Doğruluk ve gerçeklik kavramları, günlük hayatımızda sıkça ve hatta birbirinin yerine kullanılan kavramlardır. Fakat bu ikisi, felsefi zeminde aynı şey değildir.
Kelime anlamına göre gerçeklik, var olan her şeydir. Başka bir deyişle hakikatin kendisidir, gerçek olandır.
Doğruluk, klasik tanımıyla, bilginin nesnesine uygunluğudur.
Gerçeklik, genel anlamı içinde dış dünyada nesnel bir varoluşa sahip olan varlık, varolanların tümü, varolan şeylerin bütünü; bilinçten, bilen insan zihninden bağımsız olarak varolan her şeydir. Doğruluk ise genel anlamıyla, bir önerme, inanç, düşünce ya da kanaatin bazı temellere ya da ölçütlere göre veya ona bağlı olarak sahip olduğu doğru olma özelliğidir.
Genel bir çerçeve olarak bu şekilde tanımlanabilecek ‘gerçeklik terimi’, felsefe tarihi içerisinde kimi zaman anlam genişlemesine, kimi zaman da anlam daralmasına uğramıştır. Özne ile nesne ilişkisi dâhilinde, öznenin kendisinden bağımsız olan ve özne tarafından konu edinilebilir ya da konu edilemez her şeyin ‘gerçeklik’ olduğu, dolayısıyla terimin varolanların tümünü kapsadığı ileri sürülebileceği gibi, gerçekliğin sadece kavranabilir ya da sadece algılanabilir şeyler olduğunu savlayan tasarımlar da oluşturulmuştur.
‘Gerçeklik’ kavramının belirgin özelliği, taşıyıcısının ‘Varlık’ olmasıdır. Yani, insan ‘gerçeği söyleyemez’, ancak gerçeği ifade eden önermeler kurabilir. Diğer bir deyişle, insan ‘doğru’yu söyler, ‘doğru’, gerçekliğin ona uygun ya da onu yansıtan ifadesidir. Kısaca, iki terimin net ayrımı, ‘gerçeklik’in taşıyıcısının Varlık, ‘doğruluk’un taşıyıcısının ifadeler olmasıdır. Buradaki felsefi problem ise bu ikisi arasındaki ilişkinin mahiyetidir.
‘Doğruluk’un taşıyıcısı önerme, kuram ve benzerleridir. Epistemolojik açıdan doğruluk, önermelerin ve kuramların, bir başka deyişle dilsel öğelerin bir niteliğidir.
“Doğruluk nedir?” sorusuna verilecek yanıt, bir doğruluk kuramı oluşturur. Geleneksel olarak, bu soruya, “bilginin nesnesine uygunluğudur” veya “gerçekliğe uygun düşen önerme ve kuramlardır” yanıtı verilmiştir.
Platon’da temellerine rastlanan bu sav, “uygunluk kuramı” olarak bilinir ve ilk açık ifadesini Aristoteles’in “Metafizik” adlı yapıtında bulur.6 Bu yaklaşım, gündelik dildeki ‘doğruluk’ teriminin kuramsal karşılığıdır. Gündelik yaşamdaki, doğruluk iddiası taşıyan tüm ifadeler örtük olarak bu savı varsayarlar.
Gerçeklik, bilgi türlerine göre farklı anlamlar içerir. Örneğin bilimsel bilgiye göre gerçeklik deneye konu olabilen varlıklarla ilişkilidir ve olguların genellemelerine dayalı bir yasallılık ile ifade edilir (tümevarım). Felsefi bilgide gerçeklik için duyuları aşan akıl ögeleri de kabul edilir. Bu durumdan hareketle somut gerçekliğin yanında soyut gerçekliğin de olduğu söylenebilir. Somut gerçeklik insan zihninden bağımsız olarak var olan, varlığı insana bağlı olmayan maddesel gerçekliklerdir. Soyut gerçeklik ise bizzat insanın akılsal ve ruhsal yönüne bağlı olan gerçekliklerdir. Bir çınar ağacı somut gerçekliğe, matematiksel temel önermeler soyut gerçekliğe örnek gösterilebilir.
Gerçekliğin bir bilgi durumunu işaret etmesi doğruluk kavramını ortaya çıkarır. Söylenen bir söz gerçeklik ile örtüşüyorsa o söz için “doğrudur” denilir. Bir şeyin doğru olması, işaret ettiği gerçekliğin bir kısmını veya tamamını yansıtmasıyla ilişkilidir.
Doğruluk, iki anlamı olan bir kavramdır: olgusal (içerikli) ve formel (biçimsel) doğrulama. Olgusal doğrulama; bir yargının, önermenin gerçeklikle yani yöneldiği nesne ile uyuşmasıdır. “Dünya hem kendi ekseni etrafında hem de Güneş’in etrafında dönmektedir.” yargısı gerçeklikle uyuştuğu için doğrudur. Buna bilgi doğruluğu da denir. Doğruluğun diğer bir anlamı olan formel doğrulama ise düşüncenin kendi içinde çelişmemesi, tutarlı olması hâlidir. “Bir üçgenin iç açılarının toplamı derecedir.” yargısı kendi içinde tutarlı olduğu için doğrudur. Bu durumsa mantık doğrusu olarak ifade edilir.
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve “Sosyolojiye Giriş” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Diğer Ders Notları (Ömer YILDIRIM), MEB Felsefe Ders Kitabı
Tweetle
Filozof ve mantıkçılar, günlük dilde, bilim dilinde kolayca kullandığımız doğru (hakiki vrai) ve doğruluk (hakikat verite) kelimelerinin ifade ettikleri kavramlar üzerinde durmuşlar, bunların hiç de görünürdeki basitliğe sahip olmadıklarına dikkatleri çekmişlerdir.
Asıl sorun doğru kavramından kaynaklanır, doğruluk teriminin açıklığa kavuşması ona bağlıdır. Doğruluk doğrunun niteliğidir; doğruyu doğru kılan şeydir. O halde sorulacak soru doğruluk nedir değil, erotik film doğru nedir olmalıdır.
Doğru kelimesini şu yerlerde kullanırız:
1. Bütün kuşlar uçucudur, Serçe kuştur, O halde serçe uçucudur.
2. A=B a+b+c=d
C=A v e y a a=d (b+c)
O halde C=B
Yukarıda iki tür akıl yürütme vardır ikisi de doğrudur.
3. Şu anda masamın üzerinde gördüğüm yeşil kalem için;
Bu kalem yeşildir veya Bu kalem masanın üzerindedir dediğimde iki önerme de doğru olur.
4. ki cisim kitlelerinin çarpımı ile doğru orantılı, aralarındaki mesafenin karesi ile ters orantılı olarak birbirini çekerler, formülü : F=G
mm
r
,HD Porno Sitesi ifadesi de doğudur.
5. Türkiyede Cumhuriyet 29 Ekim de kabul edilmiştir ifadesi doğ rudur.
6. Allah vardır önermesi de doğrudur.
7. Bu ziyaretiniz hakiki sevinç doğurmuştur, Bu kolye hakiki altın dan yapılmıştır burada doğru yerine kullanılan hakiki kelimesi kendisin den sonra gelen ismin sıfatı olarak kullanılmıştır. Bu tür ifadelerde Fransızca da da aynı kelime kullanılır: une vrai joie, un vrai dor.
Yukarıda misallerini verdiğim,pormo yedi ayrı yerde kullandığımız doğru keli mesi aslında iki ayrı şeye delalet etmektedir. Birincisi, yukarıdaki 1 ve 2. mi sallerde bulunan tamamen biçimsel (formelle) bir zihin işleyişine olan delalettir. kincisi diğer beş misalde görülen bir varolanın ifadesine delalet etmektedir. Böylece iki türlü doğruluktan bahsedilebilir. Bu ayırıma açıklıkla ilk de fa Leibniz işaret etmiştir. Leibniz birincisine akıl yürütme doğruluğu (La veri te de raisonnement), ikincisine olgu doğruluğu (La verite de fait) demiştir. Bu iki tür doğruluk için, biçimsel (formel) doğruluk, maddi doğruluk; mantıki doğruluk, ontolojik doğruluk terimleri de kullanılmaktadır. Ben birincisine biçim sel veya mantıksal, ikincisine bilgisel doğruluk demeyi uygun buluyorum.
Bu yazıda biçimsel doğruluğu mantık ve matematikten misaller vererek açıklamak istiyorum:
Mantıkta:
I. Bütün insanlar ölümlüdür
Sokrat insandır
O halde sokrat ölümlüdür
Bu kıyasın sonucuna doğru diyoruz. Bu hd porno izle doğruluk şekil bakımındandır, önermelerin içerikleri ile ilgili değildir. içerikleri yanlış olan önermelerden de doğru kıyas yapılabilir. Mesela:
II. Bütün atlar insandır
Bütün sürüngenler attır
O halde bütün sürüngenler insandır
Bu kıyas da doğru bir kıyastır. ki öncülü kabul edilirse bunlardan zorunlu olarak sürüngenler insandır sonucu çıkar. Bu kıyasta öncüller ve sonucu teşkil eden her üç önerme de yanlıştır, fakat kıyas doğrudur.
Öncülleri yanlış sonucu doğru olabilecek bir kıyas da yapmak mümkün dür: Mesala:
funduszeue.info cebimdedir Çakı aydadır
O halde çakı cebimdedir
Bu kıyasta öncüller yanlış, sonuç doğru, kıyas doğrudur.
Şimdi öncüllerin muhtevası yanlış, sonucun muhtevası doğru, yanlış bir kıyasa misal verelim:
IV.Bütün taşlar mermerdir Bütün atlar taştır
O halde hiçbir at alexis teksas taş değildir
Bu kıyasta öncüllerin muhtevalan yanlış, sonucunun muhtevası doğru fakat kıyasın kendisi yanlıştır.
Görülüyorki bir kıyasın doğruluğu, kendisini meydana getiren önermele rin muhtevalarına bağlı değildir. Burada doğruluk tamamen kıyasın şekli ile il gilidir.
Klasik mantıkta kıyaslar, içerikli (muhtevalı) kelimelerle ifade edildikleri için, mantıki doğruluğun tamamen şekle bağlı olduğu ilk bakışta anlaşılmaz. Halbuki matematiksel akıl yürütmelerde, kullanılan vasıtalar, kelimeler olmayıp, boş semboller olduğundan, burada mantıki doğruluğun niteliği daha kolay anlaşılır.
A=B C=B ise C Adır.
Sembollerle ifade edilen bu alal yürütmede sonucun doğruluğu hiçbir te reddide düşülmeden kabul edilir. Halbuki yukarıda verdiğimiz kıyas örnek lerinden doğruluk her zaman açıkça anlaşılmaz. kinci kıyasta, Bütün sürün genler insandır sonuç önermesi ile; dördüncü kıyastaki, hiçbir at taş değildir sonuç önermesi, içerikleri yüzünden kıyasların doğru veya yanlış olduklarının ilk bakışta anlaşılmasını engeller.
Bu açıklamalardan sonra Biçimsel doğrunun ne olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğruluk, akıl yürütmede basamağı teşkileden dayanaklar (önermeler, semboller) arasındaki tutarlılıktır. Başka bir ifade ile, dayanaklar arasındaki bağın akla yatkın (uygun) gelmesidir. Akla uygun gelme, aklın ilkelerine ters düşmemedir. Bu ilkeler ötedenberi filozofların üzerinde durdukları özdeşlik ve çelişmezlik ilkeleridir. Akıl ilkeleri, her devirde, her yerde, her insanda aynıdır,bir değişmeye tabi değildir .
O halde doğru düşünme tutarlı düşünmedir. Böyle bir doğruluğun tahkiki (verification) nasıl olacaktır? Başka ifade ile, bir akıl yürütmenin doğru olup olmadığını nasıl anlayacağız ? Böyle bir soru bilgisel doğruluk için bahis konu su olduğunda felsefi sorunlar ortaya çıkar. leride bu konuyu ele alacağız. Biçimsel Anne Porno doğruda böyle bir durum yoktur.
Biçimsel veya mantıki doğruluğu akıl kendiliğinden tesbit eder; doğruluğu tahkik için başka bir vasıtaya baş vurmaz. Akıl, bir akıl yürütme karşısında, bunun özdeşlik ve çelişmezlik ilkelerine uygun olup olmadığı, yani doğru veya yanlışlığı karşısında kendiliğinden vaziyet alır. Akıl kendi ilkelerinden birine uygun olmayan muhakeme tarzını kabullenemez yani onu yanlış bulur. Bu işi akıl kendiliğinden yapar.
Bazı akıl yürütmeler zillin için dolambaçlı oldukları için, ilk hamlede on ların kendi ilkelerine uygun olup olmadığını anlamayabilir. Bu tür ifadeler, aklın, aniden karar vereceği basitliğe indirgenir.
Mantıkta birinci şekil kıyasların sonuçlarının doğru olup olmadığı ilk ba kışta anlaşılır. Diğer şekillerde bu açıklık yoktur. Bunun için o kıyaslarda sonucun doğru olup olmadığının anlaşılması için, o kıyaslar birinci şekle indirgenir (irca edilir). kinci şekilden bir kıyas alarak bunu gösterelim:
Hiçbir taş canlı değildir
Her insan canlıdır
O halde hiçbir insan taş değildir
Bu kıyas II. şekilden Cesaredir. Sonucun doğruluğu yukarıda I. şekilden verilen kıyasta olduğu gibi açık ve seçik değildir. Mantıkçılar bu tür kıyasların sonuçlarının tahkiki için onları birinci şekle irca ederler. Cesare*nin birinci şekle ircası için birinci öncülün düz döndürmeleri yapılır. Bu işlem yapılınca kıyas şu şekli alır:
Hiçbir canlı taş değildir
Her insan canlıdır
O halde hiçbir insan taş değildir
Bu kıyasta sonucun doğruluğu akıl için açık ve seçiktir. Birinci kıyasın sonucu da aynıdır. O halde yukarıdaki Cesarede sonuç doğrudur.
Bir de matematikten misal alalım:
Elde edilen sonuçların doğruluğunu göstermek için, elde edilen sonuçlan yukarıdaki denklemlerden birine uygulamak lazımdır. Birinciye uygulayalım:
x+y=8
x+5y=28 denklemini çözelim: x y= 8
+ x+5y=28
0+4y=20 20
Y S y=5
4 x+5=8
x=8 5=3 x=3
Elde edilen sonuçların doğruluğunu göstermek için, elde edilen sonuçlan yukarıdaki denklemlerden birine uygulamak lazımdır. Birinciye uygulayalım:
3+5=8
Bu ifadenin doğruluğu, sayının tarifi gereği olarak zihin tarafından açık ve seçik olarak kabul edilir. O halde yukarıda denklem çözerken takip ettiğimiz yol, başka ifade ile akıl yürütme doğrudur.
Akli doğruda esas tutarlılıktır. Tutarlılık da akıl ilkelerine ters düşmemektedir. Şimdi bu ifadeyi açıklayalım: Tutarlılık ne ile ne arasındadır? Akü ilkelerine ters düşmemek ne demektir?
Tutarlılık bir basamaklaşmayı, bir zincirlemeyi ifade eder. Tutarlılık en az iki basamak arasında bahis konusudur. Basamaklar arasında tıpkı zincir halkaları gibi bağ bulunur. Bu bağ basamaklar arasında geçişi sağlar. Tutarlılık bu geçişin akıl ilkelerine uygun olması, yani aklın bu geçişi kabullenmesi demektir. Bu sebeple, biçimsel doğruluk, bir zincirleme olan akıl yürütmede ara nır. Akıl yürütmede tutarlılık, akıl yürütmeğe başlarken hareket noktasını teşkileden basamakla akıl yürütmenin sonucu arasındadır.
Basamaklarla, bunu mantık terimi ile ifade edersek, öncüllerle sonuç ara sında zorunlu bir bağ bulunur. Başka ifade ile sonuç öncüllerden zorunlu olarak çıkar. Zihnin bu yürüyüşüne tatli (deductif) yol denir. Zihin öncüllerden sonucu çıkarırken, akıl veya mantık ilkeleri denen ilkelere uyar. Bu ilkelere uymayan bir akıl yürütme akla ters düşer ve yanlış diye nitelendirilir.
Kıyasta tutarlılık öncüllerle sonuç arasındaki bağdır. Matematikte de böyledir. Yukarıda verdiğimiz misalde: x+y=8, x+5y=28 eşitlikleri hareket noktasıdır. Bu basamaklarla sonuç olan, x=3, y=5 eşitlikleri arasındaki işlemler akü yürütmenin orta basamaklarıdır. Zillin, ilk eşitliklerden son eşitliklere geçerken, geçtiği basamaklar arasında zorunlu bağ bulunur; kendi ilkelerine uyarak bu bağı kurar.
Görülüyor ki, dedüktif (talili) bir akıl yürütmede sonuç kabuledilmiş önermelerden zorunlu olarak çıkar. Matematikteki akıl yürütmelere temel teşkil edecek kabul edilmiş prensipler vardır. Bunlar tanımlar, postulalar ve aksiyomlardır. Yapılan işlemlerin sonucu bu ilkelere uygunluğuna göre doğru olur. Mesela bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit oluşu hükmü ancak, bir doğruya onun dışındaki bir noktadan bir paralel çizgi çizilir şeklindeki postulat kabul edildiğinde doğru olur.
Biçimsel doğruluk ancak bir çıkarımda aranır. Aklın yürüyüşünün bir tarzıdır. Biçimsel doğruluk bu bakımdan bir silsileyi gerektirir. Bilgisel doğruluk ise bir tesbittir, durağanlık ifade eder.
Her akü yürütmede amaç bir sonuca varmaktır. Doğruluk sonuç olan önermenin doğruluğudur. Bu da iki türlü anlaşır. Birincisi sonuçla ona varın caya kadarki basamaklar arasındaki akıl ilkelerine olan uygunluğu: diğeri, sonucun ifade ettiği hükmün delalet ettiği şeye olan uygunluğudur. Birincisi bi çimsel doğruluk ikincisi bilgisel doğruluktur.
Biçimsel doğrulukta dikkati çekenTürbanlı Porno bir husus da bu doğruluğun kipliği (modalite)dir: Akü yürütme içerisinde silsilenin bir merhalesi olan sonucun doğruluğu zorunlu olmakla birlikte mutlak değil görelidir. Bu görelilik hem sonucun öncüllere bağlı olmasından gelir, hem de bizzat öncüllerin bile göreli olmalarından kaynaklanır. Çünkü, eğer öncüller kıyasda olduğu gibi içerikli iseler, Aristom ifadesi ile, bunlar tümevarımla elde edilmişlerdir. Tümevarımla mutlak hatta zorunlu bir hükme varılmaz. Eğer öncüller matematikte olduğu gibi içeriksiz iseler, onlar da yine görelidirler. Çünkü matematikdeki önermelerin doğruluğu temelde kabul edilen ilkelere (tanımlar ve postulalar) göredir. Bu ilkeler ise zaten mutlak değil anlaşmalıdırlar (conventionnel). Ta bii anlaşmalı öncüllerden çıkarılacak sonucun doğruluğu da mutlak olmaz.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Biçimsel doğruluk zorunlu fakat göreli bir doğruluktur.
BeğenYükleniyor
Bilimler üç ana ayrılmaktadır; fennî, sosyal ve formal (ideal) bilimler olarak ayrılmaktadır. Formal bilimler, doğada bulunmayan ve duyu organlarımızca algılanan zihinsel konuların incelediği bilim dalıdır. Bir başka tanıma göre; Doğada var olmayıp yalnızca insan düşüncesindeki, duyularla algılanamayan soyut kavramları ve zaman ve mekandan bağımsız olguları, doğrudan akıl yoluyla (deney ile değil) tümdengelim yöntemini kullanarak açıklamaya çalışan bilimlerdir.[1] Örnekmatematik, mantık ve istatistik verilebilir.
görüntülenme
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Sorulara DönEvrim Ağacı'na Destek Ol
Evrim Ağacı'nın % okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katmak için hemen buraya tıklayın.
Popüler Yazılar
EA Akademi
Evrim Ağacı Akademi (ya da kısaca EA Akademi), yılından beri ürettiğimiz makalelerden oluşan ve kendi kendinizi bilimin çeşitli dallarında eğitebileceğiniz bir çevirim içi eğitim girişimi! Evrim Ağacı Akademi'yi buraya tıklayarak görebilirsiniz. Daha fazla bilgi için buraya tıklayın.
Etkinlik & İlan
Bilim ile ilgili bir etkinlik mi düzenliyorsunuz? Yoksa bilim insanlarını veya bilimseverleri ilgilendiren bir iş, staj, çalıştay, makale çağrısı vb. bir duyurunuz mu var? Etkinlik & İlan Platformumuzda paylaşın, milyonlarca bilimsevere ulaşsın.
Podcast
Evrim Ağacı'nın birçok içeriğinin profesyonel ses sanatçıları tarafından seslendirildiğini biliyor muydunuz? Bunların hepsini Podcast Platformumuzda dinleyebilirsiniz. Ayrıca Spotify, iTunes, Google Podcast ve YouTube bağlantılarını da bir arada bulabilirsiniz.
Aklımdan Geçen
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki
Bugün Öğrendim ki
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Türkiye'de bilim iletişimini yılında da hep beraber güçlendirebiliriz!
Bu yıl sayfamızda gezdiniz.
Evrim Ağacı, Türkiye'nin en büyük, en çok ziyaret edilen, en güvenilir popüler bilim sitesi. Ancak bulunduğumuz noktaya oturduğumuz yerden gelmedik: yılından beri gece gündüz demeden çalışıyoruz. yılı sitemizi ve diğer tüm iletişim araçlarımızı baştan yarattığımız müthiş bir yıl olacak. Ancak bunu sürdürülebilir kılmamız için sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Çünkü biz bu işi hobi olarak yapmıyoruz; Evrim Ağacı bizim yegane mesleğimiz, tek görevimiz. yılında da bunu yapmaya devam edebilmek için bize yardımcı olabilirsiniz. Tek seferlik destek olun veya daha iyisi, aylık destekçilerimiz arasına şimdi katılın.
Kreosus (₺)YoutubePatreonDiğer Yöntemler
Evrim Ağacı
Türkiye'deki bilimseverlerin buluşma noktasına hoşgeldiniz!
Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.
Geri dön
Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.
Geri dön
“ Mühendislik; doğanın üstün güçlerini, insanın kullanım ve ihtiyaçları için yönlendirme işidir.”
Thomas Tredgold
Bilim İçin 30 Saniyeniz Var mı?
Evrim Ağacı, tamamen okur ve izleyen desteğiyle sürdürülen, bağımsız bir bilim oluşumu. Ücretsiz bir Evrim Ağacı üyeliği oluşturmanın çok sayıda avantajından biri, sitedeki reklamları %50 oranında azaltmak (destekçilerimiz arasına katılarak reklamların %'ünü kapatabilirsiniz). Evrim Ağacı'nda geçirdiğiniz zamanı zenginleştirmek için, sadece 30 saniyenizi ayırarak üye olun (üyeyseniz, giriş yapmanızı tavsiye ederiz).
Üye Ol
Giriş Yap
Üyeliğin AvantajlarıGeçtiğimiz hafta Transzendental Mantığın ne olduğu üzerine konuşmuştuk. Transzendental Mantığı, Genel Mantıktan ayırdıydık. Genel Mantığın altında neler var bundan söz ettik. Genel Mantığın Özel Mantıktan farkından bahsettik. Daha sonra Transzendental Mantık idesinden söz ettik. İmdi her şeyden önce şunlar ortaya koyulmalı: transzendental mantık idesi ne demeye geliyor? Transzendental Mantık idesini yakalayan yeti nedir? Yanıt: Akıl (Vernunft). Kant bu türden (transzendental) bir mantık (Logik) daha olması gerektiğini söylüyor. Bu mantık, salt kalıbı değerlendiren değil, empirik olsun saf olsun herhangi bir bilgiyi ayıklayıp salt onun Anlama Yetisi kalıbına bakan bir Mantık değil (nitekim Genel Saf Mantık tam da bunu yapıyor, herhangi bir önermeye bakıp buradaki düşünme kalıbını çıkartmağa çalışıyor. Bunu da empirik ya da saf bir önerme üzerine yapabilir. Ne ki bir kez ayıkladıkta geriye sadece düşünce kalıbı kalacak.) Genel olarak Mantıkçının yaptığı iş böyle bir şey. Transzendental Mantıkta bilgiyi tamamen içeriğinden sıyırmak diye bir şey söz konusu değil çünkü burada salt kalıbı ortaya çıkartmaya çalışmıyoruz. Yani sadece ve sadece belli bir bilgiden hareketle o yargının içerisindeki düşünme kalıbını ortaya çıkartmıyoruz, bu bilginin kökenine, olanaklılığına ve kullanımına da bakıyoruz. Bunun kaynağında ne var; nasıl oldu da bu bilgi ortaya koyuldu, buna bakıyoruz. Bir bilginin zihindeki kökenine (Ursprung) baktığımızda acaba bunun kökeninde a priori tasarlanmış bir şey var mı, bu Cognitionun a priori bir olanaklılığı söz konusu mu, aynı zamanda bir a priori kullanımı (Gebrauch) söz konusu mu diye bakıyoruz. Yani transzendental mantık herhangi bir yargıdan hareketle salt bir kalıp çıkartmağa çalışmıyor diyesim düşünmenin kalıbını salt formel bir biçimde ortaya koymağa çalışmıyor. Bu Cognitionun kökeninde ne vardı ve bu nasıl kullanılıyor diye soruyor. Bundan ötürü de bilgiyi tüm içeriği bakımından ayıklamıyor. Ayıklayamaz da. Çünkü en azından saf kısmını bir biçimde kullanması gerek. Transzendental Estetik bize Transzedental Mantık soruşturmasında kullanabileceğimiz zaten arka planda zihnin hali hazırda kullandığı birtakım şeyleri serdi (KrV, A 77). Nedir bunlar? Uzay ile Zaman. Dolayısıyla, biz bunlardan hareketle acaba nasıl oluyor da nesneleri düşünüyoruz, nesneleri düşünmemizin arka planda işleyen zorunlu koşulları neler diye soruyor Transzendental Mantık. Bunu yaparken de elbette tek tek empirik nesnelere bakmayacak. Deneyimin her bir nesnesini düşünmenin, arka planda işleyen, birtakım zorunlu ilkeleri var. Arka planda yani Anlama Yetisinin (Verstand) içerisinde. Bu ilkeler olmadan deneyimi düşünmek olanaklı değil. Bu ilkelerin kendileri deneyimin olanaklılığının koşulu ama kendileri deneyimden hareketle kurulmuyor. İşte Transzendental Mantık, deneyimi olanaklı kılan bu ilkelerin ve bu ilkelerin kendilerinden türetilebileceği saf kavramların nasıl olanaklı olduğunu soruyor. Sadece deneyimi düşünmenin ilkelerinin neler olduğunu çıkartmağa çalışmıyor; Anlama Yetisinin içerisinde synthetik a priori kimi ilkeler vardır, deyip geçmiyor. Bunların nasıl kurulduğunu da anlatıyor. Nasıl? Transzendental Estetikten, Transzendental Estetikin bize verdiği iki datumdan diyesim uzaydan ve zamandan hareketle.
Burada nesne ile ilgili bir parantez açmak gerek. Kant için, Nesne (Gegenstand) dediğimde bunu en azından üç farklı anlamda kullanmak mümkün. Ding (şey) olarak nesneyi bir kenara koyarsak, zihinle birlikte giden bir nesne diye tasarladığımda ilkin (1) deneyimin nesneleriden söz etmek gerek. Deneyimin (Erfahrung) nesneleri duyu nesnelerinden (II) farklı Kanta göre. Deneyimin nesnesi ifadesi ile Duyu Nesnesi (Gegenstand der Sinne) ifadesi çok farklı anlamlara geliyor. Deneyimin Nesnesi dediğimizde herhangi bir nesneyi yalıtık olarak değerlendirmiyoruz. Deneyimin nesnesi dediğimde her seferinde nesneyi göz önünde bulundururken, deneyimin kurallarını da göz önünde bulunduruyor olmam lazım. Deneyimin kurallarını veren şey ne? Zaman; zaman belirlenimleri; zamanın çokkatlılığına yapılan kimi synthesisler. Zaman içerisinde nesne (Gegenstand) deneyimin nesnesidir. Bir sandalyeyi ele alalım. Yalnızca uzay kalıbı ile kalıplanmış belli bir an içerisinde, yalıtık olarak tasarlanmış bir sandalye değil zamanda kalıplandıkça sandalye (eskiyen, sözgelimi zımparalama ve cilalama gerektiren sandalye) deneyimin nesnesidir. Nesne, zaman içerisinde belirlendikte deneyimin nesnesi olur. Ne ki nesnenin zamandaki belirlenmesini göz ardı edersek duyu nesnesi olarak ele alınabilir. Buna göre nesnedeki kalıcılığı, birtakım özelliklerinin; ilineklerinin değişmesini, devinmesini göz ardı edersek ve duyum ile yakaladığımız kimi özelliklerine dahası biçimine, büyüklüğüne bakarsak nesneyi duyu nesnesi (Gegenstand der Sinne) olarak alabiliriz. Burada Kantın çok özel bir nesne tasarımını görmekteyiz. Kant, deneyimin nesnesi dediğinde sadece ve sadece karşısında yalıtık bir şekilde belli bir momentte beliren bir şeyden bahsetmiyor. Deneyimin nesnesi, zaman içerisinde belirlenen suksessiv tasarımlar olarak nesnedir. Zaman kalıbının altına getirilen; biri ötekini önceleyen, diğeri ötekini sonralayan tasarımlar bütünüdür. Deneyimin nesnesi tek ve yalıtık bir tasarım değildir. Üç boyutluluk içerisinde tasarlanmış tek bir tasarım değildir. Suksessiv (birbiri peşi sıra gelen) tasarımlar deneyimin nesnesini oluşturuyor. Karşımda şu nesne duruyor dediğimde, ben şu nesneye baktığımda, bu nesneyi zaman koşullarından bağımsız hiçbir zaman tasarlayamıyorum. Gündeliklikte karşımda duran nesne hep zaman içerisindedir. Birbirini önceleyen ve sonralayan durumları ile tasarımlar olarak nesneyi kuruyorum. O halde benim için, benim gündelikliğimde söz konusu olan şey şu: nesne hep deneyimin nesnesi, yani zaman koşullarında, zamanın kurallarına göre belirlenen bir nesne olarak deneyimin nesnesi. Deneyimin nesnesi yalın bir tasarım demeye gelmiyor. Ama zamanı bir kenara bırakıp sadece ve sadece yalın bir tasarıma odaklanırsak duyu nesnelerinden (II) bahsedebiliriz. Görünüşleri farklı zaman koşullarından bağımsız olarak değerlendirmeğe çalıştığımızda duyu nesnelerini sözgelimi tek bir donuk karede şu biricik sandalyeyi yakalarız. Demek ki duyu nesneleri ile deneyimin nesnelerini birbirinden ayırıyoruz. Nesne deneyimin nesnesi haline geldiğinde (yani zaman işin içine girdiğinde) asıl anlamda nesne oluyor. Devinebilen, değişebilen ama aynı zamanda bir kalıcılığa (Beharrlichkeit) iye olan, birtakım özellikleri değişse de yine de kendisinde kalıcı bir şey yakaladığım nesne deneyimin nesnesidir. Asıl anlamda nesne tam da bu. Karşımda duran şey olan nesnedeki (Gegenstand) bu duran vurgusu son derece önemli. Nesnede duraduran, onda kalıcı olan bir şey var. Ancak ve ancak Zaman (Zeit) içerisinde, bir nesnedeki kalıcılık tasarlanabilir. Yine, nesnedeki bu kalıcılığın yanında onun kimi özellikleri değişir, ne ki biz o nesneyi yine o nesne olarak tasarlamaya devam ederiz; belli bir Varolan (Substantia) olarak tasarlamaya devam ederiz ve onun birtakım ilinekleri (Accidens) var deriz. Bu, deneyimin nesnesinin anlatılmasıdır. İşte bu türden bir nesnenin düşünülebilmesinin, düşüncede kurulabilmesinin olanaklılığı Anlama Yetisi (Verstand) içerisinde ilke olarak bulunuyor. Deneyimin nesnelerini düşünmenin ilkeleri var Anlama Yetisi içerisinde.
Üçüncüleyin (III) Genel olarak Nesnelerden (Gegenstände überhaupt) söz edeceğiz. Bunlar bizim için söz konu olmayan, olanaklı nesneler; Şeylerin kendilerinden (Dinge an sich) hareketle, başka duyumsama yetilerinin (Sinnlichkeit) görebileceği, başka türden Anlama Yetilerinin (Verstand) düşündüğü nesneler olabilir ya da [bizim için hiçbir biçimde olanaklı olmayan] intellektuel görünün ürünü olan nesneler olabilir. Genel olarak nesneler (Gegenstände überhaupt) bizim deneyimimiz ile sınırlanan ve bizim kurallılığımıza göre kurulan nesneler değil; bizim duyumsama yetimizin kurallılığına göre kurulan nesneler de değil. Ne zaman ki bizim zihnimizdeki birtakım kuralları, düşünme kalıplarını sadece ve sadece transzendental mantık ile değil genel mantık ile çıkarttığımızda ve bu düşünme kalıplarını (bu düşünme kalıpları bizim zihnimizin farklı yetilerin önermelerinin kurulma ilkeleridir ve bu yetiler için bir canondur) birer araç (organon) haline getirdiğimizde, zihnimizin bu çok belli türden nesneler üzerinde geçerli olarak kurallarını deneyimin nesneleri üzerine değil de genel olarak nesneler (Gegenstände überhaupt) üzerine kullandığımızda ve bunlarla genel olarak nesneleri, bize verilmeyen nesneleri düşünmeğe çalıştığımızda, yanlış bir çıkarım içerisinde giriyoruz. Genel Mantıkın araç (organon) haline getirilmesi budur. Burada Mantığı kullanılması gerektiği gibi kullanmıyoruz, çözemeyeceğimiz bir şeyi çözmenin aracıymış gibi kullanıyoruz. Halbuki Genel olarak Mantık bize düşünmenin ilkelerini verir. Bu ilkeleri sözgelimi Leibnizin ya da Descartesın yaptığı gibi genel olarak nesneleri, bana verilmeyen, benim için söz konusu olmayan nesneleri (örneğin duyumsama yetime çarpmayan ama Leibnizin doğanın hakiki atomonlarıdır dediği monadlar) düşünmek için kullanırsam; sözgelimi yeter-sebep ilkesini bana verilmeyen bir nesneyi düşünmek için kullanırsam, monadlar ya da Dingler üzerine kullanırsam ya da Dinglerden hareketle başka bir Duyumsama Yetisinin kuracağı ya da başka bir Anlama Yetisinin düşünebileceği nesneler üzerine kullanırsam, o zaman kendi zihnimin çalışma ilkelerini araçsallaştırmış oluyorum. Benim zihnimin çalışma ilkelerini bana verilmeyen, benim zihnim için kurulması söz konusu olmayan bir nesne üzerinde kullanırsam çıkarımım yanlış bir çıkarım oluyor. Nitekim bir sınırlama (Restriktion) var: Benim zihnimin ilkeleri sadece ve sadece bana verilen nesneler üzerine çalışmak için upuygun. Benim zihnimin ilkeleri ile bana verilmeyen bir nesneyi düşünemem. Düşünürsem ne olur? Düşünmeye çalışabilirim. Düşünmeye girişmede bir Restriktion yok. Ben bana verilmeyen bir nesneyi bile düşünmeye çalışabilirim. (Felsefe tarihi buna verilebilecek nice örnek ile dolu.) Ne ki bu türden bir düşünmeden ortaya çıkacak şey bir yanılgıdır (Schein). Bu, aklın yanlış bir kullanımına işaret eder. Kant bunu Dialektik olarak adlandırıyor. Mantıkçının yapması gereken şey Dialektik değil. Dahası Kanta göre eskilerin Sophistik diye adlandırdıkları bu Kunst (Zanaat), Felsefenin de onuruna yakışacak bir şey değil (KrV, B 86). Felsefeci ya da Genel Olarak Mantıkla uğraşan kişi bu alanda iş göremez ama bunun bir Kritikini yapabilir; aklın yanlış çıkarımları nasıl olageliyor diye bakabilir.
O halde Kantın B 81de yaptığı şu ayırım: I) Deneyimin Nesneleri (Gegenstände der Erfahrung), II) Duyu Nesneleri (Gegenstände der Sinne) ve III) Genel olarak Nesneler (Gegenstände überhaupt) son derece temel. Ne zaman ki biz bizim kendi zihnimizin, bu sınırlı yapının, belli çalışma ilkelerini (Prinicipium) bize verilmeyen nesneler üzerine, gelişigüzel bir tarzda (Gegenstände überhaupt) kulanmağa başlıyoruz, o zaman birtakım safsatalar söz konusu oluyor. Metaphysikin bir zamanlar (Aristotelesin episteme theologikesi iken), Kantın ifadesi ile, Bilgi Alanlarının Kraliçesi (Königin der Wissenschaften) (KrV, Vorrede, A VIII) iken yüzyılda sefil bir durumda olmasının nedeni de tam bu. Metaphysik Aristotelesin zamanında prote philosophia (önde gelen felsefe), prote episteme (önde gelen bilgi alanı) idi ama yüzyılda gelindikte birtakım yanlış çıkarımların, safsataların merkezi haline gelmiş gibi duruyor. Kant temel dertlerinden birini de şu soru ile ifade ediyor: Bir Wissenschaft (sapsağlam bilgi alanı) olarak Metaphysik olanaklı mıdır?
Demek ki Mantığı organon (araç) olarak kullanmak Kanta göre tam da bu demek. Genel Mantık düşünme kalıplarını çıkartan alan. Özellikle Anlama Yetisinin düşünme kalıplarını çıkartıyor Genel Mantık. Eğer biz bu düşünme kalıplarını birer ilke olarak alıp bize verilmeyen nesnelerde diyesim bizim için birer tasarım olarak söz konusu olmayan nesnelerde kullanmağa çalışırsak bu, bu düşünme kalıplarını araçsallaştırdığımızı imler. Bu ilkelerin üzerine kullanamayacağı kimi nesnelerde, bize verili olmayan nesnelerde bu kuralları kullanamayız. Örneğin nedensellik denilen bağlantıyı ve kuralı Leibnizin yaptığı gibi monad denilen nesneleri de hesaba katarak kullanırsak Görünüşler alanında söz konusu olan kimi kuralları bize görünmeyen nesneler üzerinde kullanmış oluruz ya da doğa nedenselliği ile ilgili kimi kuralları bize verilmeyen, bizim için söz konusu olmayan nesneler üzerinde kullanmağa kalkarsak yine bir prima causa (ilk neden) olarak Tanrının olduğunu öne sürebiliriz. Ne ki bunu söyleyebilmek için deneyimin ve duyumsamanın nesnelerini terk etmiş olmak gerekir. Soru şu: deneyimi ve duyumsamayı terk ettiğimizde, bu türden kuralların geçerli olacağını nereden çıkartmaktayız? Sadece ve sadece deneyimin ve duyumsamanın nesneleri için şu kurallar söz konusudur: I. Çelişmezlik ilkesi/özdeşlik ilkesi (Bu Anlama Yetisinin (Verstand) içerisinde bulduğumuz bir ilke): ortaya koyduğumuz önermenin olanaklı olması gerekiyor. II. Yargıgücünün (Urteilskraft) ilkesi olan Yeter-Sebep ilkesi. Yargıgücü, kendisine Anlama Yetisinin verdiği önermelerden hareketle kimi sonuç önermeleri (Folge) ortaya koyuyor. Bir nedenden (Grund) bir sonuç (Folge) çıkartmağa çalışıyor. Yargıgücünün ortaya koyacağı yargının doğru bir yargı olması için yeterli bir sebebi olması gerek. Dahası Anlama Yetisinin ortaya koyduğu yargının, bilginin doğru olabilmesi için Yargıgücünün ondan hareketle ortaya koyduğu tüm sonuçların doğru olması lazım. Bir Neden (Grund) olarak bir Bilgiden (Erkenntnis) farklı farklı sonuçlar çıkarabiliriz. Ne ki bir tek sonuçun yanlış olması Neden (Grund) olarak Bilginin de yanlış olduğu anlamına gelir. Doğru bir sonuç çıkartmamız ise temeldeki Bilgimizin doğru olduğunu imlemez nitekim yanlış bir bilgiden doğru sonuçlar çıkartmak da mümkün. Fakat biz ne zaman ki bir Nedeni takip eden tüm Sonuçları (Folge) sereriz ve bu sonuçları doğru olarak ortaya sereriz, o zaman, ortaya koyduğumuz bilgi bir temel olarak doğrudur. Bu Yeter-Sebep ilkesi bizim zihnimizin ona göre çalıştığı ikinci düşünme ilkesidir.
III. Üçüncü bir ilke ise üçüncü bir yeti için söz konusu. Bu yeti Akıl (Vernunft). Aklın ortaya koyduğu hakikatler zamandan bağımsız (ewig), belli bir zaman ile sınırlandırılmış değil ve zorunlu, dahası apodeiktik (belli bir yerden hareketle gösterildikte apaçık). Demek ki Akıl denilen yeti bellli bir tarzda iş gördüğünde ortaya zorunlu hakikatler koyuyor. Saf Akıl yanılmaz (R. ) diyor Kant. Saf Aklın ortaya koyduğu önermeler son derece açık. Bu önermelere örnek verelim: sözgelimi bizim zihnimizde bir principium rationis olduğunu, bir principium identitatis olduğunu bize haber veren yeti Akıl (Vernunft). Bu ilkenin ne demeye geldiği ve geçerliliğindeki zorunluluk apaçık. O halde Anlama Yetisinin (Verstand) çalışma ilkesini de Akıl (Vernunft) buluyor, Yargıgücünün (Urteilskraf) çalışma ilkesini de Akıl buluyor, kendi çalışma ilkesini de Akıl buluyor. Kendisine baktığında yakaladığı en temel şey onun Anlama Yetisine bağlı olarak, ondan hareketle iş gördüğü. Bunu biraz açalım: Kantın da belirttiği (A75 dipnot 1) gibi bizde düşünmenin (denken) üç ayrı uğrağı (Moment) var, bunlar: Anlama Yetisinin, Yargıgücünün ve son olarak Aklın düşünmesi. Bu düşünmeler bir tarzda birbirine bağlandığı zaman apodeiksis söz konusu oluyor. Kantın bu Grekçe sözcüğü kullanması boşuna değil. Apo-deiksis: Bir yerden hareketle gösterme, açık kılma. İmdi Anlama Yetisinin (Verstand) içerisinde saf bir kısım varsa, bu saf kısımdan hareketle Yargıgücü sonuçlar (Folge) ortaya koyabilir ve Akıl (Vernunft) farklı durumları yakalayabilir yani olanaklı bir bilgiye ilişkin ortaya koyulabilecek, birbirini tamamlayan ve dışlayan yargıları (disjunktive Urteile) ortaya koyabilir. Akıl şu ilkeye göre iş görüyor: iki çelişik yargı söz konusu olduğunda arada bulunan üçüncü bir yargı yoktur. Ya a olacak ya da ¬a olacak, arada bulunan üçüncü bir yargı söz konusu değildir.
İmdi bu üç ilkeyi diyesim aradaki üçüncü yargının olanaksızlığı ilkesini (principium exclusi medii inter 2 contradictoria), yeter-sebep ilkesini ve özdeşlik ilkesini alıp deneyimin ve duyumsamanın nesneleri yerine genel olarak nesneler (Gegenstände überhaupt) üzerinde kullandığımızda [1] bu ilkeleri araçsallaştırmış (birer organon haline getirmiş) oluruz. Araç (organon) haline getirmek işi burada Aristotelesin kullandığı anlamda kullanılmamakta. Bu ilkeleri araçsallaştırmak şu demeye geliyor: bu ilkelerin upuygun kullanımı gerçekleşmemektedir, bu ilkeler insan zihninin düşünemeyeceği nesneleri düşünmek için birer araç haline getirilmektedir.
Genel Mantık alanında çalışan kişi de zihne baktığında bu ilkeleri yakalayabilir. Bu ilkeler özel olarak Transzendental Mantıkın konusu değildir. Nitekim Saf Aklın Eleştirisine baktığımızda çelişmezlik ilkesi, özdeşlik ilkesi, yeter-sebep ilkesi ya da üçüncü bir durumun olanaksızlığına işaret eden ilke üzerine ayrıntıda konuşulmuyor. Genel Mantık zaten bunu yapıyor. Bu ilkeler Anlama Yetisinin, Yargıgücünün ve Aklın yasalarıdır, çalışma ilkeleridir ve Genel Mantık ile uğraşan kişi de bunları çıkartabilir. Ama ne zaman ki bu Genel Mantık ilkeleri, zihne verilmeyen, insan zihni için söz konusu olmayan nesnelerde kullanılır, bu ilkeler araçsallaştırılmış olur. Kant, Felsefe Tarihinde kendisinden önce gelen düşünürlerin (sadece Ortaçağ içerisindeki değil aynı zamanda Ortaçağ sonrasındaki düşünürlerin) yaptığı işe de bir gönderide bulunuyor. Nesneler üzerine upuygun yargıda bulunmak öncelikle o nesnelerin size verilebilen, sizin için söz konusu olabilen birer nesne olması ile olanaklıdır. Size verilmeyen bir nesne üzerine siz kendi zihninizin kurallılığı ile konuşamazsınız. O yüzden bunu yapan düşünürler Kanta göre sınır aşmaktadır (Dialektik) ve yanılgı (Schein) içerisindedirler. Dialektik burada aklın yanlış bir çıkarımına işaret ediyor: bana verilmeyen, benim için söz konusu olamayacak olan bir nesne üzerine, zihnimdeki kurallığı kullanma ve kimi tanıtlamalar ortaya koyma işi[2]. Demek ki zihnimdeki kurallığın nerede ve nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin bir Restriktion var.
Kant Transzendental Mantıkın Giriş III. kısmına şu soruyu sorarak başlıyor: Doğruluk nedir? (Was ist Wahrheit?) (A 58) Bu soru bu şekilde sorulduğunda sorunun sıkı belirlenmemiş ve güzelce ifade edilmemiş olduğunu söylüyor Kant. Soru belli bir şekilde diyesim akıllıca sorulmadıysa, gereksiz yanıtlar gerektirir (A 58), yanıtlayanı da biçimsiz bir duruma sokar. Dolayısıyla doğruluk nedir? diye sormak sorunun yanlış bir formülasyonuna işaret ediyor. Niçin? Bunun yanıtı vermek için ilkin hem Kantın yaşadığı dönemde hem de kendisinden önce gelen dönemde ve Ortaçağdaki doğruluk anlayışına ve doğruluğa getirilen tanım ifadesine bakmak gerekiyor. Tanım şöyle: Doğruluk, bir bilginin nesnesi ile uyumudur. Bu tanımın izini sürdüğümüzde Augustinusa, Thomas Aquinasa daha sonra Descartesa gitmek durumunda kalırız. Elbette Aristotelesten de hareketle -ne ki onun yaptığı işi olduğu gibi başka bir hale sokarak- Thomas Aquinas, veritasın (doğruluk), intellectus ve resler (şey) arasında bir adaequatio (örtüşme) olup olmadığını soruyor. Bilginin nesnesi ile örtüşmesi olarak doğruluk son derece Ortaçağca görünüyor, Descartesta da bunun bir yeri var, Augustinusta da, Aquinasta da var. Summa Theologicae içerisindeki Doğruluğa İlişkin Sorularda (Prima Pars, Quaestio 16, De Veritate) Aquinas, Augustinusun doğruluğa ilişkin tanımını[3] bize aktardıktan sonra şöyle diyor: Filozof (Aristoteles) Metafizik içerisinde (VI) bize şöyle söylüyor: Doğruluk (veritas) nesnelerde değil zihindedir. Filozof böyle demesine rağmen Aquinas bunu başkaca ele alıyor. Aquinasa göre, intellectusun nediri (quod quid est) açığa çıkartmasında yanlışlık yok. Ne ki doğruluk (veritas) intellectusun ayrıştırmasında ve birleştirmesinde söz konusu olan, kısmen nesnelerde kısmen de intellectusta olan bir şey. Dolayısıyla burada bir örtüşmeden (adaequatio) bahsetmek gerekiyor: Intellectustaki kimi şeylerin (nedirlerin değil) nesnelerle örtüşmesi. Kantta da Übereinstimmung/Adaequatio olarak Doğruluk (Wahrheit), Doğruluğun adeta sözlükteki karşılığı (Namenserklärung) olarak ele alınmakta. Fakat Kanta göre doğruluğa ilişkin bu bakış son derece problemli. Burada bir problem görmekle Kant bize Ortaçağdan hakiki çıkışı işaret etmektedir. Kanta göre bu soru bu şekilde sorulduğunda (doğruluk nedir?) ve yanıt bu şekilde verildiğinde (bilginin nesnesi ile örtüşmesi) soranı ve yanıt vereni, yukarıda da belirttiğimiz gibi, gülünç bir duruma sokuyor, bunları bilgisizliklerini itiraf etmek durumunda bırakıyor; eğer soruyu soran ve yanıtlayan bir mantıkçı ise onu da kibrini bir kenara bırakmak durumunda bırakıyor (A 58). Niçin? Kant bunu El Yazmaları (Handschriftlicher Nachlaß) içerisinde bize açıyor. Doğruluk Bilginin nesne ile örtüşmesindedir diyorsanız, bu şöyle bir şey demeye geliyor: benim nesneye ilişkin bilgim nesne ile örtüştüğünde doğrudur. Fakat burada bir problem var: benim nesneye ilişin bilgimin nesne ile örtüşüp örtüşmediğini anlamam için nesneyi bilmem lazım zaten. Dolayısıyla bu beni nereye götürüyor? Nesneye ilişkin bilgimin, nesneye ilişkin bilgimle örtüşüp örtüşmediğine bakmam lazım. Ne oldu? Bir Diallele (R. ): bir açmaz içerisine düştük.
Eğer nesneye ilişkin bilgimizin nesneyle örtüşüp örtüşmediğine bakmak istiyorsak, yapacağımız iş dönüp tekrar nesneye gelişigüzel bakmak değildir, onu bilmemiz gerekir. Tekrar ifade edersek: nesneye ilişkin bir bilgi ortaya koyduktan sonra, bu bilginin nesne ile örtüşüp örtüşmediğine baktığımızda, nesneye gelişigüzel ya da salt bakıyor değiliz. Nesneye tekrar baktığımızda ona ilişkin bir bilgi ortaya koymamız gerek, böylece daha önceden kurduğumuz bilginin şimdi bu bir ve aynı nesneye ilişkin kurduğumuz bilgi ile örtüşüp örtüşmediğine bakacağız. Burada döngüsel bir düşünme tarzı var ve bizi bir açmaza düşürüyor. Dolayısıyla Kanta göre, bu şekilde yanıtlandıkta ve soruldukta bu soru, diyesim Doğruluk nedir? sorusu upuygun bir şekilde sorulmuş ve yanıtlanmış gibi görünmüyor. Dahası mantıkçıların bu yanıtı ile becerilerinin, bilgilerinin tamamı (A 58) adeta değerini kaybediyor.
Peki bu soruyu nasıl soralım? Şöyle: Doğruluğun genel (allgemein) bir Kriteriumu (ölçüt) verilebilir mi? Bunu da iki biçimde değerlendireceğiz: 1. Doğruluğun materiell (içerikli) bir ölçütü verilebilir mi? Yani her nesne için geçerli olacak genel bir doğruluk ölçütü bulunabilir mi? Yanıt: Bu her şeyden önce içinde bir çelişki barındırıyor görünüyor. Bu ölçüt nasıl hem tek tek (biricik) nesneler için hem de genel olarak hepsi için geçerli olacak? Böyle bir şey olması olanaksız. Her şeyden önce, nesnelere gitmek demek Farklılığa (Verschiedenheit) gitmek demeye gelir. Dolayısıyla doğruluğun genel (allgemein) bir kriteri içerik bakımından (der Materie nach) düşünülemez. Yani tek tek nesnelerin hepsi için geçerli olacak bir genel doğruluk kriteri verilemez. O halde şu açık: içerikli bir tarzda bir doğruluk kriteri verilemez. Ama ne yapabiliriz? Formel (Biçimsel) bir doğruluk kriteri verebiliriz. Bu, doğruluğun (Wahrheit/Veritas) negatif koşuludur, yani olmazsa olmaz koşuludur (conditio sine qua non). Ne ki yeterli bir koşul değildir. Bunu sağladıktan sonra tekrar materiell (içerikli) olarak bilgimize (Erkenntnis) bakmamız gerekir. Yani bilgimizi içeriği bakımından da değerlendirmemiz gerekir.
2. Doğruluğun formel (biçim bakımından) ve genel bir ölçütü verilebilir. Burada yapmamız gereken şu: Bilgi nesne ile örtüşüyor mu diye bakmazdan evvel, bilgi kendisi ile örtüşüyor mu diye bakmak. Bu ne demek? Bu bir bilginin çıktığı yerdeki ilkelerle yani zihnin çalışma ilkeleri ile örtüşmesine bakmak demeye geliyor. Doğruluğun genel ve formelKriteriumu şu: ortaya koyduğumuz bilginin zihnin düşünme yetilerinin yasalılığı ile uyuşması lazım (B 84). Yani 1. çelişki içermeyecek, olanaklı bir yargı olacak diyesim çelişmezlik ve özdeşlik ilkesine (principium contradictionis et identitatis) uygun biçimde ortaya koyulacak; II. Temelde söz konusu olan bir sav (Grund) olarak tüm sonuçları (Folge) doğru olacak yani yeter sebep ilkesine (principium rationis) uygun olacak; III. İçerisinde apodeiktik zorunluluk bulunacak. Ortaya koyduğumuz yargının zamandan bağımsız ve zorunluluk içeren bir yargı olması lazım. Bu şu demeye geliyor: üzerine konuştuğumuz şeye ilişkin geçerli olabilecek tüm durumlara bakıp, hiçbir durumu eksik bırakmadan değerlendirip hangi durumun zorunluluk ile söz konusunu olduğunu yakalamamız gerekiyor (principium exclusi medii inter 2 contradictoria).
İmdi bu şekilde, bu ilkelere göre (1. principium identitatis et contradictionis; 2. principium rationis; 3. principium exclusi medii inter 2 contradictoria) bilgimizi sınarsak formel (biçimsel) bir sınama yapmış oluyoruz. Eğer bilgimiz bu biçimsel sınamadan sonra ayakta kalıyorsa onun negatif doğruluka (negative Wahrheit) iye olduğunu söyleyebiliriz. Ne ki pozitif doğruluktan (positive Wahrheit) pay alıp almadığını çıkartabilmek için bilgiye sadece biçimsel olarak değil içerik bakımından da bakmak gerekir. Bir bilgiye ilişkin, sayılan düşünme ilkelerine bakıp bir değerlendirme yaptıktan sonra bu kalıplara uymadığını yakalarsak, onu olduğu gibi bir kenara bırakabiliriz ve yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Burada içerikli bir ele alma gereksizdir. Nitekim yargı zaten sine qua non (olmazsa olmaz) koşulu tutturamamış. O halde, bir yargının içeriğine bakmadan düşünme yetilerinin (Anlama Yetisinin, Yarggücünün ve Aklın) çalışma ilkelerine göre kotarılıp kotarılmadığına bakmak gerek. Dolayısıyla negatif doğruluk bir bilginin zihnin düşünme yetilerinin içerisinde bulunan yasalarla örtüşmesi (adaequatio) işidir. Nesne ile bilginin örtüşmesi işini Kant zihnin içerisine çekiyor ve yargının zihnin içerisindeki düşünme yetilerinin çalışma ilkeleri ile örtüşmesi olarak değiştiriyor. Bu da Ortaçağça doğruluk görüşünün müthiş bir derlenmesi, toparlanması işi olarak değerlendirilebilir.
Buraya kadar, genel mantık ile uğraşan (ama transzendental mantık ile uğraşamayan) bir kişinin yaptığı analyseis ile ortaya koyulabilecek şeyler söyledik. Nitekim bu düşünme ilkelerinin (1. principium identitatis et contradictionis; 2. principium rationis; 3. principium exclusi medii inter 2 contradictoria) incelenmesi ve serilmesi işi Genel Mantıkın işi. Transzendental Mantık sadece düşünmenin bu kalıplarına bakmıyor bunların arka planına da bakıyor: bunların kökeninde ne var, bunlar nasıl kuruluyor, bunların deneyimin olanaklı nesnelerinde a priori kullanımı nası oluyor diye soruyor. Transzendental Mantık, Genel Mantıktan farklı olarak 1. a priori kullanıma (Gebrauch); II. Ursprunga (köken) bakar. Genel Mantık salt şablona bakıyor. Transzendental ve Genel Mantık salt forma bakmaz. O halde Transzendental Mantık bir Doğruluk Mantığıdır (Logik der Wahrheit) (A 62). Transzendental ve Saf Mantık 1. deneyimin nesnelerini düşünmenin zorunlu ilkelerine ve 2. bu ilkelerin a priori kullanımına bakacak (genel mantık için söz konusu bile olmayan bir iş!). Bu ilkeler nasıl kuruluyor? Bunların kaynağı nedir? Yani deneyimin (deneyim= synthetik yani bilgimizin genişlediği, tasarım (Vorstellung) üzerine tasarım, kurallılık üzerine kurallılık içeren bir Birlik (Einheit/Unitas)) arka planında söz konusu olan şey nedir ve deneyimin olanaklı nesnelerinde nasıl kullanım bulur? Deneyim eğer empirik bir şey ise deneyime kurallığına veren şeyin yine empirik bir şey olmaması gerekiyor. İşte bu deneyime kurallılığını veren ve deneyimin arka planında söz konusu olan şey nedir? Yani empirik bir synthesis yapabilmemizin olanaklılığının koşulu veren bir a priori synthesis olması gerek. Transzendental Mantık işte bunu çıkartmağa çalışıyor. Bu da şu soru ile ifade ediliyor: synthetik a priori önermeler nasıl olanaklıdır? Synthetik a priori önermeler nasıl olanaklıdır ne demek? Deneyim bir synthesis işi, hem de a posteriori kotarılan bir synthesis işi. Ne ki deneyimin içerisinde bir kurallılık var; deneyimin onlara göre işlediği kurallar var. İşte deneyimin hep onlara göre işlediği kurallar bizim deneyimden önce diye yakaladığımız, deneyimi mantıksal olarak önceleyen kurallar. Bu kurallar empirik değil, olamaz. Dahası bunlar deneyimin onlara göre işlediği kimi syntheseis içermekte. Dolayısıyla biz deneyimi kurarken bilgimizi empirik bir şekilde genişletebilmek yani empirik bir synthesis yapabilmek için arkada, Verstandın içinde hep bir a priori synthesis yapmaktayız. Transzendental Mantık işte buna bakıyor. Başlangıçta Transzendental Mantıkın kökene (Ursprung) baktığını söylemiştik. Onun temel ödevi (Aufgabe) de synthetik a priori önermelerin nasıl olanaklı olduğunu yakalamak. Bunun için yaptığı şey nedir? Yanıt: Şu üç temel yetinin nasıl işlediğine bakmak. Hangi temel yetiler? 1. Duyumsama Yetisi (Sinnlichkeit) ve bunun saf kısmı yani uzay ve zaman; 2. Kurgulama Yetisi (Einbildungskraft/imaginatio) ve bunun saf produktiv kullanımı (Nitekim bunun reproduktiv kullanımı -kısmen- deneyimin içerisinde söz konusu oluyor); 3. Anlama Yetisi (Verstand) ve bunun arka planı yani Ich denke (Cogito/Düşünüyorum actusu), dahası Anlama Yetisinin kurulumu. Bu üç yeti ile ben Deneyim bilgisini (Erfahrungserkenntnis) kurabiliyorum. Arada kilit nokta oluşturan şeyler: 1. Zaman (Zeit): Zamanın synthezlenmesi ve bu synthesisin düşünülmesi ile Kategoriler ortaya koyuluyor; 2. Kurgulama Yetisi (Einbildungskraft): Bu Yeti kör (blind) iş gören bir yeti (A 78). Bu şu demek: yaptığı pek çok işin farkına varmıyoruz. Ne ki vazgeçilmez, bir kenara koyulamaz bir işi var (ibid.). Nitekim eğer biz kimi şeyleri üst üste getirip yeni yapılar oluşturamasaydık, bilgi (Erkenntnis) kuramazdık çünkü bilgi genele ilişkindir. Genel, synthetiktir ve çokkatlı bir yapıdır. Bizde bu synthetik olanı ve çokkatlı yapıları kuran Kurgulama Yetisidir (Einbildungskraft).
İmdi nesnelerden bahsettik, doğruluktan bahsettik. Berikine ilişkin şunu söyledik: Doğruluğun içerikli (materiell) bir ölçütü verilemez. Bu bir çelişki oluşturur. Ne ki doğruluğun genel, formel bir ölçütü verilebilir. Bunu da söyledik. Bunlar da zihnin farklı yetilerinin farklı ilkeleri (principium) idi. Bu ilkelere Genel Mantıkın baktığını da söyledik. Transzendental Mantığın ise bundan farklı bir iş yaptığını, yalnızca bu düşünme ilkelerinin çıkartılması ile ilgilenmediğini de ekledik. Elbette Transzendental Mantık düşünmenin bu en temel ilkeleri ile örtük olarak olsa da bir biçimde ilgili nitekim bu ilkeler olmadan hiçbir doğruluk söz konusu değil. Bu apodeiktik, zorunlu ilkeleri açığa çıkar yeti ne peki? Yanıt: Akıl (Vernunft). Bu yapıtı (Kritik der reinen Vernunft/Saf Aklın Eleştirisi) yazan yeti de Akıl. Yapıtın başlığı iki biçimde ele alınabilir: 1. [Kantın] Saf Aklın[ın] yaptığı bir Kritik (genitivus subiektivus); 2. Saf Akla ilişkin yapılan bir Kritik (genitivus obiektivus); Aklın saf kısmını bir krinein ile açığa çıkartma işi.
Doğruluğa (Wahrheit) Kant ile birlikte bu şekilde baktığımızda doğrudan doğruluk nedir? ile sormuyoruz, doğruluğun ölçütü verilebilir mi diye soruyoruz. Doğruluğun ölçütü (Kriterium) ise ona göre genel olarak, içerikli olarak verilemez ama bir kalıp olarak verilebilir. Son olarak şundan bahsedelim: Transzendental Mantık bir Doğruluk Mantığıdır (Logik der Wahrheit) demiştik. Niçin? Çünkü Transzendental Mantıkın ortaya koyduğu, bize gösterdiği, zihnin temelinde olan ve deneyimin onlar aracılığıyla kurulduğu synthetik a priori ilkelerdir. Deneyimin zorunlu koşulu olan bu ilkeleri Kant bize Temel Önermeler Analitiği (A B
nest...çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası