söz ile uslanmayanın hakkı kötektir atasözü / Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir sözünü kim söylemiştir?

Söz Ile Uslanmayanın Hakkı Kötektir Atasözü

söz ile uslanmayanın hakkı kötektir atasözü

Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir atasözünün anlamı ve örnek cümle içinde kullanımı (TDK)

Haberin Devamı

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir atasözü anlaşılması güç olan atasözlerimizdendir. Bu atasözünün tam olarak anlaşılması için atasözündeki kelimelerin anlamlarının iyice kavranması gerekir. Çünkü tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir atasözü gerçek anlamlı bir atasözüdür.

Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir Atasözünün Anlamı (TDK) Nedir?

 Yanlış yaptığı bir işe veya davranışa karşılık azarlanan insan aynı yanlışı veya kötü davranışı bir daha sergilerse onu ancak dayak yola getirir. Bir insan uyarılmasına rağmen hala aynı kötü emellerine devam ediyorsa, ona çok daha kötü davranılmasını hak eder.

Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir Atasözünün Cümle İçinde Kullanımı

 Küçük çocuk bahçedeki ağacın dallarını azarlanmasına rağmen sürekli kırdı. En sonunda annesi dayanamadı ve çocuğu dövdü. Çünkü oda biliyor ki Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

 

Giriş

 

Atasözleri ve deyimler bir dilin zenginliğini gösteren ölçütlerdir. Atasözleri, toplumun geçirdiği tarihi süreci ve kültürel özellikleri hakkında ipucu ve bilgileri barındıran değerlerdir(Demirel, 2000). Atasözlerinin sosyal ve kültürel yönden ırkları tanımlamada ya da sosyal ilişkileri belirlemede etkili bir yöntem olduğu göz ardı edilemez bir olgudur. Toplumun gelenek ve göreneklerinin, resmi ya da resmi olmayan kurallarının izlerini atasözlerinde görmek mümkün olabilmektedir.

 

Her dilde kendine göre oluşturulmuş bir atasözü dizgesi vardır (Aksoy, 1971). Atasözleri, dilin kuralları ve kültür unsurlarını yapısında barınmaktadır. Atasözü, ait olduğu milletin her özelliğini yansıtan bir araçtır. Bu özelliklerden biri de atasözlerinin eğitim ve öğretimle ilgili olan bölümüdür.

 

Atasözleri, ana dili eğitiminde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Dile ait bütün özellikleri ve kelime zenginliğini atasözlerinde görmek mümkündür. Bu değerler gelenekler yoluyla yerleşmiştir. Ulusal bir özelliği olduğu için de inandırıcı ve kutsal olarak kabul edilirler. Çünkü sözler halkın ortak düşünceleriyle meydana gelmiş ve ortak payda olarak görülmüştür.

 

Olay ve olguların anlatımında atasözleri rehber olmaktadır. Sınıf ortamında yapılan sözlü ve yazılı çalışmalarında düşüncelerin tıkandığı noktada, durumu özetleyen bir atasözünün söylenerek neticeye varılması oldukça önemli bir noktadır. Aile ve öğretmenlerin atasözlerinin bu yönünü kullanarak birçok etkinliği yapmaları mümkündür. Atasözlerindeki ritmik anlatım hem ilgi toplayıcı bir özelliğe sahiptir hem de yoğun deneyim içermektedir.

 

Ana dilinin ve buna bağlı olarak kelime öğretiminin atasözü ve deyimlerdeki sağlam yapılarıyla kolayca gerçekleşeceği şüphesizdir.

 

Ziya Paşa, gerek yazar gerekse düşünür olarak oldukça önemli bir değerdir. Şiirlerinde işlediği temalar yol gösterici nitelikte olmuştur. Beyitlerin, yoğun anlamlarından dolayı üzerlerinde saatlerce konuşulacak nitelikleri vardır.

 

Ziya Paşa’nın Sosyal Hayata Bakışı

 

Ziya Paşa’nın dikkat çekici beyitlerinden hareketle sosyal yönü olan ve eğitim değeri taşıyan birçok örnek vermek mümkündür. Ziya Paşa, insanın dünyadaki serüvenini ele alarak değerlendirmektedir. Hayatın, acı ve tatlısıyla çok çeşitli olduğunu, bu âlemde insanın başına her türlü şeyin gelebileceğini ifade ederek insanların azimli ve dürüst hareket ettikleri taktirde mağdur olmayacaklarını vurgulamaktadır. Ayrıca insanların bu dünyayı haddinden fazla önemsememesi gerektiğini belirten Ziya Paşa, nice büyük insanların bu dünyada adının bile kalmadığını, önemli olanın güzel bir eser bırakmak olduğunu ifade ederek onlara doğruluk, çalışkanlık ve hoşgörülü olmaları hususunda tavsiyelerde bulunmaktadır.

 

Felek öyle bir felektir cân alır yerine

Ederse her kime nân-pâre-yî hayât i’tâ

 

Bu dünya hayatı öyle enteresan bir karaktere sahiptir ki, bir kimseye ekmek parçası kadar hayat verse, onun karşılığında can alır. Şair dünyada hiçbir şeyin karşılıksız olamayacağını her şeyin bir bedeli bulunduğuna dikkat çekmiştir.

 

Bir âsiyâb-ı felâkettir âsiyâb-ı felek

İçinde gendum-ı gerdânıdır semâ vü semek

 

Feleğin değirmeni öyle bir felaket değirmenidir ki, içinde döndürüp dolaştırarak öğüttüğü tahıl, semavât ve mahlûkattır.

 

Ne nâm ü şânı olan ehl-i iştihâr geçti

Ki nâmı mensi-yi idrâk-i nev’-i âdemdir

 

Nice nam ve şan sahibi şöhretler bu dünya misafirhanesine uğrayıp da geçip gittiler. Artık onların adı ve sanı insanoğlunun idrakinde unutulmaya mahkûm olmuştur. Dünyada hiçbir şey insanları üzecek kadar önemli değildir. Şair sosyal konuları işlerken sürekli, toplumda aksayan yönleri çarpıcı bir şekilde yansıtmaya çalışmıştır.

 

Görmeden âsâr-ı nîsânın bahâr elden gider

Güller âhir râm olur ammâ hezâr elden gider

 

İnsan, nisan ayının güzel eserlerini görmeden, bahar mevsimi elden gider. Nihayet kendini güllere kabul ettirir ancak bu sefer de bülbül elden gider. Zıya Paşa burada, insanların içinde bulunduğu anın değerini bilmelerini, ömür sermayelerini dikkatli kullanmaları gerektiğini vurgulamıştır. Sosyal açıdan bakıldığında, zamanın şartlarına göre insanların kendilerini donanımlı hale getirmelerinin zaruri olduğunu ifade etmiştir. Eğitim açısından bakıldığında ise çocuklara verilecek terbiyenin kendi kuşaklarının ve bulundukları çağın şartlarına uygun olması gerektiğini zorunlu görmüştür.

 

Nev-civân sevmekte ben pîrânı ta’yib eylemem

Hüsn olur kim seyr ederken ihtiyâr elden gider

 

Taze güzelleri sevdikleri için ben yaşlıları kınamam, çünkü insan hasbel beşer öyle bir güzellikle karşılaşır ki onu seyrederken irade kontrolünü elden bırakır. Şair, normalin dışında davranan insanlara bakış açısını vurgularken bazı durumlarda insanların hoş görülmeleri gerektiğini belirtmiştir.

 

Ziya Paşa, insanın bu âlemdeki hayat serüveninin daima hüsrana maruz olduğunu ayrıca beklentilerinin her zaman birbirine denk düşmeyeceğini ifade etmek için şöyle diyor:

 

Rızk-ı maksûma kanaâttir meâli hikmetin

Gâh hırs-i nev-şikâr ile şikâr elden gider

 

Hikmetin anlamı, Allah’ın taksim ettiği rızka kanaat etmektir. Yoksa insan yeni bir av elde etme hırsı ile elindekini de kaçırır. İnsan elindeki nimetin değerini bilmezse, sermayesini de kaybetme olasılığı olduğunu unutmamalıdır. Şairimiz burada, sosyal kurallar içinde ve dini temayüllerde öncelikle insanın, elindeki nimete razı olması gerektiğini vurgulamıştır.

 

Nasıl cem’-i ulûfe nusret-i âhâd lâzımsa

Bıraksın zikr-i hayr âsâr ü efâliyle âlemde

 

Nasıl ki binlerce sayının toplanabilmesi için, birlerin yardımlaşması gerekiyorsa, insanın da dünyada ancak eserleri ve fiilleriyle hayırlı bir isim bırakması gerekir. Birlikte yaşamak, bazı sorumlulukları gerektirmektedir. Bu sorumluluk paylaşma ve üstesinden gelebilme anlayışıdır, insanlara iyi ve doğruyu göstererek yardımcı olunması icap eder.

 

İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada

Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et

 

Şu geçici dünyada incinmemek istiyorsan, başkalarını incitmemeğe özen göster. İnsanlar acı çekmek istemiyorsa, başkalarını üzmemelidir. Şair, sosyal ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiğini akıcı ve özlü bir biçimde dile getirmektedir.

 

Ziya Paşa’ya Göre Yöneticilik

 

Yöneticiliğin kolay bir iş olmadığını her vesileyle dile getiren Ziya Paşa, insanların zaaflarına dikkat çekerek birçok kötülüğün kaynağının bu zaaflar olduğunu ifade etmektedir. Bundan başka haset, kin, dünya ve makam sevgisinin toplum hayatını olumsuz yönde etkilemek suretiyle birçok probleme sebep teşkil ettiğini belirten Ziya Paşa; yöneticilerin sabırlı, disiplinli, aynı zamanda hoş görülü olmalarının önem arz ettiğini ifade etmektedir. Ziya Paşa’ya göre yöneticide bulunması gereken vasıflardan biri de donanım ve asalettir.

 

Ziya Paşa liderlik mevkiinde bulunan kişilerin, küçük şeylere takılmayıp, sabırlı olmalarının ne kadar önem arz ettiğini belirtme sadedinde şu veciz ifadeyi dile getiriyor:

 

Sâr-bân-i vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur

Bir topal merkeb belâsıyle katâr elden gider

 

Eğer zamanın kervanbaşıysan birçok meseleyi sineye çekeceksin. Yoksa bir topal merkep sebebiyle kervanı elden çıkarabilirsin. Toplumda liderlik yapan ya da sorumluluk mevkiinde bulunanların olabildiğince hoşgörülü olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde büyük bir başarısızlıkla karşılaşabilir.

 

Sakın ikbâl için eşhasa olma âlet-î ağrâz

Sana lazım mı olmak âleme cellâd lâzımsa

 

Sakın makam ve mevki için (dünya menfaati için) insanların kötü emellerine alet olma.

 

Başkalarına cellât lazımsa taliplisi sadece sen mi kaldın? Şair, menfaatler uğruna kimsenin üzülmemesi ve kimseye eziyet edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca belli bir toplumda yaşarken nasıl bir yol izlemenin daha doğru olduğu ve insanların birbirilerine nasıl davranması gerektiğini etkileyici bir üslupla dile getirmektedir.

 

Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar

Rencîde olur dîde-yi huffâş ziyâdan

 

Her hususta yetersiz olan kişiler, üstün kişileri hazmedemezler; çünkü yarasanın gözü ışıktan rahatsız olur. Binaen aleyh, karakterleri aşağılık kompleksiyle hasta olanlar, hasetleri sebebiyle zirve şahsiyetlerin üstün yeteneklerini daima kıskanırlar. Şaire göre, kendi alanında yetersiz olan kişiler, yeterli ve başarılı olan insanları çekemezler ve onlara zarar vermeye çalışırlar.

 

Ne kaanûna ne cebr ü zûra ne hünkâra tâbi’dir

Bu bender-gehte herkes dirhem ü dînâra tâbi'dir

 

Bu dünya limanında insanlar, kanuna, zorbalığa ve devlet otoritesine değil; ancak para ve pula itaat ederler. Şair bozulan önemli kurumların ve sosyal çözülmelerin sebeplerini, değerlerin kaybolmasına ve onların yerini menfaatin almasına bağlamaktadır.

 

Müselsel bir esârettir zarûret her hükümette

Ki sultan nâzıra nâzır da hizmet-kâra tâbi’dir

 

İşi yokuşa sürme, gelip geçen her hükümette, zincirleme bir esaret halkası olagelmiştir. Zira sultan vezire, vezir de hizmetlisine işi havale eder.

 

Anlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât

Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde

 

Günümüzde laf ile dünyaya nizam vermeye çalışanların, kendi evlerinde bin türlü ihmalleri bulunmaktadır. Kendi sorunlarını çözecek gücü bulunmayanların başkalarına akıl vermeye çalışmaları yanlıştır. Kişinin öncellikle herhangi bir konuda kendini yetiştirmesi ve sonra çözüm üretmesi gerekmektedir. İnsanoğlunun kendi eksiklerini bilmesi oldukça önemli bir konudur. Bu meseleye açıklık getirmesi bakımından Sivaslı, Feyzullah ÇINAR’ın anonim olarak dile getirdiği şu dörtlük, Ziya Paşa’nın düşüncesini doğrular niteliktedir:

 

“Geldim şu âlemi ıslah edeyim

 Özümü meydanda gördüm sonradan

 Zaman mahlûkuna meylimi verdim

 Sermayemden zarar gördüm sonradan."

 

 Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

 Şahsın görünür rütbe-yi aklı eserinde

 

İnsanın varlığını ispat eden husus, emeği neticesinde ortaya koyduğu iştir. Kişinin aklının derecesi ise meydana getirdiği eserinde görünür. Günümüzde bir işi yapmadan ve başarmadan, yapmış ve başarmış gibi davrananları fazlaca görmek mümkündür. Şairin yaklaşık bir asır önce dile getirdiği bu tespit hala günceliğini korumaktadır.

 

Kıllet-i idrâkten sanma Ziyâ’nın gayretin

Neylesin kim yer gelir sabr ü karâr elden gider

 

Ziya’nın mücadelesini idraksizliğine yorma. Zira netice itibariyle o da bir beşerdir ne yapsın? An gelir ki insanın sabır ve sebatı elden gider.

 

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

Zer-dûz palan ursan eşek yîne eşektir.

 

Soyu bozuk olana giydiği üniforma asalet vermez. Zira altından palan vursan eşek yine eşektir değişmez. Şaire göre sosyal ve kültürel açıdan kişilik sorunları olan ve asaletten yoksun kişilerle iletişim pek zordur. Bu tür kişilere devlet mercilerinde hassas görevler verirken çok dikkatli olmak gerekir. Ayrıca eğitim-öğretimde insanın alacağı eğitime göre hem belli bir yeteneğe sahip olması, hem de karakterinin düzgün olması önem arz etmektedir.

 

Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde

İşret güher-î âdemi temyîze mihektir

 

Karakteri kötü olan kişi içki meclisinde anlaşılır; çünkü içki sofrası, insanın özünün ortaya çıkması için bir nevi mihenktir. İçki içip sarhoş olan kişi şahsiyetini gizleyemez, içinde ne varsa ortaya döker.

 

Ziya Paşa’nın Eğitim-Öğretim Anlayışı

 

Ziya Paşa, eğitimde öncelikle ferdin şahsi yeteneklerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini savunur. Eğitimin, bireyin zihni ve bedeni gelişmesinin yanı sıra, sosyal ve kültürel muhitine göre çok yönlü bir şekilde verilmesini önemser. Ziya Paşa’ya göre eğitimin mutlaka belli disiplin kurallarına dayanması şarttır. Ayrıca Ziya Paşa’ya göre bilginin hangi kaynaktan geldiği de önemli değildir. İnsan muhalif olduğu bir kültür ve onun yetiştirdiği şahıslardan da bilgiyi alabilir. Çünkü onun anlayışına göre ilim evrenseldir, kimsenin özel mülkü olamaz.

 

Giden gelmez gelen meşkûktür bil kadrini hâlin

Bu dehrin mihnet ü zevki bütün efkâra tâbi’dir

 

Giden zaman elden çıkmıştır, gelecek zamanın da mahiyeti meçhuldür. O halde bulunduğun vaktin kıymetini bilmen gerekir. Şunu da unutmamak lazımdır ki bu zamanın sıkıntı ve mutluluğu tamamıyla düşüncelere bağlıdır. Ziya Paşa, zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır, içinde bulunulan an her şeyden değerlidir. Bu durum, ancak şimdi değerlidir. Yarınların ne getireceği belirsizdir. Bu bağlamda özellikle eğitim-öğretim açısından bakıldığında çocuklara zamanında verilmesi gereken temel kuralların ve kazandırılması gereken davranışların ne kadar önemli olduğu üzerinde durulması gereken bir noktadır.

 

Yıkardı Kûhken âhıyle dağlar duymadı Şîrîn

Acebtir gâh söz taşa geçer inşâna kâr etmez

 

Ferhat’ın dağları yıkan âhını Şirin duymadı. Gariptir, bazen söz taşa tesir eder, insana kâr etmez. Şair, insanların anlaşılmaz taraflarının olduğunu vurgularken, bazen onları hiçbir şeyin yola getiremediğini ifade etmektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki etkilenmeyecek insan yoktur, yeter ki onların akıl ve gönül kapılarına nüfuz edebilelim.

 

Ziyâ ol ârif-î âgâh-dil tahsîne şâyandır

Ki noksânın bilip arz-î kemâl ü iftihâr etmez

 

Ey Ziya! marifet sahibi ve basiret gözü açık olan kişiler ancak övgüye layıktır. Zira böyleleri, noksanını bilir, Her hususta üstünlük taslayıp, kendini övmez. Şair, kendini bilenle bilmeyeni karşılaştırarak insani değerlere değinmiştir. En değerli insanın, kendini bilen ve yaptıklarının farkında olan insan olduğunu belirtmiştir. Kendi özelliklerini bilen insanlar, hoşgörülü ve alçak gönüllü olurlar.

 

Fünûn-Î fitneyi zülfün hat-i pür-fenden öğrensin

Kişi bir ders öğrensin de tek düşmenden öğrensin

 

Zülüf, sevgiliyi baştan çıkartacak teknikleri, yüz hatlarının işve dolu çizgilerinden öğrensin. Kişi bir ders öğrensin de tek düşmandan öğrensin. insanoğlu yaşamı boyunca birçok şeyle karşılaşmaktadır. Karşılaştığı bu şeyleri tanıyıp öğrenmeğe ve yaşamında uygulamaya gayret eder. Ziya Paşa, burada eğitim-öğretimin olduğu bir yer varsa, bu ortamdan yararlanılması gerektiğini savunmaktadır. Çünkü ona göre bilginin kaynağı sorulmaz. Şair, öğrenmenin ön yargılardan uzak, her durumda gerçekleşmesi gereken bir olgu olduğuna inanmaktadır.

 

Eğer bir âdeme hayr-ül-halef evlâd lâzımsa

Menâfi’i muhteliftir iktizâ-yî rûzigâr üzre

 

Eğer bir kişiye kendisinden sonra hayırlı bir evlat lazımsa, zamanın şartlarına göre onun faydaları muhteliftir. Çocuklarınızı, onların yaşadığı çağın şartlarına göre yetiştirmeniz gerekir ki beklediğiniz neticeyi elde edebilesiniz. Ziya Paşa bu beytinde, çocukların eğitimini son derece önemsemekte ve neler yapılması gerektiği konusunda fikirler ileri sürmektedir, iyi yetişmiş bir çocuk için, iyi bir eğitime ihtiyaç vardır. Bu bağlamda çocukların çok yönlü eğitilmesine önem verilmesi konusunda telkinlerde bulunmaktadır.

 

Bil illeti kıl sonra müdâvâta tassadî

Her merhemi heryâreye merhem mi sanırsın

 

Sen her merhemin her yarayı iyileştirebileceğini mi sanıyorsun? Bir hastalığı tedavi edebilmek için öncelikle onu teşhis et, daha sonra tedaviye başla. Şaire göre, başarılı olmanın en önemli unsuru doğru bakabilmek ve doğru görebilmektir. Bu husus her alanda geçerli olan bir bakıştır. Özellikle eğitim-öğretim sürecinde çocukların öğrenme sıkıntılarını bilmeden, başarısızlıklarını gidermeye çalışmak yanlıştır.

 

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun

Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın

 

Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? Hiç beklemediğin bir insan en ince sırlarını tespit eder. Şaire göre herkesin kendine göre yetenekleri vardır. Bu yetenekleri küçük görmemek, aksine keşfetmeğe çalışmak gerekir. Daha sonra o ferdi yetenekleri toplumun kalkınmasında kullanmak icap eder.

 

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr

Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir

 

Nasihat ile yola gelmeyeni önce ikaz etmeli, ikaz da sonuç vermiyorsa yapacak bir şek yok, o kişiyi ancak şiddet ıslah eder. Şaire göre her şeyden önce ferdi uyarmak icap eder. Eğitim sırasında çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusu her zaman tartışma konusu olmuştur. Şiddetin en son başvurulan yol olması gerektiği belirtmiştir. Ziya Paşa da burada şiddeti tavsiye etmiyor; fakat herkese de aynı yumuşaklıkla muamele edilemeyeceği gerçeğini vurgulamaya çalışıyor.

 

Nâ-danlar eder sohbet-i nâ-danla telezzüz

Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerektir

 

Cahil insanlar ancak cahillede sohbet etmekten hoşlanır. Budalaların arkadaşının da budala olması gerekir. Herkes kendini anlayan insanlarla birlikte olmaktan hoşlanır. Fakat bilgili ve deneyimli insanlardan faydalanabilmek için onların çevresinde bulunmak, belli seviyede iletişim kurmak zaruret arz etmektedir.

 

Mânend-i şecer nâbit olur sâbit olanlar

Her kangı işin ehli isen anda devâm et

 

Yaptığı işte sebat edenler, ağaç gibi boy verir ve gelişirler. En mükemmel neyi yapıyorsan o sahada çalışmaya devam et. Başarılı olmanın temeli sabretmektir. Sabırla çalışan ve çalıştığı alanda kendini geliştiren mutlaka hedefine ulaşır. Bunun yanı sıra öğrenme sürecinde olan insanların acele etmeden kararlı adımlarla yürümeleri ve ehil oldukları alanın dışına çıkmamaları başarının önemli şartlarından biridir.

 

Noksanını bil bir işe ya başlama evvel

Ya başladığın kârı pezîrâ-yi hitâm et

 

Eksiklerini tespit et, belirlediğin bir işe hemen başlama, kendine uygun görüp başladığın işi ise mutlaka tamamla. Bir işte başarılı olmanın püf noktası sebattır. Hangi işte başarılı olacağını bilen, aldığı işi de başarıyla tamamlayan kişidir. İnsanların yetenekleri doğrultusunda istihdam edilmeleri ve o hususta çalışmaları günümüzde artık realite haline gelmiştir.

 

Ziya Paşa’nın Felsefi Görüşleri ve Dünyaya Bakışı

 

Ziya Paşa, Tanzimat döneminin gelgitler şeklinde cereyan eden karamsar anlayışını açık bir biçimde ortaya koymakla birlikte, sosyal hayatımızda en fazla muhtaç olduğumuz, buna karşılık pek fazla dikkate almadığımız hususlarla ilgili altın öğütler diyebileceğimiz veciz sözleriyle, yaklaşık yüz elli yıldır toplumumuzu aydınlatmaktadır.

 

Ziya Paşa’ya göre dünya hayatı, ümitsizlik ve karamsarlığın hâkim olduğu bir dünyadır. Esas itibariyle Ziya Paşa, mutasavvıf olmadığı halde ehli tasavvufun değerlendirmesine yakın bir çizgi takip etmektedir. Bu durum Tanzimat aydınlarının, her ne kadar Batı anlayışını örnek aldıkları iddia edilsede, ikliminde beslendikleri kendi klasik kültürlerinden kopamadıklarını ortaya koymaktadır.

 

Gerdun birâsiyâb-ı felâket-medârdır

Gûya içinde âdem-i âvâre dânedir

 

Uzayda gezip dolaşan bu dünya, felaketlerin sahnelendiği bir değirmendir, içerisinde başıboş dolaşan insanlar ise onun öğüttüğü tahıl daneleri hükmündedir. Tanzimat aydınlarının Batı felsefesinden önemli ölçüde etkilendiklerini gösteren bu beyit; dünyayı ve içindekileri bir nevi tesadüflerin oyuncağı olarak değerlendirmektedir. Şaire göre insan, feleğin çemberinde amaçsız bir şekilde, başıboş dolaşan bir danedir. Hal bu ki bizim klasik kültür anlayışımızda, bir zerrenin bile hareketi abes değildir, yüzlerce hikmete kaynak teşkil ettiği kabul edilir. Ayrıca kâinatta ki harekâtın, sebep-sonuç ilişkisi içerinde belli hikmetlere matuf olduğu düşünülürse ortada tesadüfe bağlanacak ve korkacak bir şeyin olmadığı da anlaşılır.

 

Bir katre içen çeşme-yi pür-hûn-i fenâdan

Bâşın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan

 

Kanla dolu bu geçici dünya çeşmesinden bir damla içen kişi, bir daha bela yağmurundan başını kurtaramaz. Şaire göre insan, dünyada birçok sıkıntıya maruz kalmaktadır. Bu sıkıntıların yaşanmasına zemin hazırlayan dünya sevgisine kendini kaptıran insan, hiçbir zaman acıdan kurtulamayacaktır.

 

Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna

Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazâdan

 

Eğer gönlü rahat, huzur içinde olmak istiyorsan dünyaya gelme, şu dünya misafirhanesine gelen kişi, musibet ve belaların tesirinden kurtulamaz. Ziya Paşa, dünyayı bir bela meydanı olarak görür. Belanın insana bulaşmaması mümkün değildir. Bu düşünceden hareketle şu noktaya varmak mümkündür. İnsanların belalardan kurtulabilmesi için birlikte ve yardımlaşarak hareket etmesi gereklidir.

 

Her kim ki arar bû-yi vefâ tab’-ı beşerde

Benzer ana kim devlet umar zıll-i hümâdan

 

İnsanların karakterlerinde vefa kokusu arayan kişi, Huma kuşunun gölgesinden saadet bekleyen insana benzer. Şaire göre insanlar, her zaman vefa göstermezler. Onlara yapılan iyiliğin karşılığını beklemek boşunadır. Dolayısıyla beklenti içerisinde bulunmadan müspet hareket etmeyi karakter haline getirmek lazımdır.

 

Her âkile bir derd bu âlemde mukarrer

Râhat yaşamış var mı gürûh-i ukalâdan

 

Akl-ı selim olan herkesin bu dünyada bir derde müptela olması kaçınılmazdır. Çünkü akıllılar topluluğundan bu dünyada rahat yaşadığını söyleyen yoktur.

 

Pek rengine aldanma felek eski felektir

Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir

 

Dünyada meydana gelen hadiselerin dış görünüşüne bakarak aldanma. Ortada cereyan eden olaylar şeklen değişik olsa da aslında feleğin çemberi eskiden ne ise yine aynıdır; değişmez. Çünkü bu dünyanın karakteri alçak ve gidişatı dönektir.

 

Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından

Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir

 

Halim selim insanın öfkesinden Allah’a sığın, çünkü yumuşak huylu atın çiftesi şiddetlidir.

 

Zira şiddet beklemediğin için tedbiri elden bırakırsın, dolayısıyla daha fazla mağdur olursun.

 

Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm

Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerektir.

 

Kibar bir gülümsemeyle yakınlık gösterenlere karşı çok dikkatli olmak gerekir, çünkü o tatlı tebessümün nice canları perişan ettiğine âlem şahittir. Binaenaleyh aslan bile öldüreceği ava yaklaşırken öncelikle onu ürkütmemek için sessiz ve yumuşak hareket ederek yaklaşır.

 

İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez

Zîrâ bu terâzî o kadar sikleti çekmez(Akyüz, 1986)

 

Allah’ın zatı ve kainattaki icraatının hikmetini hakkıyla anlamak, cüzi iradeyi temsil eden insan aklının kârı değildir. Çünkü sarraf terazisi mesabesinde bulunan beşer aklının, dağ büyüklüğündeki İlâhî ağırlığı çekmesi mümkün değildir. Ziya Paşa, Tanzimat dönemi aydınlarının özelliği olan; hem felsefenin hem de Allah’ın İlahî hikmet bahçesinde gezmek suretiyle önce kaderi eleştirmekte; fakat bir noktadan sonra yine döneminin tabiatı gereği Hakk’a sığınmakta ve aczini itiraf etmektedir.

 

Sonuç

 

Ziya Paşa, Türk düşünce hayatında kendi dönemi itibariyle iz bırakmış önemli şahsiyetlerden biridir. Türk toplumunun geçirdiği aşamaları gözlemleyerek yazdığı eserler güncelliğini hala korumaktadır. Ziya Paşa hem yöneticilik hem de yazarlık yönü bulunan bir aydınımızdır.

 

Yazdığı şiirler tahlil edildiğinde, Ziya Paşa’nın yaşadığı sosyo-ekonomik dönemin durumunu sanatsal bir bakışla ele aldığı görülmektedir. Yöneticilik yapmış olması halkın yaşadığı sıkıntıları kolay bir şekilde görmesini sağlamıştır. Devletin halka, halkın devlete bakışını gözlemleyerek şiirleri yoluyla halkı bilgilendirmeye çalışmıştır. Ele aldığı eserlerin özünde faydalı olma yaklaşımı vardır.

 

Kimi şiirlerinde eğitim unsurlarına yer vermiştir. Burada eğitimin ne kadar önemli olduğu ve öğreticilerin öğrenenlere nasıl davranması gerektiğini belirtir. Ziya Paşanın söyleyiş biçiminde ritim vardır. Sözler sıradan değil atasözü gibi anlam yoğunluğu içermektedir. Bu yoğunluk, şairin devrine göre oldukça bilgili olduğu ve eski kültüre vakıf olmakla birlikte, yaşadığı dönemin meselelerini de aksatmadan takip ettiğini, dolayısıyla çok okuduğunu göstermektedir. Bu şiirlerdeki anlam yoğunluğu hem dil eğitiminde hem de edebi zevki aşılama açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Şair dile hâkim olduğu için, dili öğrenenlere dilin kalıplarını, bu beyitlerden örnekler vererek kavratmak mümkündür. Şairin yazdığı eserler, günümüzün anlayışına uygun bir hale getirilerek öğrencilere ve okuyuculara sunulmalıdır. Çünkü şairin eserleri hem güçlü bir üslup hem de zengin bir kelime çeşitliliği içermektedir.

 

Şiirler, sosyal içerik açısından ele alındığında ise şairin eserlerini halkı yönlendirme ve bilgilendirme amacıyla ele aldığı görülmektedir. Yaşadığı ve düşündüğü deneyimleri halkla paylaşma yolunu seçmesi, geleceğin ya da kurtuluşun halkta olduğunu düşünmesinden kaynaklanmış olabilir. Şair, şiirlerinde çoğunlukla birleştirici bir yaklaşımla olaylara bakmıştır. Birlikte yaşamının kuralları ve dünyanın nasıl algılanması gerektiğini de mısralarında işlemiştir.

 

Ziya Paşa, hem bir yönetici hem de bir düşünür olarak tüm çalışmalarında topluma faydalı olma ve sıkıntı içindeki halka moral kaynağı teşkil etmeyi gaye edinen aydınlarımızdan biridir. Eserlerindeki özdeyiş biçimleriyle de ilgiyle okunmasını sağlamış ve yıllar sonra hayırla anılmasına vesile olmuştur.

Kaynak: İspir - Pazaryolu Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, 26-28 Haziran 2008 İspir

               Metin CEYLAN, Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Uşak

               Zekerya BATUR, Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Uşak

sol yumruk

Ziya Paşa’nın ünlü mısra-i bercestesi hakkında köşecilerimiz bakalım ne inciler saçmışlar.

Ziya Paşa’nın bu sözlerinin sahibinden bile haberdar olmayıp atasözü sanan “aydın”larımızdan başlayalım:

Ruhat Mengi’nin 5 Aralık 2000 tarihli yazısından:

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir… Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” demiş büyüklerimiz, ağızlarına sağlık!


Ruhat Mengi’nin 21 Temmuz 2000 tarihli yazısından:


Dayağa karşıyım ama bu kadar özel durumlar için, şu sözü beğendiğimi de itiraf ediyorum:

Nush ile uslanmayana etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!


Zıpır bilmeceleri ile bir neslin mizah anlayışını köreltmiş Yalvaç Ural’ın 17 Nisan 2007 tarihli yazısından:

Korkutmak, şiddetten önce başvurulan bir yol. Yani, eskilerin öğretisiyle, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!”


Şimdi gelelim o kadar umutsuz olmayanlara yani bunun bir şiirden alıntı olduğunu bilip de dizeyi yanlış bilen “entelektüel”lerimize:


Mehmet Barlas’ın 1 Mart 2006 tarihli yazısından daha doğrusu başyazısından alıntı:

Hatta bu sırada “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir/ Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” gibi özlü dizeler bile seslendirilir.


Çetin Altan’ın 24 Ağustos 2006 tarihli yazısından:

Ve Ziya Paşa’nın ünlü beyti:”Laf ile yola gelmeyeni etmeli tekdirTekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”


Emre Aköz’ün 19 Ekim 2007 tarihli yazısından:

Dün tezkereden sonra yapılacaklara ilişkin tahminimi şu deyişle özetlemiştim: ” Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. “  


Hadi Uluengin’in 3 Şubat 1998 tarihli yazısından:

Artık Ziya Paşa ‘ya atıfta bulunarak ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir – Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir‘ sözünü bile tekrarlayamayacağım çünkü Saddam bu bırakınız köteği, adam marizin en sunturlusundan defalarca tatmasına rağmen zerre kadar uslanmıyor. Her silleyi yiyişinde daha çok azıtıyor.
Hadi Uluengin’in 23 Mart 1999 tarihli yazısından:
ESKİ söz, ‘nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir‘, Holbrooke‘un Miloseviç‘e dün akşam nihai ‘tekdir‘i yani ‘ültimatom‘u vermesinden sonra ve eğer Sırp lider yine geri adım atmazsa, uluslarası camianın Kosova’da mutlaka ve mutlaka harekete geçmesi gerekiyor.


Ahmet Hakan’ın 13 Mayıs 2009 tarihli yazısından:

Bülent Ersoy telefon bağlantısıyla katıldığı yayında, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir” dizesinin hakkını verircesine Ali Bulaç’a ayar üstüne ayar veriyor.


Sağ basından gelmesi sayesinden bu sözlerin bir şiirden alıntı olduğunu öğrenmiş olan Ahmet Hakan ne yazık ki dersini yeterince iyi çalışmamış ve Nişantaşı’ya taşındıktan sonra da fırsat bulamamış olacak ki eksiğini kapatamamış.


Bu hatayı yapan daha onlarca yazar var ama ben de bu mısra-i bercesteyi yanlış bilen köşecilerin bercestelerini seçtim. Aynı hatayı yaptığı halde burada kendisine yer veremediğim köşeciler kusurumuza bakmasın.


Şimdi bilginin doğrusuna gelelim.


Bu mısralar Ziya Paşa’nın Terkîb-i Bend adlı eserindendir. Mısralar da şöyledir:

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
Ziya Paşa
Ziya Paşa

Demek neymiş? Atasözü değil mısra imiş, “laf” değil “nush” imiş, “uslanmayanı” değil “yola gelmeyeni” imiş. Köşe yazarı olmuş bir insanın bu şiiri ezbere bilmeyebilir ama bu mısranın Ziya Paşa’ya ait olmadığını da mı bilmez? En azından bunun bir atasözü değil mısra olduğunu da mı bilmez? Hiç olmazsa bunun aruz vezninde yazıldığını fark edip hatalı vezni de mi fark etmez? 

Türk Atasözleri, Türkiye'nin En Çok Kullanılan Bütün Atasözleri

Türk Atasözleri;

En güzel Türk atasözleri bu listede…Güncellenmiş atasözleri içeriğinde daha önce yayınlanmamış en yeni atasözleri resimli bir şekilde sıralanmıştır. Sizler de en beğendiğiniz resimli Türk Atasözlerini sosyal medya hesaplarından paylaşabilirsiniz. İşte, güzel sözler veözlü sözlerkategorisinde de sıklıkla yer verilen anlamlı Türkçe atasözleri…

En güzel ve eski 5 Türk atasözü önerisi;

1. Arsız güçlü olunca haklısı suçlu olur.

2. Deveye cilve yap demişler, iki çadır devirmiş.

3. Doğruların yemin etmeye ihtiyacı yoktur. Hz. Mevlana

4. Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış.

5. Ev sahibi doyurunca konuğun gözü yolda olur.


En Güzel ve Anlamlı Türk Atasözleri

Türk Atasözleri

Ey oğul… Kahpe içeriden olunca kapı kilit tutmaz.

Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz.

Er bozulursa, aile bozulur, Hatun bozulursa, ulus bozulur.

Eşek derviş olmaz, odun çekmekle tekkeye, adam hacı olmaz, gidip gelmekle Mekke’ye…

Güzeli güzel yapan edeptir; Edep ise güzeli sevmeye sebeptir.

Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz.

Bir kadın, pişirdiği yemek ile pişmedikçe o yemekte LEZZET olmaz.

Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini; istemezse işini, muhallebi yerken.

Türk Atasözleri

Verip pişman olmaktan, vermeyip düşman olmak yeğdir.

Karga dermiş ki: Çocuklarım olalı burnumu göme göme bok yiyemedim

Âdemoğlu hîlebâzdır, kimse bilmez fendini! Her kime rağbet edersen, sakın andan kendini.

Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.

Dağ başına harman yapma, savurursun yel için, sel önüne değirmen yapma, öğütürsün.

Gel denilen yere gitmeye ar eyleme; gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme.

Ağaca da çıksa pabucu yerde kalmaz Tarif edilen kişinin hem kurnaz, hem de tedbirli olduğunu ima eder.

Baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş.

Türk Atasözleri

Şer işi uzat hayra dönsün, hayır işi uzatma şerre dönmesin.

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

Kalendere kış geliyor demişler, titremeye hazırım diye cevap vermiş.

Karakışta karlar, martta yağmaz, nisanda durmazsa değme çiftçinin keyfine.

Bana benden olur, her ne olursa, başım rahat bulur, dilim durursa.

Sade pirinç zerde olmaz, bal gerektir kazana; baba malı tez tükenir evlat gerek kazana.

Sarmısağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış.

Oğlan babasından öğrenir yazı yazmayı, kız anasından öğrenir sokak gezmeyi.

Türk Atasözleri

Sade pirinç zerde olmaz,bal da gerek kazana;ata malı tez tükenir,evlat gerek kazana.

Canı kaymak isteyen, mandayı yanında taşır.

Halayıktan kadın olmaz, gül ağacından odun olmaz.

Ihlamurdan odun olmaz, beslemeden kadın olmaz.

Işığını akşamdan önce yakan, sabah çırasına yağ bulamaz.

Deh! denmiş dünyayı, Çüş! diye sen mi durduracaksın?.

Türk Atasözleri

Gece yağar gündüz açar, yıl düzgünlüğü; erkek söyler kadın susar, ev düzgünlüğü.

Ekincinin karnını yarmışlar; kırk bu yılcık, kırk bıldırcık çıkmış.

Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke’ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.

Öksüz hırsızlığa çıkarsa ay ilk akşamdan doğar.

Türk Atasözleri

Zengin helvasını baldan pişirir, züğürt derman için pekmez bulamaz.

Öküz öküzün boynuzunda çamur görmezse korkmaz.

Yaman komşu, yaman avrat, yaman at; birinden göç, birin boşa, birin sat.

Parayı domuzun boynuna takmışlar da Domuz Ağa! diye çağırmışlar.

Türk Atasözleri

Yaprağa yapış, atlas olsun; toprağa yapış, altın olsun.

Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder.

Başım acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğunu eksik etmez.

Lafla pilav pişerse deniz kadar yağı benden.

Ramazanda yalan söyleyenin bayramda yüzü kara olsun.

Sabahın kızıllığı akşamı kış eder; akşamın kızıllığı sabahı güz eder.

Türk Atasözleri

Ramazan bereketli aydır, ama duvardan giden kılıca sor.

Mal istersen bedeninden, evlat istersen belinden.

Şubatın sonundan, martın onundan kork.

Felek, kimine kavun yedirir kimine kelek.

Tarlada izi olmayanın harmanında yüzü olmaz.

Zengin giyerse sağlıcakla, fakir giyerse nerden buldu ki derler.

Türk Atasözleri

Çağrıldığın yere git, ar eyleme; çağrılmadığın yere gidip yerini dar eyleme.

Üveye etme, özünde bulursun; geline etme, kızında bulursun.

Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hak.

Vardı bağım malım, gelirdi kardeşlerim; tükendi yağım balım, gelmiyor kardeşlerim.

Türk Atasözleri

Varsa hünerin, var her yerde yerin; yoksa hünerin, var her yerde yerin.

Taş çömleğe çarparsa vay çömleğin haline, çömlek taşa çarparsa yine vay çömleğin.

Tabancanın dolusu bir kişiyi korkutur, boşu kırk kişiyi.

Ucuna bak bezini al, anasına bak kızını al.

Türk Atasözleri

Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.

Malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür.

Tilkiye tavuk kebabı yer misin demişler; adamın güleceğini getiriyorsunuz demiş.

Oynamasını bilmeyen kız; yerim dar demiş; yerini genişletmişler ; gerim.

Deme dostuna, der dostuna. Bir gün olur tuz basarlar postuna.

Fincancı katırını ürküten sayısız dayak yer.

Ödünç güle güle gider, ağlaya ağlaya gelir.

Param seni vereyim de mi düşman olayım, vermeyeyim de mi düşman olayım?

Türk Atasözleri

Kadın kocasını isterse vezir, isterse rezil eder.

Kadın kocasının çarığı, anasının sarığıdır.

Şahin gözünü ette açmış; karga gözünü bokta açmış.

Üveye etme, özünde bulursun; geline etme, kızında bulursun.

Üç kuruşluk eşeğin beş paralık sıpası olur.

Varsa hünerin, var her yerde yerin; yoksa hünerin, var her yerde yerin.

Türk Atasözleri


Özlü Türk Atasözleri / Sözleri

Kısa ve öz olan bu atasözleri bizlerin en güzel yol göstericisidir. Bir konu hakkında birine nasihat vermek isterken yahut bir şeyler anlatmak isterken sürekli kullandığımız bu sözler bizler için oldukça yararlıdır. İşte, özlü Türk Atasözleri, kısa Türk Atasözleri;

Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur.

Sinek küçüktür, ama mide bulandırır.

Türk Atasözleri

Yemeyenin malını yerler.

Yerin kulağı var.

Kimsenin yaptığı, yanına kalmaz.

Yılanın başı küçükken ezilir.

Yuvarlanan taş yosun tutmaz.

Yuvayı yapan dişi kuştur.

Yılanın sevmediği ot deliğinin ağzında biter.

Yırtıcı  (alıcı ) kuşun ömrü az olur.

Yolcu yolunda gerek.

Türk Atasözleri

Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur.

Zararın neresinden dönersen kardır.

Zenginin parası, fakirin çenesini yorar.

Zorla güzellik olmaz.

Kardeşim olsun da kanlım olsun.

Vakitsiz öten horozun başını keserler.

Varını veren utanmamış.

Yarası olan gocunur.

Yalancının evi yanmış kimse inanmamış.

Yalnız taş, duvar olmaz.

Yanlış hesap Bağdat’tan döner.

Yarım elma, gönül alma.

Yaş kesen baş keser.

Yaş yetmiş iş bitmiş.

Yatan aslandan gezen tilki yeğdir.

Türk Atasözleri

Pilavdan dönen kaşığın sapı kırılsın.

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Rahat ararsan mezarda.

Rüzgar eken fırtına biçer.

Sabah ola  hayır ola.

Fazla mal göz çıkarmaz.

Zemheride yoğurt isteyen cebinde bir inek taşır.

Sabır acıdır meyvesi tatlıdır.

Sabreden derviş muradına ermiş.

Sabrın sonu selamettir.

Sanat altın bileziktir.

Sayılı günler çabuk geçer.

Sen ağa, ben ağa bu ineği kim sağa.

Sona kalan dona kalır.

Son pişmanlık fayda vermez.

Söyleyene değil, söyletene bak.

Oğlan dayıya, kız halaya çeker.

Söz gümüşse, sükut altındır.

Öfkeyle kalkan zararla oturur.

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.

Türk Atasözleri

Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar.

Fazla naz aşık usandırır.

Oğlanınki oğul bağı, kızınki bahçe gülü.

Sözünü bil pişir, ağzını der devşir.

Sora sora Bağdat bulunur.

Suçu gelin etmişler, kimse güvey girmemiş.

Su içene yılan bile dokunmaz.

Son gülen iyi güler.

Minareyi çalan kılıfını hazırlar.

Nasihat istersen tembele iş buyur.

Ne ekersen onu biçersin.

Nerde hareket orda bereket.

Züğürt olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak yeğdir.

Oğlan dayıya, kız halaya çeker.

Ölenle ölünmez

Para dediğin el kiri.

Dağ ne kadar yüce olsa da üstünden yol aşar.

Türk Atasözleri

Davetsiz gelen döşeksiz oturur.

Öfke baldan tatlıdır.

Darı  unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz

Damlaya damlaya göl olur.

Deliye her gün bayram.

Demir tavında dövülür.

Felek, kimine kavun yedirir kimine kelek.

Eğilen baş kesilmez.

Eğri otur , doğru konuş.

Elden gelen övün olmaz , o da vaktinde gelmez.

El  el için ağlamaz, başına kara bağlamaz.

Fazla aş, ya karın ağrıtır ya baş.

Zurnayı biz çaldık parsayı o topladı.

Züğürtlük, zadeliği bozar

Faydasız baş, mezara yaraşır.

Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir