yaşanmış dini olaylar / yaşanmış ibretlik dini olaylar | islam ve ihsan

Yaşanmış Dini Olaylar

yaşanmış dini olaylar

Dini Hikayeler

Dini hikayeler bölümümüzde sizler için derlediğimiz;  ders veren dini hikayeler, kıssadan hisse hikayeler, günlük hayatımızı anlatan kısa dini hikayeler, Kuran ile ilgili dini hikayeler, kurbanla ilgili dini hikayeler ve geçmişte yaşanmış gerçek dini hikayeler, ibretlik dini hikayeler, hüzünlü dini hikayelerpaylaşmaya gayret ediyoruz

  • ibretlik dini hikayeler

    ALLAH&#;IM ANNEME CEZA VERME

    ALLAH&#;IM ANNEME CEZA VERME (İbretlik Dini Hikayeler) İbretlik dini hikayeler insanların kalplerine dokunurken, hayatlarına yön veren önemli mesajlar verir. Gerçek...

    Devamını Oku

  • En Güzel Dini Menkıbeler

    İhlaslı Amel

    İhlaslı Amel / En Güzel Dini Menkıbeler En güzel dini menkıbeler hikayemizde İhlaslı ibadetin nasıl olduğunu ve ihlasın önemini okuyacaksınız,...

    Devamını Oku

  • dini kıssalar

    PEYGAMBER VE YETİM ÇOCUK

    Peygamber ve Yetim Çocuk &#; İbretlik Dini Hikayeler İbretlik Dini Hikayeler ; Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) hayatı boyunca birçok...

    Devamını Oku

  • hacı bayram veli

    HACI BAYRAM VELİ &#; Allah Dostlarının Hayatları

    HACI BAYRAM VELİ! &#;Sandık&#; Hikayesi Allah Dostlarının Hayatları ile ilgili İbretlik hikayeleri paylaştığımız Kısa hikayeler sitemizde, Hacı Bayram Veli&#;nin türbesinde...

    Devamını Oku

  • Saliha eş

    Saliha Eş &#; İbretlik evlilik Hikayeleri

    Saliha Eş &#; İbretlik evlilik Hikayeleri Kısa Hikayeler sitemizde &#;Saliha Eş&#; isimli İbretlik evlilik hikayeleri paylaşmak istiyoruz. Bu Hikaye, İslami...

    Devamını Oku

  • dini kıssadan hisse

    HASAN-I BASRİ &#; Dini Kıssadan Hisse

    HASAN-ı BASRİ &#; Dini Kıssadan Hisse (Allah Dostu) Dini Kıssadan Hisse, sahabe dostu Hasan-ı Basrî hazretleri ile devam ediyor, Müslüman...

    Devamını Oku

  • Allah dostlarının Hikayeleri

    MA&#;RUF-ı KERHİ HAZRETLERİ &#; Allah Dostlarının Hayat Hikayeleri

    MA&#;RUF-ı KERHİ HAZRETLERİ &#; Allah Dostlarının Hayat Hikayeleri Allah Dostlarının Hayat Hikayeleri, Hristiyan bir aileden gelen Maruf Kerhi Hazretlerinin Müslüman...

    Devamını Oku

  • ibretlik dini hikayeler

    DERVİŞİN DUASI

    Dervişin Duası ( İbretlik Dini Hikayeler ) İbretlik dini hikayeler serimizde Dua nın sırrı, derviş hikayeleri, yapılan duanın mahetini anlatan...

    Devamını Oku

  • ibretlik kıssalar

    Fakir Bir Kadın Ve Yahudi Avram

    Fakir Kadın Ve Yahudi Avram&#;ın Hikayesi (İbretlik Kıssalar) İbretlik kıssalar dan olan &#; Fakir Bir Kadın Ve Yahudi Avram&#; ibretlik...

    Devamını Oku

  • Hz. Adem ve Hz. Havva hikayesi

    Hz. Adem ve Hz. Havva Hikayesi

    Hz. Adem ve Hz. Havva Hikayesi / Kur&#;an-ı Kerim&#;den Dini Hikayeler Kur&#;an-ı Kerim&#;de Hz. Adem ve Hz. Havva hikayesi gibi...

    Devamını Oku

  • namaz kılan deli, meczup

    Meczup ve Cemaat

    Delinin Kıldığı Namaz (İbretlik Dini Hikayeler) İbretlik dini hikayeler kategorimizde sizlere, Allah dostları kıssaları ile ilgili hüzünlü bir kısa hikaye...

    Devamını Oku

  • dini aşk hikayesi

    BİLAL İLE RABİA

    Bilal İle Rabia&#;nın Aşkı / Dini Aşk Hikayesi Dini aşk hikayesi, yaşanmış gerçek hikayeler den biri, iki gencimiz, takva ve...

    Devamını Oku

  • Hifa ve süheyb

    HİFA VE SÜHEYL

    HİFA VE SÜHEYL (Ağlatan Aşk Hikayeleri) Ağlatan aşk hikayeleri arsında, okumaktan keyif alacağınız bir islami aşk hikayesi, dini evlilik hikayeleri...

    Devamını Oku

  • İbretlik dini hikayeler

    Allah&#;ın Hikmeti (İbretlik Dini Hikayeler)

    Allah&#;ın Hikmeti / Un Haline Dönen Kumlar / İbretlik Dini Hikayeler İbretlik dini hikayeler içinde en beğendiğim yaşanmış gerçek bir...

    Devamını Oku

  • ibretlik dini hikayeler

    Beş vakit Namazda Gizlidir Ömür

    Beş vakit Namazda Gizlidir Ömür (Namaz ile ilgili hikayeler) Namaz ile ilgili hikayeler &#;BEŞ VAKİT NAMAZDA GİZLİDİR ÖMÜR&#; namazı sevdiren...

    Devamını Oku

İslam ve İhsan

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Dini Hikayeler-Menkıbeler

Osman Nuri Topbaş  (5)

Adem Saraç  (4)

Veysel Akkaya  (4)

Yücel Kaya  (3)

Dr. Hilal Çelikkol Kara  (3)

Emekli Müftü Ragıp Güzel  (3)

Ali Adil Atalay  (2)

Büşra Arslan  (2)

Ebu Mus'ab el-Muhacir   (2)

Ersan Urcan  (2)

Garip Sağlık  (2)

Hekimoğlu İsmail  (2)

Mahmut Öztürk  (2)

Muhammed Kurtcephe  (2)

Mustafa Necati Bursalı  (2)

Prof. Dr. Seyyid Magdy Dawoud  (2)

Sadık Yalsızuçanlar  (2)

Seçil Yılmaz Eser  (2)

Dr.Öğrt.Üy Recep Abdülvehhab  (2)

Prof. Dr. Ali Bulut  (2)

40'lar Kulübü   (1)

Abdulhamid Cude es-Sahhar  (1)

Abdullah Uçar  (1)

Abdurrahim Zapsu  (1)

Ahmed Eflaki  (1)

Ahmet Türkan  (1)

Ali Maraşlıgil  (1)

Ayla Başoğlu  (1)

Aysel Şen  (1)

Ayten Lermioğlu  (1)

Ayşe Sevim  (1)

Bahaeddin Sağlam  (1)

Begüm Özkaya Kurt  (1)

Bilal Alpaydın  (1)

Bilgenur Çorlu  (1)

Cafer Bendiderya  (1)

Cemal Uçar  (1)

Cüneyd Suavi  (1)

Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam   (1)

Ebu'l-Hasen Ali b. İbrahim el-Kari   (1)

Ebul Ferec İbnul Cevzi   (1)

Ecir Demirkıran  (1)

Eda Bayrak  (1)

Edib Ahmed Bin Mahmud Yükneki   (1)

Elif Mencet  (1)

Eren Erdem  (1)

Esma Öztürk  (1)

Fatma Cengiz  (1)

Fatma Işık  (1)

Halit Ertuğrul  (1)

Halit Yıldırım  (1)

Hasan Alimi Bektaş  (1)

Hasan Hüseyin Ceylan  (1)

Hasan Tahsin Karaman  (1)

Hasan Uzun  (1)

Hilal Küçük Özdamar  (1)

M. Cihanoğlu  (1)

M. İsmail Kemaloğlu  (1)

Mahmud B.Süleyman El Kefeyi  (1)

Meha Ali  (1)

Mehmet Ali Kayabağlar  (1)

Mehmet Gürler  (1)

Mehmet Rami Ayas  (1)

Muaz Pazarpaşı  (1)

Muhammed Bedirhan  (1)

Muhammed Hassan  (1)

Muhammed el- Hanafi el-Türkani   (1)

Muhammet Arslan  (1)

Murtaza Mutahhari  (1)

Musa Yıldırım  (1)

Münir Yaşar Kaya  (1)

N. Ahmet Özalp  (1)

Nasreddin Eskiocak  (1)

Necati İlmen  (1)

Nedim Erdoğan  (1)

Nehir Aydın Gökduman  (1)

Nur Kabadayı Demir  (1)

Nuray Korkmaz  (1)

Nurullah Badraği  (1)

Orcan Tanyalçın  (1)

Osman Eyüpoğlu  (1)

R. A. Nicholson  (1)

Recep Küçükşahin  (1)

Remzi Kaya  (1)

Rumeysa Küçük Koyuncu  (1)

Rıza Emirhani  (1)

Sacide Zaid  (1)

Satı Kumartaşlıoğlu  (1)

Senai Demirci  (1)

Serhat Ahmet Tan  (1)

Sultan Daş  (1)

Süleyman Üstüner Dede  (1)

Tahsin Yazıcı  (1)

Vural Kaya  (1)

Yalçın Topçu  (1)

Yaşar Çağbayır  (1)

Yunus Develi  (1)

Yunus Emre Varol  (1)

Yusuf Tavaslı  (1)

Zehra Türkmen  (1)

Daha Fazla Göster

Dini hikayeler oku sayfamızda, çok güzel ibretlik dini hikayeleri ve yaşanmış kısa dini hikayeleri okuyabilir ayrıca kendinizde yazabilirsiniz.

Başka dua bilmez misin?

Bir şahıs, Harem-i Şerifin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allah&#;ım (c.c) diyerek hep aynı duayı okuyordu. Ona, Sen başka dua bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı, bu duayı tekrar etme sebebini:

Ben Beyt-i Şerifi tavaf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. İmanım ise, bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et! dedi. Ben böyle mücadele içinde iken, birinin sesi duyuldu:

Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!

Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:

Ben Mağrip sultanının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına razı olma, elli bin altına sat beni.

Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdat&#;a gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, Meşhur bir tüccar dostum vefat etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çeyiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki:

Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helalzade keseyi iade edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.

Bunun üzerine ben Allah&#;a (c.c) hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saadetimiz daha da perçinlenmiş oldu. (Nevâdir-i Süheylî, Sayfa: )

Evet, enteresan bir hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj oldukça mühim. Kaldı ki bu, sadece dünyadaki semeresi. Ahiretteki karşılığı ise, ebedî bir saadet. Rabbimiz cümlemizi, imanımızın sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmin.

Ağızdaki taşın hikmeti

Bir gün hazret-i Ebû Bekr &#;r.a.&#;, hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin &#;s.a.v.&#; huzûr-ı şeriflerinde, se&#;âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edepsizlik edip, Ebû Bekre dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinat; o edepsiz, Ebû Bekre edepsizlik ettikçe; bir şey söylemez, ba&#;zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekr; o bedbaht ve edepsizin edepsizliği haddi aşınca; zaruri olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se&#;âdetle ve devletle yerinden kalkıp, gitti. Hazret-i Ebû Bekr &#;radıyallahü teâlâ anh&#; Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişti ve dedi ki:

&#; Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edepsizlik edip, gönül incitirken, susup, bir şey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gittiniz; sebebi nedir.

Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn &#;s.a.v.&#; buyurdu ki:

&#; Ya Sıddık! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zemân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın. O melek gidip, yerine iblis geldi. İblîs-i la&#;înin olduğu yerde, ben durmam.

Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk &#;r.a.&#; ondan sonra, vakitli vakitsiz söz söylememek için, mübarek ağzına bir taş koyar idi. Ne zaman söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi. Bir söz söyleyeceği zaman, o sözü kendi kendine nice zaman düşünür, tefekkürden sonra, mübarek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyleyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mübarek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgul olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünya kelâmı söylemez, eğer kat&#;î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgul idi.

Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin

Alın teri

İmam Kazım (a.s) kendi tarlasında çalışmakla meşguldü. Fazla faaliyet İmamdın bütün vücundan terler akıtmıştı bu arada Ali ibni Ebi Hamza-i Bata ini geldi imamın yanına, ve o manzarayı görünce:

&#; Kurban olayım, niçin bu işi başkalarına bırakmıyorsun? diye sordu.

&#; Niçin başkalarına bırakayım? Halbuki benden daha üstün kişiler bile, daima bu gibi işlerle meşgul olmuşlardır.

&#; Allah&#;ın (c.c) elçisi, Emirülmü&#;minin ve bütün ecdadım. Esasen tarlada çalışmak ve ziraatla meşgul olmak Peygamberlerin, peygamber vasilerinin ve Allah&#;ın (c.c) seçkin kullarının başta gelen, en önemli adetlerinden biridir.

Bihar ul-Envar

Allah (c.c) nasıl misafir edilir?

Musa Aleyhisselâmın ümmeti:

&#; Ya Musa! Rabbimizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız, dediklerinde Musa Aleyhisselâm, onları azarladı. &#;Nasıl olur, Allah (c.c) (haşa) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir&#; diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tembihledi. Fakat Musa Kelîmullah Turu Sina&#;ya çıkıp, bazı münasaatta bulunmak istediğinde, Allah (c.c) tarafından şöyle nida olundu:

&#; &#;Ya Musa neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?&#;

Musa Aleyhisselâm: &#;Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten haya ederim. Nasıl olur, Zatı Ulûhiyetiniz onların söylediklerinden beridir&#; dedi.

Allah (c.c.): &#;Söyle kullarıma, onların davetine Cuma akşamı geleceğim&#; buyurdu.

Musa Aleyhisselâm gelip kavmini durumdan haberdar etti, hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali, ne bir padişah, ne bir başka yaratıktı. Kâinatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, akşam üstü uzak yollardan geldiği belli; yorgun argın, üstü-başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip: &#;Ya Musa! Uzak yollardan geldim, acım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım&#; dedi. Hz. Musa:

&#; Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah (c.c.) gelecek, dedi.

Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir halâ gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, halâ gelen giden yoktu. Neyse ümidi kestiler. Hz. Musa taaccüp içinde idi.

İkinci gün Hz. Musa Tur&#;a gidip:

&#; Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim: &#;Ya Sen bizi kandırdın, ya Allah (c.c) sözünde durmadı&#; diyorlar dediğinde, şöyle hitap olundu:

&#; &#;Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı.&#;

Bunun üzerine Hazreti Musa Kelîmullah:

&#; &#;Ya Rabbi bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, Allah (c.c) değildi. Bu nasıl olur?&#; dediğinde Cenabı Allah (c.c):

&#; &#;İşte ben o kulum ile beraberdim. Onu doyursa idiniz, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz&#; buyurdu.

Demek ki, Allah (c.c) için yapılan her şey, bizzat Allah&#;ın (c.c) kendisine yapılmış gibi olmakta, Allah (c.c) o kimseden razı olmaktadır.

Kaynak:
Büyük Dini Hikayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

&#;&#;

Allah&#;ın (c.c) emaneti

Hz. Ümm-i Süleym, gayet temiz ahlak sahibi bir hatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır ve metanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledi ve bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek:

&#; Babasına haber vermeyin.

Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşam eve döndüğünde, çocuğu sordu, hanımı:

&#; Gördüğünden şimdi çok iyidir, der.

Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Bir müddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayet metanetle şöyle der:

&#; Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi etmez mi?

&#; Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli.

&#; O halde, Hak Teala da sana emanetten vermiş bulunduğu çocuğu aldı.

Ebu Talha bu sözü duyunca:

&#; Biz Allah (c.c) için halk edilmiş bulunuyoruz ve hep onun tarafına döneceğiz, der ve şükreder.

Sabah olunca gidip Resulullah&#;a (s.a.v.) anlatır. Resulullah (s.a.v.):

&#; Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha&#;ya ver, diye dua eder.

Nitekim, dokuz ay dokuz gün sonra Abdullah diye bir çocukları olur. Çocuk, Peygamberimizin himayelerinde büyürler, İslam Tarihinde önemli bir şahsiyet olur.

Altı yüz dirhemlik ip

Bağdat. Dul bir kadın. Altı öksüz çocuğu ve bir de ihtiyar ana. Kadın geçimi sağlamak üzere, hafta boyu el emeği verir, göz nuru döker iplik eğirir, pazara çıkar ve anası ile çocuklarının rızkını temin etmeye çalışırdı.

Vakti tamam olunca bu dul kadın vefat eder, çocukların bakımı ise ihtiyar kadına kalır. Kadın pazara her hafata çıkamıyor, ip eğiriyordu. Bir zaman baktı ki altı yüz dirhem kadar ip eğirmişti, pazara götürmeye karar verdi.

&#; Ya Rabbi! Bu öksüzlerin, yetimlerin rızkını ver, diyerek sabah erkenden pazarın yolunu tuttu. Yolda giderken Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretlerinin evinin önünden geçiyordu. Onu görünce durakladı. Şeyh müritleriyle sabah namazından çıkmıştı, yaşlı kadını görünce duraklayarak:

&#; Hoş geldin bacı, nereye gidiyorsun?

&#; Bir miktar ipliğim var, pazara götürüp satacağım.

&#; Ver bakalım. Benden altı yüz dirhem ip isteniyor, bunu ver de ben satayım.

&#; Memnuniyetle, lütuf buyurmuş olursunuz, efendim dedi ve ipi verdi.

Abdülkadir Geylani Hazretleri eline aldığı ipi şaka yollu mescidin damına atınca hemen nereden geldiği belli olmayan büyük bir kuş gelip, ipi kapıp gider. Kadın bu ne biçim şaka diye kendi kendine söylenmeye başlayınca, müritler kadına itiraz etmemesi için işaret ettiler, kadında daha fazla bir şey demedi.

Hazreti Şeyh kadına dönerek:

&#; Hatun canını sıkma, ipliği satmaya gönderdim, parası gelsin ne kadar etti se alırsın.

&#; Pekala, diyerek gider, ertesi gün gelir.

&#; İplik satıldı mı?

Abdülkadir Geylani Hazretleri:

&#; İplik satıldı, fakat parası henüz gelmedi. Bir hafta kadar bir zaman içinde gelir.

Kadın bir hafta sonra gelir, para henüz gelmemiştir, kadına:

&#; Yarın gel, paranı al.

Kadın, pazara niye gitmedim, şimdi param elimde olurdu hayıflana hayıflana evine gitmek üzere iken, Müritler:

&#; Bir gün daha sabret bakalım Mevla (c.c) ne gösterecek, derken bu işin sade bir şaka olmadığının farkında idiler.

Ertesi gün oldu. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin huzuruna o ana kadar görülmeyen bir heyet geldi. Bin altın takdim ettiler. Müritler heyete bu kadar paranın ne olduğunu, niçin Şeyhe takdim ettiklerini sordular. Gelenler tüccar olduklarını belirterek:

&#; Altınlar Hazreti Şeyhindir. Denizde yolculuk yaparken fırtına sebebiyle geminin yelkeni delindi, yol alamaz olduk, denizin ortasında kalacaktık. Kaptana bir çaresi yok mu diye sorduğumuzda:

&#; Altıyüz dirhem ip olsa geminin yelkenini onarır, yolumuza devam ederdik ama, şu anda nerede bulacağız, dedi.

Biz ellerimizi kaldırarak Allaha (c.c) dua ettik ve duamızda:

&#; Ya Sultanul Arifin bize altı yüz dirhem kadar ip gönder, sana bin altın vereceğiz diye yalvardık. Bir de baktık ki, bir kuş gelip altı yüz dirhem ipliği geminin güvertesine bırakıp uçtu gitti. Şimdi o adağımızı yerine getirdik, dediler.

Tüccarlar ayrıldıktan bir müddet sonra, ihtiyar kadın gelip sordu:

&#; Para geldi mi efendim?

Şeyh bin altını kadına verirken:

&#; Benim satışım seninki kadar kârlı olmuş mu?

Kadın bir anda zengin olmuştu. Abdülkadir Geylani Hazretleri&#;ne teşekkür ederek huzurdan ayrıldı.

Ameş ve karısı hikayesi

İmam-ı Azam Ebu Hanife r.a.&#;in arkadaşlarından, o dönemin hadis ve kıraat âlimlerinden Süleyman A&#;meş, bir gece evinde eşiyle tartışmış ve hanımını biraz incitmişti. Buna rağmen tartışmadan hemen sonra hanımıyla tekrar konuşmak istemiş, ama hanımı kocasına kırgın olduğu için, adamın sözlerini cevapsız bırakmıştı.

Adam öfkeyle:

-Niçin bana cevap vermiyorsun? diye hanımını bağırıp, azarladı. Fakat bir cevap alamadı.

A&#;meş&#;in kızı babasına:

-Bu gece olmasa da, yarın sabah konuşur seninle, dediyse de adamın öfkesi dinmedi:

-Eğer bu gece benimle konuşmazsa, benden kesin boş olsun, dedi.

Kızcağız da annesini konuşması için ikna etmeye çalıştı. Ama annesi inat etti, konuşmamakta direndi. Karısının konuşmamakta kararlı olduğunu gören A&#;meş&#;in ise az önce öfkeyle ettiği yeminin ciddiyeti aklına geldi, söylediğine pişman oldu. Eşiyle boş olmaktan kurtulmak için çare düşünmeye başladı. Gecenin bir yarısında giyinip evden çıktı. Doğru Ebu Hanife Hazretlerinin evine gitti. Ebu Hanife onu içeri alıp derdini sordu. A&#;meş karısıyla olan hadiseyi anlattı, dert yandı:

-Bu kadın bu tavrıyla benden kurtulup kaçmak istiyor. Beni sıkıntıya sokmasından korkuyorum. Kendisi çocukların annesidir. Onu boş olmaktan kurtarıp beni rahatlatacak bir çare var mı? diye sordu.

Ebu Hanife:

-Üzme kendini. Allah&#;ın (c.c) izniyle bir çare bulunur, dedi.

Ebu Hanife, A&#;meş&#;in oturduğu yerdeki mescidin müezzinine haber gönderip yanına çağırdı. Bu gece sabah ezanını henüz vakti girmeden okumasını tembihledi. A&#;meş de evine dönüp, ezanı beklemeye başladı. Daha sabah olmadan okunan ezanı duyan A&#;meş&#;in hanımı, sabah oldu da boşanması gerçekleşti zannederek konuştu:

-Oh be! dedi. Senden kurtuldum, kötü huylu herif!

A&#;meş ise kıs kıs gülerek cevap verdi:

-Henüz sabah olmadı. Sen de konuşup yeminimi bozdun. Bize çare gösterenden Allah (c.c) razı olsun.

Yusuf Yavuz
Semerkand dergisinden alınmıştır.

Ana hakkı ve Alkama&#;nın sonu

Hazreti Peygamberimiz (s.a.s.) ashabıyla oturmuş sohbet ediyordu. Bir kadın sahabe Resulullah&#;ın (s.a.v) huzuruna telaşla girerek:

&#; Ya Resûlellah! Şu anda kocam ölüm döşeğinde, belki biraz sonra ölmüş olacak. Yalnız yanında kelime-i şehadet getirdiğimi anladığı ve kendisi de getirmeye çalıştığı halde şehadet kelimesi getiremiyor. Kocamın imansız gitmesinden korkuyorum. Bu hususta bir yardımınızı bekliyorum, dedi.

Hazreti Peygamberimiz (s.a.v):

&#; Kocan sağlığında ne gibi kötü harekette bulunurdu? diye sordu.

Kadın hiçbir kötü amelinin olmadığını, namazını kılıp her türlü ibadetini noksansız yerine getirmeye çalıştığını söyledi.

Bu sefer Peygamberimiz (s.a.v):

&#; Kocanızın dünyada kimi var? diye sordu.

Kadın ihtiyar bir annesi olduğunu söyleyince Peygamberimiz (s.a.s.) kadının kocası Alkama&#;nın anasın huzura çağırdı. Hazreti Alkama&#;nın anası, Hazreti Peygamberimizin huzuruna çıktı. Peygamberimiz:

&#; Oğlun sana karşı nasıl hareket ederdi? Oğlundan memnun musun? diye sordu.

Alkamanın anası:

&#; Ya Resulullah, oğlum evleninceye kadar çok iyi muamele ederdi. Evlendikten sonra hanımını dinledi, bana hor bakmaya başladı. Hatta son zamanda evini bile ayırdı. Ben de üzüldüm, onun bu hareketine, dedi.

Peygamberimiz (s.a.s.) yaşlı kadına; oğlunun ölüm döşeğinde olduğunu, hakkını helâl etmediği takdirde cehennem azabı çekeceğini söylediyse de kadın:

&#; Hakkımı helâl etmem ey Allah&#;ın Resûlü, dedi.

Alkama ise evde yatıyor, hâlâ şehadet kelimesi getiremiyordu.

Hazreti Peygamberimiz, kadının annelik şefkatini harekete geçirmek için, orada bulunanlara:

&#; Bana biraz odun hazırlayın, diye emir verdi.

Kadın hayretle:

&#; Odunu ne yapacaksın ya Resûlellah! diye sormaktan kendini alamadı.

Çünkü o da şüphelenmişti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v):

&#; Oğlunu yakacağım. Zira yarın cehennemde yanacağına cezasını burada çeksin, daha iyi buyurunca, kadın dayanamadı.

&#; Oğlumun gözümün önünde yanmasına razı olamam ya Resûlellah! Ona hakkımı helal ediyorum, dedi.

Murat hasıl olmuştu. Hazreti Peygamberimiz, Bilâl-ı Habeşi Hazretlerini göndererek:

&#; Git bakalım, Alkama ne haldedir? buyurdular.

&#; Bilâl-i Habeşi Alkam&#;nın yanına varıp şehadet kelimesi telkin ettiğinde, Alkama&#;nın dili açılmıştı:

&#; Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlüllah, deyip ruhunu Allah&#;a (c.c) teslim etti.

Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İ. Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

Baykuşlar ve Nuşirevan

Adaletiyle meşhur İran hükümdarlarından Nuşirevan tahta geçtiği ilk yıllarda, halka karşı o kadar zalim ve gaddarca davranmış, o kadar zevk-ü sefasına düşkünmüş ki, millet artık canından bıkar hale gelmiş, en ufak ses çıkaran olsa kellesi gidermiş. İşte bu zalim hükümdar Nuşirevan, bir gün maiyetiyle beraber ava çıkmıştı. Yanında gayet zeki bir de veziri vardı. Avlanırken bir ara diğerlerinden ayrılan hükümdar, yanında veziri olduğu halde bir suyun başına varıp atından indi ve bir müddet istirahata çekildi. Yeşillikler üzerinde otururlarken, iki baykuş gelip yakınlarına kondu ve ötmeye başladılar.

Baykuşların o nağmeleri Nuşirevan&#;ın hoşuna gitmiş olacak ki, vezirine:

-İnsan şu kuşların dilinden anlasa da ne dediklerini bilse. Kim bilir bu kuşlar şimdi neler söylüyorlardır? dedi.

Vezirin, derdini anlatması için büyük fırsat doğmuştu:

-Sultanım ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaade eder ve beni bağışlarsanız, bu kuşların ne söylediklerini size bildireyim, dedi.

Nuşirevan, hayretle:

-Gazabımdan emin olabilirsin, anlat, dedi.

Vezir:

-Sultanım affınıza sığınarak arz ediyorum. Bu kuşların birisi, diğerinin kızını oğluna istiyor. Öbürü de; tabiiyeti icabı kızımı sana veririm, yalnız başlık parası olarak bir harabe isterim, diyor. Oğlanın babası ise bu halinden memnun vaziyette; deliye bak, Nuşirevan hükümdar olduğu müddetçe, ben sana bir değil on harabe veririm. Yeter ki sen kızı oğluma ver diyor. İşte padişahım kuşların konuştukları bundan ibarettir, dedi.

Nuşirevan vezirinden memnun olmuştu, ne demek istediğini anladı ve doğruca avdan sarayına dönerek, o andan itibaren hal ve vaziyetini tamamen değiştirdi. Öyle adil, öyle halkını gözetir oldu ki öleceği zaman Nuşirevan&#;ın memleketinde bir tane harabe kalmamış, her yer mâmur ve müreffeh olmuştu. Nerede o şuurlu idareciler, nerede o hükümdarlar?

Bir gencin tövbesi

Allahü teâlâ, peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip:

&#;Ey Musa! Filân mahallede, bizim dostlarımızdan biri vefat etti. Git onun işini gör. Sen gitmezsen, bizim rahmetimiz onun işini görür&#; buyurdu.

Hazret-i Musa, emir olunduğu mahalleye gitti.

Oradakilere:

-Bu gece, burada, Allahü teâlânın dostlarından biri vefat etti mi? diye sorunca:

-Ey Allah&#;ın peygamberi! Allahü teâlânın dostlarından hiç kimse vefat etmedi. Ama, filân evde zamanını kötülüklerle geçiren fâsık bir genç öldü. Fıskının çokluğundan, hiç kimse onu defnetmeye yanaşmıyor, dediler.

Musa aleyhisselâm:

-Ben onu arıyorum, buyurdu. Gösterdiler.

Hazret-i Musa, o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü. Ayakta durup, ellerinde rahmet tabakları olup, Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu saçıyorlardı. Hazret-i Musa, yalvararak münacaat etti:

-Ey Rabbim! sen buyurdun ki, &#;o Benim dostumdur.&#; İnsanlar ise fâsık olduğuna şahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir?

Allahü teâlâ:

&#;Ey Musa! İnsanların onun için fâsık demeleri doğrudur. Ama, günahından haberleri var, tövbesinden haberleri yok. Benim bu kulum, seher vakti, toprağa yuvarlandı ve tövbe etti. Bizim huzurumuza sığındı. Ben ki, Allah&#;ım! Onun sözünü ve tövbesini kabul ettim. Ona rahmet ettim ki, bu dergâhın ümitsizlik kapısı olmadığı anlaşılsın&#; buyurdu.

Bir idam fermanı hikayesi

Mısır&#;da Tolunoğulları hanedanının kurucusu Ahmed b. Tolun, Halife Memun zamanında Bağdat&#;ta saray kumandanlığı yapmış olan Buhara Türklerinden Tolun&#;un oğluydu. Pek dindar ve dürüst biriydi.

Ahmed&#;in gençlik yıllarında bir gün, babası Tolun onu bir iş için hükümet konağına göndermişti. Ahmed orada Tolun&#;un cariyelerinden birinin bir hizmetçiyle fuhuş halinde olduğunu görmüştü. Fakat babasının yanına dönünce, bu olaydan hiç bahsetmemişti. Ancak cariye, Ahmed&#;in gördüğü durumu babasına anlatacağından korktu, Tolun&#;a gidip şöyle söyledi:

&#; Biraz önce falan yerdeyken Ahmed yanıma geldi, beni yoldan çıkarmak istedi. Ben de ondan kaçarak köşküme gittim.

Bu sözlere kanan Tolun, Ahmed&#;i yanına çağırdı. Yazdığı bir mektubu mühürleyip kapatarak, bunu kumandanlardan adını belirttiği birine götürmesini emretti. Cariyenin anlattıklarından ona bir şey söylemedi. Mektupta ise şöyle yazıyordu:

&#;Bu mektubu taşıyan kişi sana gelince boynunu vur, kesik başını da bana gönder.&#;

Ahmed mektupta yazılanları bilmiyordu. Mektubu aldı, çıkıp gitti. Giderken sözü geçen cariye onu gördü ve yanına çağırdı. Tolun&#;a söylediği yalan sözlerin nasıl karşılandığını iyice anlamak istiyordu.

Cariye, Tolun&#;a bir mektup yazdıracağı bahanesiyle Ahmed&#;i yanında eyledi. Gideceği yere göndermek için Ahmed&#;in elindeki mektubu aldı. Mektupta bir hediye emri olduğunu sanıyor, bu hediyeyi de kendisiyle fuhuş ortağı olan şahsın kazanmasını istiyordu. Bunun için mektubu onunla ilişkide bulunan hizmetçiye teslim ederek, bahsedilen kumandana gönderdi. Kumandan mektubu okuyunca emir gereği onu getiren hizmetçinin başını kestirip Tolun&#;a gönderdi.

Bu duruma şaşıran Tolun, olanlardan habersiz Ahmed&#;i aratıp yanına getirtti. Mektubu ne yaptığını sorunca, Ahmed gördüklerini aynen anlattı. Durumu anlayan cariye de korkuya kapıldı, Tolun&#;a gidip yaptığını itiraf etti, bağışlanmasını istedi.

Aynı cariye yüzünden idama mahkum olup yine idamdan kurtulan Ahmed b. Tolun ise, babasının yanında ayrı bir değer kazanmıştı.

Bu kadın defnedilemez

Ebu Hanife’nin meclisine gelen biri şöyle bir sual sordu:

– Hamile bir kadın doğum sırasında vefat etti. Onu yıkamak üzere tahtanın üzerine koyduklarında karnındaki çocuğun yaşadığı anlaşıldı. Bu kadın böylece defnedilecek mi, yoksa bekletilecek mi? Kadın şu anda yıkama tahtası üzerinde beklemektedir. Mecliste hazır bulunanlar birbirlerine bakıştılar. Bazıları:

– Bu kadın defnedilemez. Ancak bekletilir. Ola ki bekleme sırasında çocuk dünyaya gele, dediler.

Bazıları da:

– Cenaze bekletilmez. Efendimizin hadisi vardır, cenazenizi bir an önce toprağa verin, buyurdu, dediler. Böyle söylenmesine rağmen yine de gözler Ebu Hanife Hazretleri’ndeydi. O, söylenenleri dikkatle dinledikten sonra fikrini açıkladı:

– Bu cenaze, ne defnedilir, ne de çocuğun doğması için bekletilir?

Dinleyenler şaşırdılar.

– Ne yapılır öyleyse? Geride başka ihtimal mi var sanki?

Evet, Hazret-i İmam’a göre asıl ihtimal geridedir ve olması gerekeni şöyle dile getirmiştir:

– Bu hamile kadının karnı ameliyatla açılır, çocuğu alınır, sonra defnedilir!

Dinleyenler hep birden bu görüşe iştirak ettiler. Doktor geldi. Hamile kadının karnı yarılıp çocuk sağ olarak çıkarıldı. Sonra defnedildi, çocuk bakıma alındı.

Daha sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu çocuk büyüdü, sıhhatli ve akıllı bir çocuk olup, Ebu Hanife’nin ilminden, irşadından istifade etti. Ebu Hanife’nin gösterdiği fıkhî çare ile hayata gelişinden dolayı halk ona Ebu Hanife’nin oğlu adını takmıştı.

Kaynak: Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları

Evet sıra sizde: Sizde buradakilerden farklı ve yeni dini hikayeler yazmak için aşağıdaki yorum bölümünü kullanabilirsiniz.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası