sünnete uymanın önemi vaaz / İslam'da Sünnetin Önemi ve Fazileti | İslam ve İhsan

Sünnete Uymanın Önemi Vaaz

sünnete uymanın önemi vaaz

SÜNNETİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
1. PEYGAMBER KİMDİR? HANGİ ÖZELLİKLERE SAHİPTİR?
Peygamber kelimesi, Farsça kökenli olup &#;haberci&#;, yani &#;Allah&#;tan haber getiren demektir.
Yüce Allah&#;ın lütfunun ve rahmetinin bir sonucu olarak, beşeriyete O&#;nun ülûhiyetini tanıtmak, insanları hakka irşad etmek ve kemale ulaştırmak için kendi içlerinden peygamber seçip göndermesi son derece uygundur. Bu durum akl-ı selime de aykırı değildir.
Peygamberler insanlığın yaratılış gayesini ve nasıl olması gerektiğini bildiren öğretmenlerdir:
&#;Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.&#; (Zâriyât, 51/56) O halde insanların Allah&#;a nasıl ibadet ve itaat edecekleri hususunda rehberlik yapmak üzere kendi içlerinden bir peygamber seçilmesi kadar tabiî bir şey olamaz. Peygamberlik Allah vergisidir. Çok çalışmakla elde edilemez.
İmam Gazzalî insanların peygamberlere olan ihtiyacını hastaların doktorlara olan ihtiyacına benzetmiştir. Şu kadar ki tıbbın doğruluğu tecrübe ile, peygamberlerin doğruluğu ise, Allah&#;ın görevlendirmesi ve bu görevlendirilenin mucize izhar etmesiyle bilinir. Hz. Adem&#;den Hz. Muhammed (a.s.)&#;a kadar insanlara gönderilen peygamber sayısında ihtilaf olmakla beraber bazı kaynaklarda bin olduğu bildirilmiştir. (DİB Dini kavramlar sözlüğü)
Peygamberlerin Sıfatları
Peygamberler yaratılış itibarıyla bizim gibi insandırlar. Bizim gibi yerler, içerler, evlenir çoluk çocuk sahibi olurlar; sevinir, üzülürler, hastalanır ve nihayet ölürler. Bununla beraber peygamberlerde bulunması gereken bir takım sıfatlar vardır. Bu sıfatlar şunlardır:
1. Sıdk: Doğru olmak demektir, Bütün Peygamberler doğru ve dürüst insanlardır. Yalan söylemezler. Kimseyi aldatmazlar, kimseye hile ve haksızlık yapmazlar.
2. Emanet: Güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi güvenilir insanlardır. Gönderildikleri toplumlara kendilerini bu sıfatla tanıtmışlardır
3. Fetanet: Peygamberlerin akıllı ve zeki olmaları demektir. Peygamberler zamanlarının en zeki insanlarıdırlar.
4. İsmet: Günahtan korunmuş olmak demektir. Peygamberler, şirk ve küfür sayılan bir günah işlememişlerdir.
5. Tebliğ: Peygamberlerin Allah’ın mesajını insanlara duyurmaları demektir.
Allah, peygamberler ve onlara verdiği kitaplar ile insanlara yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, öğüt ve tavsiyelerini kısaca dînini insanlara peygamberler vasıtasıyla bildirmiştir
2. SÜNNET NEDİR? NASIL ANLAMALIYIZ? KISIMLARI NELERDİR?
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبينًا
&#;Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.&#; (Ahzab, 36)
وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا
&#;Oturun da evlerinizde okunan Allah&#;ın ayetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki, Allah latifdir, herşeyden haberdardır.&#; (Ahzap, 33/34)
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
&#;Peygamber nefsin arzusuna uyarak söz söylemez, onun söylediği söz, vahiyden başka bir şey değildir.&#;(Necm, 53/)
Sünnet: Hz. Peygamberin farz ve vacip olmayarak yaptığı dini görevlerdir. Dinde farz ve vacip olmaksızın yapılması istenen ve Peygamber Efendimiz tarafından pek terk edilmeyen işlerdir.
Allah’ın kitabı ile Allah resulü arasındaki ilişki etle kemik gibidir. İkisi birbirinden koparıldığı zaman anlamsızlaşır.
Bir roman veya tiyatro eserinin bizzat kendisini okumakla, sahneye konmuş halini seyretmek arasında, herhalde bir fark –en azında etki farkı- vardır.
Kur’an metninin hayat sahnesine konmuş hali “Rasülullah’ın Sünneti” diye adlandırdığımızda Kur’an ile sünnet arasındaki ilişki daha iyi anlaşılmış olur.
Sünnet; Kur’an’ın yaşanmış bir tefsiri, İslamın ise pratik ve –de örnek- bir tatbikidir. Öyle ki Hz. Peygamber, tefsir olunmuş bir Kur’an ve yaşayan bir İslam idi.
Efendimiz, tek rehberimiz Rasûlullah (s.a.v)&#;e itaat etmek, Allah Teâlâ’ya itaat etmektir.
O’nun sünnetine ittiba etmek, Kur’an’a ittiba etmektir.
O’nu sevmek, Allah Teâlâ’yı sevmektir.
O’nun ahlakıyla ahlaklanmak, Kur’an’la ahlaklanmaktır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
“Ey iman edenler! Allah&#;a itaat edin. Peygamber&#;e ve sizden olan ülü&#;l-emre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah&#;a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah&#;a ve Resûl&#;e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa, 4/59)
وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّتٖى كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذٖينَ اٰمَنُوا بِهٖ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذٖى اُنْزِلَ مَعَهُ اُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Yanlarındaki Tevrat ve İncil&#;de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber&#;e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber&#;e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr&#;a (Kur&#;an&#;a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (A&#;raf, 7/)
• Namazların ilk ve son vakitleri, rekatları ve kılınış biçimleri,
• Zekatın hangi mallardan ne miktarda verileceği,
• Boşanmanın şekli,
• Kadınların hayız ve nifas hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları,
• Çocuklara, hastalara, yolculara ve kadınlara cuma namazının farz olmayışı,
• Mestlerin üzerine meshedilmesi,
• Fıtır sadakası,
• Revatip sünnetler, teravih, bayram ve cenaze namazları&#; Gibi pek çok dini görev Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.
3. KURAN-I KERİM PEYGAMBERİ NASIL TANITMAKTADIR?
• O’nu Allah seçti ve peygamber kıldı. (Enam 87)
• Vahyi o’nun aracılığıyla bize ulaştırdı.(Nahl 44)
• Vahyi tebliğ etti, uygulamaya koydu. (Nahl 64)
• Örnektir. (Ahzab 21)
• Allah sevgisinin anahtarı kılındı. (Ali İmran /Tevbe 24)
• Hüküm koyma yetkisine sahip oldu. (Haşr 7/tevbe 29)
• Cennet için biletimiz kabul edildi. (Nisa )
• Müminlere yakındır. (Ahzab 6)
• Şefaat makamındadır.
• Kendisi de müminlere düşkündü.(Tevbe )
a. TEBLİĞCİ,
b. UYARICI/MÜJDECİ,
c. ÖĞRETMEN
d. MÜMİNLERE DÜŞKÜN
e. KURANIN MÜFESSİRİ
f. YOL GÖSTERİCİ
g. EMRİ BİL MA’RUF VE NEHYİ ANİL MÜNKER GÖREVİ
h. DİNİ KONULARDA HÜKÜM VERME

4. MÜMİNLERİN PEYGAMBERLERE KARŞI GÖREVLERİ NELERDİR?
a. İMAN ET
Yüce Allah&#; peygamberlerine iman edilmesini emretmektedir:
يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه وَالْكِتَابِ الَّذى نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه وَالْكِتَابِ الَّذى اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰئِكَتِه وَكُتُبِه وَرُسُلِه وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعيدًا
“Ey îman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba îman edin. &#;…Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur” (Nisa, 4/)
b. İTAAT ET
مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظاً
“Kim Rasûl’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz, seni onlara gözcü göndermedik.” (Nisa, 4/80)
مَنْ أَطَاعَنِى فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ عَصَانِى فَقَدْ عَصَى اللَّهَ
&#;Bana itaat eden Allah&#;a itaat etmiş olur; bana isyan eden de Allah&#;a karşı gelmiş olur.&#; (İbn Mace, Mukaddime, 3)
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“De ki, eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allah, çok affedici ve çok merhametlidir De ki, Allah’a ve Rasûle itaat edin. Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kafirleri sevmez.” (Al-i İmran, 3/).
c. TANI
Bizlerden beklenen, öncelikle onun hayatını iyi öğrenmek ve doğru değerlendirmektir. Çünkü bir şeyin örneğini, çıkarma işleminde olduğu gibi, bir insanı örnek alma hususunda da, örneği alınacak insanın doğru tanınması ve hakkında yeterli bilgi sahibi olunması zaruridir.
Örnek alınacak model insan bilinmeli ve doğru tanınmalıdır. Hayatı, gönderiliş gayesi, insanları hidayete çağırışı, dostluk ve mücadeleleri, çektiği sıkıntılar, hayat şartları…
 Örnek çıkarmak için elde bir model olmalı
 Hanımlar oya yaparken örnekten hareket ederler
 Yemek yaparken bir tariften istifade edilir
 Bina yaparken projeden, mimardan istifade edilir
 Elektrik kabloları kopunca bir bilen aranır
 Buzdolabı arızalanınca marangoza götürülmez
d. SEV
Peygamber sevgisi imandan gelir…
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوني يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ
“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah&#;ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran, 31)
النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ
“Peygamber, mü’minler için kendi canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir.” (Ahzab, 33/6)
لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
“Sizden biriniz, beni anasından-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz” (Buhâri,İman 8;Müslim,İmân 70)
“Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi, imanın zevkine ermiş olur. Allah ve Resulünü, her şeyden daha çok sevmek, …” (Buhârî, İman, 9)
« أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ » .
Enes (r.a)’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bir bedevi Resûlullah (s.a.s)’e:
– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu.
Efendimiz: – “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.
– Allah ve Resûlünün sevgisini, dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber: – “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu.
Buhârî, Edeb, 96
قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”
Allah ve Peygamber sevgisi imandandır, belki imanın ta kendisidir. Hz. Ömer: -Ey Allah&#;ın Rasûlü! Ben sizi canımdan başka herşeyden daha çok severim&#; dedi.
Peygamberimiz: -Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah&#;a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mü&#;min olamazsın, buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz.Ömer: -Ey Allah&#;ın Resûlü, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum, deyince Peygamberimiz: -İşte Ya Ömer, şimdi olgun mü&#;min oldun buyurdular.

Hz. Ali’ye Rasûlullah’a olan sevginiz nasıldır? diye sorulduğunda O:
“Rasûlullah’ı susuz bir insanın suya hasreti gibi severdik” buyurmuştur.

HUBEYB B. ADİY
Ma-i Reci Gazvesinde Hafız-ı Kelam 70 sahabe hayatlarını kaybetmişlerdi. Hubeyb B. Adiy (Ra) da gözü dönmüş kafirler tarafından esir alınıp idam sehpasına çıkarıldığında ona şu soruyu sormuşlar:
«Şuanda senin yerine Hz. Muhammed’in idam edilmesini arzu eder miydin?»
Hubeyb: «Hayır. Vallahi benim kurtuluşum pahasına dahi olsa ayaklarına bir dikenin batmasına razı olmam»
Bu sözden sonra idam sehpasında ellerini açar ve
«Ya Rabbi! Buraya gelirken senin habibine veda edemeden geldim. Benim selamımı o’na ulaştır.» der. Tam o esnada Allah Rasulü ashabıyla oturmuş konuşurlarken, birden bire doğrulur ve «Selam sana Ey Hubeyb» der.
Yanındakiler ne olduğunu sorunca da göz yaşları içinde «Müşrikler Hubeyb’i Şehit ettiler, son anında bana selam gönderdi, ben de selamını aldım.» buyurdu. (Taberani, el Mucem’ul Kebir, 5/)
Sev kardeşim… Her şey sevgiden doğar…
Önce sev… Sev ki teslim olasın. Sev ki itaat edesin.
Sev ki kurtulasın. Sev ki kamil mümin olasın.,
Sev ki o’na uymak sana zor gelmesin. Sev ki şefaate nail olasın.
Hz. Peygamberin sünnetini yaşamak ve yaşatmak peygamber sevginin alametidir.
مَنْ أَحْيَا سُنَّتِي فَقَدْ أَحَبَّنِي ‏.‏ وَمَنْ أَحَبَّنِي كَانَ مَعِي فِي الْجَنَّةِ
“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş funduszeue.info seven de cennette benimle beraber olur.”
e. ÖRNEK AL
5. HAYATIN İÇİNDE PEYGAMBER NE DEMEKTİR? ÖRNEK PEYGAMBER NASILDIR?
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖى رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثٖيرًا
“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah&#;a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah&#;ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab, 33/21)
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظٖيمٍ
“(Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4.).
İnsanları Aydınlığa Çıkarmak İçin Gelen Peygamber
وَدَاعِيا ً إِلَى اللَّهِ بِإِذ ْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرا
“Allah’ın izniyle bir dâvetçi ve nur saçan bir kandil” (Ahzâb, 33/46)
Hz. Peygamber&#;i örnek almak, bir müslüman için öncelikli dini bir görev durumundadır.
Hz. Peygamberin kişiliği kendi döneminde olduğu gibi, kendisinden sonraki dönemlerde de Müslüman toplumların yaşayışı için örnek olmuştur.
Müslüman, hangi makam, statü, konum ve mevkide olursa olsun Rasülullah’ı örnek olarak almalıdır:
Bir eğitimci olarak, bir anne-baba olarak, bir lider-yönetici olarak, tüccar olarak vb.
Müslümanlar için örnek alınması ve hayata geçirilmesi için gereken şeyler Hz. Muhammed (s.a.v)’in şekli yönüyle ilgili hususlardan ziyade;
Günümüz insanı, peygamberimizi örnek almayı,
onun gibi eş, onun gibi baba, onun gibi komşu, onun gibi vatandaş, kısaca onun gibi insan olmak şeklinde anladığı ve bunu gerçekleştirmeye koyulduğu zaman, gündelik hayatı da dahil, toplum hayatında ne kadar büyük bir değişikliğin ve mânevi zenginliğin meydana geldiğini kendiliğinden fark edecektir.
 Kur’an’a uyması,
 Allah’a itaati, sarsılmaz iman’ı,
 Salih amelleri,
 Ahlakı,
 Allah yolunda mücadelesi,
 Doğruluğu ve dürüstlüğü, adaleti,
 İnsanlara sevgi ve saygısı,
 Güvenilirliği, müsamahası,
 Barışa verdiği önem,
 Yumuşak huyluluğu, çalışkanlığı, kanaati,
 Şefkat ve merhameti, cömertliği,
 Helal ve haram karşısındaki duyarlılığı,
 Komşularla ilişkileri,
 Ailesiyle ilişkileri,
 Ticaret anlyışı,
 Kamu malına bakışı gibi faziletlerdir.
Onun gelişiyle şafak sökmeye başlamıştır….
مُحمَّدٌ بَشَرٌ لَا كَالْبَشَرِ بَلْ هُوَ كَالْيَاقُوتِ بَيْنَ الْحَجَرِ
«Muhammed bir beşerdir. Fakat o, diğer insanlar gibi değildir. O, taşlar arasında yakut gibidir.»
Batılı düşünürler derler ki: «Şüphesizki Muhammed, güneş ışığı altında doğan tek kişidir.»(Ragıp Güzel, 3/)
O&#;nu örnek almak demek;
 Güvenilir olmak demek, (Emanetlerini O&#;na veriyorlar, &#;Emin&#; diyorlardı.)
 Affedici olmak demek, (Mekkenin fethinde Mekkelileri toptan affetmişti.)
 Merhametli olmak demek, (Ağır tahriklere rağmen beddua etmemiştir. Taif..)
 Hoşgörülü olmak demek, (Mescide bevl, zinaya müsaade isteyen genç…)
 Sözünde durmak demek, (Hudeybiye günü Ebu Cendel&#;i geri vermesi.)
 Cömert olmak demek, (Ölüm hastalığında yanında bulunan üç dinarı dağıtmak..)
 Alçakgönüllü olmak demek, (Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum…)
 Çalışkan olmak demek, (İşlerini kendisi yapmak isterdi, söküğünü dikerdi..)
 Dosdoğru olmak demek, (Size bir düşman saldıracak desem bana inanır mısınız?)
 Adaletli olmak demek, (Kızım Fatıma dahi çalsa… Taif Dönüşü sırasında Çaban Addas’a koyunları sahibine vermesini istemesi)
 Vefakar olmak demek, (Geceler boyu ayakta durup ibadet etmek.)
تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ.
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: &#;Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah&#;ın Kitab&#;ı ve Resûlünün sünneti. (Muvatta, Kader, 46, II, )
Sevgili peygamberimizin hayatının; inanan insan için özel bir anlamı vardır, çünkü inanan kişi, dini hükümlerin yaşantı haline dönüştüğünü, ahlaki değerlerin de somutlaştığını Hz. Peygamberin hayatında görür.
مَنْ اَحْيَا سُنَّتِى فَقَدْ اَحَبّنى وَمنْ اَحَبَّنِى كَانَ مَعِى فِى الْجَنَّةِ
“Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur.” (Tirmizi, Sünen, İlim, 39/16 )
 Her işe besmele ile başlardı…
 Herkese selam verirdi…
 İlim öğrenenlere destek verirdi
 Her konuda güvenilir bir insandı…
 Komşu ilişkilerinde çok hassastı…
 Ayıpları asla yüze vurmazdı…
 İnsanlar arasında hiçbir ayrım yapmazdı…
 Evine selam vererek girerdi…
 Temizliğe çok önem verirdi…
 Çocuklarla şakalaşırdı.
 Çocukları çok severdi…
 Hep hayrı ve iyiliği tavsiye ederdi…
 Hasta ziyaretini ihmal etmezdi…
 Misafire ikram etmeyi severdi…
 Güler yüzlüydü…
 Yemeğin sonunda şükrederdi…
 Yoksullara yardım ederdi…
 Arkadaşlarının hal ve hatırını sorardı…
 Verdiği sözde dururdu…
 Merhametliydi… Affetmeyi severdi…
 İyi bir eş… Şefkatli bir babaydı…
 Emanete ihanet etmezdi…
 O bir peygamberdi…ve aynı zamanda bir insandı…
 Kötü söz söylemezdi.
 Kimseyle çekişmezdi.
 Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Süfyan B. Üyeyne (R.a.) Derki:
“Şüphesiz ki Rasulüllah efendimiz en büyük terazidir. Her şey onun ahlakına, hayatına ve yoluna arz edilir. O’nun terazisinde tartılır. Uygun geleni haktır, gelmeyen batıldır.”
مَثَلِي كَمَثَلِ رَجُلٍ اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهَا جَعَلَ الْفَرَاشُ وَهَذِهِ الدَّوَابُّ الَّتِي فِي النَّارِ يَقَعْنَ فِيهَا وَجَعَلَ يَحْجُزُهُنَّ وَيَغْلِبْنَهُ فَيَتَقَحَّمْنَ فِيهَا قَالَ فَذَلِكُمْ مَثَلِي وَمَثَلُكُمْ أَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكُمْ عَنِ النَّارِ هَلُمَّ عَنِ النَّارِ هَلُمَّ عَنِ النَّارِ فَتَغْلِبُونِي تَقَحَّمُونَ فِيهَا
Ebu Hüreyre (r.a.), &#;Hz. Peygamber (s.a.s.)&#;in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Benim misâlimle sizin misâliniz, şu temsile benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya (mâni olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak çoklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmememiz için belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz» (Buhârî, Rikâk: 26)
a. Sade Bir Hayat Yaşamıştı
b. Sevgi Ve Şefkat Önderi
c. Alemlere Rahmet
d. Ahlak Örneği
e. Öfkelenmez Ve Sert Davramnaz
f. Ayıp Ve Kusurları Açığa Vurmaz
g. Adil
h. Cömert
i. Samimi Bir İmanın Hayatını Kuşattığı Peygamber
j. Mütevazi
k. Ümmetine Düşkün
6. PEYGAMBERİ ÖRNEK ALANLARIN AKIBETİ NASILDIR?
Allah’a giden yolda tek örnek, tek lider Hz. Muhammed (SAV)’dir. O’na uzanan eller, o’na yönelen gönüller, o’nu anan diller, o’nu seven kalpler, o’nun izinde yürüyen ayaklar dünya ve ahirette saadete ereceklerdir.
وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقاً
“Kim Allah’a ve Rasûl’e itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıyklarla, şehidlerle ve salihlerle berâberdir. bunlar ise ne güzel ar kadaştırlar.” (Nisa, 4/69)
Melekler o’na hayran, peygamberler o’na hayran, yerdekiler ve göktekiler o’na hayran, canlı cansız butün alem o’na hayranken Müslümanlar giderek bu hayranlık kervanından maalesef koptular.
Ashab-ı kiramın sevgi tezahürlerini gösteremediler, o’nu hakkıyla takdir edemediler, bağlılık ve sadakat gösteremediler. Gösteremedik…
-Hz. Peygamber’e kabe avlusunda insanların içinde hakaret eden Ebu Cehil’e okkalı bir tokat atan hamzayı hiç düşündük mü? Sadakatini, bağlılığını, şehadetini, cesedine yapılanları…
-Mescidi Haramın kapısında «La ilahe illellah, Muhammedür rasulüllah» dediği için bayılıncaya kadar dövülen ve ancak akşamüzeri gözlerini açabilen ve ilk sözü «Rasulüllah nasıl?» olan Hz. Ebu Bekir’i düşündük mü? Sadakatle bağlılık, hangi hal üzere olursa olsun peygamberi düşünmek…
PEYGAMBERE İTAAT EDENİN MÜKAFATI CENNET
تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ {13} وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَاراً خَالِداً فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ {14}
“ İşte bütün bu hükümler, Allah&#;ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah&#;a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah&#;a ve Peygamberine isyan eder ve Allah&#;ın koyduğu sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır”. (Nisa, 4/)

7. GÜNÜMÜZ İNSANININ HAYATINDA SÜNNET ALGISI NASILDIR?
a. ŞEKLİ SÜNNET ÖN PLANA ÇIKMIŞTIR (MİSVAK, ŞALVAR CÜBBE…)
b. İÇ DUYGUNUN YİTİRLDİĞİ BİR SÜNNET (MİSAFİRE İKRAM VE GÖSTERİŞ…)
c. HAFİFE ALMA, ÖNEMSEMEME (NAMAZLARIN SÜNNETLERİ, TERAVİHLER…)
Örnek alınacak yegâne insan Hz. Muhammed Mustafa (sav)dir
 İmanın kemali bakımından
 İbadet hayatımız açısından farz, nafile, gece ibadeti
 Sosyal ilişkilerimize yön verirken facebook, twetter
 Aile yuvası kurmak için yola çıkarken, güzellik ve eşya alımı
 İş ve ticari meselelerimizi yaparken yalan, dolan
 Çocuklarımızı yetiştirirken allah rızası/ parasal getiri
 Komşuluk ilişkilerimizle yoğrulurken
 Bir araya geldiğimizde konuşurken, gıybet, iftira
 Sokakta, çarşıda pazarda dolaşırken selam, gözlere dikkat
 Yiyip içerken besmele, sağ el, midenin üçte biri
 Ahlaki yaşantı açısından
 Tv, internet, cep telefonu… vakti değerlendirirken
 Büyüklere saygı küçüklere sevgi gösterirken
 Aleyhimize de olsa bir davaya taraf olurken…
Sen ey peygamberi seviyorum diyen Ey insan!
o Peygamberini ne kadar tanıyorsun?
o Ne kadar sözünü biliyorsun?
o Hangi sözlerini bilerek yaşıyorsun?
o Hangi ibadetlerinde peygamber gibi hareket ediyorsun?
o Bu gün hiç özlemini yüreğinde hissettin mi?
o O’nun için bu gün bir şey yaptın mı? Sadece onun için…
o Sahi bu gün kaç kez salat-ü selam getirdin?
8. SÜNNETİ HAYATINDA YOK SAYANLARIN DURUM VE AKIBETLERİ NASILDIR?
a. ESKİ KAVİMLERDEN ÖRNEKLERLE DOLUDUR KURAN
b. ŞEFAATTEN MAHRUMİYET
c. BİRLİK BERABERLİĞİN BOZULMASI
d. HUZURSUZLUK SEBEBİ
e. AMELLERİN BOŞ OLMASI
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve Rasûl’e itaat edin de amellerinizi iptal et eyin.” (Muhammed, 4/33)
9. SONUÇ

 

 

 

 

 

 

 

 

Post Views

Sual: Sağ veya sol ayakla girilir, sağdan başlanır, teke riayet edilir gibi şeylere önem vermenin iyi olduğu söyleniyor. Bunları yapmazsak günah mı olur? Ne diye bu konular üzerinde duruluyor?
CEVAP
Bunlara âdetle ilgili sünnet denir. Bunları yapmamak günah olmaz. Hatta mekruh bile değildir. Ancak, âdete bağlı şeylerde de Resulullaha uymak, dünya ve ahirette, insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar.

Her işte Peygamber efendimize uymaya çalışmak, hep Onu hatırlamak, Onunla rabıta kurmak gafletten kurtulmaya sebep olur. Müslüman her işte şuurla hareket etmeli, adımını nasıl attığını nereye attığını bilmelidir. Nereye hangi ayakla girilip hangi ayakla çıkılacağının şuurunda olmalıdır. Mutlak müctehid olan imam-ı Süfyan hazretleri, bir gün camiye girerken, şuursuzca adımını içeri atıyor, sonra bunun farkına varıp kendi kendine diyor ki: (Buraya bir hayvanı, bir öküzü de koysak ya sağ ayakla veya sol ayakla girer. Senin hayvandan farkın olmalıydı, hangi ayakla girdiğine dikkat etmeliydin. Bundan sonra senin adın sevr = öküz olsun.)

Gerçekten de öyle oluyor. Bugün bütün kitaplarda bu büyük zatın adı imam-ı Sevri olarak meşhurdur. O halde her işte Resulullahın sünnetine uymaya çalışmalı. Sünnete uymak için, iyi, temiz işlere sağdan başlamalı, bir şey alırken teke riayet etmeli, yani 1,3,5,7 gibi tek olmasına gayret etmeli. Camide, evde, otobüste sağ tarafı seçmeli. Mümkünse kıbleye karşı oturmaya çalışmalı. Elimiz temiz de olsa, yemek yiyeceğimiz zaman elimizi yıkamalıyız. Yemeğe tuz ile başlayıp tuz ile bitirmeliyiz. Manevi temizlik gibi, maddi temizliğe de riayet etmeliyiz. Abdest alırken misvakla dişlerimizi temizlemeliyiz.

En az haftada bir Cuma günü gusletmeliyiz. Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek, koltuk, kasık temizlemek sünnettir. Daha fazla geciktirmemelidir. Kırk günü geçirmek ise günah olur.

Resulullaha uymak için
Peygamber efendimizden bin kadar mucize görüldü. Bu mucizelerin en kıymetlilerinden biri de, edepli ve güzel huylu olması idi. Resulullaha uymak için şunları da yapmaya çalışmalıyız:

Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam vermeliyiz. Tokalaşmak için, önce biz elimizi uzatmalıyız. Günah olmayan her davete gitmeliyiz. Herkesle iyi geçinmeye, güler yüzlü, tatlı sözlü olmaya çalışmalıyız.

Resulullah efendimiz, kendisine hizmet edenlere de çok iyi davranırdı. İnsanların başında bulunan kimsenin, Resulullah efendimize uyarak, bunlardan gelen her türlü sıkıntılara katlanması gerekir. Zaten sıkıntıya katlanmak, herkes için iyi bir huydur. Ama âmirlerin katlanması ise daha güzel olur.

Herkese iyilik etmeliyiz. Nazik ve cömert olmalıyız. İsraftan kaçınmalıyız. İnsanlara acımalıyız. Bir kişinin bile Cehenneme gitmesine razı olmamalıyız. Herkese uygun bir din kitabı hediye etmeye çalışmalıyız. Kimseden bir şey beklememeliyiz. Az konuşmalıyız, dinlemesini bilmeliyiz.

Resulullah efendimizin güzel huyları pek çoktur. Her Müslümanın bunları öğrenmesi ve bu güzel huylarla ahlaklanması gerekir. Böylece, dünya ve ahirette felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin şefaatine kavuşmak nasip olur.

Sual: Peygamber efendimizin peygamberliğini kabul eden, fakat ona uymayan Cennete gider mi?
CEVAP
M. Masum hazretleri buyuruyor ki:
(En büyük saadet, iki cihanın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselama tâbi olmaktır. Cehennem azabından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçtiği sevdiği insanların reisine uymak gerekir. Cennet nimetlerine kavuşmak, Ona tâbi olanlara mahsustur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi olmak şarttır. Ona uymayanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duaları kabul olmaz. Onun yolunda olmayanların zikirleri, fikirleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir. Peygamberler, Onun hayat veren deryasından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliya, Onun sonsuz bahrinden bir yudum içmekle muradlarına ermişlerdir. Yer yüzündeki melekler, Onun hizmetçileri, göklerdekiler, aşıklarıdır. Her şey, bütün varlıklar, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun mübarek ruhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, her şeyin yaratanı, Onun rızasını almak istemiştir. Ona ve Onun Âline ve Eshabına bizden dualar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden razı olsun!) [c.1, m]

[Ey saadete kavuşmak isteyen akıl sahipleri! Bütün gücünüzle Ona tâbi olmaya çalışınız! Bu devlete, bu nimete mani olan her şeyden kaçınız! Harikalar gösteren bir din yobazını ve yüksek mevkiler, diplomalar ele geçirmiş olan bir fen yobazını, yani Ona tâbi olmak şerefinden mahrum olan bir cahili, bir gafili görürseniz, bunun sözlerinin, yazılarının, radyolardaki, televizyonlardaki saçmalarının, yalanlarının, insanı felakete sürükleyeceğini ve hiç böyle gösteriş yapmayan, fakat çok dikkat ile ve titizlikle Ona tâbi olana inanmanın, Onu sevmenin, felaketlerden kurtarıcı çok kıymetli ilaç olduğunu biliniz!]

Sual: Allah’ı sevmiş olmak için Resulünü de sevmek gerekir mi?
CEVAP
Allahü teâlânın sevgili Peygamberine uymadıkça, Allahü teâlâyı sevmek saadetleri ele geçemez. Kur'an-ı kerimde mealen, (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tâbi olunuz! Bana uyanları Allah sever!) buyuruldu. (A. İmran 31)

Allahü teâlâ, Habibine böyle demesini emir buyurmaktadır. Saadete kavuşmak isteyen kimse, bütün âdetlerini, ibadetlerini ve alışverişlerini Onun gibi yapmaya çalışmalıdır! Bu dünyada, bir kimsenin sevdiğine benzemeye çalışanlar, bu kimseye sevimli ve güzel görünürler. Bu kimse, onları da çok sever, beğenir. Bunun gibi, sevgiliyi sevenler, her zaman sevilir. Sevgilinin düşmanları, sevenin de düşmanları olur. Bundan dolayı, görünen ve görünmeyen bütün iyilikler, bütün üstünlükler, ancak o yüce Peygamberi sevmekle ele geçebilir. Yükselebilmenin, ilerlemenin ölçüsü, bu sevgidir.

Allahü teâlâ, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü Onda topladı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ona aşık idiler. Hepsinin kalbi, Onun sevgisi ile yanıyordu. Onun ay yüzünü, nur saçan cemalini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını feda ettiler.

Allah’ı seviyorum diyenlerin, Eshab-ı kiram gibi olmaları gerekir. Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hasıl olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki, (Bir kimseye deli denilmedikçe, bu kimsenin imanı tam olmaz!) buyuruldu. Kendisinde bu delilik bulunmayanlar, sevmekten mahrumdurlar. Düşmanlık etmeyince, dostluk olmaz! Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak gerekir.

Sual: Mühim meseleler varken mekruhla, sünnetle uğraşmak doğru mudur?
CEVAP
Sünnetin dinimizdeki yeri büyüktür. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

Hanefi bir kimse, ağzına burnuna su alıp denize girse veya duş altında yıkansa, gusletmiş olur. Ancak bir mazeret olmadan sünneti terk etmemelidir.

Dinimiz her şeyin en iyisini, en güzelini bildirmiştir. Bir kimse, madem ki gusledecektir, bunu en güzel şekilde yani Resulullah efendimizin sünnetine uygun olarak yapmalıdır.

Mübarek ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak sünnet-i zevaiddir, yani müstehaptır. Müstehabı terk etmek günah olmaz. Mesela camiye sağ ayakla girmek müstehaptır. Bir kimse, sol ayağı ile camiye girse, günah işlemiş olmaz. Fakat bir başkası, (Sağ ayakla camiye girmek sünnettir, niçin sol ayakla girdin?) dese, o kimse de, (Sünnetse, sünnet, n’olacak yani) diye cevap verse, niyeti sünnete önem vermemek ise küfre düşer.

Başka bir kimseye, (O işi yapma, mekruhtur) dense, o da, (N’olacak yaparsam) diyerek mekruha önem vermezse Müslümanlıktan çıkar. Çünkü sünneti ve mekruhu bildiren Muhammed aleyhisselamı küçültmüş, Onu beğenmemiş olur.

Peygamber efendimizi beğenmemek, Onu Peygamber olarak gönderen Allah’ı beğenmemek olur. Bir kimse, müstehapları yapmasa da, mekruh işlese de, bunların önemini inkâr etmemelidir. Farzlar da böyledir. Bir farzı yapmayan Müslümanlıktan çıkmaz. Fakat, (N’olacak farzsa farzdır) diyerek önemini inkâr ederse imanı gider. (Hadika)

Sual: Bir yazar, "Farzla birlikte sünnet kılmak şirktir. Aslında sünnetle iştigal eden müşrik olur" diyor. Sünnet namazlar da Allah için kılınmıyor mu? Peygamber efendimiz sünnet namazları kıldığı için -hâşâ- Ona müşrik mi denmek isteniyor? Sünnetlerin kılınmasını, sünnetlere uyulmasını Allah emrediyor mu?
CEVAP
Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın bildirdiklerinden başka şey söylemez, başka yol tutmaz. Peygamber efendimizin kıldığı namazlar da, bizim kıldığımız sünnetler de Allah için kılınan namazlardır. Allah için kılınan sünnetlere, nafile namazlara şirk demek, Allah’ın Resulüne uyana müşrik demek olur. Peygamber efendimizin yanlış bir şey söyleyeceğini düşünmek, Allahü teâlânın kelamını inkâr olur. Çünkü Allahü teâlâ, (Resulüme uyan kurtulur) buyururken, buna inanmamak Allah’ı inkâr etmek olur. [Geniş bilgi için diğer maddelerdeki yazıları okuyunuz.]

Bu din edep dinidir
Sual:
"Peygamberimizin yaşadığı zaman ve koşullarla ilgili boyutu yöresel olup, evrensel değildir. Bunun için Peygamberimizin kendi örf-âdetleri ve o zamanki uygulamaları din açısından bizi bağlamaz" demek caiz midir?
CEVAP
Bizi bağlamaz sözü çok çirkin ve nahoştur. Çünkü imam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Peygamber efendimizin âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hatta bir ülkenin âdeti zamanla değişir. Bununla beraber, âdete bağlı şeylerde de [bir mazeret yoksa] Resulullaha tâbi olmak, dünya ve ahirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar. (Mekt. 2/55)

Bu din edep dinidir. Sualdeki çirkin ifadede her ne kadar örf ve âdetler kastediliyorsa da, Allahü teâlâya ve Onun âlemlere rahmet olarak gönderdiği Resulüne karşı edebi muhafaza etmeli. Muhatap şu veya bu zât değil, Allah ve Resulüdür. Âyet-i kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]

(Resulüm, kendi arzusu ile konuşmaz. Onun [dini hükümlere ait her] sözü vahiydir.) [Necm 3, 4]

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya ]

(Resulüm de ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

Böyle yüce bir Peygamberin, sünnet-i zevaid olarak yaptıkları, giyiniş şekli, yürümesi, konuşması, sakal bırakması, sarık sarması, sağdan başlaması gibi âdetleri bizi bağlamaz demek çirkin bir söz değil midir?

İslâm dini garip olarak başladı
Sual: “İslâm dini garip olarak başladı” diye başlayan bir hadis var mıdır, varsa bu hadiste ne anlatılmak istenmiştir?
Cevap:
Bütün ehl-i sünnet âlimleri gibi İmam-ı Rabbânî hazretleri de, Mektûbât isimli kitabında bu hadis-i şerifi nakletmektedir. Peygamber efendimiz;
(İslâm dini garip olarak başladı. Son zamanlarda da garip olacaktır. Bu garip insanlara müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozduğu sünnetimi düzeltirler) buyurmuştur. Ehl-i sünnet âlimleri bu hadis-i şerifi açıklarken buyuruyorlar ki:
“İslâmiyetin başlangıcında, insanların çoğu, Müslümanlığı bilmedikleri, onu yadırgadıkları gibi, ahir zamanda da, dini bilenler azalır. Bunlar, bozulmuş olan sünneti, ıslah ederler. Bunun için, emr-i ma'rûf ve nehyi anilmünker yaparlar. Sünnete, yani İslâmiyete uymakta başkalarına örnek olurlar. İslâm bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bunları dinleyenler az, karşı gelenler çok olur. O zamanda, sevenleri çok olan din adamı, doğru arasına eğrileri, hoşa giden sözleri karıştıran kimsedir. Çünkü yalnız doğruyu söyleyenin düşmanları çok olur.”

Ümmetinin başına gelecekleri biliyordu
Sual: Peygamber Efendimiz, ümmetinin başına gelecekleri biliyor mu idi ve biliyorsa tavsiyesi ne olmuştur?
Cevap:
Peygamber Efendimiz, ümmetinin başına gelecekleri biliyordu ve bunları da haber verdi. Mesela bir hadîs-i şerifte;
(Benden sonra, ümmetim arasında ayrılıklar olacaktır. O zamanda olanlar, benim sünnetime ve Hulefâ-i râşidînin sünnetine yapışsın! Dinde meydana çıkan şeylerden uzaklaşsın! Dinde yapılan her yenilik bidattir. Bidatlerin hepsi dalalettir. Dalalet sahiplerinin gidecekleri yer, Cehennem ateşidir) buyuruldu.

Bu hadîs-i şerif, bu ümmette çeşitli ayrılıklar olacağını haber vermekte ve Resûlullah Efendimizin ve dört halifesinin yolunda olana sarılınız denmektedir. Sünnet, Resûlullah Efendimizin, sözleri, bütün ibadetleri, işleri, itikatları, ahlakı ve bir şey yapılırken görünce, mâni olmayıp susması demektir. Nitekim hadîs-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim arasına fesat yayıldığı zaman, sünnetime yapışan için yüz şehit sevabı vardır!) Bidatlere ve kendi aklına uyarak İslâmiyetin hududu dışına çıkıldığı zaman, benim sünnetime uyana, kıyamet günü yüz şehit sevabı verilecektir. Çünkü fitne fesat zamanında İslâmiyete uymak, kâfirlerle harp etmek gibi güç olacaktır.

En mesut, en kazançlı kimse
Sual: Zamanımızda, İslâmiyet konusunda, insanı bahtiyar edecek, dünyada ve ahirette kazançlı kılacak şey ne olmalıdır?
Cevap:
Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“En mesut, en kazançlı kimse, dinsizliğin çoğaldığı bir zamanda, unutulmuş sünnetlerden birini meydana çıkaran ve yayılmış bidatlerden birini yok eden kimsedir. Şimdi öyle bir zamandayız ki, insanların en iyisinden bin sene geçmiş bulunuyor. Peygamber Efendimizin zamanından uzaklaştıkça, sünnetler örtülmekte, yalanlar çoğaldığı için, bidat yayılmaktadır. Bidati yaymak, din-i islâmı yıkmaktır. Hadîs-i şerifte; (Bidat işleyenlere büyük diyen, Müslümanlığı yıkmaya yardım etmiş olur) buyurulmuştur. Bir sünneti meydana çıkarmak ve bir bidati ortadan kaldırmak için, son gayretle çalışmak lazımdır. Müslümanlığın çok zayıfladığı bu zamanda, İslâmiyeti kuvvetlendirmek için, sünnetleri yaymak ve bidatleri yıkmak lazımdır. Bidatlerden hiçbirini güzel görmüyor, hepsini karanlık görüyorum. Peygamber Efendimiz; (Bidatlerin hepsi dalâlettir, yoldan çıkmaktır) buyurdu. Müslümanlığın zayıfladığı bu zamanda, Cehennemden kurtulmak, sünnete yapışmakla; dini yıkmak ise, herhangi bir bidate kapılmakla olduğunu görüyorum.

Bidatlerin her birini, İslâm binasını yıkan bir kazma gibi, sünnetleri ise, karanlık gecede yol gösteren, parlak yıldızlar gibi anlıyorum. İslâmiyetin kuvvetli olduğu zamanlarda, bidatlerin zulmeti belli olmuyor ve bunun için, güzel deniliyordu. Halbuki, bu bidatlerde de, hiçbir güzellik yoktu. Şimdi ise, Müslümanlık zayıflamış, kâfirlerin âdetleri, Müslümanlar arasına yerleşmiş olduğundan, her bir bidat, zararını göstermekte, kimsenin haberi olmadan, Müslümanlık sıyrılıp gitmektedir.

Bu zaman, bidatler dünyayı kapladığından, karanlık bir gece gibi görünmektedir. Sünnetler çok azalmakta, nurları da, bir karanlık gecede, tek tük uçan ateş böcekleri gibi parlamaktadır. Bidat işlenmesi çoğaldıkça, gecenin karanlığı artmakta, sünnetin nuru azalmaktadır. İsteyen, bidat karanlığını çoğaltsın, şeytan fırkasını kuvvetlendirsin! İsteyen de sünnetin nurunu arttırsın. Şunu iyi bilmelidir ki, şeytan fırkasının sonu felakettir. Allahü teâlânın fırkasında olan, saadet-i ebediyeye erecektir.”

İslam'da Sünnetin Önemi ve Fazileti

İslam'da sünnetin önemi ve sünnetin tatbik edildiğinde topluma ve bireylere etkisi nedir? Sünnetin hayatımıza faydaları nelerdir? Sünnet insana nasıl bir psikoloji kazandırır? Dr. Murak Kaya cevaplıyor

Günümüzde bazı çevrelerde İslâm’ı anlayıp yaşamak için sadece Kur’ân’ın yeterli olduğu, dolayısıyla “Kur’ân bize yeter.” ifadelerinin etkili olduğu görülüyor. Bu düşüncedeki hadisleri ve sünneti hafife alanların tehlikeli gizli maksadı nedir?

Kur’ân’ın hayata nasıl tatbik edileceği, Sünnet’e bakılmadan bilinemez. Meselâ Kur’ân-ı Kerîm’de, ölü eti yemek yasaktır, haramdır. Fakat yakalandıktan sonra kendi kendine ölen balığı yiyoruz. Balığın istisnâ olduğunu, Sünnet-i Seniyye’den öğreniyoruz. Cuma namazı Kur’ân-ı Kerîm’de emrediliyor. Fakat onun ne vakit ve nasıl kılınacağını, Sünnet’ten öğreniyoruz. Dolayısıyla; Sünnet’i hafife alanların gizli maksadının, dînin içinden ahkâmı (hükümleri, emirleri) çıkarmak olduğu anlaşılmaktadır.

HADİS VE SÜNNETİN DİNİMİZDEKİ ÖNEMİ NEDİR?

Kur’ân ve Sünnet, birbirinden ayrılmaz iki esastır. Kur’ân, Efendimiz’in hâl ve davranışlarıyla tefsir edilmiştir. Dolayısıyla bizler de, bilhassa günümüzde, güyâ sûret-i haktan görünerek “Kur’ân bize yeter!” diyen, böylece Kur’ân’ın canlı bir tefsîri demek olan Sünnet-i Seniyye’yi gözden düşürmeye çalışan gürûha karşı son derece uyanık olmalıyız.

Tâbiîn neslinin fıkıh ve hadis âlimlerinden Eyyûb es-Sahtiyânî buyuruyor ki:

“Bir kişiye Sünnet’ten bahsedildiğinde o; «Bırak bunları, sen bize Kur’ân’dan haber ver!» derse, bil ki o kişi kendisi sapıtmış olduğu gibi insanları da saptırmaktadır.”[1]

Kur’ân-ı Kerîm, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kalbine indirilmiştir. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Muhakkak ki o (Kur’ân), Âlemlerin Rabbinin indirdiği (kelâm-ı ilâhî)dir. Onu, Rûhu’l-Emîn; uyarıcılardan olasın diye, apaçık bir Arapça ile Sen’in kalbine indirmiştir.” (eş-Şuarâ, )

Kur’ân’ın ilk ve en salâhiyetli müfessiri de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“…İnsanlara, kendilerine indirileni açıklamaniçin ve düşünüpanlasınlardiye Sana bu Kur’ân’ı indirdik.” (en-Nahl, 44)

Kur’ân-ı Kerîm’in hem lâfzı, hem mânâsı Cenâb-ı Hak’tandır. Allah Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri ise, lâfzı Efendimiz’den, mânâsı Cenâb-ı Hak’tandır.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- diyor ki:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ayağa kalktığını gördük, biz de kalktık; oturduğunu gördük, biz de oturduk.” (Ahmed, I, 83)

Ashâb-ı kirâm efendilerimiz çok iyi biliyorlardı ki, Allah Rasûlü’nün yaptıkları, Allâh’ın yapılmasını istediklerinden ibâretti. O’nun muallimi ve mürebbîsi Allah Teâlâ idi. O, hevâsından konuşmaz, ancak Allah’tan geleni tebliğ ederdi.

Bilhassa şu âyet-i kerîme, Cenâb-ı Hakk’ın yanında Rasûlullâh’ın da dinde hüküm koyma salâhiyeti bulunduğunu, açıkça ifade etmektedir:

“…Peygamber onlara; iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helâl kılar, pis şeyleri haram kılar…” (el-A‘râf, ; ayr. bkz. et-Tevbe, 29)

Yine buyruluyor:

 “…Peygamber size ne verdiyse onu alın; neyi de yasakladıysa ondan sakının…” (el-Haşr, 7)

(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Âl-i İmrân, 31)

Kur’ân-ı Kerîm, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in 23 senelik nebevî hayatıyla tefsir edildi. Dolayısıyla Allah Rasûlü’nün gönül dokusundan hisse almadan, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmadan, O’nun Sünnet’ine tâbî olmadan, Kur’ân’ı anlamak da yaşamak da mümkün değildir.

Nitekim namaz, oruç, zekât ve hac gibi İslâm’ın rüknü olan ibadetlerin bütün tafsilâtı hadîs-i şerîflerde ve Allah Rasûlü’nün tatbikâtında bildirilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm; namaz vakitleri, rekâtları, namazın rükünleri ve namazı bozan şeyleri bildirmemiş, bunu tamamen Peygamberimiz’in Sünnet’ine bırakmıştır.

Yine zekâtın hangi mallardan, hangi şartlarla ve hangi nisbetlerle verileceği, Kur’ân’da yer almamaktadır. Bunları bize Peygamber Efendimiz bildirmiştir.

Hakîkaten, Kur’ân’ın hayata nasıl tatbik edileceği, Sünnet’e bakılmadan bilinemez. Meselâ Kur’ân-ı Kerîm’de, ölü eti yemek yasaktır, haramdır. Fakat yakalandıktan sonra kendi kendine ölen balığı yiyoruz. Balığın istisnâ olduğunu, Sünnet-i Seniyye’den öğreniyoruz.

Cuma namazı Kur’ân-ı Kerîm’de emrediliyor. Fakat onun ne vakit ve nasıl kılınacağını, Sünnet’ten öğreniyoruz.

Dolayısıyla; Sünnet’i hafife alanların gizli maksadının, dînin içinden ahkâmı çıkarmak olduğu anlaşılmaktadır.

Hâlbuki; sahâbenin de Sünnet-i Seniyye’yi aslî bir kaynak gördüğünde hiçbir şüphe yoktur.

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın halifeliğinde Basra kadılığı yapan İmrân bin Husayn -radıyallâhu anh-’a bir adam gelerek:

“–Siz bize bazı hadisler rivâyet edi­yorsunuz ama biz Kur’ân’da onların kaynağını bulamıyoruz?” der.

Bunun üzerine İmrân -radıyallâhu anh-:

“–Her kırk dirhemde bir dirhem, şu kadar koyunda bu kadar koyun, şu kadar devede bu kadar deve zekât vermek gerektiğini Kur’ân’da buluyor musunuz?” der. Adam:

“–Hayır.” deyince, İmrân -radıyallâhu anh-:

“–Peki, kimden öğrendiniz bunları? Bizden öğrendiniz. Biz de Allâh’ın Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den öğrendik.” diyerek buna benzer başka misaller de zikreder.[2]

Zaten Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, hadis ve Sünnet’i dışlayanların zuhûr edeceğini, daha evvel bildirerek şöyle buyurmuşlardır:

“Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup Allâh’ın, Kur’ân’daki­lerin hâricinde haramlarının bulunmadığını mı zannediyor? Haberiniz olsun, vallâhi ben nasihatte bulundum, emrettim, birçok şeyi de yasakladım. Bunlar, Kur’ân’ın bir misli kadar, belki de daha fazladır…” (Ebû Dâvûd, Harâc, /)

“Şunu iyi biliniz ki bana Kur’ân-ı Ke­rîm ile birlikte (onun bir) benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun; koltu­ğuna kurulan karnı tok bir adamın: «Siz sadece şu Kur’ân’a sarılın! Onda bulduğunuz helâli helâl, haramı da haram kabul ediniz yeter!» diye­ceği (günler) yakındır…” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5/; Ahmed, IV, )

Bunlar, hakîkaten mûcizevî hadîs-i şerîfler… Zira bizler, Peygamber Efendimiz’in haber verdiği o günlere, yani Sünnet-i Seniyye’nin gözden düşürülmek istendiği zamana ulaşmış bulunuyoruz. Bu zamanın fitnelerinden kendimizi ve neslimizi muhafaza için, dînimizi doğru öğrenmeye gayret etmeliyiz.

Bu hususta da Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhumâ-’ya şöyle buyurmuştur:

“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine çok dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, sağa-sola (dünyevî menfaatlere) meyledenlerden alma!”[3]

Unutmamalıyız ki Peygamber Efendimiz’in Sünnet’i, Kur’ân ile nasıl amel edileceğini gösteren yegâne rehberdir. Dolayısıyla Sünnet’e yapılan îtirazların ucunun, Kur’ân-ı Kerîm’e ve netice itibariyle de İslâm’a ve Cenâb-ı Hakk’a varacağını, aslâ hatırımızdan çıkarmamalıyız.

Nitekim tâbiîn neslinin büyük âlimlerinden Abdullah bin Deylemî der ki:

“Bana ulaştığına göre dînin yok olup gitmesi, Sünnet’in terkiyle başlayacaktır. Halatın tel tel çözülüp nihayetinde tamamen kopması gibi, din de sünnetlerin bir bir terk edilmesiyle elden gidecektir.” (Dârimî, Mukaddime, 16/98)

Dolayısıyla sünnetlerin birer birer hayatımızdan çıkması, -Allah korusun- ebedî kurtuluşumuzu da pamuk ipliğine bağlı hâle getirir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Size iki emânet bırakıyorum; Kitap ve Sünnet’imdir.” buyuruyor. (Bkz. Hâkim, I, /)

Bu sebeple Sünnet-i Seniyye’ye çok dikkat edeceğiz. Zira Sünnet düşmanlarının hedefi, İslâm’ın içini boşaltmaktır.

Nitekim dinler tarihinde Yahudîlik ve Hristiyanlığın bozulması da böyle başlamıştır. Önce peygamberlerin sünnetleri terk edilmiş, daha sonra da îtikad ve ibadetler tahrif edilmiştir.

Meselâ mühtedî âlimlerden Abdülehad Dâvûd Efendi, tahrifin amelî buudunu şöyle îzah eder:

“Sünnet kaldırıldı yerine vaftiz geldi, namaz kaldırıldı yerine âyin geldi, oruç kaldırıldı yerine perhiz geldi.”

Daha sonra tesettür terk edilerek yalnızca râhibelere mahsus bırakıldı. Hattâ günümüzde râhibelerin dahî tesettürü kaldırılmaya başlandı.

Böylece Hristiyanlık, ilâhî bir din olmaktan çıktı. Tahrif oldu, bozuldu. Bir hayat nizâmı olmaktan çıkarılıp bir marka, bir tabelâ hâline geldi.

Bugün yegâne hak dîn olan İslâm’a da aynı tuzak kurulmaya çalışılıyor. Sünnet-i Seniyye’yi dışlamak sûretiyle İslâm’a da bu hristiyanî tahrifat yapılmak isteniyor. Mü’minler olarak bu nevî gizli ve açık din düşmanlarına karşı son derece uyanık olmamız şarttır. Unutmayalım ki mezhepler Sünnet’in, Sünnet de Kur’ân’ın muhâfızıdır.

Bunun için;

* İslâmî ilimlerin ihlâs ve takvâ içinde tahsil edilebileceği müesseseleri kurmak ve yaşatmak şarttır.

* Hadis usûlü ve benzeri ilimleri hakkıyla bilen ve müdâfaa edebilen takvâlı âlimler yetiştirmek elzemdir.

Dipnotlar:

[1] Hâkim, Maʻrifetü Ulûmi’l-Hadîs, s. 65; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, s.

[2] Ebû Dâvûd, Zekât, 2/; İbni Ebî Âsım, es-Sünne, II, ; Taberânî, el-Muʻcemü’l-Kebîr, XVIII,

[3] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, el-Medînetü’l-Münevvere, el-Mektebetü’l-İlmiyye, s.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: Ay: Ocak Sayı:

İslam ve İhsan

Hadis ve Sünnetin Dinimizdeki Önemi

Peygamberimizin Sünnetini Öğrenmek Neden Önemlidir?

Hadislerin Toplum Hayatındaki Önemi

PAYLAŞ:                

Dinin Sahih Kaynaklardan Öğrenilmesi; KUR&#;AN ve SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ

Dinin Sahih Kaynaklardan Öğrenilmesi; KUR&#;AN ve SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ

Muhterem Müslümanlar!

Cenabı Hak imtihan için yarattığı kullarını başıboş bırakmamış1 onları doğru yola iletsin diye peygamber ve kitaplar göndermiştir. Allah Teâla insanı akılla donatmasına rağmen sırf akılla doğru yolu bulamayacağı için merhametinin bir tezâhürü olarak onlara öğretici bir peygamber ve ilahi mesajı içeren kitap göndermiştir.

Son ümmet olan bizlere de doğru yolu bulalım ve dalalete sapmayalım diye hidayet rehberi2 Kur’anı Kerîmi ve Hâtemul Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) yı peygamber olarak göndermiştir. Dolayısıyla bu iki kaynağa tutunmamız bizim ebedî saadete erişmemize vesile olacaktır.

Öncelikle ilk kaynağımız Kur’anı Kerîm

-Bugünümüzü, yarınımızı, dünya ve ahiretimizi inşâ edici kuvvet Allah’ın kitabı ve onu anlaşılır ve yaşanılır kılan Hz. Peygamber efendimizin yoludur, sünnetidir.

On dört asırdır dinimizin ana kaynağıdır, dini mubin-i islamı bunlardan öğreniriz ve kıyamete kadar bu iki kaynak dâim olacaktır. Dolayısıyla Kur’anı kerimi anlayıp layıkıyla yaşamak ona sımsıkı sarılmak en başta gelen vazifelerimizdendir.

Kur'anı Kerimde buna işaret eden birçok ayetler vardır:

  اَلَّذينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِه اُولٰـئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه وَمَنْ يَكْفُرْبِه فَاُولٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”3

فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذى اُوحِىَ اِلَيْكَ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقيمٍ

Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.”4

وَمَا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِى اخْتَلَفُوا فيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.”5

Yüce kitabı Kur’an-ı kerîminde yine şöyler buyuruyor;

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirine düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.”6

Kıymetli Müslümanlar!

Yukarıdaki Nahl süresi ayeti kerimede açıkca ifade edildiği gibi Kur’an-ı Kerim Allah’ın ipi mesabesinde gibidir ve müslümanlar onun izinde kaldığı müddetçe asla parçalanıp bölünmeyecek, şeytanın yollarına sapmayacak, istikamet çizgisinden kaymayacaklardır.

Ayeti kerimeye dikkat ettiğimizde Cenabı hak önceleri birbirine hasım olan (evs ve hazreç) kabileleri doğru yolda olmadıkları için ateş çukuru teşbih edilerek onların doğru yolda olmadığını aksine neticesi ateş olan bir yolda olduklarını, fakat ilahi mesaj olan Kuranı Kerim ile o ateşten kurtuluşa erdirildiklerini göstermektedir.

Peki onların ifade edilen bu durumu bize ne gibi mesaj veriyor ?

Demek ki ayeti kerimenin işaretine göre bizler eğer Allah’ın kitabına ve onun açıklayıcısı olan Hazreti Resulullahın sünnetine sarılmadıkça bizler manen her an bir ateş çukuru kenarındayız. Ve bizi oradan kurtaracak olan tek şey dinimize sımsıkı sarılmak yani Kur’an’ı ve sünneti yaşamaktır.

Efendimiz bizzat bunu şöyle ifade buyurmuştur;

تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّه

Size iki şey bırakıyorum onalara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti”7

.

فعليكم بِسُنَّتِي وسُنَّةِ الخلفاءِ الراشدينَ المهديينَ، عَضُّوا عليها بالنَّواجذ

“… Benden sonra ise sünnetime ve benim yolumda yürüyen Halifelerimin sünnetine sımsıkı sarılınız”8

Allahın kitabı ve Resûlullah’ın sünneti müminler için karanlığı aydınlatan bir nurdur.

هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

“ Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Kuşkusuz Allah size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”9

Kur’an, insanları günah bataklığından temize, sapkınlıktan hidayete, yanlıştan doğruya, kötülükten iyiye çıkarır.

Değerli Müslümanlar!

- Kur’anı kerim insanlara hak yolu gösteren bir hidayet rehberi;

ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ

Bu kitap ki kendisinde hiçbir şüphe yoktur. Sakınanlar için bir rehberdir”10

-Mümin için bir rahmet, kalbdeki hastalıklar için de bir şifa;

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ

“ Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.”11

-Rabbimizin izniyle insanları karanlıktan aydınlığa çıkran, kulu rabbisine yaklaştıran îlahi bir rehber;

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ 

“ Allah iman edenlerin velîsidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.”12

-Mevcûdatın yaratılış gâyesini ve insanın varlık hikmetini beyan edip kainâttaki ilahi nizama munasip bir hayat yaşamamızı emreden bir fermân-ı ilâhidir;

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu kitabın tesiriyle tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa, artık ona yol gösteren olmaz.”

Bu ayeti kerîme Kur’an-ı Ker’im ile nasıl bir kalbî alâkamızın olması gerektiğini beyân etmektedir.

Kıymetli müslümanlar!

İnsan ancak Kur’an-ı Kerîm’in ve sünneti seniyyenin manevi iklimi altında yürüdükçe doğru yoldan ayrılmaz ve şaşmaz.

Dünya ve ahiret işlerine dair her şeyi; ibadet, tâat, inanç ve îmana dâir dini sahih bilgiyi bu iki ana kaynaktan elde eder.

-Neye inanmamız gerektiği neyi inkar etmemiz gerektiğini yüce kitabımız ve onun açıklayıcısı olan sünnetten biliriz.

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ 

“ Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar.”13

-İbadetlerimizde tefrit ve ifrattan uzak kalabilmek için kitap ve sünnetin öğretilerine ve uygulamasına itimâd ederiz.

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ 

“ De ki (Allah şöyle buyuruyor): "Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. “14

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطاً

Sizi vasat(orta yollu) bir ümmet kıldık”

Bir hadîsi şerifte;

Dinde aşırı gitmekten sakının. Sizden öncekiler dinde aşırılıkları yüzünden yok oldu."

-Helal haram ölçüsünü bu iki kaynaktan öğreniriz.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

“ Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve temiz olanlarından yiyin; şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır.”15

Peygamber efendimiz, Allah tarafından kendisine verilen teşrî yönüyle Kur’an’da emr’edilen helâl ve harâmı hem teyit etmiş hemde kendisi bazı şeylerin ümmetine haram olduğunu bildirmiş ve ölçülrerini belirtmiştir.

-İnsanlarla ve çevremizle ilgi ve alakanın en güzel yöntemini yine bize Kuran ve Sünnet sunar.

 وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ

Mü’minlere (şefkat) kanadını indir.16

مَنْ لا يَرْحَمْ لا يُرْحَمْ

Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”17

Allah Resulu yine bir hadîsinde;

مثل المؤمنين في توادهم وتراحمهم وتعاطفهم مثل الجسد إذا اشتكى منهعضو تداعى له سائر الجسد بالسهر والحمى

Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organlarıda uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.”18buyurmaktadır.

-Dünya meşakkat ve sıkıntılarının karşısında sabrı ve tahammulü bize Kitabımız ve Allah Rasûlunun beyanları öğretir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım dileyiniz. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir”19

اِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا

(Ey Resûlüm!) O’nun Sana karşı kerem ve inâyeti büyüktür.”20

Hadîsi şerifte;

Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lutufta bulunulmamıştır.”21

Bir kudsî hadiste şöyle buyrulur;

ما لعبدي المؤمن عندي جزاء إذا قبضت صفيه من أهل الدنيا ثم احتسبه إلا الجنة

Bir mü’min kulumun dünya ehlinden yakını olan (evladı, dostu vs.) birini vefat ettirdiğimde o kul (Allah rızası için) sabrederse ona katımda ancak cennet vardır.”

-Beşeri ilişkilerde nasıl tavır takınmamızı yine yüce kitabımız ve sünnet-i şerife bize tâlim eder.

Ayeti Kerîme

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse sen onları affet, onların bağışlanmalarını dile. İş konusunda onlara danış. Karar verdin mi de Allah’a dayan. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”22

Hadîs-i Şerif

"insanların arasına karışıp onların eziyet ve cefalarına katlanan mü’min, insanların içerisine girmeyen ve onların baskılarına katlanmayan mü’minden daha faziletlidir.”23

Mü’min başkalarıyla iyi geçinir ve kendisiyle iyi geçinilir. Ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfette bulunulmayan kimsede hayır yoktur.”24

-Davranışlarımızda güzelliği Kur’an Kerîm ve Sünnetten öğreniriz.

-Kalblerin rakik hale gelmesi ve kalbi derinlik kazanmayı bize yine bu iki yüce kaynaktan öğreniriz.

Efendimiz (s.a.v), merhametten bahsederken bir defâsında:

-Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz!.. buyurmuşlardı.

Ashâb-ı Kirâm:

- Yâ Rasûlallah! Hepimiz merhametliyiz.” dediler

Allah Rasûlü (s.a.v) ise şu izahatı yaptı:

- Benim kastettiğim merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, evet bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..25 demek ki gönül alemimizde çevremize karşı rikkat ve şefkat sınırsız olmalı.

Kuran-ı Kerim, Allah’ın rızasını elde etmek, kötülüklerden ve ebedi azaptan kurtulmak isteyenler için Allah Teâlanın kullarına uzattığı en sağlam kulptur. Ona tutunanlar kurtulur, yücelir ve izzet bulur; onu terk edenler ise alçalır, süflîleşir ve doğru yoldan uzaklaşır.

Değerli Mü’minler!

-Kur’an-ı Kerîm, Allah Teâlâ’ın kullarına hazırladığı mânevi bir ziyâfet sofrasıdır. Rabbimizin dâvetine icâbetle bu ziyâfete katılanlar, huzur, sürûr, ve neş’e verici sonsuz nîmetlerle mütelezziz olurlar. Aksi halde bu davete icabet etmeyenler, dünya ve ahirette huzurdan ve kurtuluştan mahrum olurlar.

Yüce Rabbimiz ayeti kerîmesinde şöyle buyuruyor;

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ

“ Allah esenlik yurduna(cennete) çağırıyor”26

İşte Cenab-ı Hak kullarını cennete çağırıyor ve gönderdiği ilahi mektubu Kura’n-ı Kerimi okumamızı istiyor, içindekileri yaşayıp hayatımıza aksettirmemizi istiyor.

Efendimiz (s.a.v) da Kur’an için şöyle diyordu;

إِنَّ أَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَأَحْسَنَ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمَّدٍ

Câbir b. Abdullah’tan gelen rivayete göre, Allah Resûlü (sav) hutbesinde şöyle diyordu: “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kelâmı; rehberliğin en güzeli ise Muhammed’in rehberliğidir.”27

Kur’ân ve Sünnet ilâhî kaynaklıdır. Biri “vahy-i metluv” iken, diğeri “vahy-i gayri metluv”dur.

Öyleyse, Allâh teâlâ’ya itaat, Kur’ân’ın emir ve yasaklarına itaatken, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e itaatte hem hayatında, hem de vefatından sonra Sünnetine itaat etmektir.

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem Sünnetin de kendisine verildiğini şöyle ifade eder:Dikkat edin! Bana Kitâb ile birlikte benzeri (Sünnet) de verilmiştir.”28

Övülmüş olan, en hayırlı nesiller, Kur’ân’a ve Sünnete yapışmışlar ve “Kur’ân bize yeter diyerek!” Sünneti terk etmemişlerdir. Yapılması gereken hayırlı nesillerin izinde, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selem’in Sünnetine sımsıkı yapışarak, dosdoğru yol üzere yaşamaktır.

Rabbimiz bizler için şöyle buyurmaktadır;

وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبيلِ الْمُؤْمِنينَ نُوَلِّه مَا تَوَلّٰى

 وَنُصْلِه جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصيرًا

Kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, rasûle muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. O ne kötü bir yataktır!..”29

Kur’anı kerim bulunduğu yeri gülistanlığa çevirir. Bu yüzden Efendimiz:Kalbinde ve hafızasında Kur’an’dan hiçbir şey bulunmayan kişi, yıkık dökük virane bir ev gibidir,30buyurmuştur.

Dolayısıylakıymetli Müslümanlar!

Kuranı okuyan ve tatbik eden kişi onun bereketiyle sadece kendisine değil ailesine, efradına da faydalı olur. Hz. Peygamber anne babaları ve çocuklarını da Kur’an’ı öğrenme ve onu hayatında gereğince tatbik etme hususunda teşvik etmiştir:

Kur’an-ı Kerim’i okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne ve babasına kıyamet günü bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı (güneşi evlerinizin içinde farz etseniz) dünya evlerindeki güneş ışığından daha güzeldir. O hâlde Kur’an’ı bizzat öğrenen hakkında ne düşünürsünüz?”31

Mehmet Âkif’in ifade ettiği üzere;

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!

SÜNNET-NEBEVî BİR KLAVUZ

Aziz Müminler!

Allah’ın resulü hayatın her alanında örnek bir şahsiyettir. İnsanlığa en yüce bir modeldir. Onun vazifesi Allahtan aldığı vahyi sadece insanlara ulaştırmak değil, Rabbisinden aldığı vahiy doğrultusunda inanç, ibadet, ahlakî değerler dahil hayatın her alanında islam’ı anlatarak, açıklayarak ve yaşayarak müslümanlara örnek olmuştur.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ في رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثيرًا

Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”32

Peygamberimizin "sünnetim" ifadesinden kastı onun ortaya koymuş olduğu "örnek yaşam tarzı" ve "rehber­lik" tir. Bu hayat tarzının içerisine; onun sözleri, fiilleri (uygulamaları) ve takrirleri (onayları) de girmektedir.

Hz. Peygamber'in sünneti, onun hayatında somutlaşan ideal bir ya­şam tarzını simgelemektedir. Bu açıdan funduszeue.infober'in sünnetine tâbi olmak,İslâm'ı doğru bir şekilde yaşayabilmek için elzemdir. Bundan do­layıdır ki Allah Teâlâ, Resulüne uyulmasını emretmektedir:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوني يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحيمٌ

"De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışla­sın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”33

Peygambere itaat Allah’a itaattir:

مَنْيُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفيظًا

"Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik."34

“Ensardan bir adam ile Zübeyr b. el-Avvâm arasında Harre mevkiindeki hurmalıkları sulayan kanalların kullanımı konusunda anlaşmazlık çıkmıştı. Bu ka­nallardan akan su önce Zübeyr'in bahçesine uğruyor, ardından Medineli adamın bahçesine geliyordu. O adam Zübeyr'e, "Suyu bırak, gelsin." dedi. Fakat Zübeyr bunu kabul etmedi. Bu durum kendisine aktarıldığında Hz. Peygambere (sav), "Zübeyr! Önce sen sula, sonra suyu komşuna salıver."bu­yurdu. Bunu işiten adam, Peygamberimize "Zübeyr senin halanın oğlu ol­duğu için (mi ona öncelik verdin)!" diye kızgın bir şekilde tepki gösterdi. Adamın bu sözü üzerine Allah Resûlü'nün yüzünün rengi değişti ve "Zü­beyr! Sen sula, suyu (hurma ağaçlarının köklerine) ulaşıncaya kadar tut (sonra salıver)." dedi. Zübeyr, bu olay üzerine şu âyetin nazil olduğunu söylemiştir.

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا في اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا

قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْليمًا

"Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar."35

Peygamberimize itaat eden cennete girer. Yüz çeviren giremez.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، أَنّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ , قَالَ : كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُ الْجَنَّةَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلَّا مَنْ أَبَى قَالُوا: وَمَنْ يَأْبَى يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ ، وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى

"Ümmetimin hepsi cennete girecektir, yüz çeviren müstesna!" Orada bulunanlar "Ey Allah'ın Resulü, yüz çeviren kim?" diye sorunca, Hz. Peygam­ber "Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş demektir."36şek­linde cevap vermiştir.

Allah Resulü hayata dair her şeyi öğretti:

Peygamber Efendimiz hayatın her alanında ashabını bilgilendirmiş, onları özel bir eğitime tâbi tutmuştu.

Tevhidi öğretmişti; her türlü şirkten arınmış, maddî ve manevî tüm putları gönülden çıkartıp bir olan Allah'a iman etmeyi, O'nu tanımayı, sevmeyi, O'ndan korkmayı

İbadetleri öğ­retmişti; uygulanış şekillerini, huşûu, Allah'a itaat ve teslimiyeti, kul olma bilincini, şuurunu

Ahlâkı öğretti; edebi, hayâyı, iffeti, salih ameli, sevgiyi, merhameti, şef­kati, samimiyeti, sadakati, vefakârlığı, fedakârlığı, diğerkâmlığı, merhameti Her hayırlı işe Allah'ın adını anarak başlamayı, yemeği sağ el ile ve önünden yemeyi, içerken kabın içine solumamayı, başkasının evine izinsiz girmeme­yi, küçüklere merhamet edip, büyüklere saygı göstermeyi, insanların kusur­larını araştıran değil örten olmayı, kötü söz ve fiilleri terk etmeyi

Aile kurmayı öğretti, ideal eş seçimini, aile olmayı, baba olmayı, anne olmayı Çocuk eğitimini, anne babaya karşı görevleri Arkadaşlı­ğı, dostluğu, selamlaşmayı, hediyeleşmeyi, sıla-i rahmi, hasta ziyaretini, toplumsal dayanışmayı

Ticareti öğretti, alışverişi, ortaklığı, çarşı paza­rı, alacaklı olmayı, borçlu olmayı, kamu malını, işçi işveren ilişkilerini Giyim kuşam ve süslenme âdabını, yemeyi, içmeyi, bayramı, sevinmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, eğlenmeyi Kısaca hayata dair her şeyi!

Öyle ki Hz. Peygamberin ashabına hemen her konuyu öğrettiğini gören birmüşrik "Peygamberinizin, size her şeyi hatta abdest bozmayı bile öğrettiğini görüyorum!" demişti. Evet, gerçekten de Peygamber (sav) ashabına abdest bozma âdabı da dâhil her hususu öğretmişti

Yardımlaşmayı teşvik etti: Hz. Peygamber'in sadaka-i cariyeyi, genel olarak yardımlaş­mayı teşviki İslâm toplumunda vakıf geleneğinin yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.

Camiler, köprüler, okullar, üniversiteler açılmış, açlar doymuş, evsizler başlarını sokacak bir yer bulmuş, hayvanlar için bile özel vakıflar kurulmuştur. Böylece vakıflar, İslâm kültürünün sosyal hayattaki simgesi olmuş, İslâm medeniyeti bir vakıf medeniyeti hâline gelmiştir.

Peygamberimizin yolcu veya yolda kalan kimseyi zekât verilecek kimseler arasında zikretmiş olması,Yolcular için inşa ettirilen misafirhaneyi öldükten sonra müminin sevap defterinin açık kalmasına vesile olacak fiiller arasında zikretmesi53 İslâm medeniyetinde sırf yolcular için hanlar, hamamlar, kervansaraylar vb. tesislerin inşa edilmesini teşvik edici önemli bir unsur olmuştur.

Ekonomik alandaki düzenlemeler: Peygamberimizin ekonomi alanındaki düzenleme ve tavsiyeleri de dürüst bir ticaretin gerçekleşmesi yolunda Müslümanlara rehberlik etmiştir. Kardeşlik esasına dayalı kurulmuş olan "Ahilik Teşkilatı" da ilhamını Kuran ve sünnetten almıştır. Bu hususlar, Müslümanların maneviyatlarını olduğu kadar maddî hayatlarını da imar etmelerinde sünnetin önemli bir rol oynadığını göstermektedir.

Estetiğe önem vermesi, işi sağlam yapmaya teşvik: Peygamber Efendimizin küçük bir bebek iken vefat eden oğlu İbrahim'in defni esnasında kazılan mezarda göze hoş görünmeyen bir açıklığı düzelttirmesi ve sonra, "Bu, ölüye ne fayda ne de zarar verir, ancak hayattakilerin gözüne hoş görünür. Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel Şekilde yapsın. Zira Allah kişinin, işini sağlam yapmasından hoşlanır."buyurması" örneğinde olduğu gibi Efendimizin salih amele (işi en uygun bir şekilde yapmaya), ihsana (işi en güzel biçimde yapmaya, daima güzel davranmaya) ve işlevselliğinin yanında göze de hitap etmesine değer vermesi, İslammedeniyetindeki sanat ve zarafet anlayışının temellerini oluşturmuştur.

Sünnetten sapmak bid’atlere sebep olmuştur:

Müslümanlar sünnete bağlı kaldıkça islamî kimliklerini koruyabilirler. Sünnetten uzaklaştıklarında ise bid’atlere sapmaktan kurtulamazlar. Nitekim bu hususta Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:

"işlerin en şerlisi (din konusunda) sonradan ortaya çıkanlardır. Sonradan ortaya çıkan her şey bid'attir. Her bid'at dalâlettir. Her dalâlet insanı cehenneme götürür"38

Peygamberimizin Son Tavsiyeleri:

عَنِ الْعِرْبَاضِ بْنِ سَارِيَةَ ، قَالَ : وَعَظَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمًا بَعْدَ صَلَاةِ الْغَدَاةِ مَوْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفَتْ مِنْهَا الْعُيُونُ وَوَجِلَتْ مِنْهَا الْقُلُوبُ ، فَقَالَ رَجُلٌ : إِنَّ هَذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ ، فَمَاذَا تَعْهَدُ إِلَيْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : " أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ ، وَالسَّمْعِ ، وَالطَّاعَةِ ، وَإِنْ عَبْدٌ حَبَشِيٌّ فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ يَرَى اخْتِلَافًا كَثِيرًا ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ فَإِنَّهَا ضَلَالَةٌ ، فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَعَلَيْهِ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ الْمَهْدِيِّينَ ، عَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ

Irbâd b. Sâriye şöyle anlatmaktadır: "Resûlullah (sav) bir gün sabah namazından sonra gözleri yaşartan, kalpleri hüzünlendiren son derece dokunaklı bir konuşma yaptı. (Öyle ki ashâbdan) biri (dayanamayarak), "Ey Allah'ın Resulü! Sanki veda konuşması yaptın, bize ne tavsiye edersin?" dedi.

Bunun üzerine Allah Resulü şu tavsiyelerde bulundu: "Size Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olmayı ve Habeşli bir köle de olsa (başınızdaki idareciyi) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra yaşayacak olanlarınız çok ihtilâflar görecekler. Sonradan çıkarılmış (aslı olmayan) şeylerden ise sakının! Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bid'attir. Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa, benim sünnetime ve doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılsın! Bunlara azı dişlerinizle (tuttuğunuz gibi sımsıkı) sarılın."39

Dün olduğu gibi bugün de bid'atlere, sapmaya, yozlaşmaya ve bozul­maya karşı İslâm ümmetini koruyacak olan şey sünnete sımsıkı sarılmaktır.

Muhterem Müslümanlar!

Bugün yaşadığımız acı ve sıkıntılardan kurtulup yeniden insanlığa huzur, barış ve medeniyet takdim eden bir ümmet olabilmemizin tek bir yolu vardır. Bu yol, Yüce Kitabımızın müminleri ve Sevgili Peygamberimizin ümmeti olarak Kur’ân’a ve sünnete sımsıkı sarılmaktır. Dinimizi doğru öğrenme ve yaşama konusunda bu iki kaynaktan taviz vermemektir.

Kur’ân ve sünnetin arasına mesafe koymaya, bu en mukaddes değerlerimizi istismar ederek güç ve çıkar devşirmeye çalışanlara karşı uyanık olmaktır. Allah’ın son Kitabıyla, Resûlün nezih sünnetiyle hayata bakan, dinine ve milletine vefa ile bağlanan kimseler olabilmeyi hepimize nasip eylesin.

Tanju REİS / Taraklı Vaizi

1 Kıyame, 36

2 Bakara, 2

3 Bakara,

4 Zuhruf, 43

5 Nahl,

6 Ali imran,

7 Muvatta, Kader, 3

8 Ebu Dâvud-Tirmizi

9 Hadid, 9

10 Bakara, 2

11 Yunus, 57

12 Bakara,

13 Bakara,

14 Zümer, 53

15 Bakara,

16 Hicr, 88

17 Muttefekun aleyh

18 Müslim, birr, 66

19 Bakara,

20 el-İsrâ, 87

21 Buharî, Rikak, 20

22 Âli İmran,

23 Suyutî, el-Camiu’s-sagir, II,

24  en-Nebhânî, el-Fethu’l-kebîr, II,

25 Hâkim, 4, /

26 Yunus, 25

27 Nesâi, Salatu-el- ı’deyn, 22

28 Ebu Davud,

29 Nisa,

30 Tirmizi, Fedâilü’l Kuran, 18

31 Ebû Dâvûd, Tefrîu ebvâbi’l-vitr, 14

32 Ahzab, 21

33 Âli İmran, 31

34 Nisâ, 80

35 Nîsa, 68

36 Buhâri, İ’tisam, 2

37 Müslim

38 Müslim, Cuma, 43

39 Tirmizi, İlim, 16

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası