ingilizce çeviri metin örnekleri / OKUMA - İngilizce Çeviri – funduszeue.info Türkçe-İngilizce Sözlük

Ingilizce Çeviri Metin Örnekleri

ingilizce çeviri metin örnekleri

İngilizce Yazılmış Metinleri Anlamak için 7 Hile

ingilizce-metin

By Yuliya Geikhman and Canan VanerLast updated:

Dünyada milyonun üzerinde kitap var.

Her yıl, İngilizce konuşulan ülkelerde yarım milyon civarında yeni kitap yayınlanıyor. İngilizce yazılmış diğer metinleri sayamıyoruz bile!

Çevrimiçi olarak rakamlar daha da etkileyici: Tahminlere göre, günde iki milyonun üzerinde yeni blog yazısı yayınlanıyor ve Wikipedia&#;da şu anda beş milyonun üzerinde İngilizce makale var.

Bu epey bir içerik demek!

Demek ki, İngilizce okuyacak çok şeyiniz var; peki, ama bunları okumayı nasıl öğreneceksiniz?

Endişelenmeyin, bu yazıdaki ipuçlarını kullanarak istediğiniz her şeyi okumayı öğrenebilirsiniz.

Çünkü okuma becerisi öğrenilebilen bir beceridir ve zamanla geliştirilebilir.

Bu yedi teknikle İngilizce okuduğunuz şeyleri daha iyi anlayabilirsiniz &#; seviyeniz ne olursa olsun. Özellikle daha zorlayıcı metinlere geçtiğinizde, bu sistemin size büyük yardımı dokunacak.

Download: This blog post is available as a convenient and portable PDF that you can take anywhere. Click here to get a copy. (Download)

Biraz Zorlayıcı Metinlerle İngilizce Okumayı Öğrenin

İngilizce okumayı öğrenirken en iyisi okuma seviyenizin biraz üzerindeki metinleri okumaktır.

Bu da sizin için biraz zor olan makale ya da kitapları okumanız anlamına gelir. Metinlerdeki bazı kelimeler ve cümleler size tanıdık gelmeyebilir veya sizin için biraz zorlayıcı olabilir, ama yine de metnin neden bahsettiğini anlayabilirsiniz.

Peki, neden rahatça okuyabildiğiniz seviyenin üzerinde okumalısınız? Kolay bir şey okumak eğlenceli olabilir, fakat yalnızca kolay metinleri okursanız, kendinizi geliştiremezsiniz. Zaman zaman daha kolay bir şeyler okumak iyi bir fikir olabilir, ancak bu sizi bir sonraki seviyeye taşımaz. Size kolay gelenin hemen üzerinde bir seviyeyi okuyarak her seferinde biraz daha fazlasını öğrenmek için kendinize meydan okumuş olacaksınız.

Bu yolla okuma seviyenizi gittikçe daha da yükseltebilirsiniz. Farkına bile varmadan, size önceden biraz zor gelen bir metin artık kolay gelmeye başlar!

Yine de, kendinizi seviyenizin çok üzerindeki bir şeyi okumaya zorlamayın &#; eğer bunu yapmak zorunda değilseniz. Fazla zor bir metin üzerinde çalışmak oldukça sinir bozucu olabilir. Bu yüzden amaç biraz zorlayıcı olan fakat çok da zor olmayan bir metin bulmaktır.

Okumaya Başlamadan Önce Atmanız Gereken Adımlar

İster kolay bir şey, ister zor veya tam seviyenize uygun bir şey okuyor olun, işte size okumanızı kolaylaştırmak için atabileceğiniz bazı adımlar (üstelik daha okumaya bile başlamadan!).

  • Günün en uyanık olduğunuz zamanını seçin. Sabah insanı mısınız yoksa gece insanı mı? Beyninizin günün belirli bir bölümünde daha iyi çalıştığını mı hissediyorsunuz? Okumak için işte tam o zamanı seçin.
  • Okuma hedefinizi belirleyin. Bu metni neden okuyorsunuz? Metni nasıl okuduğunuz, metinden ne almak istediğinize bağlı olarak değişecektir. Bir metni genel olarak anlamak için okumak, metni tamamen anlamak için okumaktan veya metinden yeni kelimeler öğrenmek için okumaktan tamamen farklı olacaktır.
  • Metni gözden geçirip tarayın. Metni taramak, bir metne metnin belirli bir bölümünü veya belirli bir sorunun cevabını aramak üzere bakmak demektir. Metni gözden geçirmek ise her bir kelimesini okumadan metne çabucak göz atmaktır. İkisi de okumaya başlamadan önce kullanabileceğiniz harika stratejilerdir. Metni veya konuyu, okuyacağınız metinle ilgili kaba bir fikre sahip olacak kadar anlamanızı sağlarlar.
  • Rahat bir şekilde oturduğunuzdan ve ortamın bol ışık aldığından emin olun. Zayıf ışık gözlerinizi zorlayabilir, rahatsız bir pozisyon ise dikkat dağıtıcıdır. Aklınızın tamamen metinde olmasını istersiniz, berbat sandalyeniz yüzünden sırtınızın ne kadar ağrıdığında değil!
  • Dikkatinizi dağıtacak şeylerden kurtulun. Okurken konsantre olmanıza yardımcı olması için kendinize huzurlu ve sessiz bir yer bulun. Televizyonu kapatın, telefonunuzu sessize alın ve tek başınıza sessiz bir odaya geçin.
  • Okurken satırları takip etmek için parmağınızı ya da kaleminizi kullanın. Eğer hala odaklanmakta zorluk yaşıyorsanız, kelimeleri okurken satırları parmağınızla ya da kaleminizle takip edin. Bu gözlerinizin sayfanın başka yerlerine kaymasını engellemeye yardımcı olacaktır.
  • Ara verin. Bir süre sonra beyniniz yorulur. Yorulduğunuzda, odaklanmak zor olabilir. Gözlerinizi ve zihninizi dinlendirmek için molalar planlayın veya kısa süreli okumalar yapın.

The AtlanticDergisinden bir Makale ile İngilizce Okumayı Öğrenin

yılında, gazeteci Nicholas Carr, The Atlantic dergisinde &#;Is Google Making Us Stupid?&#; yani &#;Google Bizi Aptallaştırıyor mu?&#; başlıklı bir makale yazdı. Makale Google&#;ın ve internetin okuma ve düşünme biçimimizi nasıl değiştirdiği ile ilgiliydi. Bu makale günümüz teknolojisinin beyinlerimizin çalışma biçimini nasıl değiştirdiğine dair ilginç bir bakış açısı getirse de, İngilizce öğrenenler için oldukça zor bir parça.

Size kolay ya da zor herhangi türden bir metni nasıl okuyacağınızı göstermek için, öğrenme ipuçlarımızı Carr&#;ın bu makalesinin (biraz değiştirilmiş) iki paragrafı üzerinde uygulamalı olarak göstereceğiz.

Bu iki paragraf aşağıda. Şimdi bu paragrafları okumaya çalışın, ancak eğer anlamazsanız endişelenmeyin. Size söz veriyoruz, bu yazının sonunda anlayacaksınız!

Reading is not an instinctive skill for human beings. It’s not etched into our genes the way speech is. We have to teach our minds how to translate the symbolic characters we see into the language we understand. And the media or other technologies we use in learning and practicing the craft of reading play an important part in shaping the neural circuits inside our brains.

Experiments demonstrate that readers of ideograms, such as the Chinese, develop a mental circuitry for reading that is very different from the circuitry found in those of us whose written language employs an alphabet. We can expect as well that the circuits woven by our use of the Net will be different from those woven by our reading of books and other printed works.

Herhangi Bir İngilizce Metni Anlamak İçin 7 Hile

1. Başlamadan önce bir kelime listesi çıkartın.

Yukarıdaki parçada bilmediğiniz bazı İngilizce kelimeler fark etmiş olabilirsiniz. Metni anlamak için bazı kelimeler diğerlerinden daha önemlidir (bunları ikinci ipucumuzda daha ayrıntılı bir şekilde öğreneceğiz). Metni okumadan önce bilmediğiniz kelimeleri tespit etmek için metne hızlıca göz gezdirin ve kelimelerin yanına tanımlarını da yazdığınız bir liste oluşturun.

Okuduğunuz metinlerde öncelikli olarak aramanız gereken kelimeler:

  • Birden fazla kez tekrarlanan kelimeler.
  • Kısa cümlelerdeki bilinmeyen kelimeler.
  • Daha önce başka yerlerde gördüğünüz kelimeler.

İşte size örnek metnimizden çıkarılabilecek bir örnek kelime listesi:

  • Instinctive: İçgüdüsel; öğrenme ihtiyacı duymadan yaptığınız ya da nasıl yapılacağını bildiğiniz şeyler.
  • Etched: Kazınmış; bir yüzeye kazınmış bir şey veya hafızanıza kazınmış, çok iyi hatırladığınız bir şey.
  • Circuitry: Devre; bir şeyin takip ettiği kapalı yol veya rota  &#; genellikle bir elektrik akımının.

2. Her bir kelimeyi tanımlamayın.

1 numaralı ipucunda da bahsettiğimiz gibi, bir metni anlamak için bütün kelimelerini bilmenize gerek yok. Her bir kelimenin anlamını bulmak için durmak zaman alır ve metni anlama sürecinde dikkatinizi dağıtır.

Bilmediğiniz bir sözcükle karşılaştığınızda, kendinize o sözcük olmadan da cümleyi anlayıp anlayamadığınızı sorun.

Örnek metnimizde, ilk paragrafın son cümlesi şöyle diyor:

“And the media or other technologies we use in learning and practicing the craft of reading…”

&#;Craft&#; kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyor olabilirsiniz, fakat aslında bilmenize de gerek yok! Bu kelimenin üzerinde durmasanız da  cümleyi anlayabilirsiniz: &#;And the media or other technologies we use in learning and practicing reading&#;&#;

Eğer merak ediyorsanız, &#;craft&#; bir şeyi yapma veya yaratma becerisi, yani zanaat anlamına gelir. Artık bunu biliyorsunuz!

3. Bağlamdaki İpuçlarından Faydalanın.

Cümlelerin en harika yanı, yeni kelimelere bir bağlam kazandırmalarıdır. Bu, bilinmeyen bir kelimenin etrafında anlamını açıklığa kavuşturacak başka kelimeler olduğu anlamına gelir. Bilinmeyen kelimeden önce ve sonra gelen sözcüklere bakarak genel bir anlam çıkarabilirsiniz.

Örneğin, ilk paragrafın son cümlesinin sonunda “neural circuits inside our brains,” yazıyor ve siz &#;neural circuits&#; nedir bilmiyorsunuz. Cümlenin bu kısmı sizin için, &#;beynimizin içindeki neural circuits&#; şeklinde. Ancak cümlenin gerisine bakarak, en azından &#;neural circuits&#; denilen şeyin beynimizin içindeki bir şey olduğunu anlayabilirsiniz.

Eğer okumaya başlamadan önce bir kelime listesi yaptıysanız, circuit kelimesinin devre anlamına geldiğini zaten biliyorsunuzdur. Bu yüzden neural circuit tamlamasının düşündüğümüzde, hareket ettiğimizde veya bir şey öğrendiğimizde beynimizdeki sinyallerin aldığı yol olduğunu tahmin etmiş olabilirsiniz. Eğer tahmininiz buysa, haklısınız!

4. Bildiğiniz kelime köklerine, ön ek ve son eklere bakın.

İngilizcedeki çoğu sözcüğün oluşumunda Latince, Yunanca ve başka birtakım dillerden faydalanılmıştır. 

Ön ekler sözcüklerin başına gelen sözcük parçalarıdır. Ön eklere örnek olarak şu ikisini verebiliriz:

  • bi- (&#;iki&#; demektir) Kullanım örnekleri: bicycle, bipedal, bilateral (Türkçede sırasıyla bisiklet, iki ayaklı, iki taraflı)
  • im- (kelimeye olumsuzluk anlamı verir) Kullanım örnekleri: impossible, imperfect, immoral (sırasıyla imkansız, kusurlu, ahlak dışı)

Son ekler kelimelerin sonlarına gelirler. Son eklere örnek olarak şu ikisini verebiliriz:

  • -ology (&#;- çalışması&#; anlamına gelir). Kullanım örnekleri: biology, archaeology, zoology (sırasıyla biyoloji , yani yaşam bilimi; arkeoloji &#; kazı bilimi, zooloji &#; hayvan bilimi)
  • -less (Türkçedeki &#;-sız&#; son eki gibi kullanılır) Kullanım örnekleri: powerless, worthless, pointless (sırasıyla güçsüz, değersiz, anlamsız)

Kökler ön ve son ekleri çıkardığınızda kelimede geriye kalan kısımlardır. Kök, kelimenin esas anlamını veren ana bölümüdür. Örneğin:

  • bio (&#;yaşam&#; demektir) Kullanım örnekleri: biology, biodegradable, antibiotic (Türkçede sırasıyla biyoloji, yani yaşam bilimi; doğada çözünebilir; antibiyotik)
  • hydro (&#;su&#; demektir) Kullanım örnekleri: dehydrate, hydroelectric (Türkçede sırasıyla sıvı kaybetmek ve hidroelektrik, yani su gücüyle elde edilen elektrik enerjisi)

&#;Bicycle&#; ve &#;biology&#; kelimelerinin başında aynı &#;bi&#; varmış gibi görünüyor. Ancak bu tam olarak doğru değil. Bi ve bio iki farklı Latince kelimeden gelir. Bu yüzden yeni bir kelimeye bakarken dikkatli olun. Ön ekler, son ekler ve kökler oldukça kullanışlı olabilir, ancak bunlara bakmak yalnızca bir kelimenin muhtemel anlamını çıkartmanın bir yoludur.

İki örnek paragrafımızda Latince kökenlerinden tanıyabileceğiniz birkaç kelime var:

  • Ideogram, bir kavramı veya şeyi sesler yerine şekillerle gösteren yazılı sembollerdir (rakamlar gibi). Bu sözcük, idea (form) kökünden gelmiş ve  &#;gram (yazılma metodu) son ekini almıştır.  -gram son ekini &#;telegram&#; ve &#;Instagram&#; sözcüklerinden de hatırlayabilirsiniz.
  • Circuit (muhtemelen artık bildiğiniz üzere) kapalı bir döngü veya yoldur, Türkçedeki karşılığı devredir. Circuit sözcüğü Latince circum (daire, halka, çember) kelimesinden gelir,  bu kökü daha yaygın kullanılan&#;circle&#; (Türkçede daire, halka, çember) kelimesinden tanıyorsunuzdur.

5. Cümleleri öbekler halinde bölün.

Artık kelimelerin tek başlarına anlamlarını bildiğinize göre, bu yeni bilgiyi tam cümlelere uygulayabilirsiniz. Bazı cümleleri takip etmek zor olabilir çünkü uzun olabilirler veya karmaşık bir yapıları olabilir. Onları daha küçük parçalara bölerek anlaşılması daha kolay hale getirebilirsiniz. Cümleleri virgüllere göre veya ifade ettikleri düşünce ve fikirlere göre ayırabilirsiniz.

İkinci paragrafın ilk cümlesi oldukça uzun:

&#;Experiments demonstrate that readers of ideograms, such as the Chinese, develop a mental circuitry for reading that is very different from the circuitry found in those of us whose written language employs an alphabet.&#;

Bu cümleyi bölüp parça parça ele almaya çalışın. Her bir parçayı kendi kelimelerinizle yeniden ifade etmek faydalı olabilir. Aşağıda, cümlenin parçalarını hem İngilizcede farklı bir şekilde ifade edilmiş şekilde, hem de Türkçe karşılıkları ile göreceksiniz. Yukarıdaki cümleyi bölersek, ortaya şöyle bir şey çıkar:

  • Experiments demonstrate that — studies show that
    Deneyler gösteriyor ki — araştırmalar gösteriyor ki
  • readers of ideograms — people who read characters (which show meaning instead of sounds)
    İdeogram okurları — (sesler yerine anlamları gösteren) karakterleri okuyan insanlar
  • such as the Chinese — Chinese people are an example of ideogram readers
    Çinliler gibi  — Çinli insanlar ideogram okurlarının örnekleridir
  • develop a mental circuitry for reading — create paths in their brains when they read
    okumak için zihinsel bir devre geliştirirler — okurlarken beyinlerinde yollar oluştururlar
  • that is very different from the circuitry — which are not like the paths
    &#;. devreden çok farklı olan  — &#;. yollar gibi olmayan
  • found in those of us whose written language employs an alphabet — found in people who use an alphabet
    yazılı dil olarak alfabe kullananlarımızda bulunan  — alfabe kullanan insanlarda bulunan

Cümlenin farklı bölümlerini anladığınıza göre, artık cümleyi kendi sözcüklerinizle bir araya getirebilirsiniz:

Araştırmalar alfabe yerine karakterleri okuyan insanların (örneğin, Çinliler) alfabe kullanan insanlarınkinden daha farklı beyin yolları vardır.

Bakın, cümle göründüğü kadar karmaşık değilmiş!

6. Bağlantılı sözcüklere ve fikirlere bakın.

Her bir cümleyi anlamak iyi bir başlangıç, ancak artık sıra bütün cümleleri birbirine bağlayıp metnin tamamını anlamakta. Bunu bağlantılı sözcük ve fikirlere bakarak ve nasıl bir araya geldiklerini anlayarak yapabilirsiniz.

Bunu yapmanın bir yolu, tekrarlanan kelime ve ifadelere bakmaktır. Bu metot, örneğimizde işe yarıyor çünkü &#;circuit&#; kelimesi yalnızca iki paragrafın içinde bile pek çok kez tekrarlanıyor.

İlk paragraf, okuma biçimimizin beynimizin (sinir devrelerini kullanarak) bilgileri anlamlandırma yolunu değiştirdiğini belirtiyor. İkinci paragraf ise bunun daha belirgin bir örneğini veriyor. Bu paragraf, alfabe kullanarak okuyan insanların ve ideogram kullanarak okuyan insanların çok farklı beyin devrelerine sahip olduğunu ifade ediyor.

Sizin okuduğunuz metinde tekrarlanan sözcükler olmayabilir. Bu durumda, koyu yazılmış kelimelere,italik yazılmış kelimelere veya &#;tırnak işaretleri&#; arasında bulunan diyaloglara dikkat edebilirsiniz.

Eğer kurgu okuyorsanız, karakterlerin başına gelen şeyler ve onların bu olaylara verdiği tepkilere dair bir ipucu bulmak için duygulara bakabilirsiniz. Kurgu-dışı metinlerde, bilgileri zihninizde organize edebilmek için &#;before,&#; &#;then&#; ve &#;soon after&#; (sırasıyla &#;önce&#;, &#;sonra&#; ve &#;çok geçmeden&#;) gibi zamanla ilgili kelime ve ifadelerden yardım alabilirsiniz.

Metnimizde yalnızca &#;circuit&#; kelimesini takip ederek, neredeyse bütün metni anlıyorsunuz. Geriye yalnızca bir ipucumuz daha kaldı.

7. Okuyun ve Özetleyin.

Kelimeleri anlıyorsunuz. Cümleleri anlıyorsunuz. Hatta fikirleri de anlamaya başlıyorsunuz. Şimdi durun! Metni bir kez daha okuyup özetlemeye çalışın. Ana noktaları ve fikirleri kendi kelimelerinizle ifade edin.

Bu yedi ipucundan faydalanarak metni adım adım ele aldıktan sonra, ilk kez tam anlamıyla okuduğunuzda çok daha iyi anlamanız gerekir. İşte size metnin daha basit kelimelerle oluşturulmuş bir özeti:

Okumak doğal olarak yaptığımız bir şey değildir, bu yüzden beyinlerimizin sayfadaki harfleri asıl anlamlarına nasıl dönüştüreceğini öğrenmeleri gerekir. Nasıl ve nerede okuduğumuz beyinlerimizin bu dönüşümü yapma biçimini değiştirebilir.

Araştırmalar beyinlerimizin alfabetik bir metin okuduğumuzda, ideogram biçiminde (Çince karakterler gibi) yazılmış bir metin okuduğumuz zamankinden daha farklı yollarla çalıştığını göstermiştir. Bu da, muhtemelen beyinlerimizin çevrimiçi bir metin okuduğumuzda da, basılı bir kitap okuduğumuz zamankinden farklı çalıştığı anlamına geliyor.

Başka bir deyişle, sırf şu anda bu sözleri basılı bir sayfa yerine bir ekranda okuyarak bile beyninizin çalışma biçimini değiştiriyor olabilirsiniz. Oldukça çılgınca, değil mi?

Sizin özetiniz ve anladıklarınız, yukarıdaki özete ne kadar yakındı?

Ne Zaman Yardıma İhtiyacınız Olduğunun Farkına Varın

Az önce bir metni hemen hemen hiç anlamıyorken, gayet iyi anlayacak hale geldiniz. Harika bir iş çıkardınız! Artık önünüze çıkan her metni okuyabileceğinizi biliyorsunuz.

Biz aslında çok daha uzun olan bir makalenin yalnızca iki paragrafını kullandık. Siz bütün makaleyi bu şekilde, parça parça birer ya da ikişer paragraf üzerinde çalışarak okuyabilirsiniz.

Yine de bazen zorlanabilirsiniz, bu yüzden yardım istemenin normal olduğunu unutmayın! Eğer bir metnin bir kısmı size çok zor geliyorsa, anlamadığınız yeri bir arkadaşınıza, ana dili İngilizce olan birine veya bir öğretmene sorabilir, hatta Google&#;a makalenin başlığını yazıp yanına &#;summary&#; veya &#;özet&#; yazarak okuduğunuz makalenin bir paragraflık birkaç özetini bile bulabilirsiniz.

Örnek makalemizin yazarı Google&#;ın bizi aptallaştırdığını düşünüyor olabilir, ancak daha akıllı olmamız için bize yardım ettiği de bir gerçek! İngilizce öğrenmeyi kolaylaştıracak pek çok şeyi orada bulabilirsiniz, size de çalışmak kalır! Okunacak tonlarca İngilizce metin sizi bekliyor!

Yuliya Geikhman

Yuliya is a freelance writer and editor based in NYC. She's been writing professionally since and editing since and has a degree in English education that's gathering dust in a drawer. She answers to Yuliya, Julie and Hey You.

« Online İngilizce Öğretmeni mi İstiyorsun? Hayalindeki Öğretmeni Bulmak için Bu 14 Siteyi Bugün Dene!

#İngilizceÖğren: Twitter&#;da İngilizce Öğrenmek için Mükemmel 6 Yol »

İngilizce Kısa Hikayeler ve Türkçeleri

Herkes bol pratik yapmanın, yabancı bir dil öğrenmede en faydalı yöntem olduğunu söyler. Ne kadar çok alıştırma yaparsanız ve kelime dağarcığınıza ne kadar fazla yeni kelime eklerseniz, o dile olan hakimiyetiniz de bir o kadar fazla olacaktır.

Özellikle İngilizcenizi geliştirmek ve zorlanmadan kullanabilmek için bu pratiklerin faydası oldukça yüksektir. Ancak bir sorun var gibi: Alıştırma yapmak önemli tamam, ama kimle, neyle ve nasıl olacak? Her istediğinizde konuşabileceğiniz birini bulmak zor, o halde İngilizce hikayeler ile çalışarak dil öğreniminizi çok daha kolay ve eğlenceli bir hâle dönüştürebilirsiniz.

Kısa İngilizce Hikâyelerin Faydaları Neler?

Bir dili tam anlamıyla bilmeniz, sadece dil bilgisi kuralları ve kelime öğrenerek mümkün olmaz. Kendinizi okuma, anlama, dinleme ve yazma konularında da geliştirmeniz gerekir. Bu nedenle, İngilizce öğrenmeye çalışan kişiler için İngilizce metin örnekleri, göz ardı edilmemesi gereken bir kaynaktır ve faydaları saymakla bitmez.

  • Kısa okuma parçaları, öğrendiğiniz tüm İngilizce gramer konularını ve kurallarını daha iyi pekiştirebilmeniz konusunda oldukça yardımcıdır.
  • Hızlı okuma ve okuduğunuzu anlama kabiliyetinizi daha ileri seviyelere taşıyabilmede İngilizce kısa hikayeler ile pratik yapılabilir.
  • Her gün en az bir iki tane kısa İngilizce hikaye üzerinde çalışarak, bilmediğiniz kelimeleri öğrenebilir, metin içerisinden anlamlarını çıkartmayı deneyebilir ve sınav hazırlığı yaparken çalışma metni olarak kullanabilirsiniz.

İngilizce Hikayelere Örnekler

İngilizce dil bilgisi seviyenize göre farklı zorluk seviyelerine sahip İngilizce Türkçe hikayeler sayesinde alıştırma yapabilirsiniz. Başlangıç için daha kısa parçaları tercih edebilir, zaman geçtikçe metinlerin uzunluğunu artırarak devam edebilirsiniz.

The Sisters

The little sisters went into the room to play at the ball. “We must be careful not to wake the white cat,” the tall one said, softly.“Or to spoil the roses,” the fat one whispered;

“But throw high dear sister, or we shall never hit the ceiling.”

“You dear children,” thought the white cat,

“Why do you come to play here at all? Only just round the corner are the shady trees, and the birds singing on the branches, and the sunshine is flecking the pathway. Who knows but what, out there, your ball might touch the sky? Here you will only disturb me, and perhaps spoil the roses, and at best you can but hit the ceiling!”

Türkçesi &#; Kız Kardeşler

Küçük kız kardeşler top oynamak için odaya girdiler.

“Beyaz kediyi uyandırmamaya dikkat etmeliyiz,” dedi uzun boylu olan usulca.

“Ya da gülleri mahvetmemeye” diye fısıldadı şişman olan;

“Ama yükseğe fırlat, sevgili kız kardeşim, yoksa asla tavana vuramayacağız.”

“Siz sevgili çocuklar” diye düşündü beyaz kedi,

“Neden buraya oynamaya gelirsiniz? Gölgeli ağaçlar, dallarda şarkı söyleyen kuşlar sadece köşeyi dönünce ve güneş ışığı patikayı bürüyor. Kim bilir ama, dışarıda, topunuz gökyüzüne dokunabilir mi? Burada sadece beni rahatsız edeceksiniz ve belki de gülleri mahvedeceksiniz ve yapabileceğinizin en iyisi tavana vurmak!”

Little Red Riding Hood

Little Red Riding Hood lived in a wood with her mother. One day Little Red Riding Hood went to visit her granny. She had a nice cake in her basket. On her way, Little Red Riding Hood met a wolf.

“Hello!” said the wolf. “Where are you going?”

“I’m going to see my grandmother. She lives in a house behind those trees.”

The wolf ran to Granny’s house and ate Granny up. He got into Granny’s bed. A little later, Little Red Riding Hood reached the house. She looked at the wolf.

“Granny, what big eyes you have!”

“All the better to see you with!” said the wolf.

“Granny, what big ears you have!”

“All the better to hear you with!” said the wolf.

“Granny, what a big nose you have!”

“All the better to smell you with!” said the wolf.

“Granny, what big teeth you have!”

“All the better to eat you with!” shouted the wolf. A woodcutter was in the wood. He heard a loud scream and ran to the house. The woodcutter hit the wolf over the head. The wolf opened his mouth wide and shouted and Granny jumped out. The wolf ran away and Little Red Riding Hood never saw the wolf again.

Türkçesi &#; Kırmızı Başlıklı Kız

Küçük Kırmızı Başlıklı Kız annesiyle birlikte bir ormanda yaşardı. Bir gün Küçük Kırmızı Başlıklı Kız büyükannesini ziyarete gitti. Sepetinde güzel bir kek vardı. Yolda Küçük Kırmızı Başlıklı Kız bir kurtla karşılaştı.

“Merhaba!” dedi kurt. “Nereye gidiyorsun?”

“Büyükannemi göreceğim. O ağaçların arkasındaki bir evde yaşıyor.”

Kurt, büyükannenin evine koştu ve büyükanneyi yedi. Büyükannenin yatağına girdi. Biraz sonra, Küçük Kırmızı Başlıklı Kız eve ulaştı. Kurda baktı.

“Büyükanne, ne büyük gözlerin var!”

“Seni daha iyi görmek için!” dedi kurt.

“Büyükanne, ne büyük kulakların var!”

“Seni daha iyi duymak için!” dedi kurt.

“Büyükanne, ne kadar büyük bir burnun var!”

“Seni daha iyi koklamak için!” dedi kurt.

“Büyükanne, ne kadar büyük dişlerin var!”

“Seni daha iyi yemek için!” diye bağırdı kurt. Ormanda bir oduncu vardı. Yüksek sesle bir çığlık duydu ve eve koştu. Oduncu kurdu başının üzerinden vurdu. Kurt ağzını geniş açtı ve bağırdı ve Büyükanne dışarı fırladı. Kurt kaçtı ve Küçük Kırmızı Başlıklı Kız, bir daha kurdu görmedi.

The Broken Horse

Tina was a 6 years old cute girl. She is very fond of wooden toys, especially she had a beautiful wood horse gifted by her uncle when she was 2 years old. The wooden horse has been her close pal and her pet. She has a 9 years old brother. She went on a vacation to a nature resort in the woods with her family. She carried the wooden horse with her. She enjoyed her holiday with her family in the woods. While she was packing things with her brother as they planned to return home, the wooden horse fell down and one of the legs was broken. Tina was too sad and silently cried for her horse. She was very upset. They packed all things and left the woods. The entire family tried to cheer up the sweet little girl, but Tina was so silent, very upset. Tina’s brother tried to console her a lot.

They had a break for lunch and Tina refused to eat. Her momma requested her to eat food, she ate a very little amount of food. While others were eating, she sat quietly in their car. Her brother came to her and kissed her cheek, told her,

“Tina dear, don’t worry, don’t get upset dear. It is only a wooden toy. The horse doesn’t have a life like us and it is just a lifeless thing. Don’t be so sad about the broken leg. Even if the horse loses its tail, it won’t be hurting the horse. Even if all four legs are broken, the wooden horse remains the same. Even if the horse loses its head, it won’t be painful. I will buy a new wood horse for you!”

Tina replied, &#;You think it doesn’t matter that a leg of my pet toy was broken?&#;

Her brother replied, &#;Yes dear!&#;

Tina replied, &#;Yes brother, you are right. It won’t be a major issue for you even if the horse is broken into pieces at this age. But if you are in my age, if you had a pet like I had, you will feel how painful it would be to even if a small part of the horse is broken!’

Her brother left silently.

Türkçesi &#; Kırık At

Tina 6 yaşında sevimli bir kızdı. Tahta oyuncaklara çok düşkündü, özellikle 2 yaşındayken amcası tarafından hediye edilen güzel bir tahta atı vardı. Tahta at, onun yakın arkadaşı ve evcil hayvanı olmuştu. 9 yaşında bir abisi vardı. Ailesiyle birlikte ormanda bir doğa tesisine tatile gitti. Tahta atı yanında taşıdı. Tatilinde ailesiyle birlikte ormanda eğlendi. Eve dönmeyi planladıkları üzere kardeşi ile eşyaları toplarken tahtadan at düşmüştü ve bacaklarından biri kırılmıştı. Tina çok üzüldü ve sessizce atı için ağladı.

Çok mutsuzdu. Her şeyi topladılar ve ormandan ayrıldılar. Bütün aile tatlı küçük kızı neşelendirmeye çalıştı, ama Tina çok sessiz, çok üzgündü. Tina’nın kardeşi onu çok fazla teselli etmeye çalıştı.

Öğle yemeği için mola verdiler ve Tina yemek yemeyi reddetti. Annesi yemek yemesini istedi, çok az miktarda yemek yedi.

Diğerleri yemek yerken sessizce arabanın içinde oturdu. Abisi onun yanına geldi ve yanağını öptü, ona dedi ki,

“Tina canım, endişelenme, üzülme canım. Bu sadece bir tahta oyuncak. Atın bizim gibi bir hayatı yok ve bu cansız bir şey. Kırılan bacak için çok üzülme. At kuyruğunu kaybetse bile, bu atı incitmeyecek. Dört bacağın tamamı kırılsa bile tahta at aynı kalır. At kafasını kaybetse bile, acı vermez. Senin için yeni bir tahta at alacağım!”

Tina, “Evcil hayvan oyuncağımın bacağının kırılmasının önemli olmadığını mı düşünüyorsun?” diye cevapladı.

Kardeşi, “Evet canım!” diye yanıtladı.

Tina cevapladı, ‘Evet abi haklısın. At parçalara ayrılsa bile, senin için bu yaşta önemli bir sorun olmayacak. Ama benim yaşımdaysan, benim olduğu gibi bir evcil hayvanın varsa, atın küçük bir kısmı kırılsa bile bunun ne kadar acı verici olacağını hissedeceksin!”

Erkek kardeşi sessizce ayrıldı.

The Forty &#; Fifth Floor

Three men came to New York for a holiday. They came to a very large hotel and took a room there. Their room was on the forty-fifth floor. In the evening friends went to the theatre and came back to the hotel very late.

“I’m very sorry,” said the clerk of the hotel, “but the lifts don’t work tonight. If you don’t want to walk up to your room, we shall make beds for you in the hall.”

“No, no,” said one of the friends, “no, thank you. We don’t want to sleep in the hall. We shall walk up to our room.”

Then he turned to his friends and said: “It’s not easy to walk up to the forty-fifth floor, but we shall make it easier. On the way to the room I shall tell you some jokes; then you, Andy, will sing us some songs; then you, Peter, will tell us some interesting stories.”

So they began walking up to their room. Tom told them many jokes; Andy sang some songs. At last, they came to the thirty-sixth floor. They were tired and decided to have a rest.

“Well,” said Tom, “now it’s your turn, Peter. After all the jokes, I would like to hear a sad story. Tell us a long and interesting story with a sad end.”

“The story which I’m going to tell you,” said Peter, “is sad enough. We left the key to our room in the hall.”

Türkçesi &#; Kırk Beşinci Kat

Üç erkek tatil için New York&#;a geldi. Çok büyük bir otele geldiler ve orada bir oda tuttular. Odaları kırk beşinci kattaydı. Akşam olduğunda arkadaşlar tiyatroya gittiler ve otele çok geç döndüler.

“Çok üzgünüm,” dedi otel sorumlusu, “ancak asansörler bu gece çalışmıyor. Eğer odanıza çıkmak istemezseniz, salonda sizin için yataklar yapacağız.”

“Hayır, hayır!” dedi arkadaşlardan biri, “hayır, teşekkür ederim. Salonda uyumak istemiyoruz. Odamıza çıkalım.”

Sonra arkadaşlarına döndü ve: “Kırk beşinci kata çıkmak kolay değil, ama daha kolay hâle getireceğiz. Odaya giderken size bazı şakalar anlatacağım; sonra sen, Andy, bize şarkı söyleyeceksin; sonra sen, Peter, bize ilginç hikayeler anlatacaksın.”

Böylece odalarına çıkmaya başladılar. Tom onlara birçok şaka yaptı; Andy bazı şarkılar söyledi. Sonunda otuz altıncı kata geldiler. Yoruldular ve dinlenmeye karar verdiler.

“Peki,” dedi Tom, “şimdi sıra sende, Peter. Tüm şakalardan sonra hüzünlü bir hikaye duymak isterim. Bize üzücü bir sonu olan uzun ve ilginç bir hikaye anlat.”

“Size anlatacağım hikaye” dedi Peter, “yeterince üzücü. Odamızın anahtarını salonda bıraktık.”

A Faithful Dog

Neil loves to travel and he was so fond of forests. Whenever he plans for a holiday, he would choose a place that is blessed by Mother Nature. To celebrate his son’s second birthday, he decided to stay and enjoy the celebration in the woods, located at the lap of a mountain. He with his family and friends reached the village located near the woods and had his stay in the cottage. The cottage was located at the entrance of the dense forest, where the guests can view animals roaming in the nearby place.

Neil’s son saw a dog at the door and offered him a biscuit. The dog was happy and very soon the little boy befriended the dog. On the second day, the birthday of the boy was celebrated grandly in the woods within beautiful nature. The dog didn’t leave the boy even for a minute and they both became close pals.

The next day, Neil, his wife, and others decided to go hunting in the forest and arranged a babysitter to take care of the little for half a day.

After 3 hours, all the elders returned to the cottage and they seemed very tired. The dog saw Neil and others, it rushed to them and licked Neil’s shoes. The cottage was open and nobody was there.

Neil’s wife was shocked to see the bloodstains in the dog’s mouth and she shouted. All of them thought that the dog has killed Neil’s little boy. Everyone was shocked to see the blood-spattered mouth and started to lash the dog. The dog screamed in pain. Neil hit the dog with his gun and it was wounded badly. Hearing the dog’s screaming noise, the babysitter rushed to the entrance with Neil’s son.

They were all speechless and enquired what happened to the dog and why bloodstains in the dog’s mouth were?

The babysitter told that the boy was about to get attacked by a wolf that roamed around the house, but luckily it was killed by the dog. She showed the dead wolf to them.

They felt so bad and offered first aid to the wounded dog.

Türkçesi &#; Sadık Köpek

Neil seyahat etmeyi çok sever ve ormanlara çok düşkündür. Ne zaman bir tatil yapmayı planlasa, Tabiat Ana tarafından kutsanmış bir yer seçer. Oğlunun ikinci doğum gününü kutlamak için dağın kucağında bulunan ormanda, kutlama keyfini çıkarmaya karar verdi. Ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte, ormanın yakınında bulunan köye ulaştı ve kır evinde kaldı. Yazlık, konukların yakındaki yerde dolaşan hayvanları görebilecekleri sık ormanın girişinde bulunuyordu.

Neil’in oğlu kapıda bir köpek gördü ve ona bir bisküvi verdi. Köpek mutluydu ve çok geçmeden küçük çocuk köpekle arkadaş oldu. İkinci gün, oğlanın doğum günü ormanda güzelce kutlandı. Köpek bir dakika bile olsa çocuğu bırakmadı ve ikisi yakın arkadaş oldu.

Ertesi gün, Neil, karısı ve diğerleri, ormanda avlanmaya karar verdi ve küçük çocuklara yarım gün bakacak şekilde bakıcı ayarladı.

3 saat sonra, tüm büyükler kulübeye geri döndüler ve çok yorgun görünüyorlardı. Köpek Neil&#;i ve diğerlerini gördü, onlara koştu ve Neil&#;in ayakkabılarını yaladı. Yazlık açıktı ve kimse yoktu.

Neil’in karısı köpeğin ağzındaki kan lekelerini görünce şok oldu ve bağırdı. Hepsi, köpeğin Neil&#;in küçük oğlunu öldürdüğünü düşünüyordu. Kan sıçramış ağzı görünce herkes şok oldu ve köpeğe vurmaya başladı. Köpek acı içinde çığlık attı. Neil köpeği silahıyla vurdu ve ağır yaraladı. Köpeğin çığlık sesini duyan bebek bakıcısı, Neil’in oğluyla girişe koştu.

Hepsi suskun kaldı ve köpeğe ne olduğunu ve köpeğin ağzındaki kan lekelerinin neden olduğunu sordular.

Bebek bakıcısı, çocuğun evin etrafında dolaşan bir kurt tarafından saldırıya uğramak üzere olduğunu, ancak neyse ki köpek tarafından öldürüldüğünü söyledi. Ölü kurdu onlara gösterdi.

Çok kötü hissettiler ve yaralı köpeğe ilk yardım yaptılar.

Golden Windows

Little Molly lived in a small beautiful town. Her tiny house is constructed on the banks of a beautiful river, near the mountain. She was the only daughter of her parent. Although they weren’t very rich, they lived happily.

Her house was surrounded by huge trees and beautiful plants. It was a single bedded house, made of woods. Molly didn’t like her house very much. She felt that the house was too small and not very neat. Little Molly was very fond of the mountain. The steep and sloppy mountain had a beautiful but abandoned castle-like home with golden windows.

Yes, she liked the home on top of the mountain because of the glittering golden windows. The windows sparkled and glazed so beautifully that little Molly was completely mesmerized.

She went crazy for that the glittering golden windows and she started to hate her home more.
However, little Molly was so sweet and she understood the struggles her family undergoing. So she accepted everything silently. Still, her desire went on growing.

Years passed by and she grew up quickly. She became 12 years and looked very beautifully like a golden princess. She believed that she is supposed to live in a house with golden windows, not in an old wood house.

As she grew older, her mom allowed her to move around her house. It was a holiday for Molly and she requested her mom that she wanted to wander in the garden near the river. Her mom also agreed and told her not to go so far.

Molly decided to climb the mountain and peek into the house with the golden windows.

She took her bicycle and started her journey towards reaching the top of the mountain. She found a narrow road in the mountain towards the abandoned home in the mountain. With so many struggles, she reached the top of the mountain.

She was so shocked to see the dirtiest house, in fact, the damaged castle with dark windows. What she used to see from her home wasn’t there in the mountain. Yes, the golden windows she saw from the lap of the mountain were in fact the reflection of the dark and dirty windows.

She was very upset and sat quietly for some time as she lost words. Her desire got vanished. Suddenly, she looked at her home. A window in her home was shining like gold. She realized that the sun rays reflecting in the water make the window glows.

The truth was she lived in her dream home, the home with beautiful golden windows. She realized it too late. What she dreamt for years just vanished away.

So understand that all glitters are not gold!

Türkçesi &#; Altın Pencereler

Küçük Molly küçük, güzel bir kasabada yaşıyordu. Küçük evi, dağın yakınında, güzel bir nehrin kıyısında inşa edilmişti. Ebeveyninin tek kızıydı. Çok zengin olmasalar da mutlu yaşadılar.

Evi kocaman ağaçlar ve güzel bitkilerle çevriliydi. Ormandan yapılmış tek kişilik bir evdi. Molly evinden pek hoşlanmazdı. O, evin çok küçük olduğunu ve fazla zarif olmadığını hissederdi. Küçük Molly dağa çok düşkündü. Dik ve özensiz dağ, altın pencereli bir ev gibi güzel ama terk edilmiş bir kaleye sahipti.

Evet, pırıl pırıl altın pencereler nedeniyle dağın tepesindeki ev için çıldırıyordu. Pencereler çok güzel bir şekilde Molly’i büyülercesine parıldıyor ve sırlanıyordu.

Altın ışıltılı camlar yüzünden çıldırıyordu ve evinden daha çok nefret etmeye başladı.

Ancak, küçük Molly çok tatlıydı ve ailesinin yaşadığı mücadeleleri anladı. Bu yüzden her şeyi sessizce kabul etti. Hala arzusu büyümeye devam ediyordu.

Yıllar geçti ve hızla büyüdü. Yaşı 12 oldu ve altın bir prenses gibi çok güzel görünüyordu. Eski bir ahşap evde değil, altın pencereli bir evde oturması gerektiğine inanıyordu.

Büyüdükçe annesi evin etrafında dolaşmasına izin verdi. Molly için tatildi ve annesinden nehrin yanındaki bahçede dolaşmak istediğinin ricasında bulundu. Annesi kabul etti ve ona, çok uzağa gitmemesini söyledi.

Molly dağa tırmanmaya ve altın pencerelerle evin içine göz atmaya karar verdi.

Bisikletini aldı ve dağın tepesine ulaşmak için yolculuğuna başladı. Dağda, dağdaki terk edilmiş eve doğru dar bir yol buldu. Çok fazla mücadeleyle dağın zirvesine ulaştı.

Kirli evi, aslında karanlık pencereli hasarlı kaleyi görünce çok şok oldu. Evinden gördüğü şey dağda yoktu. Evet, dağın kucağından gördüğü altın pencereler aslında karanlık ve kirli pencerelerin yansımasıydı.

Çok üzüldü ve bir süre sessizce kelimeleri kaybetmiş gibi oturdu. Arzusu ortadan kaybolmuştu. Birdenbire evine baktı. Evinin içindeki bir pencere altın gibi parlıyordu. Suya yansıyan güneş ışınlarının pencereden parladığını fark etti.

Gerçek şu ki rüya evinde, güzel altın pencereli evinde yaşıyordu. O bunu çok geç fark etti. Yıllarca hayalini kurduğu şey az önce ortadan kaybolmuştu.

Öyleyse tüm pırıltıların altın olmadığını anlayın!

Ten Steps

I put on a clean collar. I was in our room on the second floor where I could see into the Hubbel&#;s yard and the ring on the stone post where they tie up their dog. The dog wasn&#;t there. The collar which I took off had two kinds of laundry marks on the inside, one mark from the laundry where I used to take my shirts and a second mark from the present laundry. Then I washed my hands.

The soap was worn down so that there was almost none left. It was a soap that smelled like salad. I turned off the water, but the water still went drip- drip from the faucet. I dried my hands. I hung the towel on the left end of the rod. The right end of the rod is for Mae. The rod is glass and someday it will come loose and fall down and break. I shut the bathroom door so that I would not hear the drip-drip of the water from the faucet.

I went into the room again which is for Mae and mine. On her bed, in the daytime, she keeps a French doll with big eyes. Where the back of the bed hits the wall there is a mark. I moved out of the bed, and I saw the mark. It is black and a yard long. The doll fell off and I put it back on the bed so it could not look at me when I went out. Then I went out.

I was in the hall, and I shut my eyes. I didn&#;t know what kind of wallpaper there was in the hall. I thought that it would be green, but when I opened my eyes again it was more blue than green, with a woman, with a basket, and a lamp. Around the door, the wallpaper was cut off, and there was only the lamp; eight times from ceiling to the floor, no woman, and no basket but only the lamp. I could touch the ceiling when I stood on my toes.

Next to our room is the extra room, which we do not use. I went into that. The back of the mirror was peeling off, and both windows were closed. On the window, there was a large fly, and I opened the window and drove him out and he flew away. And in the window frame, there was a long nail; and I took off my shoe and drove in the nail with the heel of my shoe. Then I put on my shoe again. I measured the room by walking across in each direction from one wall to another. It is ten by fourteen.

I came into the parlor from the door across from the desk. The desk has three drawers down one side. I took out an envelope from the bottom drawer and put some money in it and wrote “For Mae “on it and put it on the top of the desk. The curtains in the parlor were red. Where the sun hits them there is a part that is not red, but pink. There was a magazine on the table called Movieland, and I started to read it, but I did not read it. I went over the fireplace and looked at the rest of the room from there, and I saw the table and the carpet and how two chairs were facing right towards each other. I sat down on one of them and one of its legs was shorter than the others, and I got up and went into the kitchen.

In the kitchen, I saw Mae shelling peas. She forces the peas out of the shell with her thump and they fell into the bowl. There were three peas on the floor and I picked them up and put them in my pocket. The kitchen floor was laid in linoleum with blue and white squares two inches squares. Mae was sitting on a stool, reading a paper placed in front of her. She did not turn around when I came in. She said, ‘&#;When you come back bring some stove polish with you.&#;

I said I was going now.

I went out through the back door into the yard. There I saw my kid playing with some sand and toy truck, and then running the truck back and forth through the sand. The sand was wet, and I could see the print of his hand on it. It was his left hand. I said,&#; &#;so long, son,” to him, but he didn&#;t say anything. He was too busy with his truck and the sand.

Then I went to the garage, and unlock the door. I ran a cloth over the windshield of the car, and it was scratched in a half-circle where the windshield wiper wipes it. And I stood there a couple minutes, and then I closed the doors and walked alongside the house to the front and looked at my watch. It was twenty minutes to ten.

Then I walked down the wooden steps to the sidewalk, and I counted the steps. I counted ten steps, I thought I counted the last step, but perhaps I didn&#;t. I walked down the street, and I looked back and saw the house, and there was one window with a shade halfway down, and I wanted to go back and count the steps again to make sure, but I didn&#;t. I walked down to the corner and took the bus and got off at the police station and found Captain Rogers and told him that if they were looking for the man who killed Sam Mathews they should arrest me because I had done it.

Captain Rogers asked me if I want to write out a confession and I said that I would, but before I tell them how I killed Mathews I want to write down the last things which I saw in my house and how I remember them because now I will want always to be able to remember about all those things that I won&#;t ever see again.

Türkçesi &#; On Adım

Temiz bir yaka taktım. İkinci kattaki odamızdan, Hubbel’ların bahçesini ve köpeklerini bağladıkları taş direkler üzerindeki halkaları görebiliyordum. Köpek orada değildi. Çıkardığım yakanın içinde iki çeşit çamaşır markası vardı, bir tanesi gömleklerimi aldığım çamaşırhaneden ve diğeri şimdiki çamaşırhaneden bir işaretti. Sonra ellerimi yıkadım.

Sabun yıpranmış ve neredeyse hiç kalmamıştı. Bu, salata gibi kokan bir sabundu. Suyu kapattım ama su hala musluktan damlıyordu. Ellerimi kuruttum. Havluyu çubuğun sol tarafına astım. Çubuğun sağ ucu Mae içindi. Çubuk camdı ve bir gün gevşeyip düşecek ve kırılacaktı. Banyo kapısını kapattım, böylece musluktan suyun damlamasını duyamazdım.

Mae ve benim için olan odaya tekrar girdim. Gündüzleri yatağının üstünde, iri gözlü bir Fransız bebeği tutar. Yatağın arkasının duvara çarptığı yerde bir işaret vardır. Yataktan çıktım ve işareti gördüm. Siyah ve yaklaşık bir metre uzunluğunda. Oyuncak bebek düştü ve onu yatağın üzerine geri koydum, böylece ben giderken bana bakamazdı. Sonra dışarı çıktım.

Holdeydim ve gözlerimi kapattım. Holde ne tür bir duvar kağıdı olduğunu bilmiyordum. Yeşil olacağını düşündüm, ama gözlerimi tekrar açtığımda yeşilden daha mavi, bir kadınla, bir sepetle ve bir lamba ile. Kapının çevresinde duvar kağıdı bitti ve sadece lamba vardı; tavandan yere sekiz kez, kadın yok, sepet yok ama sadece lamba. Parmak uçlarımın üzerinde durduğumda tavana dokunabiliyordum.

Odamızın yanında kullanmadığımız bir ilave oda bulunmaktadır. Buna girdim. Aynanın arkası soyuluyordu ve her iki cam da kapalıydı. Camda büyük bir sinek vardı, ben de pencereyi açtım ve onu dışarı çıkardım ve uçup gitti. Pencere çerçevesinde uzun bir çivi vardı, ayakkabımı çıkardım ve ayakkabımın topuğu ile çiviyi onardım. Sonra tekrar ayakkabımı giydim. Bir duvardan diğerine her yöne doğru yürüyerek odayı ölçtüm. Saat on on dörttü.

Masanın karşısındaki kapıdan salona girdim. Masanın bir tarafında üç çekmece var. Alt çekmeceden bir zarf çıkardım ve içine biraz para koydum ve üstüne “For Mae” yazıp masanın üstüne koydum. Salondaki perdeler kırmızıydı. Güneşin onlara çarptığı yerde kırmızı değil, pembe olan bir kısım var. Masada Movieland adında bir magazin dergisi vardı ve okumaya başladım, ama okumadım. Şöminenin üzerinden geçtim ve oradan odanın geri kalanına baktım, masayı ve halıyı ve iki sandalyenin birbirine doğru nasıl baktığını gördüm. Bir tanesine oturdum ve bacaklarından biri diğerlerinden daha kısaydı, ayağa kalktım ve mutfağa gittim.

Mutfakta Mae&#;nin bezelye ayıkladığını gördüm. O bezelyeleri kabuğunun içinden fırlatmak için zorlar ve kâseye düşerler. Yerde üç bezelye vardı ve onları alıp cebime koydum. Mutfak zemini mavi ve beyaz iki inçlik karelerden oluşan muşambayla döşenmiştir. Mae bir taburede oturuyordu, önüne yerleştirdiği bir makaleyi okuyordu. Ben geldiğimde arkasını dönmedi. “Geri döndüğünde yanında biraz cila getir.” dedi.

Şimdi gideceğimi söyledim.

Arka kapıdan avluya girdim. Orada çocuğumu biraz kum ve oyuncak kamyonla oynarken, ardından da kamyonu kumda ileri geri koşarken gördüm. Kum nemliydi ve üzerinde elinin izini görebiliyordum. Sol eliydi. Dedim ki ona, “fazla uzun, oğlum”, ama o bir şey söylemedi. Kamyoneti ve kumu ile çok meşguldü.

Sonra garaja gittim ve kapının kilidini açtım. Arabanın ön camı üzerine bir bez koydum ve ön cam sileceğinin sildiği yerde yarım daire çizildi. Birkaç dakika orda durdum, sonra kapıları kapattım ve evin yanında doya doya yürüdüm ve saatime baktım. Onu yirmi geçiyordu.

Sonra tahta basamaklardan kaldırıma doğru yürüdüm ve basamakları saydım. On adım saydım, son adımı saydığımı sandım, ama belki de yapmadım. Cadde aşağı yürüdüm, arkama baktım ve evi gördüm, yarıya kadar gölgeli bir pencere vardı ve geri dönüp emin olmak için adımları tekrar saymak istedim, ama yapmadım. Köşeye doğru yürüdüm, otobüse bindim, karakolda indim ve Yüzbaşı Rogers&#;ı buldum ve ona Sam Mathews&#;i öldüren adamı arıyorlarsa beni tutuklamaları gerektiğini çünkü yapanın ben olduğumu söyledim.

Yüzbaşı Rogers bana bir itirafta bulunmak isteyip istemediğimi sordu ve ben de istediğimi, ama onlara Mathews&#;u nasıl öldürdüğümü anlatmadan önce, evimde gördüğüm son şeyleri ve onları nasıl hatırladığımı yazmak istiyorum, çünkü şimdi her zaman, bir daha asla görmeyeceğim şeyleri hatırlayabilmek isteyeceğim.

Çeşitli İngilizce hikayeler yardımıyla dilinizi geliştirebileceğiniz gibi Cambly’yi deneyerek aklınıza takılan sorulara cevaplar bulabilmeniz, eksik konulara çalışabilmeniz ve pratik yapabilmeniz da mümkün. Anadili İngilizce olan eğitmenler ile Cambly’de online videolu derslere katılarak birebir ders alabilirsiniz. Dersinizin gününü ve saatini kendi programınıza göre belirleyerek ev ortamında özel ders alabilme deneyimi yaşayabilirsiniz. Cambly’i keşfetmek için ‘blog’ kodu ile ücretsiz 10 dk süreli deneme dersine katılmayı unutmayın!

İngilizce okumanızı ve anlamanızı geliştirebilmek için önerdiğimiz İngilizce Hikaye Kitapları için buraya tıklayarak konuya gidebilirsiniz.

Yılın en büyük indirimiyle abone olmak ve İngilizcenizi geliştirmek için tıklayın

%60 indirim kodu: 60bcc

İngilizce Kısa Hikayeler ve Türkçe Çevirileri

Kelime Bilgisi

Kelime Bilgisi/ Sözlük

Alper Onur
Nisan 14,

14 dakikalık okuma

İngilizce kısa hikayeler okuyarak reading kabiliyetini geliştirebilirsin. İngilizceyi ileri seviyede öğrenmek istiyorsan, bol pratik ve alıştırma yapman gerekiyor. Kısa İngilizce hikayeler okumak da bu alıştırmalardan biri.

İngilizceyi akıcı şekilde kullanmak istiyorsan, bu dilin dil bilgisi kurallarını öğrenmen ve kelime dağarcığını her zaman geliştirmen çok önemli. İngilizce kısa metinler okurken bilmediğin kelimelerde sözlüğe bakarak yeni kelimeler öğrenebilirsin. Bu kelimeleri unutmamak için birkaç kez tekrar etmeni ve mümkünse bir yere yazmanı tavsiye ediyoruz.

İngilizce seviyelere göre hazırlanmış İngilizce kısa hikayelerle bu dilde ne kadar geliştiğini gözlemleyebilirsin. Biz bu yazımızda daha çok A2 ve B2 seviyelerindeki İngilizce kısa hikayelere yer verdik. Yani temel ve orta seviye İngilizceye sahipsen, bu İngilizce kısa hikayeleri anlayabilmen gerekiyor. Bilgilerini kontrol edersin diye İngilizce Türkçe hikayeler olarak çevirdik!

Türkçe İngilizce Kısa Hikayeler: King Midas and The Golden Touch &#; Altın Dokunuş

There once was a king named Midas who did a good deed for a Satyr. And he was then granted a wish by Dionysus, the god of wine.

Bir zamanlar bir satire* iyilik yapmış Midas adında bir kral varmış. Daha sonra bu kral şarap tanrısı Dionysus tarafından bir dilekle ödüllendirilmiş.

satir*: Antik yunan mitolojisinde bir yaratık

For his wish, Midas asked that whatever he touched would turn to gold. Despite Dionysus’ efforts to prevent it, Midas pleaded that this was a fantastic wish, and so, it was bestowed.

Dileği için, Midas dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini istemiş. Dionysos&#;un itirazlarına rağmen, Midas bunun harika bir dilek olduğunu savunmuş ve böylece dilek verilmiş.

Excited about his newly-earned powers, Midas started touching all kinds of things, turning each item into pure gold.

Yeni kazandığı yeteneklerle heyacanlanmış Midas, her türlü eşyaya dokunmaya, her bir eşyayı saf altına dönüştürmeye başlamış.

But soon, Midas became hungry. As he picked up a piece of food, he found he couldn’t eat it. It had turned to gold in his hand.

Ama çok geçmeden Midas acıkmış. Bir parça yiyeceği aldığı anda onu yiyemeyeceğini fark etmiş. Yiyecek elindeyken altına dönüşmüş.

Hungry, Midas groaned, “I’ll starve! Perhaps this was not such an excellent wish after all!”

Aç Midas sızlanmış, “Açlıktan öleceğim! Belki de bu o kadar da mükemmel bir dilek değildi!”

Seeing his dismay, Midas’ beloved daughter threw her arms around him to comfort him, and she, too, turned to gold. “The golden touch is no blessing,” Midas cried.

Midas&#;ın umutsuzluğunu gören sevgili kızı, onu teselli etmek için kollarını ona dolamış ve o da altına dönüşmüş. Midas, &#;Altın dokunuş bir lütuf değil!&#; diye ağlamış.

Kral Midas’ın hikayesi sona erdi. Bu İngilizce kısa hikayede hangi kelimeleri bilmiyordun? Şimdi onları not etme ve çalışma zamanı. İngilizce öğrenirken tam desteğe ihtiyaç duyuyorsan, en iyi online İngilizce kursu Open English’te seni bekliyoruz. 

İngilizce Türkçe Kısa Hikayeler: A Wise Old Owl &#; Bilge Yaşlı Baykuş

There was an old owl who lived in an oak tree. Every day, he observed incidents that occurred around him.

Bir meşe ağacında yaşayan yaşlı bir baykuş varmış. Her gün, çevresinde gerçekleşen olayları gözlemlermiş.

Yesterday, he watched as a young boy helped an old man carry a heavy basket. Today, he saw a young girl shouting at her mother. The more he saw, the less he spoke.

Dün, genç bir erkek çocuğun ağır bir sepet taşıyan yaşlı adama yardım ettiğini izledi. Bugün, annesine bağıran genç bir kız gördü. Ne kadar çok gördükçe, o kadar az konuşurdu.

As the days went on, he spoke less but heard more. The old owl heard people talking and telling stories.

Günler geçtikçe daha az konuştu fakat daha çok dinledi. Yaşlı baykuş, insanları konuşurken ve hikayeler anlatırken dinledi.

He heard a woman saying an elephant jumped over a fence. He heard a man saying that he had never made a mistake.

Bir filin çit üzerinden atladığını anlatan bir kadını dinledi. Asla yanlış yapmadığını söyleyen bir adamı dinledi.

The old owl had seen and heard what happened to people. There were some who became better, some who became worse. But the old owl in the tree had become wiser, each and every day.

Yaşlı baykuş insanların başına gelenleri görmüş ve dinlemişti. Bazıları daha iyiye, bazıları daha kötüye gitmişti. Fakat ağaçtaki yaşlı baykuş her geçen gün daha da bilgeleşmişti.

Yaşlı bilge baykuşun hikayesi sona erdi. Bu İngilizce kısa hikayede hangi kelimeleri bilmiyordun? Şimdi onları not etme ve çalışma zamanı. Hızlıca İngilizce öğrenmek istiyorsan, Open English iletişim formunu şimdi doldur! 

kısa ingilizce hikayeler ve türkçeleri

Türkçe İngilizce Kısa Hikayeler: Elephant and Friends &#; Fil ve Arkadaşları

A lone elephant walked through the forest, looking for friends. She soon saw a monkey and asked, ‘Can we be friends, monkey?’

Yalnız bir fil, ormanda arkadaş bulmak için yürümüş. Kısa bir süre sonra bir maymun görmüş ve “Maymun, arkadaş olabilir miyiz?” diye sormuş.

The monkey quickly replied, ‘You are big and can’t swing on trees as I do, so I cannot be your friend.’

Maymun çabucak cevaplamış, “Sen irisin ve ağaçların üzerinde benim gibi sallanamazsın, bu yüzden senin arkadaşın olamam.”

Defeated, the elephant continued to search when it stumbled across a rabbit. She asked him, ‘Can we be friends, rabbit?’

Hayal kırıklığına uğrayan fil, bir tavşana rastladığında aramaya devam ediyormuş. Tavşana sormuş, “Tavşan, arkadaş olabilir miyiz?”

The rabbit looked at the elephant and replied, “You are too big to fit inside my burrow. You cannot be my friend.”

Tavşan file bakmış ve cevaplamış. “Oyuğuma sığmayacak kadar büyüksün. Sen benim arkadaşım olamazsın.”

Then, the elephant continued to search until she met a frog. She asked, “Will you be my friend, frog?”

Ardından, fil bir kurbağayla karşılaşana kadar aramaya devam etmiş. “Kurbağa, arkadaşım olur musun?” diye sormuş.

The frog replied, “You are too big and heavy; you cannot jump like me. I am sorry, but you can’t be my friend.”

Kurbağa cevaplamış. “Sen çok büyük ve ağırsın; benim gibi zıplayamazsın. Üzgünüm ama benim arkadaşım olamazsın.”

The elephant continued to ask the animals she met on her way, but always received the same reply. The following day, the elephant saw all the forest animals run in fear. She stopped a bear to ask what was happening and was told the tiger was attacking all the small animals.

Fil, yolunda karşılaştığı hayvanlara sormaya devam etmiş, fakat her zaman benzer cevabı almış. Ertesi gün, fil orman hayvanlarının korkuyla kaçtığını görmüş. Ne olduğunu sornak için bir ayıyı durdurmuş ve ona bir kaplanın tüm küçük hayvanlara saldırdığı söylenmiş.

The elephant wanted to save the other animals, so she went to the tiger and said, “Please, sir, leave my friends alone. Do not eat them.”

Fil diğer hayvanları kurtarmak istemiş, bu nedenle kaplana gitmiş ve “Lütfen efendim, arkadaşlarımı rahat bırakın, onları yemeyin.” demiş.

The tiger didn’t listen. He merely told the elephant to mind her own business.

Kaplan dinlememiş. File sadece kendi işine bakmasını söylemiş.

Seeing no other way, the elephant kicked the tiger and scared him away. Upon hearing of the brave tale, the other animals agreed, “You are just the right size to be our friend.”

Başka bir yol göremeyen fil, kaplanı tekmeleyerek kaçırmış. Bu cesur hikayeyi duyan diğer hayvanlar, “Arkadaşımız olmak için tam doğru büyüklüktesin.” demişler.

Fil ve arkadaşlarının hikayesi sona erdi. Bu İngilizce kısa hikayede hangi kelimeleri bilmiyordun? Şimdi onları not etme ve çalışma zamanı. Fil ve arkadaşları oldukça eski anonim bir hikaye. Bu nedenle Past Tense kullanımında “-mişli geçmiş zaman” olarak çeviri yaptık. 

İngilizcede Türkçedeki gibi “öğrenilen geçmiş zaman (-miş)” ayırımı olmadığı için çeviri yaparken içeriğin türüne göre karar veriyoruz. Doğal olarak masalsı anlatımlarda “-mişli geçmiş zaman” çevirisi yapabiliyoruz. 

Şimdi sırada yeni bir İngilizce kısa hikayemiz var. 

Kısa İngilizce Hikayeler: Controlling Anger &#; Öfke Kontrolü

Once, there was a young boy. This boy had problems controlling his anger. When he got angry, he would say the first thing that came to mind, even if it affected people.

Bir zamanlar genç bir erkek çocuk varmış. Bu çocuk öfkesini kontrol etmede sorun yaşıyormuş. Sinirlendiğinde, insanları etkilese bile aklına gelen ilk şeyi söylermiş.

One day, his father gifted him a hammer and a bundle of nails, then said, “Whenever you get mad, hammer a nail into the backyard fence.”

Bir gün, babası ona bir çekiç ve bir paket çivi hediye etmiş, sonra “Ne zaman sinirlenirsen, arka bahçenin çitine bir çivi çak.” demiş.

In the first days, the boy used up half of the nails. Over the next weeks, he used up fewer nails, until his temper was under control. Then, his father asked the young boy to remove a nail for each day he didn’t lose his temper.

İlk günlerde, çocuk çivilerin yarısını kullanmış. Sonraki haftalarda, öfkesini kontrol altına aldıkça daha az çivi kulllanmış. Ardından, babası genç çocuktan öfkelenmediği her gün için bir çiviyi sökmesini istemiş.

On the day when the boy removed his last nail, his father told him, “You have done good, boy. But, can you see the holes in the fence? The fence is never going to be the same. Likewise, when you say mean things in anger, you’ll leave a scar.”

Çocuğun son çiviyi söktüğü gün, babası ona “İyi yaptın, oğlum. Fakat çitteki delikleri görebiliyor musun? Çit asla eskisi gibi olmayacak. Aynı şekilde öfkeyle kötü şeyler söylediğinde, yara izi bırakacaksın.”

Öfke Kontrolü isimli Türkçe İngilizce hikayemiz sona erdi. Bu hikayede hangi kelimeleri ve zaman çekimlerini bilmiyordun? Şimdi onları öğrenme ve pratik yapma zamanı! 

ingilizce kısa hikayeler ve türkçeleri

İngilizce Kısa Hikayeler: The Miser and His Gold &#; Cimri ve Altını

There once was an old miser who lived in a house with a garden. The old miser used to hide all his gold coins under stones in his garden. 

Bir zamanlar bahçeli bir evde yaşayan yaşlı bir cimri varmış. Yaşlı cimri tüm altın paralarını bahçesindeki taşların altına saklarmış.

Every night, before he went to bed, the miser went out into his garden to count his coins. He continued the same routine every day, but he never spent a single, golden coin.

Her gece yatağa gitmeden önce, cimri paralarını saymak için bahçesine çıkarmış. Her gün aynı rutine devam etmiş ama asla tek bir altın para harcamamış.

One day, a thief saw the old miser hiding his coins. Once the old miser went back into his house, the thief went to the hiding place and took all the gold.

Bir gün, bir hırsız yaşlı cimrinin paralarını sakladığını görmüş. Yaşlı cimri evine geri döndüğünde, hırsız saklama yerine gitmiş ve tüm altınları almış.

The following day, as the old man came out to count his coins, he found they were gone and started wailing loudly. His neighbor heard the cries and came running, asking what had happened. Upon learning what had occurred, the neighbor asked, “Why didn’t you just save the money inside your house where it would’ve been safe?”

Ertesi gün, yaşlı adam paralarını saymak için dışarı çıktığında, paralarının gittiğini fark etmiş ve yüksek sesle ağlamaya başlamış. Ağlamasını duyan komşusu koşarak gemiş ve ne olduğunu sormuş. Neler olduğunu öğrenen komşu, “Neden paranı evinde, daha güvende olacağı yerde saklamadın?” diye sormuş.

The neighbor continued, “Having it inside the house would make it easier to access when you need to buy something.” “Buy something?” answered the miser, “I was never going to spend my gold.”

Komşu devam etmiş, “Evin içinde olması bir şeyler alman gerektiğinde erişmeni de kolaylaştırırdı.” “Bir şeyler almak?” diye yanıtladı cimri, “Altınlarımı asla harcamayacaktım.”

When hearing this, the neighbor picked up a stone and threw it. Then, he said, “If that’s the case, then save the stone. It’s as worthless as the gold you’ve lost.”

Bunu duyan komşu yerden bir taş alıp fırlatmış. Ardından, “ Eğer durum buysa, o zaman taşı biriktir. Kaybettiğin altın kadar değersiz.” demiş.

Öfke kontrolü isimli kısa İngilizce hikayemiz sona erdi. İngilizce Türkçe hikayeler İngilizceni geliştirmek için harika bir yol. Daha fazlasını istersen, Open English İngilizce öğrenme platformuna şimdi kaydol! 

Kısa İngilizce Hikayeler: The Boy Who Cried Wolf &#; Kurt Diye Ağlayan Erkek Çocuk (Yalancı Çoban)

Once, there was a boy who became bored when he watched over the village sheep grazing on the hillside. To entertain himself, he sang out, “Wolf! Wolf! The wolf is chasing the sheep!”

Bir zamanlar, tepede otlayan koyunlara bakarken canı sıkılan bir erkek çocuk varmış. Kendini eğlendirmek için “Kurt! Kurt! Kurt koyunu kovalıyor!” diye bağırmış.

When the villagers heard the cry, they came running up the hill to drive the wolf away. But, when they arrived, they saw no wolf. The boy was amused when seeing their angry faces.

Köylüler çığlığı duyunca kurdu kovmak için tepeye gelmiş. Fakat vardıklarında kurt görmemişler. Erkek çocuk onların sinirli suratlarıyla eğlenmiş.

“Don’t scream wolf, boy,” warned the villagers, “when there is no wolf!” They angrily went back down the hill.

“Kurt diye bağırma, çocuk!” diye uyardı köylüler, “Kurt yokken!”. Sinirli bir şekilde tepeden geri aşağı indiler.

Later, the shepherd boy cried out once again, “Wolf! Wolf! The wolf is chasing the sheep!” To his amusement, he looked on as the villagers came running up the hill to scare the wolf away.

Daha sonra, çoban çocuk bir kez daha bağırmış, “Kurt! Kurt! Kurt koyunu kovalıyor!” Eğlence için, köylüler kurdu korkutmak için tepeye doğru koşarken onları izledi.

As they saw there was no wolf, they said strictly, “Save your frightened cry for when there really is a wolf! Don’t cry ‘wolf’ when there is no wolf!” But the boy grinned at their words while they walked grumbling down the hill once more.

Kurt olmadığını gördükleri anda, sert bir şekilde “Korku dolu çığlığını gerçekten bir kurt olması için sakla! Kurt yokken ‘kurt’ diye haykırma!” dediler. Fakat onlar sinirle tepeden tekrar aşağı inerken çocuk onların sözlerine sırıttı.

Later, the boy saw a real wolf sneaking around his flock. Alarmed, he jumped on his feet and cried out as loud as he could, “Wolf! Wolf!” But the villagers thought he was fooling them again, and so they didn’t come to help.

Daha sonra, çocuk sürüsünün etrafında gizlice dolaşan gerçek bir kurt gördü. Panikle ayağa fırladı ve yapabildiği en yüksek sesle bağırdı, “Kurt! Kurt!”. Fakat köylüler onun yine dalga geçtiğini sandılar ve yardıma gelmediler.

At sunset, the villagers went looking for the boy who hadn’t returned with their sheep. When they went up the hill, they found him weeping.

Gün batarken, köylüler koyunlarını geri getirmemiş olan çocuğa bakmaya gittiler. Tepeye çıktıklarında, onu ağlarken buldular.

“There really was a wolf here! The flock is gone! I cried out, ‘Wolf!’ but you didn’t come,” he wailed.

“Gerçekten bir kurt vardı! Tüm sürü gitti! Kurt diye çığlık attım ama siz gelmediniz.” diye ağladı.

An old man went to comfort the boy. As he put his arm around him, he said, “Nobody believes a liar, even when he is telling the truth!”

Yaşlı bir adam çocuğu teselli etmiş. Kolunu omzunu atıp, “Kimse bir yalancıya inanmaz, doğruyu söylediği halde!” demiş.

Yalancı çoban hikayesini hepimiz biliyoruz. Anonim hikayenin tarihi çok eski. Reading yeteneğini geliştirmen için harika bir İngilizce kısa hikaye. Şimdi bu hikayedeki bilmediğin kelimelere çalışma zamanı…

Unutma, İngilizceni geliştirmenin en kolay yolu her fırsatta İngilizce kullanmaya çalışmak&#; Daha fazla okuma yapmak, interaktif videolarla çalışmak, telaffuzunu geliştirmek ve ana dili İngilizce olan eğitmenlerle canlı ders yapmak istersen; Open English’te bunların hepsi seni bekliyoruz! 

Share

İlginizi çekebilecek diğer yazılar


nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası