edip bülbül albüm / Şarkı şarkı: Y Bülbül ve “Fever” albümü - bant mag

Edip Bülbül Albüm

edip bülbül albüm

Mp3 indir ve Müzik dinle artık çok kolay İnternet ortamında reklamsız ve herhangi bir sorun yaşamadan Bedava mp3 indir istiyorsanız doğru adrestesiniz. funduszeue.info sitemizde üzerinde sanatçı, üzerinde albüm ve 'den fazla mp3 bulunmaktadır. Tüm arşvimiz ücretsiz müzik indirme sitemizde sizlere sunulmaktadır. Kürtçe mp3, türkçe mp3, yabancı müzikler farklı kategorilerde şarkılar hergün onlarca yeni albüm ve daha fazlası Sitemizde mp3'lerimizin büyük bir bölümüde şarkı sözleri de bulunmaktadır. Evde, arabada, işyerinde kısacası internetinin olduğu her yerde funduszeue.info sizinle birlikte

İstek, öneri şikayet ve telif hakları bildirimi için bize [email&#;protected] mail adresinden ulaşabilirsiniz. Telif hakkı bildirimlerinde anında içerik sitemizden kaldırılmaktadır. Sitemiz hiçbir şekilde sunucuda veya kendi bünyesinde mp3 dosyası barındırmamaktadır. Sadece embed kodları ile paylaşılmaktadır. Sitemizdeki şarkılar sadece dinleme amaçlıdır. Kesinlikle ticari amaç bulunmamaktadır.

Londra’da yerleşik müzisyen, prodüktör ve DJ Yiğit Bülbül’ün müzikal serüveninde Post Dial ve Love, Hippies, Gangsters gibi farklı sularda yüzdüğü projeler var. 6 Kasım günü Pingipung etiketiyle yayımlanan Fever albümüyle ve Y Bülbül ismiyle yepyeni bir sayfa açıyor. İçine tüpsüz dalmanın tüm duyuları kıpırdatan bir deneyime dönüştüğü 6 parçalık bir albüm Fever. 50 yıl öncesinin ses kâşiflerine selam duruyor ama kendi geçmişini ve deneyimlerini işin içine katmayı da ihmal etmiyor. 

Y Bülbül’le Fever’ı şarkı şarkı konuştuk; parçalara ilham veren spesifik olaylardan kendisine şimdi dinlerken hissettirdiklerine; albümün perde arkasında yatanlara dair kapsamlı yanıtlar aldık.

“The Heath”

Havadar bir yerde start alıyor albüm. Sanki bir salıncaktayız, ferahlatıcı bir manzaraya bakarak sade gitar döngüsüyle hafif hafif sallanıyoruz. Neredesin? Ne yapıyorsun? Nasıl hissediyorsun?

Salıncak mı? Aslında evet, mecazi olarak salıncaktayım&#; Biraz kafam karışık, biraz da tingildiyorum soğuktan &#; tarih 4 Ocak, Kuzey Londra’da Hampstead Heath’te doğum günümü kutluyorum iki üç eş-dostla. Hava hazır güneşliyken gidelim de bir saatlik bir içsel yolculuğa çıkalım dedik, bol bol yürürüz parkta, sonra da pub’a gideriz hava kararırken. DERKEN BİR ANDA TAKLAYA GELDİK. Ne yaptığımı bilemiyorum. Nasıl hissettiğim de muamma, saat kaç bilmiyorum, üstüme üstüme gelen üst-orta sınıf yeni evli çiftlerden, çoluk çocukla frizbi oynayan anne-babalardan kaçıyorum. Tuvalete gitmem gerekiyor ama tuvalete gitmeye korkuyorum çok insan var parkın tuvaletlerinde diye. Sonra “Dur şu parkın çevresini saran çite işeyeyim” diyorum, orada kimse görmez. Üzerine işemekte olduğum tahta çit bir anda açılıyor… Ya da açılmıyor da bana mı öyle geliyor? Yo, baya açıldı ve içinden bir insan çıktı bana doğru bakıyor, ben de alelacele pergel gibi öbür tarafa dönüyorum ayıp olmasın bari adamın üstüne üstüne işemeyeyim diye… Bir an önce toparlanmaya çalışıp “Ah pek pardon, vah çok özür dilerim” demeye çalışırken, adam güler yüzle “Boşver, başıma her hafta sonu geliyor dert değil, benim arka bahçenin parka açılan kapısı bu &#; belki de kapıyı biraz daha belirgin hâle getirmeliyim” diyor. Ben de “Evet belki de, teşekkürler” deyip utanç içinde geri dönüyorum, pantolonu toplayıp olayın şokunu üzerimden atmaya çalışıyor, astral seyahate istesem de istemesem de devam etmek durumunda kalıyorum. O gün hiç bitmeyecek gibi geldi: En uzun doğum günüm. “The Heath”, o parkta geçirdiğim saati anlatıyor, ekşisiyle tatlısıyla, aydınlığıyla karanlığıyla. 

“Mulhouse”

İsmini müzeleriyle ünlü doğu Fransa kenti Mulhouse’dan alıyor şarkı. Peki “Mulhouse” sence hangi müzede çalıyor?

Hmm. Müzeleriyle ünlü olduğunu bilmiyordum Mulhouse’un, yanlış hatırlamıyorsam bir öğle yemeği yiyecek kadar vakit harcadım orada… İşin aslı ben içinde kendi taş değirmeni olan, buğdayını da bu değirmeni kullanarak una çevirip ekmek yapan bir fırında çalışıyorum yan iş olarak. Fırının o koca Fransız yapımı değirmeninin olduğu alanına da “Millhouse” diyoruz. Bir gün ben işteyken ve o değirmen çalışırken (ve kafamı ütülerken) aklıma gelmişti “şu günlerdir uğraştığım tuhaf, dairesel/döngüsel, mekanik/kaleidoskopik şarkıya adını verebilir bu değirmen” diye. Müthiş yüksek, baya hipnotik ve endüstriyel bir gürültüsü var o koca değirmenin çalışırken tahmin edersin ki. Akşamdan kalmaysan sabahın 7’sinde de hiç çekilmiyor onu da tahmin edersin -tıpkı bu şarkı gibi, dıdıdıdı dıdıdıı dıdıdııı dıdıdııııı dıdıdııııı. Neyse sonra sene önce ziyaret etmiş olduğum Mulhouse adlı ufak tefek kent aklıma geldi. Mr. Obvious olmayayım diye “Millhouse” değil de “Mulhouse” koydum adını&#; “Mulhouse” herhalde hiçbir müzede çalmaz ya, çalar mı? Benim evin orada ’li yıllardan kalma bir buhar motoru müzesi var, çalacaksa orada çalsın bari. Onu demişken, ne çok isterim ya sanat sepet birtakım işlere ses-müzik yapmak.

“Go Goose Go”

Alma eşliğinde güneye doğru uçuyoruz. Alma’nın biraz kendine zaman ayırması lazım. Zamanlar, mekânlar birbirine giriyor şarkı ilerledikçe. Alma’yla sen nerede ne zaman tanıştın? “İyi ki manyetit var” dedirtecek ne yaşadınız?

Ya aslında bu Alma hikâyesi biraz üzücü. Bir gün 25 km’lik bir koşuya çıkacağım maraton hazırlıkları dahilinde -o gün de biraz buhranlıyım, heyheylerim üzerimde- dedim açayım Google Maps’i de kendime şöyle fiyakalı bir güzergâh belirleyeyim… Haritayı incelerken bir baktım doğuya doğru 10 km koşarsam orada bir krematoryum ve iki tane de mezarlık var, oradan geçerim sonra o köşeden ormana girer bir tur atar geri dönerim&#; Bu uzun koşular da terapi gibi, bir şeylerle hesaplaşmak için çok güzel. Bu koşumun teması da “kayıp” olsun, kayıpla, ölümle ve ölümlülükle hesaplaşayım dedim. Neyse bu mezarlıklara falan bakarak koşumun yarısına gelmişim, iyi ve fit hissediyorum, dopaminler serotoninler pompalanmış, bir yandan da “tamam ya çözdüm bu ölüm olayını ben” falan diye böbürleniyorum kendi kendime. Sonra oradan bir ormana girdim, ormandaki küçük bir gölette bir sürü yeni yavrulamış anne kazlar var, küçücük kazcıklar annelerinin arkasında fıldır fıldır yüzüyor. “Bak işte, hayatın döngüsü bu… Birileri ölüyor, birileri doğuyor” falan diye klişe klişe şeyler düşünüp hisleniyorum. Sonra ben yavru kazlara baka baka ağaçların arasından köşeyi dönüyorum, göz ucumla yerde önümde bir şey fark ediyorum son anda. Hemen ayağımın önünde yeni ölmüş kocaman bir kaz yatıyor, neredeyse üstüne basacaktım… O güzelim hayvanı yerde öyle iki-seksen yatarken görünce baya katartik bir an yaşadım. Ukalalık gibi tınlasa da aslında ölümle tam olarak hesaplaşmanın pek de mümkün olmadığını fark ettim. Neyse ileriye saralım, bu “Go Goose Go” adlı şarkıyla uğraşırken “Bu şarkı bir şey istiyor, ama ne?” diyerek Sinan Tınar’a bir mail attım, bu hikâyeyi anlattım ilham versin diye. O da Zeynep Naz (Kaz) Günsal ile bu hikâyeyi paylaştı. Zeynep de bu küçük, tatlı masalsı öyküyü yazdı. Sinan da onu Google Maps robot-kadınına okuttu. Budur. Manyetit önemli, yoksa yolumuzu yordamızı bulamıyoruz maalesef gökyüzünde oradan oraya göç ederken…

“Cacti All Over My Head”

Bu şarkıyı sahnede, üzerine doğaçlayarak dakikalarca, saatlerce çalacak bir orkestra kurmanı istesek? Kimler hangi enstrümanda? Sen ne çalıyorsun?

Bu albümü sahnede çalmak çok isterim ama kim bilir ömrüm yetecek mi öyle bir şey yapmaya! Şimdilik ortada bir grup-mrup yok. Neyse, sahnedeyim ve ne çalıyorum? Ben herhalde o tıngır tıngır gitarları çalarım kendi hâlimde. Sinancığım davulları çalsın, yanına da yine Gözyaşı Çetesi’nden Anıl’ı oturtsun o da tahta blokları çalsın. Basta sen varsın Cemciğim, sensiz olmaz ama takım elbise giymek şart. İki tane de synth koyarız sahneye, birine Gözyaşı’ndan Umut’u, diğerine de Pınar’ı koyarız; o ikisini de sahnenin ön sağ ve ön sol köşesine atarız. Teremin falan da verebiliriz birinin eline aslında. Teremini kime verelim biliyor musun, şarkıcı Teoman’a &#; tereminde Teoman. Sağ olsaydı rahmetli Tanju Okan da üzerine bir şeyler gevelerdi çok güzel olurdu.

“Alo?” 

Kadim dostun Sinan Tınar’la ’lerin başlarında yaşlarınızda kaydettiğiniz kasetlerden ses kayıtları duyuyoruz. 20 sene önceye döndüğün bu arşiv kazım sürecinde en çok neyi özlediğini hissettin?

O arşivlere dalıp çıkan Sinan oldu, bende yok o kasetler maalesef. Sinan sanırım baya bir tarama yaptı, ona sormak lazım, herhâlde kafayı yemiştir. Ben sanmıyorum yeteri kadar sabırlı ve cesur olabileyim öyle bir iş için. 35 yaşında adamın 15 yaşındaki sarhoş hâlinin ses kayıtlarını dinlediğini düşünsene… Neyse, soruya gelirsek, birçok şeyi gülümseyerek hatırlıyorum ama özlemek çok kuvvetli bir kelime, genel olarak nostalji kavramına ve onunla birlikte gelen hislere karşı biraz alerjim var. Tabii ki güzel günlerdi, dönüp o günleri düşünmek içimi ısıtıyor, ama bugün de çok güzel mesela, hava güneşli, birazdan yürüyüşe çıkacağım. Akşama maalesef Sinan’la buluşup iki üç şişe şarap gömemeyeceğim ne kadar özlesem ve istesem de. Ama şanslıyım ki çevremde başka güzel insanlar toparlamayı başarabildim, hepsinin yeri ayrı. Özellikle bugünlerde mesela Covid-movid var, hiçbir şey normal değil, sokağa çıkma yasağı var ama yapacak bir şey yok ve geçmişe özlem duymaktan bugünü unutmak faydasız. Hep beraber aynen yola devam edip, her yeni gün kendimizin ve başkalarının hayatına olabildiğince güzel anılar ve yeni anlamlar katmaya çalışmaktan başka yapacak pek bir şey yok.

“Txalaparta”

Kıvrak şarkıların ardından dingin, ağırbaşlı finale geldik. Dost ziyaretlerinin ardından kendimizle baş başayız sanki. İçimizde duygular birbirine karışırken doğa da buna karşılık veriyor. Neşeli ve acelesi olmayan böcekler göze takılıyor, rotalarını takip ediyoruz. Nasıl bir şekil çıkıyor ortaya

Bu benim favorilerimden biri, son ses dinlemesi çok keyifli… Reel olarak evet, kendimizle baş başayız veya yanımızda kendi takımımızdan biri var onla beraber dinliyoruz uzanarak. Uzanırken bir anda yatak altımızdan kayıyor ve denizdeyiz, denizde sırt üstü yatıyoruz. Uzaktan bir gemi geçiyor, onun yarattığı dalgalar da bizi ve şamandıraları derin derin salındırıyor. Bu salınımlar tatlı tatlı, ağır ağır okşuyor, yumuş yumuş sarıp sarmalıyor, deniz nedense sıcacık. O böcekleri Dalyan’da kaydetmiştim geçen yaz… Gözyaşı Çetesi’nden Umut ve Pınar, yanlarına Ertunç ve Deniz’i de alarak harika bir mekân açtılar Nazo’s diye, orada bir hafta &#; on günlük bir müzik ve güneş tatili yaptık. Şu dünya tamir olunca gidip görün, tam bir cennet! Orada çok tuhaf bir tepe vardı, sanki dünyanın bütün cırcır böcekleri toplanıp birbirlerini galeyana getirip bağıra çağıra bir cırcır böceği oratoryosu söylüyor&#; O cırcır oratoryosu da kendi içinde devinimli, uzaktan geçen geminin yarattığı dalgalar gibi. Yükseliyor, alçalıyor, sonra tekrar yükseliyor. Konuşan abimiz de Txomin Artola, çok mühim bir Bask folk müzisyeni, sağ olsun izin verdi bu şiiri ve tarihli albümünden Txalaparta performansını kullanmama. Txalaparta çok eski bir Bask perküsyon enstrümanı, Txomin de bu enstrüman üzerine yazılmış bir şiir okuyor.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası