nazım hikmet 50 yaş şiiri / 50 Yaş şiiri - Ümit Yaşar Oğuzcan

Nazım Hikmet 50 Yaş Şiiri

nazım hikmet 50 yaş şiiri

Nazım Hikmet’in aramızdan ayrılışının ylı

'Kuvayi Milliye', ' Satır', 'Benerci Kendini Niçin Öldürdü?' ve 'Memleketimden İnsan Manzaralarının da aralarında bulunduğu çok sayıda unutulmaz eseri kaleme alan şair Nazım Hikmet Ran'ın vefatının üzerinden 60 yıl geçti.

Yayınlanma: - 03 Haziran Güncellenme:

Nazım Hikmet’in aramızdan ayrılışının ylı

Nazım Hikmet Ran, ressam Ayşe Celile Hanım ile Hikmet Bey’in oğlu olarak kimi kaynaklara göre Ocak ’de kimi kaynaklara göre ise Kasım ’de Selanik’te doğdu.

“YAHYA KEMAL ‘SENDEN KESİN ŞAİR OLUR’ DEMİŞTİ”

Asıl adı Mehmet Nazım olan, edebiyat dünyasında Nazım Hikmet adıyla tanınan usta şair, yaptığı bir açıklamada, yaşamının ilk dönemini, şu sözlerle aktarmıştı:

“Ben yılında 20 Ocak’ta Selanik’te doğdum. Dedem valiydi, şiirle ilgilenirdi. Annem ressamdı, birkaç yabancı dil bilirdi. Babam önce elçilik, daha sonra üst düzey memurluk yaptı. İlk şiirimi 13 yaşındayken yazdım. Bir yangını anlatıyordu. Ailem benim harika bir çocuk olduğuma karar vermiş ve şiir yazmamı telkin etmeye başlamıştı. 15 yaşında bahriye okuluna verdiler. Deniz subayı yapmak istiyorlardı beni. Okuduğum sınıf ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sporla, diğeri şiirle uğraşıyordu. Ben şairler tarafına düştüm. Okulda bize tarih ve edebiyat derslerini ünlü Türk şairi Yahya Kemal veriyordu. Kedimi anlatan bir şiir yazmıştım. Yahya Kemal şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi. Tüyleri dökülmüş, çelimsiz bir kediydi. Yahya Kemal o zaman bana ‘Bu kadar allayıp pullayabildiğine göre, senden kesin şair olur. demişti. 16 yaşındayken Yeni Mecmua’da ‘Servilikler’ adlı şiirim yayınlandı. Bu şiir herkes tarafından beğenilmişti. 17 yaşında artık yazdıklarım ciddi ciddi basılıyordu.”

Nazım Hikmet Ran, ilkokulu Göztepe Taş Mektep’te okudu ardından Mekteb-i Sultani’nin hazırlık sınıfına yazıldı. Ailesinin yaşadığı ekonomik sıkıntı nedeniyle bir yıl sonra okuldan alınan Ran, Nişantaşı Sultanisi’ne kaydedildi.

Nazım Hikmet, ilk şiiri ‘Feryad-ı Vatan’ı 3 Temmuz ’te yazdı. Denizciler için yazdığı ‘Bir Bahriyelinin Ağzından’ şiirinden etkilenen Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın desteğiyle ’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’ni ’da tamamladı.

SAĞLIK SORUNLARI NEDENİYLE ’DE SUBAYLIKTAN AYRILDI

Edebiyatçı, Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı ancak ’de geçirdiği bir hastalık sebebiyle ’de sağlık kurulu kararıyla askerlikten çıkarıldı. Bu süreçte edebiyata ilgisini sürdüren Ran, yazdığı şiirleri büyük hayranlık duyduğu Yahya Kemal’e göstererek eleştirilerini dinledi.

“Bir inilti duydum serviliklerde/ Dedim: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde, /Eski bir sevgiyi anan rüzgar mı? / Gözlere inerken siyah örtüler / Umardım ki artık ölenler güler / Yoksa hayatında sevmiş ölüler / Hala servilerde ağlıyorlar mı?” dizelerinden oluşan ve Yahya Kemal tarafından düzenlenen, ‘Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?’ şiiri, ’de Yeni Mecmua’da yayımlandı.

Nazım Hikmet Ran, ’de Alemdar gazetesinin açtığı şiir yarışmasında birincilik ödülünü kazandı.

İlk dönemlerinde adı “hececi” şairlerle anılan usta kalem, İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde, vatan sevgisini yansıtan coşkulu direniş şiirleri yazdı.

Usta şair, Milli Mücadele’ye katılmak üzere ’de Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve Vala Nurettin ile Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice binerek İnebolu’ya geçti. Bolu’da bir süre öğretmenlik yapan şair, daha sonra Batum üzerinden Moskova’ya giderek, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) okudu.

Batum’da duyduğu ancak sözlerini anlamadığı Rusça bir şiirin şeklinden etkilenen şair Ran, serbest şiire ilgi duymaya başladı. Moskova yolculuğu sırasında yazdığı ‘Açların Gözbebekleri’ şiirinde serbest ölçüyü deneyen Ran’ın bazı şiirleri ’te Yeni Hayat ve Aydınlık dergilerinde yayımlandı.

HAPSİ İSTENDİ

Nazım Hikmet Ran, serbest ölçüde Türk şiirinin ilk örneklerini verirken, bir makalesinde şunları kaleme almıştı:

“Kafiyeli, vezinli şiir yazılmaz diyenler de kafiyesiz, vezinsiz şiir yazılmaz diyenler de dar kafalıdır. Şiir öyle de yazılır, böyle de. Ben şimdi bütün şekillerden yararlanıyorum. Halk edebiyatı vezninde de yazıyorum, kafiyeli de yazıyorum. Tersini de yapıyorum. En sade konuşma diliyle kafiyesiz, vezinsiz şiir de yazıyorum. Sevdadan da barıştan da inkılaptan da hayattan da ölümden de sevinçten de kederden de umuttan da umutsuzluktan da söz ediyorum. İnsana has her şeyin şiirime de has olmasını istiyorum. İstiyorum ki okuyucum bende bütün duygularının ifadesini bulabilsin.”

Moskova’dan ’te Türkiye’ye dönen Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde yayımlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince yeniden Moskova’ya gitti.

Nazım Hikmet Ran’ın ilk şiir kitabı ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’, ’de Bakü’de okuyucuyla buluştu.

Cumhuriyet’in 5’inci yıl dönümü münasebetiyle çıkarılan aftan yararlanmak üzere Temmuz ’de Türkiye’ye girerken yakalanan Nazım Hikmet, bir süre tutuklu kaldı.

Usta şair, yazı kadrosuna katıldığı Resimli Ay dergisinde bir yandan şiirlerini yayımladı, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yaptı. Kendisini “sosyalist şair” olarak tanımlayan Ran, sanatın amacı konusundaki tartışmada “Sanat, sanat için değildir.” diyerek toplumcu bir anlayışı benimsediğini ifade etti.

‘ SATIR’ ŞİİRİ EDEBİYAT ÇEVRELERİNDE YANKI UYANDIRDI

İstanbul’da ’da basılan ‘ Satır’ şiiri, edebiyat çevrelerinde geniş yankı uyandıran Ran, tam anlamıyla klasik denilemeyecek ama biçimsel bakımdan daha az deneysel bir şiir dili geliştirdi.

Şiirleriyle ilgili açılan pek çok davada beraat eden Ran, ’e kadar ‘gizli örgüt kurmak’ suçundan, daha sonra ise ‘orduyu ve donanmayı isyana teşvik’ suçundan tutuklandı ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi.

Nazım Hikmet Ran, ’da 17 bin mısradan oluşan ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ adlı eserini yazmaya başladı.

Genel Af Yasası’ndan yararlanarak, ’de serbest kalan şaire, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda’yla birlikte ‘Uluslararası Barış Ödülü’ verildi.

“NAZIM’A SAHİP ÇIKIN, ONUN YANINDA ŞAİR BİLE SAYILAMAYIZ”

Neruda’nın “Nazım’a sahip çıkın. Biz onun yanında şair bile sayılmayız” dediği şair Ran, serbest kaldıktan sonra askerlik görevine alınacağını öğrenince, öldürüleceği düşüncesiyle Sovyetler Birliği’ne gitti.

Ran, 25 Temmuz ’de Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Aynı yıl şairin oğlu Mehmet dünyaya geldi.

Uluslararası barış kongrelerine katılması ve bu doğrultuda mücadele etmesi nedeniyle de eserleri birçok dile çevrilen Ran, dünyada büyük ün kazandı. Pek çok ülkeye seyahat ederek konferanslara katılan ve şiirlerini okuyan Nazım Hikmet, 3 Haziran ’te kalp yetmezliği sonucu Moskova’da hayatını kaybetti.

ESERLERİNİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU VEFATINDAN SONRA YAYINLANDI

Ünlü Fransız yazar ve düşünür Jean Paul Sartre, Nazım Hikmet’in vefatının ardından yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullanmıştı:

“Vefalı dost, yiğit savaşçı, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde insana hizmet etmek ama hiçbir şeye kayıtsız kalmak istemiyordu. Bilirdi ki insan yaratılmış bir mahluktur ve asla dünyaya hazır gelmiyor. İnsanın durmadan düşmanla savaşarak kendi kendini yaratması gerekmektedir. Sözün kısası, Nazım Hikmet’in dediği gibi asla uyumamak lazımdır. O asla uyumadı. Önemli olan odur ki, ölüm onun ilk ve son uykusu oldu.”

Yazar Yaşar Kemal ise kaleme aldığı ‘En Büyük Şairimiz’ adlı makalesinde “Büyük halk ozanlarının son büyük halkası” dediği Nazım Hikmet için “Türk dili var oldukça Nazım Hikmet de var olacaktır” ifadelerini kullanmış, ayrıca “Eğer Nazım Hikmet gibi büyük bir yol gösterici gelmeseydi, edebiyatımız bu seviyeye çıkamazdı” değerlendirmesinde bulunmuştu.

Nazım Hikmet Ran’ın doğumunun ’üncü yılı dolayısıyla yılı UNESCO tarafından ‘Nazım Yılı’ ilan edilmişti.

Novodeviçi Mezarlığı’nda toprağa verilen şair, 5 Ocak tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden Türk vatandaşlığına kabul edildi.

Ran’ın ‘Dağların Havası’ (Osmanlıca), ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’, ‘ Satır’, ‘Sesini Kaybeden Şehir’, ‘Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’, ‘Taranta Babu’ya Mektuplar’ isimli eserleri yaşamı sırasında, ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’, ‘Rubailer’, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’, ‘Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar’, ‘Kemal Tahir’e Mapushaneden Mektuplar’, ‘Kuvayi Milliye’, ‘Sevdalı Bulut’, ‘Nazım ile Piraye’, ‘Hikayeler’, ‘Piraye’ye Mektuplar’, ‘Henüz Vakit Varken Gülüm’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda eseri ise vefatından sonra yayımlandı.

Eserleri 50’den fazla dile çevrilen şair, cezaevindeyken, İbrahim Sabri ve Mazhar Lütfi takma adlarının yanında imzasız olarak da bazı şiirlerini okuyucuyla buluşturdu, ’da ise Ahmet Oğuz Saruhan adıyla ‘La Fontaine’den Masallar’ isimli kitabını çıkarttı.

Akşam, Son Posta ve Tan gazetelerinde “‘Orhan Selim’ takma adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapan Ran’ın yine Orhan Selim imzalı ‘İt Ürür Kervan Yürür’ adlı bir kitabı da bulunuyor.

Oyun yazarı da olan Nazım Hikmet’in, ‘Kafatası’, ‘Bir Ölü Evi’, ‘Unutulan Adam’ ve ‘Ferhat İle Şirin’in de aralarında bulunduğu 22 tiyatro eseri, Türkiye’nin yanı sıra Rusya, Almanya, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya’da sahnelendi. (AA)

AlmanyaaskerlikBakanlar KuruluÇocukgenel afGöztepeHeybeliadaMacaristanMoskovaNazım HikmetNişantaşıÖlümSağlıkSanattiyatro

Muharrem İnce'nin okuduğu 50 yaş şiiri yeniden gündem oldu

<video>

CNN Türk’te Aynur Tartan'ın hazırlayıp sunduğu “Burada Hayat Var” programına konuk olan İnce, 2 yıl önce 50 yaşında girdiğinde yazdığı şiiri canlı yayında seslendirmişti. Muharrem İnce'nin okuduğu şiirin sözleri ve o anlar sosyal medyada tekrar paylaşıldı.

İşte İnce’nin o şiiri ve okuduğu anlar:

Mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu,

Aylardan bir deli zemheri,

Canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri.

Elveda bedenden bedene yollandığım günlere,

Elveda beline sarıldığım güzellere,

Elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere.

Gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim,

Seni martılara emanet ettim,

Islak, yorgun, huysuz martılara…

Bektaşi tekkesinde deyiş okudum,

Okudukça sana dokundum.

Yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım.

Ben Yalova’dan bir öğretmen,

50’sine yeni bastım.

Gözlerim gözlerine akmak ister,

Sen ister gizle ister göster.

Gözlerimden başka göze gitme,

Gidersen de sevme, seversen de delirtme.

Beni incitme,

Kapatma gözlerini gözlerime.

Sana derdimi kaç satırda anlatırım,

Kaç bahar dayanırım yokluğuna,

Yumuşak hünerli ellerini nasıl bırakırım sabah karanlığına.

Dumanlı dağlarda mavi güvercinli hatıralarım,

Yeşil dallarda kızıl kirazlarım,

Meydanlarda söylensin şiirlerim şarkılarım,

Varlığın yıldız yangınları aydınlanırım,

Yokluğun iri soğuk yağmurlar ıslanırım,

Seni dilde kıskanırım.


Memleketimden insan manzaraları şiiri - Nazım Hikmet Ran

Haberin Devamı

Sonra bir liman:
Küçük, beyaz daireler çizili üzerinde.
İsmini okuyamadı,
Mürekkebi gaz lekesi dağıtmış.«

Üç bayan
çıkar merdivenleri koşarak
sivri külahlarıyla
mantar iskarpinleriyle
banliyö yolcuları.

Kelepçeli Süleyman
Bayanları gördü.
Genç bir kadın geçirdi yüreğinden.
Kayısı gülünü nişanlayıp
Tükürdü.
Kelepçeli Fuat
Seslendi Galip Ustaya:

Usta.
yine tuhaf şeyler düşünüyorsun.
Düşünüyorum evlat.
Geçmiş olsun.
Eyvallah usta..
Düşünmek değiştirmez hayatı.

Fuat
tersanede tesviyeci,
19 yaşında girdi hapise
üç arkadaş perdeleri indirip
bir kitap okudukları için.
Ve yatıyor iki yıldır.
Şimdi içerilere gönderiyorlar.

Galip Usta
bu sefer
dehşetli bir şeyler düşünerek
bakıyor kelepçesine Fuat’ın,
bugüne dek
farkına varmadan biriken şeyler
yığınla
üst üste
hep beraber
tıkacını atan bir çeşme suyu gibi
bulanık
berrak
akıyordu kafasının içini doldurarak:
Ne kadar çok fabrika var İstanbul’da,
Türkiye’de ne kadar çok,
dünyada ne kadar çok, sayılamayacak kadar.
Dün akşam tornacı Ayyaş Kadir’in
Ölüsünü buldular
üniversite kapısında
bayılmış kız, talebelerden biri
Ne kadar çok kayış, kasnak
ne kadar çok volan
ne kadar çok motor
dönüyor, ha babam dönüyor, ha babam dönüyor, dönüyor,
ne kadar çok adam, ne kadar çok adam
işsiz kalırsam, diye düşünüyor,
Mürettip Şahap Usta kör oldu
dileniyor matbaalarda.
Dokuma tezgâhları, fireye tezgâhları, torna tezgahları,
şahmerdanlar, merdaneler,
pulanyalar,
pulanyalar,
pulanyalar,
Galip Usta pulanyacıydı.
Kim bilir dünyada ne kadar
ne kadar çok issiz var.
Ama askere almışlardır.
Asker olunca işsiz adam
artık işsiz sayılmaz mı?»

Yine derinlere daldın ustam.

Galip Usta dokumdu Fuat’ın kelepçesine:
Allah sonsumuzu…
ürktü kendi sesinden
hayreyleye evlat,
dedi.
İnce siyah bıyıklarıyla Fuat
gülümsedi:
Hayırdır mutlak sonumuz..

Ustanın çipil gözleri ıslak
titriyor uzun burnu.
Ve etrafa belli etmeden
koydu Fuat’ın cebine
elli beş kuruşundan yirmi kuruşunu.

Garın saati on beşi sekiz geçiyor.
I’de kalkar bu tren
Üçüncü mevki bekleme salonunda
oturup
dolaşıp
uyuyorlar yüzükoyun
Kalkacak herhangi tirenle ilgileri yok.

Baskıcı Ömer
sakalı avuçlarında
betonun üzerinde çıplak ayakları
oturuyor iki büklüm sabahtan beri.
Ve yine sabahtan beri Ömer’in Önünde
aşağı, yukarı, ileri, geri
volta vuruyor Recep.
İnce uzun kotları kalkıp inip
görünmez bıçakları atıp tutar gibi elleri
Ali malının masanın üzerinde yatıyor yüzükoyun
sırtı yarılmış gömleğinin
kumral başı bileklerimde.
Üçüncü mevki bekleme salonunda
oturup
dolaşıp
yüzükoyun uyuyorlar
Kalkacak herhangi tirenle yok alakaları

Aysel :
Yaşıı belli değil.
Belki on üç, belki yirmi.
Esmer
Kuru.
Kur
Necla:
on beş yatında var yok.
Burnu kıpkırmızı
yüzü değirmi.
Ve insanı şaşırtacak katlar büyük
yeşil empermablin altında memeleri
Vedat :
18 yaşımda.
Top ense, altı oklu beyaz kıravat
ve sivilceler.
Vedat konuşuyor:
Hiçbir yere benzemez. Bursa hamamları.
Hele Ferahfeza
Bahçe içinde bir otel.
Müşteriler temiz.
Vizite üç papel.
Biri patrona kalıyor,
Geçen sene bir Ermeni kızı götürdüm,
Kurnazdır Ermeni milleti
bizim Türklere benzemez.
Dünyalığı düzeltti.
Drahoması tamam.
Mâlum ya gâvur âdeti.
Şimdi nişanlıdır.
Aysel sordu:
Sana ne vereceğiz.?
Ben beşer kâat alırım patrondan
hesabınıza,
komisyon.

Mevsimidir,
kızlar bir tutarsanız;
günde on beş kere
belki daha çok.
Bir hesapla ne eder?
Has malları görsün Bıırsa’nın gözü.
Kadıköylüdür diye yazdı gazeteler
İstanbul kızlarının en güzelleri.»

Sabahtan beri
ilk defa
doğruldu olduğu yerde baskıcı Ömer.
Seslendi Recep’e:,
Bir cıgara ver.
Hızla önümden geçti Recep
ve dönerken
fırlattı cıgarayı.

Babası müftüydü baskıcı Ömer’in.
Evin içinde kuka teşbihler, kılaptan seccadeler.
el yazma müzehhep Mushafları hattat Osman’ın:
fakat bir tek han hamam tapusu
bir tek konsilit.
bit tek Hicaz demiryolu tahvili yoktu.
Müftü Elendi bembeyaz, şişman bir adam
Ömer hastalıklı bir çocuktu.
Arabi öğrenemedi.
Farisi, öğrenemedi.
Ahmetliye kitabında cennet kapılarına bakıp
tıpkısıydı bunlar Dolmabahçe kapısının
başladı nakışları çizmeye
Müftü vefat etti Meşrutiyetten evvel.
Meşrutiyette kadınlar dağıldılar
seccadeleri ve tesbihleri götürerek.
O hengâmede
Ömer yirmi yaşındaydı demek.
Hattat Osman’ın’ mushaflarını Parizyana’da yedi.
Gönüllü asker oldu Balkan Harbinde.
Seferberlikte esir düştü,
döndü ve başladı Kalpakçılar başında baskıcılığa.
Ahmediye’nin Firdevs kapılarındaki nakışlar
patiskalar üzerinde açılmaya başladılar..

Tahta kalıp ,
tahta kaşık
tahta dükkan
ve akşamları şarap dolu kırmızı testi
ve esaretten kalma biraz gulamperesti
bahtiyar yaşıyordu müftü zade Ömer Efendi.
Ta ki İtalya’dan
hazır kâat modeller gelene kadar.
Zira kâat modeller
kepenklerini baskıcı dükkânlarının
kapadı birer birer,
bir daha açılmamak üzere.

Recep yine hızla geçip
dönerken.
fırlattı kibriti Ömer’e.
Ali masanın üstünde yatıyor yüzükoyun
sırtı yarılmış gömleğinin.

Aysel su dökmeye gitti.
Necla dedi ki Vedat’a :
Kardeşim
götürmeyelim bu sıska kızı.
Belsoğukluğu var.
İzmit’te aldı geçen sene.
Her tarafı akıyor bunun.
Hem inanma yalan
Kadıköylü değildir.

Denizde balık kokusu
döşemelerde tahta kurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar.
Üçüncü mevki bekletme salonunda
tahta kanepelere değil
kapıya yakın
duvarın dibine
betona çömelmişler,
mavi düğmeler mintanlarında
dizleri parçalanmış sarı şayak poturlarının,
kırmızı sakallı iki Bulgarya muhaciri.
Öfkesiz, kederiyle konuşuyor, biri :

Yövmilbeter,
beterden beter.
Sonra yeter.
Paranın, tuncu.
İnsanın piçi.
Hepsi mi ama
iyisi de var.

Dışarda
peronların orda kalktı katarı.
Bu tiren
yataklı vagonuna rağmen
tirenlerin en külüstürüdür,
altı kuruşluk cıgara gibi bir şey.

Galip Usta selametleyip mahkûmları
girdi üçüncü mevki bekleme salonuna.
Oturdu baskıcı Ömer’in az ötesine.
Ali masanın üzerinde yatıyor yüzükoyun.
Recep ansızın durdu önünde ölü kaloriferin,
ibreyi soğuktan sıcağa, sıcaktan soğuğa çevirdi,
sonra bir tekme attı borulara,
sonra bağırdı avaz avaz:
Kesmeli yeryüzünde tekmil çıfıtları.
Tez gel bre Hitler Amca nerdesin?

Kaçakçıydı Recep
ve sabahtan beri gelmeyen Moiz
eroin getirecekti. Galip Usta ne dost ne düşmandı Hitler’e.
Fakat Recep’e kızdı.
Baktı Bulgaryalı muhacirlere.
Yine aynı öfkesiz kederiyle konuşuyordu
kırmızı sakallılardan biri :
gider İbrahim Peygambere der ki herif
kargalar gördüm,
gübreden kalkıp,
dallara konup,
ezanlar okuyorlar.
Bir adam gördüm
oturmuş derenin başına;
yol vermiyor aksın
içiyor tekmil suyunu
Geyikler gördüm;
kaçıp girmezler,
koşarlar peşinden avcının
vur, diye ille bizi
İbrahim Peygamber der ki herife :
O kargalar ki gördün
imamlar, hocalardır.
Gübredir mekânları,
okurlar ezanları
Düvellerdir dereyi içen adam;
halkın kanını içer,
doymazlar, içer içer,
bırakmazlar ki aksın
dere bildiği gibi.
Gördüğün geyikler günahlarımızdır:
koşarlar avcılara.
Avcılar: para.

Ali masanın üzerinde yatıyor yüzükoyun
sırtı yarılmış gömleğinin
kumral başı bileklerinde.
Recep bağırdı :
Burası sabahçı kahvesi mi, otel odası mı be
Delikanlı uyan
Ali kımıldamadı.
Sana diyoruz.
Ali kımıldamadı.
Ali cevap vermedi Recep’e.
Tuttu delikanlıyı Recep
çevirdi arka üstü.
Ali’nin başı düştü.
Ali çoktan ölmüştü.

NAZIM HİKMET RAN

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiri, Türk edebiyatının kült şiirleri arasında yer alır. Behçet Necatigil’in deyişiyle: “Şiirlerinde, yaşamanın ve aşkın güzelliğini öven, ölümün üstünlüğünü vurgulayan, Türkçeyi bütün tatlılık ve anlatım gücüyle şiire geçiren Cahit Sıtkı Tarancı, döneminin en çok okunan şairlerinden biri olmuş, hiçbir akıma bağlanmadan kendine özgü bir şiir geliştirmiştir.”

Cahit Sıtkı, Mart ’de Varlık’ta yayımlanan söyleşisinde kendine özgü bu şiir anlayışının zamanla nasıl geliştiğini şöyle anlatır;

“İlk yazılarımda biçim zayıflığı vardı; dize titizliği, “bütün” kaygısı yoktu. Eskiden duymak yeterlidir sanırdım. Ne kadar aldanıyormuşum! Bereket versin, sonradan kendimi toparlayabildim: Ömrümde Sükût ile Otuz Beş Yaş’ı okuyanlar bu farkı görebilirler. Edebiyat anlayışı zamanla oluşur.”

Şairin aynı söyleşide en çok kimleri okuduğu, kimlerin etkisinde kaldığı sorusuna verdiği yanıt ise şöyle;

“Villon’dan, Ronsard’dan başlayarak Superville’e, Pierre Emmanuel’e kadar bütün Fransız şairlerini okudum. Hepsinden de çok şeyler öğrenmişimdir. Bu arada özellikle Baudelaire ile Verlaine’e çok şey borçluyumdur; bu şairler insana kişiliğini bulduran türden, ağabey ve dost şairlerdir; insana kötülük değil iyilik ederler. Bizim şairler arasında da, dikkatli bir şiir okuyucusuna çok şeyler öğretecek olanları vardır. Divan şairlerinden, halk şairlerimizden yararlandığım kadar, Yahya Kemal’den, Haşim’den ve daha yenilerden de yoluma ışık serpmiş olan şiirler hatırlıyorum. İşini namuslu gören her şair, kendisinden sonra geleceklere kesinlikle bir şeyler öğretir. Bunun için, genç şairlerin, kendilerinden önce gelmiş olanları dikkatle okumaları çıkarları gereğidir.”

Cahit Sıtkı’nın şiirinden bu kadar söz edip, Otuz Beş Yaş’ı paylaşmamak olmazdı. 

“Otuz Beş Yaş” şiiriyle bitiriyoruz;

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

 

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

 

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

 

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

 

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

 

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

 

Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaş- Bütün Şiirleri” kitabına buradan göz atabilir, kitabın ilk bölümünü ve şairin Varlık’ta yayımlanan söyleşisinin tamamını buradan okuyabilirsiniz. 

 

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası