıverse."
"Çıkıverse"
"Memed alsa kızı. Alsa götürse"
"Memed alsa kızı"
"Alsa götürse kızı"
"Ben Hatçeyi bilirim. Öldürür kendisini."
"O ölürse Memed de yaşamaz."
"Vay fıkara Memed!"
"Vay fıkara Döne! Kocasız kaldı genç yaşında. Oğulsuz kalmasın."
"Oğulsuz kalmasın."
Bir köy insanı tekmil konuşuyordu. Đçlerine dert olmuştu Memedin işi. Ama ellerinden bir
gelir yoktu. Bu konuşmalar Abdi Ağanın kulağına dakikası dakikasına gidiyordu. Köyde
"çıt" dese, o duyardı. Olup biteni, köylünün neler konuştuğunu bir bir biliyordu.
Adamını gönderdi. Memedi evine çağırdı bir gece. Memed, süklüm püklüm gelip karşısına el
pençe dikildiğinde, bas bas bağırarak:
"Ula namussuz nankör! Köpek gibi kapımda büyüdün. Adam oldun. Ulan namus düşmanı!
Duydum ki yiğenimin nişanlısına göz dikmişsin"
Memed taş kesilmiş kıpırdamıyordu. Yüzü duvar gibi
93
bembeyaz olmuştu. En ufak bir hareket yoktu. Yalnız, o iğne ucu kadar küçücük pırıltı gelip
gözbebeklerine oturmuştu.
Abdi Ağa:
"Bana bak Memed!" dedi. "Bu köyde yaşamak, ekmek yemek istiyorsan benim dediğimden
ayrılma. Sen çocuksun. Sen bilmezsin. Sen beni bilmezsin. Ben adamın ocağına incir dikerim.
Duydun mu ekmeksiz, nankör? Ben adamın ocağına incir dikerim."
Geldi Memedin kolundan sertçe tuttu:
"Bana Abdi derler," dedi. "Ben adamın ocağına incir dike-
rim.
Memed susuyordu. O sustukça öteki kızıyor, bağırıyordu.
"Ulan ekmeksiz oğlu ekmeksiz" diyordu. "Kimse benim yiğenimin nişanlısına göz dikemez.
Ben adamı parça parça eder de leşini köpeklere atarım. Bana bak! O kapıdan bir daha
geçmeyeceksin. Anladın mı? Geçmeyeceksin. Anladın mı?"
Memedi birkaç kere sert sert sarstı. Taştan ses çıkıyordu da ondan ses çıkmıyordu. Đşte bu
sessizlik kudurtuyordu Abdi Ağayı. Birden kendini kaybedip Memedi tekmelemeye başladı.
Memed onu öldürmemek için kendini zor tutuyordu. Dişi dişini yiyordu. Avurt etleri
dişlerinin arasındaydı. Isırıyor, yiyordu avurt etlerini hırsından. Ağzı kan içinde kalmıştı.
Kafasında sapsarı bir ışık şavkıdı.
"Defol buradan! Sizlere iyilik yapmak, sizleri büyütüp adam etmek haram zaten. Besle
kargayı gözünü oysun. Defol, itin oğlu."
Dışarı yarı baygın, yarı sersem çıktığında, yere kocaman bir tükrük attı. Tükrük bir avuç
kandı.
94
8
Evler, ağaçlar, kayalar, yıldızlar, ay, toprak ne varsa dünyada, hepsi karanlığın içinde
kaybolmuşlar, erimişlerdi. Usuldan usuldan karanlığın üstüne yağmur çiseliyordu. Yağmurla
birlikte, hafif de bir yel esiyordu. Yel, soğuk bir yeldi. Arada bir, durup durup köpekler
karanlığa havlıyorlardı. Sonra, yalnız bir horoz uzun uzun öttü. Vaktinden önce öten bu
horozu sahibi sabahleyin erkenden mutlak kesecektir.
Uzaktan, dağın ötesindeki yoldan bir çıngırak sesi geliyordu. Bir ara çıngırak sesi kesiliyor,
sonra tekrar başlıyordu. Bu, gelen yolcuların yorgunluğuna alamettir.
Memed, hayli zamandır, kocaman dalları şemsiye gibi açılmış dutun yanındaki çitin altına
sinmiş bekliyordu. Memed düşünüyordu ki Hayır, bu durumda Memed, hiçbir şey
düşünemez. Memed, yalnız üşüyordu. Memed, bir şeyler duyuyordu düşünmeden. Karanlığa
yağmur çiseliyordu usuldan. Karanlık bastığından beridir ki Memed, bu yağmuru yiyordu.
Đçine geçmişti. Bazı bazı bir titreme alıyor, sonra geçiyordu. Çitin ötesinde bir patırtı duydu,
kulak kabarttı. Bu, çitten atlayan bir kediydi. Öyle sandı. Anası düştü aklına bir ara. Etini
kesmişler gibi bir yerleri ağrıdı. Yüreğinde bir zehir acılığı duydu. Bir sızlama. Đşkence
edeceklerdi anasına Çok uzakta bir şimşek çaktı. Karanlıkta erimiş dutun gövdesini,
dallarını yaldızladı. Memedin de içinin karanlığından bir ışık yolu geçti. Uzun bir ışık yolu.
Bu anda bütün köy, atıyla, eşeğiyle, sığırı, keçisi, koyunu,
95
böcekleri, tavukları, kedileri, köpekleriyle uyuyordu. Düşmanlıkların, kinlerin, sevgilerin,
korkuların, kaygıların, yiğitliklerin üstünü kalın bir uyku örtmüştü. Düşler çarpışıyordu.
Düşler yaşıyordu şu anda.
Görüş sahası ne kadar dar olursa olsun, insan muhayyilesi geniştir. Değirmenoluk köyünden
başka hiçbir yere çıkmamış bir insanın bile geniş bir hayal dünyası mevcuttur. Yıldızların
ötelerine kadar uzanabilir. Hiçbir yer bulamazsa Kafdağmın arkasına kadar gider. O da
olmazsa, düşlerinde yaşadığı yer baş-kalaşır. Cennetleşir. Şimdi, şu anda düşler veryansın
ediyordur, uykuların altında. Şu fıkara, şu kahırlı Değirmenoluk köyünde, değişmiş dünyalar
yaşanıyordun
Memed de düş görüyordu. Hem korkuyor, hem düş görüyordu. Kafasında birden, bir şimşek
çaktı. Çukurovanm bol güneşi kafasında parçalandı, büyüdü, genişledi, aydınlandı. Đçindeki
ışık seli durunca Memed endişelendi. Korktu. "Ya gelmezse," diye düşündü. "Ya gelmezse ne
yaparım?" Kafasından türlü ihtimaller geçti. "Gelmezse, ben bilirim yapacağımı," dedi. Eli
tabancasının kabzasına gitti. Tabancası aklına gelince bütün korkuları siliniyor, çaresizliğini
unutuveriyordu.
Tabancasını düşünüyordu ki çok hafif bir ayak sesi duydu. Az önce düşündüklerinden
utandı. Gelip başında duran Hat-çeydi. Gündüz olsaydı da Hatçe, Memedin yüzüne baksaydı.
Önce yüzünün sapsarı kesildiğini, sonra yavaş yavaş kızardığını görür şaşardı. Başka şeylere,
belki korkuya yorardı bunu.
"Çok beklettim," diye özür diledi. "Anam bir türlü uyumuyordu."
El ele tutuşup korka, sine uzaklaştılar. Toprağa öyle usturuplu basıyorlardı ki, en küçük bir
çıtırtı bile çıkartmıyorlardı. Toprağa basmıyorlardı sanki.
Köyü çıkıncaya kadar, nefes bile almadılar dersek, doğrudur. Köyü çıktıktan sonradır ki,
korkuları biraz azaldı, kendilerini azıcık serbest hissettiler.
Hatçenin bohçasını Memed taşıyordu. Hatçe bohçasını, Memed yoruldu diye istedi, öteki
vermedi.
Tam sırasıymış gibi, çiselemekte olan yağmur delicesine bastırdı. Yanlarında, arkalarında,
önlerinde şimşekler çakıyor-
96
du. Kayalığı geçtikten sonra bir ormana düştüler. Çakan şimşeklerden arada bir orman
işiyor, ortalık gündüz gibi oluyordu. Ağaç gövdelerinden oluk oluk suların aktığı
görülüyordu ışıkta- Hatçe hıçkırarak ağlamaya başladı. Memed kızdı:
"Tam da ağlayacak sırayı buldun," dedi. Ortalık ışıymcaya kadar, ormanda bir minval üzere
yürüdüler. Nerede olduklarının farkında değildiler. Yağmursa, hala yağıyordu.
Hatçe, her adımda yağmura:
"Allanın kahrı gazabına uğra!" diye beddua ediyordu. Ortalık iyiden iyiye ışıyınca, bir kaya
kovuğu buldular sığındılar. Ayakta durmuşlar, ikisi iki yerden tir tir titriyorlardı. Elbiseleri
vücutlarına yapışmıştı. Hatçenin saçlarının ucundan hala yağmur altında yürüyormuş gibi
sular sızıyordu. Memed, dişleri biribirini döverek:,
"Kav ıslanmamışsa, bir ateş yakar ısınırız, kurunuruz," dedi.
Hatçe kıvançla gülümsedi. Memed:
"Gülme," dedi. "Öyle bir yağmur yedik ki, değil deri kesenin içine, derimizin altına bile
geçti."
Bel kayışına bağlı keseyi elleri titreyerek açmaya uğraşıyordu. Bütün umut, kurtuluş
buradaydı. Gözleri kesenin içine dikilmişti. Sonra göz göze geldiler gülümsediler. Kesenin
içine su işlememişti. Memed:
"Bu keseyi kim yapmıştır biliyor musun?" Hatçe: "Yok," dedi.
"O, evine kaçtığım Süleyman Emmi var ya, o yaptı. O zamandan beri onun yadigarını
saklarım." Telaşlı telaşlı etrafına bakındı.
"Hiçbir kuru şey yok ki ellerimi kurulayım. Elim değince ıslanacak." Hatçe: "Aman tutma
kavı yaş ellerinle," dedi.
97
Memed:
"Bak nasıl kurularım!" diye övündü. Kovuğun arka tarafına doğru gitti. Oraya yağmur
işlememişti. Toprak, kupkuru tozlanıyordu. Ellerini toprağa soktu, toza beledi. Tozlu ellerini
havaya kaldırıp, Hatçeye: "Oldu mu?" dedi. Hatçe gülümsedi. Memed:
"Git Hatçe," dedi. "Git de çalı çırpı topla!" Hatçe kovuktan dışarı, yağmura fırladı. Biraz
sonra, kocaman bir kucak çalıyla geri döndü. Çalılar ıslaktı ya aslında kurumuşlardı. Đnce
ince kırdılar, kovuğun orta yerine yığdılar. Memed, kavı çaktı. Çaktı ama, kav yansa bile,
tutuşturmaz ki çalıyı. Çalının tutuşması için küçücük de olsa yalım gerek. Ne yapsalar?
Memed:
"Dur sen burada," dedi. "Ben gideyim çıra bulayım." Az sonra elinde yağlı bir çırayla
döndü. Kocaman, iki ağızlı hançerini çıkardı, çırayı yardı. Kav çırayı da ateşlemez. Ona da
yalım gerek. Küçücük bir yalım olsa çıra ahşıverir. Bir kibrit olsaydı şimdi her şey kolaydı
ama kibrit de almıştı Memed. Ama kibrit ıslanmış, çorba gibi olmuştu. Memed:
"Hatçe," dedi, "azıcık kuru bez bulamaz mıyız?" Hatçenin dişleri sakırdıyordu.
"Bohçayı bir açayım bakayım. Belki ortasına su geçmemiştir."
Dışarda, yağmur veriştiriyordu. Aynen gök delinmiş gibi. Hatçe bohçayı açtı. Aradı taradı.
Entarilerinin içinde sıkışıp kalmış bir mendil buldu. Bu, Memedin ona ilk hediyesiydi.
Kırmızı benekli bir mendildi. Kadınlar köyde böyle mendilleri başlarına bağlarlardı.
"Bu var kuru," diye Memede gösterdi.
Memed mendili tanıdı.
"O mu var?" dedi. Bir hoş olmuştu mendili görünce.
Hatçe: v
"O," dedi.
98
Memed, birazıcık kızgın:
"Burada donup öleceğimi bilsem, onu gene yakmam."
Hatçe:
"Belki entarilerde kuru bir parça bulunur."
Memed:
'"Getir hele," dedi.
Hatçe, bohçayı getirdi.
Memed, karıştırdı karıştırdı bohçayı:
"Ohhooo," dedi, "bunlarda bir kuru parça değil, yüz parça bile bulunur."
Hatçe:
"Bulunur," dedi. "Hepsini yak da çıplak gezelim."
Memed:
"Bu gidişle öyle olacak."
Kuruca bir entarinin iç astarını söktü. Çakmağı çaktı. Kavı, bez parçasının içine koydu.
Üflemeye başladı. Üfledi babam üfledi. Yorulunca bezi Hatçeye verdi. Bu sırada tam
yanlarına bir yıldırım düştü. Yer hafiften sarsıldı. Ağaçlar çatırdadı. Hatçe, elindekini yere
düşürdü. Memed, eğildi yerden aldı. Avurdunu şişirerek yeniden üflemeye başladı. Avurdu
acımıştı. Bezin üstünü küçücük bir alev yalayınca sevindi. Hemen öbür elindeki çırayı tuttu.
Çıra cızırdayarak ateş aldı. Birkaç tane çırayı birleştirdi. Ortadaki çalı yığınına soktu,
etrafını besledi. Yağmur gittikçe şiddetleniyordu. Gökyüzü bir kara dumandı. Boyuna da
şimşek çakıyor, yıldırım düşüyordu. Şimşekler bir an için de olsa, dünyayı yaldızlıyorlardı.
Her şimşekten sonra, Memedin içi, bir sarı pirinç pırıltısına boğuluyordu.
Ateş büyüdü. Memed, boyuna üstüne odunlar yığıyordu. Odunların suları çekilince ateş
alıyorlardı. Kocaman kocaman yalımlar parlayıp oynaşıyorlardı. Üzerlerindekini çıkardılar,
oradaki bir dalın üstüne serdiler. Dalı da ateşin yanına çektiler. Hatçe utanıyordu. Bu
sebepten bir türlü iç gömleğini, donunu Çikaramıyordu. Memed:
"Çıkar onları," dedi. "Çıkar da titremen geçsin." Hatçe yalvarırcasına baktı: "Bunlar da
üstümde kurusun," dedi.
99
Memed:
"Üstünde kurumaz," diye kızgınlıkla söylendi. "Üstünde kuruyuncaya kadar, sen soğuktan
ölürsün."
Hatçe, Memedin kızdığını anlayınca, gömleğini çıkarmaya başladı. Omuzları yuvarlak,
esmerdi. Gömleğini çıkarır çıkarmaz çalıya attı, memelerini avuçlarına aldı kapadı. Omuzlan
titriyordu. Boynu, bir kuğu boynu gibi uzun, hoştu. Küçücük birer saç parçası kulaklarının
arkasına doğru kıvrılıyordu. Örgülü kara saçları, arkasına dökülmüş, kuluncunu baştan başa
örtmüştü. Memeleri ellerinden, parmaklarının arasından taşıyordu. Sarı, ayva tüylerin
yerleri soğuktan kabarcıklanmıştı. Isınınca kabarcıklar kayboldu. Ten dümdüz oldu.
Pembeleşti
hafiften.
Memed, gözlerini Hatçeye dikmişti. Đçinde, dayanılmaz bir
arzu duydu. "Hatçe!" Hatçe, bu sesten, bu biçimde söylenişten ürperdi. Ses, her
şeyi söylüyordu. Anladı.
"Memed," dedi, "şimdi köyde kıyamet kopuyordur. Şimdi bizi fellik fellik arıyorlardır.
Bulurlarsa diye korkuyorum."
Memedin içinde de aynı korku vardı. Belli etmedi:
"Nasıl bulacaklar bu ormanın içinde bizi? Sen de!.."
Hatçe:
"Bilmem," dedi. "Bilmem ama, ben korkuyorum."
Uzun zaman sustular. Yağmur da azıcık yavaşladı gibi. Ateş gittikçe büyüdü. Yandaki
kayalar bile ısındı. Taban toprağı da kurudu. Hatçe kuruyan gömleğini giydikten sonra
donunu çıkardı. Memed, onun taze, dolgun bacaklarını gördü. Çoktan beri, içindeki arzu,
dayanılmaz bir hale gelmişti.
Tekrar, aynı şekilde:
"Hatçe!" dedi.
Hatçe:
"Korkuyorum Memed," dedi.
Memed, yanına doğru yanaştı, sıkı sıkıya, acıtacak kadar bileğini tuttu. Hatçe öteye öteye
gitti. Memed, Hatçeyi bütün gücüyle sardı. Öptü. Hatçe kendini birden bırakıverdi. Memed,
onu kayanın dibine doğru sürükledi. Hatçenin kalın dudakları

aralık kalmış, gözleri kapanmıştı. Hatçenin eli ayağı tutmuyordu. Usuldan usuldan,
"Korkuyorum etme Memed," diyordu.
Büyük ateşin yalımları üzerlerine doğru uzanıyordu. Yalımlar, kayaları yalıyordu.
Neden sonradır ki kendilerine gelebildiler. Memed, Hatçeyi elinden tuttu. Yattığı yerden
kaldırmak istedi. Hatçe azıcık doğruldu. Sonra, arkası üstü gene yattı. Korkusu tamamen
gitmişti. Đçinde bir eziklik, vücudunda yorgunluk kalmıştı. Sonra, kendi kendine kalktı.
Bacakları, sırtı, kalçası toprağa belenmişti.
Hatçe, kadın olmuştu.

*l HAĐKJCÖT0PKAME5Đ
Ana, şafaktan önce kalktı. Hatçenin yatağına baktı. Yatağın içi doluydu. Hiç şüphelenmedi.
Sabah olup da Hatçe her zamanki vaktinde yataktan kalmayınca yüreğine tıp etti. Korkusu
doğruydu. Yorganı açınca yıldırımla vurulmuşa döndü. Hatçe, bir yastığı yorganın altına
uzunlamasına koymuş, onun yerine yastık yatıyordu yorganın altında. Bu, Hatçenin geceden
kaçtığını gösteriyordu. Bu yastık oyununu da çabuk haberlenmesin-ler diye yapmıştı.
Yorgan kadının elinde kalakalmıştı. Ancak, kocası kendisine seslenincedir ki kendine geldi.
Yorganı elinden bıraktı.
Toros köylerinde töre yerine geçmiştir. Kızı kaçan, atı, öküzü, horozu çalınan evinin kapısına
çıkar, bütün köye, çekemeyenlere, gözleri kaldırmayanlara basar küfürü. Saatlarca durur
durur küfreder. Köylü hiçbir cevap vermez ona, aldırmaz, küfredenin bir zaman sonra hırsı
iner, ondan sonradır ki, ciddi ciddi olayın üstüne konuşulur.
Kocasına:
"Kız gitmiş," dedi. "Şimdi nişliyelim?"
Koca aşikar bir sevinç çığlığı attı:
"Çok şükür Allahıma," dedi. "Çok şükür. Hiç gönlüm yoktu, Abdi Ağanın kel yiğenine
vermeye kızı. Çaresizlik belimi büküyordu. Çok şükür"
Kadın:
"Sus," dedi. "Sus! Bir duyan olmasın, Abdi Ağa, kızı biz kaçırttık sanır da derimizi yüzer."

Sonra ana, töre olduğu üzere, evin kapısına çıktı usul usul dövünmeye baktı. Dövünmek hiç
de gelmiyordu içinden. Kimseye küfredemiyordu. Bağıramıyordu da. Sallanıyordu boyuna.
Yalancıktan:
"Vay benim başıma gelenler!.. Kızım! Kızım! Sürüm sürüm sürünesin inşallah. Namusumu
iki paralık ettin kızım! Kahrol! Kızım! Đki gözün önüne aksın kızım!"
Kocası, çok sert:
"Gel içeri," dedi. "Đyi yaptı kız. Gönlünün istediği ile kaçtı ya. Nolursa olsun. Hiç sesini
çıkarma avrat! Bağırma. Git, Abdi Ağaya söyle durumu. Kıza da beddua etme! Gel içeri."
Kadın, kocasının dediğini tuttu. Başına, kara bir yazma bağladı. Doğru, Abdi Ağaya gitti.
Abdi Ağa, kadını görünce:
"Oooo, nerelerdesin bacım? Hiç uğramaz oldun Ağayın evine. Otur şöyle yanımdan."
Kadın, oturdu ağlamaya başladı. Kadını böyle ağlar, başında kara yazma görünce, Abdi
Ağanın da yüreğine tıp etti.
Telaşla:
"Ne var bacı?" diye sordu.
Kadın, başını yere eğmiş boyuna ağlıyordu. Cevap vermedi.
Abdi Ağa:
"Söyle!" diye bağırdı. "Allanın belası söyle!"
Durdu düşündü:
"Söyle gelinime bir şey mi oldu?"
Kadın:
"Ağam" dedi.
Ağa:
"Söyle," dedi.
Kadın yeniden:
"Ağam! Ağam!" dedi sustu. Hıçkırıklar sözünü kesiyordu.
Ağa:
"Kadın," dedi, "Allah senin belanı versin. Çatlatma adamı.
Kadın, gözlerini kuruladı:
"Kaçmış," dedi. "Yatağına yastık yatırmış, ilk akşamdan kaçmış."
Abdi Ağa gürledi:

"Vay!" dedi, "vay! Bu da mı gelecekti başıma? Abdinin gelini bir yanaşmayla kaçacaktı, öyle
mi?"
Sonra, kadına döndü şiddetli bir tekme attı.
"Bu köyü tepeden tırnağa yakarım. Ateşe vurur yakarım."
Durdu, bir an düşündü. Kadının kolundan tuttu kulağına eğildi:
"Dönenin öksüzü mü kaçırmış?" diye sordu.
Kadın, gözyaşlarını yazmasıyla silerken, başıyla "evet" işareti yaptı.
Abdi Ağa yerinde duramıyordu. Adamlarını çağırdı. Bütün köylüleri çağırdı. Bu onun
köydeki itibarı için büyük bir darbe olmuştu. Bunun altından kalkmalıydı.
"Görsün," diyordu. "Görsün o ekmeksiz, ipsiz. Ben, ona ne yapacağım görsün! Parça bölük
ederim. Parça da bölük."
Meseleyi az zamanda bütün köy duydu. Bütün köy, düğün bayram yapıyordu. Karısı, genci,
çocuğu, kızı hep bir ağızdan sevinç çığlıkları atıyorlardı. Ama, Abdi Ağadan gizli. Abdi
Ağanın, onun adamlarının yanında köylü, onlardan daha üzgün görünüyordu. Fısıltıyla
konuşuyorlardı.
Yağmur durmadan yağıyordu. Köylüler yağmurun altına dökülmüşler, biribirlerine
sokulmuşlar konuşuyorlardı. Öbek öbek toplanmışlar. Yağmur altında evden eve gidip
gelmeler, yağmur altında büzülerek, ağız ağıza konuşanlar Suya batmış gibi sırılsıklam her
biri
Derken alay-ı vala ile öteki köyün insanları, başta nişanlı olmak üzere sökün ettiler. Her
birinin elinde bir av tüfeği vardı. Nişanlı ateş saçıyordu. Avuru zavuru köyü tutmuştu.
Yakarım da yıkarım Doğru Memedlerin evine gitti. Döne, bu sırada, evinin içinde oturmuş,
dünyadan habersizmiş gibi duruyordu. Nişanlı aynı hızla kapıda attan indi, içeri girdi.
Kadını saçlarından yakaladı. Sürüye sürüye Abdi Ağanın kapısına kadar getirdi. Kadını
Abdi Ağa da gördü. Kendini tutamadı. Geldi çizmelerinin ökçeleriyle çiğnemeye başladı.
Dönenin ağzından çıt çıkmıyordu. Her bir yanı çamura batmıştı. Gözleri bile çamurdan
görünmüyordu. Abdi Ağa, kadını bıraktıktan sonra, bu sefer de nişanlı çiğnemeye başladı.
Bırakıyor, avluda bıyıklarını geveleyerek dolaşıyor, tekrar kadına gelip çiğnemeye başlıyor-

du. Kadının ağzından sızan kanlar, çamura karışıyor, aşağılara kadar, kırmızı bir şerit
olaraktan uzayıp gidiyordu.
Abdi Ağa, tepeden tırnağa sinir kesilmişti. Konuşmadan avluda dolanıp duruyordu. Kimseyi
de gördüğü yoktu. Yöre-dekiler dolanıp duran Abdi Ağaya dikmişler gözlerini, ne söyleyecek
diye bakmıp duruyorlardı. Önemli bir karar vereceği zaman, sakalının bir parçasını şahadet
parmağına dolar çekerdi. Şimdi de çek babam çek ediyordu. Gelip ortada durunca, ses soluk
kesildi, herkes ona bakmaya başladı. Parmağına doladığı sakalını bıraktı, sıvazlamaya
başladı:
"Beni dinleyin," dedi. "Şimdi onlar bu yakınlardadır. Ya kayalıkta, ya ormanlıktadır.
Arayacağız. Yalnız bu kadar kalabalıkla olmaz. On kişi kadar. Bulunca öldürmeyecek, eğer
ben yoksam orada, bana getireceksiniz. Onun hesabını ben göreceğim. Abdi Ağanın gelini
nasıl kaçırılırmış, ona ben öğreteceğim."
Abdi Ağa, lafını bitirince, öteki köylü Rüstem atıldı. Kel kafalı, çiçek bozuğu yüzlü, koca
burunlu biriydi:
"Ben söyleyim de, beni dinle ağam," dedi. "Dün akşamdan beri yağmur çiseliyordu değil
mi?"
Birkaçı birden:
"Öyle," dedi.
Rüstem sordu:
"Çamurda iz kalır değil mi?"
"Kalır," dediler. "Kalmasa bile Đsterse kalmasın. Belki de kayalıklardan gitmişlerdir. Đz
izlemeliyiz. Yakındadırlar. Mutlaka bulacağız. Đz"
Abdi Ağa:
"Uç kişi de kasaba yoluna gitsin. Duydum ki, kasabaya kaçmış"
Sonra döndü, Rüsteme sordu: "Kim izleyecek izi?" "Topal Ali var." Birkaç ses:
"Topal Ali, eğer gönlü isterse, yağmur olmasın isterse, kuru toprağı, kayayı, kuşu bile izler,"
dedi. Rüstem:

"Kuşu bile izler. Yeter ki kanadının bir yanı azıcık toprağa değsin. Uçan kuşu bile izler."
Abdi Ağa:
"Hemen getirin neredeyse, Topal Ali," diye emir verdi.
"Topal Ali burada," dediler.
Topal, bir ayağını ta arkadan sürüyerek, sektire sektire Ağanın karşısına geldi dikildi:
"Ağam," dedi, "korkma onun için. Hiç kalbine keder getirme. Eğer Đnce Memed toprağa
bastıysa, ben onu bulurum. Kuş olup uçmadıysa ben onu bulurum. Yüreğine hiç gam, keder
getirme"
Topal Alinin köylüleri de boyuna Aliyi, öteki köylülere, Ağaya övüp duruyorlar.
"Bu Topal Ali bizim köyde ne kadar hırsızlık olduysa buldu."
"On beş yıldır bizim köyden iğne bile çalınmadı."
"Topal Alinin yüzünden"
"Topal Aliynen geyik avına gitmeli"
"Taşların, kayaların üstünde hiç iz görünür mü? Topal Ali kayalardan iz süre süre geyiğin
otladığı yere kadar götürür."
"Topal Ali demişler buna Ağam!"
"Bu yanlarda sansar kalmadı."
"Topal Alinin yüzünden."
"Đnce Memed çocuğu göğe çekilmişse de bulur."
Hiçbir kalabalığa girmeyen, köyün içine bile binde bir çıkan Hösük de gelmişti Ağanın evinin
önüne. Hani Pancar Hö-sük var ya, işte o. Hösük Topal Aliyi eskiden beri tanırdı. Topal
Aliyle, yıllardan beri bir tarlada, yan yana çift sürerlerdi. Topalın ne yaman bir izci
olduğunu bilirdi. Zaten bu yanlarda bilmeyen yoktu. Abdi Ağa da duymuştu ününü Topalın.
Köylülerin onu bu kadar övmeleri tanıtmak için değil, övünmek içindi.
Hösük baktı ki Topal, Memedin izini sürmeyi üstüne aldı. Topal, Memed neredeyse, hangi
yolda beldeyse, mağarada ko-vuktaysa eliyle koymuş gibi bulacaktı. Nasıl etse de şöyle
çaktırmadan Topalla bir konuşabilse. Topal onu kırmazdı. Bunca yıl birlikte tuz ekmek
yemişlerdi. Topal hayran, köylülerin Ağaya kendisini övmelerini dinliyordu.
Onlar Topalı övdükçe, Topal da: "Evelallah sayende Ağam.-" diye kabarıyordu.
Yiğit adam desinler, iyi adam desinler, Topal gibi adam yok şu köyler içinde desinler. Topal
Alinin umurunda değildir. Oralı bile olmaz. Yalnız, "Topal gibi izci bulunmaz," dediler
miydi kıvancına sınır olmazdı.
Topala işi düşenler, bir iki gün önce, Topalın kulağının duyacağı yerlerde, "Topal gibi izci
var mı bu dünyada! Böyle izci!.. Adana toprağını bir bir gez bulunmaz. Analar bir tek izci
doğurmuş, o da Topal Ali," diye konuşurlar, konuşmalarını Alinin duyduğunu anlayınca, ona
başvururlardı. Bundan sonra Topal Aliden istedikleri neyse alırlardı. Böyle bir adamın işini
Ali, ölür gene yapardı.
Topal, kalabalıktan ayrılıp izin başını bulmak üzere Hatçe-lerin evine giderken Hösük
arkasından yetişti:
"Dur hele Ali," dedi. "Sana bir çift sözüm var."
Ali:
"Oooo Hösük kardaş!" diye boynuna sarıldı. "Hösük kar-daş seni bir göresim geldi ki sorma
gitsin. Bugünlerde ziyaretine gelecektim. Yaa Hösük kardaş. Ne var, ne yok Hösük kardaş?
Hösük kardaş? Şu işi bitireyim de bu gece sende kalırım. Hösük kardaş. Buluyum şu oğlanı
Şimdicik bulurum. Ne var insan bulmada?.."
Hösük:
"Şöyle arkamdan gel! Kimse görmesin konuştuğumuzu. Ağa, benden şüphe eder."
Topal Ali merakla Hösüğün arkasına düştü. Demin azıcık durmuş olan yağmur iri tanelerle
tekrar düşmeye başladı.
Ağanın evinin önünde Topal Aliye at hazırlıyorlardı. Atla iz sürülür mü? Topal Ali gözü
kapalı bile sürer böyle izi.
Hösük, bir damın karartısına vardı sindi. Yanına gelen Aliye kırgın:
"Bre kardaşım, gel otur yanıma şöyle. Bre Ali, nasıl edip de teslim edicen fıkarayı Abdiye.
Sen bunu nasıl yaparsın?" dedi. "Kıyma Đnce Memede! Kıyma öksüze! Kıyma Đbrahimin bir
oğluna! Đbrahim gibi iyi adam var mıydı? Seni de çok severdi. Mezarında kemikleri sızlar
sonra. Bilirim. Hemen şimdi elinle koy-


muş gibi bulursun. Abdi ona çok kötülük eder. Kötülüğü sen etmiş olursun ona. Sana bir şey
söyleyim mi Ali? Sen bunların yolunu şaşırt bugün. Memed, bugünü de geçirirse kurtulur.
Çocukluğunda Memed, Kesme köyündeki Süleymanm evine kaçmıştı. Herkes öldü sandıydı
onu. Altı ay mı, bir yıl mı sonra ne, ben gördüm de anasına ben haber verdim sağlığını. Yaa
öyle olduydu o zaman. Herkes öldü biliyordu oğlanı. Başını sokar bir yere. Gel kardaş şaşırt
bunları. Kim bilir fıkaracıklar şimdi bu yağmurda yaşta nereye sokuldular? Bu kıyamette
neredeler acep şimdi? Titreşiyorlardır şimdi. Ha Ali! Bana bir şey söyle Ali. Vazgeç bu
işten."
Hösük konuştukça Topal renkten renge giriyordu. Halbuki az önce iz sürecek, kocaman bir
köyün önünde iz sürecek, kaçanları bulacak diye ne kadar seviniyordu. Hösük konuştukça, o
ağzını açmıyor, toprağa bakıyordu.
O sustukça, Hösük acı acı söylüyordu:
"Ya kardaşım Ali, fıkaracıklar şimdi sokulmuşlardır biribir-lerine, titriyorlardır bir ağacın
altında. Üstlerinden, yağmur değil bu, bir ırmak akıyordur şimdi. Bir ırmak durmadan
akıyor. Ali kardaş! Korkuyorlar şimdi fıkaracıklar. Adamın yüreği parçalanır hallerine! Şu
yağmurun da ettiğine bak! Durmuyor etmiyor. Şunların haline acısa da dursa, dursa Ali
kardaş! Bir kuş parlasa korkuyorlar Bir sıçan kaçsa, bir kertenkele tırmansa ağaca
Yürekleri göğüslerine sığmıyor şimdi. Ha geldiler, ha gelecekler diye. Bunlar sevdalılar Ali!
Karasevdalılara kötülük eden onmaz. Eli kurur. Kupkuru bir ağaç gibi suyu çekiliverir. Eli
kurur. Şaşırt yollarını Ali. Kurtar karasevdalıları. Cennetten sana bir köşk hazırdır.
Hemencecik hazırlarlar köşkü. De Ali! De bana söz ver!"
Hösük, Alinin gözlerinin içine, gözlerini dikti baktı. Bunu yapmazsan olmaz mı, der gibi
baktı. Öteki ağzını açıp tek mi çift mi demedi. Hösük, Alinin elini tutup tekrar başladı:
"Bak sana deyim ki Ali! Bunlar daha çocukluktan sevişirler. Kız, Memedi bir gün görmese
yemek yiyemez, gözlerine uyku girmez, hüngür hüngür ağlar. Onları Allah nişanlamış/
haberin var mı Ali? Allah! Bu Memed, Kesme köyüne kaçtı da, hani ben haber verdiydim
anasına, kız o gelinceye kadar hasta

vattı. Deliye döndü. Bu böyle kardaşım Ali. Bu, böyle işte! Gerisini sen düşün Alim. Sonra,
tuttular kızı, verdiler Abdinin kel yiğenine. Onlar da kaçtılar. Gerisini sen düşün. Bir kuş, bir
çalıya sığınır. O çalı da, o kuşu saklar. Memed sana sığındı Ali. Sebep olma. Sen bu işi
yaparsan Abdi sana dost olur ama, bir koca köy sana düşman kesilir. Abdi dost olsun da
diyeceksin. Öyle değil Alim! Đş öyle değil. Sen bilirsin Alim. Benim sana diyeceğim bu kadar."
Omuzlan düşmüş, yorgun yüzü kederden değişmiş olarak Ali, Hösüğe hiçbir şey demeden
ayağa kalktı. Hösük arkasından:
"Bir köy sana düşman kesilir," dedi.
Sonra, arkasından yetişip, kulağına:
"Karasevdalıları ayıranın onduğunu duydun mu hiç? Aralarına kara çalı olma sevdalıların.
Yuva bozanın yuvası bozulur Ali! Bir köy bayram etti Ali, sevdahlar kavuştu diye. Çürük bir
ağaca dönersin. Bir köy sana düşman kesilir. Bak, oğlanın anasını ne hale getirdiler
çamurların içinde yatıyor daha! Belki de Düşün Ali!"
Bu sırada, at hazırlanmıştı. Aliyi çağırdılar. Bir delikanlı hürmetlice atı tutmuş onu
bekliyordu. Atın terkisinde de uzun tüylü, kara bir yamçı bağlıydı.
Yağmur siyim siyim yağıyordu.
Bütün köylü, çoluk çocuk dışarda. Bütün gözler Topalın üstünde. Topal, yüzlerce çift gözün
ağırlığını, deliciliğini üstünde duyuyordu. Topal bacağına o ezeli ağrısı gene girdi. Ağrı
dayanılır gibi değil. Ne zaman bir müşkül içinde kalmışsa o ağrı gelmiş, her zaman topal
bacağına yapışmıştır. Dayanılır gibi değil.
Cümle köy, taşı toprağı, insanı, hayvanıyla Topala içinden beddualar ediyordu.
Hatçelerin evinin önündeki dut ağacının altında iki iz yan yanaydı. Đzi sürdü. Önce
Hatçelerin evini dört beş sefer dolandı. Köyün bütün çocukları arkasmdaydı. Sonra
gelişigüzel köyün içine daldı. Bir zaman köyün içinde dolandı durdu.
Hösüğün yanında, iki üç köylü duruyor:
"Topala ne söyledin?" diye soruyorlardı.

I
O övünerek:
"Söyledim söyleyeceğimi. Topal beni kırmaz sanırsam."
Köyün içinde başıboş dolandığını görünce sevindi. Topal, köyün içinde dolaşır da iz mi
arardı? Başından aldı mıydı, sonuna kadar götürürdü izi. Çorap söküğü Topalın böyle
dolaşmasında hayırlı bir iş vardı.
Laf ağızdan ağıza dolaştı:
"Topalın böyle dolaşmasında hayırlı bir iş var."
"Kim söyledi?"
"Hösük söyledi."
"Kim?"
"Pancar."
Hösük:
"Topal köyün içinde dolanıp duruyor. Allah bilir ya, yüreği acıdı sevdalılara. Onların
yollarını şaşırtacak. De görüyüm seni Topal!"
Kel Ali:
"Ben o Topalı bilirim," diyordu. "Topal babasının izini bile sürer. Bulunca asacaklarını bile
bile babasını, gene sürer izini. Yeter ki ona sürecek iz olsun. Dayanamaz. Topal, iyi adam, hoş
adam, sevdalılara da yüreği parçalanıyor ya, iz sürmemek elinden gelmez. Đz sürmeye gelince
hiçbir şey geçemez önüne onun. Kendisini öldüreceklerini bilse bile, ötesinde ölümünü
görecek bile olsa, bir iz ver önüne, sürer götürür."
Hösük:
"Peki Kel Ali," dedi, "belki on kere evi dolaştı. Çoktan beri de köyün içinde dolanıp duruyor,
iz sürüyor, diyelim. Memed kızı aldı da kapı kapı dolaşmadı ya. Kız kaçıran adam, arkasına
bile bakmaz. Topal Aliyse iz şaşıracak adam değil. Hele bu yağmurda Ben ona dedim ki
Ali! dedim Bir daha bakma yüzüme"
Kel Ali bu laflan düşündü. Yüzünde bir umut, bir sevinç belli oldu:
"Allah vere de huyu değişmiş ola Topalın. Dönüp durduğuna bakılınca köyün içinde, huyu
değişmiş De, Topal Ali/ göreyim seni!"
Topal Ali gitti geldi, gitti geldi. Kapıların önünde attan

p/ toprağı iyice araştırdı. Taşlara baktı. Bir iz bulabilmek için ne yapılmak gerekiyorsa,
hepsini yapıyordu. Yalnız asıl izin bulunduğu yere bir türlü yaklaşamıyordu. Korkuyordu.
Biliyordu ki izi bir daha görürse dayanamayacak alıp götürecekti. Đz izler gibi yaparak köyün
dışına çıktı. Đçinden, dolduruvermek atı, başım alıp kaçmak geliyordu. Doludizgin!..
Ormanlığa gözünü dikti uzun uzun baktı. Đzin yönü doğru ormanın içine gidiyordu. Sevişen
iki insanı görür gibi oldu. Kafasında her şey altüst oldu.
Yağmur usul usul çiseliyordu.
Atının başını tekrar Hatçelerin evine doğru çevirdi. Geldi, Hatçelerin evinin önündeki dut
ağacının yanındaki çitin üstünde durdu. Yerde upuzun bir çarık izi yatıyordu. Kendi
kendine: "Çarık daha yeni dikilmiş," dedi. "Tüyleri uzun. Bu, olsa olsa kışın ölmüş bir tosun
derisi olabilir." Gözünün önüne yeniden ormanda sevişenler geldi. Usul usjıl çiseleyen
yağmurun altında. Her bir yerini bir merak ateşi sardı. Yakıyordu.
Dalmış gitmişken, köylülerden biri yaklaştı:
"Ne o Ali?" dedi. "Burada uyuyup kalacaksın. Abdi Ağa sabırsızlanıyor. Ne dolanıp duruyor
köyün içinde, diyor. Diyor ki, bu kadar övdüğünüz Topal Alinin sürdüğü iz bu mu?"
Bunlar böyle konuşurlarken, Abdi Ağa doludizgin sürdüğü atının başını tam yanlarında
çekti:
"Ne o?" dedi. "Đzci başı ne o? Maşallah izci başı, sen ne iz sürermişsin! Sabahtan beri
tapusunu çıkaracakmışsın gibi köyün içini dolandın durdun. Şimdi de bu çitin dibinde
uyuyacaksın."
Topal Alinin gözleri karardı. Abdi Ağaya hızla atının başını çevirdi:
"Ağa," dedi, "sor köylülere bakalım, yeni çarık giymiş mi? Bu çarık kışın ölen bir tosunun
derisi mi?"
Ağa, köylülere döndü:
"Doğru mu?" diye sordu.
Bir köylü:
"Doğru," dedi. "Kışın Đsmailin tosunu öldüydü. Değirmenci Đsmail var ya, işte onun, bir
giyimlik de Memed aidiydi ondan."

Ağa, Topal Aliye:
"Doğruymuş De göster hünerini Ali!" dedi.
Ali, boynunu içine çekti. Altındaki atı kırbaçladı. Abdi Ağayla yedi sekiz atlı da onun
arkasından köyün dışına çıktılar. Kayalara gelince Ali atın başını çekti. Ötekiler de çektiler.
Đz kayalara gidiyordu. Ali, gerçekten şaşırdı bu işe. Đzlerin yönü ormandaydı oysaki
Kayadaki izleri araştırdı.
"Kayadan gitmişler. Đnin atlardan da kayadan sürelim izleri," dedi.
Atları birisine teslim ettiler. Alinin ardına takıldılar. Kayaların arasında azıcık bir toprak
parçası gördüler. Toprak parçasında üç tane sarı çiçek açmıştı. Toprak parçası kapkara, ışıl
ısıldı. Sarı çiçekler parlıyorlardı. Sarı çiçeğin birisi yan yatmıştı. Ali, onu arkadakilere
gösterdi:
"Biliyor musunuz, bu neden yatmış da ötekiler dimdik duruyor? Dün akşam, yahut gece
yarısı üstüne birisi basmış. Çarığın yan tarafı, bakın şuraya bir iz bırakmış."
Sonra Ali kayalıkta döndü dolaştı. Abdi Ağa, arkasını hiç bırakmıyordu. Sivri bir kayanın
dibine gelince:
"Đşte buradan dönmüşler," dedi.
Yeniden atların yanına geldiler.
Artık, ormana doğru izler apaşikardı. Ötekiler bile izleri gözleyebiliyorlardı. Ormanın
kıyısına gelince Ali durdu. Yüzü sapsarı, kül gibi oldu, sonra da morardı. Đzler ormanlıktaki
kayalığa doğru yön değiştirmişti. Bu, bir kör yürüyüşüydü Đz bir zaman doğru gidiyor,
gidiyor, dönüp başka yöne vuruyor, yeniden dönüyordu. Ali, izin böyle döne döne, böyle
birkaç kere aynı yere geldiğini gördü, acıdı. Đçinden: "Şu Abdiyi alıp, ormanın aşağısına
götüreyim, kurtulsun fıkaracıklar," geçti.
Bir ağacın kökünün dibinde yeşil bir ot bitmişti. Ot, terüta-ze, köke doğru yaslanmıştı. Otun
yarısı ezilmişti. Onun arkasında da bir ağaç kıymığı toprağa gömülmüştü.
Yağmur yeniden şiddetlenmeye başladı. Topal Ali terkideki yamçıyı sırtına aldı. Ötekiler
susuyorlardı.
Abdi Ağa:
"Vakit geçiyor Ali," dedi. "Gene izi mi yitirdin?" \
"Yok," dedi. "Yürüyün." Atı ormana sürdü.

Bu sefer izi, gerçekten yitirdi. Abdiye döndü:
"Đzin ucunu kaçırdım," dedi.
Abdi Ağa:
"Senin hünerin bu muydu? Bu muydu Topal Ali?" diye söylendi.
Nişanlı en arkada. Elinde çıplak bir tabanca Kabzayı sıkıyor.
Ali, Abdi Ağanın sözüne içerledi:
"Şimdi çıkarırım izi," dedi. "Bunlar yakınlarda olmalıdırlar. Burada fırtınaya tutulmuşlar.
Çok dönmüşler buralarda. Onun için izi şaşırdım."
Epeyce aradıktan sonra izi gene doğrulttu. Orman üst üste, sıktı. Atlar gidemeyecek bir hal
aldı. Atlan bıraktılar, yollarına yaya devam ettiler.
Ali:
"Đşte buradan bir dal kırmışlar," ^ledi.
Sonra heyecanlandı:
"Yaklaştık Buradan da bir kucak çalı almışlar. Kuru çalı. Đz, kayalığa doğru gidiyor."
Topal Aliyle Abdi Ağadan başka hepsi sırılsıklam olmuşlardı.
Abdi, nişanlıya döndü:
"Sen neden yamçını almadın?" diye sordu.
Öteki cevap verecek halde değildi. Elindeki tabancası dü-şecekmiş gibi titriyordu.
Topal Ali kayalığa doğru koşmaya başladı. Heyecandan tıkanıyordu. Arkasından ötekiler de
koştular.
Ali:
"Buldum," dedi. "Şu koca kayalığın altındalar. Yavaş olun."
Abdi Ağa gerilerden bağırıyordu:
"Oradalar mı? Bir şey söylesene Ali!"
Aliden ses şada çıkmıyordu. Soluk soluğa Abdi de geldi. Alinin durduğu yerde durup
bakmaya başladı. Geriye kalanlar da geldiler, sıralandılar.
Ali söze başladı:
"Burada," dedi, "ateş yakmışlar. Şu çalının üstünde, elbiselerini serip kurutmuşlar. Ateşi
kibritle değil, kavla yakmışlar"

Kovuğun arka tarafına, kuru topraklı yere gitti. Toprağa eğildi. Uzun zaman araştırdı.
Toprakta, kızın geniş, sert kalçalarının izini seçebildi. Kalçaların biraz üstünde omuz
küreklerinin yeri belli oluyordu.
"Gelin, gelin!" diye arkadakileri çağırdı. "Gelin de bakın."
Hepsi hep birden eğildiler, toprağa baktılar. Abdi Ağa ne var gibisine Topal Alinin yüzüne
baktı.
Ali:
"Olacak olmuş," dedi.
Abdi Ağa, anladı ama gene sordu:
"Yani ne olmuş?" dedi.
Ali:
"Bak Ağa, şurası kızın kalçalarının yeri. Şurası da kürek kemiklerinin Şurası da başının
geldiği yer. Şu çizgilere bak. Buraya saçları yayılmıştır Yani Ağam, atı alan"
Abdi Ağanın yüzü değişti. Bir zaman öyle sustu kaldı. Sonra yavaş yavaş canlandı:
"Nereye gittiler onlar şimdi sana göre?"
Ali:
"Çok yakındalar. Şimdi buluruz."
Günse battı batacak.
Abdi Ağa:

DESCARGAR Aksaray Ism MP3 GRATIS

Felicitaciones ya puede descargar Aksaray Ism MP3 gratis. A continuación tiene disponible miles de resultados para elegir, le recomendamos descargar la primera opción que generalmente suele ser la canción oficial.

Aksaray halay Grup Öğüt Fransa

Fahri Kürklü - Hasanım [Oyun Havası] (68 Aksaray)

NACİYEEE AKSARAYIN VAZGEÇİLMEZİ (GÜLPINARLI HASAN FARKIYLA )

AKSARAY HALAYLARI SAĞLIK KÖYÜ -GÜLPINARLI HASAN FARKIYLA

MUSTAFA TERECİ HALAYLAR ÜÇ AYAK İKİ AYAK SEKME OYUN NİGDE NEVŞEHİR AKSARAY DÜĞÜNLERİ HALAYLARI

AKSARAY SOFULAR KÖYÜ HALAYİ

Senem Akdemir - Aksaray'a Gide Gele Yoruldum

HASANIM OYUN HAVASI (YOK BÖYLE DAMAT) AKSARAY

68 Aksaraylı İbo Sezgin (İbiş) - Gelin Damat Oyunu Nişan (Kameraman Kozanoğlu)

Doğanay Kamera ( 88 68) Alayhan Köyü Aksaray

ARZUDA KANBER HALAYI AKSARAY GÜLPINARLI HASAN FARKIYLA

AKSARAY SPOR MARŞI.ŞANLI funduszeue.info ÇELEN

Menderes Elçin Atım Arap - Şişeler - Salla - Develi- Hasanım ( 14 dk yavastan hızlıya Oyun Havaları)

Naciye Oyun Havası (Aksaray)

Emre ÜLGEN - AKSARAY'A GİDEK Mİ -

TOP ARTISTAS MÁS ESCUCHADAS

  1. download Quevedo
    Quevedo
  2. download Feid
    Feid
  3. download Bad Bunny
    Bad Bunny
  4. download Anuel AA
    Anuel AA
  5. download Morad
    Morad
  6. download Myke Towers
    Myke Towers
  7. download Shakira
    Shakira
  8. download KAROL G
    KAROL G
  9. download Manuel Turizo
    Manuel Turizo
  10. download Saiko
    Saiko
  11. download Rauw Alejandro
    Rauw Alejandro
  12. download ROSALÍA
    ROSALÍA
  13. download Bizarrap
    Bizarrap
  14. download Peso Pluma
    Peso Pluma
  15. download Ozuna
    Ozuna
  16. download JC Reyes
    JC Reyes
  17. download Sebastián Yatra
    Sebastián Yatra
  18. download Farruko
    Farruko
  19. download Aitana
    Aitana
  20. download Daddy Yankee
    Daddy Yankee
  21. download Maria Becerra
    Maria Becerra
  22. download Abraham Mateo
    Abraham Mateo
  23. download Romeo Santos
    Romeo Santos
  24. download RVFV
    RVFV
  25. download Maka
    Maka
  26. download Duki
    Duki
  27. download Maluma
    Maluma
  28. download Jhayco
    Jhayco
  29. download Lola Indigo
    Lola Indigo
  30. download Melendi
    Melendi
  31. download J Balvin
    J Balvin
  32. download Omar Montes
    Omar Montes
  33. download El Alfa
    El Alfa
  34. download Chanel
    Chanel
  35. download Tiago PZK
    Tiago PZK
  36. download Mora
    Mora
  37. download Arcangel
    Arcangel
  38. download Ana Mena
    Ana Mena
  39. download Don Omar
    Don Omar

Descargar Tendencias

Descargar MP3 de Aksaray Ism, exclusivos para ti, puedes escuchar música en línea y descargar MP3 sin límites. Te recomendamos que escuches esta música: Aksaray Ism támbien puedes Descargar música MP3 gratis, y si aún no sabes como bajar música MP3 puedes ver las indicaciones en la parte inferior de esta página de MP3. Descargar mp3 de Aksaray Ism , exclusivos para ti, puedes escuhar música en linea y descargar mp3 sin límites. Te recomendamos que escuches esta música: támbien puedes Descargar música mp3 gratis, y si aún no sabes como bajar música mp3 puedes ver las indicaciones en la parte inferior de esta página de mp3. Ahora puedes descargar MP3 de Aksaray Ism gratis y en la más alta calidad kbps, esta lista de música online contiene resultados de búsqueda que fueron previamente seleccionados para ti, aquí obtendrás las mejores canciones y videos que están de moda en este , podrás bajar música MP3 de Aksaray Ism en varios formatos de audio como MP3, WMA, iTunes, M4A, ACC. ¿Estas buscando donde descargar música nueva gratis? Descarga la música mas nueva del año totalmente gratis. Lo más nuevo de todo en formato Mp3. Si quieres saber cómo descargar canciones nuevas, estas en el lugar correcto. ¿Empezamos? En esta página puedes descargar música nueva, ademas te compartimos la mejor y lo mas nuevo de la música Mp3 de forma gratuita mes por mes y sin registros para tu celular y Mp3.

TÜRKÇE KARAOKE (DVD – ADET) HER BİRİ TL dir

funduszeue.info

funduszeue.info

İÇERENKÖY MAH. AKÇA SOK. ÇETİN CEYLAN Sitesi No: 32 / B Blok DAİRE NO Kat: 8 - ATAŞEHİR / İSTANBUL

EFTAL DODUR: TL

Yapı Kredi Bankası

TR

Eftal Dodur: USD - Dolar

Yapı Kredi Bankası: /İst/Turkey

TR65 60

Eftal Dodur: Euro

Yapı Kredi Bankası: /İst/Turkey

TR59 74

EFTAL DODUR:

Westen Union

Ülke: İstanbul / Turkey

[email protected]

Müzeyyen Dodur: TL

Akbank

TR

Ülke: İstanbul / Turkey

TÜRKÇE KARAOKE DVD – HER BİRİ  TL dir

TÜRKÇE KARAOKE DVD – HER BİRİ 30 Euro Yurtdışı

*******************************************************************

Şayet Tek Tek istiyorum Ben seçerek alacağım derseniz

YURT İÇİ: 1 Şarkı: 15 TL En aZ 10 Şarkı

YURT DIŞI: 1 Şarkı: 3 EUR

Özel bende olmayan şarkı istekleriniz TL karşılığı Aranjöre Yazdırılır

[email protected]

EFTAL DODUR - WHATSUP: - 24 saat yazabilirsiniz cevap veririm

ŞARKI ARAMAK İÇİN: Ctrl ve F

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI 

01 - Hande Ünsal - Sözüm Söz - (Orjinal Stüdyo)

02 - Sibel Can - Hayat - (Orjinal Stüdyo)

03 - Aydın Kurtoğlu - Sahsiyet - (Orjinal Stüdyo)

04 - Buray - Deli Kız - (Orjinal Stüdyo)

05 - Ziynet Sali - Kalbim Tatilde - (Mustafa Ceceli Versiyon)

06 - Zehra Gülüç - Cennetten Çiçek

07 - Bilal Sonses & Yıldız Tilbe - Hasbelkader

08 - Cem Belevi - Leyla & Mecnun

09 - Hadise - Küçük Bir Yol

10 - İrem Derici - Senin Hastan

11 - Yalın - Oyunbaz

12 - Tuğba Yurt - Geliyo Geliyo

13 - Oğuzhan Koç - Heyecandan

14 - Ersay Üner - Güm

15 - Feride Hilal Akın - Yağmurlar

16 - Aydilge - Bir Kedim Var

17 - Bengisu - Bitmedi Daha

18 - Berkay - Dert Faslı

19 - Tuğçe Kandemir & Özkan Meydan - Kördüğüm

20 - Ece Mumay - Galaksi

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI 

01 - Hande Ünsal - Yorgun Savaşçı

02 - Feride Hilal Akın & Arem Özgüç & Buray - Rampapapam

03 - irem Derici - Yazsın Bana

04 - Murat Boz - Gece

05 - Gülten & Edis - Nirvana

06 - Bilal Sonses - Çat Kapı

07 - Ayla Çelik - Ay Işığı

08 - Gripin - Ebruli

09 - Hande Yener - Bela

10 - Irmak Arıcı - Söz Yaşları

11 - Aynur Aydın - Diğer Yarın

12 - Berkay - Kırgınım Ona

13 - Demet Akalın - Nostalji

14 - Ferhat Göçer - Götür Beni Gittigin Yere

15 - Gökçe - Aksiyondayım

16 - llyas Yalçinta§ - Dünya Senin

17 - lşın Karaca - Mevzu Bu Mu

18 - Kahraman Deniz - Ben Yola Gelmem

19 - Ebru Gündeş - Cennet

20 - Mustafa Ceceli - Rüyalara Sor

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI 

01 - Demet Akalın - Kahır

02 - Demet Evgar - Nanay

03 - Oğuzhan Koç - Kendime Sardım

04 - Sezen Aksu - Karşıyım

05 - Mustafa Sandal - Damar

06 - Merve Özbey - Kül

07 - Emir Mutlu - Sonunda

08 - Aynur Aydın - Sahiden

09 - İkiye On Kala - Kafamda Kentsel Dönüşümler

10 - Hande Yener - Carpe Diem

11 - Batu Akdeniz - Bir Sebebi Var

12 - Zeynep Bastık & Emir Can İğrek - Dargın

13 - Ekin Ekinci - Yanımda Kal

14 - Gökhan Özen - İki Kişi

15 - Gökhan Yeniada - Yok Diyemem

16 - Irmak Arıcı - Yağmurum Ol

17 - Melis Kar - İrtifa

18 - Perdenin Ardındakiler - Kalbinde Birileri Var

19 - Ebru Gündeş - Çağırın Gelsin - (Orjinal Stüdyo)

20 - Sezen Aksu - Kendimce

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI 

01 - Zeynep Bastık - Bir Daha

02 - Soner Arıca - Tanrıya Kaldı Karar - (Akustik)

03 - Ezgi Bıcılı - Yalancı Dünya

04 - Sinan Özen - Yok Arkadaş

05 - Yaprak Çamlıca - Eylül

06 - Bugrahan Çayır - Paramparça

07 - Defin & Cemre Kamacıoğlu - İmkansız

08 - Ece Barak - Anılar

09 - Emir taha - Baka Baka

10 - Erkan Erzurumlu - Kalbin Nereli

11 - Ebru Gündeş - Dibe Vurgun - (Orjinal Stüdyo)

12 - Gökhan Türkmen - Derdim

13 - Mela Bedel - Alayı Yalan

14 - Nahide Babaşlı & Behzat Gerçeker - Sevda Karası

15 - Öykü Gürman - Yine Sevenler Sevsin

16 - Pinhani - Dünyadan Uzak

17 - Sıla - inandım

18 - Sinan Akçil - Bye Bye

19 - Soner Sarıkabadayı - DibineDibine

20 - Tuğkan - Kusura Bakma

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI 

01 - Yalın - Halbuki

02 - Tuğba Özerk - Aşk Defteri

03 - Ayşegül Coşkun - Baksana Talihe

04 - Bora Duran - Saklarım

05 - Mabel Matiz - Toy

06 - Mustafa Ceceli & Irmak Arıcı - Gün Ağarmadan

07 - Sura Iskenderli - Dinle

08 - Reyhan Karaca - Bi Zahmet

09 - Bulut Atlası - Artık Susma

10 - Çağatay Akman - Bul Beni Çıkar Bu Çukurdan

11 - Didomido & Eglo G - Nimet

12 - Ebru Gündeş - Ararsam Gelme

13 - Gözde Oney - Gitmek

14 - Ikilem - Bir Sebebi Var

15 - Seher Çelik - Hayat

16 - Fikri Karayel - Düşler Sokağı

17 - Sezer - Bu Alem

18 - Sufle & Canozan - Hiç Kimsenin Günahı Yok

19 - Yaşar - Söyle Canım

20 - Yigit Mahzuni - Deli Gibi Yüregime Zorsun

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI 

01 - Ayla Çelik - Aşık Oldum Giderken - () - (Orjinal Stüdyo 2)

02 - Banu Parlak - Belalım Benim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

OB - Bengü - Günaydın - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Berkay - Bu Kız Beni Görmeli - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Bilge Nila - Bu Gece Benim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Bora Duran - Başğan - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Cem Belevi - Farkında mısın - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Simge - As Bayrakları - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Fikret Seneş Şarkıları & Bengü - Bir Günah Gibi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Ece Seçkin - Geçmiş Zaman - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Edis - Efsane Sensin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Eflatun & Burcu Aslan - Ateşini Yolla Bana - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Emir Can İğrek - Nalan - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Emre Kaya - Nasıl Diye Sorma - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Erdem Yener - Kan ve Gül - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Feride Hilal Akın - Kim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Fikret Seneş Şarkıları & Buray - Kimler Geldi Kimler Geçti - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Merve Özbey - Yaramızda Kalsın - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Tuğçe Kandemir - Yelkovan - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Yıldız Tilbe - İstiyorken Ağlıyorum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI

01 - Aydilge - Hayat Şaşırtır - () - (Orjinal Stüdyo 2)

02 - Bahadır Tatliöz - Sancı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

03 - Berkay - Sigarası Yaldızlı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

04 - Berkay & Harun Kolçak - Deli Et Beni - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Buray - Kabahat Bende - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Cem Belevi - Bundan Sonra - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Emir - Aynen Devam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Fatma Turgut - Bir Varmış Bir Yokmuş - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Gökhan Türkmen - Ben Unuturum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Gripin - Elini Korkak Aliştırma - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - İlyas Yalçıntaç - Kirli Kadeh - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Kalben - Çek - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Murat Dalkılıç - Son Liman - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Ozan Doğulu & Bahadır Tatlıöz - Yok De - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Ozan Doğulu & Hera - Yanar - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Serra Aritürk - Kendimi Bilmeden - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Simge - Aşkın Olayım (Onurr) - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Sinan Akçil - Goy Goy - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Yalın - Deme Bana Yokum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Zakkum - Bilemedim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI

01 - Aydın Kurtoğlu & Murat Joker - Olay Ne - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Derya Uluğ - Göremedim Bi de Sen Bak - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Hande Ünsal - Daha lyi - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Murat Dalkiliç - Kim Kafa Tutabilmiş Aşka - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Tuğba Yurt - Vurkaç - (Akustik) - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Bilal Sonses - Neyim Olacaktın - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Ersay Üner - Nokta - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Tan Taşçı - Git Gidebilirsen - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Gülben Ergen & Oguzhan Koç - Aşkla Aym Degil - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Özcan Deniz - Aşk - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Tuğba Özerk - Hergele - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Hande Yener - Krema - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Fatih Bulut - Çok Sevdim Yalan Oldu - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Sancak - Inat - () - (Orjinal Stüdyo)

15 - Uğur Etiler - Zirdeli - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Aydın Kurtoğlu - Gururdan Gömlek (Akustik) - () - (Orjinal Stüdyo)

17 - Bilal Sonses - Cennetten Çiçek - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Gökçe Kırgız - Mızrak - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Seren Serengil - Kim O Sakallı Adam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Yalın - Meleklerin Sözü Var - (Remastered) - () - (Orjinal Stüdyo 2)

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI

01 - Mustafa Ceceli - Bedel - () - (Orjinal Stüdyo 2)

02 - Hadise - Geliyorum Yanina - () - (Orjinal Stüdyo 2)

03 - Ayşe Hatun Önal - Efsane - () - (Orjinal Stüdyo 2)

04 - Ayla Çelik - Daha Bi' Aşık - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Aynur Aydin - Gel Güzelim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Mabel Matiz - Gözlerine - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Sila - Karanfil - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Göksel - Hiç Yok - () - (Orjinal Stüdyo)

09 - Derya Uluğ - Ah Zaman - () - (Orjinal Stüdyo)

10 - Mustafa Sandal & Zeynep Bastik - Mod - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Gökhan Türkmen - Aşkin Enkazi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Ece Seçkin - Geçmiş Zaman - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Demet Akalın - Esiyor - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Fatih Aydın - Dön Bana - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Aydın Kurtoğlu - Tek - () - (Orjinal Stüdyo)

16 - Murat Boz - Aşk Bu - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - irem Derici - Aşkımız Olay Olacak - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Fikret Seneş Sarkıları & Fatma Turgut - Palavra - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Ferhat Göçer - Sönmek Bilmiyor - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Erol Evgin & Funda Arar - Deli Divane - () - (Orjinal Stüdyo 2)

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 20 ŞARKI

01 - İrem Derici - Acemi Balık - () - (Orjinal Stüdyo 2)

02 - Berkay - Ayrılmam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

03 - Feride Hilal Akın - Yok Yok - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Güliz Ayla - Öyle Sev - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Ozan Doğulu & Simge - Ne Zamandır - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Bengü - Yazık - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Nihan Akin - Yaz - () - (Orjinal Stüdyo)

08 - Aşkın Nur Yengi & Mehmet Erdem - Allah'tan Kork - () - (Orjir

09 - Irmak Ariel & Mustafa Ceceli - Mühür - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Berksan & Turaç Berkay - Yeni Biri - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Erdem Yener - Şeytan Bunun Neresinde - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Mustafa Sandal - Masum Gibi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Güven Yüreyi - Görücez Finalde - () - (Orjinal Stüdyo)

14 - Gülben Ergen - Müsadenle - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Merve Özbey - Tebrikler - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Ajda Pekkan - Canın Sağ Olsun - () - (Orjinal Stüdyo)

17 - Yalın - Deme Bana Yokum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Ayşe Hatun Önal - Katakulli - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Berkay - Bu Gece - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Buray - Aşka Extra'm Kat - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 

 

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 30 ŞARKI

02 - Murat Kurşun - Adana'ya Gidek mi - Club RMX - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - izel - Bizim Ağaç - () - (Orjinal Stüdyo)

 lşin Karaca - (Arabesque) - Neden Saçlarin Beyalamiş Arkadaş - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Sibel Can - Senden Başka Kimsem Yok - () - (Orjinal Stüdyo)

06 - Ziynet Sali - Sanane Be - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Demet Akalın - Bir Demet - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Demet Akalın - Geberesice - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Demet Akalın - N'apiyorsan Yap - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Demet Akalın - Ôdül - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Demet Akalın - Yekten (feat Haktan) - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Nihan Akin - Mevzuya Gel - () - (Orjinal Stüdyo)

 lşin Karaca - (Arabesque) - Dertler Benim Olsun - () - (Orjinal Stüdyo)

Zara - Ayrilik Kolyesi - () - (Orjinal Stüdyo)

Serkan Kaya - Tarifi Zor - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Ayşe Hatun Ônal - Cehennem - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Başak Dalveren - Güldür Yüzümü - () - (Orjinal Stüdyo)

 Gokhan Dogru - Seviyorum - () - (Orjinal Stüdyo)

Hakan Ergün - Gibi Gibiyim ( llhan Seşen ) - () - (Orjinal Stüdyo)

Hakan Süzgeç - Zülum - () - (Orjinal Stüdyo)

 lşin Karaca - (Arabesque) - Sen Affetsen Ben Affetmem - () - (Orjinal Stüdyo)

Zeynep llkgün - Hani Ikimizden Biri - () - (Orjinal Stüdyo)

Sancak - Birak - () - (Orjinal Stüdyo)

 lşin Karaca - Bir Garip Yolcuyum - () - (Orjinal Stüdyo)

Taner - Calik - Imza - () - (Orjinal Stüdyo)

 Izel - Saçmalik - () - (Orjinal Stüdyo)

Halil Söylemesem - Senin Agzini Burnunu Yerim - () - (Orjinal Stüdyo)

 Pinar Yaşar - Yakmişim Gemileri - () - (Orjinal Stüdyo)

Ufuk Er - Aşk Çiçegim - () - (Orjinal Stüdyo)

30 - Zara - Dönemezsin Sen - () - (Orjinal Stüdyo)

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL - 30 ŞARKI

01 - Aleyna Tilki - Nasılsın Aşkta - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Aydın Kurtoğlu - Gururdan Gömlek - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Edis - Bana Ne - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Ebru Gündeş - Cennet - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Demet Akalın - 2'den Sonra - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Demet Akalın - Aglar 0 Deli - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Demet Akalın - Ateş - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Demet Akalın - Bizi Buluyor - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Demet Akalın - Söz - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Demet Akalın - Marlin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Emrah Karaduman, Buray & Ben Ölmeden Önce - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Aysel Yakupoglu - Tarifi Zor (Bhdrincc Remix) - () - (Orjinal Stüdyo)

 Eypio - Vur Vur - () - (Orjinal Stüdyo)

Banu Parlak - Dik Yokuş - () - (Orjinal Stüdyo)

 Belma Sahin & Serdar Ortaç - Adi Üstünde - () - (Orjinal Stüdyo)

Bendeniz - Giivendigim Daglara KarYagdi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 izel - Yerine Sevemiyorum - () - (Orjinal Stüdyo)

Melis Kar - Everest - () - (Orjinal Stüdyo)

Murat Başaran & Yildiz Tilbe - Yana Yana - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Murat Kurşun - Adanaya Gidek Mi - () - (Orjinal Stüdyo)

Murat Uyar & Zeynep Dizdar - Günah - () - (Orjinal Stüdyo)

Mustafa Sandal - Gel Bana - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 Nalan - Aşk Senin Neyine - () - (Orjinal Stüdyo)

 Reynmen - Derdim Olsun - () - (Orjinal Stüdyo)

Selim Gülgören - Gulun Soldu Mu - () - (Orjinal Stüdyo)

Sibel Can - Kuyu - () - (Orjinal Stüdyo)

Ümit Altindag - Don Ne Olur - () - (Orjinal Stüdyo)

Zara - Ikimiz de Yalanciymişiz - () - (Orjinal Stüdyo)

Zara - Kurtuldum - () - (Orjinal Stüdyo)

30 - Hakan Peker - Mesaj At - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL

01 - Tuğba Yurt - Masal - () - (Orjinal Stüdyo 2)

02 - Cem Belevi - Mişıl Mişıl - () - (Orjinal Stüdyo 2)

03 - Gôkçe Bahadır & Ajda Pekkan - Hayırdır inşallah - () - (Orjinal Stüdyo 2)

04 - Bendeniz - Elveda Dedin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Ekin Uzunlar - Hüznün Gemileri - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Demet Akalin & Çoşkun Sabah - Hatıram Olsun - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Ferhat Göçer & Atilla Yelken - Gözler Kalbin Aynasıdır - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Ahmet Şafak - Vay Delikanlı Gönlüm - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Gökçe Bahadır & Nilüfer - Of Aman Aman - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Nilüfer & Nesrin Sipahi - Sensiz de Yaşanırmış - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Candan Erçetin & Nilüfer - Söyle Söyle Sever mi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Nil Karaibrahimgil & Nilüfer - Göreceksin Kendini - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Fettah Can & Cengiz Kurtoğlu - Liselim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Sezen Aksu & Aşkın Nur Yengi - imkansızım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Sera Tokdemir & Mustafa Ceceli - Aşk Haklıyı Seçmiyor - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Yasin Aydın - Kim O Sakallı Adam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Baha & Gülden Karaböcek - Ayrılık Kolyesi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Bendeniz - Satmışım Bu Dünyanın Anasını - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Resul Dindar - Yangin Yeri - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Ahmet Safak - Afilli Berduş - () - (Orjinal Stüdyo 2)

21 - Gôkçe Bahadir & Ajda Pekkan - Sana Doğru - () - (Orjinal Stüdyo 2)

22 - Soner Arıca & Ümit Besen - Islak Mendil - () - (Orjinal Stüdyo 2)

23 - Rober Hatemo & Zerrin Özer - Gel Barışalım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

24 - Cengiz Kurtoğlu & Bergen - Yıllar Affetmez - () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Ebru Yasar & Ebru Gündeş - Ben Aşkı Ölümsüz Bilenlerdenim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

26 - Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ne Farkeder - () - (Orjinal Stüdyo 2)

27 - Gökçe Bahadır & Sezen Aksu - Neye Yarar - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Metin Şentürk & Bülent Ersoy - Ne Duamsın Ne Bedduam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Sinan Özen & Ayşe Mine - Talih - () - (Orjinal Stüdyo 2)

30 - Onur Mete & Nilüfer - Boşver - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 

 

No :  – Karaoke – OCAK –  - Dvd :  TL

01 - Serdar Ortaç & Sera Tokdemir - Sürgün - () - (Orjinal Stüdyo 2)

02 - Gülşen - Bir ihtimal Biliyorum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

03 - Emir - N'aptın Sevgilim - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Emel Muftüoğlu - Gündem Yaratayim Mı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

05 - Ravi incigöz - iki Kalp - () - (Orjinal Stüdyo)

06 - Bendeniz & Serkan Kaya - Biri Var - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Deniz Seki - iyi Ki Varsın Aşkim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Emre Atabek & Zuhal Olcay - Sensiz - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Sertab Erener - Belki De Dönerim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 Sattas - Tamam Aşkım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Güçlü Soydemir - Aşkitom - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Gamze Ökten - Yok - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Derya Ulug - Kafalar Karışık - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 ilyas Yalçıntaş - Bilmece - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Mehmet Erdem - Ağlayamam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Funda - Yanmaz Ağzın - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Bendeniz - 80 Günde Devr-i Alem - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 ilyas Yalçıntaş & Aytaç Kart - Yagmur - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Ömer Topçu & Onur Suygun - Dayanamam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Öykü Gürman - Düşün Beni - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Ferman Toprak - Son Durum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Bendeniz - Neler Olacak - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Yaşar - Ya Seninle Ya Sensiz - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Reyhan Karaca - Umarsız - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 Tugçe Duygulu - Melek - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Linet - Aman Aman - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Koray Demirayak - Yara Bere - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Bendeniz - Ya Sen Ya Hiç - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Harun Kolçak & Kubat - Dualarım Yoluna - () - (Orjinal Stüdyo 2)

Candan Erçetin - Hoşgörsen - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 

No :  – Karaoke – OYUN HAVALARI - ARALIK –  - Dvd :  TL 

01 - Murat Kurşun - Adana Köprü Başı & Esmerin Adı Oya - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Sammy Flash - Evlerinin Önü Yonca - (Ninne Yar) - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Serkan Kaya - Hım Hım Yar - (Orjinal Stüdyo)

04 - Burak Kibar - Hamam Tası Gümüşten - (Koray Aykılıç) - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Berna Tan - Kına - () - (Orjinal Stüdyo)

06 - Murat Kurşun - Erik Dalı - () - (Orjinal Stüdyo)

07 - Çılgın Cemal - Kuduruk - () - (Orjinal Stüdyo)

08 - Hüseyin Kağıt - Kızlar Dura Dura - () - (Orjinal Stüdyo)

09 - Murat Kurşun & Arif Susam - Sıktımı Canını - () - (Orjinal Stüdyo)

10 - Bülent Yiğit & Latif Doğan - O Kedi Buraya Gelecek - () - (Orjinal Stüdyo)

11 - Serkan Kaya - Elma Attım Nar Geldi - (Kızlar) - (Orjinal Stüdyo)

12 - Davut Güloğlu - Emine - (Orjinal Stüdyo)

13 - Gökhan Sezen & Ferdi Tayfur - Merak Etme Sen - () - (Orjinal Stüdyo)

14 - Eylül Metin - Tay Tay - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Tarık Mengüç - Tarçın Kokulum - - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Seda Bütün - Sıktı Mı Canını - () - (Orjinal Karaoke)

17 - Selim Bölükbaşı - Dere Akayi Dere - (Orjinal Stüdyo)

18 - Tuncay Kolukısa - Sol Şeritte Arabam - () - (Orjinal Stüdyo)

19 - İbrahim Erkal - Rararilli - () - (Orjinal Stüdyo)

20 - Adnan Senses - Sen Güzelsin Güzelsin - () - (Orjinal Stüdyo)

21 - Ferman Toprak - Hayatı Tesbih Yapmışım - () - (Orjinal Stüdyo)

22 - Şevval Sam - Nar Tanesi - (Sevdan Olmasaydı) - () - (Orjinal Stüdyo)

23 - Ankaralı Coşkun – O Yana da Dönder - () - (Orjinal Stüdyo 2)

24 - Aydın - Tombalacık Halimem - () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Arif Şentürk - Aman Bre Deryalar - () - (Orjinal Orkestra)

26 - Murat Başaran - Azıcık Ucundan Versen

27 - Ankaralı Coşkun - Çiçek Sarı - (Ankara'nın Bağları 2) - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Ork Nazmiler - Para Bizde - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Volkan Konak - Oyali Çemberum - (Orjinal Stüdyo)

30 - Ayşe Dinçer - Dar mı geldi Ankara - (Yaygara) - () - (Orjinal Stüdyo)

31 - Emir Üstün - Amasyalı - () - (Orjinal Stüdyo)

32 - Mustafa Yıldızdoğan - Türkiyem - () - (Orjinal Stüdyo)

33 - Emir Üstün - Benim Güzel Amasyam - () - (Orjinal Stüdyo)

34 - Ankaralı Coşkun - Kaşların Karasına - () - (Orjinal Stüdyo 2)

35 - Grup Eylül - Al Yarim Bu Da Sana - () - (Orjinal Stüdyo)

36 - İntizar - Antep Çiftetellisi - (Çaldığım Bağlama) - () - (Orjinal Stüdyo)

37 - Grup Eylül - Erik Dalı & Hatça Kız & Ahdım var benim - (Potpori) - () - (Orjinal Stüdyo)

38 - Oğuz Yılmaz - Erik Dalı - () - (Orjinal Stüdyo)

39 - Ferman Toprak - Saldır Moruk - () - (Orjinal Stüdyo)

40 - Güngör Karakaş - Fosforlu Cevriye - (Karakolda Ayna Var) - () - (Orjinal Stüdyo)

41 - Çılgın Cemal - Şinanari - (Sahne) - ()

42 - Balık Ayhan - Kaymak Gaci - () - (Orjinal Stüdyo)

43 - Kobra Murat - Osman Ağa - () - (Orjinal Stüdyo)

44 - Safiye Soyman - Ankara Kalmaz Sana - ()

45 - Orhan Hakalmaz - Oynayın Gız Oynayın - () - (Orjinal Stüdyo)

46 - Çılgın Cemal - Sevdiğimi Aldım - () - (Orjinal Stüdyo)

47 - ibrahim Tatlıses - Bir Arak Ver Bir Şarap Ver - - (Orjinal Stüdyo)

48 - Zara - İlle Mavili - (Orjinal Stüdyo) - (THM)

49 - İbrahim Tatlıses - Gülüm Benim - (Orjinal Stüdyo)

50 - Coşkun Sabah - Tahta Masa - ()

********************************************

No :  – Karaoke – ARALIK –  

01 - Linet - İhtimal - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Ajda Pekkan - Stretch - () - (Orjinal Stüdyo 2)

03 - İlyas Yalçıntaş - (Yıldız Tilbe) - Arzular Arsız - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Berfin Gürsoy - Yelkovan - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Aslı Gökyokuş - Dünya - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Berkay - (Yıldız Tilbe) - Vursalar Ölmem - () - (Orjinal Stüdyo)

07 - Gazapizm - Heyecanı Yok - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Alişan - İlahi Adalet - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - İsmail YK - Kibarım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Tarkan - Yolla - () - (Orjinal Stüdyo)

11 - Aslı Gökyokuş - Ölüm Kapımı Çalmasa Da - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Gazapizm - Ölüler Dirilerden Çalacak - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Hasret Çolakoğlu - İkaz - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Şahin Kendirci & Müslüm Gürses - Aldanma Çocuksu Mahsun Yüzüne - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - İbrahim Tatlıses - Kim Çeker Seni  - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Maça - Çarpa Çarpa - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Yıldız Tilbe & Kibariye - (Arabesk) - Biçare - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Aslı Gökyokuş - Sessizce - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Yüksek Sadakat - Ben Seni Arayamam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Gazapizm feat. Cem Adrian - Kalbim Çukurda - () - (Orjinal Stüdyo 2)

21 - Yıldız Tilbe & Esengül - (Arabesk) - Manalı Gözler - () - (Orjinal Stüdyo 2)

22 - Aylin Yeşilova - Karma - () - (Orjinal Stüdyo 2)

23 - Enar - Rüya - () - (Orjinal Stüdyo 2)

24 - Başak Dalveren & Murat Kurşun - Laril Lira - () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Berkay - Ben Yaşarım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

26 - Metin Şentürk - Meyhaneci - () - (Orjinal Stüdyo 2)

27 - Yıldız Tilbe & Esengül - (Arabesk) - Yüzüme Bakmaya Yüzün Yok - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Solmaz - Aşkımız Buraya Kadar - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Candan Erçetin - Karlar Düşer - () - (Orjinal Stüdyo 2)

30 - Yıldız Tilbe & Azer Bülbül - (Arabesk) - Sana Yalan Gelebilir - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 

No :  – Karaoke – KASIM –  - Dvd :  TL

 

01 - Serkan Kaya - (Yıldız Tilbe) - Sor - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Hande Ünsal - Seni Sever Miydim - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Gripin & Gazapizm - Alem-i Fani - () - (Orjinal Stüdyo 2)

04 - Işın Karaca - (Yıldız Tilbe) - Dillere Destan - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Röya - (Yıldız Tilbe) - Ummadığım Anda - () - (Orjinal Stüdyo)

06 - Zara - Ayrılık Kolyesi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Gamze & Kerem Ökten - Anılar Nöbette - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Merve Deniz - Dönsün Dünya - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Hakan Peker - İki Göz Oda - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Müslüm Gürses - İp Attım Ucu Kaldı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Atiye - Abrakadabra - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Yashna - Mucize - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Ayşe Hatun Önal - Dengesiz - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - İbrahim Tatlıses - Tamam Aşkım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Daniska - Mış Gibi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Dilek Acar - Eyvallah - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Ayşegül Aldinç & Yüksek Sadakat - Aşk Gelince - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Harun Kolçak & Umut Kuzey - Müptelayım Sana - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Erdem Kınay & Merve Özbey - Boynun Borcu - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Efsun - Doya Doya - () - (Orjinal Stüdyo 2)

21 - Emre Barut - Doldur Be Meyhaneci - () - (Orjinal Stüdyo 2)

22 - Begüm Polat - Tombalacık Halimem - () - (Orjinal Stüdyo 2)

23 - İbrahim Tatlıses - Aramam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

24 - Kalben - Al Beni - () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Candan Erçetin - Hayranım sana - () - (Orjinal Stüdyo 2)

26 - Orhan Ekin & Yakup Ekin - Yalanmış - () - (Orjinal Stüdyo 2)

27 - Sedef Ergin - Ters Düz - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Şahika - Duy Beni - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Göksel - Bi'seni Konuşurum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

30 - Zara - Severek Ayrılalım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

No :  – Karaoke – KASIM –  - Dvd :  TL

01 - İrem Derici - (Yıldız Tilbe) - Bin Dereden - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Elif Kaya - (Yıldız Tilbe) - Yar - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Ferhat Göçer - (Yıldız Tilbe) - Çabuk Olalım Aşkım - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - İntizar - (Yıldız Tilbe) - Gülüm - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Rafet El Roman & Derya - Unuturum Elbet - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Ozan Ünlü - Oyna - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Hande Ünsal - Seni Sever Miydim - Akustik - () - (Orjinal Stüdyo)

08 - Aydilge - Kendi Yoluma Gidiyorum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Ayça Aral - Aman - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Tansu Gençer - Şiki Şiki Baba - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Berkay & Müslüm Gürses - İsyanlardayım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Mahsun Kirmizigul - Bebeğim Benim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Osean - Ardımdan Bakma - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Oya Lorin - Bahşet - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - İbrahim Tatlıses - Tek Tek  - () - (Orjinal Stüdyo 2)

16 - Reyhan Karaca - Roma - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Bengü - Kuzum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Burcu Furtun - Ararım Herkesi - () - (Orjinal Stüdyo)

19 - Burcu Sapmaz - Ayrılık Silsilesi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Bilge Görüş - Dokunma Yine - () - (Orjinal Stüdyo 2)

21 - İbrahim Tatlıses - Al Al Al  - () - (Orjinal Stüdyo 2)

22 - Berkay - Teslim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

23 - Kubat - Han Sarhoş Hancı Sarhoş - () - (Orjinal Stüdyo 2)

24 - Özgün - Hayalet- () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Bengü - Deli Dumrul - () - (Orjinal Stüdyo 2)

26 - Ayşegül Aldinç & Eflatun - Seni Sevmek Var Ya - () - (Orjinal Stüdyo 2)

27 - Erdem Kınay & Hind - Her Gece Kal - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Hadise - Prenses - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Atiye - Maazallah - () - (Orjinal Stüdyo 2)

30 - Candan Erçetin - Unuttun Beni Zalim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

 

 

No :  – Karaoke – KASIM –  - Dvd :  TL

01 - Soner Arıca - Ben Yoldan Gönüllü Çıktım - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Serdar Ortaç - (Yıldız Tilbe) - Haberi Olsun - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Niran Ünsal - (Yıldız Tilbe & Tarkan) - Kış Güneşi - () - (Orjinal Stüdyo)

04 - Cem Belevi - (Yıldız Tilbe) - Aşkın İçinde Aşk Var - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Zerrin Özer - (Yıldız Tilbe) - Ama Evlisin - () - (Orjinal Stüdyo)

06 - Edis - (Yıldız Tilbe) - Buz Kırağı - () - (Orjinal Stüdyo)

07 - Aynur Aydın - Salla - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Alev Kurmuş & Kaan Kurmuş - Bir İhtimal Daha Var - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Ömür Gedik & Serdar Ortaç - Aşka Bağlan - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Cengiz Kurtoğlu & Toni Storaro - Duvardaki Resim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Eli Türkoğlu - Yokluğunun Ertesi - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Athena - Ben Böyleyim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Yashna - Kelebekler - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - İpek Demir - Ayrılığın Kitabı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - Berna Tan - Alyans - () - (Orjinal Stüdyo)

16 - Deniz Özçelik & Murat Dalkılıç  - Ah Güzel İstanbul - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Burry Sabrano - Mary Jane - (Radio Edit) - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Ceylan Ertem - Zalım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Bengü - Bahane - () - (Orjinal Stüdyo 2)

20 - Berat Değirmenci - Zeytin Dalı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

21 - Demet Sağıroğlu - Sen Şimdi Aşk Diyeceksin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

22 - Herem & Şahangiller - Hırsız Var - () - (Orjinal Stüdyo 2)

23 - Kubat - Karadır Kaşların - () - (Orjinal Stüdyo 2)

24 - Mahsun Kırmızıgül - Belalım - () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Metin Şentürk - Dönemezsin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

26 - Barış Manço - Yine Yol Göründü Gurbete - () - (Orjinal Stüdyo 2)

27 - Berkay - Fena Severim - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Bengü - Yalelli - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Manuş Baba - Haberin Var mı - () - (Orjinal Stüdyo 2)

30 - Ümit Özay - Oda yanıyo bu da yanıyo - () - (Orjinal Stüdyo 2)

No :  – Karaoke – KASIM –  - Dvd :  TL

01 - Rober Hatemo - Canına Okuyacağım - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Oğuz Berkay Fidan - Kırılma Noktası - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - Buray - Kehanet - () - (Orjinal Stüdyo 2)

04 -Yalın & İlhan Şeşen - Sensiz Olmaz - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Kalben - Yaşamak Var Ya - () - (Orjinal Stüdyo 2)

06 - Gripin - Hiç Utanmadan - () - (Orjinal Stüdyo 2)

07 - Ertunç - Dans Et Benimle - () - (Orjinal Stüdyo 2)

08 - Can Bonomo -Tastamam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

09 - Sancak - Ben Zaten Duramam - () - (Orjinal Stüdyo 2)

10 - Gülben Ergen - İnfilak - () - (Orjinal Stüdyo 2)

11 - Gökhan Türkmen - Seviyorum Sevmiyorum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

12 - Ceylan Ertem & Kolektif İstanbul - Hileli - () - (Orjinal Stüdyo 2)

13 - Simge - Öpücem - () - (Orjinal Stüdyo 2)

14 - Mustafa Ceceli & Sinan Akçıl - Anlarsın - () - (Orjinal Stüdyo 2)

15 - İlhan Şeşen - Cem Yilmaz - Ellerimde Çiçekler - () - (Orjinal Stüdyo)

16 - Buray - Taç Mahal - () - (Orjinal Stüdyo 2)

17 - Can Bonomo - Ali Baba - () - (Orjinal Stüdyo 2)

18 - Ceyl'an Ertem & İlhan Şeşen - Aşık Oluyorum Eyvah - () - (Orjinal Stüdyo 2)

19 - Hakan Peker - Köylü Güzeli - () - (Orjinal Stüdyo)

20 - Derya Su - Yapıştır - () - (Orjinal Stüdyo 2)

21 - Onur Şan - Döktür Muazzez - () - (Orjinal Stüdyo 2)

22 - Buray - Aşk Bitsin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

23 - Ceylan Ertem - Gel Sevelim - () - (Orjinal Stüdyo)

24 - Petek Dinçöz - Kabusun Olurum - () - (Orjinal Stüdyo 2)

25 - Duman - Sevdim Desem - () - (Orjinal Stüdyo 2)

26 - Deniz Sipahi - Özgürlüğüm Senin - () - (Orjinal Stüdyo 2)

27 - Cefi - Aşk Olsun - () - (Orjinal Stüdyo 2)

28 - Ceylan Ertem - Mavi Çocuklar - () - (Orjinal Stüdyo 2)

29 - Aslızen - Hayat - () - (Orjinal Stüdyo 2)

30 - Tarık Mengüç - Bizi Çekemeyen Anten Taksın - () - (Orjinal Stüdyo)

No :  – Karaoke – EKİM –  - Dvd :  TL

01 &#; Demet Akalın & Yıldız Tilbe &#; Aşk Laftan Anlamaz ki &#; () &#; (Orjinal Stüdyo)

02 &#; Gülşen &#; Dan Dan &#;  &#; (Orjinal Stüdyo)

03 &#; Hande Yener &#; Cefalar &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

04 &#; Zara & Yıldız Tilbe &#; Dili Ballım &#; &#;Ocağı Yakacağım&#; &#; &#;&#; &#; (Orjinal Stüdyo)

05 &#; Oğuzhan Koç & Yıldız Tilbe &#; Çat Kapı &#; &#;&#; &#; (Orjinal Stüdyo)

06 &#; Kolpa & Ece Seçkin &#; Hoş Geldin Ayrılığa &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

07 &#; Tuğçe Kandemir &#; Yanlış &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

08 &#; Emrah Karaduman & Aleyna Tilki &#; Sevmek Yok &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

09 &#; Koliva &#; Bile Bile &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

10 &#; Oğuzhan Koç &#; Yaradana Yalvartma &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

11 &#; Ece Seçkin &#; Aman Aman&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

12 &#; Harun Ateş & Çoşkun Sabah &#; Ayrılmalıyız &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

13 &#; Ebru Yaşar &#; Nasıl Uyuyorsun &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

14 &#; Seçil Gür & Su & Ajda Pekkan &#; Yeniden Başlasın&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

15 &#; Bahadır Tatlıöz & Güliz Ayla &#; Kimin Umurunda&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

16 &#; Elvan Günaydın & Eren Sandal &#; İki Sıradan &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

17 &#; İlyas Yalçıntaş &#; Gel Be Gökyüzüm &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

18 &#; Koray Avcı &#; Senin İçin Değer &#; &#;&#; &#; (Orjinal Stüdyo)

19 &#; Hilal Coşgun &#; Köz &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

20 &#; İrem Derici &#; Lay Lay Lom &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

21 &#; Emrah Karaduman & Demet Akalın &#; Ses Kes&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

22 &#; Erdem Kınay &#; Merve Özbey &#; Hakkımı Helal Ettim &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

23 &#; Koray Avcı &#; Yaz Gazeteci Yaz &#; &#;&#; &#; (Orjinal Stüdyo)

24 &#; Ferhat Göçer & Volga Tamöz &#; Günah&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

25 &#; Ebru Yaşar &#; Havadan Sudan&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

26 &#; Gökhan Türkmen &#; Yılan &#; &#;SHØS & Bora Çifterler Remix&#; &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

27 &#; Gülşen &#; Bir Fırt Çek&#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

28 &#; Ork Nazmiler &#; Para Bizde &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

29 &#; Koray Avcı &#; Bir Sevda Yangını &#; &#;&#; &#; (Orjinal Stüdyo)

30 &#; Sibel Meriç &#; Kıpırtı &#; &#;&#; &#; &#;Orjinal Stüdyo 2&#;

No :  – Karaoke – EYLÜL –  - Dvd :  TL

01 - Merve Özbey & Yıldız Tilbe - Vuracak - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Yasin Keleş & Seda Sayan - Ah Geceler - - (Orjinal Stüdyo)

03 - Emrah Karaduman & Derya Uluğ - Sürgün Aşkımız - () - (Orjinal Karaoke)

04 - Özgür Akkuş - Yandı Yarınlar - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Koray Avcı - Bu Dünya Yalan Dünya - - (Orjinal Stüdyo)

06 - Münür Yıldız - Parayla Saadet Olmaz - - (Orjinal Stüdyo)

07 - Taylan Ülger - Çık Hadi - - (Orjinal Stüdyo)

08 - Koray Avcı - Erik Dalı - - (Orjinal Stüdyo)

09 - Sezen Aksu & Tuğba Lofçalı - Le Le Le - () - (Orjinal Stüdyo)

10 - Egemen Yıldırım - Yalanına Dolanına - - (Orjinal Stüdyo)

11 - Koray Avcı - Ben Ne Biçim Serseriyim - - (Orjinal Stüdyo)

12 - Gülden Mutlu - Çiçek Gibi - - (Orjinal Stüdyo)

13 - Anıl Tiryaki - Zaaf - - (Orjinal Stüdyo)

14 - Koray Avcı - Yine Aylardan Kasım - - (Orjinal Stüdyo)

15 - Buray - Deli Divane - () - (Orjinal Karaoke)

16 - Ceylan - Tillillo - (Slow) - - (Orjinal Stüdyo)

17 - Koray Avcı - Bak Yine Bahar Geldi - - (Orjinal Stüdyo)

18 - Emrah Karaduman & Ebru Yaşar - En Güzel Yenilgim - () - (Orjinal Karaoke)

19 - Tan - Aşksa Gel - - (Orjinal Gibi)

20 - Sezen Aksu - Aldatıldık - - (Orjinal Stüdyo)

21 - Pera - Bu Kalbin - - (Orjinal Stüdyo)

22 - Koray Avcı - Sonunu Sorma - - (Orjinal Stüdyo)

23 - Edvin Eddy & Mi Gna - Sana Aşkım Bir Ateş - (Shape Of You) - - (Orjinal Stüdyo)

24 - Erdal Toprak - Canımdan Can Aldı - - (Orjinal Stüdyo)

25 - İzel - Oh Olsun - - (Orjinal Stüdyo)

26 - Koray Avcı - Şifa İstemem Balından - - (Orjinal Stüdyo)

27 - Sezen Aksu - Aykırı Çiçek - - (Orjinal Stüdyo)

28 - Mustafa Sandal - Reset - - (Orjinal Stüdyo)

29 - Nalan - Hadi Yarim - - (Orjinal Stüdyo)

30 - İzel - Yaz Geldi - - (Orjinal Stüdyo)

No :  – Karaoke – EYLÜL –  - Dvd :  TL

01 - İdo Tatlıses - Sen - - (Orjinal Stüdyo)

02 - Aleyna Tilki & Emrah Karaduman - Dipsiz Kuyum - - (Orjinal Gibi)

02 - Aleyna Tilki & Emrah Karaduman - Dipsiz Kuyum - - (Orjinal Karaoke)

03 - Demet Aktaş & (Ajda Pekkan) - Sarıl Bana - - (Orjinal Stüdyo)

04 - Güven Yüreyi - Kabuk - - (Orjinal Stüdyo)

05 - Sedat Yeğin - Yaz Yağmuru - - (Orjinal Stüdyo)

06 - Serkan Kaya - Dağların Dumanı - (Son Bir Kez) - - (Orjinal Stüdyo)

07 - Koray Avcı - Asi ve Mavi - - (Orjinal Stüdyo)

08 - Edis - Yalan - - (Orjinal Stüdyo)

09 - Dilek Kaplan - Kal Benimle - - (Orjinal Stüdyo)

10 - Seçkin - Yalnızlık Kader Değil - - (Orjinal Stüdyo)

11 - Hacer Tülü & Tarkan - Çok Ararasın Beni - - (Orjinal Stüdyo)

12 - Murat Kurşun & ibrahim Tatlıses - Sevdalandım - - (Orjinal Stüdyo)

13 - Hatice Taştan - 3 Oda 1 Salon - - (Orjinal Stüdyo)

14 - İzel - Birol Tokat - Denizleri Aşta Gel - - (Orjinal Stüdyo)

15 - Tan Taşcı - Yar Elinden - - (Orjinal Karaoke)

16 - Pelin Gedik - Çello - - (Orjinal Karaoke)

17 - Ebru Polat - Akşam Sendeyiz Kraliçe - - (Orjinal Karaoke)

18 - Bora Duran - Sana Doğru - - (Orjinal Karaoke)

19 - Ayşen - Bunlar Var Ya - - (Orjinal Karaoke)

20 - Burak Kut - Hoppa - - (Orjinal Karaoke)

21 - Ceylan Koynat - Destur Al - - (Orjinal Karaoke)

22 - Dicle Olcay - Dizinin Dibi - - (Orjinal Karaoke)

23 - Dilek Kaplan - Beybisi - - (Orjinal Stüdyo)

24 - Erdal Toprak - Seni Seven Deli - - (Orjinal Stüdyo)

25 - Grup Gündoğarken - Ankaradan Abim Geldi - - (Orjinal Stüdyo)

26 - Gülşah Tanrıöver - Vurur Aşkı - - (Orjinal Karaoke)

27 - ibrahim Tatlıses - Bir Arak Ver Bir Şarap Ver - - (Orjinal Stüdyo)

28 - Koray Avcı - Al Gözümden Yaşları (Gün Gelir) - - (Orjinal Stüdyo)

29 - Bülent Ersoy & Çoşkun Sabah - Ağlama Sevdam - - (Orjinal Gibi)

30 - Koray Avcı - Uçun Kuşlar Uçun İzmir'e Doğru - - (Orjinal Stüdyo)

No :  – Karaoke – EYLÜL –  - Dvd :  TL

01 - Sibel Can - Senden Başka Kimsem Yok - (Akustik) - - (Orjinal Stüdyo)

02 - Tarkan & Nazan Öncel - Yalnızlar Treni - - (Orjinal Karaoke)

03 - Altar Kafesçi - Azraile İnat - - (Orjinal Stüdyo)

04 - Mira Taşerler - Mutsuz Şirin - - (Orjinal Stüdyo)

05 - Ece Seçkin - Dibine Dibine - - (Orjinal Karaoke)

06 - Eli Türkoğlu - Bu Benim Öyküm - (Remix) - - (Orjinal Stüdyo)

07 - Sıla - Muhbir - () - (Orjinal Gibi)

08 - Şebnem Sungur - Çok Sevicem Seni - - (Orjinal Karaoke)

09 - İrem Derici - Tek Tabanca - - (Orjinal Karaoke)

10 - Manus Baba & Nazan Öncel - Bu Havada Gidilmez - - (Orjinal Karaoke)

11 - Yeşim Ercetin - Hayat Bir Gün - - (Orjinal Karaoke)

12 - Gamze & Kerem Ökten - Can Atıcan - - (Orjinal Karaoke)

13 - Linet - Sevgilim Yeminliyim -

14 - Mabel Matiz - A Canım - - (Orjinal Karaoke)

15 - Tarık Mengüç - Tarçın Kokulum - - (Orjinal Karaoke)

16 - Rıdvan Adede - Neriman - - (Orjinal)

17 - Esra Zeynep Yücel - Adamın Dibi - - (Orjinal Karaoke)

18 - Murat Boz & Barış Manço - Eğri Eğri Doğru Doğru - - (Orjinal Karaoke)

19 - Sezen Aksu & Nazan Öncel - Gitme Kal Bu Şehirde - - (Orjinal Karaoke)

20 - Güliz Ayla - Gelsin Öpsün Kalbimi - - (Orjinal Karaoke)

21 - Bora Öztoprak & Oğuzhan Uğur - Panpa - (Orjinal Stüdyo)

22 - Koray Avcı & Nazan Öncel - Erkekler De Yanar - - (Orjinal Karaoke)

23 - Ebru Özker - Menfaat - - (Orjinal Karaoke)

24 - Özlem Çelik - Yakmışım Gemileri - - (Orjinal Karaoke)

25 - İrem Derici - Zavallı - - (Orjinal Karaoke)

26 - Ömür Gedik & Yalçın Aşan - Kulakların Çınlasın - - (Orjinal Karaoke)

27 - Sıla & Nazan Öncel - Beni Hatırla - - (Orjinal Karaoke)

28 - Asiye Palu - Burçin Birben - Sen Güzelsin - - (Orjinal Karaoke)

29 - Melis Köksal - Tam Destek - - (Orjinal Karaoke)

30 - Müge Emirgil - Yudum Yudum - - (Orjinal Karaoke)

 

No :  – Karaoke – AĞUSTOS –  - Dvd :  TL

01 - Melis Kar - Yatıya - () - (Orjinal Stüdyo)

02 - Emre Kaya & Yıldız Tilbe - Seni Seve Seve - () - (Orjinal Stüdyo)

03 - İrem Derici - Ben Tek Siz Hepiniz - () - (Orjinal Half Karaoke)

04 - Denisa & Ender Çabuker - Alamazsın - () - (Orjinal Stüdyo)

05 - Sevcan - Bi Zahmet - () - (Orjinal Stüdyo)

06 - Eren Kürüm - Tabir - () - (Orjinal Stüdyo)

07 - İrem Derici - Sevmek Bizim İşimiz - () - (Orjinal Half Karaoke)

08 - Zeynep Dizdar - Önsezi - () - (Orjinal Half Karaoke)

09 - Şiva - Tatlı Telaş - () - (Orjinal Half Karaoke)

10 - Aleyna Dalveren - Enerji - () - (Orjinal Half Karaoke)

11 - İrem Derici - Yazsın Bana - () - (Orjinal Half Karaoke)

12 - Sibel Can - Senden Başka Kimsem Yok - ()

13 - Simge Sağın - Başı Dertte - ()

14 - Gökhan Türkmen - Yılan - (Remix) - () - (Orjinal Stüdyo)

15 - İrfan Özata - Dünyanın En Güzel Günü - () - (Orjinal Stüdyo)

16 - Halil Vergin & Haluk Levent - Aşkın Mapushane - () - (Orjinal Karaoke)

17 - Özhan Eren & Zara - Unutamam - () - (Orjinal Stüdyo)

18 - Sevda Özkaran - Köyün Delisi - () - (Orjinal Karaoke)

19 - Pera - Aşk Biter - () - (Orjinal Stüdyo)

20 - Sezen Aksu - Aynalar - () - (Orjinal Stüdyo)

21 - Zara - Dili Ballım - () - (Orjinal Half Karaoke)

22 - Ferdi Tayfur & Zara - Yine Nisan Yağmurunda - (Orjinal Stüdyo)

23 - Sertab Erener - Oyun Bitti - () - (Orjinal Stüdyo)

24 - Ayna - Mimoza - () - (Orjinal Half Karaoke)

25 - İzel - Göz Göre Göre - (Orjinal Stüdyo)

26 - Oğuzhan Uğur - Mars Venüs - (Orjinal Stüdyo)

27 - Orhan Gencebay & Zara - Yasak Resim - (Orjinal Stüdyo)

28 - Berdan Mardini - Dünya - (Orjinal Stüdyo)

29 - Tolga Çandar - Köyceğiz Yolları - (Orjinal Gibi)

30 - Zeynep Dizdar - Bi Gülüşü - () - (Orjinal Karaoke)

No :  – Karaoke – AĞUSTOS –  - Dvd :  TL

01 - Ajda Pekkan &#; Yaz Yaz Yaz &#; () &#; (Orjinal Karaoke)

02 - Asu Maralman &#; Bal Gibi Olur &#; () &#; (Orjinal Stüdyo)

03 - Beyza Durmaz &#; Miras &#; () &#; (Orjinal Half Karaoke)

04 - Çağla &#; Saz Mı Caz Mı &#; (Remix) &#; () &#; (Orjinal Karaoke)

05 - Dilek Torgut &#; Feryat &#; () &#; (Orjinal Half Karaoke)

06 - Doğukan Manço &#; Zalim Sultan &#; () &#; (Orjinal Gibi)

07 - Ebru Gündeş &#; Ben Yoruldum Hayat &#; () &#; (Orjinal Stüdyo)

08 - Edis &#; Dudak &#; () &#; (Orjinal Gibi)

09 - Edis &#; Roman &#; () &#; (Orjinal Gibi)

10 - Ferhat Göçer &#; Reva &#; () &#; (Orjinal Half Karaoke)

11 - Fıratcan &#; Gönüllü Sürgün &#; () &#; (Orjinal Karaoke)

12 - Gülden Mutlu &#; Çiçek Gibi &#; () &#; (Orjinal Karaoke)

13 - Güven Yüreyi &#; Kabuk &#; () &#; (Orjinal Karaoke)

14 - Hakan Kahraman & Yusuf Güney &#; Aşkın Adı &#; () &#; (Orjinal Stüdyo)

15 - Işın Karaca &#; Anlatsam Anlamazlar &#; () &#; (Orjinal Stüdyo)

16 - Kenan Doğulu &#; Tencere Kapak &#; () &#; (Orjinal Karaoke)

17 - Kübra & Ajda Pekkan &#; Oyalama Beni &#; (Erkan Kılıç Remix) &#; () &#; (Orjinal Stüdyo)

18 - Mansur Ark &#; Bi Ton &#; () &#; (Orjinal Half Karaoke)

19 - Mor Ve Ötesi &#; Yaz Yaz Yaz &#; () 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası