felsefede fenomenoloji nedir / Fenomenoloji Nedir? Fenomenoloji Temsilcileri Kimlerdir? - funduszeue.info

Felsefede Fenomenoloji Nedir

felsefede fenomenoloji nedir

kaynağı değiştir]

Fenomenoloji Nedir?

Gösterilen Sayfa 1 / 3

Felsefede Edmund Husserl tarafından kurulmuş olan fenomenoloji felsefesi, yüzyılın başlarında pozitivizme ve ampirisizme karşı çıkıyordu. Fenomenoloji, felsefenin bilgi, varlık, değer felsefeleri gibi alanlarıyla uğraştığı için tümel bir nitelik taşıyordu. Bazılarına göre ise bir felsefe akımı olmaktan çok, bir felsefe yöntemiydi. Bu akım da diğer felsefe akımları gibi öz-nesne ilişkisinden yola çıkıyordu.

Fenomenolojiye göre nesne, öznenin dış dünya ile girdiği ilişkiler sonucunda duyu organlarıyla algıladığı bir durum, daha doğrusu bir deney verileriydi. Aslında bu bakımdan pozitivizm ve ampirisizmle bir farklılık göstermiyordu. Ancak tek tek nesnelerin oluşturduğu nesneler dünyası söz konusu olduğunda, pozitivizm ve ampirisizmden farklı bir tavır ortaya çıkıyordu. Husserl'e göre nesneler dünyada ancak ‘rastlantı' kategorisi ile kavranabilirdi. Yani diğer iki felsefenin iddia ettiği gibi, nesneler dünyasında mutlak geçerliliği olan yasalar, daha doğrusu doğa yasaları egemen değildiler.

Neden-sonuç ilişkisi içinde ele alınan doğa yasaları, Husserl'e göre, belli bir takım koşullar altında elde edilen sonuçlar ışığında bir kesinlik değeri taşıyorlardı. Koşullar değiştiğinde ise, farklı sonuçlar elde edilecek ve doğa yasalarının genel geçerlilik iddiaları söz konusu olamayacaktı. Bu nedenle de nesneler dünyası ancak rastlantı kategorisiyle kavranabilirdi Hesserl için. Ampirik olarak algılanan nesneyi yadsımayarak, tam tersine onu kayıtsız şartsız kabul eder ve dünya her türlü kuşku ve yadsımaların üzerinde varolarak, dünyanın bu biçimde kabulüne fenomenoloji ‘doğal tavır' gösterir. Dünyanın varoluşunu bu şekilde kabul eden doğal tavır içeriğinde adeta naif ve dogmatik bir realisttir. Bu da pozitivizm ve ampirisizm ile buluşan bir düşünce oluyor tabi. Bu tavrı aşmak için ikinci bir ‘fenomenolojik indirgeme' diye adlandırılan bir tavır geliştirir. Bu tavır ise Husserl'in yapıtlarında ‘parantez içine alma', ‘etkisiz kılma', ‘dışarda bırakma', ‘engelleme', ‘soru konusu yapma' deyimleriyle isimlendirilmektedir. Bu şekilde bir adım daha atar ve bu kez de fenomenolojik indirgemeyi özneye yöneltir. Artık özne paranteze alınır. Çünkü özne de psişik ben'i, bilinci, öznelliği bakımından nesneler dünyasının bir parçasıdır. Özetleyecek olursak, amaç dünyanın özünü, onu rastlantısal dış görünüşlerden soyarak ortaya çıkarmaktır. Böylece nesneler dünyası için ‘salt öz' (Eidos), ‘salt varlık' (Essentia) düzlemine erişmek için yapılan eylem gerçekleşir.

Yiğit funduszeue.infoım tarihli Yeni İnsan Dergisi'nin sayısında yayınlanmıştır. (Yazıdan bir alıntı) Husserl() de, tıpkı Dilthey gibi , felsefi kariyeri boyunca , doğa bilimlerinin bilimsel aklının , özellikle ahlaki ve kültürel değer alanındaki emperyalist eğilimlerine karşı koymaya çalışmıştır. Buna göre, pozitivizmle doğalcılığın [natüralizmin] diğer biçimleri dünyaya ve hayata ilişkin değer biçici bir felsefeyi, sadece ve sadece doğa bilimi- nin bulgularından ve yöntemlerinden türetmeye kalkışır. Doğalcı, değerle ilgili problemlerde, kendi kabullerine göre savunulamayan ve dolayısıyla, çelişkiye düşen bilgi iddialarında bulunur.

David West

Husserl() de, tıpkı Dilthey gibi , felsefi kariyeri boyunca , doğa bilimlerinin bilimsel aklının , özellikle ahlaki ve kültürel değer alanındaki emperyalist eğilimlerine karşı koymaya çalışmıştır. Buna göre, pozitivizmle doğalcılığın [natüralizmin] diğer biçimleri dünyaya ve hayata ilişkin değer biçici bir felsefeyi, sadece ve sadece doğa bilimi- nin bulgularından ve yöntemlerinden türetmeye kalkışır. Doğalcı, değerle ilgili problemlerde, kendi kabullerine göre savunulamayan ve dolayısıyla, çelişkiye düşen bilgi iddialarında bulunur. `Doğalcı eğitir, telkinde bulunur, ahlâk dersi verir, reform yapar Ama, bir anlama sahip olmak durumundaysa eğer, her davanın, her vaızın önceden varsaydığını reddeder.' Bununla birlikte, o, doğalcılığa karşı olan tüm husumetine karşın, doğa bilimlerinin `teorik tavrı'nın başarılarını, Sokrates ve Platon'dan başlayarak Galileo ve modern bilime kadar izi sürülebilecek olan güçlü `kesin bilim arzusu'nun ürünlerini, üzerlerinde ısrarla durarak takdir eder. Husserl için, zan altında bulunan teorik tavrın kendisi değildir. Karşı konması gereken şey daha ziyade, kesin bilimin, kendi özel alanlarındaki şüphe götürmez başarılarının bir sonucu olarak, doğa bilimlerinin yöntemleriyle, başka herşeyi dışta bırakacak şekilde özdeşleştirilmesidir. `Tin', doğal dünyanın nesneleriyle aynı `varlık' düzeyinde değildir ve aynı açıklama kategorilerine tâbi tutulmamalıdır. Doğalcılık bağlamında, Husserl'i en çok rahatsız eden şey, tam ve gereği gibi anlaşıldığında, onun içerdiği şüphecilik ve rölativizmdir. Husserl, Hegel'in rölativizmi diyalektik bir tarih felsefesiyle aşma teşebbüsüyle de ikna olmaz. O, rölativist dünya görüşleri felsefesi' (Weltanschaungphilosophie) Hegelci sistemin çöküşünün yan ürünlerinden biri olan Dilthey'dan, en aşikâr bir biçimde bu bakımdan ayrılır. Gerçekten de, hâkim kültürel atmosferden kısmen Dilthey'in rölativizmi ve tarihselciliği sorumlu tutulur. Husserl, Dilthey'in, `tarihsel bir bilincin oluşumunun, dünyanın tutarlılığını bir kavramlar bütünüyle zorlayıcı bir biçimde dile getirmeyi taahhüt eden felsefelerden birinin evrensel geçerliliğine duyulan inancı, sistemlerin birbirleriyle olan uyuşmazlıklarını incelemekten bile, daha kusursuz bir biçimde yıktığı' açıklamasını aktarır. Husserl Dilthey'ın, o anlama ve açıklama, insan bilimleri ve doğa bilimleri düalizmiyle yetindiği için, tarihsel bilincin rölativist gücünün karşısında yeterince sağlam bir tedbir almayı son çözümlemede başaramadığına inanır. Husserl bunun yerine, anlama kategorisinin tek ve eksiksiz bir bilen, hisseden ve eyleyen özne felsefesi için yeni bir temel sağlayabileceği inancındadır. Onun stratejisi, Dilthey'da olduğu gibi, bundan böyle sadece, insan bilimleri için, doğa bilimlerinin evrenselci iddialarıyla indirgeyici kategorilerinden bağımsız bir özerk alanı güvence altına almak değildir. Doğalcılığa, doğalcılığın kendi terimlerine dayanarak saldıran Husserl'in yapmak istediği şey, Dews'in de öne sürdüğü gibi, şudur:

bir yandan, bilimlerin `nesnelci' gücünü, öznenin kurucu rolüne ilişkin bilinçliliğin kültürel bakımdan felaket getirici ihmaline yol açmaktan alıkoyarken, bir yandan da deneysel bilimlerin kendilerini apodeiktik temeller üzerine oturtacak yeni, kesin bir felsefe oluşturmak. Bilincin öznesine ilişkin yeni bir kavrayış, ona, hem doğalcılığın ve hem de tarihselciliğin iddialarını, Hegelci idealizme de, irrasyonalizme de düşmeden, geçersiz kılma imkânı verecektir.

Husserl, söz konusu iddialı ruh hâli içinde, dar ve pozitivistik bir rasyonalite anlayışına hiçbir taviz vermez. Fakat, o eleştirel rasyonalizmgenel eğilimi içinde örtük olarak bulunan, kesin hakikate ulaşmaya yönelik yüksek özlemlerden vazgeçme niyetinde de değildir. Husserl, kesin bir biçimde temellenmiş bir felsefe ve son çözümlemede de, bir ahlâk yaratmaya elverişli bir hakikat ve rasyonalite yorumunun peşindedir. O, `önüne geçilmez bir saf ve mutlak bilgi arzusunu (ve bununla ayrılmazcasına bir olan, saf ve mutlak değer biçme ve isteme arzusunu) beyan funduszeue.infol'in stratejisi, şüphecinin silâhlarını şüphecinin kendisine çevirmeyi içerir. Kültürel şüphecilik, hem doğalcılık ve hem de tarihselcilik bağlamında en temel problem ise eğer, şüphecilik aynı zamanda bu probleme verilecek felsefî bir karşılığın temellerini de sağlar. Aydınlanma akılcılığının eleştirel ve şüpheci tavrı radikalleştirilmelidir. Başka bir deyişle, model hâlâ Descarts'ın metodik şüphesidir:

Hakikî felsefe biliminin özsel bir özelliği olan radikalizmle birlikte, ilerledikçe hiçbir şeyi verilmiş kabul etmediğimiz gibi, ne geleneksel olan bir şeyin bir başlangıç diye geçmesine, ne de, ne kadar büyük olursa olsun, bir isim karşısında başımızın dönmesine izin veririz, fakat daha çok, kendimizi özgür bir biçimde problemlerin kendileriyle onlardan türeyen taleplere vakfederek, başlangıçlara ulaşmanın yollarını ararız.

Kesin bir felsefe, tüm önkabullerden bağımsız olmalı, hiçbir şeyi kendinden açık bir doğru olarak görmemelidir. Buna ek olarak, Husserl (Descartes, Hume ve Kant'la birlikte,) modern epistemolojinin karakteristik başlangıç noktasını, yani, bilinç içeriklerinin bizim biricik bilgimizi temsil ettiği kabulünü de benimser. Fakat, Husserl, her ne kadar onların farklı yaklaşımları kendisine önemli bazı ipuçları sağlasa bile, felsefedeki öncülerinin bilgi problemine getirdikleri çözümlerden de hoşnut olmaz. Descartes, doğru bir başlangıç noktasına ek olarak, önkabullerden bağımsız kesin bir bilimin temel ilkesini teklif ediyorsa eğer, Kant'ın transendental yöntemi de, doğru bir yönteme en fazla yaklaşan yöntemi sağlamaktadır. Keza Kant da bizim yalnızca, bize göründükleri biçimiyle şeylerin fenomenal dünyasının doğrudan bilgisine sahip olabileceğimiz ve `kendilerinde' var oldukları şekliyle, şeylerin doğasını bilemeyeceğimiz epistemolojik öncülünden hareket eder. Bununla birlikte, Kant duyumların (ya da `sezgilerin'), bizim için tecrübenin mümkün nesneleri olmak durumundaysalar eğer, belirli bir biçimde düzenlenmeleri gerektiği kavrayışını sergiler. Duyumların tecrübenin öznesinin veya zihnin belirli yönlerine uymaları gerekmektedir. Daha özel olarak da, tecrübe, nesnel dünyayı bize göründüğü şekliyle oluşturan kategorilerle (örneğin, nedensellik ve töz kategorileri) düzene sokulmalıdır. Öznenin bu yönleri, nesnel bir dünyaya ilişkin tecrübemizi mümkün kılmaları ve söz konusu tecrübeden önce kavranmak durumunda olmaları bakımından transendentaldirler. Kant, tecrübenin transendental özneleri olarak, dünyayı bu şekilde tecrübe etmek durumunda olmamız nedeniyle, zaman ve mekânda, nedensel ilişki içinde bulunan bir nesneler dünyasında ikâmet ettiğimizi bilebileceğimize inanır.

Fenomenoloji Nedir?

Fenomenoloji kelimesi eski Yunancada ortaya çıkma manasına gelen “phainomenon” kelimesi ile öğretmek anlamına gelen logos kelimelerinin birleştirilmesi ile bir araya gelmiş bir kelimedir. Fenomenoloji kelimesi ilk olarak yüzyılın ilk yarısında Edmund Husserl tarafından kullanılmıştır. Fenomenoloji kelimesini Türkçeye görüngübilim şeklinde çevirmek de mümkündür. Fenomenologlar, Türkçeye obje olarak da çevirebileceğimiz fenomenlerin alanını inceler. Burada söz konusu olan fenomenler duyularımıza hitap eden real ya da duyulara hitap etmeyen irreal fenomenler olabilir. 

Görüngübilime göre ise Metafizik sahip olduğu önemini yitirmeye başlamıştır ve Fenomenolojinin asıl amacı normal somut yaşantıyı odak almak ve böylece ilerlemesini yavaşlama noktasına getirmiş felsefenin yeniden hızlanmasını sağlamak olarak açıklanmaktadır. 

Edmund Husserl çalışmaları sırasında sürekli olarak felsefeye yeni bir yön verme eğilimindedir ve ona göre felsefe her tür sonradan inşa edilmiş kurgusal bağıntıdan ayrı olarak kendini özsel olarak temellendirmektedir. Hegelciliğin etkisini yitirdiği ve Yeni Kantçılık etkisini felsefi yönelimlerde etkisini çok fazla arttırdığı bir dönemde Edmund Husserl felsefenin muhakkak yeni bir bakış açısına sahip olması gerektiğini düşünmekteydi. Metafizik spekülasyonlardan ve bilimci ön yargılardan arınmış yeni bir felsefi düşünce yapısı hayali kuran Husserl fenomenolojik felsefi akımın da ilk adımlarını atmıştır.

Bazı kaynaklarda bir felsefe olarak ele alınmak yerine bir yöntem olarak kullanılan fenomenoloji dolaysız olarak verilen fenomeni betimlemek için kullanılan bir yöntem olarak da açıklanabilir. Fenomenolojinin bir felsefe olarak görülüyor olmasının sebebi ise fenomeni betimlemek için kullandığı yöntem doğrultusunda yeni kavramlar ve kategoriler oluşturmasıdır. Bu özelliği ile fenomenolojiyi yeni bir felsefe akımı olarak görmek de mümkündür.

yüzyıl düşünürlerinden Heidegger, Sartre, Frankfurt Okulu’ndan Foucault felsefe eğitimleri esnasında fenomenoloji akımından güçlü bir şekilde etkilenmişlerdir. Husserl, felsefe konusunda şu değerli sözleri sarf eder: “Zaman ve mekâna bağlı olmayan, genel, ideal "objeler" (özler) vardır. Biz, bunları, fenomen olarak görünebilir, algılanabilir bir hale getirebiliriz. Bu özler, kesin ve genel geçer bir bilimin temelini oluştururlar. Böylece, felsefe de kesin bir bilim olur.”


Fenomenolojiye Yakından Bakış

Fenomenolojinin diğer felsefe akımlarına benzer yanları incelendiğinde konusu bakımından diğer felsefe akımlarına benzerlik gösterdiği görünmektedir. Fenomenoloji de diğer felsefe akımları gibi özne ve nesne ilişkisini konu alarak çalışmalarına devam eder. Pozitivizm ve ampirizm felsefeleri ile arasındaki benzerlik fenomenolojinin nesne kavramını ele alışında kendini göstermektedir. Fenomenolojide bu diğer iki felsefede olduğu gibi nesneyi öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkileri sırasında gördüğü, duyduğu ya da genel anlamı ile algıladığı aynı zamanda da deneyimlediği her şey olarak tanımlamaktadır. Bu ortak özelliğe rağmen fenomenolojinin bu iki felsefe akımına karşı bir tutum halinde olduğu da bilinmektedir.

Fenomenoloji yöntemini çok kısaca açıklamak gerekirse “özlerin araştırılması” şeklinde açıklamak mümkündür. Burada bahsedilen sonuç ne olursa olsun çözümün araştırılması için öze geri dönmek gerektiğidir. Bu özelliği ile Fenomenoloji algının özünün tanımlanması olarak da açıklanabilir.

Fenomenolojik yöntemlerin diğer bir ortak noktası ise gerçekliğin kendisi şeklinde bir ifadeyi reddediyor olmalarıdır. Bunun açıklamasını yine öz üzerinden yapan fenomenoloji gerçeklik olarak algılanan her şeyin aslında özün gerçeklik algısı olduğunu söylemektedir. Bu neden ile fenomenolojiye göre genel bir gerçeklik değil sadece özün gerçekliğinden bahsetmek mümkündür.

Husserl öze dair fikirlerini şu şekilde ifade eder: "Fenomenolojinin bir temel bilim, bir ilk felsefe (philosophia prima) olması, yapılması mümkün olan her felsefi kritik için temel hazırlaması, araştırmalarına hiçbir teori veya hipoteze dayanmadan başlamasını gerektirir. Bu nedenle o, kendi meşruluğunu kendi malzemesi ile sağlamak zorundadır."

Fenomenolojik Tavır ile Doğal Tavır Arasındaki İlişki

Fenomenolojik tavır ile doğal tavır arasında taban tabana zır bir ilişki vardır. Çünkü doğal tavır, verilik olanla yetinirken fenomenolojik tavır, bu dogmatik yaklaşımın aksine verilere eleştirel yaklaşır. Fenomenolojik tavra göre bir varlık alanı oluşturmak için fenomenolojik redüksiyona ve fenomenolojik refleksiyona ihtiyaç vardır. Biri olmadan, yalnızca bir tanesiyle bir varlık alanı elde edilemez. 

Fenomenolojik redüksiyon yapabilmek için "ben" ve "bilinç" gerekir. Bu “ben"i araştırmak için fenomenolojik bir tasvire ihtiyaç duyulur. Diğer bir deyişle Husserl’e göre aktif bir ben olarak bir fenomenin özünü sezgisel olarak kavranmalıdır. Bu da farklı yöntemlerin bir arada kullanılmasıyla gerçekleşebilir. 

Fenomenolojiden bahsederken fiksiyon terimi büyük önem kazanır. Bu terim öz alanının ne kadar geniş olduğunu gözler önüne serer. Çünkü özlerin var olan bir şeye karşılık gelmeleri gerekmez ve aslında var duyulara hitap eden şeyler ile hayali şeylerin özü arasında bir hiyerarşi yoktur. Fenomenoloji için sezgi önceliklidir ve sezgiye dayanan bir tasvir kullanır. Fenomenolojiyi ayıran en önemli özellik olarak bu sezgi yoluyla tasvir yöntemi sayılabilir. 

Husserl der ki: "Nesneler benim içindirler ve yalnızca gerçek ve olabilen bir bilincin nesneleri olarak benim için neyseler odurlar Düşünülebilen her anlam, düşünülebilen her varlık, kendisine ister 

immanent, ister transandant densin, anlam ve varlık konstitue eden bir alan olarak transandantal sübjektivitemin alanına girer."

Fenomenoloji ile Beden Arasındaki İlişki

Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, fenomenoloji bir aktif bir özneye ihtiyaç duyar. Çünkü tasvir için bir yönelme merkezi gerekir. Bu merkez kendi konumunu göz önünde bulundurarak sezgiler üzerinden anlam kazandırır.

Beden üzerinden işlevselleşen bilinç, Descartes'in karşısına aldığı obje ile daha farklı bir iletişim kurarak objesine yönelir. Burada sözünü ettiğimiz bilinç bedenin ötesinde manevi bir anlama sahiptir. Husserl’e göre, yani fenomenolojik olarak asıl olan şeyin bilgisi değil, şeyin kendisidir. Husserl bu bakış açısıyla mutlak bir bilgi  edinmeyi hedefler ve bunun için bilgiye mutlak bir alan açmayı gerekli bulur.

Bilgiye ulaşmak için yalnızca duyularımızı kullanabileceğimizi öne süren Husserl'e karşılık Descartes duyuların yanıltıcı olduğu görüşüyle onları bilgi alanının dışında bırakmıştır. Fenomenoloji, duyu verileri transandantal bilinç ile harmanlanarak anlam bulur. Bunun yerine anlamı yeniden anımsamada aramak yanıltıcı olacaktır. Çünkü böyle bir durumda algılar da şimdiki zamanla birlikte geçmiş bir olayı algılarmış gibi davranarak geçmişten bir anlam önümüze getirir. Şimdinin bilgisi için yeniden anımsama yerine mevcut özün objeye yönelimi ile yeni bir tasvir oluşturulması gerekir. 

Sonuç

Fenomenoloji alanında değerli bir makale ortaya koymuş olan Ülker Öktem, konuyu farklı bağlamlarda ele almış ve fenomenolojiyi tüm yönleriyle gözler önüne sermiştir. Öktem'in makalesinde yer verdiği sonuç bölümü konuyu son derece başarılı bir şekilde özetlemektedir: “Sonuç olarak, çağımız filozofu Husserl'in, tıpkı ilkçağın büyük filozofu Platon gibi, kalıcı, değişmeyen, kendi kendisiyle aynı kalan hakikatin varlığına inandığını, ancak, bu hakikate, Platon'dan farklı olarak, fenomenlerden giderek, duyusal algılama aktı sayesinde ulaşılacağı tezini savunduğunu ve asıl yapmak istediği şeyin, Platon ve Kant felsefelerine dayanmakla birlikte, bu felsefeleri, bulutlardan aşağıya indirmek olduğunu söyleyebiliriz.”

Kaynaklar

funduszeue.info

FacebookTwitter

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası