ashabı suffe kime denir / Ashâb-ı Suffe ne demektir, Ashâb-ı Suffe ne demektir, Ehli Suffe kime denir

Ashabı Suffe Kime Denir

ashabı suffe kime denir

ASHÂBI SUFFA

Kıble, henüz Kâbe tarafına çevrilmeden önce idi. Mescid-i Nebevî'nin kuzey duvarında, hurma dallarıyla bir gölgelik ve sundurma yapıldı. Buna  "Suffa" denilirdi. Burada kalan Müslümanlara da "Ashâb-ı Suffa" ismi verildi.

Mescid-i Şerifin Suffasında kalan bu sahabîlerin, Medine'de, ne meskenleri, ne de aşiret ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu. Âileden uzak, dünya meşgale ve gâilesinden âzâde ve tam mânâsı ile feragatkâr bir hayata sahib idiler. Kur'an ilmi tahsil eder, Resûl-i Ekrem Efendimizin va'z ve derslerini dinleyerek istifâde ederlerdi. Ekseriya, oruçlu bulunurlardı.

Vakitlerini Resûl-i Kibriyanın huzurunda geçiren bu mübârek zümre, Efendimizden hep feyz alırdı. Resûl-i Ekremin medresesine Allah için nefsini vakfetmiş fedakâr, ilim aşığı talebeler idiler. Peygamber Efendimiz tarafından tespit edilen muâllimler, kendilerine Kur'an öğretirlerdi. Bunlardan yetişenler, Müslüman olan kabilelere Kur'an öğretmek ve Sünnet-i Resûlullahı beyân etmek için gönderilirlerdi. Bu cihetle de kendilerine "kurra" denilirdi. Suffa ise bu itibarla "Dârü'l-Kurra" diye anılmıştır.

Sayıları kadar olan mütevazi fakat feyizli bir hayata sahib bulunan bu güzide sahabîler, bir irfan ordusu idiler. Bütün mesâilerini Kur'an ve Sünnet-i Resûlullahı öğrenmeye hasretmişken, gerektiğinde gâzâlara da katılırlardı.

İçlerinden evlenenler, Suffe'den ayrılırlardı. Fakat, yerlerine başkaları alınırdı.

Bu güzîde sahabîler ne ticâretle, ne bir sanatla meşgul olmazlardı.  Mâişetleri  Resûl-i Kibriyâ  Efendimiz  ve sahabîlerin zenginleri tarafından temin edilirdi. Bu hususu, Suffa'nın baş talebelerinden biri olan Ebû Hüreyre Hazretleri kendisinin çok hadis rivâyet etmesini garipseyenlere karşı verdiği cevapla pek güzel ifâde etmiştir:

"Benim, fazla hadîs rivâyet edişim garipsenmesin! Çünkü; Muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticâretleriyle, Ensar kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatlarıyla meşgul bulundukları sırada Ebû Hûreyre, Peygamberin (a.s.m.) mübârek nasihatlarını hıfzediyordu."1

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashab-ı Suffa'nın hem tâlim ve terbiyesi hem de mâişeti ile çok yakından ilgilenirdi. Onlarla daima oturur, sohbet eder, alakadar olurdu. Zaman zaman da onlara, 

"Eğer, sizin için Allah katında, neyin hazırlandığını bilseydiniz, yoksulluğunuzun ve ihtiyacınızın daha da ziyâdeleşmesini isterdiniz."

diyerek, bu meşguliyetlerinin son derece mühim ve mübârek olduğunu ifâde buyururlardı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, evvelâ bu mübârek cemaatın ihtiyacını gidermeye çalışırdı. İcabında, Hâne-i Saâdetlerinin ihtiyaçlarıyla ikinci derecede meşgul olurdu. Bir kere Hz. Fâtıma (r.a.), el değirmeni ile un öğütmekten yorulduğundan şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde Efendimiz ciğerpâresini reddetmiş ve şöyle buyurmuştu:

"Kızım! Sen ne söylüyorsun? Ben henüz Ehl-i Suffa'nın mâişetini yoluna koyamadım."3

Bir gün, Ashab-ı Suffanın başlarına durmuş, hallerini tedkikten geçirmişti. Fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri görmüş, şöyle buyurarak onların kalplerini hoş etmişti:

"Ey Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hâl ve sıfatta ve bulunduğu durumdan razı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir."4

Resûl-i Kibriyâ Efendimize herhangi bir şey getirilince, "Sadaka mı, yoksa hediye mi?" diye sorardı. Getirenler, "Sadakadır" cevabını verirlerse, onu el sürmeden Ashab-ı Suffaya ulaştırırdı. "Hediyedir" cevabını verirlerse onu kabul eder ve Ashab-ı Suffaya da ondan hisse ayırırdı. Çünkü; Kâinatın Efendisi, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) sadaka kabul etmez, sadece hediye kabul ederdi. 

Bir gün adamın biri, tabakla hurma getirmişti. Adama, 

"Sadaka mıdır? Hediye midir?" diye sordu. Adam, 

"Sadakadır" cevabını verince, Peygamber Efendimiz onu doğruca Suffa Ehline gönderdi. 

O sırada torunu Hz. Hasan, Peygamber Efendimizin önünde bulunuyordu. Tabaktan bir hurma alıp ağzına götürünce, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz derhal müdâhale etti ve onu ağzından çıkarttırdı. Sonra da,

"Biz Muhammed ve ev halkı [Ehl-i Beyti] sadaka yemeyiz, bize sadaka helâl değildir!" buyurdu.5

Şu âyetin Ashab-ı suffa hakkında nâzil olduğu da rivâyet edilmiştir.6

"Sadakalar, kendilerini Allah yolunda hizmete adamış fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşıp hayatlarını kazanmaya fırsat bulamazlar. Onların hallerini bilmeyen kimse, istemekten çekindikleri için, onları zengin sanır. Ey Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın. Yoksa onlar insanlardan ısrarla bir şey istemezler. Ve siz her ne bağışta bulunursanız, şüphesiz Allah onu hakkıyla bilir."7

Tam mânasıyla Allah yoluna kendilerini vakfetmiş bulunan bu güzide sahabîler, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hiçbir nasihatını, hiçbir hitabesini kaçırmazlardı. Dâima orada hazır bulunur, irad edilen hitabeleri ve öğütleri hıfzedip diğer sahabîlere de naklederlerdi. Bu bakımdan İslâmî hükümlerin muhafaza ve naklinde Ehl-i Suffa'nın pek müstesna hizmet ve gayretleri vardır. Kur'an nûrunun kısa zamanda âlemin her tarafına sürâtle yayılmasında bu ilim heyetinin büyük payı vardır. Bu bakımdan İslâm tarihinde Ehl-i Suffâ müstesnâ bir yer işgal eder.

Bir ilim müessesesi olan Suffanın, has bir talebesi Ebû Hüreyre kendileriyle ilgili bir hâdiseyi şöyle anlatır:

"Açlıktan yüzü koyun yatıyordum. Bazen de karnıma taş bağlıyordum. Bir gün halkın gelip geçtiği bir yol üzerinde oturdum. O sırada oradan Resûlullah geçiyordu. Vaziyetimi anladı ve
'Ey Ebû Hüreyre,'
 diye seslendi.
'Buyur, yâ Resûlâllah,' dedim.
'Haydi gel,' buyurdu.

"Beraber gittik. Eve girdi. Ben de girmek için izin istedim. Müsaade ettiler. Ben de girdim. Bir kapta süt buldu.

'Bu süt nereden geldi?' diye sordu.
'Falâncalar hediye olarak getirdiler' diye cevap verdiler. Sonra da, 

'Ey Ebû Hüreyre, Ehl-i Suffaya git, onları bana çağır!' diye emretti.

"Ehl-i Suffa, İslâmın misafirleriydi. Ne âileleri ne de mal mülkleri vardı. Resûlullah'a bir hediye geldiği zaman hem kendisine ayırır hem de onlara gönderirdi. Kendisine, ehline verilmesi için gönderilen sadakaların tamamını onlara gönderir, katiyyen kendisine bir pay ayırmazdı."

"Resûlullahın Ehl-i Suffayı dâveti beni üzdü. Ben, bu kaptaki sütü tek başıma içer de, bununla epeyce bir müddet idare ederim, diye umuyordum. Kendi kendime, 'Ben elçiyim. Suffa ehli gelince onlara sütü ben taksim ederim' dedim. Bu durumda sütten bana hiçbir şey kalmayacağını biliyordum. Fakat, Allah Resûlunün emrini yerine getirmekten başka çare de yoktu. 

"Gidip, onları çağırdım. Geldiler. Müsâade isteyip oturdular. Peygamberimiz (s.a.v.),

'Ebû Hüreyre, kabı al ve onlara süt ikrâm et' buyurdular.

"Süt kabını alıp, dağıtmaya başladım. Herbiri kabı alıyor, doyuncaya kadar içiyor, sonra arkadaşına veriyordu. Suffa ehlinin sonuncusu da içtikten sonra, kabı Resûlullaha verdim. Aldı. İçinde sadece azıcık süt kalmıştı. Başını kaldırarak bana bakıp gülümsedi ve

'Ebû Hüreyre,' dedi.
'Buyur, yâ Resûlallah,' dedim.
'Süt içmeyen ikimiz kaldık,' buyurdu.
'Evet, yâ Resûlallah' dedim.
'Otur sen de iç' buyurdular. Oturup içtim.

'Biraz daha iç', dedi. İçtim. Yine içmem için ısrar etti. 'Daha daha,' diyordu. Nihayet, 

'Seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, içecek yerim kalmadı' dedim.

'O halde bardağı bana ver' buyurdu. Verdim. Allah'a hamd ve senâ etti. Sonra Besmele çekerek geri kalanını da kendisi içti."8

Dipnotlar:

1. Tecrid Tercemesi, 7/
2. funduszeue.info Yazır, Hak Dini Kur'an Dili 2/
3. Tabakât, 8/
4. funduszeue.info Yazır, Hak Dini Kur'an Dili 2/
5. Müslim, 3/
6. funduszeue.info Yazır, Hak Dini Kur'an Dili 2/
7. Bakara Sûresi,
8. Buhari, 4/89; Tirmizi, 4/

07/02/

 
Ashab-ı Suffe, Arapça "sahipler, arkadaşlar" manalarına gelen "ashab" kelimesiyle, "eyvan, sed, sofa" gibi manalara gelen "suffe" kelimesinden oluşmuş bir tabirdir. Medine'ye hicretten sonra Hz. Peygamber'in Medine'deki mescidine bitişik gölgelikte barınan ve ilim tahsili ile uğraşan sahabelere verilen genel isimdir.

 

Bu öğrenciler kendilerine ayrılan bölümü, dinlenme ve ders çalışma yeri olarak kullanırken sınıf olarak da mescidden yararlanıyorlardı.  

Suffe, İslam tarihinde örnek ve öncü bir eğitim yuvası olmuştur. Suffe, İslam'ın ilk sistemli eğitim kurumudur. İlk İslam "üniversitesi"dir. Suffeliler de hayatlarını Peygamber medresesinden ilim ve irfan tahsil etmeye adamış seçkin kimselerdir. Suffe'de toplanan öğrencilere Kur'ân-ı Kerîm, yazı, hadis-i şerifler ve çeşitli dinî bilgiler öğretilirdi. Ehl-i Suffe, nâzil olan ayetleri ve Peygamberimiz ‘in hadislerini ezberleme hususunda ön sıralarda yer alıyordu. Muhacirler çarşı-pazarda ticaretle, Ensar ise bahçelerinde ziraatle uğraşırken Suffeliler olabildiğince Hz. Peygamber'in yanından ayrılmıyorlar, başkalarının duymadıklarını duyuyorlar, görmediklerini görüyorlardı. Ashab-ı Suffe'nin eğitim ve öğretim işleriyle bizzat ilgilenen Resul-i Ekrem Efendimiz Suffe'de muntazam olarak dersler veriyordu. Ashab-ı Suffe de ayrıca ders verenler arasında Abdullah b. Mesud (ra), Ubey b. Ka‘b (ra), Muaz b. Cebel (ra) ve Ebu'd-Derdâ (ra) gibi ilim sahibi sahabelerde vardı.

Hz. Peygamber ile beraberliklerinin fazla olması sebebiyle diğer Müslümanları duymadıkları birçok hadis-i şeriften onlar haberdar etmiş, hadis rivayetinde ön sıralarda yer almışlardır. En çok hadis rivayet eden yedi sahabeden üçünün; Ebû Hureyre (ra), Abdullah b. Ömer (ra) ve Ebû Said el-Hudrî'nin (ra) de Suffe Ashabı'ndan çıkmış olması elbette Hz. Peygamber'le bu nevi birlikteliğin ve ilme bu denli düşkünlüğün bir neticesi olmalıdır.

Hz. Peygamber, Suffe'de toplanan öğrencilerin geçimleriyle bizzat ilgileniyor, Beytü'l Mal'e ve kendisine gelen malların büyük bir kısmını onlara ayırıyordu. Sahabeler de Hz. Peygamber'in teşvikiyle bu ilim ve irfan yuvasını destekliyor; bazen onlardan birkaçını evlerinde misafir ediyorlardı. Bazen de üzeri hurma dolu dalları getirip burada yüksekçe bir yere asmak suretiyle onların geçimlerine yardımda bulunuyorlardı.

Suffe ehli, İslam'ın yayılmasında ve İslami ilimlerin öğretiminde önemli hizmetler vermiştir. Medine dışındaki, yeni Müslüman olan kabileler, Kur'ân ve diğer dinî bilgileri öğrenmek üzere muallimler istedikçe onlara Suffe Ehli'nden görevliler gönderilmiştir. Bunlar Bi'r-i Maûne ve Racî olaylarında olduğu gibi bu görevlerini hayatları pahasına yerine getirmişlerdir. Diğer taraftan Medine'ye Hz. Peygamber'i görmek üzere gelen kabile temsilcilerinden Müslüman olanlar devletin misafirhane olarak kullandığı evlerde kalmış ve bu dönemde kendilerine yönelik yoğun eğitim faaliyetinde daha ziyade Suffe Ehli vazife görmüştür.

Yüce dinimiz de okumaya büyük önem vermiştir. Nitekim, Kur'an'ın ilk emri 'Oku!..' olmuştur. “İkra’ bismi rabbikellezi hâlak.” Yani, “Yaratan rabbinin adıyla oku.”(Alak, 96/1)

 

Hz. Peygamber yaşadığı olayı şöyle anlatır:
"Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra 'Oku!' dedi. Ben yine, 'Okuma bilmem.' dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve 'Oku!' diye tekrar etti. Ben yine 'Okuma bilmem.' dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: 'Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir.'" (bk. Buhârî, Bed'ü'I-vahy, 3; Müslim, İmân, )

“Oku” emri, yakın bir gelecekte Peygamber Efendimize (asm) vahiy olunacak ayetlerin yazılı bir metin olarak kaydedilmesine bir işaret ve bu emrin yerine getirilmesine dair bir manevî fermandır. Onun içindir ki, Peygamberimiz kendisine inen her ayeti anında -kâtipleri vasıtasıyla- yazıya geçirmiştir. Bunun yanında kendisi de derhal ezberlemiş ve arkadaşlarına da ezberletmiştir.

Bu ayetler, Hz. Peygamber (asm)'e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında tüm Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin "oku" emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Buradan da anlaşılacağı gibi Ashab-ı Suffe’nin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Buradan hareketle Peygamberimizin Eğitimin Metodu üzerinde duralım:

 

Eğitim; davranış maksatlı bilgiler vermektir. Bu işi yapana da eğitimci denir. Bir insan için eğitim ne kadar önemli ise, eğitimi veren eğitimci de o derece önemlidir. “Doğru cismin eğri gölgesi olmaz.” Eğitimde öncelik eğitimi veren eğitmenin, vereceği eğitimi öncelikle hazmetmesi özünü kavraması ve hayatında vereceği eğitimi yaşamasıdır.

Yani önce eğitilene iyi bir örnek gereklidir. Peygamber Efendimizin her konuda olduğu gibi eğitimde de en güzel örnek olduğu ortadadır.

Eğitimde en iyi örnekleri bize gösteren ve öğreten Peygamber Efendimizin sünnetleridir. Rasûlullah Efendimizin (a.s.m.) o mukaddes sünnetleri, “mübarek lisanından dökülen nurlu cümleler” “icra ettiği işler” ve “hâliyle insanlık âlemine sergilediği örnek ahlak”tan oluşmaktadır.

Peygamber Efendimizde hayatına tatbik etmediği, yaşamadığı hiçbir şeyi öğretmemiş, telkin etmemiştir. Rasûlullah (s.a.v) bir şeyi emrettiğinde bunu evvelâ kendisi tatbik eder, ardından insanlar bunu örnek alır ve O’ndan gördükleri gibi yaparlardı.

Peygamber Efendimizin bazı eğitim metotları şöyledir:

  •    Yaparak yaşatarak öğretirdi
  •    Yavaş yavaş ve özümseyerek öğretirdi
  •    Öğretirken belli bir ölçüde ve bıktırmadan öğretirdi
  •    Şahsi farklılıkları göz önünde bulundururdu
  •    Karşılıklı konuşma ve soru cevap metodunu kullanırdı
  •    Karşısındakine şefkatle davranır ve güzel bir üslup kullanırdı
  •    Muhatabına akli ve mantıki izahlarda bulunurdu
  •    Zekâlarını açmak ve bilgi seviyelerini ölçmek için muhatabına sualler sorardı
  •    Teşbih, temsil ve mukayeseler yapardı
  •    Mevzuyu izah etmek için şekiller çizerdi
  •    Sözle beraber jest ve mimiklerini de kullanırdı
  •    Hakkında bilgi vermek istediği şeyi yukarı kaldırıp gösterirdi
  •    Muhatabının sorusuna ne eksik ne fazla tam cevap verirdi.
  •    İhtiyaca binaen soruya fazlasıyla cevap verdiği de olurdu
  •    Bazen muhatabını, sorduğu şeyden daha mühim bir hususa yönlendirirdi
  •    Bazen kendisine yöneltilen soruyu tekrarlatırdı
  •    Muhatabın aldığı cevabı tekrar etmesini isterdi
  •    Muhatabı imtihan eder, doğru cevap verdiğinde onu takdir ederdi
  •    Kabiliyetleri keşfedip geliştirirdi.
  •    Latife ve şaka yoluyla öğrettiği şeyler de olurdu
  •    Ehemmiyetine binaen sözünü üç kere tekrar ederdi
  •    Meselenin ehemmiyetini göstermek için oturuşunu ve duruşunu değiştirirdi
  •    Bazen cevabı tehir ederek tekrar tekrar seslenirdi
  •    Sözlerinin kalıcı olması için muhatabın omzunu veya elini tutardı
  •    Önce veciz bir şekilde söyler sonra tafsilat verirdi
  •    Bazen konuyu maddeleştirirdi
  •    Bir şeyi bütünüyle emreder veya bütünüyle yasaklardı
  •    İyiliklere teşvik eder ve kötülüklerden sakındırırdı.
  •    Önceki insanlara dair kıssa ve haberler naklederdi
  •    Hayâ edilen meseleleri öğretirken nazik bir giriş yapardı
  •    Eğilimleri hayra yönlendirirdi
  •    Devamlı hayırlı şeyleri telkin ederdi
  •    Bazı mühim hataları hemen düzeltirdi
  •    Talim ve tebliğde yazıyı kullanırdı
  •    Yabancı dilleri öğrenmesi için bazı sahabeleri vazifelendirirdi
  •    Ümmetinin terbiye ve tezkiyesi için dua ederdi
  •    Az da olsa gerektiğinde kızardı
  •    Kadınlara öğretmeyi ve nasihat etmeyi de ihmal etmezdi
  •    Vaaz ve nasihat ederdi.


Son Söz:

Peygamber Efendimiz bir hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:Ümmetimin fesada gittiği zamanda kim benim sünnetime sarılsa ona yüz şehit sevabı vardır.”(İbni Adiy, el-Kâmil fi’d-Duafâ, ; el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, ; Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, ; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, )

Peygamber Efendimizin yolundan gidip sünnetine uyanlara ne mutlu. Allah yar ve yardımcımız olsun. Âmin.

Selam ve Dua ile, Kalın Sağlıcakla…


 

Kaynakça:

­   funduszeue.infoed Hamidullah, İslam Peygamberi, İrfan Yayımcılık, İstanbul

­   funduszeue.info Köten-Durak Pusmaz, "Ashabu's-Suffe", Şamil İslam Ansiklopedisi, İstanbul, , c. I

­   3.Hüseyin Algül, "Ashabu's-Suffe", İslam'da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,

­   funduszeue.infoa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, , c. I.

­   funduszeue.info M. Kaya, İlmi Araştırmalar Merkezi (İLAM) “Peygamberimizin 42 Eğitim Metodu” 

 



nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası