uzun kaşıkla yemek yeme hikayesi / Serkan Özkan - Öykü | Derviş Kaşıkları Hikayesi

Uzun Kaşıkla Yemek Yeme Hikayesi

uzun kaşıkla yemek yeme hikayesi

Sofralardaki üç kardeşin hikayesi

Bugün sofra adabından söz edildiğinde aklımıza gelen belli başlı şeyler zorunluluklar var. Örneğin ağzı şapırdatmamak, ağızda yemek varken konuşmamak, çorbayı höpürdetmeden içmek, peçeteyi kucağa sermek gibi şeyler bunlardan birkaçı. Bunlar dışında bir de sofrada bulunması zorunlu olan gereçler var. Mesela tabak, bardak ve bir de çatal kaşık bıçak…

Şimdi tabak ve bardağı bir kenara bırakıp yemeklerle aramızdaki asıl bağa, yani çatal, kaşık ve bıçaklara odaklanalım. Bugün sofraların demirbaşı olan bu gereçler nasıl oldu da bu statüyü kazandılar? Her şeyden önemlisi nasıl doğdular, güçlerini birleştirdiler ve ellerimizin bir uzantısı haline geldiler? Onlar yokken ne yapıyorduk ve bugün türleri nasıl çeşitlendi?

Çeşitli kaynaklarda bu gereçlerin ortaya çıkışı, dönüşümü ve yayılmasına dair var olan bilgiler içinde kısa bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

bernardo çatal bıçak takımı

En büyük kardeş, bıçak

Bu üç kardeş arasında ilk doğan, tahmin edeceğiniz üzere bıçak olmuş. Silah olarak kullanıldığı için herkesin yanında taşımayı bir zorunluluk olarak gördüğü bu kesici alet, çevredeki ağaç dallarının, bitkilerin ya da avların kesilmesinde de önemli bir yardımcı olmuş. Avcılıkta, tarımda, alet yapımında ve daha birçok farklı alanda kullanılmak üzere çeşitlenmiş de çeşitlenmiş.

Gel zaman git zaman, atalarımız yanlarında taşıdıkları bu küçük aleti, sofralarında yemek yerken de kullanmaya başlamışlar. Ama buradaki önemli nokta şu ki, herkes uzun yıllar boyunca bıçağını evden getirmiş. Yani yemek masasında her tabağın yanında bir bıçak bulunması geleneği yokmuş. Tabii o zamanlar çatal da olmadığından bıçaklar hem yiyecekleri kesmek hem de saplayıp ağza götürmek üzere çok amaçlı kullanıma sahipmiş.

bernardo çatal kaşık bıçak takımı

yüzyılda Fransa Kardinali Richelieu tarafından yapılan reform, bıçaklarla ilgili bir diğer köşe taşı. Bu reformla beraber yemekte kullanılacak bıçakların sivri uçları yuvarlak hale getirilmiş. Bunun nedeniyle ilgili de iki farklı rivayet mevcut. İlki, yemek esnasında çıkabilecek kavgalarda insanların birbirini yaralamasını önlemek; ikinci de yemekten sonra bıçakların kürdan niyetine kullanılmasıyla ortaya çıkan çirkin ve tehlikeli görüntü.

Kesici ve delici bir alet olması sebebiyle özellikle silah amaçlı kullanılan bir aletin zaman içinde evrilerek sofralara kadar gelmesi; yemekten kahvaltıya, balıktan ekmeğe kadar farklı amaçlara göre çeşitlenmesi ve sofra adabının önemli parçası olması sizce de ilginç değil mi?

Ortanca kardeş, kaşık

İlk kez Taş Devri’nde kullanılmaya başlanan kaşığın atası deniz kabukları imiş. Sıvı gıdaların tüketimi konusunda devrim yaratacak derecede kolaylık sağlayan kaşığın adı, Latince ve Yunancada “spiral şekilli sümüklüböcek kabuğu” anlamına gelen “cochlea”dan türemiş; bu isimle alakası olmayan bugünkü şeklini ise MS 1. yüzyılda Romalılar vermiş.

İlk icat edilen bıçak olsa da “yemek yeme” amacıyla üretilen ve yıllar boyunca hem malzeme hem kullanım amacı anlamında çeşitlenen ilk sofra gereci aslında kaşık olmuş. Çatalın icadına ve sonrasında dünya çapında kabul görmesine kadar geçen süre boyunca da dünyanın çok büyük bir bölümünde insanlar kaşıkla ya da elleriyle yemek yemiş.

Elle yemenin de bir adabı varmış elbette. Asiller yüzük parmaklarını kesinlikle kullanmamak suretiyle 3 parmağını kullanırken, sosyoekonomik anlamda daha alt kesimler için böyle bir sınırlama bulunmazmış.

Ve masanın en küçüğü, çatal

Latince Furca kelimesinden İngilizceye Fork olarak geçen çatalın Türkçe karşılığı, yılında yazılan Tuhfetu’z Zekiyye fi’l-Lugati’t-Türkiyye’yede geçer ve “iki veya daha çok dişli tarım aleti” anlamındaki “çat” fiili ve “al” son ekinden türetildiği belirtilir.

eski ve modern tasarıma sahip çatal ve bıçak modelleri bir arada

Tarım aletinden aldığı ihamla oldukça uzun bir süre iki dişli olarak kullanılan çatalların anavatanı ise Antik Yunan.  Ateşte cızbız pişen etleri almak için kullanılan bu çatalları aslında bugün de görmek mümkün. Ancak yüzyıldan sonra ilk olarak üç, sonrasında da bugün bildiğimiz dört dişli formuna kavuşan çatallarla ilgili oldukça ilginç bir bilgi de “kadınsı bulunması” konusu.

Öyle ki, ’lü yıllara kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde, erkekler tarafından kadınsı olduğu gerekçesiyle çatal kullanılmamış. Çatal gibi basit görülebilecek bir gerecin böylesine sosyolojik bir temeli olması oldukça şaşırtıcı.

İlk olarak yüzyılda kullanılmaya başlandığı görülen çatal, gerçekten de sofralarda medenileşmeye giden bir yolu açtığı için devrim niteliğinde bir buluş olmuş. Zira katı yiyecekler bıçakla kesilip elle yenebiliyor; sıvı gıdalar içinse kaşık kullanılabiliyorken çatala ne gerek vardı ki!

Ama gelin görün ki kişisel temizlik ve elit bir görünümün giderek önem kazanması bir kez daha icatlara gebeymiş.

Çatalın yıllık hikayesi

MS 7. yüzyılda Ortadoğulu zenginlerin sofralarında görülen; yüzyılda Bizans’tan İtalya’ya taşınan çatal başlangıçta burada pek de hoş karşılanmamış. Tanrının elleri yaratmaktaki amacına karşı ters düştüğü savunulan bu icadın kilise tarafından engellenmesiyle, toplum tarafından kabul görmesi ve yaygınlaşması haliyle çok uzun yıllar almış.

Avrupa’da kilisenin etkisiyle kullanımı engellenen çatal tekrar sofralara döndüğünde bu kez “kadınsı bulunması” sebebiyle erkekler tarafından kullanılmamış. Ta ki yüzyıla kadar…

İtalya’da Rönesans’ın etkisiyle yaşanan toplumsal değişiminle kişisel bakımın ve temizliğin giderek önem kazanması, çatalın başta İtalya olmak üzere Avrupa toplumunda kullanımını yaygınlaştırmış.

Başlangıçta üst gelir seviyesindekiler için ulaşılabilir olan çatal, Sanayi Devrimi’yle beraber herkese hitap edebilir hale gelmiş.

Bernardo Mimosa 84 Parça Çatal Bıçak Takımı

Osmanlı’dan günümüzeçatal kaşık ve bıçak

Osmanlı’dan günümüze kadar geçen sürede, kendi sofra kültürümüzde bu gereçlerin kullanımı da aslında Avrupa’ya göre oldukça yeni. Yani Bizans’ta çatalın kullanılıyor ve İtalya’ya kadar tanıtılıyor olması, sonrasında İstanbul topraklarında bu kültürün yerleşmesine yetmemiş.

Lezzetiyle ünlü olan Osmanlı mutfağında pişen yemeklerden katı olanlar elle yenir, sıvılar için kaşık kullanılırmış. Ancak Rönesans’ın etkisi giderek genişleyip Osmanlı topraklarını da etkisi altına almaya başlayınca yer sofraları ve elle yeme kültürü yerini yavaş yavaş daha Avrupai bir kültüre bırakmış. Tabii bu değişim öyle hemen kabullenilmemiş. Saraydan başlayarak yavaş yavaş halka yayılmış. Her zaman olduğu gibi…

Bernardo Van Gogh 84 Parça Çatal Kaşık Bıçak Takımı

Herkesin tarzı başka

2. Mahmut’la beraber kültürümüze giriş yaptığı belirtilen çatal kaşık bıçak kullanma kültürü bugün de çeşitli şekillerde varlığını sürdürüyor. Altın ve gümüş olmasa da paslanmaz çelik malzemenin sunduğu kolaylık ve parlaklıkla hem sunumlarımızı daha şık bir görünüme kavuşturuyor, hem de daha temiz, sağlıklı ve pratik bir sofra kültürünü sürdürüyoruz.

Özel davetlerde daha kalabalık, zengin bir duruş sergileyen klasik çatal kaşık bıçak takımlarını; her gün ailemizle paylaştığımız sofralarda ise günlük setleri tercih ediyoruz. Bazen de bunları ayrı ayrı alarak kendi zevkimize ve ihtiyacımıza göre kendi takımımızı yaratıyoruz.

Siz de kendi tarzınızı konuşturacağınız ister klasik ister günlük çatal kaşık bıçak takımlarında en uygun fiyatlı ve zevkli tasarımlara göz atmak için Bernardo web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Günümüzde her gün kullanılan eşyalardan bazıları da çatal, kaşık ve bıçaklardır. Peki, çatal, kaşık ve bıçak nasıl icat edilmiştir? İnsanlar elleriyle yemek yemeyi nasıl bırakmışlardır? Birlikte inceleyelim.

Çatal, Kaşık ve Bıçak Nasıl İcat Edilmiştir?

İnsanlar yüz binlerce yıl önce yemeklerini ilk pişirmeye başladıklarında, keskinleştirilmiş taşlar ve sopalar, sıcak yemeklerini parçalayıp tüketmelerine yardımcı oldu. Kabuklar ve içi boş hayvan boynuzları da yaygın olarak kullanılıp kaşığın erken gelişmesine yol açtı. Deniz kabuklarının ardından metal ile üretilen kaşıklar ortaya çıktı. Ancak kaşık kullanımından ziyade ilk zamanlarda bıçak kullanımının daha yaygın olduğu görüldü. Aslında M.Ö. yılında önce taş, sonra bronz ve son olarak da demir ile yapılan bu bıçaklar ile insanın mekanik evriminin izini sürmek mümkündür.

Ortaçağ Avrupası’na bakıldığında özenle oyulmuş bıçakların kemik veya fildişi kulplarla süslendiği görülür. İlk sofra bıçaklarının, yiyeceklere saplamak ve onu tutmak için kullanılan keskin, sivri uçları vardı. O dönemde bıçakların bu denli keskin olması çeşitli kazalara yol açınca Fransız Kardinal Richelieu ucu sivri olan bıçakların kullanımı yasaklayınca günümüzün modern bıçaklarının ilk hali üretilmiş oldu. Bıçağın yanı sıra çatallar ise, Antik Yunan zamanından beri kullanılmaya başlandı. Fakat sofralarda etkin bir şekilde kullanılması ’lü yıllara dayanır. Bu nedenle çatal bıçak takımına eklenen son eşya çataldır. Antik Yunan ile birlikte Eski Mısır ve Çin’de de görülen çatallar, bir süre sonra İpek Yolu üzerinden Venedik’e yayıldı. Venedik'te kaydedilen en eski çatal kanıtlarından biri, Bizans prensesi Theodora Anna Dukena Selvo'nun düğününü konu alan yüzyıl hikayesidir.

Çatallar ilk üretildiklerinde iki uçlulardı. Kullanım ömrü boyunca çatallar, görünümü ve kullanılabilirliği açısından birçok farklı görünüme sahip oldular. İlk kullanımında çatal sadece iki dişe sahipti ve tasarımı kullanıcının iyi bir deneyim yaşamasını engelliyordu. Yüzyıllar geçtikçe tasarımı yavaş yavaş modern görünüme benzemeye başladı. Bugün bildiğimiz çatal, 4 sivri uç ve hem yiyecekleri delmeye hem de kepçeye almaya uygun kıvrımlı tasarımıyla yüzyılda Almanya'da tanıtıldı. yüzyılın başlarında, paslanmaz çeliğin icadı, mutfak eşyalarının kolay üretimini mümkün kıldı. Çatal, hijyen idealleri değişmeye başladıkça daha popüler hale geldi. Özellikle ilerleyen yıllarda salgın hastalıkların baş göstermesi ile birlikte hem soylular hem de halkın içinden olan kişiler elleri ile yemek yemeyi bıraktılar. Bu gelişmeler sonucunda çatal, kaşık ve bıçak bir arada kullanılmaya başlandı. Bu gelişme ile birlikte sofralarda her bir kişiye özel olarak tabak ve bardak kullanımı da yaygınlaşmaya başladı.

Bu hatalar kilo aldırıyor! Yemek yerken beyninizi bu taktiklerle kandırın

Haberin Devamı

Yemek yeme konusunda bazı insanların yüksek, bazılarının ise daha düşük özdenetime sahip olduğunu, düşük özdenetime sahip insanların yeme alışkanlıklarının, araç kullanmak ya da elle yemek gibi farklı şekillerde herhangi bir değişiklik göstermediğini söyleyen Baş, “Yani bu tip insanlar için bir tabak patates kızartmasını elle ya da çatalla yemesi, yeme miktarı açısından bir şey fark ettirmiyor. Ancak, yemek yeme konusunda yüksek özdenetime sahip olan kişiler için durum farklıdır. Bu insanlar, elle yemek yediklerinde daha fazla yeme eğilimindedirler” diyor.

Baş, diğer yandan yapılan bazı çalışmaların elle yemek yemenin yiyeceğin kıvamını, sıcaklığını ve dokusunu hissetmeyi sağlayacağını, bunun da mideye yemek yemek üzere olduğunuz mesajını ileterek sindirim enzimlerinin salgılanmasını teşvik ettiğini, özellikle tıkınırcasına yeme bozukluğu olan çocuklarda yapılan bir çalışmanın elle yemek yemenin tokluk hissine ulaşmayı kolaylaştırdığı ve sadece açken yemek yeme eğilimini desteklediğini bulduğunu ifade ediyor.

Bu nedenle Baş, elle yemek yemenin iştahla olan ilişkisini bireysel değerlendirmenin daha doğru bir yöntem olacağının altını çiziyor.

YEMEKTE İLK TAT ÇOK ÖNEMLİ

Prof. Charles Spence’in vurguladığı bir başka detay ise ilk lokmanın çok önemli olduğu… “Bir çikolatanın ilk ısırığının sonraki ısırıklardan daha lezzetli olmasının bir nedeni vardır” diyen Prof. Spence, “İlk lokma yenidir, sonra damağımız alışır. Her bir lokmanın veya içeceğin tadı biraz farklı olsa bile, aynı görünüyorsa beynimiz tadın da aynı kaldığını varsayımına eğilim gösterir" ifadelerini kullanıyor.

Danimarka’daki Aarhus &#;niversitesi’nin yaptığı araştırma, insanların farklı m&#;zik t&#;rlerini dinlerken yaptıkları yemek se&#;imlerini inceledi. Araştırmaya g&#;re yemek saatlerinde dinlenen m&#;zik, o &#;ğ&#;nde hangi yemeğin yeneceğine dair kararları etkiliyor. Sonu&#;ları Appetite dergisi i&#;in kaleme alan araştırmacılar, yavaş m&#;zik dinleyenlerin daha sağlıklı yiyecekler se&#;me olasılığının daha y&#;ksek olduğunu bildirdi.

DİNLEDİĞİMİZ MÜZİK BİLE YEMEK YEME ALIŞKANLIKLARIMIZI ETKİLİYOR

Son yıllarda pek çok araştırma ister restoranda ister evde olun, müziğin yemek yerken davranışlarınızı etkilediğini belirtiyor. Hatta müziğin yemek yeme hızımızı, her yemek için harcadığımız zamanı ve yemek zamanındaki genel deneyimimizi bile etkilediği vurgulanıyor. Prof. Charles Spence de bu görüşün doğru olduğunu, müzik türlerinin bile yemek tercihlerimizde etkili olduğunu savunuyor.

“Örneğin, müzik hızlı ve yüksekse, insanlar yaklaşık yüzde 30 daha fazla içecek tüketir. Buradan çok fazla gürültü olduğu için yediğiniz şeyin tadını alamıyorsunuz anlamını çıkarmak da mümkün. Ayrıca müzik türleri de oldukça önemlidir. Caz ve klasik müzik dinlemek, insanların daha sağlıklı yiyecekler tüketmesinde etkendir. Fakat sert bir rock müzik, hamburger ve cipslere daha çok yöneltir.”

Doğanın seslerinin de daha sağlıklı yiyecek seçimleri yapma kararımızı etkilediğini savunan Prof. Spence,“Portekizli araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışmada, bir süpermarkette, balık tezgahının yanında yüksek sesle deniz ve dalga sesleri içeren bir müzik çalındı. Balık satışları hemen çarpıcı biçimde arttı” ifadelerini kullanıyor.

Büyükkoç, duygularımızı aktifleştiren yemeklerin yeme tutumumuzu da etkilediğini, ritim olarak hızlı tempodaki müziklerin yemeği daha hızlı tüketmemize ve doyma hissiyatına da daha geç kavuşmamıza neden olacağını söylüyor. Büyükkoç, dingin tarzda enstrümantal müziklerin yemek yerken duygularımızı nötrleyeceğini yeme hızımızı da düşürerek doyma hissiyatımızın daha az besinle sağlanabileceğini sözlerine ekliyor.

TV’YE BAKARAK YEMEK YERKEN DOYDUĞUMUZU ANLAMIYORUZ

Diyetisyenler ve doktorlar sağlıklı beslenmek isteyen kişilere yemek yerken başka bir işle meşgul olmamalarını, özellikle TV başında yemek yememelerini söylüyor. Bunun nedeni tam olarak nedir?

Prof. Dr. Murat Baş, uzun bir günün ardından bir yemek veya atıştırmalıkla televizyon karşısında oturmanın çok popüler bir davranış olduğunu, televizyonun (aynı şekilde bilgisayarın veya akıllı telefonun) önünde yemek yiyenlerin, ağızlarına koydukları yemekten çok ekranda olup bitenlere dikkat ettiğini belirtiyor ve ekliyor:

“Televizyon karşısında daha düşüncesizce yemek yeme eğilimindeyiz ve dikkatimiz dağıldığı için yemeğin tadını, kıvamını, dokusunu algılamıyor ve deneyimlemiyoruz. Bu sadece yemeği daha az tatmin edici hale getirmekle kalmaz, aynı zamanda tabaktan ne kadar yemek yediğinizi görmek veya midenizin dolduğunu hissetmek gibi yeterince yediğinize ilişkin ipuçlarını kaçırmanızı da kolaylaştırır. Sonuçta izlediğiniz programla meşgul oluyorsunuz, bu da size doyduğunuzu söyleyen nörolojik ve fizyolojik ipuçlarına daha az dikkat etmenizi sağlıyor. Beyniniz nasıl yediğinizi not almak yerine, izlediğiniz programda olup bitenlerle ilgileniyor. Yapılan birçok çalışma televizyon ve internet kanallarında geçirilen zamanın, kilolu veya şişman olmayla ilişkili olduğunu gösteriyor.”

Birmingham &#;niversitesi’nde yılında yapılan bir araştırma kapsamında, televizyon gibi sesli ve g&#;rsel uyaranların dikkat dağınıklığına etkileri &#;zerine 24 &#;alışma analiz edildi ve dikkatimiz dağıldığında bir sonraki &#;ğ&#;nde de daha fazla yemek yediğimiz sonucuna varıldı.

SEBZE SEVMEYENLER BEYNİNİ NASIL KANDIRABİLİR?

Büyükkoç, beynin öncelikle görsele odaklandığını, bugüne kadar yaşadığımız yeme tecrübelerinin lezzetli yiyecekleri görselleriyle kodladığını ve o görselleri gördüğümüzde koşullanma sürecinin gerçekleşerek tüketme isteği uyandırdığını belirterek, “Klasik koşullanmalar pozitif uyaranlarla gerçekleşir. Daha iyi yeme alışkanlıkları için yapacağımız ilk şey sağlıklı besinleri gözümüze hitap edebilecek şekilde kendimize sunmaktır. Bu görsellik pozitif koşullanmanın ilk adımı olacak ve o besine karşı ön yargılarımızı biraz daha kenara itmemizi sağlayacaktır” diyor.

Peki, örneğin sebze sevmeyen biri beynini kandırarak nasıl sebze tüketebilir?

Büyükkoç, bedenin lezzetli olarak kodladığı baharatların sebze tüketiminde kullanıldığında yine o koşullanmayı aktif ettiğini, tabak sunumunun renk katacak besinlerle süslenmesinin yani sebzenin göze hitap etmesinin tüketim isteğini artıracağını belirtiyor ve devam ediyor: “Tabii ki sunum da bir o kadar önemli etkendir. Şöyle bir betimleme yapalım; çok göze hitap etmeyen, yıkanmaktan rengi solmuş hatta birkaç darbe alıp iyice eskimiş bir tabakta, aceleyle konulmuş ve tabağa dağılmış bir baklagil düşünelim. Yeme isteği on üzerinden kaç puan alır? Cevap vereyim eğer açlık seviyemiz maksimum düzeyde değilse 10 üzerinden 5'i zor geçecektir. Güzel bir sunum ise bu isteğin 6'nın üstüne çıkmasını rahatlıkla sağlayabilir, çünkü merak uyandırır.”

SEBZE TÜKETİMİ CEZA OLARAK KODLANDIYSA ÖNCE BU KIRILMALI

Büyükkoç, yaşanmış tecrübelerle sebze tüketimi ceza olarak kodlandıysa öncelikle bu kodlamanın kırılması gerektiğini vurguluyor, bunun da en basit yolunun bu tüketimi alışkanlık haline getirmeye başlamak olduğunu ifade ediyor.

Büyükkoç, “Bir davranışın ya da bir tüketimin alışkanlığa dönüşebilmesi için düzenli aralıklarla tekrarlanması, damak tadının alışık olduğu baharatlarla göze hitap etmesi tüketim alışkanlıklarının daha kolay oturmasını sağlayacaktır” sözleri ile sebze tüketemeyenlere tavsiyelerde bulunuyor.

KENDİ YEMEK YEME SESİMİZ BİLE BEYNİMİZİ KANDIRIYOR

yılında ABD’deki Colorado Eyalet Üniversitesi’ndeki bilim insanları, insanların yemek yerken kendilerini duyabildikleri zaman yüzde 31 daha az yediklerine dair gözlem sonuçları elde etti. Peki çıtırtı sesi yeme davranışı üzerinde nasıl etkili oluyor?

Büyükkoç, bunun bir nevi bize farkındalık kazandırdığını, kendi yemek yeme sesimize çok fazla maruz kaldığımızda uzunca bir süredir yemek yediğimiz hissiyatına kapılıp yeme davranışını sonlandırmaya yönelebileceğimizi ifade ediyor.

“Bu farkındalık tencereden yemek yerine tabağa koyup yeme durumunda da oluşur. Tencereden yemek yediğimizde kaç porsiyon yediğimizi fark etmezken tabağa koyduğumuzda bunu kendimize göstermiş oluruz” diyen Büyükkoç, besinlerdeki yeme seslerinin duyulmasının yine aynı farkındalığı sağlamamızı kolaylaştırdığını ifade ediyor.

Kaşık kaşık tarih

Eski Mısır'da fildişi, çakmak taşı, kayrak ve ağaçlardan yapılırdı, Grek ve Roma dünyasında ise bronz ve gümüş kaşıklar ortaya çıktı. Uzakdoğu'da yeşimler, firuzeler yakıştırıldı ona. Osmanlı'da işlendi tek tek sedef kakılarak. Sofralarımızın ilk ve en önemli gereci oldu kaşık tarih boyunca; hem bizim, hem diğer medeniyetleri…

Kaşığın Türk mutfak kültüründeki önemi, dilimize yerleşen atasözü ve deyimlerden de bellidir. Kaşıkla ilgili birçok atasözümüz olsa da bilinen en eskisi Kaşgarlı Mahmud'un Divanu Lügâti't- Türk adlı sözlüğünde geçer: “Kurug kaşuk agızka yaramas, kurug söz kulakka yakışmas". Yani “Kuru kaşık ağza, kuru söz kulağa yakışmaz."

Kaşgarlı'da geçtiği şekliyle kaşuk için kullanılan bir diğer kelime de kamıç'tır. “Ol münüg kamıçladı" (O, çorbayı kaşıkladı) cümlesini örnek olarak veren sözlükte, kaşık anlamına gelen bir başka ilginç kelime ise kaltuk'tur. Sözlükte yaban sığırı boynuzunun delinmesiyle yapılan kaltuk'un çorba ve çorbaya benzer şeyleri içmek için kullanıldığı belirtilir. Zaten Topkapı Sarayı defterlerinde de 'sığır boynızı bir kaşık' kaydı olduğu bilinmektedir.



Yemeklerin genel olarak elle, daha doğrusu 3 parmakla yendiği Osmanlı sofrasında eskiden beri kullanılan neredeyse tek araç kaşıktır. Osmanlı yemek kültüründe önemi büyük olan ve şimşir, abanoz, sedef, bağa gibi pek çok çeşidi bulunan kaşık aynı zamanda hâne sahibinin ekonomik durumunu da gösterir. Çünkü genel olarak herkesin evinde pilav ve çorba kaşığı bulunurken ekâbirin sofrasında ayrı ayrı hoşaf, reçel, muhallebi ve yumurta kaşıkları yer alırdı.

Osmanlı'da kaşıkçı esnafının Batı'daki altın ve gümüş gibi değerli madenler yerine sadece belli malzemeleri kullanmasının nedeni, bu tarz madenlerin ağza değmesinin haram sayılmasıydı. Fakat bu gelenek, yabancı ülkelerden gelen hediyeler ve elçilere verilen ziyafetler nedeniyle Osmanlı'nın son dönemine doğru bozulacak, İstanbul sofralarında altın ve gümüş kaşıklar ışıldamaya başlayacaktır.

Saplarına özel biçimler verilen ve değerli taşlarla bezenen kaşıklar servis başlamadan sofraya yerleştirilirdi. En çok tercih edilen kaşık malzemeleri şimşir, abanoz, fildişi, boynuz, bağa, sedef ve kemikti. Sap kısımlarına mercan, gümüş, sedeften süslemeler yapılır, değerli taşlar konulduğu da olurdu. Bazı yörelerde kaşıkların üzerine yazılar da yazılırdı. Örneğin Konya yapımı bir kaşığın üzerinde “Lafı lafa etme ilave, al kaşığı çal pilave" yazısını okuyunca farklı bir dünyanın kapısını çalmış gibi oluruz.

Kaşık deyince yeniçerileri de unutmamak lazım; zira Yeniçeri Ocağı'nda beslenme bir sembol olarak her yere sinmişti. Kendilerini besleyen padişaha bağlılıklarını yemeğe rağbet göstererek sergileyen yeniçerilerin ağalarına çorbacıbaşı, onun yardımcısına da aşçıbaşı denilirdi. Börklerinde gümüşten veya başka bir madenden kaşıklıkları olur, her yeniçeri buraya pirinçten bir kaşık yerleştirirdi. (Demek ki, kaşık o zamanlar özel eşya statüsündeydi.)

Her birlik sefere giderken kazanını en önde götürür, bazen de isyan alameti olarak bu kazanı padişaha karşı kaldırıverirdi.

Somat-ı şerif'te şükreden kaşıklar

Fakir fukara için imaretlerde yemekler pişirilirken kazanlara çamçak denilen dev tahta kaşıklar daldırılırdı. Mevlevîlerin sofrası olan 'somat-ı şerif'te yemek yiyebilmek için belli kurallara uymak gerekirdi: Sofradan kalkan olursa o geri dönene kadar kaşığı siniye bırakıp beklemek, hoşaf içerken kaşığı önce kendi önünde hafifçe silkeledikten sonra kâseye yeniden daldırmak gibi…

Sofrayı kuran ve kaldıran kişi anlamındaki somatçı, Mevlevîlikteki 18 görevden 10 numaralısı olup önemli bir yer tutmaktadır. Mevlana'nın torunlarından Celaleddin Çelebi 'somat-ı şerif' hakkında şunları aktarır:

“Yerde hasır üstünde oturulurdu. Masayı çevreleyen santim eninde, yemek yerken dize konulan, uzun bir bez veya muşamba bulunurdu. Her oturanın önüne üç dilim ekmekle bir tutam tuz konur, kaşıklar kalp tarafına ters ve kapalı olarak yerleştirilirdi. Kaşıkların sofraya yüzleri sola ve yere, sapları sağa gelecek şekilde konulmasına 'niyazda' ya da 'şükürde' denilirdi".



Fildişi, sedef kakma, mercan kaşıklar

yüzyıla doğru seçkin İstanbul mutfak kültürü Avrupa mutfağıyla etkileşime girmiş, sofralar değişmeye başlamıştır. Tabii sofra takımları da Yemek odasında bir masanın çevresindeki sandalyelere oturarak çatal bıçakla yemek yeme alışkanlığı, sarayda ancak 'lardan sonra yaygınlaşmaya başlamış, daha sonra da bu yeni adetler zengin sofralarına sıçramıştı.

Bir de kaşığı kullanma sanatı vardır ki, onun elle dudak arasındaki raksını tarife bu yazı kifayet etmez. Onu 'kaşık dolusu' yazabilmek için başka bir yazıya bırakmak en iyisi. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası