doğal afetler deprem / Deprem ve diğer doğal afetler çocuklara nasıl anlatılmalı?

Doğal Afetler Deprem

doğal afetler deprem

Dr. Necati Dedeoğlu
Prof. Dr. Akdeniz  Üniversitesi Tıf Fak. Halk Sağlığı AD

 Doğal  afetler, toplumun normal yaşam düzenini bozan ve onun uyum sağlama kapasitesini aşarak dış yardıma gereksinim duyuran ekolojik olaylardır. Özellikleri genellikle ani ve beklenmeyen bir zamanda olmaları ve büyük yıkımlar yapmalarıdır. Ülkemizde en sık görülen doğal afet türü depremlerdir. 
 Depremin kendi zararından başka, neden olduğu yangın, sel ve toprak kayması gibi olaylar da ikinci bir afete yol açabilir. 
 Pek çok ölüm ve  yaralanmalara neden oldukları halde diğer hastalıkların tersine doğal afetlerde, afet sırasında ve sonrasında öncelik sağlık hizmetlerinde değildir. Doğal afetler de diğer sağlık sorunları gibi ele alınıp, koruyucu hizmetler; birincil, ikincil ve üçüncül olarak gözden geçirilebilir. 

 Birincil Koruma
 Koruyucu hizmetlerin en önemlisidir. Amaç olası afetlerin, afete dönüşmesini önlemektir. 
 Bu amaçla yapılacak çalışmalar: 
 a) Önleme: Doğal afetlerin pek çoğu önlenemezse de çığ, toprak kayması, sel gibi afetlerde önleme çalışmalarının büyük etkisi bulunmaktadır. Çığların önceden top atışıyla düşürülmesi, jeofizik araştırmalarla toprak kayması olabileceği saptanan yerlerde yerleşimin önlenmesi, baraj, set, ağaçlandırma gibi sel önleyici çalışmaların yapılması bu tür önlemlerdir. Ancak depremler önlenememektedir. 
 b) Hazırlıklı Olma: Afetin önlenmesi kadar, afete hazır olmak da önemli olup durum saptanması öncelik taşır. Afet öncesi toplum ve bölgeye ilişkin coğrafi, demografik ve yapıların niteliği, personel nicelik ve niteliği; sağlık kuruluşlarının araç, gereç, tıbbi ve diğer malzeme, sağlık kuruluşlarının olağan ve acil durum kapasiteleri ile önceki afet deneyimleri (ölüm nedenleri ve sayısı, yaralanma nedenleri ve sayısı, boşaltma ve kurtarma işlemlerinde karşılaşılan güçlükler, maddi yıkım) gözönüne alınır. Çalışmalarının bu konularda eğitilmiş ve deneyimli bir koordinatörün başkanlığında, değişik örgütlerin ve disiplinlerin katılacağı komisyonlarca yapılması gerekir. Risk altındaki bölge ve nüfus belirlenir. Alınacak önlemler, yapılacak hazırlık çalışmaları planlanır, belgelenir. 
 Gerekli malzeme ve araç gerecin sağlanması ve depo edilmesi, personelin ve halkın ilk yardım ve afet hizmetlerine ilişkin eğitimi, afet anında kimin ne yapacağının belirlenmesi (görev tanımları), örgütlenme, ekiplerin kurulması, plan ve program yapılması sağlanmalıdır. Afetteki yıkım ve kaybın azalması ancak hemen her afetin ortak noktası olan gecikme, kaynak israfı, kargaşa ve paniğin önlenmesi ile olasıdır. Bu ise gerçekçi ve düzenli bir planlamanın yapılması ile sağlanır. Risk altındaki bölgelerde yerleşme yoğunluğu ve düzenli alt yapı tesisleri, acil aydınlatma sistemleri, itfaiye ve hastane gibi önemli yapıların yedek su ve enerji kaynakları afete hazır biçimde planlanarak yapılmalıdır. Binalara, iletişim ve ulaşım hatlarına, su ve yiyecek kaynaklarına, ısınma ve aydınlatma sistemlerine bir deprem anında olabilecek hasarlar önceden belirlenmelidir. Planlama sadece afet öncesi ve afet sırasında neler yapılacağını değil, afetten sonra yapılacak çalışmaları da içermelidir. 
 Sağlık örgütü de depreme kendi açısından hazırlıklı olmalıdır. Hekimler başta olmak üzere sağlık personeli önce mesleki eğitimleri sırasında, sonra da çeşitli kurslar kanalıyla afetlerdeki sağlık hizmetleri konusunda eğitilmelidirler. 
 Riskli bölgelerde oturan vatandaşlara afetlerde ilk yardım, hijyen kuralları, göçük altından insan kurtarma gibi konularda eğitim verilmeli, broşürler dağıtılmalıdır. Bu bölgelerde ilaç ve tıbbi malzeme yedeği bulundurulmalıdır. 
  Hastanelerin de deprem için hazırlıklı bulunmaları gerekir. Bu hazırlık daha hastane inşa edilirken, depreme dayanıklı olmasına özen gösterilmesiyle başlar. Hastanelerin bağımsız su ve enerji kaynakları bulunmalı, afet anında kullanılmak üzere gerekli malzeme ve ilaç depo edilmelidir. Hastanelerin acil yatak kapasiteleri saptanmalı, afet sırasında hangi bölgenin hastalarının hangi hastaneye ve nasıl taşınacağı belirlenmelidir. Gerekebilecek sahra hastanesi sayısı ve kapasiteleri de değerlendirilip elde bulunanlarla karşılaştırılmalıdır. 
 Her afette ne tür hasar olduğu, ölümlerin yer, kişi, zaman dağılımı, yapılan kurtarma çalışmaları, harcanan kaynak, görülen aksaklıklar gibi konuların saptanması ve kaydedilmesi, bir sonraki afet için tutarlı hazırlıkların yapılabilmesini sağlar. 
 Burada yapı tiplerine de değinmekte yarar vardır. Deprem sırasında en çok hasar gören ve can kaybına yol açan binalar ağır toprak damlı, çamur harçlı, taş ya da kerpiç duvarlı yapılardır. Tuğla ve biriket yığma yapılar ikinci sırayı almakta, ahşap ve betonarme binalar en az zarar görmektedir. 
 Bugün depreme %100 dayanıklı bina yapmak olası ise de çok pahalıya mal olmaktadır. Bunun yerine büyük depremde çökmeyen, orta depremde az hasar gören, küçük depremde hasar görmeyen bina yapmak daha akılcı bir yol olmaktadır. Deprem bölgelerinde inşa edilecek yapıların özellikleri ilgili yönetmeliklerde belirlenmiştir. Bu yönetmeliklerin uygulanması, kent ve kasabalarda belediyelerin, diğer yerlerde kaymakamların sorumluluğundadır. Ancak teknik eleman yokluğundan ve ihmalden, değil özel inşaatlar, resmi binaların inşaatlarında bile gerekli teknik kurullara uyulmamaktadır. 
 Yerleşim yerinin seçimi de önem taşır. Alüvyonlu, yamaç molozlu, yüksek taban sulu olan yerleşim yerlerinde binalar nasıl yapılırsa yapılsın depremde büyük hasar olacaktır. Ülkemizde ise yerleşim yerleri bu özelliklere dikkat edilmeden kurulmaktadır. 
 c) Erken Tanı ve Uyarma 
 Yer kayması, kuraklık, tayfun, su baskını gibi afetleri önceden saptayabilmek olasıdır. 
 En ufak bir tehlike belirtisinde uyarı yapıldığında, gerekli önlemler zamanında alınmakla birlikte sonradan gerçekleşmeyen pek çok afet nedeniyle gereksiz endişe yaratılmış olacaktır. Buna karşın son dakikaya kadar beklendiğinde afetin ortaya çıkacağı kesin olduğundan gerçek olmayan alarmlar azalacak, ancak bu kez de bazı durumlarda çok geç kalınmış olacaktır. 

 İkincil Koruma
 Afet sırasında ve afetten hemen sonra alınan önlemleri içerir. Birincil korunmada olduğu gibi bunun da çok azı sağlıkla ilgilidir. Aslında afet sırasında ve hemen sonrasında resmi örgütlerin ve yardım kuruluşlarının yapabileceği şeyler de sınırlı kalmaktadır. Çünkü afet sırasındaki ölüm ve yaralanmaların büyük kısmı ilk birkaç saatte olmaktadır. Deneyimler afetten sağ kurtulanların %75’inin afetten 30 dakika sonra kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarına başladığını göstermektedir. En erken ve etkin yardımın bu biçimde yerel halk tarafından sağlanıyor olması, afet öncesi hazırlık ve eğitimin önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Dışarıdan gelen yardımın afet bölgesine ulaşması ortalama 24 saati bulduğundan risk altındaki bölgelerde yerel halk afet anında neler yapacağı, kimden emir alacağı, stokların nerelerde bulunduğu vb. konularda önceden eğitilmelidir. Bu saptamada afet anında yapılacak işleri o işi günlük yaşamda yürüten kişinin yapması akıllıca bir iştir (aşçının afet mutfağında, itfaiyecinin kurtarmada, emniyet görevlisinin düzeni sağlamada görev alması gibi). Afet anında bu görevlilerin evleri de hasar görebilir, aileleri yaralanabilir. Böyle bir durumda görevlide ailesi ve görevine ilişkin sorumlulukları açısından bir çatışma doğar. İlk kurtarılacak ve emniyete alınacak afetzedeler arasında bu görevlilerin aileleri bulunmalıdır. 
 Afet sırasında yardım çalışmalarında ilde vali eşgüdümü sağlar. 7269 sayılı Afetler Yasası valiye afet sırasında olağanüstü yetkiler tanımıştır. Vali 18-65 yaş arasındaki bütün erkeklere (asker ve yargıçlar dışında) görev vermeye, bedeli ya da kirası sonradan ödenmek üzere; canlı ve cansız, özel ve resmi her türlü taşıt araçlarına, gerekli alet ve malzemeye el koymaya, tedavi, kurtarma, yedirme, barınma gibi işlerle, bu işlerin gerektirdiği acil satınalma ve kiralama yapmaya, devlete, özel kişilere ait bina, bahçe, arazi gibi taşınmaz malları el koymaya yetkilidir. Savunma Sekreteri, Jandarma Kumandanı, Emniyet Müdürü, Sağlık Müdürü ve İl Mal Müdürünün oluşturduğu bir ekip kurtarma ve yardım hizmetlerinin eşgüdümünü yapar. Güvenlik, sağlık, beslenme, barındırma, hasar saptanması, yardım ve kamu kuruluşlarına ilişkin komisyonlar kurulur. 

 Afet sırasında ve hemen sonra yapılacak çalışmalar önem ve öncelik sırasıyla şunlardır: 
 Afete Uğrayan Bölge ve Etkilenen Nüfusun Belirlenmesi:
 Afet olur olmaz, ilk yapılacak iş afetin nereleri ve yaklaşık ne kadar nüfusu etkilediğinin belirlenmesidir. Pekçok afette ulaşım ve haberleşme bozulduğundan, belirleme oldukça güçleşmektedir. Belirlemenin helikopter ya da uçakla yapılması en uygun yöntemdir. 
 Enkaz Kaldırma ve Kurtarma:
 Sorunun hangi bölgeleri ve yaklaşık kaç nüfusu etkilediği saptandıktan sonra, daha önceden yapılmış hazırlık çalışmaları doğrultusunda komisyonlar kurulur ve varolan planlara göre valinin eşgüdümünde çalışmalara başlanır. Vali en kısa sürede Kızılay, Bayındırlık ve İskan Bakanı, İçişleri Bakanı ve diğer yetkililerle ilişki kurup, durumu bildirir ve yardım ister. Vali kendisine sağlanan yetki ile enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarını hemen başlatır. Burada afetten sağ kalanların ve askeri birliklerin önemli rolü bulunmaktadır. Gerektiğinde Belediye, Karayolları ve askeri birliklerin dozer, vinç gibi araçlarından ve diğer araçlarından yararlanılır. Yaralıları bulma, enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmalarında bu işi yapanların önceden eğitilmiş olmalarının yararı çoktur. Böylece yaralı insanların en az zararla enkaz altından çıkartılması ve vertebra kırıklarına, medülla spinalis kesilerine yol açılmadan taşınması olasıdır. Afet öncesinde kazma, kürek, balta gibi araç gerecin depremden etkilenmeyecek bir yerde depo edilmiş olması da kurtarma çalışmalarını kolaylaştırmaktadır. 
 Kurtarma çalışmaları oldukça uzun sürebilmektedir. Özellikle ulaşımı güç, küçük köylerde kurtarma ve enkaz kaldırmada genellikle geç kalınmaktadır. Bu yerleşim yerlerin kara ve hava yoluyla ulaşmada, yararlı, ölülerin taşınmasında, besin maddeleri ve çadır, battaniye ulaştırılmasında, enkazın kaldırıp, çadırların kurulmasında, emniyet ve güvenliğin sağlanmasında yine askeri birliklerin büyük rolü olmaktadır. 
 Beslenme: 
 Bu kişilere verilecek bir bardak çay, beslenmelerini sağlamasa bile morallerini düzeltmede önemli bir rol oynar. Beslenme stratijisine özetlemek gerekirse: 
 İlk birkaç saatte: Afetzelere sıcak içecek verilir. Kurtarma çalışmalarına katılanların ve çocukların beslenmesi sağlanır. 
 İlk iki gün: Önce hazırlanıp depo edilmiş ya da afetten kurtarılmış daha çok kuru besin maddeleridir. 
 İki-on gün arasında: Sahra mutfakları, fırınlar ve gelen diğer gıda yardımı ile afetzelere yemek sağlanması. Bunun için aşçı, yakıt, yemek ocakları, kapkacak ve diğer mutfak malzemesi sağlanmış, ortak yemek yenecek, üzeri çadır bezi ile kapatılmış masa ve sıraları bulunan bir yemekhane kurulmuş olmalıdır. Yetişkinlere günde iki öğün, çocuk, hamile ve emzikli kadınlara günde üç öğün yemek verilir. 
 On günden sonra: Afetzelere yakacak, ocak, mutfak malzemesi sağlanarak, kendi yiyeceklerini kendilerinin hazırlamaları gerçekleştirilir. Bu dönemde afetzelere ekmek ve diğer besin maddelerinin adilce ve karışıklığa yol açmadan dağıtılmasını sağlayan bir sistem kurulmalıdır. 
 Afet sonrasında bölgede bulunan un fabrikası, değirmen, fırın, soğuk depo, gıda ambarı gibi yerlerde görülen hasarlar saptanmalı, bunların kullanılabilecek durumda olanları hemen onarılmalıdır. Sağlanacak gıda yardımında en büyük pay kolay saklanıp, taşınabildikleri ve ülkemizin temel gıda maddesi olduğu için tahıllarındır. Tahıl, enerji ve protein kaynağı olarak genellikle yeterli olsa da, yağ, süt, süt tozu ve peynir gibi diğer protein kaynakları ve özellikle A vitamini açısından desteklenmelidir. Kişi başına ortalama günde 2000 Kcal sağlamak üzere diyet düzenlenmelidir. Kalorinin %65’i karbonhidratlardan %20’si yağlardan, %15’i proteinlerden sağlanmalıdır. Çocuklar için 1,5 gr/kg/gün, erişkinler için 1 gr/kg/gün protein verilmesi gerekir. Beslenme açısından risk altında olanlar, 0-5 yaş grubundaki çocuklar ile gebe ve emzikli annelerdir. Afet süresi kısa bir dönemi kapsadığından, dengeli beslenme çok fazla önem taşımamakta, gerekli enerjinin sağlanması daha önemli olmaktadır. Beslenme bozuklukları daha çok afet sonrasında, geçici yerleşim sırasında ortaya çıkmaktadır.  Hayvan varlığının kurtarılması, korunması ve beslenmesi de afet sonrası beslenmenin düzenlenmesinde önemli yer tutar. Önemli bir diğer konu da gıda hijyenidir. Gıdaların böcek, fare ve sineklerden korunması gerektiği gibi, serin bir yerde saklanması, üstü, kapalı tutulması, hijyen kurallarına göre hazırlanması ve günlük olarak tüketilmesi zorunludur. 
 Barınma:
 Afetzelerin beslenmesi kadar barındırılması ve ısıtılması da önemlidir. Afetten hemen sonra yardım ulaşana kadar halk yıkıntıdan kurtarabildikleri tahta, tuğla kiremit, yatak ve yorganlarla kendi barınağını hazırlamakta, çok hasar görmemiş binalara yerleşmekte, çadır ve prefabrik barakalar ancak birkaç gün sonra kurulabilmektedir. Çadırlar sekizer metre arayla düzgün sıralar halinde kurulur. Yollara ve su kaynaklarına yakın, drenajı kolay, hafif eğimli alanda, sivrisinek üreme yerleri ve çöplük gibi sakıncalı yerlere uzak yerlerde kurulmalıdır. Hizmet bölümü (yemekhane, hastane, idare çadırları) ve vatandaşların kaldıkları çadırlar ayrı iki bölüm halinde kurulur. Çadırlarda kalacak insan sayısı 3 m2/kişi kriterine uygun olarak saptanır. Çadırlarda ısınma ve aydınlatma için araç-gereç sağlanır. 5-6 çadır için bir çöp bidonu, bir tuvalet, 200 litrelik bir su deposu bulunur. 
 Afet kış mevsiminde olmuşsa, afetzedelerin ısıtılması ve mevsim koşullarına uygun giydirilmesi, yorgan, battaniye ve uyku tulumu sağlanması önemlidir. Isınma sırasında yangın açısından gerekli önlemler alınmalıdır. 
 Ulaşım ve Haberleşme: 
 Yalnızca yardım ulaştırmak değil afet bölgesi içinde haberleşmeyi ve bilgi alışverişini sağlamak, ayrıca bölge dışına bilgi ulaştırmak da önemlidir. Gerekli önlemler ve öncelikler ancak bu bilgiler ışığında belirlenebilir. Saat başı ve günlük bilgiler toplanmalı ilgili yerlere beklemeden iletilmelidir. Görev yapabilen sağlık birimleri, sağlık binalarının hasar durumu, personel durumu, ilaç ve malzeme miktarı, yol, iletişim ve su sistemlerindeki hasar konusunda bilgi toplanmalıdır. 
 Güvenlik: 
 Güvenliğin sağlanmasından yerel emniyet ve jandarma kuvvetleri sorumludur. Yağma ve talanın önlenmesi, hırsızlıkların engellenmesi, sahipsiz malların güvenlik altına alınması, ölenlerin kimliklerinin saptanması, cenazelerin kaldırılıp gömülmesi, gıda ve diğer malzemelerin korunması, uygun dağıtımı ile kamu düzeninin kurulup korunması bu güçlerce sağlanır. Halkla bu konuda iş birliği yapılabilir. 
  Koruyucu Sağlık Hizmetleri - Çevre:
 Koruyucu hekimlik ve çevre sağlığı hizmetleri sağlık hizmetlerinin en önemlilerindendir: 
 1. Temiz ve yeterli su sağlanması önceliklidir. 
 2. Tuvaletler, yerleşim yerleri ve su kaynaklarından uzak, sineklere kapalı, koku çıkmayacak ve kolayca temizlenecek biçimde yapılmalıdır. Her 1000 kişiye beş tuvalet hesaplanmalıdır. Afet yerlerinde daha çok kuru tip hela çukurları kullanılmalıdır. 
 3. Çöpler ağzı kapalı bidonlarda saklanır, sık toplanır. Yakılarak ya da gömülerek yok edilir. 
 4. Afetlerden sonra fare, sinek, bit, pire ve diğer vektörlerin kontrolü önemlidir. 
 5. Enkaz altından çıkartılan cesetlerin tanımlanması, kayıt edilmesi, üzerinden çıkan değerli eşyanın yakınlarına verilmesi, dini törenin yapılıp, cesetlerin gömülmesi, ayrı bir organizasyonu gerektirir. 
 6. Koruyucu hizmetlerin önemli bir bölümü aşılama hizmetleridir. Afetlerden sonra kural olarak tifo ya da kolera salgınlarının görüldüğü doğru değildir. Bu hastalıkların endemik olarak bulunduğu yerlerde bile bu tür salgınlar seyrek görülür. Önlenmesi için yapılması gereken ise çevre sağlığına dikkat etmektir. Başka yerde daha yararlı olabilecek personeli aşılama kampanyaları ile oyalamak yanlış bir davranıştır. 
 Koruyucu hizmetlerin en önemli öğesi epidemiyolojik sürveyans hizmetleridir. Poliklinik ve hastanede görülen olguların ve yaralanmaların yaş, cins, yerleşim yerine göre ve tanıları açısından sınıflandırılması, hastaneye yatanlar yatak işgal oranları, günlük morbidite, mortalite verilerinin toplanıp değerlendirilmesi, bulaşıcı hastalık söylentilerinin yerine gidilerek incelenmesi, gerekli laboratuvar hizmetlerinin kurulması, suların ve gıdaların denetlenmesi, çıkabilecek sindirim sistemi enfeksiyonlarına ve gıda zehirlenmelerine müdahale edilmesi, risk altındaki kişi ve yerlerin belirlenmesi basına ve yetkililere düzenli bilgi sağlanması, daha uç birimlerde çalışan görevlilere bilgi verilmesi bu hizmetler içindedir. 
 Tıbbi Bakım - Tedavi Hizmetleri:
 Tıbbi hizmetler afet sırasında en çok hata yapılan ve en düzensiz sürdürülen hizmetlerden biridir. Afetlerde ölümler ilk birkaç saatte olmakta, yaralanan sayısı da görece az bulunmaktadır. Afetten beş altı gün sonra görülen hastalıklar afet öncesi görüntüyü vermektedir. Bu nedenlerle dışardan sağlanan tıbbi yardım hemen her zaman geç olmaktadır. Sık afet geçiren bölgelerde ilk yardım yöntemlerini bilenlerin sayısının arttırılması bu nedenle önemlidir. 

 Üçüncül Koruma
 Afetzedelerin önce yakınlarının yanına ya da geçici yerleşim bölgelerine taşınıp, yerleştirilmesi bir yandan da yıkıntıların kaldırılıp yeni binalar kurulması en önemli rehabilitasyon hizmetidir. Toplumun afet sonrasında büyük bir psikolojik ve sosyo-ekonomik yıkıntı içinde olduğu unutulmamalıdır. Devletin ve gönüllü kuruluşların destekleri en çok bu dönemde gerekli olmaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleri, iş bulma, burs sağlama, yiyecek ve yakacak sağlama, kredi verme, toplumun yeniden örgütlenmesini sağlama, geçici iskan sağlama ve eski bölgeye yerleştikten sonra başlatılan rehabilitasyon çalışmaları ilk akla gelen desteklerdendir. 
 Depremlerin  sağlık üzerine uzun dönemdeki etkileri  bilinmemektedir. Ancak depremi yaşayan kişilerin psikolojik yıkımlarının çok fazla olduğu ve yıllar boyu sürdüğü, kimsesiz kalmış pek çok yaşlı ve çocuğun bakım ve korunmasının sorun olduğu, ağır sosyal ve ekonomik yaralar kaldığı da bir gerçektir. Deprem sonrası sağlık hizmetleri en azından eski düzeyine getirilmelidir. Dış yardımın bir kısmı bu amaçla kullanılabilir. 
 Afet anında olduğu gibi, afet sonrasında da genellikle bir başıbozukluk  ve düzensizliğin sürdüğü gerçektir. Tüm bu aksaklıkların önlenebilmesi için afet öncesi hazırlıkların planlı ve bilimsel bir biçimde yapılması gereklidir. 
 

fazla oku

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'ta meydana gelen depremler iki ayı geride bırakmak üzere.

Büyük yıkıma yol açan ve 11 kenti etkileyen depremlerde 13 milyonu aşkın insan etkilendi.

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yakın tarihin en büyük ve ağır afetlerinden biri olarak kayıtlara geçen Maraş depremleri, bürokratik ve kurumsal hantallaşmayı da derinleştiren bir gerçeği ortaya çıkardı.

Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi, "Depremin Etkileri ve Siyasi Eğilimleri" başlıklı bir saha araştırma yaptı.

Anket; depremin sosyal, ekonomik, idari, psikolojik ve siyasal etkilerini ölçmek amacıyla, 10-15 Mart 2023 tarihleri arasında Türkiye sınırları içinde bulunan 10 ilde (İstanbul, Diyarbakır, Ankara, Bursa, İzmir, Antalya, Samsun, Kayseri, Erzurum ve Trabzon) bin 446 kişi ile yüz yüze gerçekleştirildi.

Deprem

Deprem büyük yıkım ve can kayıplarına neden oldu / Fotoğraf: Reuters

Toplumsal, ekonomik, demografik ve siyasal dinamiklerin irdelendiği saha araştırması 3 bölümden oluşuyor.

Endişeli ve öfkelilerin oranı yüzde 20,9

"6 Şubat sonrasını düşündüğünüzde yaşadıklarınızı önem sırasına göre belirtir misiniz" sorusuna, katılımcıların yüzde 66,1'inin üzgün, yüzde 12,1'siinin endişeli, yüzde 8,8'inin ise öfkeli cevabı verdi. 

Görsel

Kadınlar erkeklerden daha fazla sosyal medya takibi yaptı

Araştırmaya göre depremzede erkeklerin yüzde 51,4'ü televizyondan, yüzde 40,30'u ise sosyal medyadan haberleri takip etti.

Kadınlar, erkeklere kıyasla daha yüksek oranda sosyal medyayı takip etti. 

Kadınların yüzde 44'u gelişmeleri sosyal medyada takip ederken yüzde 46,6'sı ise televizyon izleyerek gelişmelerden haberdar oldu. 

Yüzde 66 açıklanan ölü ve yaralı verilerini güvenilir bulmuyor

"Depremde açıklanan yaralı ve ölü sayısını güvenilir buluyor musunuz" sorusuna katılımcıların yüzde 66,7'si "hayır" derken, yüzde 24,9'u "evet güvenilir buluyorum" diye cevap verdi. Bu soruya yüzde 6'sı "kararsızım", yüzde 1,9'u "fikri yok" ve yüzde 0,5 ise "cevap yok" şeklinde yanıt verdi. 

Katılımcıların yüzde 57,4'ü deprem sonrası verilen hasar tespit raporlarını güvenilir bulmazken, yüzde 28,7 güvenilir buldu. 

Görsel

Hükümetin afet yönetim hazırlığı "çok kötü" ile ilk sırada

Depremden hemen sonra gündeme gelen "geç kalındı", "ordu başta olmak üzere resmi kurumlar hızlı hareket etmedi" eleştirileri yapıldı.

Bu konuda yöneltilen sorulara katılımcıların büyük çoğunluğu geç kalındığı görüşünü dile getirdi.

"Hükümetin deprem başta olmak üzere doğal afet yönetim hazırlığını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna katılımcıların yüzde 27,6'sın "çok kötü", yüzde 24,9'u "kötü", yüzde 17,8'i "iyi", yüzde 14,2'si "çok iyi", yüzde 13,5'i "ne kötü ne iyi", yüzde 1,4'ü "fikrim yok" diye yanıtladı.

Görsel

Yüzde 60 destek ve yardımlarda ayrımcılık olmadığı görüşünde

Hükümetin depreme müdahalede geç kaldığını düşünen katılımcılar bölgeye destek ve yardım konusunda ayrımcılık yapılıp yapılmadığı konusunda bu defa çoğunluk yapılmadığı görüşünde.

Ayrımcılık yapılmadı diyenlerin oranı yüzde 59,2 iken yapıldı diyenlerin oranı ise yüzde 27,1.

Görsel

Yüzde 32'si yıkımdan hükümeti sorumlu görüyor

Doğal afetin felakete dönüşmesinde kimin sorumlu olduğu konusuna gelince katılımcıların ifade ettiği görüşleri ilginç.

Katılımcıların yüzde 32'isi hükümeti, yüzde 30'ü müteahhitleri, yüzde 23,90'ı belediyeleri sorumlu tuttu. Katılımcıların yüzde 7,50'i ise "doğal afettir kimse sorumlu tutulamaz" görüşünü dile getirdi. 

Siyasi eğilimini belirterek durum değerlendirmesi yapanların arasında HDP'lilerin yüzde 46,3 hükümeti sorumlu bulduğunu ifade etti.

"Doğal afettir kimse sorumlu tutulamaz" diye yanıt veren kesimin yüzde 15,5 ile en yüksek oranda Recep Tayyip Erdoğan'ı destelediklerini belirtenler oldu.

Görsel

Doğal afetler savaştan daha riskli bulunuyor

"Ülke güvenliği için en büyük risk unsuru nedir" sorusuna 19,2'si "doğal afetler", yüzde 17,2'si "savaşlar" yüzde 16,2'si "toplumsal kutuplaşma", yüzde 15,3'ü "yönetim sistemi" ve yüzde 14,8'i ise "hukuksuzluk" yanıtı verdi.

Görsel

Yüzde 46, yardımların amacına uygun kullanılmadığı görüşünde

Katılımcılara deprem sonrası hükümetin ortak yayınla topladığı 115 milyarı liranın amacına uygun kullanılıp kullanılmayacağına dair soru da yöneltildi.

Bu soruya cevap verenlerin yüzde 46,7'si "hayır" yüzde 38,7si de "evet" cevabı verdi. Katılımcıların yüzde 76,6'sı depremden sonra dayanışmanın güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti.  

Görsel

Parti olarak HDP üçüncülüğünü koruyor

Saha araştırmasının "siyasal eğilimler" bölümündeyse katılımcılara 2018 seçimlerinde hangi partilere oy verdikleri soruldu. 

Yüçde42,2'i AK Parti'yi, yüzde 22,8'i CHP'yi 11,6'ısı HDP'yi, yüzde 11,2'isi MHP'yi, yüzde 10,2'isi İYİ Parti'yi ve yüzde 1,4'ü Saadet Partisi'ni desteklediğini belirtti. 

"Bu pazar ittifaksız bir genel seçim olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz" sorusu verilen cevap ise şöyle oldu:

Yüzde 30,9 AK Parti, yüzde 21,8 CHP, yüzde 9,3 HDP, yüzde 7,3 İYİ Parti, yüzde 6,6 MHP, yüzde 2,2 Memleket Partisi ve yüzde 1,1 TİP.

6 Şubat 2023’te 9 saat arayla 10 il ile ilçeleri, köy ve mezralarında 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerle tarihin en büyük doğal afetlerinden birini yaşadık. Milletimizin başı sağ olsun ve geçmiş olsun. Çok büyük bir coğrafyada, son 100 yılda etkisi itibariyle yaşanmış bu en büyük felakete “Ortadoğu depremi” veya “Mezopotamya depremi diyenler bile var. Yarattığı etkinin 130 ila 500 arasında atom bombası gücünde olduğu ileri sürülen bu felaket aslında bir ülkeye beklenmedik zamanda yapılan, yıkıcılığı atom bombasıyla kıyaslanabilecek saldırılar gibidir.

Yaklaşık bir yıldır süren Rusya-Ukrayna savaşında altyapı ve binalara verilen hasar bile bu depremle kıyaslanamaz. Bu sebepledir ki yıkıcı olan her doğal afet aslında bir “milli güvenlik” sorunudur. Çünkü can kayıpları, sakat kalmalar, çok sayıda altyapı, konut vb ile milli servet yok olmakta, iş ve aş yerleri ortadan kalkmakta, uzun süreli manevi çöküntüler yaşanmaktadır. Kalkınmaya sarf edilecek kaynaklar yaraları sarmak için harcanmaktadır. Bu analizde son felaket, özellikle “güvenlik politikası” bağlamında ve çözüm önerileriyle birlikte ele alınarak, çıkartılan derslere de yer verilmeye çalışıldı.

 Deprem Sonrası Tepkiler

Depremin ardından tv ekranlarında yıkımların izleri görüntüleri yayınlanırken, ayrıca deprem uzmanlarının bilgileri paylaşıldı. Bu uzmanlara göre tam anlamıyla bir deprem kuşağı üzerindeki Türkiye’de 7 ve üzerindeki kuvvette deprem yaratacak en az 20 fay mevcuttur. Depremlerle ilgili tarih tam olarak bilinemediği için mevcut deprem haritalarının bile eksik olduğu ileri sürülmektedir. Ancak tarihi eserlerin ve kalıntıların zenginliği dikkate alındığında, coğrafyamızda tarihin ilk dönemlerinden itibaren yıkıcı depremler yaşandığı açıkça anlaşılabilmektedir. Mesele, geçmişte ağır yıkımlar yaşanan birçok bölgede neden ısrarla yerleşim merkezi kurulmuş olduğudur. Özellikle 1999 Gölcük depremi ve takiben yaşanan depremlerin ardından bu uzmanların felaket tellalı değil, bizleri uyarmaya çalışan bilim adamları oldukları bir kez daha anlaşıldı. Bu kez de aynı uyarıları düzgün ifadelerle paylaştılar.

Depremde milletimizde iki türlü duygu patlaması yaşandı. İlki ve daha güçlü olanı deprem felaketzedelerine yardım üzerineydi. Ağır kış şartlarında nispeten geniş ve sert, yüzlerce yerleşim yerinin ağır hasarlı olduğu bir coğrafyaya süratli bir şekilde ulaşmak mümkün olamadı. Daha önce Ekim 2011’de Van depremine, Ocak 2020’de Elâzığ depremine mümkün olabilecek süratte ulaşarak yaraları saran AFAD, 10 il ve ilçeleri/köyleriyle geniş bir coğrafyaya yayılan bölgede aynı reaksiyonu göstermek için sayı ve imkan açısından aynı reaksiyonu veremedi. Ulaşım engellerine ilaveten deprem yerlerindeki elektrik, doğalgaz ve su hatlarının kesilmesi, hastanelerin bazılarının yıkılması, benzin istasyonlarının atıl kalması, acil müdahale edebilecek itfaiye, iş makinesi operatörü ve hatta hekimler dahil pek çok sağlık personelinin de göçük altında kalması sebebiyle mülki amirler ile yerel yönetimler de aynı durumdaydılar.

İşte burada Türk milletinin yüceliği ve zor koşullarda organize yeteneği devreye girdi. Peş peşe yardım kampanyaları başlatıldı. Bölgede yakını olan olmayanlar “Belki bir tuğla da ben kaldırırım” diyerek yollara düştüler. Bu duygu patlaması, ülke genelinde moral değerlere katkı sağlarken, deprem bölgelerinde ise önemli aksaklıklara sebebiyet verdi. Depremde hasar gören yollar ve yıkılan yüksek binaların cadde ve sokakları geçişe engellediği için zaten trafik sorunu yaşanırken, bölge dışından gelenlerin araçları ilk günlerde trafiği iyice çıkmaza soktu. İlerleyen günlerde gönüllü mutfak vb tezgahları kuranlar ise takdirle izlendi.

Deprem bölgelerinin çokluğu sebebiyle tv kanalları bazı yerlere geç ulaştılar. Adana ve Osmaniye gibi ulaşımın kolay olduğu illere, deprem merkezi Kahramanmaraş ve Diyarbakır’dan kesintisiz yayınlar başlatılırken, depremin en çok etkilediği Hatay ve Adıyaman’a çok sonraları ulaşılabildi. Milletimizin beklentisi AFAD’ın en kısa sürede bölgeye müdahale ederek çare üretmesiydi. Yukarıda özetlenen sebeplerle bu beklentiler önemli ölçüde karşılanamadı. 14 milyon nüfuslu bu illerde göçük altındaki yakınlarına ulaşılamadığını çaresizlik içerisinde görenler tepkilerini öfkeye dönüştürdüler.

Beklentilerin Karşılanmasında Yaşanan Sıkıntılar

Elektrik kesintisi, su ve yiyecek eksikliği, ısınma ve barınma sorunları, göçük altındakileri çıkartacak iş makineleri ile kullanıcı eksikliği, hatta tuvalet ihtiyacı gibi sorunlar bölgeye intikal edenlerce bizzat görüldü ama bu sorunları kısa sürede çözebilecek merci bulmakta zorlandılar. “Ateş düştüğü yeri yakar!” sözündeki gibi depremden etkilenen bu insanların bir kısmı da öfkesini sosyal medyada paylaştı. Ancak gene de sorunlara çözüm odaklı yaklaşması, çıkan yangını söndürecek çareler üretmesi gereken ama bunun yerine sadece “Çamur at izi kalsın!” şeklinde eleştiri yapanların limanlarına sığınanlar da oldu.

Sosyal medya vasıtasıyla kasti maksatla çarpıtılan haberler de paylaşıldı. Kırıkhan’da yaşanan yağma ile bazı yardım kamyonlarının yağmalanması sanki her yerde yaşanıyormuş ama devlet müdahale etmiyormuş gibi çarpıtılarak paylaşıldı. Her saniyenin hayati olduğu zorlu kış şartlarında beklentilerin yavaş işleyişi, depremzede yakınlarının bir kısmını yalan yanlış haberlere itimat eder hale getirdi. Günümüzde tv izleyenlerin sayısı azaldığı için cep telefonu ve sosyal medya vasıtasıyla bilgiye ulaşanların bir kısmına, devletin ve bölge yönetiminin çabalarından çok bu yalan yanlış bilgiler ışınlandı.  

Yıkım ne kadar devasa olsa da organize olmakta sıkıntı çekmemeleri beklenen il ve ilçe yöneticileri bunu yaşadılar. Ulaştırma hatlarındaki sorunlar yardım kamyon/tırlarının ulaşımını kısıtladığı gibi, özellikle yiyeceklerin amaca hizmet edemeden bozulmasına sebebiyet verdi. Genellikle kent merkezlerindeki belirli yerlerde dağıtılan yardım malzemelerinin köy ve mezralardakilere de kendi araçlarıyla alabilecekleri bildirildi. Ancak akaryakıt sorunu sebebiyle bu insanların yardım merkezlerine erişebilmeleri de sorundu.

Elektrik yokluğu ve jeneratör eksikliği sebebiyle bölge insanlarının yegane iletişim aracı cep telefonları da kullanılamaz hale geldi. Depremin ilk günü pek çok yerde sokaktaki depremzedelere çadır, battaniye, ısıtıcı, tuvalet ve ilaç ulaştırılamadığından sıkıntılar büyüyünce insanlar çaresizlikten öfkelenmeden edemediler.

Diğer Ülkelerin Destekleri

Türkiye, dünyada nerede bir felaket varsa ilk ulaşan ülkelerden biriydi. Bu felakette adeta ektiklerini biçti. Bir devleti ve sürekli yerleşim yeri bulunmayan Antartika kıtası dışında hemen her kıtadan destek yağdı. Felaket, bir süredir gerilim yaşadığımız Yunanistan ve ABD’yle ilişkileri bile yumuşattı. Yunan gazetelerinden Kathimerini, deprem ile ilgili karikatürü “Hepimiz Türk’üz” ifadesiyle dayanışma vurgusuyla yayınlarken, devlet televizyonu ERT enkaz görüntülerini Karadeniz’in ‘Ben Seni Sevdiğimi de Dünyalara Bildirdim’ türküsü eşliğinde yayınladı. Alman Bild gazetesi manşetinde Almanca, Türkçe ve Arapça “Sizi yalnız bırakmayacağız” başlığını attı.

ABD, AB ülkeleri, bunlara ilaveten ilk yardım grubunu gönderen İsrail ile Yunanistan, Almanya, İngiltere, Fransa, İsviçre, Bulgaristan, Macaristan, Danimarka, İsveç ve Finlandiya, İtalya, Çekya, Hindistan, Lübnan, Avusturya, Polonya, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Moldova, Ürdün, Meksika, Tayvan, El Salvador, Pakistan, Filipinler, Çin, Kosova ve tabii ki başta Azerbaycan olmak üzere Türk devletleri de kurtarma ekipleri ve destek birimleri gönderdiler. Deprem bölgesine gönderilen AB Sivil Koruma Mekanizması kapsamında ayrıca Polonya, Romanya, Avusturya, Estonya, Malta, Slovakya, Portekiz, Karadağ ve Arnavutluk da destekte bulundular. Mısır Devlet Başkanı Sisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ararken İspanya ve Rusya sahra hastanesi gönderdi, Katar konteyner ev desteğini bildirdi. Hollanda hemen yardım kampanyası açtı.

ABD, üzerinde tam teşekküllü hastane imkanları ile hasta ve yaralı naklinde kullanılan helikopterleri mevcut Akdeniz’deki uçak gemisini göndermeyi teklif ettiğinde “Türkiye’yi işgal eder!” diye dar düşünenler oldu.  Bu düşüncedekilerin Türkiye’nin gücünden haberi olmadığı gibi, özellikle müttefikler arasında savaş gemilerinin liman ziyaretlerinin olağanlığından da haberi yok. Her şeye rağmen depremde neredeyse tüm dünyanın Türkiye ile dayanışma içerisinde olduğu görüldü.

Depremden Çıkartılacak Dersler

Yüce milletimiz ve devletimiz, daha önceleri de olduğu gibi bu felaketin de yaralarını saracaktır. Bundan kuşkumuz yok. Ancak “Artık felaketle yaşamaya ayak uyduracak bir düzeye de ulaşmamız gereklidir. Sorunlara eleştirel açıdan değil, Genelkurmay Karargahında büyüklerimizden öğrendiğimiz “Bir sorunla geliyorsan, ancak çözüm önerisi de getirmiyorsan, sen de bu sorunun parçasısın!” şeklinde, çözüm odaklı yaklaşmanın önemli olduğuna inanıyorum. Öte yandan bu felaketten çıkartılacak dersleri de mutlaka iyi anlamamız, anlatmamız, uygulamamız ve denetlememiz gerektiğine inanıyorum.

Depremde deprem yönetmeliğine uygun binaların çoğuna bir şey olmasa da hasarlı yeni binalar şunu gösterdi: Yeni bina inşa edilirken yapı denetimi yanında zemin etüdünün de denetlenmesi gerekliliği. Çökmeyen ancak yan yatan binalar, zemin etüdünün yapılmamış olduğunun göstergesidir. Artık “Bize bir şey olmaz!” veya “Allah kerim!” şeklindeki kadercilik yerine, bu kontrollere önem verilerek fay hattı üzerinde yeni bina inşasına izin verilmemelidir. Bunlara ilaveten yapılaşma sırasında belediye meclislerince 4 katlı binaların yanına 25, 10 katlı binaların yanına 30-35 katlı bina dikilmesine izin verilmemelidir. Binalar, olası bir depremde yıkılarak yolları kapatmayacak yükseklikte inşa edilirken, yeni yerleşim yerlerindeki cadde ile sokaklar deprem riski ve ulaşım hususu göz önüne alınarak geniş tutulmalıdır. 

Marmara’da büyük bir depremin her an yaşanabileceğini ısrarla tekrarlayan yerbilimciler, bu son depremin de yaşanabileceğini Elazığ depreminden sonra defalarca dile getirmişlerdi. Olası depremi asgari kayıplarla atlatabilmek maksadıyla, 8 kuvvetindeki depreme dayanıklı olmayan binaların ve altyapı tesislerinin yenileriyle değiştirilmesi için önlemler alınmalıdır.

Deprem sırasında organizasyonların başarısı için mülki amirlerin haftalık “asayiş” ağırlıklı toplantılarında ayrıca “doğal afet” konusu da eklenmeli, deprem sonrası imkan ve kabiliyetleri planlayabilmek maksadıyla kentteki odalarla da toplantılar düzenlenmelidir. Her ne kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) “İnsani Yardım Tugayı” deprem sırasında seferber edilmişse de “Yüzyılın depremi”nde AFAD gibi her yere kısa sürede yetişemediği görüldü. Daha önce var olan “Emniyet Asayiş Yardımlaşma Planları” (EMASYA) tekrar düşünülebilir. Bu sayede doğal afetler sırasında bölgedeki veya mücavir sahalardaki askeri birliklerin daha organize ve süratli müdahalesi mümkündür. Her ne kadar AFAD depremlerde en etkili uzman kurum ise de iş makinesi, jeneratör, sağlık teşkili, iletişim ve ulaştırma araçları ile akaryakıt tedariki gibi imkan ve kabiliyetleriyle TSK kurumlarının soğukkanlılıkla organize olabilecekleri bir gerçektir. Bu son depremde bazı devlet görevlilerinin aile fertlerinin selameti için kent dışına çıktıkları anlaşılmaktadır. Askeri kurumlar da aile fertlerinin güvenliklerini, personeli bulundukları yeri terk etmeden organize ve bir disiplin içerisinde sağlayabilir ve kurtarma işlemine süratle başlayabilirler.

Türkiye’nin deprem kuşağı üzerinde bulunduğu ve son depremde yaşananlar dikkate alınarak müfredatının AFAD ve yerbilimci akademisyenlerce hazırlanacağı “Depremle yaşama” benzeri bir dersin ilk veya orta öğretim programına konarak, gelecek kuşakların deprem anında rastgele yerine, bilinçli hareket etmeleri sağlanabilir.

Doğal afet toplanma yerleri kapalı ve açık alan olarak belirlenmeli, bunların yerleri caddelerde ok işaretleriyle gösterilmeli, bu merkezlerde mobil iletişim imkanı ve acil malzemeler (yedek jeneratör ve yakıtı, seyyar tuvalet, seyyar tuvaletlerin temizliği için ekip, seyyar su tankeri, şarj kaynakları vb) bulundurulmalıdır.

Odalarla normal dönemde, deprem anında bölge dışından gönderilecek yiyeceklerin bozulmadan depolanmasına uygun tesisler belirlenerek “Doğal Afet Planlarına” eklenmeli, malzemenin dağıtımında yağmanın önlenmesi de tatbikatlarla denenmelidir. Genellikle kent merkezlerindeki bu dağıtımlar, akaryakıt bulamayan ve yıkıma uğramış köylüler tarafından alınamadığından gezici dağıtım birimleri planlanmalıdır.

Deprem anında en çok ihtiyaç duyulanlar arasında gelen vinç ve iş makinesi operatörlerinin iletişim bilgilerinin listelenmesi, her 6 ayda bir güncellenmesi düşünülmelidir. Yurt içinden ve yurt dışından gönderilen destek birimlerinin koordinesi planlanmalıdır.

Büyükşehir belediyelerinin emrinde olan itfaiye grupları ilçe belediyelerine verilmeli, Zonguldak’taki gibi kömür madenlerinde göçük altında kurtarma birimleri olan işletmeler listelenerek, bu ekiplerden depremlerde yararlanması planlanmalıdır.

Sonuç

Tüm bunların ötesinde, yukarıda özetlenenlere ilaveten depremden çıkartılan tüm derslerin kağıt üzerinde kalmayarak ciddiyetle uygulanması sağlanmalıdır. Böylelikle çok sayıda atom bombası etkisi yaratan önemli güvenlik sorunları aşılabilecektir. Unutmayalım ki her doğal felaket, getirdiği her yük ile bir milli güvenlik sorunudur. Harp Akademilerinde öğretilen en önemli atasözlerinden “Hazır ol cenge eğer, ister isen sulhü salah!” (Barış ve huzur istiyorsan savaşa hazır ol!) ifadesi doğal afetler için de geçerlidir. Doğal afet yaşanmadan önce, doğal afeti en az hasarla atlatacak hazırlığı yapmamız bir milli güvenlik görevidir. Çünkü en önemli milli güvenlik; “Devletin bekası, milletin refahı!”dır. Doğal afetlerde yaşanan zarar ve kayıplar, milletin refahından ve devletin bekasından götürmektedir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır