makbule atadanın çocuğu / Atatürk'ü bir de çocukları ve kız kardeşinden dinleyin - Analiz - ODATV

Makbule Atadanın Çocuğu

makbule atadanın çocuğu

Atatürk’ün k&#;z karde&#;i Makbule Atadan’&#;n e&#;i Mecdi Boysan’a göre Atam&#;z gençli&#;inden beri ço&#;u k&#;z ikisi erkek çocu&#;unu evlat edinir. Birinci Dünya Sava&#;&#;nda Van’da gördü&#;ü kimsesiz ve muhtaç 8 ya&#;&#;ndaki Abdürrahim Tuncak ilk evlad&#;d&#;r. Zübeyde Han&#;m&#;n yan&#;nda kalm&#;&#; ve daha sonra Berlin Teknik Üniversitesinde ö&#;renim görmü&#;, Savarona Yat&#;n&#;n al&#;nmas&#;nda tercümanl&#;k yapm&#;&#; ve T.C. Merkez Bankas&#;ndan emekli olmu&#;tur. &#;kinci erkek evlad&#; bir Bulgar göçmen ailesinin s&#;&#;&#;r güden çocu&#;u olan Mustafa Demir’dir. Subay olmu&#; ve ’de vefat etmi&#;tir. &#;lk k&#;z ise dünya sava&#;&#;nda ordunun Bitlis’e geri çekilmesi s&#;ras&#;nda kendilerine s&#;&#;&#;nan ya&#;lar&#;nda Afife adl&#; bir yetimdir. Karga&#;ada karargah&#;na getirerek, &#;stanbul’daki evlerine göndermi&#;, okutmu&#;, büyütmü&#; sonra evlendirerek &#;zmir’e yollam&#;&#;t&#;r (Yurdakul; Atatürk’le Ya&#;anm&#;&#; Bilinmeyen Hat&#;ralar, ).

ZEHRA &#;LE RUK&#;YE

Latife Han&#;m’la evlenmesinin ard&#;ndan, &#;stanbul’a geli&#;inde, Kâ&#;&#;thane’deki Yetimler Yurdundan ald&#;klar&#; Zehra ad&#;ndaki evlatl&#;&#;&#; bir süre Çankaya Kö&#;künde al&#;koyduktan sonra, Arnavutköy Amerikan K&#;z Kolejine vermi&#;, oradan yurt d&#;&#;&#;na ö&#;retime gönderilmi&#;tir e&#;itim için. Ancak bu k&#;zca&#;&#;z, yaz tatilini geçirmek üzere ’te &#;stanbul’a dönerken, geçirdi&#;i bunal&#;m sonucu kendini Amiens gölü k&#;y&#;lar&#;nda trenden a&#;a&#;&#; atarak intihar etmi&#;tir. Ancak bunu manevi k&#;z karde&#;i Sabiha Gökçen kesinlikle yalanlam&#;&#;t&#;r (funduszeue.info). Haberi duyan Atatürk çok büyük ac&#; duymu&#; ve özel olarak gönderdi&#;i memurlara Zehra’n&#;n na’&#;&#;n&#; getirterek, Ankara’ya gömdürmü&#;tür (Yurdakul, ). Bu s&#;rada Konya taraflar&#;nda geziye ç&#;kan Atatürk, orada ac&#;kl&#; hali kendisine anlat&#;lan Rukiye ad&#;ndaki k&#;z&#;, Ankara’ya getirterek, Çankaya Kö&#;künde konuk etmi&#;, uzun bir zaman ö&#;renim ve e&#;itimine ilgi gösterdikten sonra, uygun gördü&#;ü de&#;erli bir jandarma yüzba&#;&#;s&#;yla evlendirmi&#;, dü&#;ünlerini de Dolmabahçe Saray&#;nda yapt&#;rm&#;&#;t&#;r.

Ata’n&#;n manevi evlatlar&#; - Resim: 1

NEB&#;LE &#;RDELP’&#;N DÜ&#;ÜNÜ

En muhte&#;em dü&#;ün, Atatürk’ün yine Arnavutköy Amerikan Koleji’nde okuttuktan sonra, tan&#;nm&#;&#; hariciyecilerden biriyle evlendirdi&#;i manevi evlad&#; Nebile’nin, yine Ankara Palas salonlar&#;nda yapt&#;rd&#;&#;&#; dü&#;ündür. Bu dü&#;ünde yap&#;lan dans&#;n tango oldu&#;u, Gelin Nebile’nin hâlâ giyilen geleneksel tango ayakkab&#;s&#;ndan ve Atatürk’ün gözleriyle Nebile’nin ad&#;mlar&#;n&#; süzdü&#;ü çekilen foto&#;raftan anla&#;&#;l&#;r (Ergenekon, Ekim ,Tango ve Cumhuriyet, Ayd&#;nl&#;k). “Nebile Beylerbeyli’dir. Cevat Abbas Bey, kimsesiz bir k&#;z oldu&#;unu söyleyince, Atatürk onu evlat edinir. Uzunca boylu, sar&#;&#;&#;n ve zarif bir k&#;z olan Nebile, bir ara Serbest Parti zaman&#;nda politikaya da heveslenir. Hatta o esnada ayn&#; partiye kat&#;lan Atatürk’ün k&#;z karde&#;i Makbule Han&#;m’la aralar&#;nda, Atatürk’ün de aralar&#;na girmesine gerektirecek derecede anla&#;mazl&#;klar ya&#;an&#;r. Avusturya’ya gittikten bir süre sonra gözlerindeki hastal&#;k gösterilen özene ve yap&#;lan tedaviye kar&#;&#;n iyile&#;emez. Bu arada da kocas&#;ndan da ayr&#;l&#;r.” Atatürk’ün ölümünden sonra &#;smet &#;nönü’nün himayesine girer ama Atam&#;zla ayn&#; zamanda hastalanarak, ondan be&#; sene sonra hayat&#;n&#; kaybetmi&#;tir.

SAB&#;HA, AFET VE SABR&#;YE

Sabiha Gökçen’e gelince Atatürk onu ’te Bursa gezisinde evlat edinir. Her haliyle ve bilhassa zekas&#;yla Atatürk’ün dikkatini çeker. Çankaya &#;lkokulu ve Üsküdar Lisesinden sonra y&#;l&#;nda Türk Hava Kurumu Sivil Havac&#;l&#;k Okuluna girerek &#;lk Türk kad&#;n sava&#; pilotu olmak onurunu kazan&#;r. Mecdi Boysan’a göre Atatürk manevi evlatlar&#; aras&#;nda özellikle Sabiha Gökçen’le iftihar etmi&#;tir. Afet &#;nan’&#; Avrupa’ya ö&#;retime gönderdi&#;i s&#;ralarda, evlat bilerek himayesine ald&#;&#;&#; Sabriye adl&#; genç k&#;z da Hukuk Fakültesini bitirerek yarg&#;ç olmu&#;tur. Afet &#;nan toplum bilimci, tarihçi ve akademisyendir. Türkiye’deki insan bedenleri üzerine inceleme yapm&#;&#; ve “Türkler: Bir Anadolu Halk&#;” eseriyle Türk Tarih Tezini ortaya koymu&#;tur. Dil Tarih Co&#;rafya Fakültesinde ilk Türk Devrim Tarihi kürsüsünü kurmu&#;tur. Cumhuriyetin toplum düzeni ve kad&#;n kimli&#;inin biçimlenmesi için kad&#;n haklar&#; konusunda çal&#;&#;maya ilgi duyan Afet Han&#;m Atatürk’ün iste&#;i ile 3 Nisan ’da Türk Oca&#;&#;nda Türk Kad&#;nlar&#;n&#;n seçim haklar&#;na ili&#;kin bir konferans vermi&#;tir.

Ata’n&#;n manevi evlatlar&#; - Resim: 2

ÜLKÜ ADATEPE

Benim de okuma yazmay&#; ö&#;rendi&#;im ilkokul birinci s&#;n&#;f Alfabe kitab&#;n kapa&#;&#;nda Atatürk’ün yan&#;ndaki küçük k&#;z&#;n ad&#;n&#;n Ülkü oldu&#;unu ö&#;renmi&#;tim. Do&#;umundan 6 ya&#;&#;na kadar Çankaya kö&#;künde ya&#;am&#;&#; ve yurt gezilerinde Atam&#;za e&#;lik ederek baba-k&#;z ili&#;kisiyle Atatürk’ün çocuk sevgisinin simgesi olmu&#;tur.

Atatürk evlat hasreti ve korumac&#;l&#;&#;&#; sayesinde yeti&#;tirdi&#;i manevi evlatlar&#;na bir baba &#;efkatiyle ba&#;lanm&#;&#;, her ihtiyaçlar&#; ile ilgilenerek; kurdu&#;u Cumhuriyete örnek insanlar yeti&#;tirmi&#;tir. Onlar&#; sofras&#;nda oturtmu&#;, her arzular&#;n&#; yerine getirmi&#;tir. Çankaya kö&#;künde, hepsinin bir arada bulundu&#;u zamanlarda, aralar&#;na k&#;skançl&#;k girmesin diye, i&#; bölümü yapm&#;&#;t&#;r. Masraflar&#;yla Hasan Soyak ilgilenmi&#;, harçl&#;klar&#;n&#; yine onun arac&#;l&#;&#;&#; ile vermi&#;tir. Sinemaya, al&#;&#;veri&#;e ya da uygun gördü&#;ü herhangi bir ziyarete gittiklerinde, yanlar&#;nda siyahi Nesip Efendi bulunmu&#;tur. Manevi evlatlar&#;n&#;n yuvalar&#;n&#; da Atatürk kurmu&#;tur.

Atatürk’ün Kız Kardeşi Makbule Hanım’ın Torunu Muğla’da

Sevil OLUÇ- Mustafa Kemal Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ın torunu Şefika Naime Walz Atadan’ın, eşi Thomas Andreas Walz’i tedavi ettirmek için 16 gündür Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde olduğu öğrenildi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ın manevi evlatlarından Zeynelabidin Bey’in kızı Şefika Walz Atadan’ın, şeker hastalığından dolayı ayağında enfeksiyon oluşan ve beyin damarlarındaki tıkanıklıktan dolayı yatalak durumda olan eşi Thomas Andreas Walz’i tedavi ettirmek için  16 gündür Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde  olduğu öğrenildi. MSKÜ Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin iyi bir hastane olduğunu duyduğundan dolayı  Muğla’ya eşini tedavi ettirmek için geldiğini belirten Şefika Walz Atadan, enfeksiyon bölümünde tedavi gören eşinin bu hastanede en iyi şekilde tedavi edileceğine emin olduğunu söyledi. Atadan’ın eşinin durumunun ise ciddiyetini koruduğu öğrenildi.

Atatürk’ün Kız Kardeşi Makbule Hanım’ın Torunu Muğla’da

“Sakin Bir Yaşam Tercih Ettik”

Genel olarak kendi yaşamından ve bunca yıl basından uzak durmasının nedenlerinden bahseden Şefika Walz Atadan; “Zeynelabidin Atadan’ın kızıyım. Atadan soyadı sadece bize yani Makbule Atadan ve ailesine aittir. Evliyim, 2 çocuğum, 3 torunum var. Çocuklarım Alman vatandaşı, Almanya’da yaşıyorlar. Ben de 17 yaşında eğitim için Almanya’ya gittim. Sonra orada evlendim. Çocuklarım orada doğdu. 28 yıl Almanya’da yaşadım, 11 yıl önce Türkiye’ye geri döndüm. 3 yıldır Muğla’nın Fethiye İlçesi Kargı Mahallesi’nde yaşıyorum. Köyde sakin bir hayat yaşıyorum. Sakinliği ve huzuru seviyorum. Neden bugüne kadar göz önünde olmadık; çünkü bu her zaman babamın tavsiyesiydi. Sabiha Gökçenhalamdan bilirim, aile büyüklerimden bilirim. Devamlı olarak gazeteciler tarafından rahatsız edilmek, ben veya çocuklarım, ailem, bundan korunma amaçlıydı. Walz soyadını taşıdığım için uzun süre rahat ettim. Bu şekilde tanınmadığım için. Korunaklı yaşamayı tercih ettik” ifadelerini kullandı.

“Babamın Ölüm Nedeni Haberleri Yanlış”

Babası Zeynelabidin Atadan’ın ölüm nedeninin haberlerde yanlış verildiğini kaydeden Atadan; “Babam Zeynelabidin Atadan, Hatay Dörtyol’daydı. Devlet hastanesinde yatıyordu. Böbrek yetmezliği vardı. Osmaniye’ye gönderildi. Orada kalbi durdu lakin böbrek yetmezliği olduğu için. O zaman yanlış haber yapılmış, kalpten değil, böbrek yetmezliğinden vefat etti. O zamanlar olayın etkisinden dolayı çıkan yanlış haberlerle pek ilgilenmedik” diye konuştu.

Bu haber toplam defa okunmuştur

Atatürk'ü bir de çocukları ve kız kardeşinden dinleyin

Silah arkadaşları, yaverleri, milletvekilleri… Hayatına girmiş, kendisine omuz vermiş ya da karşı çıkmış birçok isim Atatürk’ü anlattı bizlere bugüne dek. Sevinçlerini, hüzünlerini, düşüncelerini, yanında yer alıp yaşananlara birebir tanıklık eden isimlerden öğrendik.

Bu kez ailesine kulak verelim istedim. O’nu bir de kız kardeşi Makbule Atadan ve manevi kızları Afet İnan ve Sabiha Gökçen’den dinleyelim.

Makbule Atadan, Atatürk’ün 5 kardeşinden biridir. ( Fatma [], Ahmet [], Ömer [], Makbule [], Naciye [] (1) Diğer üç kardeşin çocuk yaşlarda hayata veda etmeleri nedeni ile Atatürk’ün çocukluk ve gençlik yıllarına ait anılara bir tek Makbule Hanım sahiptir.

Bunlardan en önemlisi de hiç kuşku yok ki, Samsun’a hareket etmeden önce, Mustafa Kemal’in ailesi ile vedalaşması sırasında yaşananlardır.

yılının Mayıs ayı… Memleket harap bir haldedir. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Anadolu’ya geçmeye karar vermiştir. Gitmeden önceki geceyi annesi ve kız kardeşi ile dertleşmek için evde geçirir. İkisini de karşısına alır ve konuşur:

“Anneciğim, ben gidiyorum. Buraların da Selanik gibi olmak ihtimali vardır. Ben gittikten sonra yanılıp da sokağa çıkmayın. Benim işim mühim. Bu işte muvaffak olabilmek için huzuru kalple çalışmam lazım. Beni merak ve endişede bırakmayın. Giderken gözüm arkada kalmasın. Elimi, ayağımı bağlamayın. Memleket için çalışırken sizden yana bir üzüntüye duçar olmak istemem.” (2)

Bu sözler üzerine Zübeyde Hanım düşüp bayılır. O gece sabaha kadar annesi ve kız kardeşi ile konuşur dertleşir Mustafa Kemal. ‘Gideceğim yeri sormayın. Belki ölürüm, gelemem’ der.

MEMLEKETİ İÇİN GİDEN İNSAN ÖLSE BİLE AĞLANMAZ

Ertesi gün evden ayrılırken kardeşi Makbule gözyaşlarına hakim olamamaktadır. Onu teselli edecek olan ise dün geceden sonra hemen kendini toparlayan ve evladının kararının arkasında dimdik duran Zübeyde Hanımdır: “Sen asker kardeşisin. Ayıp, ağlanır mı hiç askerin ardından! Üzüntünü kimseye belli etme. Misafirlere şerbet ez. Memleketi için giden insan ölse bile ağlanmaz!” (3)

Oğlunu, aldığı kararlardan döndüremeyeceğini her zaman bilir Zübeyde Hanım. Ancak bir konuda ona hayat boyu telkinde bulunmayı sürdürür. Evlilik…

Subayken, Zübeyde Hanım’ın ısrarla evlendirme çabalarına karşı, ‘Ben vatanımla evliyim. Başka bir izdivaç yapmaya şu anda niyetim yok’ yanıtını verir Mustafa Kemal. ‘Bugün evlenmeden daha mühim memleket işlerinin peşindeyim. Vatan varken insan kendini düşünmez.’ (4)

Bu öylesine bir vatan aşkıdır ki; savaşta karısını, ailesini özleyenlere de hep kızmıştır. (5)

Sadece cephede değil, Cumhurbaşkanı iken hastalığı sırasında bile memleketinden başka bir şey düşünmez. Doktorlar istirahat etmesini istediğinde, ‘Güvendiğim doktorlarla konuştum geçenlerde. Bana çok yorulmamamı, geceleri erken yatmamı öğütlediler. Bu mümkün mü? (…) Daha birçok vatan toprağı bomboş. Daha birçok illerimiz fabrika bekliyor, demiryolu bekliyor, karayolu bekliyor, okul bekliyor. Üniversite bekliyor. Kısacası uygarlığın tüm koşullarının yerine getirilmesini bekliyor. Bunları yapabilmek içinse geceli gündüzlü hep birlikte çalışmamız gerekiyor’ der Sabiha Gökçen’e. (6)

Ölümden hiç korkmaz. Soğukkanlı ve kuvvetlidir. (7) Ayrıca en tehlikeli durumlarda bile telaş nedir bilmez. (8)

SİZE KISA BİR TATBİKAT YAPTIRACAĞIM

İsyanı bastırmak için gittiği Trablusgarp’tan dönmek üzere iken, Bingazi’de bulunan Doktor Mustafa Şevket’ten, ‘Buraya uğramadan gitme’ mesajını alır. Bunun üzerine Bingazi’ye geçer. Bingazi’de devletin polisinin, jandarmasının, idari birimlerinin değil, Şeyh Mansur’un egemenliği hüküm sürmektedir. Şeyh Mansur ile ilk karşılaşmasında, ona haddini bildireceğini söyler Mustafa Kemal.

Birkaç gün geçmiş ve Kurban Bayramı gelmiştir. Bayram kutlamaları sırasında, Bingazi Alay komutanına, bütün kuvvetini görmek ve onları selamlamak istediğini söyler. Alay komutanı kabul etmesine karşın büyük çoğunluğu alaylı olan subaylar karşı çıkarlar. Mustafa Kemal Kurmay Subay olduğundan kendilerini sınava çekeceğini düşünürler ve ayak diretirler. Ancak Mustafa Kemal, ‘Arkadaşlar, ben buraya sizi imtihan etmeye gelmedim. Siz lütfedip toplandınız ve bana askerlerinizin mükemmeliyetini göstermek nezaketinde bulundunuz. Ben bunu görürsem sizin için faydalı olur. Rica ederim herkes kıtasının başına geçsin. Ben sadece önünüzden geçip askeri kıtaları selamlayacağım. Başka maksadım yoktur’ der. Dediğini yapar ve teftiş sonrası başta kendisine itiraz eden subayları övücü sözler ile tebrik eder. ‘Size hoşlanacağınız kısa bir tatbikat yaptıracağım, ister misiniz’ diye sorar. Mustafa Kemal’e artık tamamen güven duyan heyet bu teklifi sevinçle kabul eder.

Mustafa Kemal tatbikatta öyle bir düzen kurar ki, bir anda tatbikat yaptığı kuvvetler ile Şeyh Mansur’un evini sarar. İçeriden beyaz bayraklı bir adam çıkar ve koşarak Mustafa Kemal’in yanına gelerek teslim olduklarını söyler. Şeyh Mansur’u akşam kendisi ile konuşmaya çağıran Mustafa Kemal, kuşatmayı kaldırır.

Akşamki buluşmada, Mustafa Kemal’e teslim olan Şeyh Mansur tek bir noktadaki endişesini dile getirir. Elindeki Kuran-ı Kerim’i uzatarak, ‘Halife efendimiz hazretlerine fenalık yapmayacağınıza dair bu kitap üzerine yemin eder misiniz’ der. Kuran’ı eline alıp öpen Mustafa Kemal, ‘Halife denilen adama bu kitabın haricinde hiçbir fenalık yapmayacağım’ diyerek yemin eder.

Artık Bingazi’de devlet yeniden egemendir. Bingazi’de var olan asker, polis ve idari amirlerin güçleri olmasına karşın eksiklikleri olan akıl ve yürek 30 yaşındaki Mustafa Kemal tarafından ortaya konmuştur. (9)

ÇOCUĞU OLMAMIŞTIR AMA MANEVİ EVLAT EDİNMİŞTİR

Halife konusunda yemin ederken dehasını bir kez daha ispatlamış, Şeyh Mansur’a verdiği söz ve Kuran üzerine ettiği yemine hep sadık kalmıştır. Ne o zamanki Şeyh Mansur ve adamlarının ne de sonra önüne çıkacak olan şeyhlerin şıhların onun dehası ile baş edebilmesi olanaksızdır.

Sabırlı bir insandır. Fikirlere, görüşlere saygılıdır. Tartışmayı, konular üzerinde müzakere açmayı çok sever. Gerçekleri böylece daha iyi, daha sağlam olarak bulabileceğine inanır. Hoşgörü sahibi oluşu, çevresini oluşturan dostlarının, arkadaşlarının, kader yoldaşlarının düşüncelerini açıkça söylemelerini sağlar. (10)

Çocukları çok sever. Çocuğu olmamıştır ama birçok çocuğu manevi evlat edinmiştir.

yılı… Atatürk Bursa’ya gelmiştir. Küçük Sabiha onunla tanışmak, onun elini öpmek için yanıp tutuşmaktadır. Atatürk’ün konakladığı köşkün çitini atlar, karşısına çıkan korumalara Atatürk’ü görmeden asla gitmeyeceğini söyler. Uzaktan olaya tanık olan Atatürk, ‘Gel bakalım çocuğum’ diyerek seslenir.

- Söyle bakalım çocuğum, beni niçin görmek istedin. Adın ne?

- Şey, yani Gazi Paşa olduğunuz için sizi görmek istedim. Memleketi düşmandan kurtardığınız için… Elinizi öpmek, teşekkür etmek için… Adım Sabiha efendim. Yandaki evde oturuyorum.

- Memleketi düşmandan hep birlikte kurtardık çocuğum. Türk milleti hep birlikte başardı bu işi. Hatta belki senin bile katkın vardır bu kurtuluşta. Hiçbir şey yapmadınsa, esirlikten kurtulmamız için geceleri yatağa girmeden önce dua etmişsindir Allah’a. Ailende bu topraklar için şehit düşenler, gazi olanlar da vardır. Her ailede olduğu gibi… Peki Sabiha, şimdi gel şurada gölgelik bir yerde oturalım biraz seninle. Tanışalım bakalım. (11)

Zaferde küçücük bir çocuğun hakkını dahi verecek kadar milletini kucaklayan ve kutsayan bu Büyük Önder ile tanışma sonrası Sabiha Gökçen’in hayatı bambaşka olacaktır. Eğitim ve öğretim hayatı diğer kardeşleri gibi artık Atatürk’e emanettir.

Atatürk’ün diğer iki manevi kızı, Rukiye, Zehra ile birlikte köşkün bahçesindeki ilkokula gitmeye başlar küçük Sabiha. Ancak akşamları Atatürk’ün yaptığı sınavlarda üçü de hiçbir soruya doğru yanıt veremezler bir türlü. Kızlar derste sıkılınca onları bahçeye oynamaya çıkaran öğretmenin buna neden olduğunu anlayan Atatürk okulun öğretmenini değiştirir. Yeni öğretmen disiplinlidir. Ders ve ödevler hiç bitmez. Her ne kadar akşamları Atatürk’ün yaptığı sınavlarda artık tüm soruları biliyor olsalar da kızlar eski öğretmenlerinin ve onunla birlikte rahat öğrencilik günlerinin geri gelmesini isterler.

BU MESLEK SAHİPLERİNE SAYGI DUYMAYA MECBURUZ

En sonunda Sabiha ve Zehra, öğretmenlerine isyan bayrağı açar, hiçbir ödevi artık yapmayacaklarını söylerler. Ancak öğretmenleri, ‘Bu millet sizi okutabilmek için nelere katlanıyor biliyor musunuz? Şunlara bakın hele! Savaş görmüş bir milletin çocuklarına benziyorlar mı? Derhal okulu terk edeceksiniz. Ve bir daha da buraya ayak basmayacaksınız’ diyerek kızları okuldan kovar.

Büyük bir koz elde ettiklerini düşünen Sabiha ve Zehra iki gözleri iki çeşme Atatürk’ün yanına gelir ve yaşadıklarını anlatırlar. Atatürk, ‘Çok fena bir şey yapmışsınız! Bu hareketinizi hiçbir zaman affetmeyeceğim. Öğretmene karşı gelinmeyeceğini, gelinemeyeceğini öğrenmelisiniz!’ sözleri ile kızlarını payladıktan sonra yaverine döner:

“Şimdi hemen okula git. Öğretmenlerine tarafımdan teşekkür et. Bize kendisi gibi gerçek eğitimcilerin lazım olduğunu söyle. Sabiha ve Zehra’yı da birlikte götür. Öğretmenlerinin ellerini öperek af dilesinler. Lütfen derslere aynı tempo ve ciddiyetle devam etsin. Öğretmenlik kutsal bir meslektir. Bu meslek sahiplerine saygı duymaya mecburuz. Kim olursak olalım mecburuz” der. (12)

Eğitime çok büyük önem verir. Söz konusu eğitim olunca yer, zaman, şartlar konusuna hiç bakmaz. Öyle ki Kurtuluş Savaşı sürerken bile Ankara’da Milli Eğitim Kongresi’ni toplamış ve kongrenin açılış konuşmasını yapmıştır. Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda, ‘Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim’ diyecektir. (13)

Büyük komutan, büyük devlet adamı olduğu gibi büyük bir öğretmendir Atatürk. Bu özelliğini, ‘Kendisinden hiçbir şey saklanamazdı, asla yalan söylenemezdi karşısında ve anlamadığımız şeyde de mutlaka ‘anlamadım’ dememizi isterdi. Yalandan nefret ederdi Gazi Paşa. Riyadan, sahtekarlıktan, dedikodudan, başkalarını çekiştirmekten nefret ederdi. Anlamadığınız şeyi ise bir büyük öğretmen gibi size defalarca anlatırdı. Bıkıp usanmadan… Ta ki siz ‘anladım’ diyene kadar. O zaman peşinizi bırakır mıydı sanıyorsunuz? Hayır. Bu kez de ‘Hadi madem ki anladın, anlat bakalım bana da’ deyiverirdi. Onun zekasından, onun önsezilerinden kaçmanıza olanak yoktu” sözleri ile anlatır Sabiha Gökçen. (14)

Atatürk’ün duygusal bir yapıya sahip olduğunu da ekler: “Savaşların büyük kahramanı, gerçekte son derece insancıl, yumuşak bir kişiliğe sahipti. Çelik gibi sinirleri olduğu halde, bazı olaylar karşısında inanılmayacak kadar üzgün olurdu.” (15)

BİRKAÇ BÜYÜK KARAKAVAK AĞACI İÇİN ÇANKAYA'DA OTURMAYI TERCİH ETİİ

Bir gün atı hastalanmış ve artık hiçbir umut olmadığı söylenmiştir Atatürk’e. Mendili ile atının ağzındaki köpükleri siler, ‘oğlum’ diyerek sever. Dostlarından biri silahı verir Ata’ya ve atının daha fazla acı çekmesine izin vermemesi gerektiğini söyler. Paşa silahı doğrultur, birkaç saniye bekler ve gözlerinden yağmurdan beter yaşlar boşalmaya başlar: “Alın! Alın götürün hayvanı buradan. Çok uzaklara götürün. Açı çekmeden ölmesini temin edin. Gerekirse iğne yaptırın. Uyutun, öyle vurun. Ben düşmanlarımı bile böyle vurmamışımdır. Bana bunu yaptırmayın” diyerek uzaklaşır.(16)

Hayvan sevgisi çok fazladır. Kendisine bir gün bir kafes dolusu bıldırcın hediye edilir ve çok mutlu olur. Her akşam bıldırcınların sofraya yanına getirilmesini ister. Bir akşam ise kafesi açtırır ve kuşların ne yapacağını merakla izlemeye koyulur. Kafes açılır açılmaz bıldırcınlardan iki tanesi Atatürk’ün boş tabağına konar. Sofradakilerden birinin, ‘Paşam, sizin afiyetle yemeniz için huzurunuza gelip kondular. Emrederseniz hemen kestirip pişirelim’ demesi üzerine Atatürk, ‘Bütün bıldırcınları azad edin ve bir daha da bana asla bıldırcın eti getirmeyin’ der. (17) 

Yeşile, doğaya olan düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. Çankaya’da oturmayı seçmesinin nedeni de birkaç büyük karakavak ağacının bulunmasıdır. (18)

Din konusunda engin bir bilgisi vardır. Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında geçen zaman diliminde İslam Tarihi’ni okumuş ve araştırmıştır. (19) Yalnız İslamiyet hakkında değil, bütün dinler hakkında dinleyenleri şaşırtacak kadar geniş bir bilgiye sahiptir. Bu nedenle, değme din adamları onunla tartışmaktan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışmıştır. Din adamlarına asla düşman değildir. Fakat din adamının mutlaka ve mutlaka aydın olmasını, geniş bir kültüre sahip bulunmasını ister. Türkiye’nin bütün aydınlık kapılarını uygarlığa, ilericiliğe kapayanların yalnız bazı padişahların, bazı sadrazamların değil, asıl bu köhnemiş sözde din adamlarının marifeti olduğunu söyler. (20)

AMERİKALILARA İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÇIKACAK DEDİ

Bu tür din adamları için, ‘Bu örümcek kafalılar, insanları dine bağlayacakları yerde, dinden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramazlar. Türk toplumunu yüzlerce yıl geri bırakan bir zihniyetin temsilcileridir bunlar’ sözlerini sarf eder. (21)

Atatürk’ün bazı fotoğraflarında kaşları çatık görülmesine karşın, son derece güleç yüzlü ve neşeli bir yaratılışa sahip olduğunu belirtir Sabiha Gökçen. Ulu Önder’in ‘Bir memlekette yüzü gülmeyen insanlar çoğunlukta ise, o ülkenin yöneticilerini değiştirmek vacip olmuştur’ dediğini aktarır. (22)

Afet İnan da Atatürk’ün sert ifadesine rağmen; etrafına neşe, cesaret ve özgüven aşılayan şen bir adam olduğunu anlatır. ‘Neşeli olmayan insanlardan iki türlü şüphe edilir. Ya hastadır veyahut o insanın başkalarına bildirmek istemediği bir kuruntusu, bir derdi vardır’ dediğini söyler.  (23)

İleri görüşlülüğüne örnek saymakla bitmez. yılında ABD’li General Mac Arthur’a, İkinci Dünya Savaşı’nın çıkacağını, Almanya’nın yenileceğini, bu savaşın sonunda Rusların ve komünizmin galip geleceğini söylemesi sadece bunlardan biridir. (24)

Almanya’nın kısa bir zamanda, İngiltere ve Rusya hariç bütün Avrupa’yı işgal edebilecek bir ordu oluşturabileceğini, ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, bu savaşta da tarafsız kalamayacağını ve Almanya’nın, ABD’nin bu müdahalesi ile savaşı kaybedeceğini de ekler. (25)

“Ne komünizm ne faşizm… Bu iki ideoloji memleketimizin, ulusumuzun gerçeklerine, karakterine asla uymaz. Şunu da hemen ilave edeyim ki, ne faşizmin ne de nazizmin sonu yoktur. Ben belki bunu görebilecek kadar yaşayacak değilim. Ama aramızda onların sonunu görebilecekler olacaktır elbet. Bu ülkeler bir defa bu yola girdiler mi bir daha geri dönemezler. Halkı ve gençliği sürekli olarak heyecan içinde tutmak için durmadan silahlanmak, sağa sola tehditler savurarak ayakta kalmak zorundadırlar. Bu işin sonu ise savaştır. Ve bu savaşın sonunda ne faşizmin ne de nazizmin ayakta kalabilmesine olanak göremiyorum” yine O’nun sözleridir. (26)

DİKKATİ DE OLAĞANÜSTÜDÜR

yılında Selanik Askeri Kulübü’nde subay arkadaşları ile otururken, ‘Bugüne kadar yapılan devrim yeterli sayılmaz. Fazlasını yapacağız. Memleketi bin bir akılsızın eline ve keyfine bırakamayız’ dedikten sonra ilerde arkadaşlarının hangi görevlere gelebileceğinden bahseder. Nuri Conker’in, ‘Peki bütün bu işlerin içinde sen ne olacaksın’ sorusuna da ‘Sizleri o makamlara koyabilen olacağım’ yanıtını verir. (27) Bunu söylediğinde henüz 27 yaşındadır.

Zekası gibi dikkati de olağanüstüdür.

Hintli Müslümanları temsil ettiğini söyleyerek Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya gelen İngiltere casusu Mustafa Sagir ile yaptığı sadece 20 dakikalık görüşme sonrası, ‘Dikkatli olmalı. Bu adam mükemmel bir casustur’ demiş ve yine haklı çıkmıştır. (28)

En büyük eseri olan Cumhuriyet’in O’nun için anlamı çok büyüktür.

Her Cumhuriyet Bayramı’nda çocuklar kadar mutlu ve şen olur. Bayram günü herkesten önce kalkar, en güzel tören giysilerini giyer, bunu yaparken de dudaklarından çok sevdiği türküleri eksik etmez. (29)

Her zaman adaletlidir. Ne ödüllendirmede ne de cezalandırmada vatan evlatları arasında asla ayrım yapmaz. 

Bir gün Sabiha Gökçen Yeşilköy Havaalanında Yüzbaşı İlhan Bey’den uçuş izni alır. Sadece normal uçuş yapacağını söyler. Ancak uçağa binerken makinistin eline bir not tutuşturur ve akrobasi uçuşu yapacağını Yüzbaşı’na bildirmesini söyler. Niyeti Florya Köşk’ünde dinlenen Atatürk’ü biraz neşelendirmektir. Uçuş bittiğinde onu Yüzbaşı İlhan Bey karşılar. Kızgındır. Gökçen’in kendisine ilettiği notu alır almaz köşkü arayarak Atatürk’ü bilgilendirir ve Atatürk de bu duruma çok üzüldüğünü ve sinirlendiğini söyleyerek, bunu herhangi bir subay yaptığı takdirde ne ceza verilecekse Gökçen’e de aynı cezanın tereddüt edilmeden uygulanmasını ister. Yüzbaşı İlhan: “Onun bu büyüklüğü karşısında seni cezalandırmaktan vazgeçtim. İnsanlar arasında ayrım yapmayan, herkese eşit muamele yapılmasını isteyen örnek hareketti bu. Umarım ki sana iyi bir ders olur ve bir daha hayat boyu böyle bir hataya düşmezsin” diyerek Gökçen’e ceza vermekten vazgeçer. (30)

Türk kadını yüzyıllardır gördüğü ikinci sınıf insan muamelesinden O’nun sayesinde kurtulur.

Daha yılında, tedavi gördüğü Viyana’da kadın hakları hakkında kitaplar okur, çevresindekilerle tartışmalar yapar ve konu hakkındaki görüşlerini ileride uygulamak istediği şekilde defterlerine yazar. (31)

TÜRK KADININA HER ZAMAN ÇOK GÜVENİR

Türk kadınının toplumda hak ettiği yeri alması ve çağdaş yaşam hakkına sahip olması konusunda bir ömür harcayan Atatürk, manevi kızı Afet İnan’a kadın hakları konusunda konferanslar verdirtir. Türk Ocakları’ndaki konferansta Afet İnan’ın giydiği kıyafetin modelini de kendisi çizer. (32) 

Türk kadınının bilgisine, yeteneğine ve çalışkanlığına her zaman çok güvenir:

“Türk kızına, Türk kadınına her alanda güvenmelisiniz. Onlar anne olmasını, gerçek bir anne olmasını bildikleri kadar, medeni alemin her branşında da üstün yetenekleri ile birer uzman olmasını bilecek kadar çalışkandırlar, inançlıdırlar, gayretlidirler. Onları kara çarşafın içinden çıkarıp medeniyetin gerekleri ortasına bıraktığımız zaman, dünyadaki kadınları gölgede bırakacak kadar süratle yeni yaşamlarının gereğini yapabilirler. Bunun canlı örneklerini görüyor ve yaşıyoruz. Kadınımızın, kızımızın yeri medeniyetin emrettiği, medeniyetin getirdiği yeniliklerin yeridir” (33) sözleri ile bu güvenini vurgular.

Milletinin her kuruşuna sahip çıkma anlayış ve sorumluluğuna sahiptir.

Bir gün Türk Hava Kurumu’nun Genel Yönetim Kurulu toplantısında Başbakan İsmet İnönü hesaplarda eksik çıkan kırk paranın (bir kuruş) hesabını sorar ve saatlerce araştırma yaptırarak olayı çözer. Bunun yorgunluğu ile geldiği köşkte olayı Atatürk’e anlatır. ‘Haklısın. Kırk para günün birinde kırk lira, kırk lirada dört yüz lira olur. Bu da giderek büyür halkın ağzında. Böyle kuruluşlara olan güveni sarsar. Biz Cumhuriyeti kurarken böyle kırk paralara çok ihtiyacımız oldu’ sözleri ile İnönü’ye hak verir. (34)

Çalışmak, ülkeyi refaha kavuşturmak, çağdaş uygarlık seviyesini yakalamak adına heyecanını ve azmini hiç yitirmez:

“İnsan ömrü yapılacak işlerin azameti karşısında çok cüce kalıyor Gökçen. Geçtiğimiz yerlerde fabrikalar görmek istiyorum, ekilmiş tarlalar, düzgün yollar, elektrikle donanmış köyler, küçük fakat canlı tertemiz sağlıklı insanların yaşayabileceği evler. Büyük yemyeşil ormanlar görmek istiyorum. Gürbüz çocukların, iyi giyimli çocukların, yüzleri sararmamış, dalakları şiş olmayan çocukların okuduğu okullar görmek istiyorum. İstanbul’da ne medeniyet varsa, Ankara’ya ne medeniyet getirmeye çalışıyorsak, İzmir’i nasıl mamur kılıyorsak, yurdumuzun her tarafını aynı medeniyete kavuşturalım istiyorum. Ve bunu çok ama çok çabuk yapmak istiyorum. Dedim ya, insan ömrü çok büyük işleri başarabilecek kadar uzun değil. Mamur olmalı Türkiye’nin her tarafı, müreffeh olmalı. Devletin yapamadığını, yapmadığını millet; milletin yapamadığını, yapmadığını devlet yapmalı. Her şeyi yalnızca devletten ya da her şeyi yalnızca milletten beklemek doğru olmaz. Devlet ve millet daima el ele olmalıdır ülke sorunlarını göğüslemede. Ben yapabildiğim kadarını yapayım, sonra ne olursa olsun demek yok benim kitabımda. Geleceği, geleceğin Türkiye’sini, geleceğin halkını düşünmek görevim. Bir iş aldık üzerimize, bir savaşın üstesinden geldik, şimdi ekonomik alanda savaş veriyoruz, daha da vereceğiz. Bu heyecanı yaşatmak, bu heyecanın ürünlerini görmek lazım.” (35) sözleri, yaşam amacının özeti gibidir.

Halktan biridir. Gösterişten hoşlanmaz. Halkının da ne zorluklarla yaşadığını bildiğinden kendisine karşı abartılı ikram ve sunumları kabul etmez.

EZİLEN DÜNYA ULUSLARININ İLHAM KAYNAĞI OLUR

Gezisi sırasında Mersin’de konuk olduğu evde hiç kullanılmamış olan sofra takımına takılır gözleri. ‘Bunları niçin aldınız?’ diye sorar ev sahiplerine. Yeni almadıklarını, evin kızlarından birinin çeyizi olduğunu ve kendisi için çıkarıldığını işitince Atatürk: “Benim için böyle külfetlere girmenize hiç lüzum yoktu. Ben, bilesiniz ki, bir bakır tepside tahta kaşıklarla da yemeğimi yerim. Bunun için lütfen bunları kaldırın. Bir genç kızın özenerek, düşler kurarak kendisine çeyiz olarak aldığı eşyaları yine ilk olarak kendisi kullanmalıdır. Bu ona mutluluk getirecektir. Rica ederim bunları lütfen yine çıkardığınız yere koyun” demiştir. (36)

Kabrinin neresi olacağı konusu konuşulduğunda Atatürk: “Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın” sözleri ile özel bir yer işaret etmez. Recep Peker’in, Ata’nın kabrine yurdun her tarafından toprak getirilmesi ve Atatürk’ün o toprak üzerinde yatması teklifine ise çok duygulanır ve Afet İnan’dan bunu unutmamasını ister. (37)

Sadece kendi ulusu için değil, tüm ezilen dünya uluslarının ilham kaynağı olur, onların sevgilerini kazanır. 

yılı… Atatürk’e Polonyalı bir kişiden bir mektupla beraber bir paket gelir. Küçük bir kehribar tanesini hediye olarak gönderen bu Polonyalı mektupta şu sözlere yer verir: “Bu kehribar, bizim ailemizde uğurlu sayılan bir nesnedir. Manevi kıymeti olan bu taşı, size hediye etmeyi düşündüm. Çünkü siz asrımızın en büyük adamısınız. Bu uğur ve saadeti ancak size layık görüyorum. Lütfen kabul ediniz.” Bu sözler Atatürk’ü çok duygulandırır. (38)

En çok okumayı sevdiği konular; tarih, coğrafya, filoloji, hukuk, sosyoloji, iktisat ve sanat konularıdır. Tarih kitaplarını daima harita ile izleyerek okur. Savaşlar için ayrıca krokiler çizer. (39)

Arkeoloji ile de ilgilenmiştir. Afet İnan ile birlikte Ahlatlıbel’i gezmiş, incelemiş ve burada kendisinin de bizzat katılacağı, ilk ulusal arkeolojik kazının yapılması emrini vermiştir. Bu tarihten itibaren Ahlatlıbel’de yapılan kazılarda M.Ö yılı Anadolu Bakır Devri’ne ait eserler bulunmuştur. (40)

Hayatı boyunca Türkçe’ye önem vermiştir. Türk Dil Kurumu bunun en büyük örneğidir. Bugün kullandığımız geometri terimlerinin neredeyse tamamı bizzat Atatürk’e aittir.

yılında Ankara Üniversitesi’nin ilk fakülte kanunu Meclis’e geldiğinde adı ‘Tarih-Coğrafya Fakültesi’dir. Atatürk’ün isteği üzerine başına ‘Dil’ kelimesi eklenir. (41)

Hedefi Türkiye’yi Batı’nın kopyası yapmak değildir. Dize getirdiği emperyalist Batı’yı bilimde, sanatta, teknolojide yakalamak hatta bu uygarlık seviyesinin de üzerine çıkmaktır.

Bir gün bir yabancı gazetecinin, ‘Batılıların nelerini milletiniz için almak istersiniz’ sorusuna, ‘Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz’ yanıtını verir. (42)

Manevi kızları ve kız kardeşinin yanı sıra eşi Latife Hanım ise O’nu şu sözler ile anlatır:

“Atatürk’e ait bir eser yazmak istedim. İşe, bütün dünya büyüklerinin hayatını tetkikle başladım. Onları okudukça ve tanıdıkça, Atatürk gözümde daha çok büyüdü. En nihayet şuna kaani oldum ki, Atatürk yazılamaz, anlatılamaz.” (43)

Yazarken de anlatırken de sözcüklerin yetersiz kaldığı Atatürk bu ülkenin en büyük ortak değeri ve ölümsüz lideridir. Bugün O’na karşı yapılan saldırılar, hiç kuşku yok ki Türk Ulusu’na ve Cumhuriyet’e yapılan saldırılardır. Bu konuyu Sabiha Gökçen yıllar öncesinde çok güzel şekilde özetlemiştir:

“Mustafa Kemaller ölmez, Atatürk olup ölümsüzleşirler. Türk’ü öldürmeden Atatürk’ü, Atatürk’ü öldürmeden Türk’ü öldüremezsiniz evrende.” (44)

 E biz de daha ölmedik!

 

Gökhan Cebeci

funduszeue.info

 

Kaynakça

1) Makbule Ata dan Anlatıyor - Ağabeyim Mustafa Kemal, Şemsi Belli, Selis Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa 9

2) A.g.e, sayfa

3) A.g.e, sayfa 37

4) A.g.e, sayfa 44

5) A.g.e, sayfa 45

6) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa

7) Makbule Atadan Anlatıyor - Ağabeyim Mustafa Kemal, Şemsi Belli, Selis Kitaplar, sayfa 60

8) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa ,

9) A.g.e, sayfa

10) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa

11) A.g.e, sayfa 22

12) A.g.e, sayfa

13) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa

14) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa 35

15) A.g.e, sayfa 44

16) A.g.e, sayfa

17) A.g.e, sayfa

18) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa

19) A.g.e, sayfa

20) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa

21) A.g.e, sayfa

22) A.g.e, sayfa

23) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa ,

24) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa

25) A.g.e, sayfa

26) A.g.e, sayfa

27) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa

28) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa

29) A.g.e, sayfa

30) A.g.e, sayfa

31) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa

32) A.g.e, sayfa

33) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa

34) A.g.e, sayfa

35) A.g.e, sayfa

36) A.g.e, sayfa

37) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, Türkiye İş Bankası Yayınları, 8. Baskı, sayfa

38) A.g.e, sayfa

39) A.g.e, sayfa

40) A.g.e, sayfa

41) A.g.e, sayfa

42) A.g.e, sayfa

43) Makbule Atadan Anlatıyor - Ağabeyim Mustafa Kemal, Şemsi Belli, Selis Kitaplar, sayfa 84

44) Sabiha Gökçen – Atatürk’le Bir Ömür, Oktay Verel, Altın Kitaplar, funduszeue.infoım, sayfa 7

Mustafa Demir&#;in Yaşamı

Mustafa Demir yılında dünyaya gelmiştir. Aynı zamanda bir Türk askeri olan Mustafa Demir, Mustafa Kemal Atatürk&#;ün kız kardeşi olan Makbule Atadan&#;ın manevi oğludur. Yani Atatürk&#;ün manevi yeğeni. Atatürk Mustafa Demir&#;i 11 yaşında himayesi altına almıştır. Mustafa Demir yılında vefat etmiştir.

yılında Varna civarında doğdu. Annesinin adı Efide, babasının adı Recep’tir. 3 çocuklu ailenin ortanca evladı idi. Ailesi, bütün varlıklarını Bulgaristan&#;da bırakarak Türkiye&#;ye gelmiş bir göçmen aileydi. Çocukken Yalova&#;da sığırtmaçlık (çobanlık) yaparak ailesinin geçimine katkıda bulunmak zorundaydı. yılında gezinti yaparken yolunu kaybeden devrin cumhurbaşkanı Atatürk ile karşılaşması, bütün yaşamını etkiledi. Kendisine yolu tarif etmiş ve sorularına rahat tavırlarla cevap vermişti.

Mustafa Demir Atatürk

 

Sponsorlu Bağlantılar

Paşa, bir süre sonra kendisini buldurup yanına getirtti; tanıştığında sıtma olan Mustafa’yı ailesinin onayını aldıktan sonra tedavi ettirdi ve okuttu. Okuma-yazma bilmeyen Sığırtmaç Mustafa, sağlığına kavuştuktan sonra okula gönderildi. Beşiktaş&#;taki İlkokulu, Işık Lisesi&#;nin orta kısmını ve Kuleli Askeri Lisesi&#;ni bitirdi. yılında Kara Harp Okulu’ndan /B’li Tankçı Teğmen olarak mezun oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı. Yüzbaşı rütbesindeyken Rıfkiye Hanım ile evlendi. yılında, Makbule Atadan tarafından manevi evlat olarak kabul edildi. Kızı Tacinur’a ismini Makbule Hanım verdi. Bir süre sonra sağlık sebebiyle orduda Personel sınıfına geçti. Çeşitli askerlik şubelerinde görev aldıktan sonra yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle binbaşı rütbesindeyken emekliye ayrıldı ve ömrünün son yıllarını Yalova’da geçirdi. 15 Ocak &#;de yaşamını yitirdi ve Yalova’da toprağa verildi.

Mustafa Demir&#;in Atatürk ile Tanışması

Sığırtmaç Mustafa ile Atatürk&#;ün karşılaşması yılının Eylül ayında gerçekleşti. 19 Ağustos&#;ta Yalova&#;ya gelen Mustafa Kemal, sık sık gezilere çıkarak yöreyi tanımaya çalışmaktaydı. Bir atlı gezi sırasında yanındakilerle birlikte Balabandere civarında yolunu kaybetti. Termal&#;e gitmek niyetindeki atlılar, sığır gütmekte olan 11 yaşında çıplak ayaklı bir çobanla karşılaştılar.

Mustafa Demir Atatürk-2

Sıtma nedeniyle karnı şiş, rengi sarı olan çoban, cumhurbaşkanı Mustafa Kemal&#;i tanımadı. Sorduğu soruları rahat tavırlarla cevaplandırdı ve yolu tarif etti. Davranışlarını beğenerek kendisine bir miktar para vermek isteyen cumhurbaşkanını reddetti; ancak cebindeki cevizleri alması karşılığında parayı kabul etti. Küçük Mustafa&#;yı unutmayan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra onu buldurtup yanına getirtti ve himayesine aldı.

Sponsorlu Bağlantılar

Göktürk

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası