mektebim yayınları yarıyıl tatil kitabı cevapları / Sınıf Gezegen Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Sayfa Cevapları - OKULSORU

Mektebim Yayınları Yarıyıl Tatil Kitabı Cevapları

mektebim yayınları yarıyıl tatil kitabı cevapları

I. Milletlerarası Türkiye-Azerbaycan Sempozyumu Bildiri Kitabi. Editörler: M.S.Yılmaz, funduszeue.infoğlu, funduszeue.infoı

Diller genel olarak kodlanma biçimlerine (ses, harf) göre sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sözlü dilin kişiye (idiyolekt), gruba (sosyolekt), bölgeye (diyalekt) veya durumlara göre değişebilen özelliği, ölçünlü/standart değişke (varyasyon, varyant), yerel değişke (ağız), sosyal değişke, kişisel dil gibi çeşitli konuşma biçimlerini (değişke, varyant, lekt) ortaya çıkarmaktadır. Türk dilinin bütün bu kolları Türklük biliminin temel çalışma alanıdır ve bu alanda bir dildeki yöresel veya bölgesel konuşma farklılıklarının türü ve adlandırılması günümüzde de devam eden önemli bir tartışma konusudur. Tartışmaların nedeni ise bu konudaki gerek Türkiye’de gerekse Türk dünyasındaki temeli siyasi ve psikolojik olan farklı yaklaşımlardır. Bu çalışmada, Azerbaycan Türkçesinden hareketle öncelikle Türk dili kollarının türünün (dil, lehçe, ağız) Türkiye ve Azerbaycan’daki görünümü karşılaştırılmıştır. Ardından, “Azerbaycan Türklerinin konuştuğu dilin adı” Türkiye ve Azerbaycan’daki durumu açısından ele alınmış, Azerbaycan’daki adlandırma tercihlerinin dönemleri tespit edilmiş ve bu tercihlerin nedenleri üzerinde durulmuştur. Sorunun günümüzdeki durumu göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılmıştır.

Metni Anlama ve Çözümleme

1. Hikâyenin başkahramanı olan Gamsız hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Cevap: Gamsız sarı tüylü ihtiyar bir mahalle köpeğiydi. İnsan gibi anlayışlı, fakat insandan daha ve- vakâr bir mahlûktu.

2. Gamsız&#;ın davranışları ile metinde kurgulanan zaman ve mekân arasında nasıl bir ilişki vardır? Buna göre hikâyede zaman ve mekân unsurlarının olayların gelişimindeki işlevi nedir?

Cevap: Zaman ve mekan unsurları ana çatışmayı ve temayı okuyucuya aktarmak, hissettirmek ve olayları daha net ifade etmek için kullanılan bir yapı unsurudur.
3. a. Metindeki olayları üçüncü tekil anlatıcı, gözlemci bir bakış açısı ile anlatmıştır. Bu duruma metinden örnek ifadeler veriniz.
Cevap:
Üçüncü Tekil Anlatıcı
O sabah, ana mektebinin bahçesinde fevkalâde bir telâş ve canlılık vardı. Talebe bayramı günüydü. İlk ve orta mektepler, kafile kafile marşlar söyleyerek sokaklardan geçiyor, şehrin uzak mesirelerine dağılıyorlardı.

Gözlemci Bir Bakış Açısı
Hazırlık, dehşetti. Bahçe, renk renk elbiselerle canlı bir çiçek tarlasına dönmüştü. Erkek çocuklar, yeni potinlerini siliyorlar, kızlar birbirlerinin saçlarını düzeltiyorlar, çözülmüş kuşaklarını bağlıyorlar, düğmelerini ilikliyorlardı. Altı yaşında bir kız, taş merdivenin basamağına oturmuş, dört yaşında bir öksüz arkadaşının, sökük gömleğini dikmeye çalışıyordu.

b. Bu hikâye, kahraman anlatıcı bakış açısı üzerine kurgulansaydı metnin anlamında sizce nasıl değişiklikler olurdu? Buna göre hikâyelerde anlatıcı ve bakış açısının işlevini açıklayınız.

Cevap: Kahraman bakış açısında olaylar birinci kişi tarafından aktarılır. Bu kişi olayları bizzat yaşamış veya tanık olmuştur. Bu tür anlatımda ifadeler daha samimi daha inandırıcı ve daha etkileyici olur.. Metindeki bakış açıları olayların anlatım tarzını ve ifadelerin düzeyini etkiler.
4. Hikâyedeki temel çatışma, metnin hangi bölümünde daha belirgin olarak ortaya konmuştur? Bu temel çatışmaya bağlı olarak gelişen metindeki diğer çatışma türlerini söyleyiniz.

Cevap:
Hikâyedeki  çatışma
Öğretmenlerin Gamsız&#;ın ölmek üzere olduğunu fark etmeleri üzerine çocukları ondan uzak tutmaları, buna karşın çocukların köpeğe yakın olmak, onunla ilgilenmek istemelerinden doğmaktadır. Bununla birlikte gamsızın canı pahasına öğrenciyi kurtarması.

Şu bölümlerde daha net anlaşılmakta:
1- Gamsız, çocuklarının ölümünden sonra mahalleye darılmış, ana mektebinin arkasındaki viraneye çekilmişti. Sokakta hemen hiç dolaşmaz, yalnız zaman zaman mektebin bahçe duvarından içeri atlar, çocuklarla oynar, öğle vakti onların artıklarını yerdi.
2- Gamsız, hastaydı. Çocuklar, derhal bunu fark ettiler. Yemek götürdüler. O, verilen yiyecekleri yemiyor, ara sıra titizleşiyor, yalnız bırakmaları için yalvarır gibi dişlerini çıkararak hafif hafif bağırıyordu. Gamsız&#;ın ıstırabını ve bakışlarındaki perişanlığı öğretmenler de gördüler. &#; Yaklaşmayın çocuklar&#; Hayvandır bu. Belki kudurmuştur, dediler.
3- Gamsız, bu kazayı görünce birdenbire durdu. Yolunu değiştirdi. Tahta köprüye koştu. Çocuğun arkasından suya atıldı. Onu ağzıyla eteğinden yakaladı. Öğretmenler yetişinceye kadar onu suyun yüzünde tuttu. Sonra, artık takati kesilmiş gibi kendini bıraktı. Bir iki kere daldı, etrafındaki suları köpürttü ve öldü. Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı.

5. Yazarın okuyucuyu etkilemek için hikâyenin başkahramanı Gamsız&#;a yönelik nasıl bir anlatım tutumu tercih ettiğini belirleyiniz.

Cevap: Temel çatışmanın başında ruhsal ve fiziksel halini anlatıp sonra bu haline rağmen iyilik yapan bir rol vererek iyi bir tutum tercih etmiştir.

6. Metinde ağırlıklı olarak başvurulan anlatım biçimi hangisidir? Bu anlatım biçiminin metindeki işlevi nedir?

Cevap: Öyküleyici ve betimleyici anlatım.. Olayların ifadesi için öyküleyici; kahramanların ve çevrenin tasviri, betimlenmesi için betimleyici anlatım kullanılmıştır.

7. Kendi hayatınızı gözden geçirdiğinizde, hayvanlara karşı tutum ve davranışlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıklayınız.

Cevap: Hayvanlar da bu dünyayı bizimle birlikte paylaşan canlılardır. En az bir insan kadar değer vermeli yaşamlarına saygı duymalı ve onları korumalıyız.

8. Diğerkâm ya da diğer adıyla &#;özgeci&#;, kişisel yarar gözetmeksizin başkasına yararlı olmaya çalışan kimse anlamına gelir. Çevrenizdeki diğerkâm kişilere örnek veriniz. Bu kişilerin hangi tutum ve davranışları sizin böyle düşünmenizi sağlamaktadır?

Cevap: Başta anne ve babalar, öğretmenler- doktorlar- çalışanlar- çiftçiler.

Dünya Bizim Kültür Portalı

Hanlardan Plazalara” programını yapmaya başlamadan önce bir deneme bölümü çekmeye niyetlenmiştik. Bu bölüm Cağaloğlu üzerine olacaktı. Erhan Erken'in teşviki ile Ebubekir Erdem'den yayıncılık bağlamında bir röportaj talep ettik ve bizi kırmadı, yılının Aralık ayının son günlerinden birinde Cağaloğlu yokuşunda Erdem Yayınları'nın en üst katındaki odasında bizi ağırladı. Kendi elleriyle demlediği çayları, hocası Nurettin Topçu'dan öğrendiği usulde, kendi elleriyle ikram etti ve uzun bir sohbete başladık.

Mustafa Emin Büyükcoşkun ve Ümit Aksoy ile beraber röportaja başlamadan hazırladığımız soruların yanında, sohbet esnasında aklımıza gelen tüm soruları da kendisine sorduk ve cevaplar aldık, kameramanlarımız Ahmet Kavi ve Furkan Özdemir kayda aldılar, Semih Gülen “Hanlardan Plazalara” maceramızın her anında olduğu gibi o gün de yardımımızdaydı.

“Hanlardan Plazalara” ile ilgili formatımızı daha sonrasında defalarca değiştirmek ve bu röportajın da ancak çok az bir kısmını son bölümde yayınlamak durumunda kaldık fakat röportajı geçen iki seneye rağmen unutamayınca, tümünü yazıya döküp burada yayınlamaya niyetlendik.

Erzurum doğumlu Ebubekir Erdem, Nurettin Topçu mektebinin önemli temsilcilerinden. Hareket Yayınları ve Dergah Yayınları ile başlayan macerası Erdem Yayınları ile devam etmiş. Cağaloğlu'nun en eskilerinden biri olan Ebubekir Erdem ile yaptığımız kendi yayıncılık tecrübesinden başlayan, Cağaloğlu, mekansal dönüşüm, kültür endüstrisi ve fuarlar gibi yayıncılığımızın son 50 yılında dikkate değen pek çok konuyu kapsayan bu uzun röportajı iki parça halinde ilginize sunuyoruz.

Öncelikle yayıncılık ile ilk irtibatınızı ve yayıncı olmanızı sağlayan süreci biraz anlatabilir misiniz?

Hayat nasıl bir kaderse bu da bir kader. Şimdi tesadüf sözü burada ne kadar geçerli bilmiyorum ama İstanbul’da Teknik Üniversite’de öğrenciyim, Erzurum Talebe Yurdu'nda kalıyorum Fatih’te. 1. yıl sömestr tatilinde bir arkadaşıma dergi gelmiş, mektuplukta gördüm. O dergiyi aldım. Rahmetli Nurettin Topçu'nun çıkardığı “Fikir ve Sanatta Hareket” dergisinin 1. sayısı. O dergiyi, arkadaş da tatilde olduğu için ben okudum. Daha sonra o dergiyi takip etmeye devam ettim. sayıdan itibaren bu derginin idarehanesini bulup dergiyi çıkaranlarla tanışma ihtiyacı duydum ve öğrenim yılında bu dergideki arkadaşlarla tanıştım. Sonra bu derginin yaptığı seminer ve toplantılara katıldım. O dönem Hareket Yayınları kurulmuştu. Ben de İstanbul Teknik Üniversitesi'nde bu yayınevinin kitaplarını satarak bir yerinden katılmış oldum işe.

Talebelik yılları boyunca da Hareket dergisinin seminerlerine katıldık. 'de Anadolu Fikir Derneği'ni kurmuştuk, (hatta ben de bir dönem onun başkanlığını yapmıştım) orada çok kaliteli seminerler yapılıyordu. Öğrencilik yıllarımda bu seminerlere katılmaya çalışıyordum. 68 kuşağı diye bir tabir var ya, kendimizi 68 kuşağının muhafazakar milliyetçi kanadından sayarsak biz Fikir ve Sanatta Hareket dergisi çevresi olarak Türkiye’nin, o dönemde vuku bulan aktif eylemler yerine kültür ve bilgi ile kurtulacağına inanan bir gruptuk. Bu nedenle eylem değil de fikir ve sanat üretmeye çalıştı bu grup. Bugün eğer bir Mustafa Kutlu, bir İsmail Kara, Ahmet Tabakoğlu, D Mehmet Doğan, Ali Birinci, Mustafa Kara varsa, bu isimler bizim o dönemdeki ektiğimiz tohumlarla yetişen kıymetlerimizdir. Emin Işık abi bizim o dönemdeki abilerimizden biridir. Hareket Yayınları'na ve dolayısıyla yayıncılığa girişim bu şekilde oldu.

Okulu bitirince ben memleketim Erzurum’a döndüm. Hareket Yayınları ve daha sonra Dergah Yayınları’nı kurduğumuzda onların yöneticisi konumunda olan Ezel Erverdi Bey’in bu yayınlara devam etmemiz konusundaki isteği, bizim de bu konudaki temayülümüz neticesinde Erzurum’da bir kitabevi açtık, Dergah Kitapevlerini kurduk. Yani 'lerde biz, Türkiye’de kitabevleri zincirini ilk düşünen, ilk uygulayan konumundaydık. Fakat Fikir ve Sanatta Hareket dergisi çevresi olarak bizde bilinen cemaat ve tekke disiplini değil de serbest bir arkadaşlık ortamı olduğu için, bunun hem faydasını hem de bu iş manasında zararını gördük. Tabi Hareket dergisi ve o tür dergilerin malum, geniş çapta müşterisi yoktur. O gün de dergimizin çok fazla müşterisi yoktu. Dergi bizlerin amatör gayretleri ile yürüyordu. Benim Erzurum’daki o kitabevi faaliyetinden sonra İstanbul’da Dergah Yayınları kuruldu ve ben İstanbul’a geldim.

'de Cağaloğlu’nda ilk defa Dergah Kitabevini açtık, Cağaloğlu’nda tam yokuşun köşesinde. Sonra Dergah Yayınları daha büyük daha aktif çapta yayına başladı. Böylece biz de aile işimiz olan kumaş konfeksiyon işine veya mektebini okuduğumuz mühendislik yerine yayıncılığa artık fiilen girmiş olduk. Arkasından 'de Derya Dağıtım'ı kurduk. Derya Dağıtım ’de rahmetli İsmail Dayı’nın Yağmur Yayınevi, rahmetli Duran Kömürcü’nün Şamil Yayınevi, Türk Kültürü Yayınları ve Ülkü Takvimi tarafından kurulan bir dağıtım firması. Tek dağıtım tarzında dağıtım faaliyetine girdik. Bu arada tabi Dergah Yayınları aynı şekilde devam ediyordu. Sonra talihsiz bir '80 darbesi yaşandı. Darbeden önce ’den 'e kadar kitap ve yayıncılık çok büyük darbeler yedi. Biz de Derya Dağıtım'ı devam ettirebilmek için 82'den itibaren ders kitabı ve kırtasiye işini de ilave etmek mecburiyetinde kaldık.

’de Erdem Yayınları'nı kurduk. Erdem Yayınları’nı kurmamın sebebi de şuydu: Kızım Melike Günyüz okumayı çok severdi. Ona Ayşegül serileri falan okuttuktan sonra baktık ki okunacak çocuk kitabı yok. Bir de şunu gördüm ki, çocuk kitaplarının tamamına yakını Batıdan aktarma ve biz Batı kültürünün adeta gönüllü misyonerliğini yapıyoruz. O zaman biz Erdem Yayınları'nda kitaplık bir program yaptık ve ilk defa Türk-İslam klasiklerinden 30 tane çocuk kitabı için plan çıkardık ve bu kitapları yayınladık. Yine dünya masallarını aynı şekilde ülke ülke tasnif ederek planladık ve yayınladık. O yüz kitabımız hakikaten büyük hizmete vesile oldu ve Erdem Yayınları bu şekilde başlayarak bu günlere geldi. Bu programın hayata geçirilmesinde yayın yönetiminde Mustafa Ruhi Şirin ile işbirliği yaptık.

Nurettin Topçu ’de vefat etti. Sizin Dergah Yayınevi'nin kuruluşunda kendisi de bulunuyordu değil mi?

Evet, Dergah Yayınları'nı kurduğumuzda hocam sağdı fakat O hiçbir zaman aktif olarak bu işlerin içinde bulunmamıştır. Hareket dergisinde de bütün bu işlerde Ezer Erverdi ve bizler aktif olduk. Hoca bu işlerin içinde bir kitap ve dergi yayıncısı tarzında bulunmamıştır; bizim danıştığımız, ilham aldığımız fikirlerinden istifade ettiğimiz bir büyüğümüz oldu hep.

Bunu şu nedenle soruyorum; siz Erdem Yayınları'nı kurdunuz ve 30 yıldır devam ettiriyorsunuz; Dergah Yayınları aynı şekilde 40 yılı aşkın bir süredir yayınına devam ediyor. Hocanızın bu yayınlarda nasıl bir katkısı vardı, nasıl bir ilişkiniz vardı?

'de Derya Dağıtım'ın yerini Ararat Yayınevi'nden devir alıp taşındıktan sonra Derya Dağıtım'ın sahipleri arasında fikir ayrılığı oldu, o fikir ayrılığı benim de Dergah’tan ayrılmama neden oldu. Yani 81'de ben Dergah Yayınevi'nden ayrıldım, Derya Dağıtım'da devam ettim. Sonra da Derya Dağıtım’ın bünyesinde Erdem Yayınları'nı kurduk.

Peki sizin Derya Dağıtım maceranızdan veya genel olarak dağıtımcılığımızın macerasından bahsedebilir misiniz?

'lerdeki hareketlilik esnasında sağda ve solda Ülkücüler dâhil, Akıncılar dahil, ciddi bir okuma ortamı doğdu. Yani '72 ile '77 arasında ciddi bir okuma hareketi oldu ve o dönemde çok yayınevi kuruldu, gelişti. Bu arada Anda Dağıtım kuruldu ve büyük hizmetleri oldu. Anda Dağıtım'ın bünyesine girmeyen Dergah Yayınları ve Yağmur Yayınevi’nin öncülüğü ile dağıtım işini halledebilmek için Derya Dağıtım'ı kurduk. Sebil Yayınevi’nin tek dağıtımını yapıyorduk o yıllar, Türdav'ın tek dağıtımını yapıyorduk, Timaş yeni kurulmuştu, onun dağıtımını yapıyorduk. Dağıtım arabaları ile bütün Anadolu’ya, bütün Türkiye’ye kitap dağıtımı yapıyorduk.

Bu ne zaman akamete uğradı? '80 hareketi ile, 12 Eylül ile. 12 Eylül'den sonra kitaplar tamamen çekildi. Aslında bu durum 79'da, 80'de başladı anarşiden dolayı. O senelerde Türkiye parsellendi; yani ülkücülerin hakim olduğu yere solcu kitaplar giremez oldu, tam tersi solcuların olduğu yerde milliyetçi muhafazakar yayınlar sıkıntıya düştü. Önceleri biz Anadolu’ya istenmeden her yeni kitabı gönderirken o yıllardan sonra kitapevleri artık bize istenmeden kitap göndermeyin demeye başladılar. Yani kitap hakikaten '80 ihtilalinde yediği darbeyi hiçbir dönemde yemedi. Bu durumun toparlanması da yaklaşık 10 yıl aldı. İşte 80’den sonra ders kitabı satışı ve kırtasiye ile Derya Dağıtım'ı ayakta tuttuk, fakat Anda Dağıtım devam edemedi ve kapandı.

80'e kadarki bahsettiğiniz süreçte Cağaloğlu'nun mekansal olarak bir fonksiyonu var. Yani bu Eminönü muhiti pek çok esnafı, ticaret erbabını barındırıyor, farklı farklı iş kollarından. Bunların hepsi belirli muhitlerde yoğunlaşmış durumda, işte Tarakçılar, Çantacılar gibi Cağaloğlu da kitapçıların olduğu bir muhit.

Babıali diyelim buna. Aslında Babıali tabiri, sadece mekan tabiri olmaktan farklı anlamlar içerir. Nasıl içerir? Türkiye yayıncılık ve gazeteciliğinin beyni, kalbi, her şeyi burada. Yani ilk matbaa kurulduğundan itibaren kitaba dair her şey burada kurulmuş. Tanzimat’tan sonra şirketler kurulmuş ve Osmanlı topraklarının her tarafına buradan kitap gitmiş. Yani Babıali sadece idare merkezi değil, aynı zamanda kültür merkezi, aynı zamanda bilginin üretilip bütün topraklara dağıtıldığı bir mekan. O yüzden de Cağaloğlu, Babıali yayıncılığın doğduğu yer.

Şu an baktığımızda Babıali’nin ya da Cağaloğlu'nun böyle bir portre çizmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Siz bu işe girdiğinizde burası nasıl bir yerdi, geçen zaman içinde nasıl bir değişim gösterdi?

Ben işe başladığımda Babıali halen bu özelliğini sürdürmeye devam ediyordu. Yani yaklaşık 70’lerde burası hâlâ merkezdi. Milliyet gazetesi buradaydı, Hürriyet buradaydı, Tercüman buradaydı. Bütün gazetelerin merkezleri buradaydı. Aynı zamanda yayınevlerinin hepsinin mekanı burada. Yani bir tek Çağlayan Yayınevi vardı Beyoğlu’nda, hiç unutmam, o da teknik kitap yayınlardı. Onun dışında bütün yayınevleri buradaydı, kitabevleri buradaydı. O dönem ders kitabı mevsiminde Cağaloğlu’nda, Cağaloğlu yokuşundan Eminönü’ne, Sirkeci’ye kadar kuyruklar oluşurdu. Yani sadece yayınevleri olarak değil, kitabevleri olarak da burası merkezdi o zaman.

Peki farklı farklı yerlerden gelen, farklı fikirlerden pek çok yayınevi var burada, basından yine pek çok farklı fikirden insan burada. Bunların kendi aralarındaki ilişkiler nasıldı? Aralarında kavga gürültü, tartışma oluyor muydu mesela?

Tabi yaşadığımız dönemle ilgili çok müspet şeyler söylemek mümkün değil. Okuduğumuz hatıratlardan biliyoruz ki, Peyami Safa ve Nazım Hikmet Meserret'de beraber otururlarmış. Yani eski dönemde fikir ayrılığı insanların aynı mekanlarda birlikte olmasına mani değilmiş. Fakat '60 ihtilali Türkiye’de maalesef bu konuda büyük ayrımları getirdi. '60 ihtilalinden sonra Türkiye’de anayasa ve şartların sola ve marksist düşüncelere verdiği imkandan dolayı sol düşüncede çok geniş çapta bir yayın hareketi oldu. Batıcı laik ve kendini modern sanan kesimler tarafından Müslüman Türk’ün ötekileştirilmesi bu dönemde palazlandı ve halen de devam etmektedir. Sadece insanların kişiliğinden kaynaklanan, geçmiş arkadaşlık veya mektep beraberliği gibi sebeplerden birliktelikler oluşuyordu. İnsanlar yavaş yavaş ayrışmaya başlamıştı 60'dan sonra. Zaten 60’dan sonra başlayan bu süre 68 öğrenci hareketi ile iyice billurlaştı ve bu kopukluk oldu.

Bir de arası hakikaten Türkiye’de sol yayıncılığın, sol düşüncenin çok genişlediği yıllardı. 68'den, 70'den itibaren de dini yayıncılık ve milliyetçi yayıncılık gelişti. 72 askeri darbesinden sonra hakikaten milliyetçi muhafazakar yayıncılık oldukça genişledi. Beyazsaray oluştu, Cağaloğlu’nda Ötüken Yayınları, Dergah Yayınları, İrfan Yayınları, Pınar Yayınları ve bir çok yayınevi o dönemlerde kuruldu. Yani o dönem, birbirinden farklı gruplar olsa da, ülkücüsü, akıncısı, mücadelecisi, vs. bunların hepsinin hareketinin altında kitap ve kültür vardı. Bu hareketlerin temelinde yatan kitap ve kültür, doğal olarak yayıncılığı da geliştirdi. Ama düşünce grupları arasında irtibat daha ziyade muhafazakar sağdakiler arasında oldu, soldaki çeşitli grup ve fraksyonlar da kendi aralarında oldu. Tabi burada şunu zikretmek lazım, Türkiye’de maalesef solun, sağı yok saymak gibi bir kadersizliği var. Bunu son senelerde Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikaye kitabından filme çekilen “Uzun Hikaye” filminde gördük. Kendini çok entelektüel sanan sinema yazarları dahi Mustafa Kutlu’yu tanımıyormuş mesela. Bu vakıa maalesef, halen devam eden, istenmeyen bir durumu gösteriyor bize.

Şimdi o zaman darbeyi geçtik. Siz yayınevini kurdunuz, Cağaloğlu’nda yerleştiniz. Buradan ilk gidenler kim oldu? Ya da parça parça niye gitmeye başladı insanlar buradan? Hususi bir nedeni var mı bunu?

Bu durum Türkiye’nin gelişim çizgisi ile alakalı diyebiliriz. Yani Türkiye’de aşağı yukarı Özal dönemine kadar kapitalist hayat tarzının, kapitalist işletmeciliğin azmanlaşmadığını; klasik işletmecilik, klasik esnaflık ve klasik tüketim kalıplarının sürdüğünü söyleyebiliriz. Özal döneminde ise Türkiye’de bir çok tabu yıkıldığı gibi Anadolu insanı ve İstanbul’daki insanların hepsi dışa dönük iş yapmaya, dışa dönük ortamlar aramaya başladı. Bütün bu gelişmeler, bugün çok rahat bir şekilde görebildiğimiz gibi hayat tarzına da tesir etmeye başladı. Öyle bir başlangıç oldu ve özellikle 90’dan sonra Türkiye’nin dışa açılma çerçevesinde işletmelerin yapısı, cesameti, büyüklüğü, hepsi değişti. Bu nedenle İstanbul dışında yeni mekanlar arandı.

Rahmetli Özal döneminde İkitelli’nin temeli atıldı. İkitelli projesi “Eminönü’ndeki merkezin turizm ve kültüre tahsis edilmesi, Eminönü merkezindeki imalatların ve bütün iş kollarının da Sur dışına atılması projesidir.” O dönem yapı dönemi olduğu için, o yıllar bu görülmedi. İşte bu dönemde o zaman Gazeteciler Cemiyeti başkanı rahmetli Nezih Demirkent Yıl Kooperatifi'ni kurdu ve Dünya gazetesine, Milliyet gazetesine İkitelli’de yer aldı. Bu öyle bir başlangıç. Sonrasında Hürriyet gitti Mahmutbey tarafına, arkasından Dünya ve Milliyet yerleri tamamlanınca taşındı, Tercüman Topkapı dışındaki yerini yapınca oraya taşındı. Bu gelişim bir bakıma tabii bir seyir olduğu gibi aynı zamanda bu yıllar İstanbul’un değişiminin de başlangıç yıllarıydı. Yayıncılık bu gelişmeleri arkadan takip etti.

Yani devletin ekonomi politikasının mekanlardaki değişmeyi direk etkilediğini söyleyebilir miyiz?

Politikaların değişmesi, Türkiye’nin gelişme çizgisine girmesi gibi sebeplerle bundan 30 sene önce başlanan düşünce halen sonuçlanmadı aslında. Sur içini tamamen turizm, ticaret ve kültür merkezi haline getirme hareketi olarak başladı ve halen de devam ediyor. Gazeteler o tarafa gidip, bir de '80 sonrasında yayıncılık büyük bunalım yaşadıktan sonra yayıncılığın yeniden neşvünema bulmaya başladığı dönemde özellikle Batıcı, laik, sol tandanslı yayınevleri kendilerine Beyoğlu’nu mekan tutmak istediler.

Söyleşinin ikinci ve son bölümü için tıklayınız://funduszeue.info

Mehmet Erken konuştu

Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası