milli kültürümüze ait mimari eserler / Türkiye'nin Dünya Kültür Mirası eserleri - Haber 7 Mimari

Milli Kültürümüze Ait Mimari Eserler

milli kültürümüze ait mimari eserler

UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ni bu sıralar hayli meşgul ettiğimiz doğru. Türkiye’den kalıcı listede hatırı sayılır miktarda kültür varlığı bulunuyor. İşte listedeki 19 kültürel ve doğal varlığımız!

Birleşmiş Milletler (BM) Bilim, Eğitim ve Kültür Teşkilatı’nın, (UNESCO), Dünya Mirası Kalıcı Listesi’nde Türkiye’deki tarihi ve coğrafi öneme sahip varlıkların sayısı son 10 yılda ikiye katlandı.

Son olarak altı yıl önce geçici listeye alınan Göbeklitepe’nin daimi listeye girmesiyle UNESCO’nun Türkiye toprakları içerisinde kültür mirası listesine aldığı kültürel ve doğal varlık sayısı 18’e yükseldi. Onu 2021 yılının temmuz ayında Malatya’daki Arslantepe Höyüğü takip etti. Böylece kalıcı listedeki toplam kültür varlığı sayımız 19 oldu.

Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ndeki 19 Eseri

İçindekiler

1- Kapadokya ve Göreme Milli Park – Nevşehir (1985)

Kapadokya Kultur

Kuzeyde Kızılırmak, doğuda Yeşilhisar, güneyde Hasan ve Melendiz Dağları, batıda Aksaray ve kuzeybatıda Kırşehir ile sınırlanan Kapadokya bölgesi Kalkolitik Dönemden beri devamlı yerleşim alanı olmuştur. Alanın en önemli özelliği, Erciyes Dağı ve Hasan Dağı tüflerinin, rüzgar ve su aşındırması sonucunda oluşan olağanüstü kaya şekilleri ve kışın ılık, yazın serin olan ve bu nedenle her mevsim için uygun iç iklim koşulları taşıyan kayaya oyma mekanlardır.

Göreme, özellikle 7-13. yüzyıllar arasında baskılardan kaçan Hıristiyanların yerleşmesiyle Hıristiyanlığın önemli bir merkezi haline gelmiştir. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan alanlar içinde, Göreme Milli Parkı, Derinkuyu ve Kaymaklı Yeraltı Şehirleri, Karain Güvercinlikleri, Karlık Kilisesi, Yeşilöz Theodoro Kilisesi ve Soğanlı Arkeolojik Alanı yer almaktadır.

2- Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Sivas (1985)

Divrigi

Divriği ve civarında en erken yerleşim Hititler Dönemi’ne kadar inmektedir. Yöre, Mengücekoğullarının yönetimi altında olduğu dönemde Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından camii ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır. İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli türbeye sahip bir cami ve ona bitişik bir hastaneden oluşmaktadır. Yapılar, mimari özelliklerinin yanı sıra, sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.

3- İstanbul’un tarihi alanları (1985)

İstanbul Tarihi

M.Ö. 7. yy.da kurulan İstanbul’un, kuzeyde Haliç, doğuda İstanbul Boğazı ve güneyde Marmara Denizi ile çevrili kısmı günümüzde “Tarihi Yarımada” olarak anılmaktadır. Kent, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarihi boyunca kentte hüküm süren uygarlıklar için daima çok önemli olmuştur. Bu özellikleri ile kent, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi büyük İmparatorluklara başkentlik yapmıştır. Bu görkemli geçmişi ile farklı dinleri, kültürleri, toplulukları ve bunların ürünü olan yapıtları benzersiz bir coğrafyada bir araya getiren İstanbul, 1985 tarihinde UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 4 bölge olarak dahil edilmiştir. Bunlar; Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı; Süleymaniye Camisi ve çevresini içine alan Süleymaniye Koruma Alanı; Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içermektedir.

4- Hattuşaş: Hitit Başkenti – Çorum (1986)

hattusas

1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Önceleri ilk sahipleri olan Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını aldı. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine Anitta tarafından yıkıldı. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirildi. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmaktadır.

5- Nemrut Dağı – Adıyaman (1987)

nemrut dagi

Adıyaman’ın Kahta İlçesi’nde 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından birisidir. Anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmıştır. Doğu terası kutsal merkezdir ve bu nedenle en önemli heykel ve mimari kalıntılar burada bulunmaktadır. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmıştır ve 8-10 metre yüksekliktedir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı, henüz keşfedilememiştir.

6- Pamukkale ve Hierapolis Milli Parkı – Denizli (1988)

pamukkale park

Çaldağı’nın güney eteklerinden gelen kalsiyum oksit içeren suların oluşturduğu görkemli beyaz travertenler ve geç Helenistik ve erken Hıristiyanlık dönemlerine ait kalıntılar içeren Hierapolis arkeolojik kenti, antik çağlardan bugüne kadar ulaşan en çarpıcı merkezlerden biridir. Denizli’ye 2 km. uzaklıkta bulunan bu alan, ayrıca çok çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiğine inanılan şifalı suları ile de ünlüdür.

Antik kentin M.Ö. II. yüzyılda Bergama krallarından II. Eumenes tarafından kurulduğu, adını ise Bergama’nın kurucusu Telephos’un eşi Heira’dan aldığı sanılmaktadır. Eski kaynaklara göre metal ve taş işlemeciliği, dokuma kumaşları ile ünlü olan kent, Büyük Konstantin döneminde Frigya bölgesinin başkentliğini yapmış, Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu özellikleri ile alan UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.

7- Ksanthos – Letoon Antalya – Muğla (1988)

ksanthos

XANTHOS: Fethiye’ye 46 km. uzaklıkta, Kınık köyü yakınlarında bulunan Xanthos, Antik Çağda Likya’nın en büyük idari merkezi idi. M.Ö. 545’te Perslerin egemenliğine girene kadar bağımsız olan kent, bundan yaklaşık olarak yüzyıl kadar sonra tamamıyla yanmıştır. Bu yangından sonra şehir tekrar inşa edilmiş, hatta M.Ö. II. yy.da Likya Birliğinin başkenti olma görevini üstlenmiştir. Daha sonra Romalıların kontrolüne giren kent, bundan sonra Bizans egemenliğine girmiş ve 7. yy.daki Arap akınlarına kadar Bizans egemenliğinde kalmıştır. Yerleşen her uygarlığın inşa ettirdiği yapılarda Likya gelenekleri, Helenistik ve Roma dönemi etkilerini gösteren bu merkez 1988 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır.

LETOON: Xanthos’a 4 km. uzaklıkta bulunan Letoon, Antik Çağda Likya’nın dini merkezi konumundaydı. Bu kutsal alanda Leto, Apollon ve Artemis tapınakları ile birlikte, bir manastır, bir çeşme ve Roma Tiyatrosu kalıntıları bulunmaktadır. Artemis ve Apollo’nun annesi Leto’ya adanmış olan en büyük tapınak, batıda bulunan ve peripteros tarzında yapılmış Leto Tapınağıdır ve 30.25 m’ye 15.75 m. büyüklüğündedir. Doğuda yer alan Dor tarzında yapılmış olan Apollo tapınağı, Leto tapınağından daha az korunmuş durumdadır ve 27.90 m.’ye 15.07 m. boyutları ile daha küçüktür. Her iki tapınağın ortasında yer alan ve en küçük tapınak olan Artemis tapınağı 18.20 m.’ye 8.70 m. boyutlarındadır. Letoon, Xanthos ile birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.

8- Safranbolu Şehri – Karabük (1994)

safranbolu

Karadeniz kıyılarını, Batı, Kuzey ve Orta Anadolu’ya bağlayan yol üzerinde yer alan tarihi Safranbolu Şehri, coğrafi konumu nedeniyle çok eski devirlerden beri yerleşim görmektedir. 14. yy.ın başlarından bu yana Türklerin hakimiyetinde olan Safranbolu, özellikle 18. yüzyılda Asya ve Avrupa arasındaki ticaretin önemli bir merkezi olmuştur. Türk kentsel tarihinin bozulmamış bir örneği olan bu şehir, geleneksel şehir dokusu, ahşap yığma evleri ve anıtsal yapılarıyla bütünü sit ilan edilmiş ender kentlerden biri olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.

9- Truva Antik Kenti – Çanakkale (1998)

truva antik kent

Truva, dünyadaki en ünlü antik kentlerden birisidir. Truva’da görülen 9 katman, kesintisiz olarak 3000 yıldan fazla bir zamanı göstermekte ve Anadolu, Ege ve Balkanların buluştuğu bu benzersiz coğrafyada yerleşmiş olan uygarlıkları izlememizi sağlamaktadır. Truva’daki en erken yerleşim katı M.Ö. 3000-2500 ile erken Bronz Çağı’na tarihlenmektedir, daha sonra sürekli yerleşim gören Truva katmanları M.Ö. 85 – M.S. 8. yüzyıla tarihlenen Roma Dönemi ile sona ermektedir. Truva, bulunduğu coğrafi konum nedeniyle burada hüküm süren uygarlıkların diğer bölgelerle ticari ve kültürel bağlantıları açısından daima çok önemli bir rol üstlenmiştir. Truva ayrıca gösterdiği kesintisiz katmanlaşma ile Avrupa ve Ege’deki diğer arkeolojik alanlar için referans görevi görmektedir. İlk olarak 1871’de Heinrich Schliemann, daha sonra W. Dörpfeld, C.W Blegen tarafından kazılmış olan bu görkemli arkeolojik şehirde kazılar halen Tübingen Üniversitesi tarafından sürdürülmektedir.

10- Selimiye Camii ve Külliyesi – Edirne (2011)

selimiye camii

İstanbul’un fethinden önce Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan Edirne’nin en önemli anıtsal eseri olan ve şehrin siluetini taçlandıran Selimiye Camii ve Külliyesi, 16. yy.’da Sultan II. Selim adına yaptırılmıştır. Teknik mükemmelliği, boyutları ve estetik değerleriyle döneminin ve sonraki zamanların en muhteşem eseri olan Camii ve Külliye, Osmanlı mimarlarından en önemlisi Sinan’ın Ustalık Dönemi eseri, mimarlık sanatının en görkemli örneklerinden biri ve insanın yaratıcı dehasının bir başyapıtı olarak kabul edilmektedir.

İnce ve zarif 4 minareye sahip büyük kubbesiyle görkemli Camii, iç tasarımında kullanılan ve döneminin en iyi örnekleri olan taş, mermer, ahşap, sedef ve özellikle çini motifleri ve ince işçilikleri ile kubbe ve kemerlerindeki kalem işleri, mermer döşemeli avlusu ve yapıyla bağlantılı el yazması kütüphanesi, eğitim kurumları, dış avlusu ve arastası ile bir sanat türünün zirvesini temsil etmektedir.

Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi, UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 19-29.06.2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen 35. Dönem Toplantısında alınan 35 COM 8B.37 sayılı karar ile 1. ve 4. kriterler kapsamında kültürel varlık olarak Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmiştir.

11- Çatalhöyük ve Taş Devri Yerleşimi – Konya (2012)

catalhoyuk

İnsanlığın gelişiminde önemli bir evre olan yerleşik toplumsal hayata geçişle birlikte, tarımın başlangıcı ve avcılık gibi önemli sosyal değişim ve gelişmelere tanıklık eden Çatalhöyük Neolitik Kenti, Güney Anadolu Platosu’nda yaklaşık 14ha.lık bir alan üzerinde yer almaktadır. İki höyükten oluşan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin daha uzun olan Doğu Höyüğü, M.Ö. 7400 ve 6200 yılları arasına tarihlenen 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşmaktadır. Söz konusu katmanlarda, sosyal örgütlenmeyi ve yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğeler yer almaktadır. Batı Höyüğü ise M.Ö. 6.200 ve 5.200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Döneme ait kültürel özellikler göstermektedir. Bu özellikleriyle Çatalhöyük, aynı coğrafyada 2000 yıldan fazla bir süredir var olan köylerden kentsel hayata geçişin de önemli bir kanıtıdır.

Çatalhöyük’teki içlerine çatılardan girilen birbirine bitişik evler ile sokağı olmayan yerleşim ünik bir özellik sergilemektedir. Ortadoğu ve Anadolu’da diğer Neolitik alanlar bulunmuş olmasına rağmen, Çatalhöyük Neolitik Kenti, kalıntıların boyutu, yaşayan toplumun yoğunluğu, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekler ve zaman içindeki sürekliliğin benzersiz bileşimi ile olağanüstü evrensel değer taşımaktadır.

12- Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu (2014)

UNESCO

Dünya Miras Komitesinin 38. Dönem Toplantısında Kültürel kategoride Dünya Miras Listesine alınan “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu” Dünya Miras alanı,  Orhangazi Külliyesi ve çevresini içine alan Hanlar Bölgesi, Hüdavendigar (I. Murad) Külliyesi, Yıldırım (I. Bayezid) Külliyesi, Yeşil (I. Mehmed) Külliye, Muradiye (II. Murad) Külliyesi ve Cumalıkızık Köyü olmak üzere altı bileşenden oluşmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğunun ilk başkenti olarak kurulan ve külliyelerle şekillenen Bursa’nın tarih boyunca sahip olduğu önemli ticari rolü, kentteki büyük hanlar, bedesten ve çarşılarla ortaya konulmaktadır. Hanlar Bölgesi 14. yüzyıldan bu yana kent ekonomisinin kalbi olmuştur. Erken dönem Osmanlı kentine istisnai bir örnek olan Bursa’nın kentleşme modeli, daha sonra kurulan Osmanlı-Türk kentlerine örnek teşkil etmiştir.

Cumalıkızık Köyü ve çevresindeki diğer vakıf köylerinin, payitaht Bursa’nın kent merkezindeki hanlar ve külliyelerle ekonomik ilişkileri, Osmanlı’nın bütün kurumlarıyla bir beylikten imparatorluk haline dönüşmesine önemli bir katkı sağlamıştır.

Bursa ve Cumalıkızık bugün hala yaşayan ticari kültürü ve kente oldukça yakın kırsal yaşamın devamlılığı ile birlikte erken dönem Osmanlı yaşam şekli ve vizyonuna iyi bir örnek teşkil etmektedir.

13- Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı – İzmir (2014)

UNESCO

Dünya Miras Komitesinin 38. Dönem Toplantısında Kültürel Peyzaj kategorisinde Dünya Miras Listesine alınan ve Helenistik, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı Dönemlerine ait katmanları içerisinde barındıran Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, Pergamon (çok katmanlı kent), Kibele Kutsal Alanı, İlyas Tepe, Yığma Tepe, İkili, Tavşan Tepe, X Tepe, A Tepe ve Maltepe Tümülüsleri olmak üzere dokuz bileşenden oluşmaktadır.

Kale Dağı’nın tepesindeki antik Pergamon yerleşimi anıtsal mimarisiyle Helenistik dönem şehir planlamacılığının en iyi örneğini temsil etmektedir. Athena Tapınağı, Trajan Tapınağı, Helenistik dönemin en dik tiyatro yapısı, kütüphane, Heroon, Zeus Sunağı, Dionysos Tapınağı, agora ve gymnasion yapıları bu planlama sisteminin ve dönem mimarisinin en seçkin örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Helenistik Bergama Krallığının başkenti olan kent, önemli bir eğitim merkeziydi. Daha sonra Roma İmparatorluğunun Asya Eyaleti başkenti olan Bergama, döneminin en önemli sağlık merkezlerinden Asklepion’a ev sahipliği yapmıştır.

Çevresindeki kültürel peyzaj ile birlikte Helenistik ve Roma Dönemlerine ait pek çok istisnai örneği içerisinde barındıran kent, özellikle Roma ve Doğu Roma dönemlerine ait katmanlar üzerinde yayılmış olan Osmanlı dönemi mimarisine ait pek çok cami, han, hamam ve ticari merkez ile de önemini korumuştur.

14- Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri (2015)

UNESCO

Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı; Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri olmak üzere iki ana bileşenden oluşmaktadır.

Bölgede hüküm süren medeniyetlerin, kültürlerin ve dönemin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenerek özgünlüğünü ve 7 bin yıllık tarihsel varlığını sürdüren Diyarbakır Kalesi, Surları ve Burçları hala orijinal ve özgün kültür varlıkları olarak yaşamakta, Dünya tarihi için önemli bir evrensel miras özelliğini korumaktadır.

Hevsel Bahçeleri, bahçe kültürünün çok önemli olduğu bir coğrafyada yer alan tarihi boyunca halkın kullanımına açık sivil bir bahçe olarak özgün bir değer ortaya koymaktadır. 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bir bölgede 8 bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak var olmasıyla, tarımsal değerinin dışında, kültürel ve tarihi olarak da özgün bir yere sahiptir.

Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri’nin yaşamsal işbirliği ve Hevsel Bahçeleri’nin oluşturduğu peyzaj, kentin ve aday varlığın binlerce yıldır kesintisiz yaşam sürmesinde, en önemli etkendir.

15- Efes Antik Kenti- İzmir (2015)

UNESCO

Dünya Miras Listesine alınan “Efes” Dünya Miras alanı; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olmak üzere dört bileşenden oluşmaktadır.

Antik dönemin en önemli merkezlerinden biri olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olmuştur.

Helenistik ve Roma Döneminin üstün kentleşme, mimarlık ve dini tarihine ışık tutan simgeleri barındıran Efes’te farklı dönemlere ait en üstün mimari ve kent planlama örnekleri bulunmaktadır. M. Ö. 8. yüzyıla tarihlenen ve Antik dönemin yedi harikasından biri olarak ünlenen kült merkezi Artemision, Hz. Meryem’in İsa’nın annesi olarak kabul ve ilan edildiği 431 tarihli Ekümenik Konsülün gerçekleştiği yer olan Meryem Kilisesi, İsa’nın havarilerinden biri olan ve Yahya İncili’ni Efes’te yazan St. John’ın mezarı üzerine inşa edilen Bazilika gibi Erken Hristiyanlık dönemine şahitlik eden benzersiz eserleri, günümüzde Hristiyanlar tarafından hac mekanı olarak kabul edilen Meryem Ana Evi ve Beylikler döneminde inşa edilen İslam yapıları ile Efes aynı zamanda dini tarih açısından da bugün hala ayakta olan benzersiz bir birikim sunmaktadır.

16- Ani Arkeolojik Alanı – Kars (2016)

UNESCO

Kars ili, Merkez İlçesi sınırları içinde, Türkiye ve Ermenistan sınırında yer alan Ani Arkeolojik Alanı, Erken Demir Çağından 16. yüzyıla kadar yerleşimin sürekli olduğu, Orta Çağ’ın şehircilik, mimarlık ve sanat açısından gelişiminin tüm zenginlik ve çeşitliliğinin bir arada görüldüğü çok kültürlü bir İpek Yolu yerleşimidir.

İçkale’de 4. yy’da başlayan yerleşim, kapalı kent modelinden açık kent modeline geçişin bölgedeki ilk örneğini belgelemesi bakımından önemlidir. Yerleşimin yoğun ticaret akslarının üzerinde yerleşmesi, ilerleyen zamanlarda çok kültürlü bir ticari merkez olarak gelişmesine neden olmuştur. Bu da kenti Ermeni, Gürcü, Bizans ve Selçuklu kültürlerinin buluşma noktası haline getirmiştir.

Bu karşılıklı kültürel etkileşimin sonucu olarak ortaya çıkan mimari tasarım fikirleri, inşaat malzemeleri ve teknikleri ve dekorasyon ayrıntıları ise, daha sonra tüm Anadolu’ya ve Kafkasya’ya yayılacak olan Ani’ye özgü bir mimari dilin oluşumuna neden olmuş ve sürekli dönüşen bir kentsel peyzaj içinde özgün mimari anıtlar üretilmiştir.

Bu özellikleriyle Ani Arkeolojik Alanı 2016 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.

17- Afrodisias – Aydın (2017)

UNESCO

Aydın ili, Karacasu ilçesi, Geyre Mahallesi sınırları içinde yer alan Aphrodisias Antik Kenti, Menderes (Meander) Irmağı’nın bir kolu olan Dandalaz (Morsynus) Çayı’nın oluşturduğu bereketli vadide, denizden yaklaşık 600 metre yükseklikte bir plato üzerinde yer almaktadır. Tarih boyunca, içinde bulunduğu nehir havzasının doğal özelliklerinden beslenen kentin Antik Dönem’deki en büyük zenginlik kaynağını ise kentin kuzeyinde, Babadağ eteklerinde yer alan mermer ocakları sağlamıştır.

Yerleşim tarihi MÖ 5. bin yıl ortalarına kadar uzanan Aphrodisias, MÖ 6. yüzyılda küçük bir köy görünümünde iken, MÖ 2. yüzyılda Menderes Vadisi’ndeki yoğun şehirleşme döneminde kent devleti (polis) statüsü kazanmıştır. MÖ 1. yüzyılda Roma ile yakın ilişkilere sahip olan Aphrodisias, daha sonra Roma İmparatoru olarak Augustus unvanını alacak olan Octavian tarafından “Tüm Asya’dan kendime bu kenti seçtim.” sözleriyle koruma altına alınmış ve Roma Senatosu tarafından MÖ 39 yılında vergi muafiyeti ve özerklik gibi ayrıcalıklar tanındıktan sonra hızla gelişmeye başlamıştır.

Aphrodisias’ın arkeolojik önemi, Geç Helenistik Dönem’den Roma ve Bizans dönemlerine kadar süren yoğun bir fikir ve değer alışverişini gözler önüne seren, büyük ölçüde mermerden inşa edilmiş yapıların ve bunlarla ilişkili kabartma ve yazıtların istisnai ölçüde iyi korunmuş olmasından gelmektedir. Aphrodisias, MS 1.-5. yüzyıllar arasında bütün Akdeniz dünyasında büyük üne kavuşan, başta Roma olmak üzere; İmparatorluğun dört bir yanında imzalarını taşıyan eserleri bulunan heykeltıraşlar yetiştirmiştir. Mermer ocaklarının kente eşine az rastlanır derecede yakın olması, Aphrodisias’ın mermer heykel sanatı için yüksek kaliteli bir üretim merkezi haline gelmesinin önemli bir nedenidir. Bu özelliği sayesinde Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaleti’nde, dönemin mermer sanatı ve mimarisinin tüm yönleriyle araştırılıp anlaşılmasını sağlayan kentlerden biri olmuştur. Kente adını veren ve kent kimliğinin gelişiminde önemli rol oynayan Aphrodite kutsal alanının ve kentteki özgün Aphrodite kültünün de Akdeniz Havzasında geniş bir alanı kültürel açıdan etkilediği bilinmektedir.

Bu özellikleri nedeniyle, Aphrodisias Antik Kenti yaklaşık 2-3 km. kuzeydoğusunda bulunan antik mermer ocakları ile birlikte 2017 yılında Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.

18- Göbeklitepe Tapınağı – Şanlıurfa (2018)

UNESCO

Göbeklitepe Arkeolojik Alanı, Şanlıurfa kent merkezinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarındadır. Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş ve “V52 Neolitik Yerleşimi” olarak tanımlanmıştır. Alanın gerçek değeri, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonrasında, Göbeklitepe’nin 12000 yıl öncesine uzanan bir kült merkezi olduğu anlaşılmıştır.

Çapları 30 metreyi bulan yaklaşık 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 adet “T” biçimli, 5 metre yüksekliğinde, kireçtaşından bağımsız sütun yer almaktadır. Yapıların iç duvarlarında da daha küçük sütunlar bulunmaktadır.

Göbeklitepe ile ilgili bahsi geçen bilimsel veriler, arkeoloji çalışmalarında neolitik dönemle ilgili kuramsal çerçevenin ve tarihlendirmelerin yeniden değerlendirilmesini gerektiren önemli bilgiler vermektedir. Göbeklitepenin, konumu, boyutları, tarihlendirilmesi ve yapılarının anıtsallığı ile Neolitik dönem için ünik bir kutsal alan olduğu anlaşılmıştır. Alan, 12000 yıl boyunca doğal çevresi içinde dokunulmadan kaldığından önemli arkeolojik buluntu vermektedir.

19- Arslantepe Höyüğü – Malatya (2021)

Arslantepe Höyüğü, UNESCO Dünya Mirası Listesi

Kalıcı listeye dahil olan son kültür varlığımız Malatya’nın Battalgazi ilçesinde bulunan Arslantepe Höyüğü olmuştur. Geç Kalkolitik Dönem’den başlayıp Demir Çağı’na dek süren tarihsel bir sürecin izlerini taşıyan bölge, aynı zamanda Anadolu’daki ilk şehir devleti olma özelliğine de sahiptir.

Devrilmiş kral heykeli, şehir altyapısı, sarayı, mühürleri ve çok daha fazlası ile Arslantepe; bu topraklardaki ilk şehir devleti. 2019’dan beri kazı çalışmaları İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ile Malatya Müze Müdürlüğü ortaklığında geliştirilmektedir.

Bölge Hititlerden tutun da Roma ve Bizans’a kadar pek çok medeniyetten izler taşımaktadır.

Not:Nevşehir’de bulunan Kapadokya ve Göreme Milli Parkı (1985) ile Denizli’deki Pamukkale ve Hierapolis Milli Parkı (1988) hem kültürel hem de doğal miras olarak listeye alınmıştı.

Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ndeki katılımımız hakkında ne düşünüyorsunuz? Listedeki varlıklarımız önümüzdeki yıllarda artış gösterebilir mi? ’Mutlaka listede olmalı!’ dediğiniz yerler neresi?

Yorumlarınızı Kayıp Rıhtım Forum’da bizlerle paylaşmayı unutmayın!

* * *

* 13. Dede Korkut Destanı “Salur Kazan’ın Ejderhayı Öldürmesi” Hakkında Bildiğimiz Her Şey

* Azerbaycan Mimarisinin Önemli Parçalarından Şeki Han Sarayı Dünya Miras Listesi’nde

* Dünya Tarihini Değiştiren Göbeklitepe UNESCO ile İlk Yılını Tamamladı

Kaynaklar:EuroNews, KVMGM

Mimari Eserler Nelerdir? Mimari Eserlerimiz Ve Yerleri

Haberin Devamı

Mimari Eserler Nelerdir?

1) Ayasofya

 Türkiye'de ki en ünlü mimari eserler arasında yer almaktadır. Ayasofya bazilika mimari tarzı ile yapılmış Bizans döneminin en ünlü mimari eserleri arasında yer almaktadır. UNESCO tarafından da Ayasofya dünya mirasları listesine dahil edilmiştir. 532 yılında yapımına başlanan Ayasofya 537 yılında ise yapımı tamamlanmıştır. Ayasofya günümüzde cami olarak hizmet vermektedir.

2) Selimiye Camii

 Mimar Sinan tarafından yapılmış olan bir camidir. Selimiye Camii II. Selim'in emri ile yaptırılmıştır. Mimar Sinan bu mimari eseri ortaya koyduktan sonra "ustalık eserim" demiştir. Selimiye Camii Osmanlı mimarisini yansıtan çok özel bir camidir. Günümüzde halen daha Selimiye Camii ibadethane olarak hizmet vermektedir. 

Haberin Devamı

3) Süleymaniye Camii

 Mimari eserlerden bir diğeri de Süleymaniye Camii'dir. Süleymaniye Camii Mimar Sinan'ın inşa etmiş olduğu bir diğer camidir. Osmanlı padişahlarından olan Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile yaptırılmıştır. Süleymaniye Camii 1550 yılında yapımına başlanmış ve toplam inşası 7 yıl sürmüştür.

Mimari Eserlerimiz ve Yerleri

1) Topkapı Sarayı

 İstanbul'un Sarayburnu semtinde yer alan bir tarihi saraydır. Topkapı sarayı Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden bir tanesidir. Topkapı Sarayı UNESCO dünya mirasları listesinde de yer alan bir saraydır. Tarihte Osmanlı imparatorluğu padişahları tarafından kullanılan bir saraydı.

2) Anıtkabir

 Ankara'da yer alan bir mimari eserdir. Anıtkabir 1944 yılında yapımına başlanmış bir yerdir. Yapımı tam 9 yıl sürmüştür. Anıtkabir Ankara'nın Çankaya ilçesinde yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün adına yaptırılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün de naaşı burada bulunmaktadır. Anıtkabir Emin Onat ve Orhan Arda tarafından yaptırılmış bir mimari eserdir. 

3) İshak Paşa Sarayı

İshak Paşa sarayı aynı zamanda İshak Paşa Külliyesi olarak bilinmektedir. Ağrı Dağı'nın oldukça yakınlarında bulunan bir tarihi saraydır. İshak Paşa Sarayı Osmanlı mimarisi kullanılarak inşa edilmiştir. İshak Paşa Sarayının toplam 116 odası bulunmaktadır. 

Alanya Yakınlarındaki Kargı Han

Alanya Yakınlarındaki Kargı HanSDÜ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ - SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ
Aralık 2008, Sayı:18, ss.247-256.
Alanya Yakınlarındaki Kargı Han∗
Kurt ERDMANN
Çeviren: Mehmet UYSAL∗∗- Muhammet GÜÇLÜ∗∗∗

Anadolu’daki ortak yaptığımız bu ve bazı diğer çalışmalarımız için Franz Taschner’in anısına…

R. M. Riefstahl1 1931 yılında “Kargı Han önemli bir Selçuklu hanıdır” diye yazmıştı.1940’da S. Fikri Erten “Kargı Han Kesikbel Dağı’nın zirvesinde İbradı yolu üzerinde bulunmaktadır.2 Han 46 m x 50 m boyutlarındadır ve ortasında 29,40 m x 27,10 m ebatlarında bir avlusu vardır. Hanın içinde ana giriş kapısının karşısında 56 cm uzunluğunda ve 58 cm derinliğinde hayvanlar için 20 teknelik yemliği vardır. Bütün makanlarının bir penceresi vardır. Girişin yüksekliği 3,26 m, iç kavis genişliği 3,85 m.dir. Kitabesi yoktur.”3 B. Onat 1950’lerde “Kargı Han –bu han Antalya’dadır- Kesikbel vadisi üzerinden geçen, Antalya ve Konya arasındaki en kısa yol olan Beyşehir-Konya yolu üzerindedir ve Romalılar gibi Selçuklu ve Osmanlılar tarafından da kullanılmıştır. Han Kesikbel geçidinin hemen altında konuşlanmıştır.4 150 x 140 feet boyutlarındadır. Her odanın tavanında bir pencere vardır. Yemliğin karşısındaki ana giriş kapısı (portal) yontma taştandır. Han oldukça tahrip olmuş durumdadır. Kitabesi yoktur.”5

1954’de Antalya’da Fikri Erten ile görüşme fırsatını bulduk. Kargı Han’a nasıl ulaşılacağını hatırlayamıyordu. Başka hiç kimse de bilgi sahibi değildi. Böylece Antalya’nın 50 km doğusunda bulunan ve hanın yolunu sadece Orman İşletmesi memurlarının bildiği Taşağıl’a hareket ettik.6 Maalesef arazi aracımız olmadığından hana ulaşamadık. 1955 sonbaharında F. Taschner ile birlikte onun arazi arcıyla Taşağıl’ın 20 km kuzeydoğusunda bulunan hanı ziyaret etmeyi başardık. Yol kötüydü, son 4-5 km.yi arazi aracı da gidemedi, fakat seyrek çam ormanı manzarası çok güzeldi. Vardığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu: Burhanettin Onat’ın ifadelerinin aksine yapı, alışılmadık derecede iyi durumdaydı. Balık açısından zengin azgın Kargı Su deresinin bir kıvrımındaki vadi çukurunda bulunmaktaydı.

Devamını oku...

Kırkgöz Han - Antalya

Antalya-Burdur yolu üzerinde Antalya’ya 30 km. uzaklıkta bulunan Kırkgöz Hanı, kitabesine göre H. 634-644 / M. 1236-1246 tarihleri arasında II. Gıyaseddin Keyhüsrev bin Keykubat zamanında yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan hanın, beden duvarlarında moloz taş kullanılmış ve köşeler payandalar ile takviye edilmiştir. Güney cephede kesme taştan yapılmış olan portal nişi dışarı çıkıntı yapmaktadır. Sivri kemerli nişin kenarları sütünce gibi şekillendirilmiştir. Bu bölümün iç kısmında yay kemerli bir kapı bulunmaktadır ve üzerinde altı satır halinde kitabe bulunmaktadır.

Geniş iç avlunun etrafını kesme taş payeler tarafından taşınan sivri kemerli revak sırası çevreler. Kuzey cephede boydan boya uzanan, tamamı sivri tonoz ile örtülü ve kapalı bir mekan olan kısım avluya kesme taştan bir kapı ile açılmaktadır. İklim nedeniyle içinde ocaklar bulunmamaktadır. Yapı çoğunluğu itibari ile sağlam olarak ayakta durmaktadır.

Osmanlılar döneminde restorasyon gören yapının ikinci restorasyonu 2008 yılı içerisinde tamamlanmıştır. Döşemealtı Belediyesinin isteği üzerine Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen restorasyon sırasında yapının derzleri elden geçirilmiş ve tahrip olan taşları yenilenmiştir.

Devamını oku...

Zazadin Han

Konya-Ankara, Konya-aksaray yollarından ulaşılabilecek Zazadın Hanı Konya-Aksaray karayolunun 25 km.sinde, vaktiyle nahiye olan Tömek yolu üzerindedir. “Zazadın’ın yapısı, Sultan Hanı’nın kapısı” şeklinde yaşayan ve vecizeleşen söz, bu mimari şaheserin yapısındaki müstesna özelliği göstermeye yeterlidir.

Kapının üstünde siyah ve bayaz taşların kavis şeklinde çerçevelediği celi sülüs ile yazılmış bir kitabe vardır. Bu kitabeye göre Mehmed oğlu Köpek’in yaptırdığı han; 634 H., 1236 M. Yılında I. Alaeddin Oğlu Keyhüsrev zamanında tamamlanmıştır. Köpek, hanını yaptırmaya başladığı başladığı zaman I. Alaeddin Keykubad hükümdardı. Han, Keykubad’ın Oğlu II. Keyhüsrev zamanında tamamlandığı için de, dış kapısına bu hükümdarın adı kazdırılmıştır. Han'ın bânisi Sadedin Köpek, I. Alaeddin Keyubad’ın tercümanı idi. Sonradan av emiri ve mimarı oldu.

Devamını oku...

KERKÜK’ÜN TÜRK TARİHİ ESERİ GÖK KÜMBET

KERKÜK’ÜN TÜRK TARİHİ ESERİ GÖK KÜMBET

Ali KERKÜKLÜ

(Irak’a Özgürlülük Operasyonu ve Kerkük Kitabının Yazarı)

Kerkük Kalesinde, Gök Kümbet’in tahribata uğramadan önceki hali

Kümbet daha ziyade kubbe ile veya Piramit, çokgen tabanlı ve tepesi sivri külah biçimindeki örtülü olan mezar anıtlarıdır. Selçuk Türklerine ait kümbetler Türk mimarisinin en orijinal örnekleridir. Kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatıyla örtülüyordu. Selçuklular'a ait en önemli kümbetler Bitlis, Van, Kayseri, Kerkük, Nahçıvan, Erzurum, Sivas, Tunceli, Tokat, Konya, Niğde, Kırşehir, Amasya, Akşehir ve Isparta gibi şehirler de çok güzel kümbetler bulunmaktadır. Kerkük’teki Gök Kümbet, Niğde'deki Hüdavent Hatun, Tokat'taki Ali Tusi, Van’daki Gevaş Kümbet, Kayseri'deki Döner Kümbet ve Sırçalı Kümbet ile Ahlat'taki Ulu Kümbet en güzel örneklerdendir. Kümbetler, mimari ahenkleri, çadır sanatını taşa ve mermere yansıtarak geçmişe çağrışım yapmaları, kendi eksenlerinde dönüyor ve yukarı doğru süzülüyor gibi duruşlarıyla insanı etkileyen birer harikadırlar.

Türkmen şehri Kerkük’te Irak Türklerinin simgesi olan Kerkük kalesi ve bu kalenin içinde Türk tarihi eserlerden biri Gök Kümbettir. Gök Kümbet 1361 yılında Celayirliler döneminde 820 metre kare alan ve 17 metre yüksekliğinde yapılmıştır. Kale’nin içinde günümüze kadar ayakta kalabilen Türk mirasının bir şaheseridir. Selçuklu dönemine ait Gök Kümbet'in dış duvarlarıyla karşı karşıya geldiğimizde, üstündeki yazıttan da anlaşıldığı gibi kümbet 14. yüz yılda Selçuklu hanedanına mensup Buğday Hatun için yaptırılmıştır. Türk çadırından ilham alınarak yapılan Kümbet iki katlı, sekiz köşelidir, kemer ve pencere süslemeleri yeşil renk ağırlıklı pişmiş topraktandır, bu sebepten dolayı Türkmenler Gök kümbetin yanında yeşil kümbette derler.

Devamını oku...

BM Bilim, Eğitim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), Edirne'deki Selimiye Camii ve Külliyesi'ni ''Dünya Mirası Listesi''ne dahil etti.

Paris'te yapılan UNESCO Dünya Mirası Komitesinin bugünkü oturumunda, Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi'nin, ''Dünya Mirası Listesi''ne girmek için gerekli bütün özelliklere sahip ve koruma durumuyla ilgili olarak alınmış olan önlemlerin de yerinde olduğu belirtildi.

DÜNYA MİRASI LİSTESİ'NDEKİ ESERLERİMİZ İÇİN TIKLAYIN >>>>

Bugün listeye, Mimar Sinan'ın inşa ettiği Selimiye Camii ve Külliyesi'nin yanı sıra dünyadan 5 yeni bölge de dahil edildi.

Türkiye'nin başvuruları sonucunda Dünya Kültür Mirası Listesine 1982 yılından bu yana İstanbul'un Tarihi Alanları, Safranbolu Şehri (Karabük), Hattuşaş (Boğazköy)-Hitit Başkenti (Çorum), Nemrut Dağı (Adıyaman-Kahta), Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla), Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas), Truva Antik Kenti (Çanakkale), Pamukkale-Hierapolis (Denizli), Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) alınmıştı.

Öte yandan, Türkiye'nin, UNESCO Dünya Miras ''Geçici Listesinde'' yer alan varlıkları şöyle:

''Ahlat Eski Yerleşimi ve Mezar Taşları (Bitlis), Alahan Manastırı (Mersin), Alanya (Antalya), Afrodisias Antik Kenti (Aydın), Bursa ve Cumalıkızık Erken Osmanlı Kentsel ve Kırsal Yerleşimleri (Bursa), Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya), Diyarbakır Kalesi ve Surları (Diyarbakır), Edirne Selimiye Cami (Edirne), Efes (İzmir), Harran ve Şanlıurfa Yerleşimleri (Şanlıurfa), İshakpaşa Sarayı (Ağrı), Karain Mağarası (Antalya), Konya Selçuklu Başkenti (Konya), Likya Uygarlığı Antik Kentleri (Antalya ve Muğla), Mardin Kültürel Peyzaj Alanı (Mardin), Perge Antik Kenti (Antalya), Sagalassos Antik Kenti (Burdur), Selçuklu Kervansarayları Denizli-Doğubayazıt Güzergâhı, St. Nicholas Kilisesi (Antalya), St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve Çevresi (Mersin), Sümela Manastırı (Trabzon), Beyşehir, Eşrefoğlu Camii (Konya), Hatay, St. Pierre Kilisesi (Hatay), Bergama (İzmir), Göbeklitepe Arkeolojik Alanı (Şanlıurfa), Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı (Antalya) ve Kekova (Antalya).''

AA

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir