Kıdve, kendisine uyup ardından gidilecek kimse veya bir sınıfın veya topluluğun başında olan kimse anlamlarına gelir. Kıdvetü’z-zahidin, zühd ve takva sahibi zahidlerin en başındaki kimse, arkasından gidebilecekleri kimse anlamına gelir.
Abdullah bin Mübârek Emevî halifesi Hişâm bin Abdülmelik devrinde 118/1 yılında doğdu. Tahsil için Merv’den Bağdat’a geldi. Oradan Mekke’ye vardı ve bir müddet orada mücavir olarak kaldı. Tabiînden pek çok kimseyle görüştü. İbrahim Edhem, Dâvûd Tâî, Süfyân Sevrî, Fudayl b. Iyaz, İmam-ı A’zam, İmam Mâlik ve Evzâî ile çağdaş. Süfyân Sevrî’nin talebesidir. Fakat ilimde onu geçtiği rivayet edilir. Tahsil-i ilimden sonra tekrar memleketi Merv’e döndü. Halkın sevgi ve yakınlığına mazhar oldu. Pek çok talebe yetiştirdi. Ticaret ve hac maksadıyla pek çok seyahatlarda bulundu. Ticaretten elde ettiği kazancın ekserisini fukaraya ve ehl-i ilme infak ederdi.
Vefatı bir gaza dönüşü Bağdat yakınlarında Fırat üzerinde Hit denilen yerde vaki olmuştur. 181/ Kabri de oradadır.
Tabakat kitaplarında kaydedildiğine göre tevbesi ve zühd hayatına yönelmesi şöyle olmuştu:
Bir cariyeye aşık oldu. Aşk ateşiyle yerinde duramıyordu. Bir kış gecesi, maşukasının evinin duvarı dibine sokuldu. Sevgilisi de dama çıktı. Sabaha kadar birbirlerini seyredip durdular. Zaman o kadar çabuk geçmişti ki, ezan okunmaya başladı. İbn Mübarek önce yatsı ezanı okunuyor sandı. Halbuki okunan yatsı ezanı değil, sabah ezanıydı. Sabah aydınlığı her tarafı kaplayınca gaflet uykusundan uyandı. Kendi kendine “Yazıklar olsun sana, bütün bir gece heva ve hevesine uyarak bıkmadan, usanmadan bu soğukta ayakta durdun. Eğer imam namazda uzun bir sure okuyacak olsa deliye dönerdin. Nerede kaldı senin müslümanlığın?” diye konuştu. Böylece tevbe ederek ilim, irfan ve ibadet yoluna koyuldu. İbadet ve ihlasıyla gönül erleri kervanına katıldı.
Hadis ehlindendi. Bu yüzden sohbetlerinde sahabe ve tabiin yolunu izlerdi.
Sordular:
– Niçin insanlardan kaçıyorsun? Cevap verdi:
– Allah’ın Rasulü ve ashabı ile beraber olmak için. Onların eserlerini ve ilmini okuyor ve anlamaya çalışıyorum. İnsanların arasına karışıp da ne yapayım? Onlar birbirlerini çekiştirmekten başka ne yapıyorlar? Ben ise hadis okuyarak ve okutarak Rasulullah ve ashabı ile beraber oluyorum.
Onun telakkisine göre alimin gönlünde asla dünya sevgisi yer olmamalı idi. Şöyle derdi: “Hayret! Kalbinde korkusu en az olan, zühd ve takvası hiç olmayan nasıl alimlik taslayabilir.”
Yine onun anlayışına göre “En sefil insan, dinini dünyalığa alet edendi.”
Tevazu ehliydi. “Nefsini sokakta karşılaştığı köpekten daha aşağı görmeyen, ‘Nefsini bilen Rabbını da bilir’hadisinin sırrına eremez” derdi. Şöhretten hoşlanmazdı. Hiç bir fikrin kendisine mal edilmesini istemezdi. “Ben kim oluyorum ki sözüm kitaplarda geçsin” derdi. Şöyle buyururdu: “Sessiz ve şöhretsiz yaşa, şöhreti sevme. Şöhreti sevmediğini de nefsine duyurma, zira onu bu vesile ile yüceltmiş olursun.”
Ona göre zühd, “Fakirliği severek Allah’a güvenmekti.” fakat “Kulun insanlardan bir şey istemek zorunda kalmaması için elinde az bir dünyalık bulundurması zühde mani değildi.”
“Zühd ile sultan olmak, dünya sultanı olmaktan daha mühimdi. Dünya sultanlığında halkı bir araya toplamak disiplin ve sopa ile mümkündü. Gönül sultanı ise halktan kaçar. Fakat halk kendi isteğiyle onun peşini bırakmaz, çevresini sarardı.”
Sehâvet sahibiydi, misafirperverdi, canı birşey istese misafir olmadan oturup yemezdi, sebebini sordular, şöyle cevap verdi:
– Duyduğuma göre misafirle yemeden sual olunmayacak. Bu yüzden misafirle yemeye gayret ediyorum.
Evinde çok misafir olurdu. Onlara sofralar kurar, etler hazırlatır, ikram ederdi. Onun bu ikramlarını çok gören adamlarından biri:
– Mal azaldı, şu misafir işini biraz kıssanız, dedi. Şu cevabı verdi:
– Mal azaldıysa ömür de bitiyor.
Şüpheli şeylerden kaçınırdı. Bir defasında atını salıvererek öğle namazına durmuştu. At bir köyün devlete ait merasında otlamaya başladı. Selam verince durumu farketti ve atını hemen oracıkta terketti bir daha ona binmedi.
Şüpheli şeyler hakkında şöyle buyururdu:
“Bana göre içine şüphe karışan dirhemi reddetmek, altı milyonu sadaka olarak dağıtmaktan daha sevimlidir.”
Edep ehliydi. “Biz çok ilimden ziyade, az da olsa, önce edebe muhtacız” derdi. Arkadaşından emaneten aldığı fakat iade edemediği kalemi vermek için Merv’den Şam’a kadar yürümüştü.
Gıybetten son derece kaçınır, şöyle derdi: “Gıybet etmem gerekirse önce anne-babamı gıybet ederim, çünkü sevaplarımı almaya onlar daha layıktır.”
Sözlerinden:
“Marifet, hiç bir şeye taaccüb etmemendir.”
“Bir kimseye bir miktar muhabbet verilir de ona denk haşyet yani korku verilmezse o kimse aldanmıştır.”
Şu dört cümle, dört bin hadisten seçilmiştir:
Kaynaklar Hılyetü’l-evliya, VIII, ; Sıfatu’s-safve, IV, ; İbn Hallikan, III, ; Tezkiretü’l-evliya, Şarani, I, ; el-Kevakibu’d-dürriyye, I, ; A’lamü’n-nübela, VIII, ; İbn mübarek, Kitabu’z-zühd, (nşr. Habibür-Rahman el-A’zami) Beyrut ts, Abdülhalim Mahmud, Abdullah bin Mübarek, Kahire.
Kaynak: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ, Gönül Erleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
'de () devrin kültür merkezlerinden biri olan Merv'de doğdu. Babası Türk'tür, annesinin de Hârizmli bir Türk olduğuna dair rivayet vardır. Çocukluk ve gençlik yıllarının Merv'de geçtiği bilinmekte, ancak kaynaklarda bu dönem hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. İlk hocası Mervli âlim Rebî' b. Enes el-Horasânî'dir. İlim tahsili için ilk seyahate yirmi üç yaşlarında iken çıktı. Daha sonraki yıllarda bu seyahatlerini devam ettirdi. Zamanın ilim merkezlerinden olan Basra, Hicaz, Yemen, Mısır, Şam ve Irak'a yolculuklar yaptı. Derin bilgisiyle Basra'nın hadis imamı kabul edilen Hammâd b. Zeyd'in takdirini kazandı. Ma'mer b. Râşid, Evzâî, A'meş, Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes ve Süfyân b. Uyeyne gibi meşhur muhaddislerden hadis okudu. Kendisinden de başta hocaları Ma'mer b. Râşid ve Süfyân es-Sevrî olmak üzere, Abdurrahman b. Mehdî, Abdürrezzâk b. Hemmâm, Yahyâ b. Maîn, İshak b. Râhûye gibi hadis ilminin önde gelen imamları hadis rivayet etti. Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd devrinde Misis ve Tarsus civarında Bizans'a karşı savaştı. () yılı Ramazan ayında altmış üç yaşında iken Fırat nehri kenarında bulunan Hit'te vefat etti ve orada defnedildi.
Birçok büyük âlimin yetiştiği Horasan bölgesinde özellikle Merv'de hadisleri tedvîn* eden ilk âlim oluşu, İbnü'l-Mübârek'in şöhretini arttıran sebeplerin başında gelir. Ahmed b. Hanbel, o devirde ilme ondan daha meraklı ve hadis sahasında ondan daha büyük bir âlimin bulunmadığını söyler. Yahyâ b. Maîn, İbnü'l-Mübârek'in kitaplarında yirmi binin üzerinde hadis bulunduğunu nakleder. Bir süre kaldığı Kûfe'de, bir hadis hakkında ihtilâfa düşüldüğünde, "Geliniz bu ilmin tabibine gidelim" diyerek ona başvurulması, zamanında hadisleri en iyi bilen biri olarak kabul edildiğini gösterir. Evinde oturup hadisle meşgul olmayı çok seven İbnü'l-Mübârek'e, "Bu yalnızlıktan rahatsızlık duymuyor musun?" diye sorulduğunda, "Hz. Peygamber ve ashabıyla birlikte iken nasıl yalnızlık duyarım!" karşılığını vermiştir. Dört bin kişiden hadis dinleyen ve bunların sadece bin tanesinden rivayette bulunan İbnü'l-Mübârek, ehil olmayanlardan hadis almadığı gibi böylelerine hadis de rivayet etmezdi; fakat beğenip takdir ettiği kimselere, cihada gittiği yerlerde bile hadis öğretirdi. Kaynaklar onun soğuk bir gecede, bir tek hadisi yatsı namazından sabah ezanına kadar müzakere ettiğini bildirirler.
Hadis râvilerini çok iyi bildiği ve hadis ilminin özü sayılan fıkhü'l-hadisin önde gelen âlimlerinden biri olduğu için, rivayet ettiği hadisler bu açıdan ayrı bir değer taşır. Bu sebeple ondan nakledilen hadislerin delil olarak kullanılabileceği hususunda âlimler ittifak etmişlerdir. Hadis ilminin temelini teşkil eden isnad*ın değerini kavrayıp ortaya koymuş, dinini isnadsız öğrenmek isteyen kişiyi evinin damına merdivensiz çıkmak isteyen kimseye benzetmiş, isnad olmasaydı herkes aklına eseni söylerdi, demiştir. O, tedlîs*i çok çirkin ve affedilmez hatalardan biri sayar ve hadisin aslında bulunmayıp çoğunlukla râvilerin bilgisizliğinden kaynaklanan kusurlar demek olan lahin ve tashîfin düzeltilmesi gerektiğine inanırdı. Kendisinden hadis alanlara, öğrendikleri hadisleri öncelikle Arap gramerini çok iyi bilen birine göstermelerini tavsiye ederdi. Kütüb-i Sitte müellifleri onun rivayetlerini hiç tereddüt etmeden eserlerine almışlardır.
Ebû Hanîfe'nin talebesi ve dostu olan İbnü'l-Mübârek'in fıkıh ilminde de önemli bir yeri vardır. Fıkıhta ilk olarak Ebû Hanîfe'nin metodunu benimsemiş, fıkıh bablarına göre tasnif ettiği es-Sünen fi'l-fıkh adlı eserinde onun usulünü esas almıştır. İnsanların en fakihi diye nitelendirdiği Ebû Hanîfe hakkında çeşitli vesilelerle övücü sözler söylemiş, şiirler yazmıştır. Ebû Hanîfe'nin vefatından sonra Mâlik b. Enes'in ders halkasına katılan İbnü'l-Mübârek, fıkıhta Hanefî ve Mâlikî mezheplerini birleştiren bir usul ortaya koymuştur. Genellikle Hanefîler'den sayılmakla birlikte bazı Mâlikî tabakatında da kendisine yer verilmektedir. Ona göre, fetva verebilmek için hadis kültürünü çok iyi bilmek, ayrıca fıkıh bilgi ve melekesine de sahip olmak gerekir. Kur'an ve Sünnet'e aykırı bir görüş belirtmek mümkün olmadığından, meselâ herhangi bir fetva veya fıkhî görüş hakkında, "Bu, Ebû Hanîfe'nin görüşüdür" yerine "Bu, Ebû Hanîfe'nin hadisi anlayışı ve açıklamasıdır" denilmesini daha doğru bulurdu.
İbnü'l-Mübârek'in zühd anlayışı da üzerinde durulması gereken özellikler taşır. Zühdle ilgili hadis malzemesini Kitâbü'z-Zühd ve'r-reḳāʾiḳ adlı eserde toplayan İbnü'l-Mübârek'e göre zühd, dünya ile alâkayı kesmek değil, dünyaya ve dünyalığa bağlanmamaktır. Nitekim o, hayatı boyunca ticaretle meşgul olmuş, savaşlara katılmış, defalarca hacca gitmiş ve ilim öğretmeye çalışmıştır. Onun, "İlmi dünya için öğrendik, ama ilim bize dünyaya değer vermemeyi öğretti" sözü, bu konudaki görüşünü açıkça ortaya koymaktadır. Günün belirli bir bölümünü zikir ve tefekküre ayırdığı, bu süre içinde hiç kimseyle konuşmadığı, insanlarla sürekli bir arada bulunmayı ve onlarla içli dışlı olmayı ilim ehli için uygun görmediği rivayet edilir. Ancak onun bu tavrı uzlet*i tercih ettiği anlamına gelmez. Çünkü o, sürekli uzleti doğru bulmazdı. Hocası Şamlı muhaddis İsmâil b. Ayyâş, "Allah'ın ona nasip etmediği hiçbir hayırlı haslet kalmamıştır" derdi. Süfyân b. Uyeyne, onu ashapla mukayese ederek ashabın Hz. Peygamber'le sohbet edip gazvede bulunmuş olmalarının dışında İbnü'l-Mübârek'e bir üstünlüklerini görmediğini belirtirdi. İlminde ve zühdünde son derece mütevazi olan İbnü'l-Mübârek, zenginlere karşı kibirli davranmanın da tevazuun gereği olduğunu söylerdi. Bununla beraber o zenginliğe karşı değildi. Başkalarına el açmamak düşüncesiyle ticaretle de uğraşır, âlimleri, hadis talebelerini ve fakirleri himaye eder, her sene yüz bin dirhem dağıtırdı. Mervli dostlarını hacca götürür, aldıkları hediyelere varıncaya kadar her türlü masraflarını kendisi karşılardı. Ona göre kişi, daima Allah'ın murakabesinde olduğunu hatırından çıkarmamalıdır. Yüz şeyden sakınıp bir şeyden sakınmayan kişi müttaki sayılmaz. Nuaym b. Hammâd'ın bildirdiğine göre, Kitâbü'z-Zühd'ü okurken öyle ağlardı ki yanına hiç kimse yaklaşamaz, o da hiçbir şeyin farkında olmazdı. Duası makbul sayıldığı için pek çok kimse onun duasını almak ister, kendisine yakın olmayı Allah'a yakın olmanın vesilesi sayardı. Âlimler, zühd ve takvâsını övecekleri bir kişiyi ona benzetirlerdi. Zühd ve takvâ ile ilgili söz ve hallerinden birçoğu kaynaklarda zikredilmektedir.
İbnü'l-Mübârek, aynı zamanda devrinin önde gelen şairlerinden biridir. Şiirleri daha ziyade zühde, cihada, din büyüklerinin methine dairdir. Fakat bunların önemli bir kısmının kaybolduğu anlaşılmaktadır. Mücâhid Mustafa Behcet tarafından derlenen şiirleri Mecelletü'l-mahtûtâti'l-Arabiyye'de yayımlanmıştır (XXVII/I, , II, ).
Eserleri. 1. Kitâbü'z-Zühd ve'r-reḳāʾik. Hz. Peygamber, ashap ve tâbiînin ibadet, ihlas, tevekkül, doğruluk, tevazu, kanaat gibi ahlâkî konulara dair sözlerini ihtiva eden eser, Habîbürrahman el-A'zamî tarafından neşredilmiştir (Malegon/Hindistan , Beyrut, ts.). 2. Kitâbü'l-Cihâd. Cihadın fazileti, sevabı ve İslâm'daki önemine dair hadisleri ihtiva eden kitap, bu konuda yazılan ilk eserdir. İçinde hadis bulunan tek nüshası (Leipzig, Stadtbibliothek, nr. /1, 40 vr.), Nezih Hammâd tarafından yayımlanmıştır (Beyrut /). 3. el-Müsned. Hadisle ilgili olan bu eserin tek nüshası Zâhiriyye Kütüphanesi'ndedir (mecmua nr. 18/5, kısım 2, 3, ab). 4. Kitâbü'l-Bir ve'ṣ-ṣıla. Bilinen tek nüshası Zâhiriyye Kütüphanesi'nde (nr. 9) kayıtlıdır. 5. es-Sünen fi'l-fıkh. Günümüze ulaşmayan bu eserin adından, hadisleri fıkıh bablarına göre tasnif eden bir eser olduğu anlaşılmaktadır. 6. Kitâbü't-Tefsîr. Kaynaklarda adı geçen bu eserin, devrin geleneği göz önünde tutularak bir rivayet tefsiri olduğu söylenebilir. 7. Kitâbü't-Târîḫ. Hadis ricâlinden bahseden biyografik bir eser olduğu tahmin edilen bu eser de günümüze ulaşmamıştır. Kaynaklarda Abdullah b. Mübârek'e atfedilen ve kırk hadis* türünün ilk örneği olan el-Erbaʿûn ile Kitâbü'l-İstizân ve Kitâbü'l-Menâsik adlı eserler de günümüze ulaşmamıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Abdullah bin Mübarek (Arapça:عَبْدً الله بِنْ مُبَارَكْ, , Merv - , Bağdat), Türk asıllı Hanefî fıkıh, hadis ve tefsir bilgini. Tebeut tabiindendir. İlk kırk hadisi yazan kişidir.[1]
Merv'de ilk eğitimini tamamladıdıktan sonra Bağdat'a giderek Hammâd bin Zeyd, Evzâî, Süfyân-ı Sevrî, Süfyan bin Uyeyne, Mâlik bin Enes gibi büyük bilginlerden ders aldı. Bu arada Ebu Hanife'nin derslerine de devam etmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra memleketi Merv'e döndü ve ilimle uğraştı.
İslâm tarihine geçen ve sahabelerin üstünlüklerini anlatmak için kullanılan "Muâviye'nin Resûlullah'ın yanında giderken bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz'den bin defa üstündür" sözü bu âlime aittir.[2][3][4]
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası