atatürk e mektup okul öncesi / Mustafa Kemal Atatürk - Vikipedi

Atatürk E Mektup Okul Öncesi

atatürk e mektup okul öncesi

Mustafa Kemal Atatürk

"Atatürk", "Mustafa Kemal" ve "Mustafa Kemal Paşa" buraya yönlendirilmektedir. Diğer kullanımlar için Atatürk (anlam ayrımı), Mustafa Kemal (anlam ayrımı) ve Mustafa Kemal Paşa (anlam ayrımı) sayfalarına bakınız.

Halaskâr[a]·Gazi·Mareşal· Başöğretmen · Ebedi Şef[b]
Mustafa Kemal Atatürk

P.8[1]

'larda Atatürk
1.Türkiye cumhurbaşkanı
Görev süresi
29 Ekim &#;- 10 Kasım
Başbakan İsmet İnönü(, )
Fethi Okyar()
Celâl Bayar()
Yerine geldiğiMakam oluşturuldu
Yerine gelenİsmet İnönü
1. İcra Vekilleri Heyeti reisi
Görev süresi
3 Mayıs &#;- 24 Ocak
Yerine geldiğiMakam oluşturuldu
Yerine gelenFevzi Paşa (Çakmak)
Türk Ordusubaşkumandanı
Görev süresi
5 Ağustos &#;- 29 Ekim
Atayan Türkiye Büyük Millet Meclisi
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı
Görev süresi
24 Nisan &#;- 29 Ekim
Yerine geldiğiMakam oluşturuldu
Yerine gelenFethi Okyar
1. Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı
Görev süresi
9 Eylül &#;- 10 Kasım
Yerine geldiğiMakam oluşturuldu
Yerine gelenİsmet İnönü
Türkiye Büyük Millet Meclisi
1, 2, 3, 4 ve 5. dönem milletvekili
Görev süresi
23 Nisan &#;- 10 Kasım
Seçim bölgesi
Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti umumî reisi
Görev süresi
7 Eylül &#;- 9 Eylül
Heyet-i Temsiliye reisi
Görev süresi
24 Ağustos &#;- 9 Eylül
Fahri yaverân-ı hazret-i şehriyâri
Görev süresi
15 Ağustos &#;- 9 Temmuz
Hükümdar VI. Mehmed
9. Ordu kıtaatı müfettişi
(sonradan 3. Ordu müfettişi)
Görev süresi
16 Mayıs &#;- 9 Temmuz
Yıldırım Ordular Grubu kumandanı
Görev süresi
31 Ekim &#;- 7 Kasım
Yerine geldiğiOtto Liman von Sanders
7. Ordu kumandanı
Görev süresi
7 Ağustos &#;- 7 Kasım
Yerine geldiğiFevzi Paşa
2. Ordu kumandanı
Görev süresi
7 Ağustos &#;- 7 Kasım
Yerine geldiğiAhmed İzzet Paşa
Kişisel bilgiler
Doğum Ali Rıza oğlu Mustafa

Selanik, Selanik Vilayeti, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 10 Kasım (57&#;yaşında)
Dolmabahçe Sarayı, İstanbul, Türkiye
Ölüm nedeni Siroz
Defin yeri Etnografya Müzesi, Ankara(21 Kasım - 10 Kasım )
Anıtkabir, Ankara
(10 Kasım 'ten beri)
39°55′30″K32°50′13″D / °K °D / ;
Milliyeti Türk
Partisi Flag of the Republican People's Party (Turkey).svgCumhuriyet Halk Partisi
Diğer siyasi
bağlantıları
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti
İttihat ve Terakki Cemiyeti
Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti
Evlilik(ler)

Latife Hanım
(e.&#;; b.&#;)

Bitirdiği okul Mekteb-i Harbiye-i Şahâne
Mekteb-i Erkân-ı Harbiyye-i Şâhâne
Mesleği Asker&#;· Siyasetçi
Hükûmeti I. İcra Vekilleri Heyeti
Ödülleri Liste (24 madalya)
İmzası
Askerî hizmeti
Takma adı Mustafa Şerif Bey(Trablusgarp Savaşı'nda)
Bağlılığı Osmanlı İmparatorluğuOsmanlı İmparatorluğu
Flag of the Ottoman Empire (–).svgAnkara Hükûmeti
TürkiyeTürkiye Cumhuriyeti
Branşı Piyade[1]
Hizmet yılları
Rütbesi Müşir ().pngMüşîr
('ten sonra mareşal.)
Komutası
Çatışma/savaşları 31 Mart Ayaklanması
Trablusgarp Savaşı
I. Dünya Savaşı
(Çanakkale Cephesi&#;·Kafkasya Cephesi&#;·Sina ve Filistin Cephesi)
Türk Kurtuluş Savaşı
(Batı Cephesi)

Mustafa Kemal Atatürk[c] (,[d]Selanik, Osmanlı İmparatorluğu - 10 Kasım , İstanbul, Türkiye), Türkasker ve devlet adamıdır. Türk Kurtuluş Savaşı'nın başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilkcumhurbaşkanıdır.

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda görev yapan Atatürk, Çanakkale Cephesi'nde miralaylığa, Sina ve Filistin Cephesi'nde ise Yıldırım Ordular Grubu komutanlığına atandı. Savaşın sonunda, Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisini izleyen Kurtuluş Savaşı ile simgelenen Türk Ulusal Hareketi'ne öncülük ve önderlik etti. Türk Kurtuluş Savaşı sürecinde Ankara Hükûmetini kurdu, Türk Orduları Başkomutanı olarak Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki başarısından dolayı 19 Eylül tarihinde "gazi" sanını aldı ve mareşallik rütbesine yükseldi. Askerî ve siyasal eylemleriyle İtilaf Devletleri ve destekçilerine karşı yengi kazandı. Savaşın ardından Cumhuriyet Halk Partisini "Halk Fırkası" adıyla kurdu ve ilk genel başkanı oldu. 29 Ekim 'te Cumhuriyetin İlanı ardından Cumhurbaşkanı seçildi. 'deki ölümüne dek dört dönem bu görevi yürütmüş olup günümüze değin Türkiye'de en uzun süre cumhurbaşkanlığı yapmış kişidir.

Atatürk; çağdaş, ilerici ve laik bir ulus devlet kurmak için siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda sekülarist ve milliyetçi nitelikte yenilikler gerçekleştirdi. Yabancılara tanınan ekonomik ayrıcalıklar kaldırıldı ve onlara ait üretim araçları ve demir yolları millîleştirildi. Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile eğitim, Türk hükûmetinin denetimine girdi. Seküler ve bilimsel eğitim esas alındı. Binlerce yeni okul yapıldı. İlköğretim ücretsiz ve zorunlu duruma getirildi. Yabancı okullar devlet denetimine alındı. Köylülerin sırtına yüklenen ağır vergiler azaltıldı. Erkeklerin serpuşlarında ve giysilerinde bazı değişiklikler yapıldı. Takvim, saat ve ölçülerde değişikliklere gidildi. Mecelle kaldırılarak yerine seküler Türk Kanunu Medenisi yürürlüğe konuldu. Kadınların sivil ve siyasal hakları pek çok Batı ülkesinden önce tanındı. Çok eşlilik yasaklandı. Kadınların tanıklığı ve miras hakkı, erkeklerinkiyle eşit duruma getirildi. Benzer olarak, dünyanın çoğu ülkesinden önce olarak Türkiye'de kadınlara ilkin yerel seçimlerde (), sonra genel seçimlerde () seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ceza ve borçlar hukukunda seküler yasalar yürürlüğe konuldu. Sanayi Teşvik Kanunu kabul edildi. Toprak reformu için çabalandı. Arap harfleri temelli Osmanlı alfabesinin yerine Latin harfleri temelli yeni Türk alfabesi kabul edildi. Halkı okuryazar kılmak için eğitim seferberliği başlatıldı. Üniversite Reformu gerçekleştirildi. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı yürürlüğe konuldu. Sınıf ve durum ayrımı gözeten lakap ve unvanlar kaldırıldı ve soyadları yürürlüğe konuldu. Bağdaşık ve birleşmiş bir ulus yaratılması için Türkleştirme siyaseti yürütüldü.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Hıfzıssıhha Enstitüsü, Türkkuşu, Sümerbank, Etibank, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı ve daha birçok kamu kurumu Atatürk tarafından veya Atatürk'ün desteğiyle kuruldu. Yerli tarım, tekstil,[5][6][7] makine, uçak[8][9][10] ve otomobil[11] endüstrilerinin gelişimini destekledi. Tüm bunlara karşın Atatürk'ün hedefleri ile ülkenin sosyopolitik yapısı arasındaki uçurum kapanmadı.

Adı ve soyadı

Mustafa adını babası Ali Rıza Efendi kendi dedesinin adı olduğundan dolayı vermiştir. Çünkü Ali Rıza Efendi'nin babasının adı olan Ahmed adı ağabeylerinden birisine verilmişti.[13] Mustafa'ya neden Kemal isminin verildiğine yönelik ise çeşitli iddialar vardır. Afet İnan, bu ismi ona matematik öğretmeni Üsküplü Mustafa Efendi'nin Kemal adının anlamında olduğu gibi onun "mükemmel ve olgun" olduğunu göstermek için verdiğini söylemiştir.[14]Ali Fuat Cebesoy ise bu adı matematik öğretmeninin onu kendisinden ayırt etmek için koyduğunu belirtir.[15] Atatürk'ün bir biyografisini yazmış olan yazar Andrew Mango ise Mustafa'nın bu adı Namık Kemal'in adında "Kemal" bulunduğu için kendisinin koyduğunu iddia etmektedir.[16]

yılları arasında Gazi Mustafa Kemal unvan ve adıyla veya sadece Gazi unvanıyla anılan Mustafa Kemal'e 21 Haziran tarih ve sayılı Soyadı Kanunu'nun kabulünden sonra TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım tarih ve sayılı Kemal öz adlı Cümhur Reisimize verilen soyadı hakkında kanun ile Atatürk soyadı verilmiştir.[17][18] Yine aynı kanuna göre "Atatürk" soyadı veya öz adı başka kimse tarafından alınamaz, kullanılamaz.[19]

Gazi Mustafa Kemal'e Atatürk soyadı biraz yardımla Saffet Arıkan'ın armağanıdır. Soyadı Kanunu'nun çıkarıldığı sıralarda Mustafa Kemal Paşa için 14 soyadı adayı belirlenmiş, bunların arasından Atatürk soyadı, Naim Hazım Onat'ın tavsiyesi üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın seçtiği soyadı olmuştur. Önerilen diğer soyadları şunlardır: Etealp, Arız, Ulaş, Yazır, Emen, Çogaş, Salış, Begit, Ergin, Tokuş, Beşe, Türkata (Türkatası). Saffet Arıkan'ın bulduğu soyadı Türkata ve Türkatası soyadıdır. Çankaya'da yapılan toplantıda liste okunduktan sonra Mustafa Kemal Paşa orada bulunan Naim Hazım Onat'a, "Siz ne dersiniz?" diye sormuş, Onat da şu cevabı vermiştir: "Türkata ve Türkatası kelimeleri gerek yazılışta gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar, biliyorsunuz tarihimizde Atabey unvanı vardır. Anlamı da askerlikte müşavir, hoca demektir. Bu unvanı taşıyan birçok Türk büyüğü vardır. Biz de Türk'e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan büyük Gazi'mize Atatürk diyelim. Bu bana şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor." Bunun üzerine Gazi, Atatürk soyadını benimsemiştir.[20]

Atatürk, Mustafa Kemal adını askeriyede faaliyet gösterdiği yıllar içindeki gelişimi ve başarılarından mütevellit hak ettiği Bey (), Paşa () ve Gazi () unvanlarıyla birlikte kullandı ve hem yaşadığı dönemde hem de ölümünden sonra o adla tanınır oldu; cumhurbaşkanlığına seçildiği 'ten, kendisine Atatürk soyadının verildiği 'e dek gazete gibi medya organlarında ona sıkça "Gazi" denerek hitap edilirdi. 'te, Soyadı Kanunu'ndan sonra çıkarılan nüfus cüzdanlarından ikincisinde, Arapça bir ad olan Kemal'i milliyetçi tavrı doğrultusunda Eski Türkçede "büyük kale" anlamına geldiği iddia edilen[21]Kamâl[22] adıyla değiştirdi. ve 'te çıkarılan iki nüfus cüzdanına da Mustafa adı yazılmadı.

Atatürk'ün Kemal yerine kullandığı adla ilgili olarak Atatürk hayatta iken Anadolu Ajansı tarafından şöyle bir açıklama yapılmıştır:

"İstihbaratımıza nazaran, Atatürk'ün taşıdığı Kamâl adı Arapça bir kelime olmadığı gibi, Arapça Kemal kelimesinin delâlet ettiği manada da değildir. Atatürk'ün muhafaza edilen öz adı, Türkçe 'ordu ve kale' manasında olan Kamâl'dır. Son 'â' üstündeki tahfif işareti 'l'i yumuşattığı için, telâffuz hemen hemen Arapça 'Kemal' telâffuzuna yaklaşır."[23]

Ancak doğrudan doğruya kale ve ordu anlamına gelen kamâl sözcüğüne sözlüklerde rastlanılmamaktadır. Özbekçenin açıklamalı bir sözlüğü olan Oʻzbek tilining izohli lugʻati adlı sözlükte qamal sözcüğünün tanımında bu iki sözcük birlikte geçmektedir: Şehir, kale, ordu seafoodplus.info teslim olmaya zorlamak amacıyla düşman koşunlarını kuşatmaya alma ve bu durumda tutma; kuşatma, muhasara.[24] Aynı sözcük Kazakçada "kale" ve "sur" anlamlarına gelmektedir.[25]

Atatürk, yılının mayıs ayından itibaren adının eski yazılışına (Kemal) geri döndü. Yumuşak bir geçiş yapmak için ya hiç kullanmayarak ya da belgelere "K. Atatürk" imzasını atarak bu ismi elinden geldiğince kullanmaktan kaçındı. Resmî bir açıklama hiç yapılmadı. Ancak Atatürk'ün adının geçtiği konunun Dil Devrimi ile bağlantılı olduğu açıktı.[4]

Çocukluk ve gençlik ()

Mustafa Kemal'in Manastır Mekteb-i İdâdî-i Şâhânesi karnesi
Harp Okulu'nda arkadaşları ile birlikte,

'da Kocacık'ta doğduğu sanılan[26] babası Ali Rıza Efendi, aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ'dandır.[27]Falih Rıfkı Atay, Vamık Volkan, Norman Itzkowitz, Müjgân Cunbur, Numan Kartal ve Hasan İzzettin Dinamo'ya göre, babasının ailesi yüzyılda Anadolu'dan bölgeye göç etmiş olan Kocacık Yörüklerindendir.[26][27][28][29] Bazı yabancı kaynaklara göre ise babasının ailesinde Arnavut veya Slav kökenli Müslümanlar olabilir.[31][32] Ali Rıza Bey öncelikle dini vakıfları denetleyen bir memur olarak çalışmış, 93 Harbi öncesinde yıllarında yerel birliklerde gönüllü teğmen olarak görev yapmıştır.[33] Zübeyde Hanım ile evlendikten sonra Selanik'te gümrük memurluğu ve kereste ticaretiyle meşgul oldu.[35]

Annesi Zübeyde Hanım, yılında Selanik'in batısındaki Langaza'da çiftçi bir ailede doğmuştur. Annesinin kökeni ise Karaman'dan Rumeli'ye gelen Türkmenlerdendir.[36]

Ali Rıza Bey ile Zübeyde Hanım yılında evlendi ve Ali Rıza Bey'in babasına ait olan Yenikapı, Selanik'teki eve yerleştiler.[38][39] Atatürk, bu çiftin çocuğu olarak rumî (miladî ) yılında Selanik'te doğmuştur. Doğum günü bilinmemektedir. Kendisine sorulduğunda ise Samsun'a çıktığı 19 Mayıs tarihini doğum günü kabul etmiştir.[e][40] Fatma, Ömer, Ahmet, Naciye ve Makbule adlı beş kardeşinin ilk dördü küçük yaşta ölmüştür.[41][42]

Öğrenim çağına gelen Mustafa'nın hangi okula gideceği konusunda annesi ile babası arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Annesi Mustafa'nın Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine gitmesini istiyor, babası ise o dönemki yeni yöntemlerle eğitim yapan seküler[33] Mektebi Şemsi İbtidai'nde (Şemsi Efendi Mektebi) okumasını istiyordu. En sonunda önce mahalle mektebine başlayan Mustafa, arkadaşının suçunu üstlenmesi neticesinde yediği falaka cezası sebebiyle bir daha bu okula gitmek istememiştir.[43] Birkaç gün sonra Şemsi Efendi Mektebine geçti.[44] Atatürk, okul seçimindeki bu kararı için hayatı boyunca babasına minnettarlık duymuştur.[33] 'de babasını kaybetti.[45] Bir süre Rapla Çiftliği'nde annesinin üvey kardeşi[33] Hüseyin'in yanında kalıp hafif çiftlik işleriyle uğraştıktan sonra, eğitimsiz kalacağından endişe eden annesinin isteğiyle Selanik'e döndü, halasının yanına yerleşti ve okulunu bitirdi.[47] Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.[48]

Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'ndeki ev, 'te Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 'de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük bir eve taşınmışlardır.[49] Mustafa, seküler bir okul olan ve bürokrat yetiştiren Selânik Mülkiye Rüştiyesine kaydoldu.[33] Ancak muhitindeki askerî öğrencilerin üniformalarından da etkilenerek annesinin karşı çıkmasına rağmen 'te Selânik Askerî Rüştiyesine girdi. Bu okulda matematik öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, ona anlamı "mükemmellik, olgunluk" olan Kemal ismini verdi.[51] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısını etkiledi. 'te sınıf dördüncüsü olarak mezun oldu. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisine girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli subay Hasan Bey'in Manastır'daki eğitimin daha iyi olduğu yönündeki tavsiyesine uyarak 'da Manastır Askerî İdadisine kaydoldu.

arasında eğitim gördüğü Manastır Askerî İdadisinde tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal'in tarihe olan merakını güçlendirdi. Okulda Fransızca öğrendi, Selanik'te geçirdiği yaz tatillerinde de Fransızca kurslarına devam etti. 19 Nisan 'de başlayan Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmak istediyse de hem idadi öğrencisi olduğu için hem de 16 yaşında olduğundan dolayı cepheye gidememiştir. Kasım 'de Manastır Askeri İdadisinden sınıf ikincisi olarak mezun oldu.[57] 13 Mart 'da[58][59] İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahaneye girdi. Harbiye'ye girdikten iki ay sonra sınıf çavuşu oldu. Birinci sınıfı , ikinci sınıfı , üçüncü sınıfı kişi arasından piyade sınıf sekizincisi ( - P.8) olarak bitirdi ve 10 Şubat 'de piyade mülazım (bugünkü ismiyle Teğmen) rütbesiyle kurmay subayların yetiştirildiği Harp Akademisine girmeye hak kazandı.[57]

Mekteb-i Harbiye-i Şahane'nin akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebine (Harp Akademisi) devam etti ve kurmay subaylık eğitimi aldı. Harp Akademisi'ndeyken arkadaşları ile birlikte hükûmetin yönetimi ve politikaları konusunda fark ettikleri eksiklik ve hataları açıklamak için elle yazılmış bir gazete çıkardılar. Okul yönetimi tarafından takip edilseler de ceza almadılar ve okul bitene kadar gazete çalışmalarına devam ettiler. 11 Ocak 'te kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.[62]

Askerlik ()

Erken dönem

Mustafa Kemal (Beyrut, ) (Renklendirilmiş)
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal arkadaşları ile Şam'da. (Haziran )

Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan 5. Ordu'ya staj amacıyla gönderildi. Bu stajında piyade, süvari ve topçu sınıflarında görev aldı. yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) 5. Ordu emrinde görev yaptı. İlk stajı 5. Ordu'ya bağlı Süvari Alayı'nda gerçekleşti.[63] Bu dönemde düşük rütbeli stajyer bir kurmay subay olarak Suriye'nin çeşitli bölgelerindeki isyanlarla ilgilenen Mustafa Kemal, "küçük savaş" (gerilla savaşı) üzerine tecrübe kazandı. İsyanlarla uğraştığı dört aydan sonra Şam'a döndü. Ekim 'da Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit (Özdeş) Bey ve askerî tabip Mustafa Cantekin ile Vatan ve Hürriyet adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordudan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orada cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Tel Aviv'e dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini bildirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi. 20 Haziran 'de Kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 'de 3. Ordu'ya kurmay olarak atandı[62] ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de Şubat 'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (üye numarası: ).[65] 22 Haziran 'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[62]

23 Temmuz 'de meşrutiyetin ilanından sonra Aralık sonlarında[66] İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere bugünkü Libya'nın bir parçası olan Trablusgarp'a gönderildi. Burada Devrimi'nin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[67] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi Garnizonuna önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyana meyilli Şeyh Mansur'un evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli insanları hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek ordu planlamaya başladı.[66][68]

13 Ocak 'da 3. Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkasının Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 'da Meşrutiyet'e karşı 3. Ordu'ya bağlı Taşkışla'da konuşlanmış 2. ve 4. Avcı Taburlarının isyanıyla başlayan, diğer birliklerin katılımıyla genişleyen 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak MirlivaMahmud Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmay başkanı oldu. Daha sonra 3. Ordu Kurmaylığı, 3. Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı, 5. Kolordu Kurmaylığı, Piyade Alayı Komutanlığı görevlerinde bulundu.[62][66]

Stuart Kline'ın Türk Havacılık Kronolojisi kitabına göre,[69] Mustafa Kemal, 'da Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na katıldı. Burada yeni üretilen uçakların deneme uçuşları yapılıyordu. Ali Rıza Paşa, bu uçuşlardan birine katılmak isteyen Mustafa Kemal'i önledi. Ve akabinde uçuş yapan o uçak dönüş esnasında yere çakıldı.[70] Bazı kaynaklar tarafından, bu hikâyeye dayanarak Atatürk'ün uçağa binmekten korktuğu iddia edilse de kitabın yazarı Kline, Atatürk'ün olaydan sonra 3 defa uçağa bindiğinden bahseder.[71]

Mustafa Kemal, dönüşünün ardından 27 Eylül 'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhı'nda görev aldı.[72]

Trablusgarp Savaşı

Ayrıca bakınız: Trablusgarp Savaşı

Trablusgarp Savaşı'nda Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal (solda), Mücahit Bedevi Kuvvetleri önünde emirlerini yazdırıyor.
Mustafa Kemal Trablus'ta. ()

'de İtalyanlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuzey Afrika'daki son toprakları olan Trablus vilayeti ile doğrudan merkeze bağlı olan ve müstakil sancak da denilen Bingazi'yi ele geçirmek amacıyla savaş ilan etti. 29 Eylül 'de verilen bir nota ile bu savaşın belirli sebeplerle başlayacağı bildirildi. Bunun üzerine İtalyan kuvvetleri herhangi bir müzakere olmaksızın 4 Ekim 'de Trablus'a saldırdı. Osmanlılar, başlayan Trablusgarp Savaşı'nda zor durumdaydı; Harbiye Nazırı olarak görevini sürdüren Mahmud Şevket Paşa, Mekteb-i Harbiye'de subaylarla yaptığı bir toplantıda kara ordusunun ve donanmanın zayıflığı sebebiyle Trablus'un savunulamayacağını itiraf etmişti. İtalya tarafında da durum pek farklı değildi, onlar da yeterince gelişmiş olmadıkları için bu mücadeleye iyi hazırlanamamışlardı. Mustafa Kemal bu esnada İstanbul'daki Genelkurmay'a atanmıştı ancak bu göreve başlamadan Trablusgarp'a doğru yola çıkacaktı. Bunun üzerine Binbaşı Enver Bey, Fuat, Nuri ve Binbaşı Fethi gibi diğer İttihatçı subaylar gibi Kolağası Mustafa Kemal de Trablusgarp'a gitmeye karar verdi. Mustafa Kemal İstanbul'dan ayrılmadan önce İttihat ve Terakki merkez komitesinden para istemiş, Enver'e katılması söylenip para verilmeyince kendi imzaladığı senetlerle sterlin toplayarak Trablusgarp'a doğru yola çıkmıştı.

İtalyan kuvvetleri bir ay içerisinde Trablus'tan Bingazi'ye kadar olan kıyıları işgal etmişti. Osmanlı kuvvetleri, bir saldırı beklenmediği için buradaki kuvvetlerini Yemen'e sevk etmiş ve bu nedenle İtalyanlara karşı savunmasız kalınmıştı. O bölgede yalnızca asker bulunuyordu. Bunun üzerine, 15 Ekim 'de, Tanin gazetesi muhabiri Mustafa Şerif Bey kimliğini kullanan Mustafa Kemal, Ömer Naci ile Sapancalı Hakkı ve Yakub Cemil adında iki fedai eşliğinde bir Rus gemisiyle İstanbul'dan ayrıldı.[f][83] Mustafa Kemal ile grubu, Mısır'da Kahire ve İskenderiye üzerinden Bingazi'ye gitmeyi amaçlıyordu. Mustafa Kemal 29 Ekim'de İskenderiye'den yola çıktıktan kısa bir süre sonra yaralandı ve geri dönerek iki hafta İskenderiye'de hastanede yatmak zorunda kaldı. Çocukluk arkadaşları Nuri ve Fuat ile burada buluşup tekrar yola çıktı. 29 Kasım'da trenle İskenderiye'den ayrıldılar, aynı gün vardıkları son istasyondan 1 Aralık'ta develerle ayrılarak 8 günlük yolculuğun ardından Libya sınırına, 12 Aralık'ta ise sınırın 80&#;km batısındaki Resuldefne'ye vardılar.[86] Mustafa Kemal yoldayken Bingazi bölgesi komutanı olan Enver Bey'e 30 Kasım'da genelkurmay başkanlığı Mustafa Kemal'in binbaşılığa terfi ettiğini bildirdi. Mustafa Kemal 18 Aralık günü Enver'in Harbiye Nazırlığı'na çektiği bir telgrafa göre, "kendi isteğiyle" orduya katıldı.

Mustafa Kemal ilk olarak 22 Aralık'ta Tobruk yakınında İtalyanlarla çarpıştı. İtalyanlar Tobruk'u 4 Ekim'de ele geçirmişti ancak tüm sahil boyunda olduğu gibi Tobruk bölgesinde de Osmanlı birlikleri ve Arap kabilelerinin gerilla savaşı sebebiyle ülkenin iç kesimlerine ilerleyememişlerdi. Bununla birlikte, Türk subaylarındaki teşkilatlanmacılık ve İtalya'nın tam anlamıyla gelişimini tamamlayamamış, geri kalmış olması da iç kesimlere kadar ilerleyememelerinin bir sebebi olarak görülmektedir. Buna rağmen, İtalyanlar, Osmanlıları zorlamak için On İki Adalar'a da saldırdı. İlk başta doğudaki birliği Mustafa Kemal, batıyı ise Enver komuta ediyordu; harekât hacmi büyüyünce Enver tüm cepheyi, Mustafa Kemal ise Derne bölgesini komuta etmeye başladı. Derne'deki Ocak taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü ve 6 Mart'ta Derne Komutanlığı'na getirildi.[89] Fakat daha sonra gözünden tekrar rahatsızlandı ve bir hafta boyunca yataktan kalkamadı.

3 Mart 'deki Derne Muharebesi'nde Osmanlı kuvvetleri 63 ölü ve yaralı verirken, İtalyanlar yaklaşık ölü verdiler. Bu esnada Mustafa Kemal Derne hattının tümünü komuta ediyordu ve komutası altında sekiz Osmanlı subayı, asker, bazı gönüllüler, bir topçu bölüğü, İtalyanlardan ele geçirilen iki makineli tüfek ve Arap askeri vardı. Arap askerlerini Senusi zaviyeleri sağlıyordu ve başlarındaki şeyhleri Osmanlı subaylarına bağlıydı. Bu kuvvet İtalyan askerini Ekim Eylül arasında Derne'de tutmayı başardı. 11 Eylül 'de İtalyanlar, başarısızlıkların ardından yapılan komuta değişikliğinin ardından Derne'den çıkmak için güçlü bir hücum başlattılar ancak Mustafa Kemal komutasındaki Türk ve Araplar tarafından tekrar durduruldular.

Sahil şeridinde sıkışan İtalyan kuvvetleri, Osmanlıları barışa zorlamak için Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz'e saldırılar düzenlemeye karar verdi. Mart ayında Beyrut, Nisan ayında Çanakkale Boğazı, Mayıs ayında ise Rodos ve ve On İki Adalar'a saldırdılar. Bu nedenlerle Orta Doğu'da Berlin Konferansı ile sağlanan barış ortamının bozulacağından endişe eden Rusya, İngiltere ve Fransa ara buluculuk faaliyetlerine başladı. Fakat Libya'nın İtalyanlara verilmesine yönelik şartların konuşulduğu bu girişimler, İttihatçılar tarafından kabul görmedi.

Savaş devam ederken, Mustafa Kemal Temmuz 'de savaşın ilerleyen zamanda daha iyi incelenmesine olanak sağlayan iki emir verdi. Emirlerden 13/14 Temmuz'da verdiği birincisi, tüm subayların iki askeri gazeteyi okumaları ve dünyadaki gelişmeler ile Osmanlı ordusunun başarılarından haberdar olmalarını içeriyordu. İkinci emir ise 22 Temmuz'da verdiği, tüm subayların savaştaki tecrübelerini tarih, bulunulan şartlar, komutanın emirleri, yapılan harekât ve sonuçları ve askerlerin psikolojik durumunu da içerecek şekilde bir ay içerisinde yazmaları konusundaki emirdi. Bu sayede Batılı bir düşmana karşı savaşta edinilen tecrübeleri yazılı hâle getirmeyi amaçladı. Mustafa Kemal bu savaşta özellikle gerilla savaşı, derme çatma birlikleri yönetme, istihbarat toplama, lojistik destek gibi askeri tecrübenin yanı sıra, Arap kabile liderleriyle yaptığı görüşmeler ve pazarlıklar ile diplomasi alanında da önemli tecrübe kazandı. Nitekim buradaki başarısı kendisinin de adının yayılmasını sağladı.

Aynı yılın eylül ayında başlayan barış görüşmelerine rağmen çatışmalar sürerken, Karadağ'ın 8 Ekim'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesi ile I. Balkan Savaşı başladı. Karadağ'ı takiben, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan da Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. İlk başta Enver'in İstanbul'a dönmesi ve Mustafa Kemal'in cepheyi devralmasına karar verilmişti ancak Osmanlıların karşılaştığı tehlikenin boyutları ortaya çıkınca çoğu subay İstanbul'a geri döndü ve cephe Enver'in kardeşi Nuri komutasına girdi. Bu esnada Balkan Savaşı nedeniyle Osmanlı hükûmeti İtalyanlarla barışa razı oldu. Balkan Savaşları başladığında Trablusgarp'ta görev yapan Derne Komutanı Mustafa Kemal ve Binbaşı Nuri Bey, bu savaşlarda görev almak istediler.[] Mustafa Kemal, dönemin Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Bey'in de izni ile 24 Ekim 'de Trablusgarp'tan ayrıldı.[] Viyana, Macaristan ve Romanya üzerinden İstanbul'a döndü. Bunu tercih etme nedeni ise gözlerini Avusturya'da tedavi ettirebilmekti.

Bununla birlikte, bölgede direnişe devam eden subaylar da vardı. Şehzade Osman Fuad Efendi de bu isimlerden biriydi. Diğer subaylarla beraber Trablusgarp'ı terk eden Mustafa Kemal, Kasım 'de İstanbul'a vardı. Osmanlı hükûmeti ile İtalya arasında 18 Ekim 'de Uşi Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile, Trablus İtalyanlara verilirken İtalya da savaş tazminatı olarak 90 bin altın ödeyecek ve sahip olduğu kapitülasyonlar da ilga edilecekti. Ayrıca savaş sırasında İtalyanlarca işgal edilen On İki Adalar da geçici olarak İtalyanlara bırakıldı. İtalyanlar, Osmanlı güçleri Trablus'u boşalttıktan sonra adalardan ayrılacaktı. Padişah naibi olarak vezir rütbeli bir memur Trablus'a gönderilecek, vakıflar ile halkın dini haklarına uyulup uyulmadığı denetlenecek, din görevlerinin tayini ise İstanbul'dan Şeyhülislamlık tarafından yapılacaktı. Halk ise Senusi tarikatı şeyhi Ahmed eş-Şerif es-Senusi önderliğinde Trablus'ta Mondros Mütarekesi'ne kadar direnmeye devam etti.

Balkan Savaşları

Ayrıca bakınız:

Atatürk’e çocuklardan mektuplar

Günlerden cumartesi
Her hafta olduğu gibi bugün de sizlerden gelen mektupları bekliyorsunuz değil mi? Ama sizden bir haftalığına izin istiyorum.
Çünkü bugün 10 Kasım. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün milletin bağrına defnedildiği günün yıl dönümü. Öyleyse 'Okur Mektupları' bir hafta daha bekleyebilir. Bugün, Anıtkabir Komutanlığı'nın katkılarıyla, Anıtkabir'i ziyaret eden çocukların Atamız'a yazdığı mektupları derlemek istedim. Ruhu şad olsun

'BİRİNCİ VAZİFEMİ UNUTMADIM ATAM'
"Sevgili Atam, 2 yaşımdan beri seni fotoğraflarından çok iyi tanımama rağmen 13 yaşımda huzuruna gelmem benim için üzücü. Her niyet ettiğimde mutlaka bir engel çıktı. Olsun, şimdi sana geliyorum ya Sana gelmeden önce duygularımı yazmam değil de huzurunda neler hissedeceğim çok önemli olacak benim için. Bağrından böyle büyük bir dünya lideri çıkardığı için ulusumla gurur duyuyorum.
Kendini hiçe sayarak özgür, bağımsız bir millet için hayatını adamış sevgili Atatürk'ün torunu olmaktan onur duyuyorum. Sevgili Atam; sana tüm yaptıkların için teşekkürlerimi sunmaya, önünde saygı ile eğilmeye, her şeyden önce seni düşüncelerin alamayacağı şekilde sevdiğimi söylemeye geldim.
Sana 'Rahat uyu Atam, en büyük eserim dediğin Cumhuriyet bizlere emanet' demeye geldim. Birinci vazifemi hiç unutmayacağımı söylemeye geldim." (Sude, 25/04/)
"Sevgili Atatürk, seni göremedim ama bıraktığın miraslarını görme şansına sahip oldum. Mirasına her zaman sahip çıkacağım.
Buna verebileceğim en güzel örnek, şu an okumakta olduğum Zübeyde Hanım İlkokulu'dur. Senin varlığın ve bıraktıkların yolunda tüm çocuklar olarak ilerliyoruz." (Buse Şimşek/ İstanbul/ Esenyurt Zübeyde Hanım İlkokulu/3/B Sınıfı)

'SİZ İYİ KALPLİ BİRİSİNİZ'
"Sevgili Atam, siz çok cesaretli, zeki, zorluklara karşı yılmayan birisiniz. Bu yeteneklerinizle bizim güzel ülkemizi kurtardınız. Eğer kurtarmasaydınız biz şimdi köle olup başka ülkeler altında ezilirdik. O yüzden size ne kadar teşekkür etsem azdır.
Atam, sizin çocukları çok sevdiğinizi duymuştum. Herhalde bir kanıtı da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Çünkü siz o günü bize armağan etmiştiniz.
Atam, sizi tanıdığımda iyi kalpli biri olduğunuzu anlamıştım.
Sizin gibi bir lidere sahip olduğum için çok mutluyum." (Kaan Akman)

'KEŞKE ELİMLE VEREBİLSEYDİM'
"Sevgili Atatürk, bebekliğimden bugüne kadar içimde iyi bir his var. Senin sayende bütün Türkiye ve Türk halkı barış ve huzur içerisindedir. Seni görmedim ama senin iyi kalpli, başarılı ve çok cesur olduğunu biliyorum. Atam, keşke ölmeseydin, bu mektubu ben sana elimle verseydim. Seni rüyalarımda birçok kez gördüm.
Atam, sen benim ve tüm Türkiye için ölmedin, kalbimizde yaşıyorsun. Seni çok seviyorum ve seni hiç unutmayacağım. (Hatice Beyza Bayazıt-Muzaffer Taşdemir/3-D) "Sevgili Atatürk, bu mektubu 29 Ekim akşamı yazdım. Okulumuzda yapmış olduğumuz gösteride duygulanıp gözyaşlarımı tutamadım.
Sanki o anları yeniden yaşadım. Bu Cumhuriyet ne zorluklarla kurulmuş Kadınlar kucağında bebeğiyle savaştılar. Atatürk; sen bizi korudun, asker ağabeylerimiz ve amcalar bacağını, kolunu ve canını kaybetme pahasına savaşmışlardır. Biz çocuklar adına bizim için kurduğun Cumhuriyet için çok teşekkür ederim Atatürk.
Ben de okuyup öğretmen olmak istiyorum. Bu vatana sahip çıkacak çocuklar yetiştireceğim.
Hatice ve Ayşe kadın, kucağındaki bebek için savaştı. Kolunu kaybeden askerler için bu vatana sahip çıkacağım." (Berna Çalışkan/2/A Dalyan Naciye Tınaz Tepe İlköğretim Okulu)

Atatürk'e Mektup Örnekleri ( 3. Sınıf ve Diğer Sınıflar için )

SEVGiLi ATATÜRK,

EĞER SEN OLMASAYDIN ŞU ANDA BiZ ÖZGÜR OLAMAZDIK, BAYRAMIMIZ OLMAZDI, 23 NiSAN YILINI KUTLAYAMAZDIK, TBMM AÇILMAZDI iYiKi SEN VARSIN. ATATÜRK''ÜM SEN OLMASAYDIN YABANCILAR BiZi ESiR ALIRLARDI SEN DÜŞMANI TÜRKiYE''DEN DENiZE DÖKTÜN, HALKIN iÇiN CANINI FEDA ETTiN , BENDE BUNUN iÇiN KOMUTAN OLMAK iSTiYORUM. KEŞKE ÖLMESEYDiN, ŞUANDA YANIMDA OLSAYDIN, SEN ÇOK iYi BiR iNSANDIN, SENi SEViYORUM. SEN BU DÜNYADA Ki EN iYi iNSANSIN, SENi HiÇBiR ZAMAN UNUTMAYACAĞseafoodplus.infoŞKE SENi RESiMLERDEN DEĞiLDE GERÇEKTEN GÖRSEYDiM. SENi CANLI GÖRSEYDiM BiRŞEY iSTEMEZDiM. SENi ŞiMDi DERTLENDiRMEYEYiM DE GÜZEL TOPRAĞINDA RAHAT UYU. ÇOK ÇALIŞIP BÜYÜYÜNCE KOMUTAN OLUP BU VATANI KORUYACAĞIM.


Senin doğuşun bu dünyada yasanan en güzel doğumdur bizim için. Nedenini sorma sakın!!! Nedenini zaten yaşadın, yasattın ATAM.


Emdigin sütlerin, attıgın ilk adımın, söylediğin annene gurur veren ilk kelimenin, okuduğun her satırın, kısacası hayatın, şu anda gençliğimde kendimi korkusuz hissetmemin tek sebebiydi ve bu yüzden devim, ben senin o mavi gözlerinde duyguyla baktığın hiçbir bakışın hakkını ödeyemem.


O baskışlarının altında nede çok yaşayan varmış halbuki. Bir vatanmış senin gözlerinin ardındaki
Senin her resmine baktığımda, 'işte bu' diyorum. işte ilk kurtarıcımız olarak duydugum ve tekrar tekrar doğumunu, hayatını ve en önemlisi ülkemize kurtarıcı melek olarak geldiğini bildiğim, mavi gozlü devim diyorum. İşte seni böyle güçlü, böyle kudretli biliyor ve böylesine seviyorum.


Biliyorum ki yazdığım bu mektup eline ulaşmayacak ve sen bu mektubu okuyamayacaksın, ben sadece sana olan duygularımı, sana olan hayranlığımla yazıyorum bu mektuba. Ve şunu da çok iyi biliyorum ki yazdığım bu mektubu okuyamasan da her okuduğumda senin beni duyacağını ve hissettiğini anlıyor olacagım. Yazdıgım bu mektup son olarak kalmayacak Atam, mektubunun devamı her zaman gelecek ben yasadığım sürece. Ben sana yazıp okuyacağım ve sen de beni duyup hissedeceksin


Sen her aklıma geldiğinde ve gökyuzüne her baktığımda bir ılık rüzgar eser, ağaçkların yaprakları oynar ve ortalığı derin bir sessizlik kaplar işte o zaman şöyle diyorum içimden; "Buyuk devim geldi bir rüzgar olup esip gitti"


Sen benim her zaman kalbimdesin Atam ve öyle kalacaksın


ATAM
29 EKİM YILINDA DÜNYAYA GELDİN
O ALTIN SARISI SACLARINLA VE MASMAVİ GOZLERİNLE TANINDIN İLK ONCE.
KİM BİLEBİLİRDİ Kİ BU VATANIMIZIN KURUCUSU OLACAGINI
KİM BİLEBİLRDİ Kİ VATAN İÇİN ÖLUMUNE SAVASACAGINI
KİM BİLEBİLİRDİ Kİ VATAN İÇİN KANLAR DÖKÜLECEĞİNİ
BÜYÜDÜN, BÜYÜDÜN VE BÜYÜDÜN
O SAYGINLIĞINLA, DÜRÜSTLÜGÜNLE, SEVGİNLE AKLINLA VE YÜREĞİNLE
BÜTÜN İNSANLARIN KALBİNDE TAHT KURMAYI BAŞARDIN
HER BİR YÜREKTE, HER BİR AKILDA VE DİLDE M.K ATATÜRK VAR
İNSANLARIN SANA OLAN SAYGINLIĞI BİTMEDİ VE BİTMEYECEK
ATAM SANA SÖZ VERİRİM Kİ BİZE EMANET ETTİĞİN BAYRAĞIMIZI VE VATANIMIZI
ŞEREFİMİZLE VE NAMUSUMUZLA KORUYACAĞIZ
GÖZUN ARKADA KALMASIN ATAM SEN RAHAT UYU
SENİN YOLUNDA GİDİYORUZ SENİN YOLUNDA ÖLECEGİZ
EMANETİNDE YASIYORUZ ATAM SEN RAHAT UYU
BİR MUSTAFA KEMAL DAHA GELMEZ BU DÜNYAYA


Atam!,
Sen tüm zorluklara göğüs germiş, yılmadan, bıkmadan çalışmış, kendi menfaatlerini düşünmeden halkı için çalışmış büyük bir öndersin. Sen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürksün.
Bazen seni düşünüyorum; çünkü seni anlamak istiyorum. Bütün bu yaptıklarını nasıl başardın diye bir defa daha düşünüyorum. Dediğin sözü hatırlıyorum sonra, “Bir Türk dünyaya bedeldir.” Evet Atam… Bir Türk dünyaya bedeldir.


Seni çok özlüyorum Atam. Keşke yanımda olsaydın, ellerinden öpebilseydim. Sen hepimizin, Türk milletinin kalbinde yaşıyorsun.


Sana layık olabilmek için çok çalışıyorum Atam. Bize emanet ettiğin cumhuriyete sahip çıkabilmek için… Diyorum ki, “ Bir Türk neyin üstesinden gelemez ki? Bütün zorluklara rağmen başarma ve kazanma azmini kendimde buluyorum. Muhtaç olduğum kudretin damarlarımdaki asil kanda mevcut olduğunu biliyorum.


Atam! Ben, dünyanın her yerinde barış olsun istiyorum. Senin dediğin gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh” olsun istiyorum. Savaşlarda hiç suçu olmayan masum insanlar, çocuklar, anneler, babalar ölüyor. Daha fazla toprak kazanabilmek için yapılan haksızlıklara tahammül edemiyorum.


Sen, sanata ve kültüre çok önem verirdin. Bir sözünde “Türk milleti, Türk sanatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişecektir.” diyorsun. Gelişiyoruz Atam; eğitimde, sanatta, ekonomide, ticarette başarılı işlere imza atıyoruz.


Keşke yanımızda olsaydın, sana sıkı sıkı sarılabilseydim. Sana sonsuz teşekkürlerimi sunabilseydim. Bu mektubu sana gönderebilmeyi ne kadar isterdim bilemezsin.
Atam, şunu bil ki kanımın son damlasını vatanım için feda edebilirim. Türküm ve bununla gurur duyuyorum.

Ne Mutlu Türküm Diyene!
Saygılarımla…


Sevgili Ata'm,
Ben, bize bıraktığın cennet yurdun bir köşesinden sana sesleniyorum. Seni hiç görmedim, seninle konuşamadım. Seninle aynı havayı teneffüs edemedim. Sana çiçek sunmak isterdim. Bıraktığın cennetin bahçelerinden dal dal, boy boy; alı yeşiline karışmış demetler sunmak isterdim.


Sana, içine yurdumun kokusu sinmiş bir mektup yazıyorum. Her kelimesinde Akdeniz'i,Karadeniz'i göreceğin; her cümlesinde İzmir'i, Ankara'yı okuyacağın ve her hecesinde Samsun'un yaylalarını, çiçeklerini, pınarlarını hissedeceğin. Mektupta beni, bizi, kısaca tüm ulusumu göreceksin.


Mektubumda, sana güneşin ışıklarını, toprağımın verimini, yağmurumun bereketini getireceğim. Sana, ilkbaharda tohum saçan köylümün çalışkanlığını, tahta başında ders veren öğretmenimin azmini, ekmek ve kitap parası için sokakta simit satan çocuğun alın terini getireceğim. Şehit olmuş asker anasının feryadını, kundaktaki bebeğin hayata ilgisini, okul yolunda bir öğrencinin hayallerini getireceğim.

Kim bilir ne çok özlemişsindir Anafartalar'ı,Çanakkale'yi,İzmir'i? Belki hâlâ özlemini duyuyorsundur Samsun'a ayak bastığın ilk günün Bize ders olarak anlatılan Çanakkale'den, Arıburnu'ndan insanımın sesini. Bandırma Vapuru'yla Samsun'a yol aldığın Karadeniz'den köpük köpük deniz kokusunu gönderiyorum.


Aradan geçen bunca seneden sonra biz de seni çok özlüyoruz. Sana şiirler yazıyoruz. Her gün, her an sevecen bir gülümseyişle bize bakıyorsun. Sen bizi duyuyor, görüyorsun. yılında,Cumhuriyetimizin yılında senin başarılarını sahipleniyor, onlarla öğünüyoruz. Bilmem bana inanıyor musun?


Ben, seni seviyorum Atatürk'üm. Seni çok seviyorum. Sana ve yurduma lâyık biri olarak yetişeceğime söz veriyorum. Sen bizlere kılavuzluk etmeyi sürdüreceksin. Senin rehberliğinde çağdaşlığa, uygarlığa, bize gösterdiğin hedeflere, aklın ve bilimin ışığına kavuşacağız. Sensiz olmuyor sevgili Atatürk'üm!


Mektubumun sonunda sevgili Atatürk, senden bize inanmanı, bize güvenmeni ve sonsuzluk uykusunda rahat olmanı diliyorum. Bizler, hepimiz, ilerde doktor, öğretmen, mühendis olacağız. Bizler, senin yenilikçi, coşkun ruhunu taşıyan MUSTAFA KEMALLER olarak yetişeceğiz. Sana söz veriyorum.
Sana bunları anlatabildiğim için, sesimi sana duyurabildiğim için, ulusumun selâmını sana iletebildiğim için mutluyum. Mutluyum, çünkü artık ben de bir MUSTAFA KEMAL'im!..

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir