hz vahşinin peygamberimize yazdığı şiir / Hz. Hamza'yı şehit eden Hz. Vahşi'nin yazdığı iddia edilen şiir - Memurlar.Net

Hz Vahşinin Peygamberimize Yazdığı Şiir

hz vahşinin peygamberimize yazdığı şiir

Uhud Dağı bir harp meydanı
Efendim sav in Uhut bizi sever biz de uhutu buyurduğu çile meydanı
Acının kor olup yüreklerin dağlandığı Uhud dağı
Ben emretmeden yerinizden ayrılmayın diye buyuruyor Kainatın Sultanı
Heyhat o da ne ortalık karışıveriyor birdenbire
Muhammed sav öldü diye bir kara haber dağılıyor her yere
Musab Bin Umeyr kanlar içinde yatıyor yerde
Sultanlar Sultanına benziyor diye şehit edilmiş ermiş şehadete
Kırılıyor Efendimin mübarek dişleri
Dilese Allah Rasülü o kan akmadan yere inecek Allahın gazabı ilahisi
Kanlar içinde kalıyor gül yüzlü cemali
Merhamet timsali susuyor ve sabrediyor her zamanki gibi
Allah´ım Kavmime doğru yolu göster Çünkü onlar bilmiyorlar dökülüyor  mübarek ağızlarından şefkat dolu sözleri
Ebu Ubeyde bin Cerrah çıkarıyor dişleriyle Kainatın Sultanının yüzündeki miğfreri
Kırılıyor bir anda dişleri
Can sunuyor Efendime güzide sahabileri
Çıkıyor Hz Hamza Allahın aslanı
Savaşıyor gözü kara canı umrunda mı
Biran Vahşi hedef tahtası yapıyor Kainatın Sultanının amcasını
Cigerinden vuruyor yıkıyor Hz Hamzayı
Yer ağlıyor gök ağlıyor Hamza yatıyor yerde
Yürek deşilmiş tanınmıyor hiçbir şekilde Uzuvları parça parça olmuş yatıyor yerde
Yanıyor Efendimin ciğeri olmuş pare pare
Bakıyor süt kardeşine  gözyaşları dökülüyor acıyı yaşıyor en derinde
Sehidini yıkıyor inciler dökülen gözleriyle
Sana kurban olurum Ya Rasulallah
Nasıl kıydı Sana Vahşi Radıyallahu anh
Sonradan çok ettı Vahşi derin derin ah
Ama oldu bir kere dönülmez yola girdi eyvah
Vahşinin gün gelip de İslama girmek isteyişine
Nedamet içinde pişmanlık duyan yüreğine
Alemlerin Efendisi kayıtsız kalmadı hiçbir şekilde
Davet ettı Onu Dini Mübini İslama
Ama ..fısıldadı usulca kulaklarına
"Mümkunse bana fazla görünmemeye çalış
Seni her gördükçe Hamzayı hatırlar ve Sana gereken şefkati gösteremeyebilirim
Böylece Sen talihsizliğe itilmiş ben de vazifemi tam yapmamış olurum"nidasıyla
Vahşi artık mahsun bir sahabi adının arkasında radıyallahu anha
Saklandı direklerin arkasına
Görünmemek için Kainatın Sultanına
Kimi zaman gözyaşlarını ceyhun etti akıttı yanaklarından aşağıya
Kimi zaman bekledi bir nazar bir göz göze bakış daveti alma umuduyla
Ama..olmadı..Hiçbir zaman bu olmadı
Kainatın Sultanıyla bir an dahi olsa o mutluluğu yaşayamadı
Canlar sunulan Kainatın Sultanının yüzüne dünya gözüyle bakamadı..
Günler geçti..Efendımız alem değistırdı
Bıraktı Vahsiyi ve Rabbine gitti
Vahşi boynu bükük Vahşi perişan
Aradı her yerde Kainatın Sultanının bir bakışını aradı oldu yoluna kurban
Museylemetul Kezzab yalancı Peygamber oldu Hz Ebubekire imtihan
Mücadele cetındı bogulmalıydı küffaran
Vahşi bu fursatı kaçırmadı ve mızrağıyla oldu İslama derman
Bogdu küfürü muzaffer çıktı bu savaştan
Kaldırdı kafasını ve dedi
Sultanım Kainatın Efendisi
Yaktım ben Senin ciğerini
Nolur nolur soyle
Benden razı mısın şimdi
Belki de baktı Efendim Onun gözlerine sefkatli bir sekılde
Ve muradına erdi Vahşi de
Kurban olurum ben Sana Alemlerin son Peygamberi
Vahşi sahabenin en düşük mertebeli sahabesi
Abdulkadir Geylaninin atının burnunun ucundakı toz bile olamam dediği sahabi
Büyük bir imtihandı Seninkisi
Rabbim ayırmasın Seni Kainatın Sultanından ve sonsuza kadar Ona sav komşu etsin Seni..

Selva Durmazemir
Kayıt Tarihi : 11.8.2017 13:02:00

© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

ATEŞ ÖYKÜSÜ: HZ. VAHŞİ

ATEŞ ÖYKÜSÜ: HZ. VAHŞİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • ATEŞ ÖYKÜSÜ: HZ. VAHŞİ

Bismike Allahümme. (Allah’ım, Senin isminle başlarım!)

Alev, ateş. Kor, köz, yara. Kan ve yangın. Sonra sevgi... İlk bakışta görünmeseler de bu öyküde en çok onlar var.

Annesini severdi Efendimiz, doyamadan kaybetti. Babasını görememişti ya dedesini sevdi, kaybetti. Çocukları oldu, canından çok sevdi, birer birer yitirdi. O sevdikçe elinden aldı Yaradan. Belki kıskandı en sevdiği kulu, belki sınadı. Neticede; yandı canı Muhammed(sav)’in. Ebû Talib’in hanımı vefat ettiğinde “Annem öldü.” dedi, öyle severdi. Sevmese, üzülmezdi! Ama sevmekten geri durmadı Fahr-i Kainat. Sevgi peygamberi, Sevgili’nin elçisiydi. Amcası Hz.Hamza’yı da severdi. Onu kaybedişinin öyküsüdür bu. Dahası, Vahşi’nin onu Efendimizden koparışının hikâyesidir.

Uhud. Miladî 625.

Mahşerî kalabalıkta; kılıç sesleri, tekbir nidaları ve savaş naraları… Hz.Hamza; iki elinde iki kılıç, yiğit bir mücahit; adı göklere “Allah’ın aslanı” olarak yazılmış kutlu sahabe idi. Kalabalık hızlı, çarpışma şiddetliydi. Bir an… Hz.Hamza’nın ayağı kaydı! Yere düşmedi, devrildi. Tüm haşmetiyle heybetin ta kendisi, sırtüstü toprağa yıkıldı. Göğsüne bu darbeyi alan çöl, ölmedi. Kalbi olsaydı dururdu ama yoktu. Her bir kum tanesi inledi: Beddua etti çöl.

O an… Gizlendiği kayanın arkasından, siyahî bir şer çıkageldi. Başından beri kolladığı fırsatı yakalamıştı. Elindeki mızrağı Hz.Hamza’ya doğru fırlattı! Kargı atmada maharetli bir köleydi Vahşi. Efendisi Cübeyr bu yüzden görevi ona vermiş, mükafat olarak “hür ve azatsın” demişti. Bir de Ebû Süfyan’ın karısı Hind’in vaatleri vardı. Öfkenin askeri, nefretin neferi oldu Vahşi. Mızrağı, Hz.Hamza’nın göğsüne saplandı! Uhud sarsıldı. Çöl, kumlarını salmadı katilin üzerine; dağ, başına yıkılmadı. Devam etti vahşet: Hazma(ra)’ya yaklaşıp, mızrağın saplandığı yerden göğsünü yardı hazretin. Ciğerini söktü! Çiğnemesi için Hind’e götürdü emaneti.

Hz.Hamza’nın kaftanı ne renkti, bilmiyorum. Belki neftî, bir ihtimal gök mavisi... Kana boyandı.



Kılıç sesleri dinmiş, toz toprak sinmiş ve savaş bitmişti. Efendimiz, şehitler arasında dolaşmaya başladı. Zor tanınan bir cesedin başında durdu. Hz.Hamza; göğsü yarılmış, burun ve kulak gibi uzuvları kesilmiş, param parça bir vücuttu. Yine bir peygamber ağladı: Hz.Muhammed(sav)! “Ey Hazma!” dedi, “Benim için bundan daha büyük bir musibet olamaz!” Mübarek gözyaşı, çöle değdi. Serinlemedi kum; yandı ve inledi.

Çölde bir karartı belirdi, tozu dumana katarak yaklaşıyordu gelen: Hz.Safiyye! “Geri dönsün!” buyurdu Efendimiz. Gelmesin, öz kardeşidir, benim gördüğümü görmesin! Nasıl dayandığımı Allah bilir, bu yükle yüklenmesin. Oğlunu yolladı ona karşı. Sakinleşti toz duman. Hz.Safiyye geri dönmedi, peygamberiyle beraber ağlamak istedi… Hz.Fâtıma da gelince susmak düşer bana, daha fazla anlatamam. İki kelime kalır elimde: Gözyaşı ve çöl.

Bu yüzden Resûl-i Kibriya, ne zaman Uhud’u ansa hüzünlenirdi. “O gün…” diye buyururdu “ölmek için güzel bir gündü!”

Sormaya korkuyorum Allah’ım, sorarsam dilim tutulacak; “Nasıl izin verdin?”



Vahşi, Mekke Müslümanlar tarafından fethedilince Taif’e kaçmıştı. Hidayet kovalıyordu onu, o musibet sanarak kaçıyordu. Taif halkının da Müslüman olmaya başlaması korkuttu Vahşi’yi: Yakalandı. Ne Cübeyr’in verdiği fani özgürlük ne de Hind’in  sunduğu mal mülk kurtarabilirdi onu. Kendisini kovalayan her neyse teslim olmak istedi. Yine de korkuyordu. Efendimizden İslam’a davet mektubu aldığı hâlde müspet cevap veremiyordu. Bunun üzerine üç ayrı mektup daha aldı: Furkan, 72. Nisâ, 48. Zümer, 53. Yazdığı her mektuba ayetlerle mukabele edilen Vahşi, Allah’tan kaçamayacağını anladı. İman etmek üzere Efendimizin yanına geldi, kelime-i şahadet getirdi. Efendimiz “Sen Vahşi değil misin?” diye sordu, Vahşi “Evet.” dedi. Efendimiz “Buyur, şuraya otur.” karşılığını verdikten sonra amcasının katlini öğrenmek istedi. Vahşi günahını dillendirdi, anlattı her şeyi… Ateş, vazifesini yaptı. Kimseyi kırmayan, kapısına geleni geri çevirmeyen, kin gütmekten uzak naif elçi, sevgi peygamberi! “Ey Vahşi!” dedi, “Gözüme gözükme!” Çünkü ne zaman Vahşi’nin gözlerine baksa Hz.Hamza’nın kan revan yüzünü görecekti. Ne zaman Vahşi, Efendimizin gözlerine dalsa, sökülmüş bir ciğeri hatırlayacak, işlediği suçun azabında boğulacaktı. İkisi de dayanabilsin diye… Kavuşurken ayrıldı seven, Sevdiğinden.

Nihayetinde bir densiz, fikirlerinin nasıl sınırlara dayandığını fark edemeyip düşündü: Müslümanlık “müjdesi”, bir kereye mahsus “ceza” olduysa Hz.Vahşi’ye olmuştur. Hz.Hamza’yı öldürmesinin bedelidir belki de Vahşi’nin imânı. Dünyadaki cehennem ateşidir. İman ettiği peygamberin amcasını öldürmüş olmak yükü, büyük imtihan! “Hz.Vahşi’nin içinde bir uçurum belirdi, tutuştu. Hem boşluk oldu hem yangın.” desem şimdi… Dünya kelimelerinin aczine hükmeder, tüm yazıyı yok ederim. Bu yüzden sakınıyorum.



“Kâbilse, bana biraz seyrek görün!” emri üzerine mahcup bir sahabe; hem hazrettir hem vahşi. Herkesin akın akın koştuğu, bakmaya doyamadığı Kainatın Efendisi’ne yakın olduğu kadar uzak düşmüştür. Meclislerine canla başla gitmek isteyip, aynı canıyla gitmemiştir çoğu zaman. Dayanamayıp gittiğinde, kalabalığın en kuytusu ona aittir. O’nu görmeyi çok isteyip ona görünmemesi gerektiği için yeri tenhadır. Tenha burada “acı” demektir, “yara, hasret” anlamı taşır... Ve hazin bir tereddüttür Hz.Vahşi’ninki: “Selam versem alır mı, alsa tebessüm eder mi?”



İki yıl geçti. Hz.Vahşi, içindekini söndürecek bir cümle ile müşerref olamadı. “Artık bana görünebilirsin.” müjdesine mazhar olmuş değildi. Böylece vefat etti Resul-i Kibriya. Geride, bir yangın bıraktı.

Tek bir tesellisi olabilirdi bu ateşin: Peygamberimize “Hz.Vahşi’ye neden beddua etmiyorsun yâ Resûlallah?” diye sorulduğunda, Efendimizin verdiği cevap: “Hz.Vahşi ve Hz.Hamza’yı, kol kola cennete girerken gördüm.”



Müseylime-i Kezzab: Sahte peygamber! Hz.Vahşi, Yemame’ye gittiği sırada ölmek istiyordu, şehit olmak ve omuzlarına çökmüş ağırlıktan kendini kurtarmak. Bitsin istiyordu, uçurumlar yok olsun, alevin harı sönsün. Olmadı, sahte peygamberi ortadan kaldırdı. Müseylime’yi öldürdüğü mızrak, yıllar önce Hz.Hamza’nın göğsüne sapladığıydı. “Cahiliye zamanımda insanların en hayırlısını, Müslüman olduktan sonra insanların en şerlisini öldürdüm” diyen Vahşi(ra)’nin paslı mızrağı! Diyetini ödeyebilmiş midir bilinmez. Ancak sahibinin feryadını en iyi o işitmiştir: “Gördüm onu! Gördüm onu!”

“Yâ Resûlallah! Artık sana görünebilir miyim?”



Ey ateşten öyküsünü yazmaya niyet ettiğim sahabe, Hz.Vahşi! Diğer tüm tanımları unut, aşk; yanıp da sönmemek!

Şimdi cennettesin. Hz.Hamza’nın yanında! Söndü mü içindeki?

'Emri olur'un bilinmeyen hikayesi

Ahmet Hakan bugünkü yazısında popüler eserlerden Emri Olur'un hikayesi yazdı...
İşte Ahmet Hakan'ın Hürriyet'teki yazısında yer alan o bölüm:

EMRİ OLUR 

MUSTAFA Cihat isimli bir müzisyen kardeşimiz ilahi formatında bestelemiş “EMRİ OLUR” adlı şarkıyı.

Bu etkileyici besteyi birçok sanatçı söylemiş.

Mustafa Ceceli de söyleyenler arasında.

Ama en güzel yorum Karadeniz müziğinin en soylu yorumcusu “İMERA” adlı grubun yorumu.

*

Şarkının hikâyesine gelince...

Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi, daha sonra Müslüman olmuştu. Hz. Peygamber,Müslümanlığı seçen Vahşi’ye “Seni görünce amcam Hamza’yı hatırlıyorum, o nedenle bana fazla görünme” diye ricada bulunmuştu. Vahşi de büyük bir üzüntüyle bu ricaya uymak durumunda kalmıştı. 

Mustafa Cihat’ın şarkısı işte bu anekdota dayanıyor.

Şarkıda Vahşi’nin diliyle Hz. Peygamber’e “Emri olur” deniliyor.

*

Şarkının sözleri şöyle:

“Taş başsın yerime dedi gönlüne/Emri olur başım gözüm üstüne/Bakmasın demiş bir daha yüzüme/Emri olur inansın bu sözüme/Anmasın demiş adımı diline/Vay ben ölem atın toprak üstüme.”

*

Epeydir bayağı seviliyormuş bu şarkı.

Ben bizim İsmail Saymaz sayesinde keşfettim.

Siz de özellikle “İMERA”dan dinleyin, çok seveceksiniz.

Hz.Vahşi'nin Öyküsü Emri Olur

Âlemlerin sultanının gözbebeği amcasını şehit eden Vahşi’yi tanıyorsunuz sevgili dostlar.
Mekke fethedildiği gün Vahşi Mekke’den kaçtı. Sonra pişman olup, Medine’de mescide gelip, selam verdi. Resulullah Efendimiz selamını aldı. Vahşî dedi ki:- Ya Resulallah! Bir kimse Allaha ve Resulüne düşmanlık yapsa, en kötü, en çirkin günah işlese, sonra pişman olup temiz iman etse, Resulullahı canından çok seven biri olarak, huzuruna gelse, bunun cezası nedir?
Resulullah efendimiz buyurdu ki:- İman eden, pişman olan affolunur. Bizim kardeşimiz olur.
– Ya Resulallah! Ben iman ettim. Pişman oldum. Allahu Teâlâyı ve Onun Resulünü her şeyden çok seviyorum. Ben Vahşî’yim.
Efendimiz, Vahşî adını işitince, Hz. Hamza’nın şehit edilmiş hâli gözünün önüne geldi. Ağlamaya başladı. Vahşi o an öldürüleceğini zannetti.Ashab-ı Kiramın elleri kılıçlarındaydı.
Vahşî, son nefesimi alıyorum derken ve herkes öldürün emri beklerken âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz öyle merhametli ki şefkatle buyuruyor:- Kardeşinizi çağırınız!

Kardeş sözünü işitince, saygı ile çağırdılar. Peygamberimiz Hz.Vahşî’ye, affolunduğunu müjdeledi.
Hz. Vahşî, şaşırıyor, bu davet eden insan beni çağırıyor ki ben bunun gözbebeği canparesi pek çok sevdiği amcasını öldürdüm. Kalbini söktüm. Buna rağmen nasıl bir insan nasıl bir şefkat timsalidir ki bana kardeşimiz diyor, beni affediyor diye şaşırıyor Vahşi ve dolayısıyla müslüman oluyor. Hz. Peygamberi gören sahabelerinden biri oluyor. Arkadaşlarından biri oluyor tabii ki ama Hz. Peygamber oldukça insani bir istekte bulunuyor, diyor ki=Ey Vahşi mümkünse yüzümü görme, mümkünse sana bakmayayım,mümkünse senin sesini duymayayım. Uzaktan sev beni. Uzaktan sevelim birbirimizi. Çünkü seni görünce dayanamıyorum, elimde olmadan üzülüyorum deyince kırık bir hikâye doğuyor, bir aşk hikâyesidir bu.
Mustafa Cihat Kılıç da kendini Hz. Vahşi yerine koyarak şöyle diyor=
geceye katran çal sevgili,acıya hüzzam
ah edersem,tutmasın elim,tutulsun dilim
ey kemankeş durma vur,nasılsa bu sine vurgun
nuru düşsün düşlerim kor olsun,seni görmesin kör olsun..

Tabii Hz. Vahşi de çok iyi bir mızrak kullanıcısı olduğu için Hz. Peygambere hitaben=
Ey kemankeş yani ey okçu at
Bu sine zaten vurgun at ve okunla kanat
Bu sine zaten vurgun nuru düşsün düşlerim kor olsun
Seni görmesin kör olsun diyor.

Yalnız Hz.Vahşi’ye Hazret demekte sakın tereddüt edilmesin. Hz.Vahşi İslama girdikten sonra İslama çok hizmet etmiş ve yalancı Peygamberlik iddiasında bulunan zalim Müseyleme’yi mızrağıyla öldürmüştür.
Şimdi bu kırık aşk hikayesini dinleyeceğiz birlikte. Mustafa Cihat Kılıç’tan emri olur=
geceye katran çal,acıya hüzzam
ah edersem,tutmasın elim,tutulsun dilim
ey kemankeş durma vur,nasılsa bu sine vurgun
nuru düşsün düşlerin kor olsun,seni görmesin kör olsun..

Taş bassın yerime dedi gönlüne
Emri olur başım gözüm üstüne

Bakmasın demiş bir daha yüzüme
Emri olur inansın bu sözüme

Almasın demiş adımı diline
Vay ben ölem aksın toprak üstüme.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır