kerejdağ hava durumu / İslam Davası Uğruna canlarını Allah`a Satan Şehidler - Doğruhaber

Kerejdağ Hava Durumu

kerejdağ hava durumu

İslam Davası Uğruna canlarını Allah`a Satan Şehidler

Doğruhaber Haber Merkezi / Araştırma

Marksist PKK`nin ve devletin 90`lı yıllarda Kürdistan`da uyguladığı baskı ve ambargoları altında yaşayan, boykotlar nedeniyle sıkıntılara duçar olan, işkence gören ve adını koyamadığımız daha birçok sıkıntıya katlanıp canlarını Allah`a satan 5 aziz yiğit, zillet altında yaşamayıp izzeti tercih eden yüzlerce Müslüman gibi İslam`a ve Müslümanlara karşı açılmış savaşta canlarını feda etiller. Bu hafta sizlerle hayatlarını paylaşacağımız, Şehid Mehmet Nuri Gizli,  Selahaddin Asar, Adil Yeşilbağdan, Ahmet Akbaş ve Şehid Musa Onay`ın İslam davası uğruna verdikleri mücadeleyi okuyucularımızla paylaşıyoruz.

REC`İ VE Bİ`R-İ MAUNE FACİASININ TEKERRÜRÜ:

ŞEHİD AHMED AKBAŞ VE SELAHADDİN ASAR
Bilindiği üzere İslam tarihindeki önemli konu başlıklarından ikisi yukarıda yazılı Rec`i ve Bi`r-i Maune vakalarıdır. İşin özünde Resulullah`ın (SAV) davete verdiği önem olmasına rağmen sonuçları itibariyle bir faciadır. Çünkü kabileler gelip Peygamber`den kendilerine İslam`ı öğretecek davetçiler isterler ama gönderilen davetçilere ihanet edip şehid olmalarına sebep olurlar. Anlatacağımız Şehid Selahaddin ve Ahmed`in hayatları bir nevi siyerin bu iki olayının çağdaş versiyonu gibi. İkisi de Karacadağ (Kerejdağ) köylerinden Delavgur Köyü`ndendiler. Şehid Ahmed oradan ayrılıp Kubüq Köyü`nü satın alır. Ama Şehid Selahaddin Delavgur`da kalır. Karacadağ bölgesi İslami dava ile tanışınca özellikle Mehmet Nuri Gizli`nin çalışmaları sonucu bu iki şehid İslami davaya katılır. Özellikle Selahaddin koltuğunun altında sürekli kitap taşır ve oturduğu her yerde açar insanlara okurdu. İkisinin birlikte şehid oldukları Derik`in Zemheror Köyü`ne ise misafir olarak gitmişlerdi.

Aslında Zemheror köylüleri sürekli onları köylerine davet ederlerdi. “Yeni bir din getirmişsiniz, gelin bize de anlatın, bakalım bu neyin nesiymiş” diye onları İslam`ı anlatmak için köylerinde görmek istediklerini söylerlerdi. Özellikle köyün ileri gelenleri “Gelin bizim köyde de anlatın, biz de sizi tanıyalım” diye davette bulunurlardı. Şehid Selahaddin`in bu köylülerle eskiden beri dostluğu vardı. Bir gün Şehid Ahmed ile birlikte buraya gitmeye karar vermişler. Gece kalmamayı da kararlaştırmışlar. “Eğer dönmezsek bilin ki başımıza bir şey gelmiş.” diye tembihlemişler. Köye gittiklerini duyan PKK`liler dönüş yollarına pusu kurmuşlar. Şehid Selahaddin oturdukları evde tebliğe başlamış. Epey bir konuştuktan kalkma vakti gelmiş. Ama ev sahibi izin vermemiş. Pusu kuran PKK`liler onların dönmediklerini fark edince köye girmişler. Köylülerden hangi evde oturduklarını öğrenmişler. Allah bilir ya köylüler de bu oyunun içindedirler. Çünkü lojistik destek almadan böyle eylem yapmaları çok zor.


Eve giren PKK`liler, “Buradaki Hizbullahçılar dışarı çıksın” demişler. Şehid Ahmed durumu fark edip hemen ateş etmiş. Ama evde bulunan köylülerden biri namluyu tavana yönlendirmiş. Bu nedenle PKK`li kolundan yaralanmış. Eğer köylü bu şekilde davranmazsa, belki de o gün dört kişi ölmeyecekti. Çünkü yaralanan PKK`li içeriye ateş açmış. Selahaddin hemen orada şehid olmuş. İki köylü de vurulmuş. Ahmed ise yaralanmış. Köylülerin de yardımıyla odadan dışarı çıkarıldığı ve işkence ile şehid edildiği iddia ediliyor.


Kısacası o gün onlar üzerlerindeki davet yükümlülüğü endişesi ile o köye gitmişlerdi. Kendi sıcacık yataklarında, sobanın kenarında oturup kestane pişirip yiyebilirlerdi. Ama aldıkları sorumluluk gereği geri dönüp dönmeyecekleri belli olmayan bir yola gitmişlerdi.


ŞEHİD ADİL YEŞİLBAĞDAN


17 Ocak yılında Silvan`a bağlı Mala Aliké Köyü (Kazandağı) Sılténiyé mezrasında dünyaya geldi. Adil, dindar bir ailede Muhammedi terbiye ile büyüdü. Babası Molla Feyzullah, halim ve muttaki bir insandı. Adil, ortaokuldan sonra eğitim-öğretim yılında Silvan lisesine kaydını yaptırıp okul yakınlarında bir köylüsüyle beraber öğrenci evi tuttu.

Ortaokuldayken tanıştığı şuurlu mümin kardeşleriyle iyi bir diyalog içerisine girdi. Hatta lisede tartıştığı sol düşünceli öğrencileri kaldığı öğrenci evine davet ediyor, diğer arkadaşları ile buluşturup İslam ile tanışmalarına vesile olmak istiyordu. Adil, o sene bol bol kitap okuyor, öğrendiklerini pratiğe geçiriyor ve çevresindekilere anlatarak tebliğ vazifesini yerine getiriyordu. Eğitim-öğretim yılında önce babasını ardından da dedesini kaybetti. Artık evin büyüğü olduğu için annesi okulunu bırakıp köye dönmesini istiyordu. O ise dava arkadaşlarından ayrılmak istemiyordu. Bu nedenle annesine siz Silvan`a gelin diyordu. Netice olarak ne o köye döndü ne de ailesi ilçeye taşındı.


Adil, her gün düzenli olarak Selahaddin-i Eyyubi Camisi`ndeki ikindi namazı sonrası Siyer ve Kur`an derslerine devam ediyordu. Adil`in en önemli özelliği yeme-içmesinde, oturup-kalkmasında, giyim-kuşamında, taat-ibadetinde sünnete riayet etmesiydi.


Kardeşlerinin dertleriyle dertlenir, elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışırdı. Bir defasında yeni aldığı ceketini gören bir arkadaşı, “Şu ceketini giyeyim bakayım bana yakışıyor mu?” der. Adil hemen çıkarır ceketini arkadaşına hediye eder. Hey kurban olduğum Adil! Teninin içindeki canı Allah`a, dışındaki ceketi arkadaşına hediye ettin.


Nihayet haziran ayı gelmiş okullar tatil olmuştu. Herkes evine, köyüne giderken Adil annesini ve kardeşlerini çok özlemesine rağmen hicreti seçmek zorunda kalmıştı. Kendisine rahatlık vermeyeceklerini çok iyi biliyordu. Bu nedenle o yaz çok sevdiği köyüne dönememişti. Sevdiği arkadaşlarının birçoğu şehid düşmüştü. Okullar tekrar açıldı. 18 Eylül Cuma günü dersler bittikten sonra Adil, Fuat ve Hanifi beraber okuldan çıktılar. Kaldıkları eve onları bırakarak evine gitti. 19 Eylül Cumartesi saat `da Fuat ve Hanifi saldırıya hedef olmuş ve şehadet mertebesine ulaşmışlardı. Olayı duyan Adil günlerce ağlamış, arkalarından yeminler etmişti. Fuat ve Hanifi`nin şehadetlerinden sonra Adil, okulu güvenlik nedeniyle terk etmişti. Aradan bir buçuk ay gibi kısa bir süre geçtikten sonra 6 Kasım `de Silvan çarşı merkezinde çıkan bir çatışmada Adil de şehadet kervanına katılmış, aylarca uğrunda gözyaşı döktüğü Fuat ve diğer şehit kardeşlerine kavuşmak için bu kez kanını dökmüştü. 

ŞEHİD MUSA ONAY

Gürmeşe (Badina) Köyü`nde dünyaya geldi. Herkes tarafından çok sevilen biriydi. Kimseye rahatsızlık  vermiyordu. Maddidurumları çok zayıftı. Peygamber mesleği çobanlık yapıyordu. Komşusu Mahmut Kesen`in anlattığına göre köylerinde imam yoktu. Şehid gündüz çobanlık yapar, akşamları da bilenlerin yanına Kur`an-ı Kerim dersi almaya giderdi. Çobanlığa gittiği zaman da sürekli çantasında cüz taşırdı. Ayrıca kitaplar olurdu yanında. Sürekli okurdu. Çok zeki biriydi. Şehid eğitimini dağlarda çobanlık yaparak aldı diyebiliriz. Komşuları kendisinden çok memnundular: “Komşuları olarak bizler ve diğer köylüler ondan çok şey öğrendik. Bize sürekli dini sohbetler yapar nasihatlerde bulunurdu. Birçoğumuz onun vesilesiyle dinimizi öğrendik. Rabbim onun vesilesiyle bizlere hidayeti nasip etti. Rahmetli durmak nedir bilmezdi. Sürekli eğitimle ilgilenirdi. Farklı yerlerde yapılan etkinliklere katılma gayreti içerisindeydi. Örneğin, Kızıltepe merkezde bir etkinlik, bir sohbet bir ders duysa hemen koyunlarını birine emanet eder yollara düşer, yaya bir şekilde gider o programa katılırdı.” 

İlme, öğrenmeye, öğrendiği ile amel etmeye çok önem verirdi. Onun bu gayreti İslam düşmanlarının dikkatini çekmişti.

Kendisini sık sık tehdit ediyorlardı. Sakalları bile onların gözüne batmıştı. Bir gün PKK`liler yardım toplamak için köye gelirler. Tüm köylülerin toplanmasını isterler. Kısa bir süre sonra şehidin olduğu evin kapısı çalınır ve gelip onları da köylülerin toplanacağı eve çağırırlar. Köyden yaklaşık 70 kişi o eve toplanır. Tabi amaç yardım toplamak değildir. PKK`liler tek tek isim sorarlar ve bazılarını ayırırlar. Musa da ayrılanlar arasındadır. Bunların arasında bulanan Şehid Sabri biraz daha tecrübelidir. Ve bir şeyler olacağını anlamıştır. Onları evden çıkararak yol kenarına getirirler ve çapraz ateşle taramaya başlarlar. Bu olaydan sonra Musa, şehid olur. Şehit olduğunda 5 çocuğu vardı.


ŞEHİD OSMAN GÜNEŞ


Osman Güneş, Ğerzi aşiretinden idi. Yardımsever bir insan olduğu için hep çevresinin işleri için koşuştururdu. Bir de elinden hemen her iş gelirdi. İnşaat yapıldığında duvar ustası, kapı-pencere yapıldığında marangoz olurdu. Kısacası hangi iş için çağrılırsa koşar giderdi. Aynı şekilde İslami faaliyetleri için de aynı şekilde koşuştururdu. Bir sohbete gidilecekse haydi gidelim derdi. Yani hem dünya işlerinde başarılıydı hem de ahiret işlerinde.


90`lı yılların olayları çıktığında Silvan`daki gençlerin bir kısmı muhacir oldu. Bazı gençlerin babaları, akrabaları korkup onlara baskı yapmak suretiyle evden çıkmalarına izin vermediler. Diğer bir kısmının ise eve gelmelerine izin vermediler. “Eğer sen arkadaşlarınla olsan, cemilere gidip ders versen yahut okullarda Sofiklerle dolaşsan eve gelme” derlerdi. Bu arkadaşlar için çok zor bir hayat başladı. Xalê Osman`ın durumu biraz daha değişikti. Çünkü kendisi genç değildi. 55 yaşlarındaydı. Evli barklı ve çok çocukluydu. Yatılı Bölge Okulu`ndan emekli olmuştu. Ama o da muhacir sayılırdı. Çünkü evi kendisine fikren düşman olanların mahallesindeydi. Mahalle baskısı dedikleri şey tam da burada gerçekleşiyordu. Akrabaları dahi kendisine destek olmuyordu. Çocukları daha küçüktü. Hanımını ve çocuklarını orada bırakarak muhacir oldu. Muhacirliği de çok güzeldi. Herkes Xalê Osman`ın kendisinin evinde kalmasını isterdi.


Şehid Osman, bazen gizliden eve gidip iki gün kalırdı. Ailesini ziyaret eder, çocuklarıyla hasret giderirdi. Hatta onları oradan alıp başka bir yere göçmeyi düşünüyordu. Fakat buna imkân tanımadılar. Bir gün yine böyle evini ziyarete gitmişti. Evden çıktığında yakın bir sokakta arkadan kurşunlayarak onu şehid ettiler. Allah şehadetini kabul eylesin!

Ağaçsız bir dağ

Karacadağ, çocukluk yıllarımdan beri hayatımda önemli bir imge oldu.  Nedense bilmiyorum, Karacadağ denilince aklıma her şeyden önce usta ozan Ahmed Arif’in imgeleri ve savrulan Karacadağ’ı gelir. İmgeler beynimde uçuşur, dağın yamaçlarında gökyüzü bütün yağmurlarını boşaltırken, ben ıslanırım, imgelerde yıkanır, düş yolculuklarına çıkarım.

Bunun bir nedeni daha var: Çocukluk ve gençlik yıllarımda Diyarbakır Siverek kara yolu Karacadağ’ın zirvesine yakın köylerden, en içinden geçerdi. En yüksek rakımlarından dönerek, birkaç büyük köyü dolanarak Diyarbakır’a ulaşırdı. Ve ben bu dar, tenha ve kışın tipiden geçilmeyen, savrulan Karacadağ’ın yollarında, eski minibüslerle yolculuklarda birkaç kez yolda kalmışlığım vardır. Kısa süreliğine de olsa buz kesen minibüste, gözün bir metre öteyi görmediği, bütün yönlerden insanın üzerine gelen kar tanelerinin kısa zamanda yolları nasıl kapattığını, rüzgarın nasıl vınlayarak korkunç bir sese dönüştüğünü bilirim.

O yıllarda ki gibi tipi ve kar yağışı son yıllarda olmasa bile, hala Karacadağ zirvelerinde bulunan zozanlar* zaman zaman tipiye maruz kalır, rüzgar eski günleri hatırlatırcasına eser. Siverek Diyarbakır eski yolu da terk edileli yıllar oldu. Yeni yol daha engin ve düz arazilerden geçiyor, mevsimler daha az sert geçtiği için o eski tipiler ve kar yağışı görülmüyor, yollar eskisi gibi kapanmıyor.

Bundan 30 yıl önceki zamanlarda  buz gibi soğuk minibüslerde süren iki saatlik yolculuğumuz süresince apayrı bir dünyanın içinden geçtiğimizi düşünür, hayran hayran izlerdik çevreyi. Koyun sürüleri, zaman zaman deve katarları ve değirmene gelen katırlara tanık olur, yanlarından hızlıca geçerdik.

Şeyhmus Çakırtaş (4).jpg

Koçerler, koyun otlatan çocuklar arkamızdan bakarken, biz başka çobanlarının bakışlarında gözlerde kaybolurduk. Hele baharda uçsuz bucaksız yemyeşil zozanlar ve masmavi bir gökyüzünün nefis havasına tav olur, kaval üfleyen çobanların melodisinde hüzünlenirdik.

Bahar aylarında kıl çadırlar ortaya çıkar, her yer koçer** kaynardı, koyun sürüleri durmadan taze ot peşinde dolaşır dağ, bayır gezerdi.

Bir de Karacadağ’ın ağaçsız hali dikkatimi çekerdi her seferinde. Madem ki dağ, neden ağaç yok, neden bunca uçsuz bucaksız arazi de orman yok diye düşünürdüm kendi kendime.

Yıllar böylece akıp, geçerdi. İlk fotoğraf çekme denemelerini Karacadağ yollarında yaptığımda takvim yaprakları yıllarını gösteriyordu. Kah Karacadağ’a has çiçekler beni kendisine çekti, kah zozanlarda yaşayan, kıl çadırlarda hayatlarını sürdüren koçerler ilgi alanıma girdi.

Karacadağ’da su papatyasının varlığını çobanlardan öğrendim ve gördüm ki zozanlarda her yağmur sonrası oluşan göletlerde bembeyaz su papatyaları yeşeriyor. Hem de olağanüstü bir çabuklukla. Bir botanikçi değildim, işin fotoğrafik yönüyle ilgilendiğim için, su papatyasının florasını takip etmekten ziyade oluşan anları fotoğraflamak bana daha cazip geliyordu. Yine bir başka soğanlı bitki olan ve sanırım Karacadağ’a özgü dağ zambağı karlar eridikten sonra eteklerde rengârenk açtığında ben oradaydım. Kenger, axbandır ve pung toplayan kadınlar kadrajıma takılırken, çobanların kavalından çıkan melodilerinde ıslanır, hayıflanırdım. Çobanların üflediği kavallardan çıkan melodilerin neden hep ağıtları hatırlattığını düşünür, dururdum.

DSCFjpg

Aradan yıllar geçti, çok şey değişti hayatımızda. Teknoloji iliklerimize kadar işledi, her tarafa ulaştı. Eşit oranda olmasa da, her yer slikon vadisinden esen rüzgarın etkisinde şekillendi, evlere hayal edilmeyen aletler girdi, insan biraz daha yalnızlaştı. Ne ben eski bendim, ne de Karacadağ. Zaman her gün bir şeyler bizden alıp, götürüyordu.

Karacadağ’ın sönmüş volkanik, ölü bir dağ ve tarım toplumun ana rahmi olduğunu öğreniyordum yıllar içinde. İlk buğday tohumunun da buradan dünyaya dağıldığı ve bunun M.Ö 11 bin yıl öncesine tarihlendiğini de hayretler içinde kavrıyordum. Ben öğrendikçe Karacadağ zihnimde büyüyor, kocaman bir dağ oluyordu. Dolayısıyla hayatımda en çok gittiğim yerlerden biri oldu Karacadağ. Her fırsat bulduğumda kendimi bir köşesine atar ve oranın havasını teneffüs etmeye çalışırdım. Koçerlere misafir olur, çobanların sofralarına konuk, bulutlarına yoldaş, eski soğuk ve savrulan tipisini arar olurdum.

Süreç içerisinde anladım ki Karacadağ’ın kendisi zaten bir imgeydi. Yöre insanın içinde ki düşlerin bir parçası, tarihsel savrulmanın ana rahmiydi. Şairlerin tılsımı, çobanların kavalında ki ezgisiydi. Belki bu nedenledir ki Diyarbakır’da her şair biraz Karacadağ’dır, biraz savrulan zozan. Siverek’te ise kara bir isyan ve Ergani’de savrulan bir rüzgar, Viranşehir’de sırtını verecek bir dost gibiydi.

Şeyhmus Çakırtaş (17).jpg


Çoğunuz bilirsiniz Anadolu’da üç Karacadağ var. Biri anlattığım ve Diyarbakır Siverek arasında yer alan ve yöre de Kerejdağ olarak bilinen dağ,  diğer ikisi ise Orta Anadolu’da  Ankara Haymana ve Konya Karapınar ilçe sınırları içerisinde yer alan dağlardır. Her üç yükselti de metre civarında olup, ortak yönleri sönmüş volkanik dağlar olmasıdır. Neden üç dağa Karacadağ denilmiş bilmiyorum. Aralarında bir ilişki var mıdır, emin değilim?

Belki de bir kitap konusu olabilecek bir sorudur. yıl önce çekilen fotoğraflara ve seyyahların anlatımlarında anlaşılacağı üzere Zozan yani Koçer kültürü asırlarca aşiretlerin eliyle yaşatılmış, gidilen her yerde zozani bir yaşam inşa edilmiş, kültürel etkileşim damarı oluşmuştur. Zozan kültürünün Karacadağ olma olasılığı kuvvetle muhtemeldir. Yapılan arkeolojik çalışmalar ve ortaya çıkan bulgular, Karajdağ ve çevresinde hayatın bundan 15 bin yıl öncesine kadar gittiği, uygarlık konusunda ilklere ev sahipliği yaptığı ortaya çıkmıştır. İsimlerde ki benzerlikten öte, kültürel ve tarihsel süreçlerin iç içe geçmişliğinden bahsetmek mümkündür.

Şeyhmus Çakırtaş (16).jpg


Şairlere ilham kaynağı olan, Diyarbakır, Siverek, Ergani, Çınar, Viranşehir ve Derik yerleşimlerine ruh katan, kent dokusuna simsiyah bazalt taşlarıyla can veren Karacadağ, Diyarbakır-Urfa-Mardin üçgeninde oldukça geniş bir alana yayılan, sönmüş volkanik bir alandır. Yöre insanı dışında, çoğu kişi Karacadağ'ın bir dağ olduğunu bile bilmez ya da fark etmez. Çünkü dağlarda olan birçok yeryüzü şekli ve dağ dokusuna Karacadağ'da rastlanmaz. Daha çok yüksek bir yaylayı andırır. Ama yayla değil, basbayağı bir dağdır. Dağın rakımı Urfa sınırlarında metreyken, daha üst kısımlarına gidilince metreye kadar ulaşır. İnsan yükseltinin farkına bile varamaz. Derin vadileri, yüksek uçurumları yoktur. Ancak yükseltisi kışın zemheri bir soğuk, yazın serin bir esinti olur insanın yüzünde
Evliya Çelebi, 17 yy’da kaleme aldığı Seyahatnamesinde Karacadağ ve çevresinden bahsederken, sığ ormanlık alanların varlığına dikkat çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a giderken, meşeliklerden güneş yüzü göremediğini, yolculuk boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek gördüğünü defterine kaydeder. Evliya Çelebi'nin tarihe düştüğü notlar ne kadar doğru bilemiyorum ama Karacadağ'ın geçmişte meşeliklerle kaplı olduğu yaşlılar tarafından da anlatılır, Evliya Çelebi’nin doğruluğu teyit edilirdi.

Ama artık Karacadağ eski Karacadağ değil. Daha çıplak, daha sıcak ve daha kurak. Karajdağ geçmişten taşıdığı birçok izi günümüze ulaştırdığı halde, bugün artık özelliklerini bir bir kaybettiği de görülüyor Buna rağmen Türkiye genelinde bulunan endemik bitkinin en az 32 çeşidine ev sahipliği yapıyor. Türkiye genelinde toplam endemik bitki çeşidi düşünüldüğünde, Karacadağ adeta bir tohum deposu, endemik bitki cennetidir. Endemik yapısını korusa da, artık eski ağaçlı halini maalesef koruyamamış, çıplak bir dağ olarak hayatımızda var olmaya devam etmektedir.

Oysa geçmişte bölgenin genelinde sık meşeliklerin bulunduğu biliniyor. Bilinçsiz kesim, iç karışıklık ve çatışmalar nedeniyle zaman içinde koca dağ çıplak bir yaylaya dönmüştür. Kimi yaşlıların anlatımına göre yıllarında patlak veren o dönem ki adıyla “Genç Hadisesi” nedeniyle Karacadağ’da bulunan ağaçlık bölgeler Şeyh Sait adamlarına sığınak olmasın diye kesilmiş, yakılmıştır. Sonra ki dönemlerde köylülerin ticari kaygılarla ve gelir elde etmek için kestiği meşelikler ile ilgili anılar yaşı olanların hatırladığı olaylar arasındadır.

Bu gün sığ olmasa da birçok ağaç türü, her bahar kökü üzerine yeşeriyor yeşermesine ama koyun sürülerinin gazabına uğrayarak, yapraksız ve dalsız kalıyor. Oysa bu alanlar koruma altında alınsa kesinlikle kısa sürede en azından bazı kısımlarında ağaç dokusu kendini var edecektir. Bedro Tepesi, Çiyayêreş ve dağın güney doğu tarafında kalan Çınar köylerinin bulunduğu alanlarda halen zamana direnen meşe ağaçlarını görmek mümkündür.

Şeyhmus Çakırtaş (14).jpg

Binlerce yıl önce aktif bir volkan olan Karacadağ adeta yuvarlak kapta bulunan hamurun kabarmasına benzer bir oluşumla bu günkü şeklini almış, yükselen yeryüzü zaman zaman lavların dışa akmasıyla  kaya ve taşla kaplanmıştır.

Karacadağ’ın oluşumunda toprak az, taş fazla olduğu için tarımdan çok, hayvancılığa uygun alanlar oluşmuş ve asırlarca hayvancılıkla geçinenlerin sığınağı olmuştur. Geniş çayır alanları ve derelerde biriken su küçük baş hayvancılık için paha biçilmez bir alan olmuştur. Tarım daha çok dağın yamacında, geniş düzlüklerde yapılırken, Karacadağ Pirinci biraz daha sulak ve yüksek yaylalarda ekilip, biçilir. Karacadağ pirinci bilinen pirinçten daha esmer ve lif oranı daha yüksek olduğu için yörede en çok tercih edilen pirinç türüdür. Şiirlere konu olmuş, bey sofralarında anılır olmuştur.

Bölgede bulunan yer altı suları  tarım alanlarının  az olması nedeniyle temiz kalmış olduğundan  bölgenin en iyi içme su kaynakları yine Karacadağ’da bulunduğunu söylemek mümkündür. Ancak kullanılan kimyasalların hızlıca yayılması, gelecekte bu suyun kalitesini düşüreceği açıktır. Yani bölgenin en leziz ve tatlı suyu da Karacadağ gibi özünü kaybetmekle karşı karşıyadır.

Osmanlılarda uzun süre ıskâna kapalı tutulan, zaman zaman Tur Abdin Bölgesinden sürgün edilenlerin sığınağı olan Karacadağ kaç talana, kaç yangına, kaç kıyıma uğradı bilinmez. Yazılmamış tarihin vesikası gibi, kimi zaman bir sürgün yeri, kimi zaman aşiretlerin sığınağı olan dağın kendine has bir sosyal dokusu oluştu yıllar içinde. Bu nedenle aşiretlerde Mezopotamya renklerinin bütün izleri görülür, inançlarında ritüel çeşitliği göze çarpar. Kürtlerin en otantik kültürel dokunun yaşandığı, otantik  ve rengarenk elbiselerin halen en canlı şekilde günlük hayatta kullanıldığı nadir bölgelerden de biridir. Karacadağ bölgenin sentezi, tarihsel süzgeçten geçen bir yaşam alanıdır. Bu nedenle her köy açık bir kültürel müzedir demek çok abartı olmayacaktır.

Karacadağ’ı bölgede özgün kılan başka olgu ise koçer kültürüdür. Yaz mevsiminde havaların aşırı ısınması ve otlakların azalması nedeniyle koyun sürülerinin sahipleri baharla birlikte çoluk çocuk bütün aile Zozan denilen yaylalara çıkar, yaz boyunca burada kalır, havaların soğumasıyla köylere geri döner. Daha önceleri ailenin zenginliği kurulan kıl çadırın büyüklüğüne ve direk sayısına bağlıymış. Kıl çadır ne kadar büyükse, sürü de o kadar büyük olurmuş. Bu gün sayıları giderek azalan koçer çadırları, aynı zamanda bir kültürel yapının da yok olması anlamına geliyor.

Özcesi Karacadağ çok bilinen ama hep kaçak kalan, çoban kavalında acıklı bir strandır.*** Cevabı dengbejlerin yanık seslerinde saklıdır. Talana, yangına ve sürgüne dair söylencelerin adıdır. Yoksulluğun ve koçerlerin sığınağıdır. Ağaçsızdır ama asla çorak değildir ve müthiş cömerttir, suyu leziz ve serindir.

Ve Kerejdağ biraz Ahmed Arif’tir, biraz Şeyh Sait. Dört tarafını kaplayan ovaları besleyen, sularıyla can veren bir ağaçsız dağdır. Belki de ağıtı, melodisi bu nedenle acıklıdır, sancılıdır.

Çünkü Karacadağ ağaçlı haline aşıktır, aşkını kaybetmenin sancısındadır.

Kaynak ve dip notlar:

*Zozan: Yüksek Yayla

*Koçer : Göçebe aşiretler

Stran : Kürtçe halk türküsü.

Kaynakça: Battal Odabaşı Güneşin Krallığı

Vikipedia


 Şeyhmus Çakırtas

T.C. ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI
Meteoroloji Genel Müdürlüğü

Rakım:

Enlem:

Boylam:

Gün Doğumu:

Gün Batımı:

ANLIK DURUM ()

SAATLİK TAHMİN

SaatBeklenen HadiseSıcaklık (&#;C)Hissedilen Sıcaklık (&#;C)Nem (%)Rüzgar YönüOrt. Rüzgar Hızı (km/sa)Maks. Rüzgar Hızı (km/sa)
-

5 GÜNLÜK TAHMİN

Bu Merkeze Ait Uç ve Ortalama Değerler İçin Tıklayınız.

Güncelleme her gün saat ‘e kadar yapılmaktadır. (TSi)

  • Saatlik tahminlerde “Beklenen Hadise” kısmında verilen hava durumu, geçmiş 3 saatlik periyot içindeki hâkim hava durumunu göstermektedir.
  • Saatlik tahminlerde “Rüzgâr Hamlesi” kısmında verilen değer, geçmiş 3 saatlik periyot içinde rüzgâr hızındaki ani artışı temsil etmektedir.
  • Saatlik tahminlerde "Hissedilen sıcaklık", aynı saatte tahmin edilen hava sıcaklığı ile nispi nem ve rüzgâr değerlerine göre hesaplanmaktadır. Bu sıcaklık, iklimsel çevre, giysilerin ısı direnci, vücut yapısı ve kişisel durumdan olduğu kadar, termometre sıcaklığı, nispi nem, rüzgâr ve radyasyon gibi dört meteorolojik faktörden etkilendiği için sübjektif bir kavramdır.
  • Diğer tahmin bilgileri, tahmini yapılan zaman civarında beklenen değerleri göstermektedir.
  • Bu sayfada kullanılan HAVA TAHMİNİ simgeleri ve SON DURUM simgelerinin açıklamalarına buradan ulaşabilirsiniz.
Eker’in karşılanması
Köy MuhtarıMisyonBelediye BaşkanıMedeniyetlerMilletvekili

-Eker’in eve geçmesi
-Vatandaşlarla sohbet
-Eker’in konuşması
-Genel ve detay görüntüler

( DİYARBAKIR ) DİYARBAKIR

- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve dönem Diyarbakır milletvekili adayı Mehmet Mehdi Eker, seçim çalışmaları kapsamında Bağlar ilçesine bağlı Alatosun köyünü ziyaret etti. Vatandaşlarla buluşan Eker, daha sonra Seyyid Şeyh Ahmed Kerejdağ Türbesinde incelemelerde bulundu. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkan Yardımcısı ve dönem Diyarbakır milletvekili adayı Mehmet Mehdi Eker, seçim çalışmaları kapsamında Bağlar ilçesine bağlı Alatosun köyünü ziyaret etti. Ziyarette Eker'e, AK Parti İL Başkanı Süleyman Serdar Budak, kurum temsilcileri ve partililer eşlik etti. İlk olarak köyün önde gelenlerinden Ahmet Karacadağ’ın evini ziyaret eden Eker, köy muhtarı İdris Tosun ve köylüler tarafından karşılandı. Vatandaşlarla sohbet eden Eker, daha sonra Seyyid Şeyh Ahmed Kerejdağ Türbesine geçti. Dua okunmasının ardından Eker, yenilenen türbede incelemelerde bulunup, bilgi aldı. Burada konuşan Eker, ziyaretten memnuniyet duyduğunu ifade etti.
Eker, şunları söyledi: “Alatosun bizim bölgemizin büyük alimlerinin, meşayih, seyidlerinin bulunduğu bir yerdir. Buranın mevcut yaşayan temiz pak neslin evlatlarından Ahmet Karacadağ bizim hem partili bir kardeşimiz önceki dönem belediye başkanımız, onları ziyarete geldik. Türbeyi ziyaret ettik. Bu bölge çok eskiden beri ta 18’inci yüzyıldan beri bölgede hem irşat faaliyetlerinin hem irfan merkezi olmuş önemli bir yer. Karacadağ insanlık tarihi açısından çok önemli ve burası tam Karacadağ’ın, hem ismini oradan alıyor hem de Karacadağ’ın yamaçlarında. Tüm Mezopotamya medeniyetlerinin beslendiği noktalardan birisi bu bölge. Buranın hem manevi iklimi hem misyonu devam eder. İnsanların hala bir şekilde gelip feyz aldığı, duada bulunduğu, sevgiyi, kardeşliği, merhameti, o duyguları geliştirdiği güzel beldelerden. Biz de bu vesile ile hem buradaki kardeşlerimizi, hemşerilerimizi ziyaret ettik. Onlarla günümüz meselelerini konuşalım diye geldik, çok hayırlı bir ziyaret olduğunu düşünüyorum” dedi.
Konuşmalarına ardından Eker ve beraberindekiler köyden ayrıldı.
31 Mayıs Perşembe günü yayınlandı

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası