hz meryemin babasi kimdir / Hz. Meryem: Allah'ın kelamının(Hz. İsa) taşıyıcısı

Hz Meryemin Babasi Kimdir

hz meryemin babasi kimdir

İSA’NIN ANNESİ MERYEM KİMİN KIZIYDI?
KURAN’DAKİ BİLGİLER: AÇIKLANAN GERÇEK Mİ YOKSA BÜYÜK BİR TARİHSEL HATA MI?1

Hıristiyanlık ile İslam arasındaki inanç ayrılıklarının temelde İsa’nın kişiliği ve yaşamı üzerine kurulduğu, bu iki büyük dinin takipçileri tarafından çok iyi bilinen bir gerçektir; ancak bazı durumlarda bu inanç ayrılığı İsa’yı aşıp son derece ilginç bir şekilde İsa’nın annesi Meryem’e kadar uzanır. Meryem merkezli bu yeni ayrışma Meryem’in babasının kim olduğu sorusuna verilen yanıtların farklılığından kaynaklanır. Hıristiyanlığın kutsal metinlerinde (İnciller ve diğer Yeni Ahit yazıları) Meryem’in ailesi hakkında hiçbir bilgi verilmediği doğrudur; yine de Hıristiyanlığın ikinci yüzyılından itibaren İsa’nın annesi Meryem hakkında havariler dönemi kilisesi tarafından gerçek İncil olarak kabul edilmeyen bazı detaylı yazılar kaleme alınmıştır. Bu yazılar genelde İsa’nın doğum ve çocukluk dönemi üzerine yoğunlaşmışlar ve Meryem’in ailesi hakkında da ayrıntılı bilgi vermişlerdir. İşte tüm bu metinlerde2 aynı biçimde yer alan geleneksel öğretiye göre İsa’nın annesi Meryem, Yohakim ve Anna’nın kızıdır.

Meryem’in annesinin ismini belirtmeyen Kur’an’a göre, Meryem’in babasının adı İmran’dır:

Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi. (Tahrim 12)3

Dahası, Kur’an’da Meryem bir kez de “Harun’un kız kardeşi” olarak tanıtılır:

Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” (Meryem )

Hıristiyanlık ve İslam’ın Meryem’in babasının kimliğini farklı bir biçimde sunmaları ne Müslüman ne de Hıristiyan dünyası için büyük bir sorundur; çünkü zaten pek çok konuda görüş ayrılığı varken bunlara bir yenisi daha eklenmiştir. Ancak Kur’an’a inananlar için asıl büyük sorun yukarıda alıntıladığımız iki Kur’an ayeti bir arada okunduğunda ve “İmran kızı, Harun’un kız kardeşi Meryem” tanımlamasına ulaşıldığında başlar. Bunun sebebi de Yahudiliğin kutsal metinlerinde İmran’ın kızı ve Harun’un kızkardeşi başka bir Meryem’in bulunuyor olmasıdır! Eski Ahit’teki verilere göre İmran (İbranice’de Amram) Musa, Harun ve Meryem’in (İbranice’de Miriam) babasıdır (1. Tarihler ). İşte bazı İslam ve Kur’an eleştirmenleri, Musa’nın kız kardeşi Meryem ile ondan küsur sene sonra yaşamış olan İsa’nın annesi Meryem hakkında Kur’an’da yazılı olan veriler arasındaki bu büyük benzerlikten (daha doğrusu benzerlik değil de özdeşlik söz konusudur) yola çıkarak Kur’an’ı yazan kişilerin iki farklı Meryem’i tek bir şahısmış gibi algılayıp çok belirgin bir tarihsel hataya imza attıklarını ileri sürerler.

Tahmin edileceği üzere, gerek Müslüman ilahiyatçılar gerekse bazı ateşli Kur’an savunucusu Müslümanlar bu ağır suçlama karşısında sessiz kalmamışlar ve İslam’ın kutsal metninin hatalı ve güvenilmez olduğu iddialarını çürütmeye çalışmışlardır. Farklı süreçlerden geçen ve her defasında biraz daha gelişme gösteren savunma argümanlarından ilkine göre Kur’an’daki Meryem ile Eski Ahit’teki Meryem’in aileleri hakkındaki verilerin şok edici özdeşliği basit bir tesadüfün ürünüdür! Başka bir deyişle, bazı Kur’an yorumcularına göre farklı zaman dilimlerinde yaşamış iki adaş kadının – üstelik ilahiyat açısından aralarında hiçbir bağ bulunmayan iki kadının – hem babalarının hem de erkek kardeşlerinin isimlerinin aynı olması son derece normal karşılanması gereken bir durumdur (!).Oysa bir mucizeyi çağrıştıran bu özdeşlik niteliğindeki benzerliğin tesadüf olarak değerlendirilmesi pek mümkün değildir; zira Kur’an’da Musa’nın kız kardeşinin adı verilmediği gibi, iki farklı Meryem’den ve bunlar arasındaki benzerlikten de söz edilmez. Kısacası, Musa’nın kız kardeşi ile İsa’nın annesi arasında herhangi bir rastlantısal benzerlik olduğu iddiası Kur’an tarafından en baştan reddedilmektedir. Bazı İslamcı ilahiyatçılara göre ise bu benzerlikler kasıtlı olarak vurgulanmıştır; ancak bu teoriyi ileri süren yorumcular iki farklı Meryem’in Kur’an’da niye aynı kişiymiş gibi gösterilmiş olduğu sorusuna tatmin edici bir yanıt veremezler; ayrıca iki Meryem’in ilahi bilgelik uyarınca ve kasıtlı olarak tek bir kişiye indirgendiğini kanıtlayan veya destekleyen bir Kur’an ayeti bulmak da imkansızdır.

“Tesadüf teorisi” ve esasında ondan türemiş olan “sembolik benzeştirme teorisi”nin Kur’an’daki tarihsel hata savlarını ve eleştirilerini reddetmekte yetersiz kaldığını gören bazı yorumcular ise İsa’nın annesi Meryem’in, İmran’ın kızı olarak tanıtılmasından yola çıkarak farklı bir okuma geliştirmeyi başarmışlardır ve bu alternatif okuma uyarınca İmran’ın babalığı harfiyen değil de sembolik olarak yorumlanmaktadır. “Sembolik babalık” olarak nitelendirilebilecek bu yeni teoriye göre Kur’an’daki Meryem, Musa’nın soyundan gelen bir İbrani’dir; dolayısıyla İmran da Meryem’in atası, yani Onun bağlı bulunduğu soyun babasıdır. “Baba” kelimesinin daha kapsayıcı ölçüde “ata” kelimesi yerine de kullanıldığı gerçeğinden destek alan bu yorumcular sonuçta İmran’ın Meryem’in fiziksel babası değil de sadece atası olduğunu savunurlar.

Hemen belirtelim, bu “sembolizm” teorisi Kur’an’ı aklamış gibi gözüktüğü için bazıları tarafından hala savunulsa bile, İsa’nın annesi Meryem’in doğumunu anlatan Kur’an cümleleriyle açıkça çelişmektedir. Kuran’ın üçüncü suresi olan Al-i İmran Suresi’nin ayetlerinde İmran’ın büyük bir soyun babası (atası) olduğu vurgulanmaktadır:

Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı.Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Al-i İmran )

Bu ayetlerden iki ayet sonra İmran’ın karısının hamileliğinden bahsedilmekte ve doğan kız çocuğuna “Meryem” isminin verildiği söylenmektedir:

Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti. Onu doğurunca, “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.” (Al-i İmran )

Bu cümlelerden açıkça anlaşılacağı gibi, Kur’an’a göre Meryem, İmran’ın karısından doğmuştur; yani İmran’ın babalığını sırf Kur’an’ı eleştirenlerin savlarını çürütebilmek için harfiyen değil de mecazi olarak yorumlamak Kur’an’a aykırıdır.

Bu teorinin de Kur’an’ı eleştirilerden koruyamadığını gören bazı çevreler ise bu sefer yöntemde köklü bir değişikliğe giderek, İmran merkezli alternatif okumalar yerine, Harun merkezli okumalar geliştirmeyi tercih etmişlerdir. Bu yeni teorilerden pek yaygın olmayanına göre Kur’an’ın Suresi’nde Meryem’e “Harun’un kız kardeşi” diye hitap eden kişiler, aslında Musa’nın kardeşi Harun’u değil de başka bir Harun’u kastetmişlerdir! İsmail Hakkı İzmirli’nin bir dönemler çok tutulan meal çalışmasında söz konusu ayete dipnot düşülerek bu ifadenin “Harun adındaki kötü bir adamın kız kardeşi, yani fahişe” veya “Harun adındaki doğru bir adamın kız kardeşi” anlamına geldiği iddia edilir (s. ).4 Daha detaylı olarak açıklamak gerekirse, bu “farklı Harun” teorisine göre Meryem’in İsa’yı doğurduğunu gören Yahudiler, Meryem ile kötü bir nam sahibi Harun isimli kişi arasında akrabalık bağı kurarak Meryem’in iffetsizliğini dolaylı olarak dile getirmek istemişlerdir. Bu teorinin zıt uçta bulunan ikinci versiyonuna göre ise Harun aslında herkes tarafından iyi nam sahibi biri olarak tanınmaktadır ve İsa’nın doğumuna kadar Meryem de pek çok İbrani kadın gibi Harun’un akrabası olan iffetli bir İbrani olarak görülmüştür.

Bir birine tamamen zıt iki seçeneği bulunan bu farklı Harun teorisinin çok da güçlü bir savunma argümanı olmadığı açıktır; zira ayette adı geçen Harun’un, Musa’nın erkek kardeşi Harun ile aynı kişi olmadığını kanıtlamak imkansız gözükmektedir. Kaldı ki, Meryem’in döneminde yaşadığı varsayılan Harun’un dürüstlük veya ahlaksızlık timsali olduğunu bilmek de mümkün değildir. Hepsinden önemlisi, iffetsizlik suçlaması için bir kadının meçhul Harun’un kız kardeşi olarak tanıtılması Yahudi kültüründe bulunmayan bir uygulama olup tamamen varsayımlara dayanmaktadır. Gerçekten de, Yahudi kültüründe ne Musa’nın kardeşi Harun’a ne de başka bir Harun’a kadınların namuslu olup olmadıklarını dolaylı biçimde belirtme görevi yüklenmiştir.

Başvurulan bu yeni yorumların da tarihsel hata suçlamasıyla karşı karşıya bulunan Kur’an’ı aklamakta yetersiz kaldığını gören bazı çevreler ise son bir çaba ile yeni bir teori geliştirmişlerdir. Diğer tüm teorilerden daha etkileyici olduğu görülen bu yeni teoriye göre Kur’an’ın üçüncü suresinde açıkça belirtildiği için İmran’ın fiziksel babalığı gerçektir ve bu yüzden sembolik olarak yorumlanamaz; ancak bu İmran ile Musa peygamberin babası İmran farklı kişilerdir. Hata eleştirilerine yanıt vermek için yeniden yorumlanması gereken ayet ise Meryem’i Harun’un kız kardeşi olarak tanımlayan Sure’nin ayetidir. Bu yeni teori doğrultusunda bu ayet harfiyen değil de sembolik olarak yorumlanmakta ve “kız kardeş” kelimesiyle aslında Meryem’in Harun soyundan geldiğinin anlatılmaya çalışıldığı ileri sürülmektedir. Daha detaylı olarak incelenirse, İsa’nın annesi Meryem, Harun’un soyundan gelen ve Kur’an’da peygamber olarak nitelenen Zekeriya’nın ve Onun karısının akrabasıdır. Bu sayede Meryem’in Harun’un soyundan geldiği anlaşılmaktadır ve işte akrabalık ifade eden “kız kardeş” kelimesi esasında Harun’un atalığına gönderme yapmaktadır.

Kulağa ne kadar mantıklı ve hatta inandırıcı gelirse gelsin, bu okumanın da diğer okumalar gibi eksik ve hatalı tarafları vardır. Her şeyden önce, Meryem’in Harun’un soyundan geldiği bilgisi kesinlikle Kuran kaynaklı değildir(!). Dahası, Kur’an’da Meryem ile Zekeriya ya da onun karısı arasında akrabalık bağı bulunduğunu söyleyen veya ima eden tek bir ayet yoktur. Gerçi Zekeriya’nın Meryem’i korumakla görevlendirildiği Kuran’da yazılıdır (); ama bu ayetlerde akrabalığa atıfta bulunulmamaktadır. Üstelik Zekeriya’nın Meryem’i tanıdığını anlatan Kur’an ayetleri Medine dönemine aittir ve Meryem’in Harun’un kız kardeşi olduğunu iddia eden ayetin yer aldığı Mekke dönemine ait sureye göre Zekeriya ile Meryem bir birlerini tanımamaktadırlar. Meryem’in Zekeriya’nın karısı ile akraba olup Harun soyundan geldiği bilgisi ise son derece gizemli bir şekilde İncil’den alınmıştır.5 Bazı Müslümanlar kendi bilecekleri nedenlerden dolayı, Hıristiyanların eleştirilerine yanıt vermek ve Kur’an’ı savunmak için “tahrif” olduğuna inandıkları ve güvenilmez buldukları Hıristiyan kutsal metinlerinden medet ummuşlardır. Tüm bu çabalara rağmen Kur’an’ın tarihsel hata suçlamalarından aklanamayacağı ortadadır; çünkü Meryem’in Harun soyundan geldiğinin Kur’an tarafından bilindiğini ama her ne hikmetse söylenmediğini varsaymak onun Harun’un kız kardeşi olarak çağrılmasına mantıklı bir neden oluşturmaz. Hepsinden önemlisi, Yahudi kültürüne göre Meryem’e sembolik anlamda bile ancak Harun’un kızı denilebilir; çünkü Meryem’den küsur yıl önce yaşamış olan Harun, onun atası/babasıdır, erkek kardeşi değil!6

Sure’nin ayetini okuyup Yahudi kavmi ile Meryem arasında geçen diyalogun gerçek bağlamını bilmek, Meryem’e “Harun’un kız kardeşi” diyen Kur’an’ın bu ifade ile gerçekten neyi kastettiğini kavrayabilmek için zorunludur:

Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” (Meryem )

Bu ayetlere göre, Meryem’in kavmindeki bazı kişiler Onu iffetsizlikle suçlarken anne ve babası hakkında olumlu tanıklıkta bulunmakta ama Meryem’in babasının adını kullanmamaktadırlar. Bunun sebebi ise Meryem’in erkek kardeşinin adını söylemeleri ve Harun ismi aracılığıyla Meryem’in öz anne-babasını tanımlamayı tercih etmeleridir. Ayette “İmran” adının bulunmaması basit bir tesadüf değildir; çünkü Meryem’in öz kardeşi Harun’un anne ve babasının kim olduğu bilinmektedir. Harun ismini kullanan Kur’an, İmran ismini kullanmayı gereksiz görmüştür. Kur’an’daki bu bağlam kardeşlik bağının evlatlık bağını anlatmada araç olarak kullanılabileceği yolundaki görüşü desteklemesi gereği Meryem ile Harun’un öz kardeş olduklarına işaret etmektedir. Meryem’in, Harun’un kız kardeşi olduğu iddiasının sembolik olarak yorumlanması gerektiği yolundaki görüş ayette yakın akrabalık belirten kelimeler (kardeş-baba-anne) arasındaki belirgin bağlantıyı görmezden geldiği için hatalıdır. Başka bir deyişle, Meryem’e Harun’un kız kardeşi denmesinden hemen sonra Meryem’in öz anne ve babasından bahsedilmesi Meryem ile Harun arasındaki kardeşlik bağının da fiziksel olarak değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Bazı kişiler akılcı bir soru sorarak Kur’an’da Meryem’in neden sadece Harun’un kız kardeşi olarak tanımlandığını ve Musa’nın kız kardeşi olarak tanımlanmadığını öğrenmek isteyebilirler. Bu sorunun yanıtı öncelikle bir kişinin tanımlanmasında tüm kardeşlerin isminden yararlanılmasının gereksizliğidir. Birden fazla kardeşi olan bir kişinin isminin, bu kardeşlerden sadece bir tanesinin ismiyle bağlantılı olarak anılması hiçbir sorun yaratmaz. Üstelik Eski Ahit’teki Meryem’in Musa yerine Harun’un kız kardeşi olarak tanıtılmasında başka kültürel ya da teolojik gerekçelerin etkisi söz konusudur. Meryem, öncelikli olarak Harun’un kız kardeşidir; çünkü Harun, Musa’dan yaşça büyüktür. Dahası, Eski Ahit’te yer alan anlatımlara göre Meryem ve Harun bir keresinde Musa’ya karşı birlikte hareket etmişler ve onu eleştirmişlerdir (Sayılar ).

Son olarak vurgulanması gereken konu, Kur’an yazarlarının İsa’nın annesi Meryem’i “Harun’un kız kardeşi” olarak tanımlarken Eski Ahit’teki bir ayetten yararlanmış olma ihtimallerinin yüksekliğidir. Gerçekten, Eski Ahit’in Çıkış kitabının bölümünün 20 ayetinde İmran kızı olan Meryem “Harun’un kız kardeşi” olarak tanıtılmaktadır. Bunu duyan yazarlar çok büyük olasılıkla bu Meryem’in aslında İsa’nın annesi olduğu zannetmişler ve büyük bir tarihsel yanılgıya düşmüşlerdir. Bu yanılgıda Eski Ahit’teki Meryem’in ilgili ayette “peygamber” olarak tanıtılması da etkin olmuştur. Kadın peygamber olamayacağını iddia eden Kur’an yazarları, İsa’nın annesi Meryem ile ilgili bazı sözlü öğretilerin etkisiyle yine de peygamber olarak nitelendirilen bu Meryem’in İsa’nın annesinden başka bir Meryem olamayacağı çıkarımına ulaşmışlardır.

Sonuçta, İslamcı yazarların tüm çabalarına ve farklı teorilerine rağmen Kur’an’daki bilgiler Meryem’in kendisinden yıldan fazla süre önce yaşamış Meryem ile aynı kişi olduğu yolundaki hatalı öğretiyi destekler niteliktedir.7


Hz. Meryem'in doğumu nasıl oldu? Allah'a adayışın sembolü: Hz. Hanne'nin duası

Hz. Meryem&#;in doğumu nasıl oldu? Allah&#;a adayışın sembolü: Hz. Hanne&#;nin duası

12 Mayıs Anneler Günü'nden yola çıkarak, Kuran-ı Kerimde ismen zikredilen tek Saliha kadın olarak bilinen Hz. Meryem'in doğumuyla ilgili annesi Hz. Hanne'nin yaşadığı süreci sizler için derledik. Ne olursa olsun Allah'a verdiği sözden dönmeyen Hz. Hanne'nin duasını ve kızı Hz. Meryem'in kıssasını haberimizde okuyabilirsiniz. İşte Hz. Hanne'nin duası ve Hz. Meryem'in dünyaya gelişi

Allah (c.c)'un rızasını kazanabilmek için yaptığımız ibadetlerin her şeyden önce ihlaslı, riyasız ve samimi olmasına dikkat etmeliyiz. Geçmiş zamanlara baktığımızda İslamiyet döneminde iz bırakan Saliha kadınlardan birisinin Hz. Meryem'in annesi Hz. Hanne olduğunu görmekteyiz. Allah (c.c)'un Kuran-ı Kerimde ismen zikrettiği tek kadın olan Hz. Meryem'in kıssası biz yaşayanlara da hayatımız içerisinde örnek olmalıdır. Hz. Meryem'in kıssasını anlatmadan önce ailesinden biraz bahsedelim

Hz. Meryem kıssası

Hz. Meryem kıssası

İslâmî kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, ahlak ve iffet timsali olan Hz. Meryem'in annesi Hz. Hanne, babası ise İmrandır. (Âl-i İmrân 3/35; et-Tahrîm 66/12) Kuran-ı Kerim'dekiÂl-i İmrân suresinde, isminden de anlaşılacağı gibi Hz. Meryem 'den bahsedilmektedir. Hz. Süleyman (a.s)'ın soyundan gelen İmran’ın soyu, İsrail oğullarının ileri gelenlerindendi. Onlar Allah'ın dininin öğretilmesi ve tatbik edilmesine öncülük ederek mümtaz bir mevki kazanmışlardı. O dönemdeki Peygamber Hz. Zekeriyya (a.s) ile İmran’ın eşi yani Hz. Meryem'in annesi Hz. Hanne kardeştiler. Hz. Zekeriyya ile İmran'ın Allah tarafından verilen bir imtihanları vardı o da çocuklarının olmamasıydı

Bir gün Hz. Hanne,  bir kuşun gagasıyla evladına yem götürdüğünü görür ve kendisinin çocuğu olmadığı için büyük bir üzüntü duyar. Ne kadar acılı olursa olsun bunun bir imtihan olduğunun bilinciyle sabrederek Allah'a asla isyan etmemiştir. Hz. Hanne her zaman olduğu gibi yine dua etmiş ve duasında, “Eğer Rabbim bana bir çocuk verseydi onu, Beytülmakdis’in hizmetine vakfederdim,” şeklinde niyetini ortaya koymuştur. Allah (c.c), bu duasına karşılık kısa zaman sonra yaşı olmasına rağmen ona bir çocuk ihsan etmiş. Allah'a şükretmiş ve hamile kalmadan önceki yaptığı duayı hatırlayarak, onu Rabbinin hizmetine adamak istemiş.

İSLAMA HİZMET EDEN ÖNCÜ KADINLARI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

Hz. Meryem

Hz. Meryem

Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerimde şöyle bahsedilmektedir: 

“Hani, (İmran’in) karısı: ‘Rabb’im! Karnımdakini, âzâdlı bir kul olarak Sana adadım. Benden olan bu (adağı) kabul et! Şüphesiz, (niyazımı) hakkıyla işiten, (niyetimi) kemaliyle bilen Sensin Sen!’ demişti.”(Al-i İmran, 35)

Hz. Süleyman (a.s) tarafından inşa edilen Beyt-i Makdis o sıralar hem mabet hem de din eğitimi verilen bir yer olarak kullanılıyordu. Yalnızca erkek çocukların mabede girip dini eğitim gördükleri bu yerde kadınların içeri girmesi bile yasaktı. Evlat sahibi olacağının müjdesini alınca İmran, bir an endişede bulunarak eşine bebeklerinin kız mı yoksa erkek mi olacağını öğrenmeden adakta bulunması durumunda ne yapacağını bilemedi. Çok geçmeden İmran hayatını kaybetti. Doğum vakti geldiğinde Hz. Hanne, bebeğinin erkek olması yönünde ümit eder iken tertemiz bir kız çocuk dünyaya getirdi.

Allah (c.c) bile ve isteyerek Hz. Hanne (a.s)'ın adağına rağmen bebeğinin kız olmasını takdir etmişfunduszeue.info Hanne ne yapacağını bilemedi ama adağından da geri dönmek istemedi. Ne olursa olsun kızını mabette eğitim görmesini sağlayarak Allah yolunda hizmet etmesini istiyordu. Buradaki kararlılığından yola çıkarak kızına (kadın kul, hizmetçi) anlamına gelen 'Meryem' ismini koydu.

al-i imran suresi

al-i imran suresi

Bir yandan anne olmanın mutluluğunu yaşarken bebeğinden ayrılacak olmanın hüznünü de yaşamıştı. Ancak yine de kızının mabette eğitim görmesi konusunda kararlıydı. Kalbindeki niyetini bilerek tüm içtenliğiyle “Bu çocuğumu mabedin hizmetine adadım!” diyerek kızını alimlerin önüne koydu. Hz. Hanne'nin bu kararlılığı alimlerin bile hoşuna gitmişti ki mabette kadınlara yer olmadığını uygun gören alimler bile Hz. Meryem'i kendi himayelerine almak için yarışıyorlardı. 

Hz. Meryem

Hz. Meryem

Hz. Zekeriyyâ (a.s) onlara:

“Ben, ona bakmaya, sizden daha layığım, çünkü onun teyzesi, benim zevcemdir.” demiş ve çekilen kura sonucu da Hz. Zekeriyya'ya çıkmıştı. Hz. Zekeriyya (a.s), Hz. Meryem’in bakımını sahiplendi ve eşine teslim etti. Hz. Zekeriyya (a.s)'ın evinde büyüyen Hz. Meryemiçin mabette mihrap yapıldı ve odaya yalnızca merdivenle girilebiliyordu. O odaya Hz. Zekeriyya (a.s)hariç birisinin girmesi de yasaktı.

Bu kıssadan özetle bağlayabileceğimiz sonuç; Hz. Meryem'in annesi olan Hz. Hanne (a.s)'ın duası ve ne olursa olsun Allah (c.c)'a verdiği sözden geri dönmemesidir. Hz. Hanne eğer kararında ihlaslı bir şekilde niyetli olmasaydı 'kızım oldu, erkek olsaydı mabede gönderirdim yapacak bir şey yok' diyebilirdi. Ancak, o öyle yapmadı tam bir teslimiyet ile yeni kavuştuğu kızını Allah yolunda hizmete adadı.

- GÜNÜN HADİSİ -

‘’Üç dua vardır ki, şüphesiz Allah-ü Teala onları kabul eder: 1- Mazlumun duası 2-Misafirin duası 3- Anne babanın çocuklarına duası’’ (Câmiü’s-Sağîr, 2/)

Allah&#;ın sıfatları ve esmalarıyla: &#;&#;Annelik&#;&#;

İLİŞKİLİ HABER

Allah'ın sıfatları ve esmalarıyla: ''Annelik''Bebeğin tutunması için zikir! Sağlıklı bebek için okunması tavsiye edilen ayet

İLİŞKİLİ HABER

Bebeğin tutunması için zikir! Sağlıklı bebek için okunması tavsiye edilen ayet

Kur’an-ı Kerîm’de İmrân ismi üç âyette geçmektedir. Bu âyette ve Tahrîm sûresinin âyetinde anılan İmrân’ın Hz. Meryem’in babası (Hz. Îsâ’nın dedesi) olduğu açıktır. Bu sûrenin âyetinde geçen İmrân ile kimin kastedildiği hususunda ise iki görüş bulunmaktadır: Bir görüşe göre bu, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un babası olan İmrân’dır. Diğer görüşe göre bu iki zatın yaşadıkları zaman dilimleri arasında yaklaşık yıl fark bulunduğu ve bu sûrede, özellikle âyetten itibaren Hz. Îsâ’nın ailesinden söz edildiği dikkate alınırsa âyette zikri geçen İmrân’ın da Hz. Meryem’in babası olan İmrân olarak anlaşılması uygun olur. Buradaki İmrân Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un babası olarak düşünülse bile, onların da Meryem adında bir kız kardeşinin bulunduğuna dair rivayet ile Kur’an-ı Kerîm’de yer alan Hz. Meryem’e “Ey Hârûn’un kız kardeşi!” şeklinde hitap edildiği bilgisi (Meryem 19/28) arasında bağ kurulması doğru olmaz. Böyle bir bağ kurulması, anılan âyet-i kerîmedeki maksadın anlaşılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. İyi incelendiğinde görülür ki, kendi toplumunda Hz. Meryem’e “Ey Hârûn’un kız kardeşi!” diye hitap edilmesi, “onun din kardeşi ve onun soyundan gelen” anlamını taşımaktadır. Her ne kadar bir kısım Doğu bilimciler bazı müslüman yazarların eserlerindeki bu karışıklığa dayanarak Kur’an-ı Kerîm’e eleştiri yöneltmişlerse de, Kur’an-ı Kerîm’in bu konudaki açıklamalarında herhangi bir çelişki ve tarihî verilerle uyumsuzluk bulunmamaktadır. Genellikle hıristiyan muhitinden gelen bu eleştirilerin objektif olmadığı, kendi kutsal kitaplarında aynı yönde yer alan bilgilere itiraz etmemelerinden kolayca anlaşılmaktadır. Nitekim Luka İncili’nde Hz. Zekeriyyâ’nın eşi Elizabeth için “Hârûn kızlarındandı” (Luka, 1/5) denmektedir (Ömer Faruk Harman, “Hz. İsa”, İFAV Ans., II, ).

Bu âyette İmrân’ın hanımı diye anılan ve Hz. Meryem’in annesi olan kadının ismi Kur’an-ı Kerîm’de zikredilmez. Onun adı İslâmî kaynaklarda Hanne, hıristiyan kaynaklarda Anna diye geçer. İmrân’ın hanımının, karnındaki çocuğu Allah için adamasıyla ilgili değişik rivayetler vardır. Bunlardan birine göre, uzun zaman çocuğu olmayan İmrân’ın karısı bir gün bir kuşun yavrusunu beslediğini görünce buna imrenmiş ve yüce Allah’a yalvarıp çocuk ihsan etmesini dilemiş ve çocuğu olduğunda onu Beytülmakdis’in hizmetine vermeyi adamıştı. Meryem’e hamile olduktan sonra da kocası İmrân ölmüştü.

İmrân’ın karısının karnında taşıdığı çocuğu tam anlamıyla Allah’a adadığı ve kabulü için niyazda bulunduğu âyetten açıkça anlaşılmaktadır. Fakat âyette geçen “muharrar” kelimesi ve adağın içeriği farklı şekillerde yorumlanmıştır. Sözlük anlamı itibariyle muharrar “âzat edilmiş, tamamen özgürlüğüne kavuşturulmuş, kimsenin kendisi üzerinde hak ilintisi kalmamış kişi” demektir. Burada kelimeye, dünya işlerinden âzâde kılınmış ve kendini sırf Allah’a kulluk etmeye veren; halis bir kul; –Yahudilik’te mâbedin ve özellikle Beytülmakdis’in hizmeti için çocuk adanması uygulamasının bulunduğu noktasından hareketle– “mâbede veya kutsal kitabı okuyanlara hizmet eden” gibi anlamlar verilmiştir. İster Allah’a kulluk yönü ister mâbede hizmet yönü vurgulanmak istensin, burada her türlü kayıt ve sınırlamadan uzak mutlak bir adama iradesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. O sebeple meâlinde bu kelimeye “kayıtsız şartsız” anlamı verilmiştir.


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa:
  Hz. Meryem Süleyman (as) neslindendir, babasının adı İmrân, annesinin adı Hanne’dir. Rivâyete göre, evliliklerinin üzerinden yıllar geçse de çocukları olmayan Hanne, çocuk sahibi olabilmek için devamlı bir şekilde Allah’a yalvarmış, kendisine bir çocuk ihsan ettiği takdirde onu Beytülmakdis’e (Mescid-i Aksâ) hizmet etmesi ve orada ibâdet için adayacağına söz vermiştir (Âl-i Imrân sûresi, 3/35). Sonunda duâsı kabul edilir ve hâmile kalır. Çocuğunun doğumunu beklediği günlerde kocası İmrân’ın vefatıyla sarsılan Hanne, bir süre sonra da bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Çocuğu kız olunca adağını yerine getirme hususunda tereddüde düştü. Çünkü kadınların Mescid-i Aksâ’nın hizmetinde bulunmaları alışılmış bir durum değildi. Özel halleri dolayısıyla da bu işe uygun görülmezlerdi. Bu tereddüt içinde kızına, çok ibâdet eden ve hizmetkâr anlamına gelen Meryem adını vererek onu ve neslini şeytandan koruması için Allah’a dua etti: “Onu doğurduğunda, -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi biliyordu- ‘Ya Rab! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona Meryem adını verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş şeytandan sana sığındırırım!’ dedi.”(Âl-i Imrân sûresi, 3/36). Hanne, bir süre sonra tereddütten kurtuldu ve adağını yerine getirmeye karar verdi. Bu konuda aktarılan haberlere göre, Meryem’in din adamlarından hangisine emânet edileceğini kur’a ile belirlemeyi kararlaştıran din adamları, üzerlerine isimlerini yazdıkları kalemlerini (veya oklarını) bir ırmağa atacaklar, kimin kalemi suyun üstünde kalırsa Meryem’i ona teslim edeceklerdi. Irmağa attıkları kalemlerden sâdece Zekeriyâ’ya (as) ait olanı su üstünde kalınca Hanne, Meryem’i aynı zamanda kız kardeşinin kocası olan Beytülmakdis imamı Zekeriyâ peygambere teslim etti.[1] Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamberimiz’e (s.a.v.) hitaben, bu olaya işâret edilerek şöyle buyurulmuştur: “Bu, sana vahyettiğimiz ğayb haberlerindendir: Meryem’e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, tartışırlarken de orada bulunmadın.” (Âl-i Imrân sûresi, 3/44). Hz. Meryem, Mescid-i Aksâ’da Hz. Zekeriyâ’nın gözetiminde iyi ve güzel bir şekilde yetişti. Zekeriyâ (as), onun ibadet etmesi için ayrı bir oda/mihrap tahsis etmişti. Zamanını orada ibâdet ve dua ile geçiriyordu. Onun odasına her girişinde, yanında çeşitli yiyecek maddeleri gören Hz. Zekeriyâ, ona bunların nereden geldiğini sorardı. Meryem ise, bunların Allah tarafından gönderildiğini söylerdi (Âl-i Imrân sûresi, 3/37). Hz. İsa’nın Müjdelenmesi Zamanının büyük bölümünü mihrâbında ibâdet ve tâatla geçiren Hz. Meryem, iffeti ve takvasıyla meşhur bir azîze olmuştu. Hz. Zekeriyâ’yı dahî gıbta ettirecek takvâ alâmetlerine sahipti. Bu günlerde Hz. Meryem’e gelen Cebrâil (as) Allah Teâlâ’nın kadınlar arasından onu seçtiğini, tertemiz ve bütün kadınlara üstün kıldığını bildirdi. Gönülden teslimiyet ve ibâdete devam etmesini emretti (Âl-i Imrân sûresi, 3/). Allah Teâlâ, İsâ’ya (as) anne olma şerefini bahşederek, onu dünya kadınlarının efendisi yapacaktı. Artık bunun zamanı yaklaşmıştı. Hz. Meryem bir gün, muhtemelen ibâdet ve tefekkür için ailesinden biraz uzak tenha bir yere gitmişti. Onların gözlerinden uzak olduğu bir sırada, karşısına ansızın bir erkek çıktı. Büyük bir korkuya kapılan Hz. Meryem, ondan kendisine dokunmamasını istedi ve yapabileceği kötülükten Allah’a sığındı. Ancak ona bir erkek suretinde görünen bu şahıs, kendisinin vahiy meleği Cebrail olduğunu ve Allah tarafından önemli bir görev için gönderildiğini söyledi. Allah’ın kendisine mübârek bir çocuk vereceğini ve bu çocuğun mucizelerle desteklenen bir peygamber olacağını müjdeledi (Meryem sûresi, 19/). Hz. Meryem’in, “Ben bâkireyim, bana hiç bir beşer dokunmadığı ve iffetsiz biri de olmadığım halde nasıl çocuğum olabilir?” diye sorması üzerine, “Melek şöyle dedi: ‘Bu iş, dediğim gibi olacaktır.’ Çünkü Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek bana pek kolaydır. Hem biz, onu nezdimizden insanlara birmucize ve rahmet kılacağız. Ezelde böyle takdir etmişizdir.” (Meryem sûresi, 19/). Kur’ân-ı Kerîm’de bir başka yerde, meleğin, doğacak çocuğun ismini ve diğer bâzı özelliklerini de açıkladığı bildirilmektedir: “Melek (Cebrail) demişti ki: ‘Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir kelime ile müjdeler ki, onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’dir. Dünya ve ahirette şerefli ve Allah’a yakın kılınanlardan olacaktır. İnsanlarla, beşikte iken de, yetişkin iken de konuşacaktır. O, salih kimselerden olacaktır.”(Âl-i İmrân sûresi, 3/). Bir başka yerde ise Cebrâil’in Hz. Meryem’e, Allah’ın doğuracağı çocuğa, doğru düşünmeyi sağlayan ilmî kâbiliyet vereceğini, yazı yazmayı, Tevrat ve İncil’i okumayı öğreteceğini, İsrailoğulları’na mûcizelerle desteklenen bir peygamber olarak göndereceğini de haber verdiği bildirilmektedir (Âl-i Imrân sûresi, 3/). Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Meryem’in iffeti ve Hz. İsa’ya hamile kalışı hakkında ise iki yerde bilgi vermektedir: “Allah, îman edenlere namusunu koruyan İmrân kızı Meryem’i de misâl gösterir. Biz, ona ruhumuzdan üfledik. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti ve itâatkâr olanlardandı.”(Tahrim sûresi, 66/12). “Nâmûsunu koruyan Meryem’i de hatırla. Biz, ona rûhumuzdan üfledik. Onu da, oğlunu da âlemlere bir mûcize kıldık.(Enbiyâ sûresi, 21/91). Hz. Meryem’in Hz. İsâ’ya hamile kalmasını sağlayan bu ilâhî üfleme, topraktan yaratılmış Hz. Âdem’i canlı hale getiren ve onu meleklerin secdesine lâyık kılan üflemenin benzeridir. Bu rûh, bütün eşyayı yaratan Allah’ın rûhudur, bütün canlılar canlılığını ondan alırlar. Bu rûhun veya nefhanın (üflemenin) hakikati ya da cansız varlıkları nasıl canlı hale getirdiği bilinemediği gibi, iffet sahibi bâkire Meryem’in, üfleme ile gebe kalmasının sırrı da akıl yoluyla bilinemez. Çünkü bu konu Allah’ın kudretine taalluk eden bir husus olup eşyanın oluşumuyla ilgili tabîî kanunların dışındadır. Hz. İsa’NIN Doğumu-Beşikte İken KonuşmasıKendisine zinâ iftirâsı atılmasından korkan Hz. Meryem, doğum zamanı yaklaşınca, toplumdan ayrılıp uzak bir yere gitti. Doğum sancısı gelince, bir hurma ağacına tutunmak zorunda kaldı. Doğum sancısı ve yalnızlığın yanında özellikle kavminden görebileceği hakaret ihtimâli onu iyice bunaltmıştı. Hatta kendi kendine daha önce ölmeyi ne kadar istediğini söylüyordu (Meryem sûresi, 19/ ). Ancak doğumu yaptığı sırada kendisine seslenildiğini duydu. Bu ses ona güzel müjdeler veriyordu: “Melek, Meryem’in aşağı tarafından şöyle seslendi: ‘Sakın üzülme! Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı. Hurma dalını kendine göre silkele, üzerine taze ve olgun hurmalar dökülsün. Ye, iç, gönlünü hoş tut. Eğer birini görürsen, ‘Rahman olan Allah’a susma orucu adadım, bugün kimseyle konuşmayacağım.’ de.”(Meryem sûresi, 19/ ). İşittiği ses, hurmalardan yiyip sudan içmesi ve gönlünü hoş tutması yanında, görüldüğü gibi, bebeği hakkında kendisini hesaba çekmek isteyenler olursa, ona susma orucu tuttuğunu ve o gün kimseyle konuşmayacağını söylemesini emrediyordu. Çünkü Allah Teâlâ, ona yöneltilecek sorulara cevap verme sorumluluğunu kendi üzerine almıştı. Bu müjdeler Hz. Meryem’e cesaret vermişti, çocuğunu alıp şehre döndü. Ne var ki, korktuğu başına geldi ve tahmin ettiği şekilde kavminin ağır bir itham ve iftirasıyla karşılaştı. Onun kucağında bir çocukla geldiğini görenler, büyük bir öfke ve hayret içinde, annesi ve babası iffet sahibi temiz kişiler olduğu halde bu kötü fiili nasıl işlediğine hayret ettiklerini ve ondan böyle bir şeyi asla beklemediklerini söylüyorlardı (Meryem sûresi,19/ 27). Bu hakaretler karşısında Hz. Meryem, çocuğa işâret ederek, verilen emir gereğince konuşmadı. Ancak son derece öfkeli kalabalık, beşikteki çocuğun konuşup cevap vereceğine inanmadıklarından, Hz. Meryem’in kendilerini alaya aldığını sandılar. Ancak tam bu sırada, beşikteki çocuk İsa (as) dile geldi ve düzgün bir şekilde konuşmaya başladı: “Beşikteki İsa dile gelerek şöyle dedi: ‘Şüphesiz ben, Allah’ın kuluyum. O, bana mutlaka kitap verecek ve beni peygamber yapacaktır. Beni bulunduğum her yerde insanlara yararlı, mübârek bir kimse kıldı. Hayatım boyunca namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti. Beni anneme hürmetkâr kıldı. Beni asla zâlim ve isyankâr yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün Allah bana selâm ve emniyet vermiştir.”(Meryem sûresi,19/ ) Ancak bu büyük mucize, İsrâlioğulları’nın iknâ olmasına yetmemişti. İsa (as) ve annesi hakkındaki korkunç iftiralarına ve hakîkati inkârlarına devam ettiler (Nisâ sûresi, 4/). Peygamberliği ve DâvetiRivayete göre, Hz. Meryem, oğluna bir kötülük yapmalarından çok korkuyordu. Neticede Allah Teâlâ, ona oğlunu Mısır’a götürmesini bildirdi ve o da emredileni yaptı. 12 yıl orada kaldıktan sonra tekrar Filistin’e döndü. Onların gittiği yerin Dımaşk Ğûta’sı veya Kudüs olduğu da söylenmiştir.[2] Kur’ân-ı Kerîm, anne-oğula yönelik bu ilâhî himâye ve göçe kısaca işâret etmektedir: “Biz, Meryemoğlu İsa’yı ve annesini bir mucize yaptık. O ikisini oturmaya elverişli, akarsulu yüksekçe bir yerde barındırdık.”(Mü’minun sûresi, 23/50). İsa (as), annesinin gözetiminde iyi bir şekilde büyüdü, ağırbaşlı ve keskin anlayışlı bir çocuk olarak temayüz etmişti. Rivâyete göre Hz. Meryem, Filistin’e döndüklerinde 13 yaşında olan oğlunu, doğduğu köy olan Nâsıra’ya götürdü. İsa (as), 30 yaşına ulaşıncaya kadar bu kasabada yaşadı. Kaynaklarda onun köyünde geçirdiği 17 yıl içinde başından geçenler hakkında bilgi bulunmamaktadır. İsa (as) 30 yaşında iken peygamberlik görevine getirildi ve kendisine kitap olarak İncil verildi: “O peygamberlerin peşinden, kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden Meryem oğlu İsa’yı gönderdik. Ve ona, içinde hidâyet ve nur olan ve kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden, Allah’tan korkanlar için bir hidâyet rehberi ve bir nasihat olan İncil’i verdik. İncil’e tâbi olanlar, Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlere gelince, işte onlar, fâsıkların ta kendileridir.”(Mâide sûresi, 5/). İsa (as) dâvetini yürütürken, bu âyette geçtiği gibi, sık sık Tevrat’ı tasdik edici olarak gönderildiğini hatırlatıyor ve insanları kendisine tâbi olmaya çağırıyor, yahudileri içine düştükleri sapıklıklardan kurtarmaya gayret ediyordu. Haram ve helâl hususunda anlaşmazlığa düştükleri meseleleri açıklıyor, sonradan uydurdukları haramların aslında helâl olduğunu söylüyordu (Zuhruf sûresi, 43/). Aslen bir yahudi olan ve yahudi toplumu içinde büyüyen İsa (as), önceki peygamberleri ve Tevrat’ı tasdik etmekle vazifelendirildiğini ve Tevrat’ta yapılan değişiklikleri düzeltmek üzere gönderildiğini söyleyerek, insanları Allah’ın birliğini kabule, O’na kulluğa ve sadece O’nun emirlerine itâate çağırıyordu. İçinde bulundukları kötülüklerden sakındırıyor, âhirete iman etmeye ve o gün için hazırlık yapmaya dâvet ediyordu. Gurur ve kibiri, israf ve lüksü terkedip, zühd ve tevekküle, mütevâzi bir hayata çağırıyordu. Zulmü bırakmalarını ve aralarında iyi geçinmelerini istiyordu. İsrâil oğulları, Hz. Musa’dan sonra kendilerine çok sayıda peygamber gönderildiği halde, Hz. Musâ’ya gönderilen dini ve bu dinin kitabı Tevrat’ı tahrif etmiş bulunuyorlardı. Hahamlar ve mâbed görevlileri, para kazanmak için Allah’ın sözlerinin yerine kendi sözlerini koyarak Tevrat’ı değiştirmekten kaçınmadıkları gibi, aksine bunu bir meslek haline getirmişlerdi. Hazinelerini doldurmak için, fakir fukarayı mâbede kurban ve hediyeler sunmaya teşvik ederler, bu hediyeleri kendileri için kullanırlardı. Hahamlar ve papazların insanların mallarını haksız yere yediklerine Kur’an-ı Kerîm’de işaret edilmiştir (Tevbe sûresi, 9/34). Bu dönemde, toplumda gelir dengesi altüst olmuş, büyük çoğunluk fakirlikle boğuşurken idareciler ve din adamlarından meydana gelen varlıklı üst sınıf, lüks ve sefahate dalmıştı. Toplumda ahlâksızlıklar, yolsuzluklar ve hastalıklar yaygın hâle gelmişti. Tıp ilmi geliştiği halde hastalıkların önü alınamıyordu. Yahudiler arasında zulüm ve haksızlıklar yayılmış ve haram-helâl anlayışı bozulmuştu. Hz. İsa (as), dâvetini yürütürken, kendisine karşı zaman zaman işbirliği yapan iki önemli muhâlefetle karşılaştı. Muhalefetin şiddetli kanadını, dinleri adına onun dâvetini engellemeye çalışan yahudîler teşkil ediyordu. Diğer muhalif gurup ise, o sırada Filistin ve çevresini işgal altında tutan Romalı idareciler idi. Yahudi hahamlarının İsa (as) ve Hıristiyanlığı Roma idâresine karşı bir tehdit olarak göstermeye çalışmaları, yöneticileri harekete geçirmişti.
  1. İSA KISSASINDAN ÇIKARILACAK BAZI DERSLER
  2. Hz. Meryem, namusunu koruma hususunda mü’minlere örnek gösterilmiştir: “Allah, iman edenlere, namusunu koruyan İmran kızı Meryem’i de misal gösterir.” (Tahrim sûresi, 66/12).
  1. Hz. İsa’nın Meryem’e üflenmiş bir rûhtan vücut bulması, Allah’ın yüce kudretinin yanı sıra, aynı zamanda rûhun bedenden ayrı bir varlık olduğunu inkâr eden yahûdî toplumunda rûhun varlığını ilan eden bir mucize mahiyetindedir.[3]
  1. İsa (as) daha beşikte iken kendisinin Allah’ın kulu olduğunu söylediği ve peygamberliği döneminde bu gerçeği sık sık dile getirdiği halde, Hıristiyanlar onu Allah’a nisbet ederek tevhid inancından uzaklaşmıştır. Onlar da önceki inkârcı toplumlar ve Yahudiler gibi tevhid inancını tahrif etmiştir (Tevbe sûresi, 9/30).
[1]. Sa’lebî, ; İbn Kesîr,Kasasu’l-enbiyâ,II, [2]. İbn Kesir, Kasasu’l-enbiyâ,II, [3]. Muhammed Ebu Zehra, Hristiyanlık Üzerine Konferanslar, s.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası