Gürkan Çakıcı 23 Nisan Şarkısı

Türkiye’ye operayı tanıtan ve sevdiren sanatçı Hakan Aysev, yeni albümü ve görüntüsüyle karşımızda. İstanbul’dan Urla’ya taşınan sanatçı, sosyal sorumluluk projelerine de imza atıyor.

Yıllarca İstanbul’da yaşadıktan sonra radikal bir karar alıp Urla’ya yerleştiniz. Neden kaçtınız İstanbul’dan?

Tükenmişlik sendromu dermişim. (Gülüyor) 15 yıl yurtdışında kaldım. Büyük metropollerin dışında banliyölerde, bahçeli evlerde daha huzurlu ve sessiz yerlerde yaşadım. İstanbul, yaşam adına beni çok mutsuz etti. Zamanla eve kapanarak apartman hayatı yaşamaya başladım. Bir arkadaş yemeğe çağırıyor, çok sevdiğim bir konser oluyor ama trafik yüzünden gitmek istemiyorum. Birgün Kartal’da bir konserim vardı. Yirmi dakikalık yolu iki buçuk saatte gidince kendi kendime ‘Hakan sen bu hayatı değiştirmelisin’ dedim. Annemi de yanıma alarak Urla’da orman içinde bir eve yerleştim.

Neden başka bir yer değil de Urla?

Orada bir arkadaşım vardı. Birgün bana burada bir ev var görmek ister misin, diye sordu. Görür görmez âşık oldum. Urla, saklı bir cennet. Hem İzmir’in içinde hem dışında. Burada yaşayanları çok seviyorum. Günlük yaşantımda da çok güzel dostlar kazandım. Kasabından pazarcısına, doktorundan balıkçısına kadar çok güzel dostluklar kurduk. Urlalılar da bana sahip çıkmaya başladı. Bir dönem Tanju Okan yaşamıştı burada, onu sahiplenmişler, şimdi de beni.

Çok boş vakit kalmıştır size, neler yapıyorsunuz?

Urla’da geçen yaz büyük bir yangın çıktı. Resmen ecel terleri döktük. Çok ağaç kaybettik. Komşum Bülent Güvenç’in organizasyonuyla bir ağaç dikme kampanyası başlattık. Kaymakam ve belediye başkanımızın da desteğiyle geçen hafta altı bin yeni fidan diktik. Yaptığımız konserlerin gelirlerini de bu projede kullandık. Urla, Türkiye’nin oksijeni en fazla olan yerlerinden biri. Beslenmem de değişti. Eskiden et ağırlıklı beslenirdim, burada ot ağırlıklı beslenmeye başladım. Bu durum müziğime de yansıdı.

Yeni albümünüz ‘Peki Ne Yapalım?’ın hikâyesinden bahseder misiniz?

Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın şan bölümünün kurucularındanım. Orada Gürkan Çakıcı diye bir öğrencim vardı. Mezun olduktan sonra film ve tiyatro müzikleri yaptı. Beni babası gibi sever. Dört-beş ay önce telefonda konuşurken en büyük hayalinin benimle birlikte bir albüm yapmak olduğunu söyledi. Yapalım hadi, dedim. Antalya’da onun ev stüdyosunda yaptık albümü. Bu şunu da gösterdi; her iyi çalışma İstanbul’da olmayabilir.

Albümdeki şarkıların içeriği nasıl?

İki tane Gürkan Çakıcı’nın bestesi bulunuyor. Çok güzel iki slow şarkı var. Bir tane Pırlan ve Cem İnci’nin bir hareketli şarkısı var. Rafet El Roman’ın Sorma Neden isimli şarkısını İtalyancaya çevirdik. Neoklasik bir hal aldı. Dinleyenler de çok sevdi. Kendine özgü bir albüm yaptık. Bu piyasada albüm yapmak çok riskli, hele de benim gibi bir adam için. Ne magazinim var ne de genç kızların gözdesiyim.

Söylediğiniz gibi bu devirde albüm yapmak büyük bir risk. Diğer müzisyenler gibi single yapmayı düşünmediniz mi?

Tek şarkı yapmak benlik bir şey değil. Bu albümün içinde neoklasik var, pop var, incesaz var. Her zaman olduğu gibi herkese hitap eden bir albüm oldu. Pop da söylüyorum ilahi de söylüyorum, arya ve napolitenler zaten benim işim. Rock da söylüyorum. Heavy metal albümü de yaptım.

Bir opera sanatçısı için bunları yapmak cesaret gerektiriyor. Sizin ana gayeniz neydi?

Opera bugüne kadar dört duvar arasında kaldığı için yeterince anlaşılamadı. Ben onun dışında bir şeyler yapmaya gayret ediyorum. Yaptığım sanat, öğretilmesi ve algılanması gereken bir iş. Elinde çok güzel bir malın varsa ve bunu satamıyorsan demek ki iyi tanıtamamışsındır. Bunu iyi tanıtmak lazım. Benim stratejim bu işi popülerleştirmek, herkese tanıtmaktı. Herkese operayı sevdireceğim desem komik olurdu ama herkese tanıtmak benim misyonum.

Bu misyonda da başarılı oldunuz…

Ulaşmak istediğim kitle en başta kadınlardı. Çocuğunu okula gönderdikten sonra televizyon başına geçip fasulyesini soyan, akşam yemek masasında çocuğuna ve eşine ‘Bugün televizyonda şişman bir adam gördüm, opera sanatçısıydı. Çok güzel şarkılar söylüyordu.’ demeleriydi. Ne yaptığımı o kadınlar anlattı aslında. Bu konuda çok başarılı olduğumu düşünüyorum. İnsanlar artık beni evlerinden biri gibi görüyor. Taksici para almıyor, yolda çocuklar o solomio abi geldi diyor.

Bu sevginin yüklediği bir sorumluluk oldu mu?

Olmaz mı? Yaptığım her işte buna dikkat ediyorum ama yaşantı olarak çok değişiklik olmuyor. Çünkü normal hayatımda nasılsam televizyonda da sahnede de öyleyim. Dinleyenlerimi hayal kırıklığına uğratacak bir hayatım yok. Gizlim, saklım yok. 27 senedir opera yapıyorum. Orada bir hata yapmak söz konusu olamaz. Albümlerimde ve seçtiğim şarkılarda bu sorumluluğu hissediyorum. Bu beni bazen yorabiliyor ama değdiğini düşünüyorum. Sanat için mi sanat, insan için mi sanat? Bence insan için sanat.

İlk çıktığınızda Türkiye’nin Pavarotti’si olarak lanse edildiniz. Son zamanlarda bu biraz değişti değil mi?

Pavarotti’nin üç yıl öğrencisi oldum. Tip olarak da ona benziyorum. Sokakta bazen ‘Pavarotti’ye bak’ sözleri duyuyorum. Hakan Aysev ve Pavarotti adeta birbirinin içine girdi. Bu beni hiç rahatsız etmiyor. Söylediğiniz gibi son zamanlarda bu değişti. Artık insanlar Hakan Aysev diyor.

Yurtdışında Türk olduğuma inanmıyorlar

Gerçekleştirmeyi çok arzu ettiğiniz bir iş var mı?

Allah’a şükürler olsun her hayalimi gerçekleştirdim. Dünyanın en büyük operalarında başroller söyledim. Türkiye gibi kültür sanat açısından maalesef hâlâ üçüncü dünya ülkesi olan bir yerde insanlara operayı anlattım. Çok sesli müzik adına yapılacak çok şey var. Bir de beni üzen şeyler oluyor. Mesela AKM yıllardır atıl bir şekilde duruyor ama yeni statlar yapılıyor. Taksim’den geçerken gönlüm sızlıyor. Tamam, çok güzel bir bina değil ama Cumhuriyet döneminin binasıdır. Kocaman bir kültür merkezidir. Yıkılmasından yana değil gönlüm, ille de yıkılacaksa yıkılsın ama yerine çok güzel bir kültür merkezi yapılsın.

Müzik dışında nelerle meşgul oluyorsunuz?

Urla’ya gittiğimde genelde konserden dönmüş oluyorum. Biraz dinlendikten sonra dostlarımla bir araya geliyoruz. Annem ve kızımla ilgileniyorum. Onlarla muhabbet ediyoruz. Denize açılıyoruz. Yurtiçi ve yurtdışındaki konserler sebebiyle çok yoğunum aslında.

Yurtdışı demişken oradaki konserlerde sizi şaşırtan şeyler oluyor mu?

Ben şaşırmıyorum da onlar şaşırıyor genelde. (Gülüyor) Beni İtalyan ya da İspanyol sanıyorlar. Türk’üm diyorum. O zaman  burada doğup büyüdünüz diyorlar. İnanmak istemiyorlar. Burada çok sesli müziğin ve opera kültürünün olduğuna inanmıyorlar. Şu an gelecek vaat eden birçok opera sanatçısı var. Bu beni çok gururlandırıyor.

Artık kızımın peşinden koşturuyorum

Çok kilo vermişsiniz. Yeni albüm için imaj çalışması mı yaptınız yoksa?

Her zaman kendimle barışık bir adam oldum. Yakışıklılık ve imaj adına bir zayıflama isteğim hiç olmadı. Otuz yıllık bir şişmanım ben. Aralarda kilo verdim ama fazlasıyla geri aldım. Damak tadı olan gurmeye yakın bir seçiciliğim vardır. Yemek yemeyi seviyorum. Meslek açısından opera çok zor bir sanat. Sahnede opera söylediğimde dört-beş kilo verebiliyorum. Sahne sonrası gecenin geç saatlerinde yemek yiyoruz. Ondan sonra da haliyle kilo alıyoruz.

Sanırım mide tüpü taktırmışsınız. Nasıl karar verdiniz buna?

En büyük sebeplerden biri kızım. Çok geç baba oldum. Kilolar sebebiyle peşinden yeterince koşturamıyordum. Onunla oynarken hemen yoruluyor ve terliyordum. Artık boğuşmaya bile başladım. Işın Karaca çok yakın arkadaşım. Onunla bu meseleyi çok uzun zamandan beri konuşuyorduk. Ameliyat olalı 34 gün oldu ve bu süre zarfında 20 kilo verdim. Kilodan kaynaklanan nefes alma güçlüğü, aşırı terleme, adım atamama ve yorgunluk gibi birçok şikâyetim de gitti. Yepyeni bir hayata merhaba dedim.

Kızınız sizi çok etkilemiş anlaşılan. Hayatınızda neleri değiştirdi?

Çocuğumun olması hayatımdaki en büyük arzumdu. 44 yaşında baba oldum. Kızım, hayatımdaki bütün değer yargılarımı değiştirdi. Kısacası hayatımı değiştirdi. Önceden kendimle ve sağlığımla daha az ilgileniyordum. Şimdi zaten geç baba oldum, en azından kızımın düğününü görmek istiyorum. Dengeli beslen ve uzun yaşa diyorum kendi kendime. Mesela önceden meslekî olarak üzüldüğüm çoğu şeye artık üzülmüyorum. Daha evrensel şeyleri kafaya takıyorum.

ALİ PEKTAŞ ZAMAN GAZETESİ ©

Popular Podcasts

Current and classic episodes, featuring compelling true-crime mysteries, powerful documentaries and in-depth investigations.



If you've ever wanted to know about champagne, satanism, the Stonewall Uprising, chaos theory, LSD, El Nino, true crime and Rosa Parks, then look no further. Josh and Chuck have you covered.



If you can never get enough true crime Congratulations, you’ve found your people.

Featured Podcasts

Our country’s problems will never be solved by a bunch of fancy people in nice suits talking big words on CNN and Fox, but by An Army of Normal Folks just deciding “hey, I can help.” Hosted by Coach Bill Courtney from the Oscar-winning Undefeated, this podcast is building the Army and celebrating its extraordinary members. Starting on June 6th, new episodes are released every Tuesday.



Amanda is a wife. A mother. A blogger. A Christian. A charming, beautiful, bubbly, young woman who lives life to the fullest. But Amanda is dying, with a secret she doesn’t want anyone to know. She starts a blog detailing her cancer journey, and becomes an inspiration, touching and captivating her local community as well as followers all over the world. Until one day investigative producer Nancy gets an anonymous tip telling her to look at Amanda’s blog, setting Nancy on an unimaginable road to uncover Amanda’s secret. Award winning journalist Charlie Webster explores this unbelievable and bizarre, but all-too-real tale, of a woman from San Jose, California whose secret ripped a family apart and left a community in shock. Scamanda is the true story of a woman whose own words held the key to her secret. New episodes every Monday. Follow Scamanda on Apple Podcasts, Spotify, or wherever you listen. Amanda’s blog posts are read by actor Kendall Horn.

iHeart Podcast Networks

Topics