ingilizce kendini tanitma metni lise / Folklor Akademi Dergisi, Cilt 3 - Sayı 3, 2020 | PDF

Ingilizce Kendini Tanitma Metni Lise

ingilizce kendini tanitma metni lise

Kur’an-ı Kerim’in Kırgızca Çevirileri

Gülden SAĞOL YÜKSEKKAYA

Makale 2014

Folklor Akademi Dergisi, Cilt 3 - Sayı 3, 2020

100%(1)100% found this document useful (1 vote)
36 views188 pages

Description:

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

Description:

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd
100%(1)100% found this document useful (1 vote)
36 views188 pages

Description:

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd

Cilt 3 / 2020
issn: 2651-253X

Uluslararası Hakemli Dergi


International Refereed Journal
Yılda üç sayı çıkar
Three issues in a year
fad
Folklor Akademi Dergisi
Folklore Academy Journal
FOLKLOR AKADEMİ DERGİSİ
Folklore Academy Journal

2020
Cilt: 3 Sayı: 3

e-ISSN: 2651-253X
Sahibi/Owner
Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Derneği Adına
Bican Veysel YILDIZ

Baş Editör/Chief Editor


Prof. Dr. Işıl ALTUN (Kocaeli Üniversitesi)

Bu Sayının Editörü / Editor of This Issue


Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)

Editörler/Editors
Prof. Dr. Hanife Dilek BATİSLAM (Çukurova Üniversitesi)
Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA (Muğla Üniversitesi)
Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)
Dr. Şakire BALIKÇI (Mardin Artuklu Üniversitesi)
Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi)
Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)

Yabancı Dil Editörleri / Foreign Language Editors


Rusça: Öğr. Gör. Roza KOÇKAR (Eskişehir Teknik Üniversitesi)
İngilizce: Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)

Yayın Kurulu/Editorial Board


Doç. Dr. Abdullah ACEHAN (Dumlupınar Üniversitesi)
Dr. Özgür ERGÜN (Kocaeli Üniversitesi)
Bican Veysel YILDIZ (Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği)
Sabri KOZ (Yapı Kredi Yayınları)

Redaksiyon/Dizgi
Ersin ÇELİK
BU SAYININ HAKEMLERİ

Prof. Dr. Ali AKAR Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye

Prof. Dr. Tanzilya KHADZHİEVA Russian Academy of Sciences-Moscow-Russia

Prof. Dr. Metin TOPRAK Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

Doç. Dr. Soner SAĞLAM Pamukkale Üniversitesi-Denizli-Türkiye

Doç. Dr. Berdi SARIYEV Ankara Üniversitesi-Ankara-Türkiye

Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye

Dr. Hüseyin AKSOY Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi-Karaman-Türkiye

Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi-Ankara-Türkiye

Dr. Şakire BALIKÇI Mardin Artuklu Üniversitesi-Mardin-Türkiye

Dr. Hasan CUŞA Munzur Üniversitesi-Tunceli-Türkiye

Dr. Uğur DURMAZ Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

Dr. Şenel GERÇEK Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

Dr. Derya KARACA Iğdır Üniversitesi-Iğdır-Türkiye

Dr. Turgay KABAK Bayburt Üniversitesi-Bayburt-Türkiye

Dr. Orhan Fatih KUŞDEMİR Amasya Üniversitesi-Amasya-Türkiye

Dr. Erhan SOLMAZ Uşak Üniversitesi-Uşak-Türkiye

Dr. Abdulhakim TUĞLUK Iğdır Üniversitesi-Iğdır-Türkiye

Dr. Serhat Sabri YILMAZ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi-Sivas-Türkiye

Öğr. Gör. Roza KOÇKAR Eskişehir Teknik Üniversitesi-Eskişehir-Türkiye

Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR Eskişehir Osmangazi Üniversitesi-Eskişehir-Türkiye

Bican Veysel YILDIZ Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği-İstanbul-Türkiye


Tasarım
ACT Reklam Ajansı , Eskişehir

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve
hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın
hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksızın dergide
yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye
gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Folklor Akademi Dergisi


IDEALONLINE, RESEARCHBIBLE, SINDEX, CITEFACTOR ve ASOS İNDEKS veritabanları
tarafından dizinlenmektedir.

İletişim
www.dergipark.gov.tr/folklor
www.folklorakademi.org
E-posta: [email protected]
ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI YAZARLARI DERNEĞİ
Bağdat Cad. No:385/B Maltepe-İSTANBUL
İÇİNDEKİLER / CONTENTS

ARAŞTIRMA MAKALELERİ / RESEARCH ARTICLES


TUVA ÇALIŞMALARI ALANINDA BİR KADIN ARAŞTIRMACI: EKATERİNA DMİTRİYEVNA
PROKOFYEVA ............................................................................................................... 479
Muvaffak DURANLI ................................................................................................... 479
A WOMAN RESEARCHER IN THE FIELD OF TUVA STUDIES: EKATERINA DMITRİYEVNA
PROKOFYEVA ................................................................................................................. 480
MUSTAFA ÖZÇELİK’İN ŞİİRLERİNDE YER ALAN MAZMUNLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME .. 498
Sefa ÇELİKÖRS ........................................................................................................... 498
A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS ..................................... 499
KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV DESTANI SADECE BİR AŞK HİKÂYESİ MİDİR? ........ 518
Zehra IŞIK .................................................................................................................. 518
IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A LOVE STORY? ................... 519
OĞUZ VE KELT EPOSLARINDA RASTLANAN ESAS VE YARDIMCI TİPLER, MOTİFLER ....... 534
Fidan GASIMOVA ...................................................................................................... 534
THE MAIN AND AUXILIARY TYPES, MOTIFS FOUND IN THE OGHUZ AND CELTIC EPOSES
....................................................................................................................................... 535
KUŞ İSİMLERİNİN SÖZCÜK VE ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME ........... 551
Gurbangül MIRADOWA ............................................................................................ 551
A REVIEW ON THE LEXICAL AND SEMANTIC FEATURES OF BIRD NAMES ....................... 552
ADOLF PETROVİCH BERGE’NİN DOĞU ÇALIŞMALARI .................................................... 560
Alla İvanovna ALIYEVA .............................................................................................. 560
EAST STUDIES OF ADOLF PETROVICH BERGE ................................................................. 560
OSET HALK AFORİZMALARININ CANLANDIRMA SİSTEMİNDE KİŞİSELLEŞTİRME VE
KARŞILAŞTIRMA ........................................................................................................... 571
Tsallagova Zarifa BORİSOVNA .................................................................................. 571
IMPERSONATION AND COMPARISON IN THE ARTISTIC SYSTEM OF THE OSSETIAN
POPULAR APHORISM..................................................................................................... 572
SANATSAL VE ESTETİK BİR UNSUR OLARAK EDEBİ YARATICILIKTA DESTANSI GELENEKLER
..................................................................................................................................... 590
Nerkes Akhmetovna KHUBBITDINOVA & Gulnar Vilbanovna YULDYBAEVA ............ 590
EPIC TRADITIONS IN LITERARY CREATIVITY AS A ARTISTIC AND AESTHETIC ELEMENT .. 591
SERGEY ESENİN’İN ESERLERİNDE BİR HALK MASALI ..................................................... 611
Elena Aleksandrovna SAMODELOVA ........................................................................ 611
ABOUT FOLKLORE TALE IN THE CREATION OF SERGEY ESENIN ...................................... 612
KARAÇAY-BALKAR NART DESTANLARI: DEBET, ALAUGAN, KARAŞAUAY ...................... 621
Tanzilya KHADZHİEVA ............................................................................................... 621
NART EPICS OF KARACHAIS AND BALKARS: DEBET, ALAUGAN, KARASHAWAI .............. 622

KİTAP TANITIMI / BOOK REVIEW


TÜRK HALK HİKÂYECİLİĞİ-TÜRKİYE SAHASI .................................................................. 633
Tuncer GÜLENSOY .................................................................................................... 633
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA DESTAN ................................................. 636
Zeynep Gözde KOZLU ................................................................................................ 636
ÖLÜMÜ EVCİLLEŞTİRMEK: TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE ÖLÜM TEMELLİ MİZAH .............. 642
Hamdiye Deniz GÖKÇE .............................................................................................. 642
KARS HALK KÜLTÜRÜ VE EDEBİYATI ............................................................................. 647
Esra TARHAN ............................................................................................................ 647

DÜZELTME / CORRECTION
BİLGİ NOTU/DÜZELTME ............................................................................................... 651
EDİTÖRDEN

Sevgili Okur,
Folklor Akademi Dergisi ailesi olarak 2020 yılı 3. cilt ve 3. sayısı ile yeniden
karşınızda olmanın ve sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Yayın hayatına istikrarlı ve
emin adımlarla devam eden Folklor Akademi Dergisi’nin bu sayısında, hakemlerimizin
onayından geçmiş dördü Rusça, biri İngilizce ve biri de Türkmen Türkçesinde kaleme
alınmış on araştırma makalesi ile dört kitap değerlendirme yazısı olmak üzere toplam on dört
değerli çalışmayı ilginize sunuyoruz.
Sayının ilk sırasında Muvaffak Duranlı tarafından yazılan “Tuva Çalışmaları
Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva” başlıklı makale yer
alıyor. Çalışmada, Sovyet Rusya’da öne çıkan kadın araştırmacılardan biri olan Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva’nın zorlu yaşam mücadelesi ile Tuva kültürüne olan katkıları ele
alınmış. Ayrıca makalede, Prokofyeva’nın ölümünden ancak otuz üç yıl sonra
yayımlanabilen ve Tuva kültürü ile ilgili çok yönlü çalışmaları da inceleme altına alınmış.
Sayının ikinci makalesi ,Sefa Çelikörs’ün “Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan
Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme” isimli çalışması. Makalede, Mustafa Özçelik’in şiirlerinde
geçen klasik mazmunlar, şairin şiirlerinden örneklerle uygulanmış.
Performans teori bağlamında Kuzıykürpes ile Mayanhılıv destanının analiz edildiği
Zehra Işık’ın “Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?”
başlıklı çalışması bu sayının üçüncü makalesi. Makalede, destan bünyesindeki aşk
hikâyesinin yanı sıra kahramanlık motifleri de ele alınmış. Destanın, içerdiği motifler ve epik
yapısı ile Başkurt halk kültürü başta olmak üzere Türk destan geleneği içerisinde önemli bir
yeri olduğu tespit edilmiş.
Fidan Gasımova’nın kaleme aldığı “Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve
Yardımcı Tipler, Motifler” adlı makalede, Oğuz ve Kelt destanlarında temel ve yardımcı
kahramanların tipolojisini ortaya koyan motifleri analiz edilmiş ve söz konusu topluluklara
ait epik anlatıların tipolojik motifi açısından benzerlikler taşıdığı saptanmıştır.
Beşinci makale Gurbangül Mıradowa’ya ait “Kuş İsimlerinin Sözcük ve Anlamsal
Özellikleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmadır. Türkmen Türkçesi ile yazılan makalede,
kuşların eski Türk toplumlarının birer totemi olması fikri temel alınarak bugünkü Türkmen
Türkçesindeki kuş adlarının anlamsal ve kavramsal incelemesi yapılmıştır.
Rusça kaleme alınan Alla İvanovna Aliyeva’nın “Adolf Petrovich Berge’nin Doğu
Çalışmaları” adlı makalesinde, ünlü oryantalist Adolf Berge’nin çalışmalarına bütüncül bir
yaklaşım tarzı sergilenmiş, ayrıca Berge’nin İran kaynaklarından yaptığı çeviriler, Kafkasya
bölgesi üzerinde yaptığı incelemeler ele alınmıştır. Rus dilinde yazılmış bir başka çalışma ise “Oset
Halk Aforizmalarının Canlandırma Sisteminde Kişiselleştirme ve Karşılaştırma” adlı makaledir. Sayının yedinci makalesini
oluşturan bu yazı Tsallagova Zarifa Borisovna tarafından kaleme alınmış. Çalışmada, Oset halk
aforizmalarının kişileştirme ve karşılaştırmalarının analizi yapılmış; bu şiirsel ifadelerin Oset halk
kültürünün derin anlamlarının kavranması için bir anahtar konumunda olduğu belirlenmiştir.
Sayımızın sekizinci makalesi, yine Rusça kaleme alınan bir çalışmadır. Nerkes
Akhmetovna Khubbitdinova ile Gulnar Vilbanovna Yuldybaeva’ya ait olan “Sanatsal ve Estetik
Bir Unsur Olarak Edebi Yaratıcılıkta Destansı Gelenekler” başlıklı çalışmada, Başkurt
destanlarından Ural Batır ve Akhak Kola destanları örneğinden yola çıkılarak folklorun bireysel
tematik motiflerinin edebî ve epik metinlerde nasıl kullanıldığının saptanması amaçlanmış. Bu
sayıda Rusça yazılmış son makale ise Elena Aleksandrovna Samodelova’ya ait “Sergey Esenin'in
Eserlerinde Bir Halk Masalı” başlıklı çalışma. Yesenin'in eserlerinde tür tanımlaması olarak masal
anlatımlarında yazarın sıklıkla ele aldığı konuların kronolojik çerçevesi değerlendirilmekte ve
Yesenin’in “Mikola” adlı şiirindeki folklorik unsurların kaynakları analiz edilmektedir.
İngilizce kaleme alınmış olan ve Tanzilya Khadzhieva’ya ait “Karaçay-Balkar Nart
Destanları: Debet, Alaugan, Karaşauay” başlıklı çalışma, buu sayımızın onuncu makalesi olarak
sizlere sunuldu. Makalede, Kuzey Kafkas halklarının yiğitlik destanı olan Nartlar ele alınmış. Nart
kahramanlarının isimleri etrafında ortaya çıkan efsane ve türkülerin incelendiği çalışmada, Debet,
Alaugan ve Karaşuay’ın Karaçay-Balkar destanlarında önemli bir yeri olduğu da tespit edilenler
arasında.
Folklor Akademi’nin bu sayısındaki son dört çalışma ise eser inceleme ve kitap tanıtım
yazılarından oluşuyor. On birinci çalışmada, İsmet Çetin’in “Türk Halk Hikâyeciliği-Türkiye
Sahası” adlı kitabı Tuncer Gülensoy tarafından değerlendirildi. Zeynep Gözde Kozlu, Ümmühan
Bilgin Topçu’nun “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Destan” adlı kitabını tanıt tı. İsmail
Abalı’nın “Ölümü Evcilleştirmek: Türk Halk Kültüründe Ölüm Temelli Mizah” adlı kitabı
Hamdiye Deniz Gökçe tarafından incelenip tanıtıldı. Metin Turan’ın “Kars Halk Kültürü ve
Edebiyatı” adlı kitabı ise Esra Tarhan tarafından incelendi.
Folklor Akademi Dergisi, gönderilen tüm çalışmaları titizlikle inceleyen ve kör hake mlik
sistemi ile değerlendirmeye alan, dört ayda bir yayımlanan uluslararası bir dergidir. Sayımıza
akademik çalışmaları ile katkıda bulunan yazarlarımıza ve hakemlik yapan araştırmacılarımıza
teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Dergimizi, siz değerli okurlarımızın istifadelerine sunar, keyifle
okumanızı temenni ederiz.
Saygılarımızla…

Folklor Akademi Dergisi


Duranlı, M. (2020). Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna
Prokofyeva. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3,.479 – 497.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved:23.11.2020
Kabul / Accepted: 04.12.2020
Araştırma Makalesi / Research Article

TUVA ÇALIŞMALARI ALANINDA BİR KADIN


ARAŞTIRMACI: EKATERİNA DMİTRİYEVNA
PROKOFYEVA

Muvaffak DURANLI*
Öz
Sibirya Türk halklarının incelenme süreci, genel olarak Sibirya halklarının incelenme
süreci ile bir bütünlük içermektedir. Çarlık Rusya’sı için Sibirya, bir bütün olarak Rus devlet
sistemine katılması, her türlü zenginliğin Moskova’daki iktidar tarafından kullanılması
gereken bir bölgedir. Sibirya’nın Rus hâkimiyetine girme sürecindeki temel çalışmalar,
bilimsel olmaktan ziyade Rusya’ya tâbi kılma politikasına hizmet etmiştir. Hazırlanan
istatistiki raporlar, nüfus sayımları, yerli halkların dillerini öğrenme, onlar için Rus alfabesi
temelinde alfabeler oluşturma, kutsal metinlerin yerli halkların diline çevrilmesi,
Hristiyanlaştırma çabaları, bütün bunlar, bir halkı çok yönlü incelemekten çok onu sisteme
dâhil etme politikasına hizmet eden çalışmalardır.
Belirgin bir politik çıkar gözetse de bu ilk dönemde sürgün, seyyah, rahip, devlet
memuru olarak bu topraklara gelen kişilerin çalışmaları daha sonra gerçekleştirilecek
bilimsel çalışmalara temel oluşturmuştur.
Çarlık Rusyası’nın son yüzyılında başlayan akademik çalışmalar Sovyet döneminde
de sürmeye devam etmiştir. Sovyet Rusya dönemindeki çalışmalar da elbette dönemin
politikası ile bağlantılı olarak Hristiyanlaştırma yerini Sibirya’nın yerli halklarının sosyalist
sistem içinde yer almaları politikasına bırakmıştır.
Her iki dönemde de amaç ne olursa olsun yapılan pek çok çalışmanın erkek
araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Sovyet Rusya döneminde
bir önceki dönemden farklı olarak az sayıda kadın araştırmacının Sibirya topraklarında
çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Bu kadınlar arasında ilk planda Ekaterina Dmitriyevna
Prokofyeva adı yer almaktadır. Başlangıçta Selkuplar üzerine çalışan Prokofyeva, zaman

* Doç. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi, [email protected], ORCİD
0000-0002-4529-2700

479
içinde çalışma alanını genişletmiş ve Sibirya’nın diğer halklarını da çalışmalarında
kullanmaya başlamıştır. Prokofyeva’nın bilimsel üretiminin son dönemindeki çalışmalarının
Tuvalar üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu makalede Ekaterina Dmitriyevna’nın zor yaşamı, onun Tuva Türk kültürünün
incelenmesine yaptığı katkı ve ölümünden ancak otuz üç yıl sonra yayınlanabilen Tuva
kültürü ile ilgili çok yönlü çalışması tanıtılmaya çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Tuva, Selkup, kültür, kadın, Prokofyeva

A WOMAN RESEARCHER IN THE FIELD OF TUVA STUDIES:


EKATERINA DMITRİYEVNA PROKOFYEVA

Abstract
The studies on Siberian Turkic peoples is inextricably linked with the studies on the
other Siberian peoples in general. For tsarist Russia, Siberia is a region that must be in the
Russian state system as a whole, and that its all wealth should be utilized by the authorities
in Moscow. The main studies of the process of the transition of Siberia to Russian domination
served the policy of subordination of Russia. Certain studies such as statistical reports,
population censuses, indigenous languages, creating alphabets for Siberians based on the
Russian alphabet, translating scriptures into indigenous languages, serve the policy of
adapting people into the “system”. So one can say that these studies are not multifaceted.
The studies of those who came to these lands as exiles, travelers, priests and civil
servants in this early period formed the basis for the following studies even though they had
a certain political interest.
Academic studies in the last century of tsarist Russia continued in the Soviet period.
Studies in the Soviet Russia period focused on Siberia's indigenous peoples to participate in
the socialist system instead of Christianization.
In both periods, most studies were carried out by male researchers, no matter what
purpose they serve. Unlike the previous period, it is known that a small number of women
researchers studied in Siberia during the Soviet Russian period. The most prominent name
among these women is Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva. Prokofyeva, who initially worked
on Selkups, expanded her field of study over time and started to work on other peoples of
Siberia. Prokofyeva's recent works focus on Tuvas.
In this article, the difficulties Ekaterina Dmitriyevna faced in her life, her
contribution to the Tuva Turkish culture studies and her comprehensive work on Tuva culture
that was published just thirty-three years after her death, will be introduced.
Keywords: Tuva, Selkup, culture, woman, Prokofyeva

480
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Giriş

Başta Sibirya topraklarında yaşayan Türk halkları olmak üzere,


Sibirya’nın diğer köklü halklarını inceleme tarihi, Çarlık Rusya’sı döneminde
başlar. Bu dönemde Sibirya halklarını inceleyen araştırmacıların hemen hepsi
erkek araştırmacılardır. Bu dönemde neredeyse bu topraklarda çalışan bir
kadın araştırmacıya rastlamak mümkün değildir.
Sibirya topraklarındaki iklim koşulları, bölgede yaygın bir ulaşım
sisteminin olmaması, belirli güvenlik nedenlerinin yanı sıra Çarlık
Rusya’sında temelleri atılan pek çok araştırma merkezi ve akademik
kurumlarda kadınlara yer verilmemiş olması, bölgede kadın araştırmacıların
bulunmamasının başlıca nedenleri arasında gösterilebilir.
1890’lı yıllarda Sibirya topraklarında seyahat eden hemen hemen tek
yabancı kadın olan İngiliz hemşire Kate Marsden, Çarlık Rusya’sında Sibirya
topraklarında seyahat eden, kayıtlara geçmiş ilk kadındır. Onun
seyahatnamesinde yerli halklarla ilgili çok az bilgi yer almaktadır, ayrıca
Marsden’in amacı bir halkı incelemek değil, cüzzamı tedavi ettiği rivayeti
yayılan bir bitkiyi aramaktır (Duranlı, 2017: 131).
Daha sonraki dönemde Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla toplumsal
kurumlarda kadınların yer alması, aynı zamanda akademik kurum ve
araştırma merkezleri için de söz konusu olmuştur.
Özellikle 1920’li yıllarda Sibirya topraklarında farklı etnik
toplulukları inceleyen kadın araştırmacıları görmek mümkündür. Örneğin
Altay, Şor, Teleüt, Kumandinler üzerine çalışan Nadejda Petrovna Dırenkova
(1899- 1941), Altay, Teleüt, Kumandinler üzerine çalışan Lidiya Eduardovna
Karunovskaya (1893- 1975), Selkup, Nenets gibi Sibirya’nınn yerli halkları
üzerine çalışan Lyudmila Vasilyevna Homiç (1921- 2011), Tuva kültürü
üzerine çalışmaları ile tanınan Vera Pavlovna Dyakonova (1927- 2011).
Dolgan ve Nganasanlar üzerine araştırmalar sürdüren Galina Nikolayevna
Graçeva (1934- 1993), Evenkler üzerine değerli çalışmalar gerçekleştiren
Glafira Makaryevna Vasilyeviç (1895- 1971).

481
Muvaffak DURANLI

Bu kadın araştırmacılar arasında Dırenkova, Karunovskaya, Homiç ve


Dyakonova, Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’ya yakın yaşlarda olup aynı
tarihlerde Sibirya topraklarında çalışma imkânına sahip olmuşlardır.
Dırenkova’nın pek çok makalesini tekrar yayınlayan ve onun hayatını
kaleme alan yazarlar, Nadejda Petrovna Dırenkova’nın Etnografi
Enstitüsü’ndeki çalışan tek kadın araştırmacı olmadığını, onunla birlikte
Ekaterina D. Prokofyeva, Glafira Makaryevna Vasilyeviç’in ilk sözlük,
gramer kitapları ve yeni alfabeler hazırlanmasında çok büyük katkılarda
bulunduklarını belirtirler (Arzyutov, Nevskaya, Pavlinskaya, 2012: 59).
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın Hayat Yolu
21 Kasım 1902 tarihinde S. Peterburg’ta doğan Prokofyeva’nın ailesi
hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Rus etnograflar sözlüğünü
hazırlayan ve ilk çalışmalarında Prokofyeva’nın desteğini gören Aleksandr
Mihayloviç Reşetov (1932- 2009), Prokofyeva’nın memur bir aileden
geldiğini belirtir (Reşetov, 2012: 417). Kaynaklara göre, E. D. Prokofyeva,
1919 yılında gimnazyumdan mezun olduktan sonra Leningrad Hidroloji
Enstitüsü’nde bibliyograf yardımcısı olarak üç yıl çalıştı. Bu üç yıl içinde
biyolojik ve jeolojik koleksiyonların oluşturulması üzerine de çalışan
Prokofyeva, pek çok araştırma gezisine katılmıştır (Kazakeviç, 2010: 261).
Prokofyeva, 1921 yılında o günkü adı Coğrafya Enstitüsü olan (daha
sonra kurumun adı Leningrad Devlet Üniversitesi Coğrafya Fakültesi
olmuştur) Etnografi Fakültesinde üniversite hayatına başlar (Kisel, 2011b:
13- 14).
Bu yıllarda Etnografi Fakültesi’nde Rusya’nın iki ünlü akademisyeni
çalışmaktadır. Prokofyeva, öğrencilik yıllarında Lev Yakovleviç Şternberg
(1861- 1927) ve Vladimir Germanoviç Bogoraz’ın (1865- 1936) öğrencisi
olur (Kisel, 2009:147).
Üniversitede okuduğu yıllarda dilbilimci ve etnograf Georgiy
Nikolayeviç Prokofyev (1897-1942) ile evlenen Ekaterina, kızlık soyadı olan
Borovkova’yı akademik çalışmalarında kullanmamıştır.
Prokofyeva’nın üniversite eğitiminin bitmesinden sonra kocasının
görevlendirilmesi nedeniyle birlikte araştırmacı olarak Turuhan bölgesine
giderler. Prokofyevler, buradaki bir köyde öğretmenlik yapmanın yanı sıra

482
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

bölgenin yerlisi olan Selkupların dilini öğrenir, derleme yapar ve Selkup


kültürü ile ilgili ilk akademik kayıtları gerçekleştirirler.
Prokofyeva’nın kocası Georgiy Nikolayeviç Prokofyev’in bu ilk
görevi değildir. O, 1921 yılında bu bölgeye Nenetsleri araştırmak için gelmiş,
derlediği malzeme ve çizimlerden hareketle 1922 yılı Ocak ayında bir sergi
açmış ve bu konuda iki bildiri sunmuştur (Homiç, 1999: 274). G. N.
Prokofyev’in bu topraklara aşina olması eşi Ekaterina Prokofyeva’nın da
daha verimli bir çalışma ortamına sahip olmasını kolaylaştırmıştır.
Doğu Sibirya’da yer alan Turuhan, bünyesinde pek çok etnik grubu
barındıran bir bölgedir. Turuhan bölgesinin Selkup, Ket, Evenk, Nenets gibi
Sibirya halkları ile birlikte bölgede eski Rus inanç ve yaşam biçimini
sürdürmeye devam eden ve Rusça literatürde Starverler (eski inançtan
olanlar) olarak tanımlanan toplumun da yaşadığı bir bölge
(https://ru.wikipedia.org/wiki/Туруханский_район) olması karı koca
Prokofyevlere zengin kaynak ve malzeme sağlamıştır.
Prokofyevler, üç yıl boyunca bu bölgede çalışır ve daha sonra
Peterburg’a dönerler.
Onların bu bölgedeki üç yıllık zor koşullar altındaki yaşamı onlarla
birlikte araştırmalara katılan, Ruslaşmış İsveç kökenli soylu bir aileden gelen
Nina İvanovna Gagen- Torn (1900- 1986), tarafından ayrıntılı bir şekilde
tasvir edilmiştir (Gagen- Torn, 1992: 90).
Gagen- Torn, Ekaterina Dmitriyeva’nın kocasının malzemelerini
titizlikle işlediğini de şu şekilde anlatır. “Ekaterina Dmitriyevna 1928- 1929
yıllarında toplanan materyallerin işlenmesiyle ilgilendi. 1929 yılı baharında
yeniden Bolşezemelskaya tundra alanına gitti: Hoseda Harda adlı yerleşim
biriminde çalıştı. 1931 yılında Kuzey Halkları Yeni Alfabe Komisyonunun
görevlendirmesi ile defalarca bölgede araştırmalar yaptı” (Gagen- Torn,
1992: 109).
Prokofyevlerin Peterburg dönemi oldukça kısa sürer. Tekrar kuzeye
gitmek durumunda kalırlar. Bu sefer Nenets Tundra bölgesine görevlendirilen
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva çocuk evi sorumlusu, okur yazarlık
kursları bölge başkanı, yurt bilgisi uzman yardımcısı görevleriyle bölgeye
gelir (Kisel, 2011b: 14).

483
Muvaffak DURANLI

1934 yılında bu bölgedeki görevinin ardından Prokofyeva Peterburg’a


geri döner ve 1934- 1938 yılları aralığında Kuzey Halkları Enstitüsü’nde
Selkupça uzmanı olarak çalışmaya başlar, ayrıca A. İ. Herzen Pedagoji
Enstitüsü’nde ve Leningrad Devlet Üniversitesi’nde Selkupça dersleri verir
(Kisel, 2011b: 14- 15).
Leningrad’daki bu çalışma dönemi içinde Prokofyeva, Selkuplar için
alfabe taslağı oluşturur, okuma kitapları hazırlar. 1935 yılında Ekaterina
Prokofyeva’nın kocası tarafından “Selkup –Ostyak- Samoyed Dili” ve
“Selkupça Gramer” adlı iki çalışma yayınlanır1.
Bu verimli yılların arkasından ne yazık ki acı dolu bir önem gelir.
Özellikle 1937 yılı Prokofyev ailesi için olumsuzlukların yılı olur. 1937
yılında Ekaterina Dmitriyevna’nın kocası Georgiy Nikolayeviç, “Kuzeydeki
Dil Yapılanmasında Burjuva- Nasyonalist Eğilimler” göstermek ve Rus
topraklarının yabancılaşmasına zemin hazırlamakla suçlanır ve işten çıkarılır.
Bu dönemde Prokofyevler arşivlerini yakar ve hatta aile dostları ile yaptıkları
yazışmaları onları korumak için imha ederler (Kisel, 2011b: 15).
İşten çıkarılma durumunu G. N. Prokofyev anılarında şu şekilde dile
getirmiştir.
“Kuzey Halkları Enstitüsü’nün direktörünün 23. 10. 1937 tarihli
kararıyla ben KHE’ndeki işimden çıkarıldım (bunun nedeni olarak kararda
benim Kuzey halklarının dil oluşumunda Burjuva- Nasyonalist yaklaşımlar
sürdürdüğüm belirtilmişti” (Kazakeviç, 2010: 260).
Araştırmacı Kisel, o günlerde G. N. Prokofyev’in aklanmasının çok
da kolay olmadığını, ünlü etnograf Vladimir Germanoviç Bogoraz- Tan’ın
devreye girmesiyle ailenin hayatı düzeldiğini, bir süre sonra suçlamalar
kaldırıldığını ve Prokofyevlerin tekrar bilimsel çalışma ortamına
döndüklerini belirtmektedir (Kisel, 2011b: 16).
Kazakeviç, aklanma sürecini G. N. Prokofyev’in günlüklerinden elde
ettiği verilerle aktarır. “Kuzey Deniz Yolları Çalışanları Birliği Bölge
Komitesi’nin 24. 04. 1938 tarihli kararına göre bu şekilde işten çıkarılma
yasal değildi. Karar iptal edildi. Tarafımdan açılan dava sonucunda ben
KHE’ndeki zorunlu üç aylık işten çıkarılma maaşını aldım (gerçekte bu süre

1 Bu iki çalışmada da Ekaterina’nın katkısı olmasına rağmen kitaplarda yazar olarak kocasının adı geçmektedir.

484
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

altı aya yakın sürmüştü)… 9 Temmuz 1938 tarihinde ben bilim çalışanı
unvanı ile SSCB Bilimler Akademisi’nde göreve başladım. İlk görev yerim
N. Y. Marr Dil ve Düşünce Enstitüsü idi, daha sonra (1 Ekim 1938’den
itibaren) Etnografi Enstitüsü’nde bana Sibirya kabinesi başkanlığı görevi
verildi” (Kazakeviç, 2010: 260).
Acılar Yaşatan İkinci Dünya Savaşı
İkinci Dünya Savaşı sadece Rusya için değil pek çok ülke için de
yokluk, acı ve yıkım getirir. İkinci Dünya Savaşı sırasında kuşatma altındaki
Peterburg’ta (o zamanki adıyla Leningrad) yaşayanlar pek çok zorluğa
katlanmak zorunda kalır.
Bu zor günlerde Prokofyev ailesi hayatlarını Leningrad’da
sürdürmektedirler. Bu zor günlerde 1942 yılı Ocak ayında Georgiy
Nikolayeviç Prokofyev ölür. Onun ardından on dört yaşındaki büyük oğulları
Boris ölür. Boris’in ölümü son ölüm değildir. Mart 1942’de doğan küçük
oğlan Andrey de, bir aylıkken ölür (Kisel, 2011b: 16).
Prokofyeva’nın 1935 yılında doğan kızı İnga Georgiyevna
Agaşirinova, yaşanılan o zor günleri yıllar sonra şu şekilde anlatır:
“Babam, Kasım 1941’den itibaren açlıktan dolayı iyice gücünü
kaybetti, Etnografi Enstitüsü’nde kalmaya devam etti. Tramvaylar
çalışmıyordu, eve ulaşmak için bir araç yoktu. Ocak 1942 tarihinde Enstitü’de
öldü ve Serafimov Mezarlığı’nda erkek kardeşinin mezarına gömüldü.
Annem o sırada bir bebek bekliyordu, 1 Mart 1942 tarihinde Andrey adı
verilen erkek kardeşim doğdu. Bir ay sonra da öldü. Şehrin kuşatma altında
olduğu kış büyük erkek kardeşim Boris de öldü. On dört yaşındaydı. Her iki
evlatlarını Şuvalov mezarlığında defnettiler. Biz annem ve kız kardeşim
Standart köyünde Nisan 1942’ye kadar kaldık. Biz artık hareket etmiyorduk,
annem de öyle. Fakat bizler bir şekilde hayatta kalmayı başardık”
(http://www.finnougoria.ru/news/publications/18219/).
Bu sırada bir bombardımanda evleri yanar, en önemlisi Ekaterina’nın
kocası tarafından hazırlanan ve daktilo edilmiş tek nüsha olan doktora tezi de
bu yangında kül olur (Kazakeviç, 2010: 262). Araştırmacı Kazakeviç,
biyografik çalışmasında bu tezin başlığını “Samoyed Dilleri ve Günümüz
Nenets, Nganasan, Enets ve Selkupların Köken Problemi” olduğunu
belirtmektedir (Kazakeviç, 2010: 260).

485
Muvaffak DURANLI

Küçük oğlunun ölümünden sonra Ekaterina Prokofyeva, 1942 yılı


Nisan ayında Leningrad’dan ayrılmaya karar verir. Zor bir yolculuk
sonrasında aile Kazan şehrine gelir. Prokofyeva burada bir fabrikada
çalışmaya başlar, bir süre sonra Etnografi Enstitüsü’nde yarı zamanlı çalışma
imkânına sahip olur (Kisel, 2011b: 17)
Savaş bitiminde aile yeniden Leningrad’a döner, Prokofyeva
Leningrad Etnografi Enstitüsü Sibirya Halkları Bölümünde uzman olarak
çalışmaya başlar.
Savaş sonrası zor yaşam koşulları, özellikle Leningrad şehri için de
söz konusudur. 1946 yılında Ekaterina’nın kızı Lena, ilk çocuğunu
doğururken ölür.
Bu olumsuz dönemde de çalışmadan uzaklaşmayan Ekaterina’nın
sağlığı her geçen gün kötüleşmektedir.
1949 yılında Prokofyeva doktora tezi olarak “Selkup Folkloru” adlı
çalışmayı hazırlar (Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnografi Müzesi
Arşiv, F. K- I, op. 1, No 11). Bu çalışma bilim çevrelerinden onay alsa da
Prokopyeva bu çalışmanın eksik olduğunu düşünerek onu savunmaz.
1960 yılında Prokofyeva, kocası Georgiy Nikolayeviç Prokofyev’in
çalışmalarının kopyasını çıkarır ve sistemli bir şekilde düzenleyerek
korunması için Etnografi Enstitü’sünün arşivine verir (Kazakeviç, 2010:
262).
Emekli olduğu 1964 yılına dek Prokofyeva, Etnografi Enstitüsü
Leningrad Bölümünde uzman olarak çalışmaya devam eder (Kisel, 2011b:
19- 20).
21 Nisan 1978 tarihinde Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva, kalp krizi
geçirerek vefat eder (Kisel, 2011b: 20).
Prokofyevlerin Arşivlerde Kalan Çalışmaları
Ekaterina Dmitriyeva’nın ölümünden sonra çocukları alandan
derlenmiş materyalleri Etnografya Enstitüsü Sibirya Halkları Etnografi
Sektörüne verirler, 1987 yılından itibaren bu malzeme Dmitriyeva’nın kocası
G. N. Prokofyev’in materyalleri ile birlikte Antropoloji ve Etnografi Müzesi
Arşivinde korunmaktadır (Kazakeviç, 2010: 262).

486
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Kazakeviç, Prokofyevlerin arşiv malzemesinin ayrıntılı dökümünü


makalesinin 262- 269 nolu sayfaları arasında verir. Bu ayrıntılı analizde,
Prokofyeva tarafından daktilo edilmiş yayına hazır nitelikte pek çok
etnografik yazının yer aldığı anlaşılmaktadır. Örneğin Prokofyeva’nın
kocasının 1925 yılında Turuhan bölgesinden derlediği bir şaman duası
Selkupça olarak verilmiş ve Prokofyeva tarafından ayrıntılı bir şekilde
tercüme edilmiştir (Kazakeviç, 2010: 270).
Karı koca Prokofyevlerin arşivini daha çok masal kayıtları açısından
analiz eden Olga Barisovna Stepanova, “E. D. Proofyeva’nın Selkup Folkloru
adlı çalışması monografik bir çalışma olarak adlandırılabilir. Profesyonel
etnograf ve dilbilimci olan Prokofyevler belirli bir dönem Selkuplar arasında
yaşamış ve çalışmışlardır. Onların Selkuplar arasında çalışma imkânına sahip
olması alandan elde ettikleri malzemenin zengin ve çok çeşitli olmasını
sağlamıştır. Hiç kimse G. N. Prokofyev ve E. D. Prokofyeva kadar
Selkupların geleneksel kültürünü, dünya görüşünü ve folklorunu bilemez…
Selkup kültürünün anlaşılması ve yorumlanmasında bütün diğer
araştırmacılar için adı geçen bu çalışma temel oluşturmaktadır. (Sovyet
dönemine ait) herhangi bir ideolojik/sınıfsal yaklaşım E. D. Prokofyeva’nın
Selkup folkloru üzerine olan bu incelemenin önemini yok edemez, hiçbir
teknik yetersizlik onun değerini ve bu çalışmanın en kısa zamanda
yayınlanmasının gerekliliğini gölgeleyemez” (Stepanova, 2012: 144- 145).
Günümüzde Ekaterina Prokofyeva’nın arşiv malzemesi pek çok
araştırmacı tarafından kullanılmaktadır; örneğin, İrina Kobeynikova tarafından
hazırlanan “Selkup Kadın İrina’nın Hikâyeleri ve Masalları” adlı masal
yayınında Prokofyeva tarafından 1927 yılında Turuhan bölgesinde derlenmiş ve
Rusçaya çevrilmiş “Kıvrak Zekâlı İça” adlı masal metni kullanılmıştır
(Kobeynikova, 2014: 47- 50).
Olga Stepanova, 2008 yılında yayınladığı “Selkupların Geleneksel
Dünya Görüşü. Yaşam ve Ruhun Dönüşümü Üzerine Tasavvurlar” 2 adlı
çalışmasında E. D. Prokofyeva’nın çalışmalarına yoğun bir şekilde kullanır.
Stepanova 302 sayfalık bu çalışmada 300’den fazla Prokofyeva’nın
çalışmalarına gönderme yapmış ve kaynakçada Prokofyeva’nın on altı

2 Stepanova, O. B. (2008), Traditsionnoe Mirovozzrenie Selkupov: Predstavleniya O Krugovorote Zijni i Duşe,


Peterburg.

487
Muvaffak DURANLI

çalışmasını kullandığını göstermiştir (Stepanova, 2008: 267- 268).


Dimitriy Arzyutov, Sibirya sahasında ilk defa film kaydının Prokofyevler
tarafından Selkuplar, daha sonra ise Nenetsler ve Komiler için kullanıldığını
belirtir.
“Ekim 1928’de Georgiy Nikolayeviç Prokofyev, Selkupların
incelenmesini temel alan raporunu New York’taki Amerikanistler
Kongresinde okuması için Vladimir Germanoviç Bogoraz’a verdi. Bu
raporda ek olarak Selkup (Ostyak- Samoyed) şamanlarının resimlerinden
çıkarılmış fotoğraflar da vardı… Sonuçta 1929- 1931 yıllarında Nenets ve
Komilere yapılacak araştırma çalışmalarına Prokofyevler film makinaları ile
katıldılar” (Arzyutov, 2016: 190).
Ülkemizde kitap olarak yayınlanan bu çalışma 3 , 1971 yılında
Leningrad’da yayınlanan Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii
dergisinin 27 cildinde 5- 100. Sayfalar arasında yayınlanmıştır4.
Prokofyeva, bu çalışmada gerek müze kolleksiyonlarında yer alan
gerekse kendi alan araştırmalarında fotoğraflama imkânı bulduğu zengin bir
görsel malzemede kullanmıştır. Çalışmada şamanların kaftanı, ayakkabı ve
başlığı ile ilgili ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Oldukça hacimli olan bu
çalışmada Buryat, Çukça, Enets, Even, Evenk, Hant, Ket, Koryak, Nanay,
Negidal, Ngnasan, Nivh, Oroç, Orok, Udegey, Ulçi, Yukagir gibi farklı Sibirya
topluluklarının yanı sıra Altaylar (Prokofyeva, 1971: 59- 63), Hakaslar
(Prokofyeva, 1971: 63- 70), Tuvalar (Prokofyeva, 1971: 70- 73) ve Yakutlar
(Prokofyeva, 1971: 38- 48) Sibirya Türk toplumlarına da yer verilmiştir.
Sibirya Yerli Halkı Selkuplardan Sibirya Türk Toplumu
Tuvalara Geçiş
Leonid Pavloviç Potapov’un başkanlık ettiği Sayan- Altay Araştırma
çalışmalarına 1952, 1953 ve 1955 yıllarında Tuva bölgesi araştırmalarına
Prokofyeva da katılır.

3
“Sibirya Halklarının Şaman Kostümleri” adıyla Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü Çeviri Eserler Serisi içinde
2014 yılında yayınlanmıştır.
4 Adı geçen derginin her sayısı belirli bir konuyu ele almaktadır. Prokofyeva’nın ayrıntılı yazısının yer aldığı bu
sayının ana teması “XIX. Yüzyıl- XX. Yüzyıl Başlarında Sibirya Halklarının Dini Tasavvurları ve Törenleri”
başlığını taşımaktadır. Prokofyeva’nın yazısı dışında konuyla ilgili olarak on iki yazının da yer aldığı bu sayı,
311sayfalık bir hacim içermektedir.

488
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Prokofyeva, 1952 araştırma gezisinden elde ettiği malzeme ile Toja


bölgesindeki sosyalist yapılanmayı ele aldığı makalesini 1954 yılında
yayınlar.
2011 yılında Kemerovo Üniversitesi’nde “Tuvaların- Tojinlerin
Tariksel Gelişimi” adlı doktora tezini savunan araştırmacı Ekaterina Karbıy-
oolovna Davaa, bu makalenin Tuvaların yaşadığı tarihsel süreç için büyük
önem taşıdığını şu sözlerle belirtir:
“1952 yılında E. D. Prokofyeva’nın Tuva’da gerçekleştirdiği
çalışmalar sonucunda kaleme aldığı Toja’daki sosyalist yapılanma ile ilgili
makalesinin Tuva kültür hayatı için çok değerli malzemeler içermektedir”
(Davaa, 2011: 8).
1953 yılı Tuva araştırma grubunda Prokofyeva dışında arkeolog
Aleksandr Daniloviç Graç (1928- 1981), ressam Aleksey Vasilyeviç Matorin
(1924- 2004) fotoğrafçı olarak ve Tuva’daki araştırma enstitüsünden tarihçi
Viladimir Çoldak Oçur da (1928-1997) yer almıştır (Kisel, 2011b: 21)
Bu araştırma gezisinde elde edilen materyallerden hareketle
Prokofyeva, Tuva’nın batı bölgelerindeki halkın gündelik yaşamıyla ilgili
bazı verilerden hareketle “Tuva Bölgesi Batı Rayonlarındaki Tuvaların Bazı
Etnografik Verileri”5 adlı makalesini 1955 yılında yayınlar.
Prokofyeva’nın Tuva kültürü ile ilgili diğer bir çalışması, 1957 yılında
yazımı tamamlanan ve orijinali 835 daktilo sayfası olan ve yazarının
“Tuvaların Ulusal Konsolidasyon Süreci” (Protsess Natsionalnoy
Konsolidatsii Tuvintsev) adı verdiği çalışmadır. Yirmi kadar fotoğraf ve
resim içeren çalışma, 2011 yılına dek Rusya Bilimler Akademisi Büyük Petro
(Kunstkamera) Antropoloji ve Etnografi Müzesi arşivinde F- K 1, op. 1, No
560- 561 ve 562 nolu klasörlerde korunmuştur (Kisel, 2011a: 9).
Prokofyeva’nın farklı yıllarda Tuva’ya gerçekleştirilen üç araştırma
gezisinin materyallerinden hareketle hazırladığı bu ayrıntılı çalışma, ancak
2011 yılında Vladimir Antoniyeviç Kisel’in önsözüyle yayınlanır.
Çalışmanın günümüz koşullarına uygun bir yayına dönüşmesine
katkıda bulunanlar Ludmila Viktorovna Homiç, Şarkiyatçı Aleksandr

5 Bu makalenin Rusça adı makalemizin “Prokofyeva’nın Çalışmaları” bölümünde verilmiştir.

489
Muvaffak DURANLI

Mihayloviç Reşetov (1932- 2009), E. D. Prokofyeva’nın oğlu Aleksandr


Georgiyeviç Prokofyev (1937- 2016) ve kızı İnga Georgiyevna
Agaşirinova’dır (Kisel, 2011a: 11).
Prokofyeva’nın Çalışmasının Yayınlanmama Nedeni
Kisel, Prokofyeva’nın yukarıda belirttiğimiz çalışmasının yazarı
hayatta ilen yayınlanmaması, yaklaşık otuz üç yıl arşivde kalmasının nedenini
şahsi olarak görmektedir. Ona göre, “Bu kitabın trajik kaderindeki rol
Ekaterina Dmitriyevna’nın müdürü Leonid Pavloviç Potapov’daydı. Potapov,
çok yönlü ve çalışkan bir bilim adamıydı, fakat yönetmeyi seven, hırslı ve
bencil karakterde bir kişiydi. Potapov, alçak gönüllü ve sevecen E. D.
Prokofyeva’nın taam karşıtı bir kişilikti. E. D. Prokofyeva’nın çalışmasının
yayınlanması ret kararı aldı. Daha da önemlisi onun Tuva bölgesindeki
inceleme çalışmalarını durdurması ve Selkupların incelenmesine geri
dönmesi kendisine tavsiye edildi… Enstitü yöneticisinin neden böyle bir
karar verdiğini anlamak zordur. Daha doğrusu burada bir uzmanın kendi
alanında yapılmış bir bilimsel çalışmaya karşı kıskançlığı ve “ilk” olma
ününü paylaşmamak istemesinin olduğu söylenebilir. Zira L. P. Potapov’un
kendisi 1940’lı yılların sonunda Tuva kültürü ile ilgili materyaller toplamaya
başlamıştı. 1957 yılında ise Potapov, Tuvaların kökeni problemi üzerine
çalışacak olan Sovyetler Birliği’nin en büyük araştırma çalışmalarından biri
olan Tuva Kompleks Arkeolojik- Etnografik Araştırma Çalışma Grubunun
başkanlığına getirildi” (Kisel, 2011b: 24- 25).
“Görünüşe göre, L. P. Potapov, Tuva kültürü üzerine çok yönlü
bilimsel yayını yapan ilk Leningradlı etnograf olmak isteğindeydi. O, bu
amacına 1969 yılında “Tuva Halk Yaşamına İlişkin Yazılar” 6 adlı çalışma
yayınlandıktan sonra ulaşabildi… Vera Pavlovna Dyakonova, L. P.
Potapov’un bu kitabın tek yazarı olarak anılmak istediğini, kendisinin kitaba
iki bölüm yazdığı halde çalışmanın önsözünde adının bir kez zikredilmiş
olduğunu belirtmektedir” (Kisel, 2011b: 26).
Kisel’in de belirttiği gibi, gerçekten de Leonid Pavloviç Potapov, 1960
yılında yayınlanan “Batı Tuva Antropoloji ve Etnografi Materyalleri” adlı kitaba
yazdığı kısa yazıda, araştırma çalışmasının sahada iki sezon sürdüğünü, kendisi
dışında çalışma grubunda, arkeolojik çalışma için A. D. Graç’ın, sahada
6 Bu çalışmanın Rusça adı: Potapov, L. P. (1969), Oçerki Narodnogo Bıta Tuvintsev, Moskova.

490
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

etnografik çalışmayı yürütmek için de Etnografi Enstitüsü’nden V. P.


Dyakonova’nın olduğunu belirtir (Potapov, 1960: 6). Yazıda hiçbir şekilde
Ekaterina Prokofyeva’nın katkısından bahsedilmemektedir.
“1950’li yılların sonundan itibaren Tuva etnik tarihi ile ilgili çalışmalarda
E. D. Prokofyeva’nın rolü suskunluk içinde geçirilir. L. P. Potapov, 1969’daki
Tuva yaşamıyla ilgili çalışmasında Ekaterina Dmitriyevna’nın adını bir kez bile
anmaz… Diğer bir araştırmacı, Tuva uzmanı Sevyan İzraileviç Vaynşteyn
(1926- 2008), Prokofyeva’nın Tuva etnogenezi ile ilgili çalışmalarını görmezden
gelir. Şaman kostümlerinden bahsederken Prokofyeva’nın bu alandaki kompleks
çalışmalarını unutur (Kisel, 2011b: 26).
Ancak 2004 yılına gelindiğinde E. D. Prokofyeva’nın adı birkaç Tuva
araştırmacısı tarafından yeniden canlandırılır. Lyudmila Vasilyevna Homiç,
çalışmalarında sadece Prokofyeva’nın adı anmakla kalmaz, onun arşivde
korunan pek çok çalışmasının da gün ışığına çıkmasına ve araştırmacılar
tarafından kullanılmasına neden olur (Homiç, 2004: 44- 51).
Homiç’ten bir yıl sonra Dyakonova, Kızıl’da gerçekleştirilen uluslararası
kongrede L. P. Potapov’un Sibirya çalışmalarını değerlendirdiği yazısında
Prokofyeva’nın bu alana katkılarının ve onun temel çalışmasının yayınlanmamış
olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir (Dyakonova, 2005: 56).
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın “Tuvaların Ulusal
Konsolidasyon Süreci” Adlı Çalışması
Antropoloji ve Etnografya Müzesi uzmanlarından Efim Anatolyeviç
Rezvan, Karı koca Prokofyevlerin çalışmalarının yayınını planladıklarını,
fakat ilk olarak Ekaterina Dmitriyevna’nın zamanı için öncü olan “Tuvaların
Ulusal Konsolidasyon Süreci” adlı çalışmasından başladıklarını belirtir.
Ona göre, “Yirmili- otuzlu yıllardaki zor koşullarda gerçekleştirilen
kuzey araştırmalarından, Leningrad’ın kuşatmasındaki dehşet verici
olaylardan, hastalıklardan, en yakınlarının ölümünden sonra Ekaterina
Dmitriyeva’nın yeni bir konu üzerinde çalışmaya başlayabilmiş olması bugün
inanılır değildir. Sayan- Altay araştırma çalışmasının Tuva bölümüne
başkanlık eden ve Tuva’da üç araştırma sezonunda (1952, 1953 ve 1955
yılları) bulunan Ekaterina Leningrad’a dikkatinize sunduğumuz bu
çalışmanın temelini oluşturan değerli bir malzeme getirmiştir” (Rezvan,
2011: 7).

491
Muvaffak DURANLI

E. D. Prokofyeva’nın bu çalışması on üç bölümden oluşmaktadır.


Çalışmanın ilk bölümü Tuva bölgesinin coğrafi konumunun ayrıntılı
tasvirini içermektedir. 28- 37 sayfaları arasında yer alan bu bölümün ardından
gelen ikinci bölümde (38- 77) bu topraklarda yaşanan tarihi süreç ve yönetim
biçimleri ele alınmıştır.
78- 118 sayfaları arasında yer alan üçüncü bölüm Tuva
topraklarındaki halkın yapısına ayrılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümü,
119- 127 sayfaları arasında Tuva topraklarında ulaşım ve haberleşme
sistemlerinin gelişmesini ele almaktadır.
Beşinci bölümde (128- 145) zaman içinde ticari ilişkilerin bölgede
gelişmesini konu edinmiştir. Altıncı bölüm (146- 163) şehir, köy, yerleşim
birimleri ve ülkenin gelişmesinde bunların rolünü ele almaktadır.
Prokofyeva’nın çalışmasının yedinci bölümden on birinci bölüme kadar olan
beş bölümü Tuvaların kültürel yapılarını anlamak için zengin malzeme
içermektedir.
Yedinci bölüm “Devrime Kadar Tuvaların Ekonomisi” başlığını
taşımaktadır. Bu başlık altında “Hayvancılık ve Tarım” (164- 178), “Avcılık”
(178- 210), “Balıkçılık” (210- 231), “Geyik Yetiştiriciliği” (231- 264) alt
başlıklarıyla 1917 öncesine değin bu toprakların ekonomik yapısı
değerlendirilmiştir.
Sekizinci bölüm, “Tuva Özerk Bölgesinde Sanayinin Gelişimi” (265-
279) başlığını taşımaktadır.
Çalışmanın dokuzuncu bölümü “Tuvaların Barınakları” (280- 305)
konusuna ayrılmış, bundan sonra gelen onuncu bölümde “Tuvaların Giyimi”
(306- 329), on birinci bölümde ise “Tuvaların Yemek Kültürü” (330- 347)
gibi konular ele alınmıştır.
Çalışmanın on ikinci ve on üçüncü bölümleri, çalışmanın yayına
hazırlandığı dönemin ruhuna uygun olarak düzenlenmiştir. On ikinci
bölümün başlığı “Tuva Özerk Bölgesinde Tarımın Sosyalist Yapılanması”
(348- 381) şeklindedir. Bu bölümün içerisinde tek bir alt başlık yer
almaktadır. Bu başlık altında Tuva’da o günlerde var olan kolhozlar hakkında
genel bilgiler verilmiştir.

492
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Çalışmanın on üçüncü bölümünün başlığı ise “Sosyalist Kültürü”


(382- 423) şeklindedir. Bu ana başlık altında alfabe, eğitim, Rus okulları,
edebiyat, sanat, halk sağlığı gibi alt başlıklar altında Prokofyeva’nın
incelemeleri yer almaktadır.
Bu ana başlıkların ardından çalışmanın “Sonuç” (424- 428) bölümü
yer almaktadır.
“Sonuç” bölümünün ardından çalışmanın en önemli bölümlerinden
biri olan “Ekler” (429- 501) bölümü gelmektedir. Bu bölümde Prokofyeva
tarafından alandan derlenmiş ve Rusçaya çevrilmiş değerli bir malzeme yer
almaktadır. Eklerin birinci bölümünde Por- Bajın, Tere- Höl ile ilgili efsane
metinleri, ikinci bölümünde sal yapım tekniği, üçüncü ek kısmında sütten
arak yapımı, beşinci ekler kısmında yine kolhozlarla ilgili ayrıntılı veriler yer
almaktadır. Bu veriler çalışmanın halk bilimcilerin yanı sıra Tuva ekonomik
yapısı üzerine çalışmak isteyen araştırmacılara da malzeme sunduğunu
belirtmek gerekir.
Daha sonra “Dipnotlar ve Yorumlar” (502- 518), “Prokofyeva’nın
metninde yanlış verilmiş kelime, kişi adı ve yer adlarının listesi ve
günümüzdeki farklı yazımları” başlıklı bölüm, çalışmayı yayına hazırlayanlar
tarafından oluşturulmuştur.
Çalışmada ayrıca “Kaynakça” (524- 531) ve “Kısaltmalar” (532- 533)
bölümleri de bulunmaktadır. Burada “Kısaltmalar” bölümünün ayrı bir önem
taşıdığını belirtmekte yarar var. Prokofyeva’nın bu çalışmayı yayına hazırladığı
dönemde Sovyetler Birliği’nde işlerliği olan pek çok bürokratik ve akademik
yapı artık günümüzde bulunmamakta veya değişik adlarla anılmaktadır.
Günümüzde artık kullanımdan çıkmış olan bu tür kısaltmalar, Sovyetlerin bir
dönemi üzerine çalışacak araştırmacılara yol gösterici niteliğindedir.
Çalışmanın son bölümü çalışmayı yayına hazırlayanların oluşturduğu
“E. D. Prokofyeva’nın Yayınlanmış Temel Çalışmaları” (534- 535) başlığını
taşımaktadır.
Çalışmayı hazırlayanlar bu listenin tam olmadığını, E. D.
Prokofyeva’nın Selkup okulları için hazırladığı bazı çalışmalara
ulaşamadıklarını belirtmişlerdir (Kisel, 2011b: 15). Biz de bu bölümümdeki
veriyi makalemizde “E. D. Prokofyeva’nın Çalışmaları” başlığı altında eser
adlarını Türkçe çevirisi ile verdik.

493
Muvaffak DURANLI

Sonuç

Zor zamanlarda, kayıplarla dolu bir hayat süren Ekaterina


Dmitriyevna Prokofyeva, bilimsel çalışmalarına bir ömür vermiş
araştırmacılardandır. Onun çalışmaları, üzerinde çalışmalar yaptığı halkları
bir inceleme malzeme olarak görmekten çok onlara verdiği değeri göstermesi
açısından önemlidir.
Prokofyeva, dönemin acılarının yanı sıra yok edemedikleri egolarını
akademik ortama taşıyan, sadece “ben” olmayı hedefleyenlerin de baskısına
maruz kalmış bir bilim insanıdır.
Bilim, geç de olsa gerçek bilim insanlarına hak ettikleri değeri verir.
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva bunun en güzel örneğidir. Burada kısaca
değindiğimiz Prokofyeva’nın gerek Sibirya’nın az bildiğimiz halkları ile ilgili
gerekse de Tuvalarla ilgili çalışmalarının Rus araştırmacılar tarafından yakın
zaman diliminde yayınlanması ve ülkemizde Sibirya halkları ve Tuvalar
üzerine çalışacak araştırmacılara kaynak olması dileğimizdir.
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın Çalışmaları
Kitaplar
(1932), Krasnıy Put. Naçalnaya Selkupskaya Uçebnaya Kniga (Kızıl
Yol. Selkup Temel Eğitim Kitabı), Leningrad.
(1953), Bukvar Dlya Podgotovitelnogo Klassa Selkupskoy Naçalnoy
Şkolı (Selkup İlkokulu Hazırlık Sınıfı İçin Alfabe), Moskova- Leningrad.
(2011), Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, (Tuvaların
Ulusal Konsolidasyon Süreci), S. Peterburg, , 9- 12.
Kitap Bölümleri
(1951), “Selkupskie Skazki” (Selkup Masalları), Skazki Narodov
Mira, Moskova- Leningrad, 135- 145.
(1956), “Selkupı” (Selkuplar), Narodı Sibiri, Moskova- Leningrad,
665- 686.
(1976), “Olenevodstvo Tazovskih Selkupov” (Taz Selkuplarında
Geyik Yetiştiriciliği), Materialnaya Kultura Narodov Sibiri i Severa,
Leningrad, 139- 155.

494
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

(1976), “Starıe Predstavleniya Selkupov O Mire” (Selkupların


Evrenle İlgili Eski Tasavvurları), Priroda i Çelovek V Religioznıh
Predstavleniyah Marodov Sibiri i Severa, Leningrad, 106- 128.
(1981), “Materialı Po Şamanstvu Selkupov” (Selkup Şamanlığı İle
İlgili Materyaller) , Problemı İstorii Obşçestvennogo Soznaniya Aborigenov
Sibiri, Leningrad, 42- 68.
Makaleler
(1947), “Drevnie Jilişça na Rekah Tım i Ket” (Tım ve Ket
Nehirlerinde Eski Barınaklar), Sovetskaya Etnografiya, S. 2, 192- 202.
(1949), “Kostyum Selkupskogo (Ostyako- Samoyedskogo) Şamana”
(Selkup/ Ostyak- Samoyed- Şaman Kostümü), Sbornik Muzeya
Aantropologii i Etnografii, c. 11, 335- 375.
(1949), “Mamont Po Predstavleniyam Selkupov” (Selkup Tasvirlerine
Göre Mamut), Sbornik Muzeya Aantropologii i Etnografii, c. 11, 159.
(1950), “Ornament Selkupov” (Selkup Motifleri), Kratkie
Soobşçeniya İnstituta Etnografii, s. 10, 29- 39.
(1951), “Enetskiy Şamanskiy Kostyum” (Enets Şaman Kostümü),
Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografiii, c. 13, 125- 153.
(1952), “K Voprosu O Sotsialnoy Organizatsii Selkupov (Rod i
Fratri)”, (Selkupların Sosyal Organizasyon Sorunu- Boy ve Fratri), Sibirskiy
Etnografiçeskiy Sbornik, Moskova- Leningrad, 88- 107.
(1953), “Materialı Po Religioznım Predstavleniyam Entsev”
(Enetslerin Dini Tasavvurları İle İlgili Materyaller), Sbornik Muzeya
Antropologii i Etnografiii, c. 14, 194- 230.
(1954), “Sotsialistiçeskie Preobrazovaniya v Todje (Tuvinskaya
Avtonomnaya Oblast)” (Todja’da- Tuva özerk Bölgesi- Sosyalist Reformlar),
Uçenıe Zapiski TuvinskogoNauçno-İssledovatelskogo İnstituta Yazıka,
Literaturı i İstorii, S. 2, 37- 51.
(1954), “Rabota Tuvinskogo Otryada Sayano- Altayskoy Ekspeditsii
(v 1952 g)” (Sayan- Altay Tuva Araştırma Grubunun 1952 Yılı Çalışması),
Kratkie Soobşçeniya İnstituta Etnografii Akademiya Nauk SSSR, S. 20, 8- 16.

495
Muvaffak DURANLI

(1955), “Nekotorıe Etnografiçeskie Dannıe O Tuvintsah Zapadnıh


Rayonov Tuvinskoy Avtonomnoy Oblasti” (Tuva Özerk Bölgesi Batı
Rayonlarındaki Tuvalarla İlgili Bazı Etnografik Veriler), Kratkie
Soobşçeniya İnstituta Etnografii Akademiya Nauk SSSR, S. 23, 3- 18.
(1961), “Predstavleniya Selkupskih Şamanov O Mire (Po Risunkam i
Akvarelyam Selkupov)” (Selkup Şamanların Dünyayı Algılayışları –
Selkupların Suluboya ve Karakalem Resimlerine Göre), Sbornik Muzeya
Aantropologii i Etnografii, c. 20, 54- 74.
(1961), “Şamanskie Bubnı” (Şaman Davulları), İnstitut Etnografii i
Arheologii Sibiri, Moskova- Leningrad, 435- 493.
(1971), “Şamanskie Kostyumı Narodov Sibiri” (Sibirya Halklarının
Şaman Kostümleri), Religioznıe Prdestavleniya i Obryadı Narodov Sibiri v
XIX- Naçale XX Veka: Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii, c. 27, 5-
101.
(1977), “Nekotorıe Religioznıe Kultı Tazovskih Selkupov” (Taz
Selkuplarının Bazı Dini Kültleri), Pamyatini Kulturı Narodov Sibiri i Severa
(Vtoraya Polovina XIX- Naçalo XX v), Sbornik Muzeya Antropologii i
Etnografii, c. 33, 66- 79.

KAYNAKLAR
ARZYUTOV, D, Nevskaya İ, Pavlinskaya, L. (2012) “Nadejda Petrovna Dırenkova: Oçerk Jizni i
Nauçnoy Deyatelnosti”, N. P. Dırenkova. Tyurki Sayano- Altaya. Stati i Etnografiçeskie
Materialı, Peterburg, 19- 88.
ARZYUTOV, D. (2016), “Etnograf S Kinokameroy v Rukah: Prokofyevı i Naçalo Vizualnoy
Antropologii Samodisytsev”, Antropologiçeskiy Forum, No 29, 187- 219.
DAVAA, Ekaterina Karbıy- Oolovna (2011), İstoriçeskoe razvitie Tuvintsev- Todjintsev (1914 g.-
naçalo XXI v), Kemerova.
DURANLI, M. (2017), “Cüzzamın Peşinde Bir Seyyah: İngiliz Hemşire Kate Marsden”, Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi, 17/1, 129- 137.
DYAKONOVA, V. P. (2005), “Sibirskie Ekspeditsii L. P. Potapova”, Muzej v XXI veke: Problemı i
Perspektivı: Materialı Mejdunarodnoy Nauçno- Praktiçeskoy Konferentsii, Kızıl, c. II,
53- 61.
GAGEN- TORN, N. İ. (1992), “Prokofyevı v Yanovom Stane”, Etnografiçeskoe Obozrenie, No 4,
91- 110.

496
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

HOMİÇ, L. V. (1999), “Georgiy Nikolayeviç Prokofyev- İssledovatel yazıkov i Etnografii


Samodiyskh Narodov (K Stoletiyu So Dnya Rojdeniya)”, Kuryer Petrovskoy
Kunstkamerı, S. 8- 9, 274- 277.
HOMİÇ, L. V. (2004), “Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva- İssledovatel Traditsionnoy Kulturı
Selkupov”, Kuryer Petrovskoy Kuntskamerı, Sayı 1- 11, 44- 51.
KAZAKEVİÇ, O. A. (2010), “Arhiv G. N. İ E. D. Prokofyevıh: Samodiyskie Yazıkovıe Materialı”,
Finnisch-Ugrische Mitteilungen. Band 32/33. Hamburg: Helmut Buske Verlag, 257-
278.
KİSEL, V. A. (2009), “Zametki Ekaterinı Dmitriyevnı Prokofyevoy Ob İstoriçeskom Pamyatnike Na
Ozere Tere – Hol v Tuve”, Sibirskiy Sbornik- 1. Pogrebalnıy Obryad Narodov Sibiri i
Sopredelnıh Territoriy, Peterburg, 146- 154.
KİSEL, V. A. (2011a), “Predislovie”, Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, S. Peterburg,
, 9- 12.
KİSEL, V. A. (2011b)“Zabıtıy İssledovatel Tuvı”, Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, S.
Peterburg, 13- 26.
KOBEYNİKOVA, İ. (2014), Skazki i Rasskazı Selkupki İrinı, Tomsk.
POTAPOV, L. P. (1960), “Tuvinskaya Kompleksnaya ekspeditsiya İnstituta Etnografii Akademii
Nauk SSSR”, Materialı Po Arheologii i Etnografii Zapadnoy Tuvı, Moskova- Leningrad,
3- 6.
PROKOFYEVA, E. D. (1971), Şamanskie Kostyumı Narodov Sibiri, Religioznıe Predstavleniya i
Obryadı Narodov Sibiri v XIX- naçale XX veka, Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii,
c. 27, 5- 100.
REŞETOV, A. M. (2012), “Prokofyeva, Ekaterina Dmitriyevna”, Materailı K Biobibliografiçeskomu
Slovaryu Rossiyskih Etnografov i Antropologov, XX Vek, Peterburg, 417.
REZVAN, E. A. (2011), “Şkola”, Protses Natsionalnoy Konsolidatsii, Peterburg, 5- 8.
STEPANOVA, O. B. (2008), Traditsionnoe Mirovozzrenie Selkupov: Predstavleniya O
Krugovorote Zijni i Duşe, Peterburg.
STEPANOVA, O. B. (2011), “Materialı po Selkupskomu Folkloru G. N. İ E. D. Prokofyevıh V
Arhive MAE RAN: Kratkaya Haresteristika”, Radlovskiy Sbornik: Nauçnıe İssledovaniya i
Muzeynıe Proektı MAE RAN, 137- 145.
İnternet kaynakları
Standart http://www.finnougoria.ru/news/publications/18219/ (Erişim: 05. 09. 2020)
Turuhan rayon: https://ru.wikipedia.org/wiki/Туруханский_район (Erişim: 12. 08. 2020)

497
Çelikörs, S. (2020). Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir
İnceleme. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3, 498 – 517.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved: 11.06.2020
Kabul / Accepted: 04.12.2020
Araştırma Makalesi/Research Article

MUSTAFA ÖZÇELİK’İN ŞİİRLERİNDE YER ALAN


MAZMUNLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME*

Sefa ÇELİKÖRS**

Öz
Klasik Türk şiiri 13. yüzyılda başlayıp 19. yüzyıla kadar varlığını devam ettirebilmişse
de daha sonra kaleme alınan şiirlerde de bu dönemin etkilerini, izlerini görmek mümkündür.
Klasik Türk şiirinde yer alan aşk konulu hikâyeler, dinî şahıslar dolayısıyla mazmunlar,
modern Türk şiirinde de varlığını zaman zaman hissettirir. Divan şiiri geleneğinden
yararlanarak modern şiir yazan şairlerden birisi de Mustafa Özçelik’tir.
Bu çalışmada günümüz Türk edebiyatı şairlerinden Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer
alan klasik Türk şiirinde görülen belli başlı mazmunların -Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha,
Ferhat ile Şirin, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf- nasıl ve
hangi anlam ilgileriyle kullanıldığı şairin incelemeye tabi tuttuğumuz Bir Irmak Düşü,
Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve Hançer, Dilim Ol
Söyle adlı eserlerinden seçilen şiir örnekleriyle gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmada ilk
planda Mustafa Özçelik’in şiirle olan bağı irdelenmiştir. Ardından şairin şiirlerinde geçen
mazmunlar aşk konulu hikâyeler ve dinî şahıslar adlarıyla iki ayrı başlık altında şiirlerinden
örnekler aktarılarak ele alınmıştır. Elde edilen bulgular ise “Sonuç” bölümünde ifade
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, mazmun, Mustafa Özçelik.

* Bu makale Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırşehir 2019, “Mustafa Özçelik’in
Şiirlerinde İmge” adlı tarafımızca hazırlanan yüksek lisans tezi esas alınarak hazırlanmıştır. Çalışmayı makale
boyutlarında sınırlandırmak için örnek şiirler azaltılmış ve şiirlerin ancak bir kısmına yer verilebilmiştir.
** Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı yüksek lisans mezunu,
[email protected], ORCID: 0000 0001 5497 9646

498
A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS

Abstract
Klasik Turkish poetry 13. starting in the century, 19th century. It is possible to see
the effects and traces of this period in the poems penned later, although it was able to
continue to exist until the century. As a result of the individuals involved in both classical
Turkish poetry, mazmuns make their presence felt in Modern Turkish poetry as well. One of
the modern Turkish poets who benefited from the tradition in this sense is Mustafa Özçelik.
In this study, the poems of Mustafa Özçelik, one of the poets of modern
Turkish literature, were tried to be determined by passing on the examples of how and with
which meaning interest the major mazmuns seen in Classical Turkish poetry were used. In
the study, the poet's connection with modern poetry was examined. Then, the poems in the
poetry of the poet were taught by transferring examples from their poems under two
separate titles, naming stories about love and religious people. The findings are expressed
in the "Conclusion" section.
Keywords: Classical Turkish poetry, mazmun, Mustafa Özçelik.

499
Sefa ÇELİKÖRS

Giriş

1954’te Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde dünyaya gelen Mustafa


Özçelik, şiir dışında başka türlerde de eser vermiş ve yeteneğini kanıtlamış
(biyografi, hikâye, deneme, vb.) olan bir sanatkârdır. Gelenekçi bir şair olan
Özçelik’te Yunus Emre, Yahya Kemal ve Cahit Zarifoğlu gibi isimlerin etkisi
de görülür:
Şair, dünyada olup bitenlere ve zulme uğrayan kişilere duyarsız
kalamaz. Onların acısını, şiirlerine realist bir yaklaşımla yansıtır. “Mustafa
Özçelik’in şiiri sessiz fakat derinden akan bir ırmağın sakin yolculuğu
gibidir. İçinde yaşadığımız çağın tüm olumsuzlukları karşısında şair
sorumluluğu ile acı içindedir. Afganistan’la ilgili şiir bu acı ile yazılmıştır.
Pek çok şiirinde bu acıyı, hüznü, bu duyarlılığı hissedebilirsiniz.”
(Kurtulmuş, 2013: 9-10). Mustafa Özçelik şiirlerinde insanı, uygarlığı, aşkı,
sevgiyi, ölümü, hüznü ve ayrılığı ana tema olarak işler. Sanatında hem
gelenekten hem de modern şiirin imkânlarından yararlanır. Halk şiiri nazım
şekillerinden biri olan koşmanın yanı sıra divan şiiri nazım şekillerinden gazel
tarzında şiirler de yazar. Şairin ulaşmak istediği hedefin geleneği yeniden
kurmak olduğunu söylemek mümkündür. Şiirlerinde körü körüne batıla bağlı
kalmak yerine, geleneğin verdiği maneviyatın içerisinde sanatını oluşturmaya
çalışır.
Ses, Özçelik’in şiirlerinde dikkat çeken bir unsurdur. Şiirindeki ses
ve görünenin altındaki derinlik, adeta bir bütünlük içerisindedir. “Mustafa
Özçelik o kendine dair, artık görüldüğünde, kendini işaretleyen şiirindeki ses
ve dokuyu şiirleri okudukça daha bir farkına varmaya daha bir anlamaya
doğru bir kavrayışa da sahip oluyoruz elbet. Bu kozayı açınca veya kozayı
kırınca içindekini görmek gibi bir şey...” (Durman, 2017: 30). Beyhan Kanter,
Mustafa Özçelik’in kendi şiir dilini oluşturması hakkında şunları söyler:
“Mustafa Özçelik, kendi şiir dilini oluşturarak, doğal dilin eşyayı
kavramsallaştırmasını şiirlerinde anlamlı bir örüntüyle ifade eder.” (2017:
36). Özçelik’i farklı kılan yanlarından birisi, kendine has olan şiir dilidir. Bu
da Özçelik’in sanatında göze çarpan önemli bir unsurdur. Onun “şiirinde
‘ben’ dil keskin hükümler vermekten ziyade yaşanan hali duyurur. İçine
kapanan, karamsar, kötücül bir evreni şiirinden uzak tutar. ‘Ben’ merkezli
bir söyleyiş değildir. Ötekine, maveraya ulaşma isteği görülmektedir. İnsanın

500
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

anlam arayışı vurgulanır.” (Soyak, 2017: 59) Mustafa Özçelik’in şiirlerinde


karamsarlıktan öte, umut ve sevgi vardır. Hüznü konu ettiği dizelerinde bile
mutlaka bir kurtuluştan bahseder. Sanatının özünde “aşk” ve “tabiat” oldukça
önemli bir yer tutar. Şiirlerinde gelenekten etkilenen sanatkâr, bu etkiyi
modern şiirle harmanlayıp okura aktarır. Sanatında “Geleneksel şiirle olan
bağı, ilgisi dolayısıyla divan şiirini, halk edebiyatı ve tekke şairlerinin izlerini
bulabilir, Yunus’un olduğu gibi Karacaoğlan’ın sesini de duyabilirsiniz
ondan çok istifade etmiştir.” (Kurtulmuş, 2013: 9). Şairin şiirlerinde görülen
halk ve divan edebiyatının yansımaları geleneğe bağlı tavrının bir sonucudur.
Bu bağlamda Mustafa Özçelik’in şiirinin kaynaklarını divan, halk, tekke ve
modern edebiyatın oluşturduğu söylenebilir.
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar
Arapça “zımn” kökünden gelen mazmun “mefhum, mana, meal” ve
“nükteli, cinaslı, sanatlı söz” şeklinde tanımlanır (Mengi, 2015: 134). Cihan
Okuyucu, mazmunla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır: “Klasik edebiyatımız
genel kabule göre bir “mazmun edebiyatı”dır. Bununla birlikte mazmundan
ne kastedildiği hususu pek açık değildir. Çok zaman bu terimle, kalıp fikir ve
düşünceler veya benzetmeler kastedilmektedir” (Okuyucu, 2010: 94-95).
Mazmun, edebiyatta bazı kavram ve düşüncelerin ifade edilmesinde
kullanılan klişeleşmiş söz ve anlatımlar demektir. Mazmunlar divan şiirine
Fars edebiyatından girmiştir (Pala, 2012: 298). Edebiyat terimi olarak
mazmun “cümle, beyit ya da beyitler içerisindeki gizli olan sanatlı anlam”
diye de açıklanır. Mazmunun aslını ise teşbih sanatı oluşturur (Mengi, 2015:
134). Mehmet Kahraman ise mazmunla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır:
“Edebiyatta, içinde daha geniş niteleme ve kültürel birikimleri barındıran,
uzun deneyimlerin sonucu ortaya çıkan bu ‘mazmun’lar, her zaman geçerli
olan varoluşlardır” (Kahraman, 1996: 240).
Mazmunlar özellikle klasik Türk şairlerinin duygu ve düşüncelerini
metinlerine aktarmasında önemli bir unsur olmuştur. Gizli, sanatlı anlatım
olarak da bilinen mazmun, Klasik edebiyatın kendi şiir dünyasının, inanış,
hayal ve birtakım düşüncelerin ifade şeklidir. Mazmun, bir sanatkârın
hünerini gösterme amacıyla ortaya çıkardığı söz ustalığı olarak da
bilinmektedir (Şenödeyici, 2016: 78).
Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı adlı eserinde
mazmun hakkında birtakım bilgiler verir:

501
Sefa ÇELİKÖRS

“Mazmun Müslüman süsleme sanatlarındaki o girift ve tenazurlu


şekiller –arabeskler- gibi her tarafı birbirine cevap veren kapalı bir âlemdi.
Bu kapalı âleme, her kelime kendi hususî mânâları ve çağrışmalarıyla gelir,
ancak bilmece çözüldüğü zaman gizliden gizliye kurmuş olduğu bu kıyaslarla
ve oyunun araya koyduğu psikolojik mesafeden söylemek istediğini söyler,
yahut çok defa ima ederdi” (Tanpınar, 2001: 11-12).
Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer alan mazmunlar ise daha çok
kalıplaşmış şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Özçelik, divan ve halk edebiyatı
geleneğinden etkilenen bir şairdir. Bu etki, eserlerinde açık bir şekilde
görülür. Onun şiirlerinde Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile
Şirin gibi efsanevi kahramanların yanı sıra Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem,
Hz. Yakup, Hz. İbrahim ve Hz. Yusuf gibi dinî şahıslar da dikkat
çekmektedir. ]Adı geçen şahıslar şairin his ve hayal dünyasında yer etmiş ve
farklı tasavvurlarla şiirine konu olmuştur. Sanatkâr, Şiir İklimi adlı eserinde
divan ve halk edebiyatına verdiği önemi şu sözlerle kaydeder: “Mesnevi ve
destan okumayan bir romancı ya da hikâyeci, kaside, gazel bilmeyen bir
çağdaş yazar ve şair düşünmek, eşyanın tabiatına aykırıdır.” (Özçelik, 1998:
98).
Mustafa Özçelik’in şiirlerine ilham kaynağı olan Leyla ile Mecnun,
Ferhat ile Şirin gibi hikâyeler öte yandan dinî şahıslar daha çok geleneksel
anlayışla söz konusu edilerek mazmun oluşturmuştur. Bu mazmunlar şairin
şiirlerinde teşbih, telmih ve tenasüp unsuruyla birlikte imgeleştirilmiştir.
Leyla mazmunu kimi zaman mesnevideki Leyla ile benzerlik taşırken kimi
zaman da “menekşelerin leyla renginde açması” şeklinde orijinal bir
tasavvurla da zikredilmiş, dolayısıyla “leyla” lügat manasıyla “karanlık,
gece” olarak da anılmıştır.
Özçelik’in sekiz şiir kitabı bulunmaktadır. İncelenen Bir Irmak Düşü,
Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve
Hançer, Dilim Ol Söyle adlı şiir kitaplarında yer alan mazmunları şu şekilde
sıralamak mümkündür:
Aşk Hikâyesini Konu Alan Mazmunlar
Leyla ile Mecnun
Leyla ile Mecnun Arap, İran ve Türk edebiyatında sıkça yer bulan bir
anlatıdır. Divan şairleri de şiirlerinde Leyla ile Mecnun hikâyesine sıkça yer

502
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

vermişlerdir. Bunlardan ilk akla geleni 16. yüzyıl şairlerinden Fuzûlî’nin


yazdığı Leyla ile Mecnun mesnevisidir. Bu hikâyenin ilk kaynağı Arap
edebiyatıdır. Araplarda doğmasına rağmen bu mesnevi Fars ve Türk
edebiyatında daha geniş yer bulmuştur (Yavuz, 2005: 58). Arap kaynaklı bu
hikâyede Leyla ile Mecnun’un küçük yaşta birbirini sevmesi, Leyla’nın
babasının tüm ısrarlara rağmen Leyla’yı Mecnun’a vermeyişi ve iki âşığın
kavuşamadan ölmesi anlatılır (Zavotçu, 2006: 312). Genceli Nizamî’nin
eserinde ise Mecnun’un Leyla’da Mevlasını bulduğu görülür.
Leyla, Türk edebiyatında bir sevgili olarak kadının farklı şekilde
doğuşunu temsil eder. Leyla ile Mecnun, aşk temasını konu edinen ilk metin
değildir. Ancak var olan diğer anlatılarda erkeğin hâkimiyeti daha
ağırlıktadır. Bu anlatılarda erkek kahraman, istediği kadına ulaşmak için
olağanüstü çabalara girmez, onun için ağlayıp sızlamazdı. Leyla ile
Mecnun’da bu anlayışın değiştiği, sevgili uğruna her türlü acıya göğüs geren,
gözyaşı döken, aşkından dolayı rüsva olmayı göze alan bir sevgiliyle
karşılaşıldı (Tökel, 2017: 2). Mecnun’un Leyla uğruna aklını yitirdiği, çöllere
düştüğü, hatta saçına kuşların yuva yaptığı bilinmektedir. Bu konu
mesnevilerde sıkça karşımıza çıkarken modern Türk şiirinde birçok şairin
eserinde yer bulmuş ve Özçelik’in şiirlerine de kaynaklık etmiştir. Onun
şiirlerinde kırılgan menekşeler leyla renginde açar, yıldızlar Leyla’dan haber,
rüzgârlar ise Mecnun’dan selam getirir. Leyla, üzerinden geçen buluta
Mecnun’u sorar. Şair zaman zaman da Mecnun’un aklını yitirme derecesine
gelerek çöllere düşmesine telmihte bulunur:
“Mavi bir gülümsemeyle koruyan cebrail şefkati
Ekmeği ve sevdayı kutsal sayıp
İntiharlara aldırmayan o yüz
Bir çöl dosyası açılır önümüzde
Yıldızlarda Leyla'dan bir haber
Rüzgârlarda Mecnun'dan bir selam
Çölü denizle buluşturan koşu
Küheylan küheylan…” (Küheylan / s. 12)
“Küheylan” şiirinde Leyla ile Mecnun’un isimleri art arda anılır.

503
Sefa ÇELİKÖRS

Leyla ayrılık günleri gelip çattığında eve hapsedilir: “O yıldız bir burca
yerleşti. Cevher hazinesine hapsedildi” (Ayan, 2008: 113). Fuzûlî’nin Leyla
ile Mecnun mesnevisinde de Leyla bir yıldız olarak anılır. Rüzgâr, Türk
şiirinde haber getirici olarak nitelendirilir. Kimi zaman âşığa sevgilinin
kokusunu, kimi zaman da selamını getirir. Çöl, Mecnun’la birlikte bir bütün
olagelmiştir. Şairin, şiirinde çöl dosyasını açarken Leyla ile Mecnun’la
karşılaşması tesadüf değildir. Özellikle metinlere bağlı kalarak onlara telmih
yapmaya çalıştığı görülür. Mecnun’un bir kadın uğruna çöllere düşmesi,
çevresi tarafından kınanmasına sebep olsa da çöl, onun gerçek Leyla’ya
ulaşmasında önemli bir mekândır. Bu yüzden Mustafa Özçelik, şiirlerinde ne
zaman çöl unsuruna değinmeye çalışsa Mecnun’u o mekândan ayrı tutamaz.
“Her çiçek senden bir haber
Her güvercin senden bir renk taşır
Atına binen yolcu sana koşar
Ben de bir hicran bulutu gibi
Yağmurlarla gökten yere ağıp
Toprağına düşeyim ey Leyla…” (Niyaz Makamında 2 / s. 27)
“Niyaz Makamında 2” şiirinde Leyla ile canlıların beslenmesinde
temel kaynak teşkil eden toprak arasında ilgi kurulur. Şair, bu dizelerde
Leyla’sını arayan bir mecnundur. Şiir ilk anlamıyla bunları çağrıştırırken
aslında arka planda ilahi aşk anlatılır. Şaire göre yaratılan her şey Allah’tan
bir iz taşır. Çiçekler, güvercinler… Âşık konumundaki şair de bir yağmur
damlası olup aslına, maşukuna kavuşmak ister. Onun Leyla’sı Allah’tır.
Beşerî aşk insanı ilahi aşka götüren bir köprüdür. Tıpkı Mecnun’un
Leyla’sında Mevlasını bulması gibi. Hicran, yani ayrılık bulutu ise ruhların
elest meclisinden ayrılarak bu gurbet âlemine gelişini hatırlatır. Toprak, İslam
inancında başlangıcı ve sonu temsil etmektedir. Ona (Leyla’ya) doğru
koşanlar, haberdar olanlar, renk taşıyanlar ve yağmak isteyenler olsa da, şair
başlangıç ve bitişin kapısı olan Leyla’nın toprağına düşmek ister.
“Hayata uyandı bir ceylan
Gözleri dünya rengi, toprak
Kalbinde çöl hatıraları

504
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

Leyla bu saatte saçlarını tarar


Ne varsa dillenir kalbinde
Nasılsa bir bulut geçer üzerinden
Ona Mecnun’u sorar…” (İlk Yaz / s. 27)
“İlk Yaz” şiirinde anılan “ceylan, çöl, bulut, Leyla, Mecnun” gibi
kelimeler anlamca birbiriyle tenasüp içerisinde kullanılır. Leyla bu şiirde
üzerinden geçen buluta Mecnun’u sorar, bulutla söyleşir. Leyla’ya olan
aşkından dolayı aklını yitirme derecesine gelip çöllere düşen Mecnun’a orada
ceylanlar arkadaşlık eder. O yüzden ceylanın kalbinde çöl hatıraları vardır.
Mustafa Özçelik, şiirlerinde Leyla ile Mecnun’a değinirken olayın
mesnevilerdeki şekline göre telmih yapar. Fuzûlî’nin Leyla ile Mecnun
mesnevisinde Mecnun boynu burulmuş ayağı bağlı bir ceylan görür, ona acır.
Onu öldürmek üzere olan avcıya seslenerek ceylana kıymamasını söyler.
Üzerindekileri avcıya vererek ceylanı kurtarır. Çölde ona arkadaşlık eder
(Ayan, 2008: 178). Ayrıca mesnevide Leyla’nın derdini, sırrını buluta açtığı
görülür: “Leylâ bulutla konuşmaya başladı ve ona: “Ey âhımla dâimâ sırdaş
olan bulut! Başını göklere ulaştırsan da şu inleyen benden beter olduğunu
sanma! Bana şimşeği gürültünü ve yağmurunu sunma! (…) Ey bulut bana
vefâ göster! Sana bir hâcetim düştü, onu gider! Var o yüzü gül gibi olan
sevgiliye benden! Zârı zârı ağla ve sevgiliye benden söyle” (Ayan, 2008: 202-
203).
“Şimdi başka bir âlemde
Beni göğsünde çoğalt
Unuttur bildiğim her şeyi
Başlasın efsane suskunluğum
Hepimizin kalbi çöldür aslında
İçinden Leyla geçene kadar…” (Avcı / s. 30)
“Avcı” şiirinde kalp-çöl benzetmesi yapan şaire göre susuz ve ıssız
olan kalp çölünü, çöl olmaktan kurtarıp yeşertecek olan Leyla gibi aşkında
sadık olan bir sevgilidir. Çöl misali susuz, çorak olan kalbi sevgili canlandırır,

505
Sefa ÇELİKÖRS

yeşertir. Kalp gönüldür. Şair, soyut olan bu kavramı çöl benzetmesi ile
somutlaştırmıştır. Bu kalp çölünü o kalpten (çölden) geçen Leyla (gibi bir
sevgili) yeşertebilir ancak. Mecnun hem somut olarak çöldedir hem de Leyla
yanında olmadığından onun için soyut manada her yer çöl gibidir. Söz konusu
şiiri ikinci anlamıyla da düşünmek mümkündür: Kalplerde gerçek sevgiliye
yani Allah’a duyulan aşk olmadığı sürece o kalp çölden farksızdır.
“Yol uzun yorgun yolcu
İçinde dünyanın bütün çölleri
Yitik bir düş görür Mecnun
Aralıksız süren gecede
Hâlâ dünyaya küskündür yüreği
Kırılgan menekşeler ise içinde
Leyla renginde açar
Hep bir baharı özler gözleri
Bir çift sarmaşığa hayran kalarak
Umudu yüreğinde büyütür…” (Yolcu / s. 32)
Şair, “Yolcu” şiirinde kendisini yorgun bir yolcuya, bir bakıma
Mecnun’a benzetir. Mecnun, aklını yitirme aşamasına geldiğinde başını alıp
çöllere gider. Artık bütün yollar onun için çöllerden ibarettir. Öyle ki
dünyanın bütün çölleri sanki artık onun içindedir. Çöl; ıssızlığı, kuraklığı,
susuzluğu hatırlatır; yaşanması çok zor olan yerleri imgeler. Mecnun, kendi
dünyasında yaşayıp herkese küskün olan kişidir. Dünyaya küskün olan bir
âşıktır Mecnun şairin nazarında. Genellikle mavi ve mor renklerde açan
menekşenin Leyla renginde açması oldukça farklı bir tasavvurdur. Sözü
edilen menekşe kırılgandır, bu yüzden de Leyla renginde yani kara
açmaktadır. “Leyl” gece demektir. Leyla, çok karanlık gece anlamına gelir.
Ayrıca Fuzûlî’nin mesnevisinde Mecnun “menekşeye gönlünün gamını
söylerdi, sevgilisine kavuşmasını söylesin diye.” (Ayan, 2008: 129). Bu da
Mustafa Özçelik’in anlatıya bağlı kalarak göndermeler yaptığını gösterir.

506
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“İşte şimdi o kuşlarla


Nazım ve niyazım sana
Ben ki şimdi çöllerin yeni mecnunuyum
Adım Yusuf adım Kays…” (Niyaz Makamında 2 / s. 26)
Özçelik, şiirinde kimi zaman Yusuf kimi zaman da Kays olduğunu
açıkça ifade eder. Yusuf da Kays da ayrılık acısı yaşamıştır. Kays bilindiği
gibi Mecnun’un asıl adıdır. Sonradan Leyla’ya olan aşkından aklını yitirme
derecesine geldiğinden halk arasında sevda yüzünden aklını yitirmiş, deli
anlamında gelen “mecnun” olarak anılır. Şiirde aynı zamanda Mecnun’un
kuşlarla söyleşmesine de göndermede bulunur şair. Nitekim Mecnun tuzağa
yakalanmış bir güvercine hâlini açıklamış ve ona Leyla’nın kapısının önüne
yem isteme bahanesiyle konmasını söylemiştir. İşte bu güvercin geceleri
Mecnun’un başında yuva kuran kuştur (Ayan, 2008: 181-182).
Ferhat ile Şirin
Ferhat ile Şirin gerek sözlü kültürle kulaktan kulağa yayılan gerekse
yazıya aktarılarak günümüze kadar ulaşmış olan bir halk hikâyesidir. Bu
hikâye mesnevilere de konu olmuştur. İlk defa Genceli Nizamî’nin Hüsrev ü
Şirin adlı mesnevisinde işlenmiştir. Ferhat’ın öne çıkan özelliği sadık bir âşık
olması ve sevdiği Şirin’in aşkı uğruna dağları delmesidir (Zavotçu, 2006:
154).
Mustafa Özçelik şiirinde ise Ferhat ile Şirin hikâyesine dağ, kazma,
yol gibi kavramlar aracılığıyla telmih yapıldığı görülür.
“Işıksız bakılmaz aynalara
Şirin olmasa
Hangi dağa kazma vururdu Ferhat
Ferhat kazmayı kalbimize vur
Geçersen vaktimizin içinden
İçimizin yollarını aç
Bol imkanlı bir zaman içinde
Lambalar yansın kalbimizin içinde…” ( Lambalar / s. 19)

507
Sefa ÇELİKÖRS

Şiire göre kalpler artık sevmeyi unutmuş ve kalplerde yanan ışıklar da


sönmüştür. Bu sevgi yollarının açılması için bir şeyler yapmak gereklidir ki
lambalar yeniden yansın. Bu yüzden Ferhat gibi bir aşığa ihtiyaç vardır. Dağ,
aşılması zor olanı, mesafeler arasındaki en büyük engeli temsil eder. Oysa
Ferhat o kadar güçlüdür ki dağa kazma vurup parçalayacak derecede güce
sahiptir: “Ferhat’ın Şirin’e kavuşmak için ortadan kaldırılması imkânsız bir
dağı ortadan kaldırmaya çalışması, hikâyenin en orijinal ve önemli motifidir.
Ferhat dağı ortadan kaldırmaya başladığında elindeki külüngü kayalara öyle
bir şekilde vurur ki yüz batman ağırlığındaki kayaları toz haline getirir.”
(Bars, 2012: 1001). Her şeyin bir sebebi olduğunu hatırlatan şaire göre
Ferhat’ın dağı delmesinin de bir sebebi vardır. O da Şirin’e kavuşmaktır. Şair
burada özgün bir imgeyle Ferhat’tan bir istekte bulunur. Bu isteği kazmayı
kalplere vurmasıdır. Çünkü Ferhat’ın kazmayı vurduğu yerde hedefe ulaşmak
vardır. Su, onun Şirin’e kavuşabilme ihtimalinin yoludur. Şaire göre Ferhat’ın
yüreklere vurmasıyla da kalbin yolları açılacak ve aynalar, kalbin içinde
yanan lambalarla aydınlanacaktır.
“Ferhat hangi dağı kazmadadır ki
Kanayan elleriniz
Bitmemiş çilenizi güllere taşır
Çiçekçi kadınlar Şirin’den habersiz
Hesaplar yapar
Siz hepsini yanlış çıkarırsınız
İhtiyar ağaçların yüzlerinde şu hikmet levhası:
Kederden kaçılır, kaderden kaçılmaz.” (Cüz / s. 21)
Ferhat, büyük bir aşığı ve sevgilisi uğruna tüm zorlukları göze alabilen
erkeği temsil eder. O, bir kenarda eli kolu bağlı oturup kaderine razı gelmez.
Aksine mücadele eder, savaşır. Mücadelesini icraata döker, pes etmez.
Dağları deler. Güller kırmızı rengini dağa kazma vurmaktan yıpranan,
kanayan ellerden almıştır şaire göre. İhtiyar ağaçlar olgun ve belli bir yaşam
tecrübesine sahip olan insanların bir simgesidir. Kederden kaçılabileceği ama
kaderden kaçılamayacağı sanki onların yüzlerinde yazılıdır. Şiirde geçen
“levha” kelimesi “korunmuş levha” anlamına gelen ve kader kitabı olan

508
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“levh-i mahfuz”u akla getirir. Bu levha Allah’ın kudretiyle olacak şeylerin


üzerinde yazılı olduğu levhadır. İnsanların kaderi bu levhada yazılıdır (Pala,
2012: 287):
“Sen gittin… Ayrılıkların dilini bile bile ağlıyorum
Akşam iniyor dağlara şimdi bir veda sesi bu şiir
Öpüyorum bir bahar dalını bir çocuk yüzünü
Çığlığım bana dönüyor bütün yamaçlardan sonra
Yitik bir ezgiyi üflüyor kavalına çobanım
Dağlara Ferhat diliyle bakıp türküsünü söylüyor…” (Firuze / s. 34)
“Firuze” şiirinde Ferhat’a yine dağ ve tabiat unsurlarıyla gönderme
yapıldığı görülür. Ferhat, Şirin’e kavuşmak için dağı delmeye çabalarken
Şirin’in ölüm haberinin gelmesi sonucu intihar eder. O yüzden dağlarda hep
bir veda sesi vardır. Bu ses şiirin sesidir. Şiirde de çobanın kavalına yitik bir
ses yüklenir ve dağlara Ferhat diliyle türkü söylenir.
Yusuf ile Züleyha
Hz. Yakup’un oğlu ve İshak peygamberin torunu olan Yusuf, Kur’an-
ı Kerim’de adı geçen ve kıssası uzun bir şekilde anlatılan İsrailoğulları
peygamberlerindendir (Zavotçu, 2006: 568). Söz konusu kıssa, mesnevilere
de konu olmuştur. Divan edebiyatında Şeyyad Hamza, Hamdullah Hamdî
gibi isimler Yusuf ile Züleyha konulu mesnevi yazmışlardır. Hz. Yusuf,
metinlerde genellikle güzelliği temsil eder. Mustafa Özçelik’in şiirlerinde ise
Yusuf ile Züleyha’ya kuyu, güzellik, ay, yıldız gibi unsurlarla gönderme
yapılır. Küheylan şiirinde de Yusuf’u görünce onun güzelliğinden etkilenip
kendilerini kaybederek fark etmeden parmaklarını kesen kadınlara telmihte
bulunulur:
“Şimdi bana düşen anıların gölgesinde
Denizlere utanç çarşıları açıp
Cenaze arabalarına tebessümler eklemek mi
Ey kadın olmanın hayali
Yusuf çıkıp geliyor mağarasından

509
Sefa ÇELİKÖRS

Çevirin yüzünüzü hayretten yana


Sönmeden göğsünde son direncin alevi…” (Küheylan / s. 11)
“Dünyanın Tenhasında” şiirinde ise rüzgârların ulu karanlıklardan
çıkıp papatyaları öpmesi, Yusuf ile Züleyha’ya bir göndermedir. Özellikle
Hz. Yusuf, aydınlık günlere kavuşmak için karanlıklarda yaşayan ve bu
şekilde olgunlaşan bir peygamberdir. Bu karanlıkların en başında kardeşleri
tarafından içine atıldığı kuyu, sonrasında ise haksız yere yıllarca kaldığı
zindan gelir:
“Rüzgârların bir dağ yalnızlığında
ulu karanlıklardan çıkıp
papatyaları öptüğü gibi
yüzümü güneşine çevir
yusuftan züleyha'dan
bir işaret düşür kaderime…” (Dünyanın Tenhasında / s. 26)
Hz. Yusuf, başına türlü belalar gelse de, bunlara sabretmiş ve isyan
etmemiştir. Başına gelen sıkıntılardan biri de kardeşleri tarafından kuyuya
atılmasıdır. Şair de şiirinde yaşadığı çaresizliği dile getirmiş ve kendisinin
Hz. Yusuf gibi bir bela kuyusunun içinde olduğunu söylemiştir:
“Bir belâ kuyusunda Yusuf gibi çaresiz
Savrulurken bir ihanetin pençesinde
Kalbime sığınıp bir niyet tuttum içimden
Bir umuda tutunup seni düşündüm
Aya bakıp geceleri
Senin için konuştum yıldızlarla…” (Gelişine Övgü / s. 13)
“Niyaz Makamında 2” şiirinde ise şair kendisini çöllerin yeni Kays’ı
ve Yusuf’u olarak nitelendirir. Hz. Yusuf, çöl yakınlarında kardeşleri
tarafından bir kuyuya atılır. Çöl denilince Yusuf’la beraber Mecnun da akla
gelir:

510
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“İşte şimdi o kuşlarla


Nazım ve niyazım sana
Ben ki şimdi çöllerin yeni mecnunuyum
Adım Yusuf adım Kays…” (Niyaz Makamında 2 / s. 26)
Şair, “Fotoğraf” adlı şiirinde kendisini kuyudaki Yusuf ile
özdeşleştirerek zamanın Yusuf’u olarak nitelendirir. Hz. Yusuf yaşadığı
sıkıntılar karşısında nasıl sabrettiyse şair de öyle sabrettiğini ifade eder.
“Şimdi bu kuyuda
Yeni bir Yusuf’um ben
Sabır der kendime bakıp
Seni seyrederim içimde…” (Fotoğraf / s. 22)

Dinî Şahısları Konu Alan Mazmunlar


Hz. Yakup
Hz. Yakup, Kuran-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden olup Hz.
Yusuf’un babasıdır. Hz. Yakup, kardeşlerinin Yusuf’u kıra gezmeye götürme
bahanesiyle yanlarına alıp onu kuyuya attıkları andan Yusuf’a kavuşacağı ana
kadar ağlamış hatta üzüntüden gözlerini kaybetmiştir. Yusuf’un gömleğini
gözlerine sürdüğünde ise tekrar görmeye başlamıştır. Mustafa Özçelik’in
“Kuyu” şiirinde Hz. Yakup’a gönderme yapıldığı görülür. Şair kendi yüzü ile
Hz. Yakup’un yüzü arasında benzerlik kurmuştur çünkü Hz. Yakup’un
yüzünde acılı bir bekleyiş, hüzün, ağlamaktan ak düşen gözleri vardır. İşte bu
yüzden onun özü Yusuf, yüzü de Yakup gibidir. O da Yakup peygamber gibi
türlü türlü sıkıntılara, ayrılık acısına sabretmek zorunda kalmıştır.
“Her şey bir uçurumdu
Seslerin sözlerin harmanladığı gecede
Yalnızlık çoğalıyordu durmadan
Başımı alıp yürürken kırlara
Özüm Yusuf yüzüm Yakup’tu…” (Kuyu / s. 88)

511
Sefa ÇELİKÖRS

Hz. İbrahim
Hz. İbrahim Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden birisidir.
Şiirlerde genellikle babasının ve kavminin inancına karşı gelerek putları
kırması, atıldığı ateşin gül bahçesine dönüşmesi gibi özellikleri ile anılır
(Zavotçu, 2006: 242). Mustafa Özçelik’in şiirinde de Hz. İbrahim, ateşle
birlikte ele alınır. “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz”, “Diriliş Türküsü” ve
“Küheylan” şiirlerinde geçen “ibrahimce yan ateşlerde” dizesi bunun somut
bir örneğidir:
“Bahardan ilhamlanarak
ansızın kalbin açılır
tarihi bir kez de sen yorumlayarak
anla/neyi anlatır kan kırmızı bir şafak
ibrahimce yan ateşlerde
gelecek çocuklar için
okunacak sayfalar bırak…” (Güneşi Avuçlasın Ellerimiz / s. 12)
Özçelik, “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz” adlı şiirinde bahar mevsiminin
gelmesiyle birlikte kalbinde ilhamın belirdiğini ve bu ilhamla geçmişteki bir
olayı hatırlayıp (Hz. İbrahim’in ateşe atılması) bir kez de kendisinin
yorumladığını ifade etmiştir. Şair kendisine seslenerek “anla” demektedir.
Çünkü tabiat ona bir şeyleri anlatmakta, hatırlatmaktadır. Güneş doğmadan
hemen önceki aydınlık anlamına gelen şafak vakti ve bu vaktin gökyüzünde
beliren kan kırmızı rengi şaire ateşi hatırlatır. Ateş, kızıldır. Bu görüntü
karşısında şair ansızın Hz. İbrahim’i; dolayısıyla onun Nemrut tarafından
ateşe atılması olayını hatırlamış ve şiirini kaleme almıştır. Çünkü gelecek
nesillere, çocuklara okunacak sayfalar, şiirler bırakmak istemektedir.
“Şimdi biz kuşlar ve baharlarla anlaşıp
Bin yürek bir orman yangınında
Yeniden yerden göğe uzanıp
Yeni İbrahimler hazırlamışızdır…” (Diriliş Türküsü / s. 36)

512
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“Diriliş Türküsü” adlı şiirde geçen yangın kelimesi dolayısıyla ateş ve


İbrahim Hz. İbrahim’in ateşe atılmasına bir göndermedir.
“Gecenin kavsinde müntehir yarasalar
Lunaparklarda sana yer yok
Yiğit olmanın keskin dönemecinde
Yine bir İbrahim dersi
Yine önümüzde dağ kan gül ve ateş…” (Küheylan / s. 11)
Küheylan adlı şiirde geçen dağ, kan, gül, ateş ve İbrahim anlamca
birbiriyle ilgili kelimelerdir. Kan, dağ (yara), gül ve ateş kırmızıdır. Dağ
bilinen anlamının dışında aynı zamanda yara demektir. İnanışa göre Hz.
İbrahim ateşe atıldığında Allah tarafından ateş bir gül bahçesine dönüşür. Şair
Küheylan şiirinde bu olaya göndermede bulunur ve bu olaydan bir ders
çıkarılması gerektiğini vurgular.
Hz. Meryem
Hz. Meryem, Hz. İsa’nın annesidir. Hz. Meryem, genellikle iffetli bir
kadın olarak adından söz ettirmiştir. Onun en dikkat çeken yanlarından birisi
hiç evlenmeden mucizevi bir doğumla Hz. İsa’yı dünyaya getirmesidir.
Şiirlerde ise genellikle Cebrail’in ziyareti, ona üflemesi, bekâreti, iffeti,
çektiği çileler dolayısıyla anılmaktadır (Zavotçu, 2006: 326). Mustafa
Özçelik’in sadece birkaç şiirinde Hz. Meryem’in adı geçer. “Bütün Yürekler
Afrika” şiirinde Hz. Meryem’in mahcup ve ürkek yüzü ile ay arasında ilgi
kurulur:
“Gece yalnız düşler kurarken
çağlarca mahcup ve ürkek
bir meryem yüzü gibi
ay bakar da bize
nice erler çıkar çıkarır göğsünden
zamanın keskin kılıçları
alnımıza çarpıp düşer yere…” (Bütün Yürekler Afrika / s. 20)

513
Sefa ÇELİKÖRS

Buhûr- ı Meryem tütsü olarak da kullanılan ve meryemana eli de


denilen bir çiçektir. Efsaneye göre Hz. Meryem, Hz. İsa’yı dünyaya getirirken
zorlandığı için bu çiçeği tutmuş ve bu çiçek sonradan el şeklinde belirmiştir
(Pala, 2012: 76). Bu çiçeğin kokusunun Hz. Meryem’in kokusu olduğuna
inanılmaktadır (Onay, 1993: 73). Özçelik, Okyanus şiirinde Hz. Meryem ile
koku arasında ilgi kurar:
“Kulaklarımda o ses ! Zuhûr...
Meryem’in tükenmez râyihası
Kalbimde beyaz bir elif
Biliyorum, bir çınarın dibinde
Sevdiğim bir mevsimin içindeyim
Beni suretten geçiriyor esrar...” (Okyanus / s. 15)
Hz. İsa
Hz. İsa, Hz. Meryem’in oğlu olarak mucizevi bir şekilde doğmuştur.
Cebrail’in Meryem’e ruh üflemesiyle babasız olarak dünyaya gelen Hz. İsa,
Rûhullah sıfatıyla anılmıştır (Zavotçu, 2006: 250-251). Ölüleri diriltebilen bir
mucizeye sahip olan Hz. İsa, Hristiyan inancına göre çarmıha gerilerek
öldürülmüş, İslam inancına göre ise öldürülmemiş, ruhu göğe çıkarılmıştır.
Mustafa Özçelik’in şiirinde ise Hz. İsa’ya şu şekilde gönderme yapıldığı
görülür:
“Yası tutulacak bir ölüm olmayacak benimki
Çünkü sırrımı hep gizli tuttum
Bir tebessüm olsun sunamadım ırmaklara
Kralların önünden sesimi yükselterek geçtim
İçimde İsa özlemleri
Ellerimde yakılan gemilerimin külleri
Mantık öğrenmekten vazgeçip
Dikkatim göklere takılı kaldı
Kaydım silindi yeryüzü defterinden

514
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

İçimde araçları ve akrepleri


Birlikte kızdıran öfke…” (Veda / s. 68)
Hz. Musa
Hz. Musa, adı Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamberlerden birisidir.
Şiirlerde ise ejderhaya dönüşen asası, Firavun ile mücadelesi, Kızıldeniz’i
yarması, Hızır ile arkadaşlığı, ağaçtan çıkan ateşin Allah’ın tecellisi olduğunu
öğrenmesi, Allah ile konuşması gibi mucizeleriyle anılır (Zavotçu, 2006:
352).
“Bizi bulup beğenen yağma
Şeytan özlerinden firavun sözlerinden kalma
Musa'nın huzur dolu su saatlerinde
Olağan günlerin olağan dışı saatlerinde
Yeniden bir daha söylerdik
Yaşanmaz sanılan zamanlara ait
Hep yeni dünya kelimelerini
Tutunurduk zeytin dallarına…” (Haber / s. 41)
Hz. Musa’nın mucizelerinden biri de asasını taşa vurmasıyla birlikte
yerden su fışkırması ve bu suyla kavminin susuzluğunu gidermesidir. Şiirde
geçen “Musa’nın huzur dolu su saatleri” dizesi bu olayı hatırlatır. Aynı
zamanda asasıyla Kızıldeniz’i ikiye bölmesi ve Firavun ve askerlerinin o suda
boğulması olayına da telmihte bulunur şair.

Sonuç

Mustafa Özçelik, divan edebiyatından tasavvuf kültürüne kadar pek


çok kültürel birikime sahip modern Türk şairlerindendir. Şiirlerinde çöllerde
gezinirken Leyla ile Mecnun’u; dağ, kazma gibi kelimeler aracılığıyla Ferhat
ile Şirin’i; kuyunun, kırın, sabrın olduğu yerlerde ise Yusuf ile Züleyha’yı
anarak lirik üslubunu gelenekten gelen şahsiyetlerle sanatına yansıtmaya
çalışır. Şiirlerinde aşk, gelenek, kültür, modern zaman gibi temaları işleyen
şair, geçmişle modern zamanı aynı çatı altında ifade ederek gelenekle bağını

515
Sefa ÇELİKÖRS

koparmamaya çalışır. Onun bu gelenekçi yanı, şiirlerinde geçmiş edebiyat


izlerinin açık bir şekilde görülmesini sağlar. Özçelik, modern bir şair
olmasına rağmen, şiirlerindeki şahısların tamamını divan şiiri geleneğinden
almıştır. Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin gibi aşk konulu
hikâyeler ve Hz. Meryem, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Yakup gibi dinî
şahsiyetler onun şiirlerinin şahıs kadrosunu oluşturur. Şair böylece gelenekle
moderni sentezleyerek başka bir deyişle şiirlerinde klasik mazmunlara yer
vererek yüzyıllar geçse de geleneğin etkisini yitirmeyeceğini gözler önüne
sermiştir.

KAYNAKLAR
AYAN, H. (2008). Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn. İstanbul: Dergâh Yayınları.
DURMAN, N. (2017). “Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14), 29-31.
KANTER, B. (2017). “Ölüme Yaşamak Yahut Kısa Sürmüş Bir Günün İki Yüzü”, Edebiyat Bülteni,
(14), 36-38.
KAHRAMAN, M. (1996). Divan Edebiyatı Üzerine Tartışmalar. İstanbul: Beyan Yayınları.
KURTULMUŞ, Ş. (2013). “Dağın Önünde Yunus’la Buluşmayı Bekleyen Şair”, İstanbul Bir Nokta
Aylık Edebiyat Dergisi, (133), 8-10.
MENGİ, M. (2015). Divan Şiirinin Arka Bahçesi. Ankara: Akçağ Yayınları.
OKUYUCU, C. (2010). Divan Edebiyatı Estetiği. İstanbul: Kapı Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (1998). Şiir İklimi. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (2010). Bir Irmak Düşü. İstanbul: Çıra Akademi.
ÖZÇELİK, M. (1995). Dünyanın Tenhasında. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (1995). İfşa. İstanbul: Beyan.
ÖZÇELİK, M. (1995). Serenat. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (1997). Güneş ve Ayna. İstanbul: Beyan.
ÖZÇELİK, M. (2012). Ateş Denizi. Ankara: Ebabil.
ÖZÇELİK, M. (2012). Gül ve Hançer. İstanbul: Nar.
ÖZÇELİK, M. (2017). Dilim Ol Söyle. İstanbul: Çıra Akademi.
PALA, İ. (2012). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. İstanbul: Kapı Yayınları.
SOYAK, M. (2017). “Gül ve Hançer Odağında Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14), 57-
59.
ŞENÖDEYİCİ, Ö. (2016). Sorularla Klasik Türk Edebiyatı. İstanbul: Kesit Yayınları.

516
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

TALAT ONAY, A. (1993). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Cemal Kurnaz, (Haz.). İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı.
TANPINAR, A. H. (2001). 19. Asır Türk Edebiyatı. İstanbul: Çağlayan Kitapevi.
TÖKEL, D. A. (2017). “Bir Sevgili Olarak Kadın İmgesinin Doğuşu: Leylâ ile Mecnûn”, Uluslararası
Türk Dili ve Edebiyatında Kadın Sempozyumu, Amasya: Amasya Üniversitesi, Fen-
Edebiyat Fakültesi.
YAVUZ, K. (2005). “Leylâ ile Mecnun Hikâyesinin Edebiyattaki Yeri”. Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi, 2 (4), 57- 69.
ZAVOTÇU, G. (2006). Divan Edebiyatı Kişiler Kişilikler Sözlüğü. Ankara: Aydın Kitabevi.

517
Işık, Z. (2020). Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?,
Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, 518 – 533.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved: 07.08.2020
Kabul / Accepted: 28.11.2020
Araştırma Makalesi/Research Article

KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV DESTANI


SADECE BİR AŞK HİKÂYESİ MİDİR?

Zehra IŞIK*

Öz
Geçmişle ilişki kurma, insanın yaşadığı ânı anlamlı ve değerli kılmasının bir yoludur.
Tarihî dönemlerden beri insanlar bir şekilde içinde bulundukları ânı geçmişle şekillendirme
ihtiyacı duymuşlardır. Bu sebeple tarihî belgeler ve edebî metinler ilgili ilişkiyi kurmak için
her zaman bir araç olmuştur. Bir toplumun karakterini belirleyen en temel faktörü şüphesiz
sahip olduğu kültür belleğidir. Bu bellek, söz ve dilin bir şekilde vasıta olarak kullanılmasıyla
ürün oluşturur. Destanlar da oluşan bu ürünlerin en önemli örneklerinden birini teşkil eder.
Başkurt destanları, tarihî ve sosyal hayatı konu almalarına göre iki başlık altında ele alınır.
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanı Başkurt Türklerine ait sosyal hayatı anlatan en
önemli destanlardan biridir. Bu makalede, performans teoriden hareketle geliştirilmiş bir
araştırma modeline göre Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanında yer alan aşk hikâyesinin
yanında kahramanlık motifleri de ele alınmıştır. Bu destandaki kahraman tipi çeşitli
yönlerden Türk destanlarında yer alan kahraman tipleriyle bir uyumluluk gösterir.
Çalışmanın sonunda elde edilen verilerde, Başkurt destanlarında çoğunlukla yer alan
kahramanlık motiflerinde kahramanın atı, idealize edilmiş bir eş ve kahramanın silahlarına
dair epizotların Başkurt Türklerinin hayatında ne kadar etkili olduğu görülmüştür.
Bıraktıkları bu epik yadigârlar, Başkurt Türklerinin ayrıca hayatlarını, kültürlerini ve
uğraşlarını ortaya koyması açısından özelde Başkurt edebiyatı, genelde Türk dünyası
edebiyatları için önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Aşk, Başkurt, destan, epizot, kahramanlık.

* Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencisi, [email protected], ORCID:


0000-0003-3778-1720

518
IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A
LOVE STORY?

Abstract
Connecting with the past is a way for a person to make the moment they live
meaningful and valuable. Since historical times, people have somehow felt the need to shape
the moment they are in with the past For this reason, historical documents and literary texts
have always been a tool for establishing the relevant relationship. The most fundamental
factor determining the character of a society is undoubtedly the memory of the culture it
has. This memory creates a product by using words and language as a means in some way.
Epics are also one of the most important examples of these products. Bashkurt epics are
considered under two headings according to their historical and social life. Kuzıykürpes
Mĕnen Mayanhılıv's Epic is one of the most important Epics of the Bashkurt Turks about
social life. In this article, according to a research model based on performance theory, the
story of love in the epic of Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv, as well as the motives of heroism
are also discussed. The type of hero in this epic is compatible with the types of heroes in the
Turkish epics in various ways. The data obtained at the end of the study showed how
effective these motifs, which are included in the Bashkir epics about the hero's horse, an
idealized wife and the hero's weapons, were in the lives of the Bashkurt Turks. These epics,
which they left, have an important place for the literature of the Turkic world in general,
especially for Bashkurt Literature, in terms of revealing the lives, cultures and pursuits of the
Bashkurt Turks.
Keywords: Love, Bashkurt, epic, epizote, heroism.

519
Zehra IŞIK

Giriş

Başkurtlar, batıda Sura nehrinden doğuda Ural dağlarına, kuzeyde Fin


sınırından güneyde Astrahan ve Hazar kıyılarına uzanan, İdil nehrinin ve
kollarının sularıyla beslenen topraklarını içine alan, coğrafî-siyasî bakımdan
İdil-Ural şeklinde adlandırılan bölgedeki en eski Türk boylarından biridir. En
yakın komşuları ve akrabaları olan Kazan Tatarları ile Altın Ordu devleti ve
sonrasındaki dönemlerde beraber yaşayıp Rus işgaline birlikte mücadele
etmişlerdir. Daha sonra Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Başkurdistan Özerk
Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. 20. yüzyıla kadar çobanlıkla geçinmişler ve
göçerevli bir hayat yaşadıkları için de sözlü kültür bağlamında sahip oldukları
birçok özellik, onları yazılı kültüre sahip olan Kazan Tatarlarından yaşayış
tarzı bakımından ayrı tutmuştur. Hayvancılık ve ziraatın yanında demircilik
başta olmak üzere demirciliğe bağlı silah, alet, süs eşyası gibi çeşitli ürünlerin
üretimi Başkurt ekonomisinin başlıca kaynaklarındandır. Özellikle demircilik
konusunda mahir oldukları bilinir. Öyle ki Sovyetlerin yönetimde etkin
olduğu bir dönemde, Başkurtların bu özellikleri tehdit unsuru olarak
görülmüş ve yine demircilik yapmaları yasaklanmıştır (Arslan 2017: 12).
İslamiyet’in kabulünden sonra diğer pek çok Türk boyu gibi
Başkurtlar arasında da Arap harfleriyle çeşitli konularda tercüme veya telif
nitelikli eserler ortaya konmuştur. Fakat 20. yüzyıl başlarına kadar kaleme
alınan eserlerde Kazan Türkçesi ortak yazı dili olarak kullanılmış, şair ve
yazarlar eserlerini çoğunlukla Kazan-Tatar Edebiyatı bağlamında
değerlendirmişlerdir. Bunlar arasında Kul Ali’nin Kıssa-i Yusuf, Harezmî’nin
Muhabbetname, Sarayî’nin Gülistan-ı bit-Türkî gibi eserleri vardır. Bunun
yanında Başkurtların sözlü edebiyat bakımından oldukça zengin bir birikimi
vardır. 18. yüzyılda yapılmaya başlanan saha çalışmalarından elde edilen
verilerle söylenebilir ki Başkurt sözlü geleneği, Türk mitolojisine ve
şamanlığa dair birçok unsuru içinde barındırmaktadır. Uzun yıllar
Avrasya’nın uçsuz bozkırlarında göçebe bir hayat süren Başkurtlar, bağlı
oldukları gelenekleri yaşatmaları sebebiyle günümüze kadar sürdürmüşlerdir
(Suleymanov vd., 2014: 11-12).
Başkurtlar’a ait sözlü edebiyat ürünlerinin yazıya geçilmesi ile
derleme çalışmaları giderek artmıştır. Bu ürünler hem Türk dünyasında hem
de Başkurt edebiyatında aktarılagelmiştir. “Ural Batır, Akbuzat, İzeükey

520
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Minen Morazım, Zayatülek Minen Hıvhılıv, Kunır Buğa, Kara Yurga, Akhak
Kola, Alpamışa Minen Barsınhılıv, Küsek Bey, Bayık-Ayzar” gibi anlatılar
bunlardan bazılarıdır. Bu anlatılar arasında özellikle destanlar önemli bir yer
tutar. Başkurtlar yaşam şartları sebebiyle hayattan öğrendiklerini destanlarda
da aktarmışlardır. Bunların en önemlileri kahramanlık temalı destanlardır.
Kahramanlık destanlarının “bir ulusun kimliğini dayandırdığı geçmişin
kurgulanma ve kültürel belleğin örneği” olduğu Başkurtlar’da görülebilir
(Assmann, 2001: 268). Bu destanların Başkurt sözlü kültür geleneğinde güçlü
ve zengin bir kaynak oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Başkurt destanlarına bakıldığında bazılarının manzum, bazılarının
manzum-mensur karışık, bazılarının da mensur içeriklere sahip olduğu
görülür. Türk destan geleneğinde görülen tip ve motifler, Başkurt
destanlarında da benzer şekildedir. Konularını bazen dinî-mitolojik
unsurlardan, savaşlar veya istilacılardan bazen de sosyal hayattan alır. Fakat
bu konuların birçok destanda iç içe olduğunu söylemek mümkündür.
Başkurt destanlarının bir kısmı sadece Başkurt Türkleri arasında
yaşar, bazılarıysa diğer Türk devletleriyle ortak metinlerdir. Kuzıykürpes
menen Mayanhılıv destanının da diğer Türk topluluklarında benzer metinleri
vardır (Ata Yıldız, 2015: 27). Timofey Belyaev’in 1812’de Kuzıykürpes
Mĕnen Mayanhılıv adlı epik destanı yayınlamasıyla da Başkurt epik destan
geleneği başlamış olur (Çobanoğlu, 2013: 19-33).
Araştırmalara göre Başkurt destanlarının büyük bir kısmı mitolojik
unsurlardan beslenmiştir. Ayrıca başkahramanı hayvan olan destanlar dikkate
değer metinlerdir. Başkahramanı hayvan olan destanlara diğer Türk
topluluklarının destanlarında pek rastlanmaz (Ata Yıldız, 2015: 28).
Daha sonraki dönemlerde ise mitolojik unsurlar yerini daha gerçekçi
bir yaklaşıma bırakmıştır. Destanların hemen hepsinde dağ ve su unsurlarına
rastlanmıştır ki bu durum kadim Başkurtların dağ ve su kültlerine duydukları
saygının bir işaretidir. Dikkat çeken bir başka konu ise avcılıktır. Başkurtlar,
avcılıkta da oldukça başarılı olmuşlardır. İncelenen hemen hemen bütün
destanlarda bu motife rastlamak mümkündür. Ayrıca kahramanın atı yine
yoğun biçimde kullanılır. Destanlardaki motiflerin kullanımlarına dikkat
edildiğinde Başkurtların düşünce tarzlarına da ulaşılır.

521
Zehra IŞIK

Başkurt destanları bazı çalışmalarda “kahramanlık destanları” ve


“sosyal hayatla ilgili destanlar” olarak konuları bakımından iki ana başlıkta
incelenmiştir. Kahramanlık destanlarının mitik unsurlarla beslenmiş olduğu
görülür. Aşk teması üzerine kurulan ve daha çok sosyal hayatla ilgili
unsurlara rastlanan destanların ise yine kahramanlık temasından beslendiğini
söylemek mümkündür. Grebnev, Türk kahramanlık destanlarını üç gruba
toplamıştır (Ergun-Aça 2004: 33):
1. Bahadırların sadece eş bulmak ya da eş aramak için sefere
çıkışlarını ve mücadelelerini anlatan destanlar.
2. Bahadırların gelin ya da eş aramakla beraber hanlara karşı
yürüttükleri mücadeleleri anlatan destanlar.
3. Bahadırların sadece hanlara ve yabancı istilacılara karşı
yürüttükleri ve kazandıkları mücadeleleri anlatan destanlar.
Bu sınıflandırma Başkurt destanlarına uygulandığında makalemizin
ana çerçevesini oluşturan Kuzıykürpes menen Mayanhılıv Destanı’nı ikinci
gruba dahil edebiliriz. Destan genel olarak sosyal hayatı konu alır. Ele aldığı
konular ve benzerlikler sebebiyle Tahir ile Zühre destanıyla arasında bağlantı
kurulur.
Tanrı, ilâhî kudret, âşıkların babaları için çok önemli bir faktördür.
Kuzıykürpes’e ait her iki varyantta da uzun bir zaman zarfında çocuğu
olmayan iki erkeğin baba olma sevincine ereceği kehanetle bildirilir. Özlemle
bekledikleri çocuklarının doğum müjdelerini av sırasında bir hayvan
aracılığıyla alırlar. Nigmet Şakirov’un kaydettiği varyanta göre iki babaya
çocuklarının olduğunu iki tavşan aracılığıyla bildirirler. G. Selem
versiyonunda ise bu müjdeyi iki geyik aracılığıyla verirler.
Bu çalışma, destanın G. Selem versiyonu dikkate alınarak
hazırlanmıştır. Destan metni Ahmet Süleymanov, Gaynislam İbrahimov ve
Metin Ergun tarafından hazırlanan ve TDK tarafından basılan “Başkurt
Destanları II (Sosyal Hayatı Anlatan Destanlar)” adlı çalışmadan alınmıştır.
Bu versiyon göre Kuzıykürpes Mayanhılıv’a kavuşmaya çalışırken hayatını
kaybeder. Mayanhılıv da aşkına sahip çıkar ve sevdiği adam olmadan nefes
alamayacağını anladığı için intihar ederek yaşamına son verir.

522
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Çalışmamızda destan kahramanları ve gerçekleşen olaylarla ilgili


tespitlerde bulunulurken aynı zamanda destan metninin özeti de verilmiştir.
Ardından sırasıyla destanda yer alan mitolojik unsurlar değerlendirilmiştir.
Çalışmanın sonuç kısmında elde edilen verilerden hareketle destan
kahramanının temsil ettiği tip ve destanın Başkurt halk edebiyatındaki yeri
belirlenmeye çalışılmıştır.
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanında Kahramanlık
Motifleri ve “Kahraman Kalıbı”
Türk destanlarında kahraman, sevdiklerini koruyan ve onları kollayan,
halkının bütünlüğünü sağlayan, kendisiyle ana karnındayken söz kesilen fakat
daha sonrasında kızın babası tarafından kaçırılan sevgilisini arayan,
olağanüstü durumlarla mücadele eden geleneksel bir tiptir. Çoğunlukla halkın
sevdiği ve saydığı, toplumun değerlerini taşıyan temsilcilerdir. Bu tipleri
destanlarda tespit edebilmek için metnin içinde sıralanan motifleri incelemek
gerekir. Destanların olay örgüsünün oluşturulmasında bu motifler önemli bir
yere sahiptir. Aşağıda tespit edilen motifler Türk epik destan geleneği
çerçevesinde mevcut malzemelere göre şekillenmiştir. Destan bünyesinde
oluşturulan bu “Kahraman kalıbı” özellikleri, Özkul Çobanoğlu’nun epik
destanlarla ilgili yaptığı çalışmada üzerinde durduğu motif-indeks
denemesinden hareketle elde edilmiştir (2015: 343-344).
Destan kahramanı olarak karşımıza çıkan Kuzıykürpes;
1. Tek çocuktur.
2. Yetenekli bir avcıdır.
3. Çok yiğit ve güçlü biridir. Çevresinde ona denk kimse bulunmaz.
4. Kahramanın kolu ile dokunduğu bir çocuk bilincini yitirerek
düşmüştür. Bu kahramanın sıradan biri olmadığını gösterir.
5. Daima olağanüstü güçler tarafından korunmuştur.
6. En önemli yardımcısı olağanüstü güçlere sahip bir attır.
7. Tek dileği olan Mayanhılıv’a kavuşmak için maceraya atılır.
8. Maceraya atılarak yurdundan uzaklaşır.
9. Mücadelesinde genellikle yalnızdır.

523
Zehra IŞIK

10. Kahraman maceraya atılacağı zaman bilge kadın kendisine


zorluklar karşısında kullanacağı üç silah verir. Bunlar babasının
ay baltası, gümüş aynası ve babasının Gök Tolpar’ıdır.
11. Kahraman, annesinin kendisine gösterdiği engelleri bir bir
aşmıştır.
12. Annesi, kahramanı “batır yiğit” olarak tanımlar.
13. Kendisine düşman olan diğer kahramanlarla mücadele eder ve tek
başına savaşır.
14. Macerasında birçok zorlukla karşılaşır. En çok savaştığı durum
destan boyunca düşmanlarının hazırladığı hilelerdir. Yolculuğu
boyunca da olağanüstü durumlarla karşılaşır.
15. Evleneceği kıza kavuşmak için mücadele eder. Bunun için her
türlü tehlikeye atılır.
16. Uykulu iken düşmanı tarafından öldürülmeye çalışılması aslında
kahramanın yiğit bir savaşçı olduğunu gösterir.
17. Macerasını tamamlayamadan ölür.
Aşk Teması İçinde Yaşayan Kahramanlık Mücadelesi
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanına genel olarak bakıldığında
destanın bir aşk temalı bir metin olduğu söylenebilir. Daha beşikte başlayan
bir aşk ve türlü zorluklara rağmen bir kavuşma yaşanmışsa da ölümle
sonuçlanmıştır. Aşk yolunda kendini feda eden Kuzıykürpes, klasik âşık
kahraman tipleriyle aynı çizgide değerlendirilir. Sosyal konulu destanlarda
sıkça işlenen bu aşk çizgisi, yalnızca asıl konunun yardımcı bir unsuru olarak
ele alınır. Yani açıkça ifade etmek gerekirse destan her ne kadar bir aşk
hikâyesi olarak düşünülse de aslında Kuzıykürpes’in aşkı uğruna verdiği
mücadelelerden ibarettir.

524
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

“Kolak tişketey”1 (ısırma, beşik kertmesi) yöntemi ile beşik düğünü


düzenleyip Kuzıykürpes ile Mayanhılıv’ı çocukken nişanlarlar. Fakat
Mayanhılıv’ın babası bu anlaşmaya uymaz. Kızını Kuzıykürpes’ten kaçırmak
için çok uzaklara kaçması gibi birçok unsur, Türk destanıyla aynı zamanda
benzerlik gösterir.
Kuzıykürpes bebekken nişanlandığı kızın varlığından habersiz büyür,
annesi de bu durumdan asla bahsetmez. Kuzıykürpes delikanlı çağında gücü
ile ün kazanır. Farkında olmadan yaşlı bir kadının tek oğlunu incitince bütün
gerçekleri öğrenir. Böylece destandaki asıl kahramanlık teması oluşmaya
başlamaktadır.
Âşık yiğidin annesinin sözünü dinlemeyip yola düşmesi motifi ile
işlenmeye başlar. Kuzıykürpes’in kaderinde bu sırrı sonradan öğrenip sevdiği
kıza kavuşmak için çile çekmesi vardır. Bu noktadan itibaren aşk temasına
paralel olarak kahramanlık teması da sürdürülür. Kuzıykürpes on yaşına
gelene kadar gücünün farkında değildir fakat on yaşından sonra etrafındaki
insanlarla olan mücadelesine bakıldığında kimsenin onunla boy
ölçüşemediği, gücüne yetişemediği görülür. Fakat ayırt edilmesi gereken
husus, burada gücünü şımarık bir şekilde göstermektedir. Yani henüz
kahramanlığına dair hiçbir iz yoktur. Yaşlı kadının tek oğlunu dövdükten
sonra devreye yaşlı kadın girer ve Kuzıykürpes’in bütün hayatını baştan sona
değiştirir. Yaşlı kadın “İnsaflı bir yiğit olsaydın senin gelinin olacak kızın da
bırakıp gitmezdi seni!” dediği zaman Kuzıykürpes’in hayatındaki bütün sırlar
açığa çıkar. Bundan sonra Kuzıykürpes hiçbir zaman eskisi gibi olmaz. Yaşlı
kadın ona her konuda yol gösteren bir danışman karakterine bürünür. Önce
annesinin nasıl gerçekleri söyleyeceği ve ardından nasıl yola çıkacağı
hakkında bilgiler verir. Yaşlı kadın burada başkahramana yol gösteren bilge
tip görünümündedir. Kuzıykürpes’in gözlerini açar ve onu yönlendirir. Bilge
tipli bu kadın, destandaki olağanüstülükleri yönlendiren konumdadır.

1 “Beşik kertme” geleneği bütün toplumlarda olduğu gibi Başkurtlar arasında “bişek tuy, sırga tuy (küpe takma
toyu)” olarak yaşamaktadır. İki han ya da bey, iki kahramanın eşleri aynı anda hamile kalırsa ve akraba olmaya
karar verirlerse dostluklarını güçlendirmek için bu yönteme başvurur. Buna karar verdiklerinde akraba ve
komşularıyla bir araya gelerek yemek yerler ve dua (bata) okutarak niyetlerini açık ederler. Yemekten sonra
bebeklere birbirlerinin kulaklarını ısırttırırlar. Bu uygulamadan sonra bebekler arasında söz kesilmiş sayılır.
(Kayhan, S. (2016, Ekim 4). Başkurt Türklerinde Beşik Kertme Geleneği. Avrupa Birliği Gazetesi. 27 Kasım
2020 tarihinde, http://avrupabirligigazetesi.com.tr/2016/10/04/baskurt-turklerinde-besik-kertme-gelenegi/
adresinden erişildi.)

525
Zehra IŞIK

Kuzıykürpes’in ilk kahramanlığı Gök Tolpar’ı yakalamasıdır. Tolpar


ya da Tulpar’ın Türk mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Bu at sıradan bir at
değildir. Kanatları vardır ve uçar; gökyüzünden geldiğine inanılır. Genelde
beyaz ya da kara olur. Kanatları beyazdır ve Tanrı tarafından kahramanına
yardımcı olması için yaratılmıştır. Başkurt inancına göre Tolpar’ın kanadını
hiç kimse göremez. Tolpar kanatlarını yalnız karanlıkta, büyük engelleri veya
mesafeleri aşarken açar. Eğer birisi Tolpar’ın kanatlarını görürse Tolpar’ın
kaybolacağı inancı vardır. Eğer Kuzıykürpes, Gök Tolpar’ı yakalarsa
Mayanhılıv’ı da kurtarabilir. Bu tehlikeli yolculuğu sadece Gök Tolpar ile
gerçekleştirebilir.
“Sürü sürü yılkı hayvanlarınız arasında babanın ava çıkarken bindiği
Gök Tolpar olur. Sen bir şekilde yolunu bulup onu yakalamaya çalış.” diyen
yaşlı kadının sözlerini Kuzıykürpes can kulağıyla dinler. Gök Tolpar’ı
yakalamak için türlü mücadeleler verir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’i üç defa
gökyüzüne, üç defa yere vurur fakat hiçbir şekilde onu üstünden indiremez
ve böylece Gök Tolpar’ın yeni sahibi olur. Bu, kahramanlık yolunda atılan
ilk ve en önemli adımdır.
Gök Tolpar’ın sırtında babası Küsmes Han’dan kalan altın kaşlı eyerini,
ay baltasını, gümüş aynasını, ava çıktığında giydiği kürklü şapkasını ve gümüş
süslü kemerini alıp Gök Tolpar’ı nehrin en derin yerine götürüp bırakır. Üç gün
sonra gider, onu bıraktığı yerden alır ve macera başlar. Aşk hikâyesi içine
gizlenmiş kahramanlık alametleri artık ortaya çıkmaya başlar. Kuzıykürpes,
Mayanhılıv’ı bulmak için yedi dağ, yedi ova ve yedi denizi geçmek zorundadır.
Böylece Gök Tolpar’a atlayan Kuzıykürpes yollara düşer.
İlk olarak ensiz sonsuz kapkaranlık bir ormana rastlar. Gök Tolpar’ın
bilgeliği sayesinde ilk engeli atlatır. Babasının ay baltasını atar ve karanlık
orman bir anda aydınlanır. İkinci engeli sonsuz bucaksız bir denizdir. Bu defa
babasının gümüş aynasını atar. Sonsuz bucaksız uzanan denizin üstünde
camdan bir köprü oluşur ve bu engeli de aşarlar. Üçüncü ve son engel
karşısına çıkan dağda “yedi kapıp bir yutarım” diyen bir kurttur. Bu defa da
Gök Tolpar’ın sağ kaburgasına vurur ve sol kaburgasından fışkıran kanla
birlikte oradan uçarak giderler. Kahramanın ilk engelleri Tolpar’ın bilgeliği
ve olağanüstülüklerle aşılır. Bu engeller aslında annesinin geri dönmesi için
karşısına çıkardığı engellerdir fakat o kararlılığı ve cesaretiyle yolundan
dönmez.

526
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Kuzıykürpes yoluna devam eder ve yolda karşılaştığı çobanlarla


konuşarak Küser Han hakkında bilgiler toplar. En sonunda Küser Han’ın
yurduna varır. Kendini tanıtmadan onunla sohbet eder ve Küser Han,
Kuzıykürpes’e yılkı çobanı olmasını teklif eder fakat bir şartı vardır:“Benim
bir yılkı çobanına ihtiyacım var aslında ama benim bir şartım var: Yılkı
sürüsünde üç yıl kısır dolaşan kısrağımı yakalayıp ağızlıklamayı
başarabilecek kişiyi çoban olarak işe alacağım ben.”
Bu şartın üstüne yiğit Kuzıykürpes, dolaylı yoldan sürünün yanına
gider. Küser Han ise doğru yolu tercih etse de sürüye vardığında şaşkınlıkla
olanları izler. Çünkü Kuzıykürpes, Küser Han gelene kadar çoktan varır ve
yolda giderken avladığı çeşitli kuşları da pişirir. Küser Han, kahramanımızı
yılkı sürüsünün yanına gönderir. Kuzıykürpes öfkesine kapıldığı için kısır
kısrağı harap eder. Ardından altı yıl kısır kalan kısrağı yine aynı şekilde harap
eder. Son olarak dokuz yıl kısır kalan kısrağı yakalar ve onu dize getirir.
Bunun üzerine Küser Han onu işe almaya razı olur. Dikkatimizi çeken durum
ise şudur. Küser Han, Kuzıykürpes’in gücünü şımarıkça gösterdiği için kızı
Mayanhılıv’ı ondan kaçırır. İşe aldığı yiğidin o olduğundan haberi bile
yoktur. Ama onun gücüne ve yiğitliğine hayran kalır ve evine döndüğünde
ondan övgüyle bahseder.
Kuzıykürpes yaz boyunca dağda ve kırda çalışır. Bütün bunlara
Mayanhılıv’a kavuşmak için katlanır. Güz olunca artık saraya hayvanları
getirdiğinde ona bir adım daha yaklaşır. Yağmurlu bir günde hayvanlara
bakmak için Mayanhılıv da yardıma gelir ve artık orada kavuşurlar. Fakat asıl
mücadele bundan sonra başlar. Mayanhılıv’da gözü olan Saç kıran kafalı
dazlak hizmetçi Karagol bu durumu fark eder ve hemen Küser Han’a iftira ile
karışık olanları anlatır. Onu yenemeyeceklerini anladıkları için bir hile ile
Kuzıykürpes’i hayatlarından çıkarmayı planlarlar.
“Bunun için yalandan düğün düzenlemek gerek, diye söyledi de Saç
Kıran kafalı dazlak, Mayanhılıv’ı Kuzıykürpes’e veriyorum diye, büyük
ziyafet düzenleyip, düğün yaparak Kuzıykürpes’e ekşimiş bal içirip sarhoş
etmeli. Ondan sonra onu oynamaya davet edeceksin. O oynarken, iyice mest
olduğundan başı dönerek sallanmaya başlar. Sonra onu biraz kendine gelsin
diye bahane bulup kenara götüreceksin ve kafasına vurup öldüreceksin.
Kuzıykürpes’ten kurtulmak için başka çare yok, hanım” diyerek Küser Han’ı
bu plan için ikna etmeye çalışır. Küser Han bunu bahara kadar düşünür ve

527
Zehra IŞIK

planı uygulamayı kabul eder. Bu korkaklığın bir göstergesidir.


Kuzıykürpes’in karşısına çıkıp savaşmak için cesaretleri yoktur ve bu sebeple
onu bu şekilde öldürmeye karar verirler. Fakat âşık çift olayın farkına varırlar
ve Gök Tolpar’ın olağanüstü güçleri sayesinde bu tehlikeyi öğrenirler.
Güzeller güzeli Mayanhılıv çok telaşlanır ve Kuzıykürpes’in asla sarhoş
olmaması gerektiğini söyler.
Düğün günü gelip çattığında Küser Han ve saray ahalisi hiçbir şeyi
sezdirmez. Herkes eğlenir, atlar koşar, güreşçiler güreşir. Sofraya oturup bal
içmeye başlarlar ve Kuzıykürpes, Gök Tolpar’ın kılı ile balı karıştırdığı için
sarhoş olmaz. Sarhoş olmadığını görenler şaşırır ve bu defa da damadın
oynamasını isterler. Kuzıykürpes ile Mayanhılıv meydanda oynamaya
başlarlar ve tam bu sırada Gök Toplar onları kaçırmaya gelir. Gök Tolpar her
zamankinden yavaş koşunca ve Gök Tolpar’ın sırtında oturmak da imkânsız
olunca arkasından yetişen Saç kıran kafalı dazlak Karagol, Mayanhılıv’ı
çeker ve kendi atına alarak sarayına döner. Kuzıykürpes’in bir anlık dalgınlığı
felaketle sonuçlanır. Çünkü Kuzıykürpes, Gök Tolpar’dan kopardığı kılı
kuyruğuna geri takmayı unutmuştur. Kederlenen Kuzıykürpes, Mayanhılıv’ı
kurtarmak için çeşitli planlar kurar. Haberci bir kuş arar fakat sadece serçe
ona yardımcı olur. Serçe, Mayanhılıv’a mesajı götürmeye gittiği zaman
hizmetçinin karısı olanları bir bir işitir ve serçenin tüylerini bir bir yolarak
Kuzıykürpes’in nerede olduğunu öğrenir, kocasına anlatır. Serçe “Suk, suk”
diye inlerken Mayanhılıv bunu duyar. Küser Han’ın en sadık adamları Suk
boyuna gider ve Kuzıykürpes’in asıl kahramanlık mücadelesi burada başlar.
Kuzıykürpes’e ilk olarak Mayanhılıv’ın iki ağabeyi saldırır. Birinci
ağabeyi kılıç ile vurayım diye saldırır fakat Kuzıykürpes mükemmel bir
çeviklikle onun kolundan çeker ve kılıcını alır, ortasından kırar. Ardından ona
kendisinden hediye olarak babasından kalan kürklü şapkasını verir. İkinci
ağabeyi ise onunla dövüşmenin faydasız olacağını anlar ve kılıcını getirip
kendi eliyle verir. Bu ağabeyine de hediye olarak ay baltasını verir.
Ağabeyleri, Kuzıykürpes’in yiğitliği ve onlara hediyeler vermesi sebebiyle
ilginç biri olduğunu düşünerek evlerine dönerler.
İkinci abisi Kuzıykürpes’in hediye ettiği gümüş aynayı Mayanhılıv’a
verince, Mayanhılıv aynada her şeyi görür. Çünkü tam bu sırada Saç kıran
kafalı dazlak hizmetçi ağaç kovuğuna saklanmış Kuzıykürpes’i izler ve orada
hüzünlenerek oturan Kuzıykürpes’i bıçaklayarak öldürür. Mayanhılıv bu

528
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

durumu babasına anlatır fakat kızını perişan bir halde gören Küser Han, onu
avutup ondan vazgeçmesi için diretir.
“Kendi kendini bitirip o kadar kederlenme kızım! İş işten geçmiş artık,
Kuzıykürpes’ten de iyi yiğitler bulunur.” dese de Mayanhılıv onu dinlemez,
Suk boyuna gider ve orada bulduğu Saç kıran kafalı dazlak hizmetçiyi bir hile
ile öldürerek intikamını alır. Bütün bunların üstüne güzeller güzeli, bahtsız
Mayanhılıv da bir acı ile bıçağı göğsüne saplayarak yaşamına orada son verir.
Bu dünyada kavuşamayan iki âşık ölüme birlikte gider.
Değerlendirmeler
Kuzıykürpes’i kahramanlığa eriştiren en önemli detay Gök Tolpar’dır.
Tolpar, gökyüzünden geldiğine inanılan, kanatları olan, insanlara yardım
ederek onları kötü durumlardan kurtardığına inanılan bir varlık olması
sebebiyle üst dünyaya ait olduğu ileri sürülür. En eski dönemlerden beri
kahramanların en yakın dostu olmuştur. İncelediğimiz destanda da durum bu
şekildedir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’in en yakın dostudur ve Kuzıykürpes’in
cansız bedeninin yanında gözleri yaşlı, başını eğip beklemiştir.
Tolpar sadece kahramanların atıdır ve Tanrı tarafından kahramanlara
yardımcı olması için yaratıldığına inanılır. Kahraman, Tolpar’a ihtiyaç
duyduğunda onun yelesinden aldığı üç kılı yakar ve o anda Tolpar yanında
belirir. Görüldüğü üzere Gök Tolpar sıradan bir at değildir. Tanrı onu
Kuzıykürpes’e, ihtiyaç duyduğu anlarda, bilgi ve cesaretinden yararlanması
sebebiyle vermiştir. Özellikle Kuzıykürpes yolda karşılaştığı engelleri
aşarken Gök Tolpar, kahramanlığı ve cesaretiyle onun önüne geçmiştir. Bu
durum destanlarda sıkça karşılaşılan bir durumdur. Kimi yerlerde atı,
kahramanın önüne geçebilir. Böyle durumlar genellikle kahramanın tek
başına aşamayacağı durumlardır ve kanatsız mucize sayesinde kahraman, bu
engelleri rahatlıkla aşar. Burada Gök Tolpar’ın değerini anlayabilmek için
öncelikle destanlarda atların ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunu
vurgulamak gerekir. Türk mitolojisine göre atlar, kişiyi kutsal kabul edilen
güçlerin yanına taşıyan varlıklardan biridir. Tanrı katına erişebilen bu
varlıklar kişiyi kutsala bir adım daha yaklaştırır ve onu yüceltir. Yine Türk
mitolojisine göre kişiyi cennete ulaştıracak yolu da at bilir (Seyidoğlu, 1995:
55). Kahramanımız Kuzıykürpes Gök Tolpar’la anılmaktadır. Gök Tolpar,
Kuzıykürpes ne zaman darda kalsa, her zaman imdadına yetişmiştir.

529
Zehra IŞIK

Çalışmamızda incelediğimiz destanın merkez kahramanı olan


Kuzıykürpes, şanlı Küsmes Han’ın tek çocuğudur. Doğumunu memelerinden
süt damlayan bir geyik müjdeler. Destan boyunca Mayanhılıv’a kavuşmak
için türlü mücadeleler verir. Karşısına çıkan her zorluğu Gök Tolpar’la
birlikte atlatır. Türk destanlarında görülen merkezî kahramanın en önemli
özelliği yiğitliği, cesareti ve gücüyle ön plana çıkmasıdır. Kuzıykürpes için
de aynı durum söz konusudur. Destanın başından sonuna kadar yiğitliği ve
cesaretiyle devam eden bütün mücadelelerde kahramanlığını sergiler.
Kuzıykürpes’i öldürmek için türlü hileye başvururlar fakat bunu
başaramayacaklarını bildikleri için onu sarhoş edip öldürmeye karar verirler.
Türk destanlarında karşımıza çıkan en belirgin tuzak şekillerinden biri
kahramanların yedikleri ya da içtikleri bir şeyle zehirlenmeleridir. Küser Han
ile Saç kıran kafalı dazlak hizmetçi, düğünde Kuzıykürpes’e sundukları balın
içine karıştırmıştır. Amaç Kuzıykürpes’i sarhoş ettikten sonra zehirlemektir.
Fakat Gök Tolpar sayesinde bu hileyi öğrenen Kuzıykürpes ile Mayanhılıv
bu tuzağa düşmezler. İlk denemede başarısız olan Saç kıran kafalı dazlak
hizmetçi ile Küser Han başka çare ararlar. Daha sonra Dazlak hizmetçi,
Kuzıykürpes’i Suk boyunda uykuda iken yakalar, eline ikinci bir şans geçer
ve Kuzıykürpes’i öldürür. Buradan da anlaşılacağı gibi kahraman ya
sarhoşken ya da uykuluyken öldürülmeye çalışılır çünkü her ikisi de yiğit
Kuzıykürpes’i öldüremeyeceklerini bilirler.
Kuzıykürpes çocukluğundan beri gücü ve cesaretiyle nam salmıştır.
Onun amacı liderlik ya da komutanlık değildir. Onun tek amacı evleneceği
kızı bulup onu yurduna geri getirmektir. Destan boyunca bütün mücadelesini
bu yönde verir. Türk destan geleneğinde görüldüğü gibi Kuzıykürpes destan
boyunca yalnızca atı Gök Tolpar ile mücadele etmiştir. Bu kahramana özgü
bir özelliktir. Ayrıca Kuzıykürpes’in en dikkat çekici özelliği onun olağandışı
gücüdür. Bunu Küser Han’la ovada kısır dolaşan ilk iki kısrağı yakalamaya
çalışırken harap edişinden anlamak mümkündür.
Epik destan geleneğine göre kahramanın bir mücadeleyi
kazanabilmesi için evinden uzaklaşması gerekir. Kahramanlığını ispatlamak
için de yol boyunca karşısına çıkan tüm engellerden kurtulması gerekir.
Gittikçe uzayan yol, kahramanı olgunlaştırır. Bu olgunluk süreci ise türlü
sınavlarla doludur. Kuzıykürpes de başlangıçta şımarık bir çocuk iken yaşlı
kadının sırrı ortaya çıkarması üzerine bir arayış içine girer. Amacı

530
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Mayanhılıv’a ne olursa olsun kavuşmaktır. Bunun için evinden uzaklaşır ve


yollar onu yiğit ve cesur bir kahraman haline getirmiştir. Mücadeleden hiçbir
zaman vazgeçmez fakat sevdiği kıza da bu dünyada kavuşamaz. Mayanhılıv’a
kavuşmasının bedeli yurdundan ayrılmak olmuştur ve Kuzıykürpes sonunda
bu bedeli canıyla öder.
Kuzıykürpes çıktığı bu macerada iki zorlukla karşılaşır. Bunlardan ilki
kötü niyetli yakınlardır. Mayanhılıv’ın babası ve onun hizmetçisi Saç kıran
kafalı dazlaktır. Bu iki zıt kahraman, destan boyunca Kuzıykürpes’i öldürmek
için mücadele eder. Fakat mücadelelerini yiğitçe değil de ikinci zorluk olan
hile ile kazanır. Onlar için önemli olan Kuzıykürpes’in ölmesidir ve destan
sonunda onu uykuda yakalayarak öldürürler. Bu durum Türk destan
geleneğinde kahramanın karşısına sıkça çıkan durumlardan biridir.
Anlaşıldığı gibi kahraman başarıya ulaşamasın diye bu zorluklar karşısına
çıkar.
Kuzıykürpes’in bir kahraman olabileceği tartışmasında karşımıza
çıkan en büyük engel onun gittiği yerden dönememesi, mücadelesinin zaferle
sonuçlanamaması durumudur. Bütün destan boyunca mücadele etse de
sonunda sevdiği kıza kavuşamaz. Bir anlık dalgınlığının bedelini canıyla
öder. Gök Tolpar’a ait parmağındaki kılı birleştiremediği için, Tolpar hızlı
koşamaz ve yakalanırlar. Daha sonra yaptığı bu hata yüzünden çok pişman
olur fakat bu durum hiçbir şeyi değiştirmez. Destan mutsuz bir sonla biter.
Özkul Çobanoğlu, epik destan geleneğinde motifleri ve sıralanış
düzenini incelerken, sıralamayı dört daire şeklinde inceler. “Türk kahraman
kalıbı tasnif denemesi” olarak ifade ettiği bu motiflerin sıralanışı dolayısıyla
da destanların yapısını ortaya koyan şematik soyutlama, eldeki verilerle
hazırlanmış bir deneme olduğunu ifade eder (Çobanoğlu, 2013: 75). Bu tasnif
denemesine göre çalışmamızın yapısını oluşturan Kuzıykürpes Mĕnen
Mayanhılıv destanını dört dairede incelemek mümkündür. İlk daireyi
Kuzıykürpes’in doğumu, çocukluk döneminde babasını kaybetmesi ve
hayatıyla ilgili mühim bir sırrı öğrenmesi oluşturur. İkinci daireyi yolculuğa
çıkması ve yolculuk sırasında türlü mücadeleler vermesi oluşturur. Üçüncü
daireyi sevdiği kız olan Mayanhılıv’a kavuşması ve onu kurtartama çalışması
oluşturur. Amacı onu alıp kendi yurduna götürmektir. Fakat sevdiği kızla
evlenemez. Tam ona kavuştuğu sırada onu yeniden kaybetmesidir. Dördüncü
daireyi Suk boyunda başına gelenler ve orada hayatını kaybetmesi oluşturur.

531
Zehra IŞIK

Sonuç

Türk destanları, Türk milletinin var oluşundan bu yana sözlü kültürü


saklayıp koruyan ve gelecek nesillere taşıyan en verimli ürünlerdir. Bu
nedenle Türk destan kahramanlarının oluşturduğu çizgiler oldukça önemlidir.
Çünkü destan kahramanı aynı zamanda ait olduğu milletin özelliklerini
taşımaktadır.
Başkurt Türkleri, İdil-Ural şeklinde adlandırılan bölgedeki en eski
Türk boylarından biridir. Kültürel birikim ve destan geleneği yönünden de
oldukça zengin bir birikime sahiptir. Yapılan araştırmalara göre Başkurt
destanları mitolojik unsurlarla örülmüştür. Kuzıykürpes Mĕnen Mayanyılıv
destanı orta dönemde oluşmuş bir destan olduğu için daha gerçekçi unsurlara
sahiptir. Destanda görülen su ve dağ kültü, kadim dönemde Başkurtlar’ın dağ
ve su kültüne olan saygısını göstermektedir.
Destansı şiirlerde sevgiliyi elde etme teması oldukça yaygın bir
şekilde kullanılır. Kahraman, evleneceği kızı elde etmeden önce türlü
zorlukları göğüsleyerek birbirini izleyen görevleri icra etmek zorundadır.
Sevgiliyi kazanma Türk destan geleneğinde sıklıkla karşımıza çıkar fakat
bazen kahraman tüm mücadelesine rağmen sevgiliye kavuşamaz ve hayatını
kaybeder. Kuzıykürpes, aşkı için mücadele eden fakat sonunda zıt
kahramanların hilelerine yenik düşen bir kahramandır. O da Türk destan
kahramanları gibi yolculuk sırasında bir olgunluğa ulaşmıştır. Destanın ilk
bölümünde toy ve şımarık bir genç iken destanın orta bölümlerinde yoldaşıyla
birlikte türlü sınavlardan geçer, destanın son bölümünde ise artık olgun, yiğit
ve cesaretli bir delikanlı olmuştur. Kahramanımız sevdiği kıza kavuşmak için
bütün destan boyunca zıt güçlerle mücadele etmiş, onlara karşı kahramanlık
vasıflarını sergilemiştir. Kuzıykürpes’in mücadeleleri dikkate alındığında bu
destanın sadece bir aşk hikâyesi değil aynı zamanda kahramanlık hikâyesi
özelliklerine de sahip olduğunu söylemek mümkündür. Kuzıykürpes aşkı için
mücadele eden kahraman olarak merkezî bir tip niteliğindedir.
G. Selem’in versiyonundaki Kuzıykürpes tipi, fiziksel özellikleri ve
bireysel başarıları ile ön plana çıkmıştır. Fakat bunun yanında öğrendiği sırrın
peşinden gitmesi onun, atalarına verdiği değeri göstermektedir. Onu
kahraman yapan da budur. Babasının onurunu koruması, kendi ihtiras ve

532
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

ihtiyaçlarından ziyade hayat arkadaşı olacağı kızı korumaya çalışması onu


“epik kahraman” tipinden “sosyal kahraman” tipine çevirmektedir.
Uygulamalı halk bilimi doğrultusunda, daha ayrıntılı çalışmalar
yapılması gerekir. Elde edilen verilerle oluşturulmuş tasnif denemelerine göre
incelenip sözlü kültür ürünlerini belirli şekilde sınıflandırmak gerekir. Sonuç
olarak kültürel birlikteliğe yardım eden ve zamansal olan noktayı aşan
yönüyle incelediğimiz destan, ortak bir kültüre hizmet etmesi açısından
hazine değerindedir. Bu hazinenin kıymeti bilinmeli, korunmalı ve yeniden
düzenlenerek Türk dünyası ortak belleğine sunulmalıdır.

KAYNAKLAR
ARSLAN, M. (2017). Başkurt Türklerinin Tarihi Destanı İdigey ile Moradım (İzeükey Minen
Moradım). İstanbul: Ötüken Yayınları.
ASLAN, E. (1995). “Dede Korkut Hikâyeleri ile Türk Destan ve Halk Hikâyelerinde Alp-Kız Motifi”.
Folklor / Edebiyat Dergisi, S. 4.
ASSMAN, J. (2001). Kültürel Bellek-Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik.
(Çev.: A. Tekin), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
BAYAT, F., (2007). Türk Mitoloji Sistemi 1-2. İstanbul: Ötüken Yayınları.
CAFEROĞLU, A. (1953). “Türk Onomastiğinde At Kültü”. Türkiyat Mecmuası, S. 10, 201-212.
ÇOBANOĞLU, Ö. (1999). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. Ankara:
Akçağ Yayınları.
ÇOBANOĞLU, Ö. (2003). Türk Dünyasında Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları.
ERGUN, M. ve AÇA, M. (2004). Tıva Kahramanlık Destanları I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ESİN, E. (2001). Türk Kozmolojisine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
KARA, Ü. (2012). “Türk Destanlarında Merkezi Kahraman Tipi Tipolojisi”. Folklor / Edebiyat, S.
69: 9-46.
ÖGEL, B. (1989). Türk Mitolojisi I-2 (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
REİCHL, K. (2014). Türk Boylarının Destanları. (Çev.: M. Ekici), Ankara: TDK Yayınları.
SÜLEYMANOV, A. vd. (2014). Başkurt Destanları 2, Ankara: TDK Yayınları.
TEMİR, A. (1976). “Kuzey Türkleri: İdil-Ural ve Yöresi”. Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: TKAE.
http://avrupabirligigazetesi.com.tr/2016/10/04/baskurt-turklerinde-besik-kertme-gelenegi/
(Erişim: 27.11.2020)

533
Gasımova, F. (2020) Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler,
Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, 534 – 550.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved: 11.03.2020
Kabul / Accepted: 06.12.2020
Araştırma Makalesi/Research Article

OĞUZ VE KELT EPOSLARINDA RASTLANAN ESAS VE


YARDIMCI TİPLER, MOTİFLER
Fidan GASIMOVA*

Öz
Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle eposlarda bazen eski dönemlere uzanan
katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların olmaması nedeniyle bu eski katmanların
incelenmesi geniş tarihi-mukayeseli materyalin temin edilmesiyle mümkün olabilir. Oğuz ve
Kelt eposlarının incelenmesi bu açıdan büyük önem arz etmektedir. Nitekim Oğuzlarla ilgili
birçok önemli tarihi-kültürel olaylara, folklor materyallerine Keltlerde de rastlıyoruz. Bunları
incelemekle iki halk arasında ne gibi tipolojik bağlantıların ve sosyolojik ilişkilerin olduğu
hakkında az da olsa malumat elde edebiliriz.
Oğuz ve Kelt eposları esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi açısından benzerlikler
göstermektedir. Bu benzerliklerin en belirgin örneklerini Keltlerde Konhobor, Arthur, Puyl;
Oğuzlarda Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han gibi hükümdar/hakan tiplerinde görebiliriz. Yine
aynı şekilde Keltlerde Kuhulin, Yuk; Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek, Segrek,
Uruz gibi kahraman tiplerinde birçok benzerlik görülmektedir. Oğuz ve Kelt eposlarındaki
kadın tipleri de birçok ortak özellik ve benzerlik göstermektedir. Eposlarda özel bir role sahip
olan kahramanların yardımcılarının tiplerini incelediğimizde Oğuz ve Kelt eposlarında
kahramanların yardımcılarının da benzer özelliklere sahip olduklarını görebiliriz. Kazan
Han’ın çobanı ile Kuhulin’in arabacısı bu benzerliğe örnek gösterilebilir.
Eposlarda esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi sırasında oldukça ilginç detaylarla
karşılaşıyoruz. Her iki halkın eposlarında aynı veya benzer öykü ve motiflerin bulunması
dikkat çekiyor. Bu motiflere babanın oğulsuzluğu ve tanrıya yalvarışı, kahramanın mucizevi
doğuşu, hızla büyümesi, ergenlik çağında yiğitlikler göstermesi, isim kazanması, dövüş
silahlarının kullanımını öğrenmesi vb. dâhildir.
Esas tiplerin tipolojisi incelendiğinde benzerlik içerdiği göze çarpan bir başka motif
de kahramanın kendisine sevgili araması, kızın kendisine verilmesi için sınavlardan geçmesi,

* Doç.Dr., Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü, Bakü/Azerbaycan, [email protected], 0000-
0002-9795-5932

534
ve kahramanın evlenmesi motifidir. Keltlerde Kuhulin’in, Oğuzlarda Kanturalı’nın karşısına
konulan sınavlar; Bamsı Beyrek’le Kuhulin’in kendi sevgilisinden bir takım nedenlerle ayrı
düşüp sonra dönmesi gibi örnekler, evlenme ile ilgili motiflerdeki benzerliklerdendir. Oğuz ve
Kelt eposlarındaki benzer motifleri incelerken üzerinde duracağımız bir diğer motif de
Kuhulin ve Bamsı Beyrek’in ölümlerinde olduğu gibi kahramanların halkları için, halklarının
birliği veya kurtuluşu uğrunda ölümü göze alması,kahramanın ölümü motifidir.
Makalede Oğuz ve Kelteposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin tipolojisini
ortaya koyan motiflerin incelenmesi öngörülmüştür. Bu konunun öğrenilmesi tarih ve
kültürümüzün birçok eski katmanlarının açılmasına da yardım edebilir.
Anahtar kelimeler: Oğuz, Kelt, epos, tip ve motif, tipoloji.

THE MAIN AND AUXILIARY TYPES, MOTIFS FOUND IN THE


OGHUZ AND CELTIC EPOSES

Abstract
In every work of oral folk art, especially in the eposes it is sometimes possible to
open the layers dating back to the ancient times. Due to the lack of the written sources, the
study of these ancient layers may be possible by looking through the encouragement of the
extensive historical-comparative material. The investigation of Oghuz and Celtic eposes is
also of great importance in this point. As a matter of fact, we come across many important
historical and cultural events related to Oghuz and folklore materials in the Celts. By
investigating them, we can get a little bit information of what typological connections and
sociological relationships there are between the two peoples.
Oguz and Celtic eposes have similarities in terms of typology of the main and
auxiliary types. We can see the most obvious examples of these similarities in the
leaders/heads of the state like Conchobar, Arthur, Puyl in the Celts; and Oghuz, Bayindir
Khan, Kazan Khan in Oghuz people. Likewise, there are a number of similarities in the types
of heroes such as Cuchulainn, Yuk in the Celtic people; Oghuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek,
Segrek, Uruz. There are also many common features and similarities in women's types in
Oghuz and Celtic eposes. While examining the types of assistants of heroes having a special
role in eposes, we can see that the assistants of heroes in Oguz and Celtic epos have also
similar characteristics. Similarity between Kazan Khan's shepherd and Cuchulainn’s carter
can be an example of this similarity.
We come across quite interesting details while investigating the typology of the
main and auxiliary types in the eposes. The existence of the same or similar stories and
motifs in the eposes of both peoples is remarkable. These motifs include the father having
no son and his praying to God, the miraculous birth of the hero and his rapid growth,
demonstrating courage in the adolescence, getting a name, learning the use of war
weapons, and others.

535
While investigating the typology of the main types, another striking motif that
includes similarities is the fact that the hero looks for a lover, his courage is tested in order
to get the girl and marry her. Exams required from Cuchulainn in the Celtic people and
Ganturalı in Oguz people; examples such as Bamsı Beyrek and Cuchulainn’s falling apart
from their lovers for some reasons and then coming together are the similarities in the motifs
related to the marriage. Another motif that we will focus on when examining similar motifs
in Oguz and Celtic epos is the death of a hero motif - the death of the heroes for their people,
for the unity or salvation of their people, as it is in the death of Cuchulainn and Bamsı Beyrek.
The investigation of the motifs that reveals the typology of the main and auxiliary
types found in Oghuz and Celtic eposes is proposed in the article. The investigation of this
theme can also help open many old layers of our history and culture.
Key words: Oghuz, Celt, epos, type and motif, typological.
.

536
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Giriş

Eposlar, ait oldukları halkların tarihlerini yansıtmaktadır. Bir halkın


tarih ve kültürü hakkında bilgi edinmek için onun tarihinden başka,
folklorunu, özellikle de tarihsel verileri yansıtan eposlarını okumak gerekir.
Eposlar, kahramanlık idealleşmesi ölçeğinde halkın yaşayan tarihidir. Onun
geleneksel imgelerinde halkın kahramanlık, cesaret, özveri, asalet, vatan ve
halk için sevgi idealleri tecessüm eder (Jirmunskiy, Zarifov, 1947: 496).
Eposların, özellikle de farklı halklara ait eposların araştırılması tarih ve
folklor açısından bazı önemli sonuçlar elde etmeye olanak sağlar. Çünkü epos
hem tarih hem de folklor içermektedir. Oğuz ve Kelt halklarına ait eposların
öykü yapısı, esas ve yardımcı tipler, eposlarda rastlanan ortak motifler
açısından incelenmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Oğuz ve Kelt
folklorunun ve eposlarının incelenmesi tarih ve kültürümüzün
öğrenilmesinde bize bazı yeni ipuçları verebilir.
“Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle de halk eposlarında bazen
eski dönemlere uzanan katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların
olmaması nedeniyle bu eski katmanların incelenmesi sadece geniş tarihi-
mukayeseli materyalin teşvik edilmesiyle hafifletilebilir” (Jirmunskiy,
Zarifov, 1947: 7). Bu yüzden araştırma hem Oğuz, hem de Kelt mitolojik
metinlerini, folklor örneklerini, özellikle her iki halka ait eposları
kapsamaktadır.
Bu araştırmada ait olduğu halkın tarih ve kültürünü aynı anda yansıtan
Oğuz eposlarından Kitabı-Dede Korkut, Oğuz Kağan, Kelt eposlarından
Kuhulin ve her iki halkın mitolojisi materyal olarak seçilmiş ve yöntem olarak
eposlarda rastlanan esas ve yardımcı tipler, onlarla bağlı motiflerin tipolojisi
öngörülmüştür.
Oğuz ve Kelt metinlerinin karşılaştırılması, onlar arasında hayli benzer
tarafların olduğunu ortaya çıkarır. Öncelikle şunu belirtelim ki, her iki halkın
mitolojisinde, folklorunda, dini inançlarında, merasim-bayramlarında da
yakınlık vardır. Örneğin Oğuz eposlarından olan Kitab-ı Dede Korkut bildiğimiz
gibi ayrı ayrı boy ve mukaddimeden oluşmuştur. “Oğuznamecilik geleneğinin en
önemli eserlerinden olan kitap, ihtiva ettiği atasözü, deyim, ağıt, alkış-kargış
örneklerinin yanı sıra, eski Türk gelenekleri, inanışları ve pratikleri ile eski Türk

537
Fidan GASIMOVA

şiiri ve nesrinin en güzel örneklerini sunması bakımından halk edebiyatı


araştırmaları için eşsiz bir kaynaktır” (Oğuz, 2008: 103).
Kelt eposları da ayrı ayrı sagalardan oluşturulmuştur. Kitab-ı Dede
Korkut eposunda boyların, gerekse Kuhulinle ilgili sagaların her biri kendi
içerisinde bütünlük gösteren bir hikâye izlenimi verir. Boylarda ve sagalarda
halkın geleneklerinden, törenlerinden, kahramanların doğuşu, büyümesi,
yiğitlikleri gibi konulardan bahsedilir.
Oğuz ve Kelt Eposlarındaki Esas Tipler
Kelt kahramanlık sagaları genellikle Olster dönemine aittir. Bu dönem
bilimsel literatürde genellikle Ortaçağ İrlanda edebiyatı örneklerini ifade
etmek için kullanılır. Bu dönem sagalarının da esas tipleri hükümdar
Konhobar, oğlu Ness, Kuhulin, Konall Kernah, Leare Buadah ve başka
kahramanlardır ki, onlar da İrlanda’nın Olster (Ortaçağ'da Ulad) eyaleti ile
bağlantılıdırlar. Ulad dönemi olaylarının yaşandığı yer Kral Konhobar’ın
konutu olan Emayn Maha’ydı. Bu dönem sagalarından hacim olarak en
büyüğü Öküz Kualngen’in Çalınması sagasıdır (Uladskiy çikl,
https://ru.wikipedia.org/wiki/Уладский_цикл). Bu dönem mitolojik dönem
ile tarihsel dönem arasında bulunur. Arkeolojik materyaller, sagalarda sözü
geçen yerlerin ve karakterlerin çoğunluğunun o dönemde İrlanda'da
gerçekten var olduğunu söyler (Şirokova, 2005: 44).
Kelt eposunda da Oğuz eposunda olduğu gibi bir dizi hükümdar tipleri
vardır. Konhobor, Arthur, Puyl Keltlerde; Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han
ve benzerleri Oğuzlarda rastlanan hükümdar tipleridir.
Bahadır tiplerine örnek olarak Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı
Beyrek, Segrek, Uruz; Keltlerde Kuhulin, Yuk ve başkaları verilebilir.
Eposların esas kahraman tipleri özellikle dikkat çekmektedir. Dede
Korkut, Oğuz Kağan ve Kuhulin eposlarında esas kahramanların doğuşu,
kahramanlık gösterdikten sonra ad kazanması, yiğitlikleri, evlenmesi, halk ve
vatan sevgisinin göstergesi olan sahneler bir birine çok yakındır. Sırasıyla
bunları gözden geçirelim.
Mucizevi Doğum Motifi
Mucizevi doğum motifi, Oğuz ve Kelt eposlarındaki ortak motifler
arasında en başta gelir. Özellikle masallarda bulunan bu motif, mitolojik

538
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

metinlerin temelini oluşturur. Oğuz ve Kelt eposlarında esas kahramanın


mucizevi menşeyi ve doğuşunun karakteristik özellikleri neredeyse bir biri ile
aynı denilebilecek derecede benzerlikler gösteriyor. Genel olarak,
kahramanın mucizevi doğuşu hakkında çok sayıda fikir vardır. Eposlardaki
mucizevi doğuş mitlerden gelmektedir.
Türk mitolojisinde de, insandan türememiş insanlar görülmektedir ki,
bunlar tanrı ve tanrıçalardan, başka canlı yaratıklardan, yahut tabiatta mevcut
başka varlıklardan meydana gelmişlerdir. Kurt şekline girmiş tanrıdan,
tanrıçadan, tanrı tanınan bir dağdan, kurttan ve geyikten, köpekten, ağaçtan,
testiden, dolu tanesinden, köpüklerden, denizden (Uraz, 1967: 95).
Mucizevi doğum masallarda, birkaç değişik türde görülür. Efsunlama
ile doğum, içilmiş sudan doğum, ölenin dönüşü gibi doğum, sobadan doğum,
yenen kalıntılardan doğum, balıktan doğum, yapılan insanlar olarak
gruplandırılabilir (Propp, 1976: 205-240).
Folklor ürünü türlerde, özellikle masallarda, bulunan mucizevi doğum
türlerinden bazıları, eposlarda kendini gösterir. Oğuz eposlarına
baktığımızda, bunlardan birkaçıyla karşılaşıyoruz. Daha yoğun bir şekilde
rastlanan ışıktan doğum motifitir. Bunun bir örneği olarak, Oğuz Kağan
eposundaki ışıktan doğumu gösterebiliriz. Oğuz Kağan eposunda Oğuz'un
gökten inen ışıktan mucizevi şekilde doğmasından bahsedilir ki, bu da malum
mitolojik motiftir. Böylece Oğuzun doğuşu mitolojik bağlam içerisindedir
(Beydili, 2003: 285). Eposta Oğuz, Ay Hakan’ın oğlu olarak gökten yere
indirilir (Bayat, 1993: 124).
Tanrının oğlu olarak doğmak, Kelt eposlarında da kendini gösterir.
Eposun bir varyantında Kuhulin’in Güneş tanrısı Lugh’un oğlu olduğu
söylenir. Bu varyantta Setanta’nın doğumu şöyle tasvir edilir: “Güneş tanrısı
Lugh, sinek biçimine girip Kral Konhobor’un kız kardeşi Dehtire’yi ziyaret
eder. Dehtire, sineği yutar ve sonucunda Setanta ismini verdiği bir oğlan
doğurur” (David A. Leeming, 2017: 167).
Sinek, birçok halkın mitolojik metinlerinde ruh rolünü oynar. Sahada
folklor örnekleri derleme çalışmaları yapanlar, anlatıcıların zaman zaman
sinekten ruh olarak bahs ettiğini görmüşlerdir. Sinekle ilgili anlatılan
mitolojik metinde sinek bir ruh rolünü oynuyor ve kadın sinekten hamile
kalıyor (Şarur folklor örnekleri, 2018: 59).

539
Fidan GASIMOVA

Görüldüğü gibi hem Oğuz, hem de Kuhulin ışıkla, ateşle bağlantılı


şekilde doğar. Eski Türklerde olduğu gibi Keltlerde de ateş kutsal sayılmıştır.
Keltlerin folklor metinlerinde de görüldüğü gibi, onlar da “ateş”e çok değer
verirlerdi. Tek tanrının simgesi olarak gördükleri güneşten esinlenerek
kendilerine “ışık çocukları”, “ateş çocukları” derlerdi. Güneşin kuvvet,
saldırganlık, genişleme ihsan ettiğini, ateşte de küçük ölçüde de olsa bunların
bulunduğunu, ateşi zenginleştiren bitkilerin oluşturduğu alevin de bu nedenle
kutsal olduğunu söylerlerdi. “Alev”e kutsal gözle bakarlardı (Keltler,
http://www.nadirelibol.com.tr/text/keltler.html). Bunun için de Keltlerin
yarattıkları kahramanlık eposlarında da Güneşin adı geçmektedir.
Türk eposlarında mucizevi doğum motifinin çeşitli biçimlerinden biri
de kahramanın içilen sudan doğmasıdır. Kelt eposunun bir varyantında
Dehtire, içtiği su ile rahmine düşen varlıktan Kuhulin’i dünyaya getirir.
“...Dehtire evlatlığının ölümüne herkesten çok üzülür. Üç gün boyunca hiçbir
şey yemez, içmez. Sonra, böyle ağır bir keder, onda güçlü bir susuzluk yaratır.
İçmek için ona bir bardak su verirler. Kız onu dudaklarına yaklaştırdığında,
küçük bir hayvanın ağzına atılmak istediğini hisseder. O bardağı geri çeker.
Ama yanındakiler orada hiçbir hayvan olmadığını söylerler. Yine de suyu
içmek için bardağı ona verirler. Ve o suyu içtiği zaman hayvan onun ağzından
vücuduna girer. Bununla da kız hamile kalır” (İslandskie sagi. İrlandskiy
epos, 1973: 585).
Kahramanın Hızlı Büyüme ve Yiğitlik Göstererek Ad Kazanması
Motifi
Eposun esas kahramanı ile bağlı bu bölümde Oğuz eposlarıyla ortak
özellikler taşıyan birkaç motif kendini gösterir. Bunlar arasında yukarıda
bahsettiğimiz hem mucizevi doğum motifi, hem kahramanın hızla büyümesi
ve yiğitlik gösterdikten sonra isim kazanması motifini görüyoruz.
Kelt eposunda kahraman Kuhulin’in hızlı büyüme ve yiğitlik
göstererek ad kazanması motifi Oğuz eposudaki bu motifle aynıdır. Örneğin,
Kelt eposunda çocuğun doğdukta artık üç yaşında olması, adının Setanta
olması, ancak Kulan’ın köpeğini öldürdükten sonra Kuhulin olarak
adlandırılmaya başlandığı verilmektedir (İslandskie sagi. İrlandskiy epos,
1973: 583-586). “Setanta doğduğu andan itibaren önemli güçlere ve
yeteneklere sahiptir. Yedi yaşındayken Konhobor’un hükümdarlığına boyun
eğdirmek isteyen 150 saldırganı püskürtür. On iki yaşındayken demirci

540
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Kulan’ın bekçi köpeğini öldürür ve ceza olarak köpeğin yerini alır, ismi
Kuhulin (Kulan’ın Köpeği) olarak değişir” (David A. Leeming, 2017: 167).
Kahramanın hızlı büyümesi, mucizevi doğum motifine en yakın,
onunla bağlantılı bir motiftir. Propp, masallarda kahramanın hızlı
büyümesinden bahsederken hızlı büyümenin mucizevi doğumun bir neticesi
olduğuna ve mucizevi doğumu tamamlayan bir unsur olduğuna işaret eder.
“Hızlı büyüme motifi, kahramanın, kurtarıcının doğuş motifinden
yaratılmıştır. Mutsuzluk anında doğar ve hemen kurtarma çalışmalarına
başlar. O büyük doğar, çünkü o dünyadan döndüğünde büyüktür. Ancak
kadın büyük bir adam doğuramaz, bu yüzden de masalda alışılmadık bir
şekilde hızlı büyümeyi takdim eden, çocuğun bir yetişkine dönüşmesi motifi
ortaya çıkar” (Propp, 1976: 240).
Oğuz eposlarında da hızlı büyüme motifine yaygın olarak
rastlanmaktadır. Oğuz Kağan eposunda mucizevi şekilde doğan Oğuz da hızla
büyür, dil açar, yiğitlik gösterir (Bayat, 1993: 124). Yiğitlik göstererek ad
kazanma motifi Oğuznamelerde sıkça rastlanan motiflerdendir. Kitab-ı Dede
Korkut eposunda kahramanlık gösteren Oğuz yiğitlerine Dede Korkut isim
koyardı. Bunu Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu’nda açıkça görmek
mümkündür. Nitekim Dirse Han’ın oğlu yiğitlik göstererek vahşi boğaya
galip gelir ve Oğuz beyleri rica ederler ki, Dede Korkut gelip yiğide isim
versin (Kitabi-Dede Korkut, 1988: 134).
Evlenme Motifi
Her iki eposta kahramanın mucizevi doğuşu, hızlı büyümesi, yiğitlik
gösterip ad kazanması motiflerinden sonra benzerliği ile dikkati çeken
evlenme motifidir. Nitekim Türk eposlarında en çok rastlanan bu motif
kahramanın kendine sevgili araması ve önüne konulan sınavlardan geçerek
evlenmesini içermektedir. F.Bayat’ın da ifade ettiği gibi, “Genel olarak, Türk
kahramanlık eposlarında evlilik motifi özel bir pafosla söylenir. Bu evlenme
motifi bahadırlık özelliği taşır. Kahraman birçok halde sevgilisinin peşinden
gidip bahadır kızla at binmek, ok atmak, onunla güreşmek veya kızı isteyen
başka bahadırlarla yarışmak, kızın babasının verdiği zor görevleri yerine
getirmek gibi birçok kahramanlıktan sonra onunla evlenir. Evlilik motifi bu
tür eposlarda bütün bir çizgi hattını tanımlar. Bu evlenme motifi ile ya epos
tamamlanır, ya da yeni çizgi hattının yaratılması için bir temel oluşturulur”
(Bayat, 1993: 21-22).

541
Fidan GASIMOVA

Hem Dede Korkut Kitabı’nda, hem de Kelt eposunda verilen evlenme


motifi yeni çizgi hattının yaratılmasına bir nevi yardımcı olur. Kelt eposunun
kahramanı Setanta (Kuhulin) vahşi köpeği öldürerek isim kazandıktan sonra
ayrı ayrı yaşlarda gösterdiği yiğitliği, cesareti, güzelliği ile herkesin dikkatini
çeker. Herkes kendi kızını Kuhulin’e yakıştırır. Ancak Kuhulin, kendi görüp
sevebileceği bir kız arar ve sonunda Emer adında güzel bir kıza rastlar ve ona
sevgisini ilan eder. Eposun bu bölümünden Türk eposlarında da rastladığımız
sınav motifi ortaya çıkıyor. Emer ve ailesi onun karşısına bir takım talepler
koyar ve bu talepleri yerine getirdikten sonra, yani kızın koyduğu sınavlardan
geçtikten sonra onunla evlenir. Kuhulin’in evlenmesi sagasında güzel
Emer’le evlenmek isteyen Kuhulin’in karşısına sınavlar koyulması şu şekilde
anlatılır: “Emer’le tanışan Kuhulin ona kur yapmaya başlar. Kız ise hiçbir
erkeğin onlar için belirlediği görevleri yerine getirmeden o diyarda
dolaşamayacağını söyler. Kuhulin, Ailbine nehrindeki her bir sığlıkta bir tane
olmak üzere yüz adam öldürmek; dokuz adamlık üç grubu alabalık sekmesi
hüneriyle her grubun ortadakini ayakta bırakacak şekilde vurmak ve
Kasım’dan ertesi Ağustos’a kadar yılın üç mevsimi boyunca uykusuz kalmak
zorundadır” (Bill, 2011: 79). Bu üç sınavdan geçen Kuhulin sonunda Emer’le
evlenir ve epos boyunca Emer hep Kuhulin’in yanında tasvir edilir.
Burada dikkati çeken hususlardan biri Dede Korkut Kitabı’nda da
rastlanan üç sınav meselesidir. Oğuz eposlarından olan Kitab-ı Dede
Korkut’ta Kanturalı’nın karşısına sınav koyulur. Bu sınav da üçtür. Trabzon
tekfurunun kızı ile evlenmek için Kanturalı’nın karşısına konulan şarta göre
o, kızı istemeye gelen adaylar için tutulan üç vahşi hayvanı öldürmek
zorundaydı. Öldüremezse kendisinin başı kesilip kale burcundan asılacaktı.
Bu denemelerden yüzü ak çıkan Kanturalı, Selcan hanımla evlenir (Kitabi-
Dede Korkut, 1988: 183-191). Kanturalı da, Kuhulin de kızların koyduğu üç
sınavı yerine getirdikten sonra evlenebilirler. Her ikisi de sınavdan kaçmayı
şanlarına yedirmezler.
Epos kahramanlarının kadınları da onları tamamlayan, onlara yakışır
kadınlardır. Gerek Oğuz, gerekse Kelt kahramanlarının eşleri güzellikleri ile
birlikte kahramanlıkları, korkusuzlukları, akıllılıkları ile de dikkat çekerler.
Beyrek’in sevgilisi Banuçiçek, Kanturalı’nın sevdiği Selcan, Kuhulin’in
sevdiği Emer… tüm epos kahramanı sevgilileri ve eşleri kahraman, cesur ve
akıllı kadınlardır.

542
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Kelt eposunda Kuhulin’le ilk defa karşılaşan Emer’den genişçe söz


edilir. Kuhulin, Emer'e kim olduğunu sorduğunda, eposta halk Emer’i kendi
dili ile tasvir eder: O, kadınların en beyazı, saflık örneği, sarsılmaz yasak,
gözegörünmeyen koruyucu olduğunu söyler. Hiç kimsenin yakınlaşmaya
cesaret edemediği edepli bir kadın olduğunu bildirir. Aynı zamanda kral kızı
olduğunu da söyler vs. (İrlandskie sagi, 1933: 112).
Türk halklarının birçok folklor örneklerinde görüldüğü gibi, eski Türk
ailelerinde en önemli meselelerden biri de karşılıklı sevgi ve güvene dayanan
bir aile kurulmasıdır. Kitab-ı Dede Korkut’taki Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
Boyu, buna örnek olarak gösterilebilir. Burada Azrail’e kocasının canına
karşılık kendi canını vermeye hazır olan kadının sadakat ve mertliğini
görüyoruz. Ancak kendi kadınına kıyamayan Deli Dumrul buna karşı çıkar.
“Deli Dumrul’la karısının birbirine olan bu ideal aile bağlılığının, sadelik,
mertlik ve karşılıklı sevgi yolundaki fedakârlığı karşısında Allah onlara yüz
kırk yıl ek ömür verir. Böylece saf ve samimi aile sevgisi gerçek anlamda
ölüme galip gelir” (Cemşidov, 1977: 108).
Ailenin karşılıklı sevgiye dayalı kurulmasını ifade eden sahnelerden
biri de Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda verilmiştir. “Burada
insanların aile kurmasının esası kişisel duygulara, sevgiye, aşka dayanır.
Onlar göbekkesti (beşik kertme) olsalar da yine birbirlerini görüp sevmeleri
gerekir” (Kitabi-Dede Korkut, 2000: 33).
Epostaki esas kahraman tipi ile bağlantılı bu duruma Kelt eposlarında
da rast gelinmektedir. Kelt eposunda da evlenmek isteyen Kuhulin için kız
aranmasından bahsedilir. Ancak Kuhulin kendi görüp sevebileceği, güzel,
dürüst, akıllı, güçlü bir kadın ister ve onu da bulur. Bu kadın yukarıda
bahsettiğimiz Emer olur. Kuhulin karşılarına çıkan birçok engelleri aşarak
Emer’le evlenir ve ölüm onları ayırana kadar birlikte yaşarlar (İrlandskie sagi,
1933: 105-131).
Eposlarda esas tiplerden olan kahramanların ölümü sahnesi de
benzerdir. Nitekim Oğuz kahramanlarından Beyrek, Kelt kahramanlarından
Kuhulin ihanet sonucunda, düşmanın kurduğu tuzağa düşerek ölürler (Bak:
Kitabi-Dede Korkut, 1988: 221-225, İslandskie sagi. İrlandskiy epos, 1973:
652-664).

543
Fidan GASIMOVA

Eposlardaki Yardımcı Tipler


Eposlarda esas kahraman tiplerinden başka her zaman çok da ön
planda olmayan yardımcı tipler de bulunmaktadır. Yardımcı tipler eposta esas
kahramana en yakın olanlardır. Bu tipler kahramana zor anlarında hep destek
olur, yeri geldiğinde onunla birlikte dövüşür, onu korur. Eposlarda yardımcı
tiplerin analizi gösteriyor ki onlar, esas kahramandan sonra okuyucunun daha
çok dikkatini çeken, daha fazla beğenilen tiplerdir. Bu gibi karakterler Oğuz
ve Kelt eposlarında birkaç tanedir. Kitab-ı Dede Korkut eposunda Karaca
Çoban, Kahraman Kuhulin’le ilgili Kelt eposunda Arabacı Layg buna örnek
olabilir. Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy’da rastladığımız Karaca
Çoban, eposta esas kahraman kadar rağbet görür. Oğuz elinin reisi,
kumandanı Kazan Han'ın ava çıkmasını fırsat bilen düşman onun obasına
saldırır. Düşmanla tek başına mücadeleye girmekten çekinmeyen çoban,
boyun sonuna kadar Kazan Han’a yardım eder ve vatanı düşmandan
kurtarabilirler (Kitabi-Dede Korkut, 1988: 140-149). Buna benzer olaya Kelt
eposunda da rastlıyoruz. Kahraman Kuhulin’in arabacısı Layg onun her
zaman yardımcısı ve arkadaşıdır. Kuhulin’in tüm savaşlarında onunla birlikte
dövüşür. Kuhulin’in Ölümü sagasında Kazan Han ve çobanı gibi onlar da
düşman üzerine birlikte giderler. Ancak bu sagada Kuhulin ve Layg düşman
tarafından katledilir (Bak: İrlandskie sagi, 1933: 203-227).
At Esas Kahramanın Yardımcısı Gibi
Eposların esas kahraman tiplerinin yardımcıları arasında at da vardır.
Eposlarda at yiğidin yardımcısı, en yakını, vefalı arkadaşı olarak takdim
edilir. Bunu araştırma konumuz olan eposlarda da görmek mümkündür. Her
iki eposta kahramanların atları baştan sona kadar esas ögelerin yanında
yardımcı öge gibi görünürler. Atı yardımcı öge, hatta önemli bir özne olarak
görmemizin esas nedeni budur.
“Türklerle ilgili bir çok efsane, destan ve hekâyede at, sahibinin yakın
arkadaşı, zafer ortağı, en değerli varlığı sayılmıştır. Savaştaki faydaları
dolayısıyla kuvvet vekudret timsali de olmuştur. At sürüleri ise zenginliğin
ifadesi olarak görülmüştür” (Çoruhlu, 2011: 164).
Atın savaşta esas öge olması oğuz metinlerinde de görülmektedir. “At,
bu dünyada yalnız onun silâh arkadaşı olduğu için değil, öldükten sonra da
öteki dünyada her bakımdan kendisinden yararlanacağına inandığı için ayrı

544
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

ve eşsiz bir değer taşımaktadır. Atla erin değerini bir tutan Türkler için, at kişiye
arkadaşlarından daha yakındır; onun sadakati lekesizdir. Yarışlarda at kabilenin
namusu ve şerefi olur. At, kişiye itibar kazandırır” (Gökyay, 1973: 426).
Epos kahramanlarının atları efsanevi özellikleri, menşeyi, sıradışı
özellikleriyle seçkindirler. Kitab-ı Dede Korkut eposunda, babasına mal ve
hediye getiren tüccarları kafirlerin elinden kurtaran Beyrek'e tüccarlar onu
tanımadan getirdikleri hediyeler içerisinden istediklerini seçmesini söylerler.
“Yiğidin de gözü deniz gulunu boz aygırı tuttu, bir de altı perli gürzle desteği
beyaz tozlu yayı” (Kitab-i Dede Korkut, 1988: 151-152). Eposun bu
bölümünde tüccarların getirdiği ve içerisinde deniz gulunu boz aygırın da
olduğu bu hediyeleri zaten Beyrek için getirmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Türklerin denizden, deryadan çıkan atlarına Köroğlu eposunda da
rastlıyoruz: “Bir gün Alı kişi at sürüsünü derya kıyısına aparmıştı. Atlar
deryanın kıyısında otluyordu... Hava yeni ışıklanmıştı, yaşlı kişi bir de baktı
ki budur, deryadan iki aygır çıktı. Atlar gelip at sürüsüne katıldılar. İki
madyana yakınlaşandan sonra yine dönüp deryaya girdiler” (Azerbaycan
destanları, 2005: 7). Eposta görüyoruz ki, sonradan bu aygırlardan olan atlar
Köroğlu’nun en yakın silah arkadaşı, dostu, kardeşi oluyorlar.
Kuhulin’in de sihirli atları Başka Dünyadan gelmişlerdi ve
kahramanın ölümünden sonra oraya dönüyorlar. Eposta “Kuhulin’in Ölümü”
bölümünde atın gölden geldiği ve kahramanın ölüm zamanında göle taraf
kaçtığı tasvir ediliyor. “Kuhulin’i aradıkları zaman ilk Boz At ile
karşılaşıyorlar. Görüyorlar ki, vücudu tüm kan içerisinde olan at Boz göle
taraf kaçıyor. Eğer at birnefese Boz göle taraf kaçıyorsa, demek ki kan
dökülüp” (İrlandskie sagi, 1933: 207). Görüldüğü gibi, her iki eposta atın
ölümsüzlüğü vurgulanmaktadır.
Kitab-ı Dede Korkut’ta Beyrek’in Boz atı, Kelt eposunun esas
kahraman tipi olan Kuhulin’in Boz atı ile benzer özelliklere sahiptir ve aynı
işlevleri yerine yetirir. O da kahramanın kardeşi, silah arkadaşıdır. Kahramanı
tehlike bekleyen zamanlarda onu hisseder, hareketleri ile bildirir. Sahibinin
ölümüne ise Boz at çok üzülür. Beyrek kendisine kurulan tuzaklardan çok
zaman atının sayesinde kurtulur.
Kuhulin’in de atı Beyrek’in atı gibi olacakları önceden hisseder ve
engellemeye çalışır. Kuhulin’in Ölümü sagasında ağır bir savaş arifesinde,

545
Fidan GASIMOVA

kahraman Maha’dan gelen Boz atının yanına gelir. At sanki sahibinin bu


savaşta öleceğini hissettiği için, onun savaşa gitmesine itiraz eder. At üç kez
sol tarafıyla ona taraf döner. Bu da kötü bir işarettir. Kuhulin ona der:
“Çağrıma bu kadar kaba bir şekilde cevap vermek sana yakışmaz, Maha'dan
gelen Boz at”. O zaman at itaatkâr bir şekilde sahibine yaklaşır, ama onun
gözlerinden kanlı yaşlar akıyordur (İrlandskie sagi, 1933: 207). İnanca göre
atın gözü yaşarırsa ya sahibinin, ya da yakınlarından birinin öleceğine
inanılırdı (Uraz, 1967: 109). Genel olarak, kahramanın ölümü zamanında
atların gözlerinden kanlı yaş akması, kahramanın ölümünden sonra ise atların
insan gibi sahibine yas tutması her iki eposun ortak taraflarındandır.
Eposlarda Esas Tiplerden Olan Şamanlar ve Druidler
Oğuzların Kitab-ı Dede Korkut eposunda ve Ulad dönemine ait Kelt
eposunda esas tiplerden biri de şamanlardır. Araştırmacıların da belirttiği
gibi, “Türk dilli halkların hemen hemen her kahramanlık eposlarında şaman
tipi ve şamanlık tasavvurlarının izlerini bulmak mümkündür. Aynı zamanda
kahramanlık eposlarında görünen ortak motiflerde de Şamanizm’in etkisi çok
güçlüdür. Şamanların ritüel törenlerindeki görüntüleri de motif haline
dönüşerek kahramanlık eposlarının özelliğini oluşturmuştur” (Eunkyung,
Mamatkul, 2017: 14).
Eski Türk ve Kelt efsanelerinden eposa dönüşümde de kendini
gösteren şamanlar efsanelerdeki faaliyetini burada da sürdürür. Kitab-ı Dede
Korkut’ta rastlanan ve Dede Korkut karakterinde kendini göstermiş olan
Şamanizm’in kalıntılarına Kelt sagalarında da rastlanır. Druid adı altında
tesadüf edilen bu karakterler şamanlarla neredeyse aynı görevi yerine getirir.
Şamanın eski Türk metinlerinde rastladığımız başlıca işlevini hem
Dede Korkut’ta, hem de Druid’de görebiliriz. Her ikisinde iki dünya arasında
aracılık yapma, hastalıkları tedavi edebilme, gelecekten haber verme,
törenlerin düzenlenmesi, hastaların iyileştirilmesi, kısırlığın önlenmesi, ad
verme fonksiyonu vardır. Dede Korkut Kitabı’nın başında, Dede Korkut
gelecekten haber veren olarak takdim edilir. Fakat bu sadece önsözün
girişinde böyledir. Burada muhtemelen ondan baksı-şaman gibi bahseden
efsanelerin etkisi kendini gösteriyor. Sonraki bölümlerde, önsözün
kendisinde de Korkut artık bilge gibi konuşma yapar. Halkın refahı yollarını
arar, ad koyar, bir şeyler yaratır, birçok törenleri icra eder. Toplum arasında
sosyal sorunların çözümlenmesinde Dede Korkut'a müracaat edilir

546
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

(Kasımova, 2016: 860-861). Bunu Dede Korkut eposunun üçüncü boyu olan
Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda daha net şekilde görebiliriz. Banu
Çiçek’in kardeşi Deli Garcar kardeşini istemeye gelenleri öldürür. Dede
Korkut da kızı istemeye giderken Deli Garcar kılıcı çeker ki ona vursun bu
sırada Dede Korkut “– Vursan, elin kurusun!”der. Aynı anda Deli Garcar’ın
eli kuruyarak gökte kalır ve sadece tövbe ettikten sonra eli açılır (Kitabi-Dede
Korkut, 1988: 154).
Kelt eposunun kahramanı olan Kuhulinile ilgili sagalarda Druid’lerin
şaman misyonuna sıkça rastlamak mümkündür. Kuhulin’in Doğumu
sagasında yiğitlik gösterdikten sonra Druid’in ona advermesinden söz edilir.
Bundan başka Druid, Dede Korkut gibi gelecekten haber veren biri olarak da
dikkat çeker. Eposun bir yerinde Druid, “Eğer Kuhulin bugün eline kılıç
alırsa, o gelecekte kahraman olacak, adı herkesin adından çok duyulacak,
ancak az yaşayacaktır” diyor. Druid’in söylediği gerçek olur. Aynı gün
Kuhulin kral Konhobar’ın kılıcını eline alır ve gelecekte Druid’in de söylediği
gibi adı dillere destan olan bir kahraman olur, ancak genç yaşında vefat eder
(Keltı. İrlandskie skazaniya, 2000: 83-94).
Druid ve şamanın aynı görevi üstlenmesine başka bir örnek de
Kuhulin’in hastalığından bahseden sagadan getirebiliriz. Kuhulin’in Hastalığı
adlı bu sagada bir yıldan fazla hasta olan Kuhulin, bayram günü iyileşir. Onun
iyileşmesine druidler de yardım eder (Şirokova, 2005: 94-97). Bu sagada
druidler tarafından Kuhulin’in iyileşmesi olayının benzerine Kitab-ı Dede
Korkut’ta Dirse Han Oğlu Boğaç Boyu’nda rastlıyoruz (Kitabi-Dede Korkut,
1988: 137). Dirse Han'ın kırk nökeri Boğaç’ı yalandan suçlayarak, hanı ona
karşı kışkırtırlar. O da oğlunu okla vurup yaralar. Yaralı Boğaç yerde
yatarken Boz Atlı Hızır peyda olup, üç defa yarasını eli ile sıvazlar ve ona
dağ çiçeği ile anne sütünün merhem olacağını söyler. Böylece Boğaç iyileşir
ve intikamını alır. Her iki eposta druid de, Hızır da evliya şeklinde tasvir
edilir. Aynı şekilde Kuhulin de şaman misyonunu gerçekleştiren Hızır’ın
benzeri olan druidin merhemi ile iyileşir. Evliya ise çoğu zaman insanlara
yardım için tanrı tarafından gönderilir. Buna uygun olarak Hızır ve druid de
kahramana yardım amacıyla gelmiş evliyalardır.
Dede Korkut Kitabı’nda da görüldüğü gibi Dirse Han Oğlu Boğaç
Boyu’nda Boğaç anne sütüne karıştırılmış bitkilerin sihirli gücü ile iyileşir.
Keltlerin Öküz Kualngen’in Çalınması sagasında da ağır yaralı Kuhulin

547
Fidan GASIMOVA

bitkilerin ve suyun sihirli gücünün birleşmesi ile iyileştirilir. Keltlere göre


bazı bitkiler kutsal kabul ediliyordu. Onlar geleneksel Kelt dünyasında
önemli rol oynamış bitki magiyasında kullanılırdı. Arkaik kültürlerde bazı
bitkilerin sihirli ve tedavi edici gücü onların ilahi kökeni ile izah edilirdi: ne
zamansa, dönüm kozmik anında (o zaman), Allah bu türün ilk bitkisini buldu
ve aldı. Bu nedenle şifalı otlar her türlü tehlikeleri önleyen kurbanların
eşliğinde ve özel törenler ile toplanırdı (Şirokova, 2005: 129-130). Kelt
eposlarında şunu da görüyoruz ki ne kadar göl, pınar ve nehirden bahsedilse
de istenilen özellikte şifalı su hep bitkilerle etkileşimde oluşuyor. Sırf bitkiler
ona sihirlilik özelliği veriyor. Kuhulin’le ilgili sözü edilensagada ağır
yaralanmış Kuhulin’le köylüler ilgileniyorlar. Onlar Kuhulin’i nehirlere ve
Konaylle Muirtemne akarsularına götürüyorlar ki yara ve kesiklerini yıkayıp
iyileştirsinler. Çünkü Tuata De Danann Kuhulin’i koruyarak, çaylara ve
Konaylle Muirtemne akar sularına ot döküyordu (Şirokova, 2005: 121).

Sonuç

Sonuç olarak araştırma konumuz olan Oğuz ve Kelt eposlarını


incelediğimiz zaman ilginç bulgularla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bu
bulgulardan en önemlileri eposlardaki esas kahraman ve yardımcı tiplerde
kendini göstermektedir. Çünkü onlar arasındaki benzerlik, yakınlık dikkat
çekmektedir. Bu karakterler eposlarda neredeyse aynı görevi üstlenmişlerdir.
Örneğin, Kelt eposunun esas kahramanı olan Kuhulin Oğuz eposunda esas
kahraman olan Beyrek, Ganturalı ile aynı görevi üstlenmiştir. Eposlarda bu
kahramanların doğumundan tutmuş, gösterdikleri yiğitlikler, ölüm
sahnelerine vb. neredeyse aynı şekilde rastlanmaktadır. Sanki Kelt eposunda
druid Dede Korkutun yerini alıyor ve onunla hemen hemen aynı görevi yerine
getiriyor. Ya da yardımcı tiplerden olan Karaca Çobanının yerinde burada
Arabacı Laygı görüyoruz. Folklor örneklerinde sık rastladığımız at imgesi de
her iki eposda kahramana yardımcı olan tiplerden biri ve en önemlisidir. Atla
iligili sahneler bu eposlar arasındaki benzerliğin bariz örneğidir.
Hatta her iki halkın eposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin
incelenmesi birçok benzer ve aynı motiflerin de ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Bunun en çarpıcı örneğini Oğuz, Kazan Han, Beyrek, Ganturalı gibi
Oğuz kahramanlarını Kelt kahramanı Kuhulinle kıyaslayarak gördük. Aynı
zamanda Oğuz eposundaki motiflerin çoğuna Kelt eposunda da rastladık.

548
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Kahramanın mucizevi doğumu, hızlı büyüme, kahramanın yiğitlik


gösterdikden sonra ad kazanması, evlenmesi, ölümü vb. motifler her iki
eposun ortak taraflarındandır.
Doğal olarak, bu tür paralelliklerin sayısını daha da artırmak
mümkündür. Bu paralellikler sadece esas ve yardımcı tiplerde, onlarla bağlı
motiflerde değil, aynı zamanda birçok ritüellerde, bayramlarda, hayvan ve
bitki imgelerinde de kendini göstermektedir. Biz burada sadece Oğuz ve Kelt
eposlarında rastlanan bazı esas ve yardımcı tiplerden, onlarla ilgili ortaya
çıkmış önemli motiflerden bahs etdik. Ancak bu araştırma gelecekte daha
kapsamlı şekil alacaktır. Çünkü Oğuz ve Kelt halklarının eposlarını farklı
taraflardan incelemek ve karşılaştırmak, tarihsel ve kültürel benzerlikler

ЯЗЫКОВАЯ КАРТИНА МИРА В ЗЕРКАЛЕ ФРАЗЕОЛОГИИ КРЫМСКОТАТАРСКОГО, ТУРЕЦКОГО И АНГЛИЙСКОГО ЯЗЫКОВ // Збірник доповідей і тез. III Міжнародний тюркологічний симпозіум «Минуле – теперішнє – майбутнє кримських татар» – Сімферополь: КРП «Видавництво «Кримнавчпеддержвидав», 2014. – С. 44 – 51.

The report examines the practical steps for transition of the Crimean Tatar literary language script to the Latin alphabet in the period since the early 1990s till the end of 2013. It presents the analysis of results of the international conference of 1992, Kurultay session of 1993, Parliament Resolution of the Autonomous Republic of Crimea “On the alphabet of the Crimean Tatar language” of 1997, the Romanian diaspora’s initiatives in 2009, the preparation of the orthography rules draft for the Crimean Tatar language in 2009‒2010, discussions on the Latin alphabet and orthography rules for 2010‒2013. Проблеми переходу на латиницю кримських татар на початку 1990-х – наприкінці 2013 р. Доповідь розглядає практичні кроки з переведення писемності кримськотатарської літературної мови на латинську графіку в пе- ріод з початку 1990-х – на кінець 2013 р. Аналізові підлягають ре- зультати міжнародної конференції 1992 р., сесії Курултаю 1993 р., постанови Верховної Ради АРК “Про абетку кримськотатарської мови” 1997 р., ініціативи румунської діаспори 2009 р., підготов- ки проекту правил орфографії кримськотатарської мови у 2009– 2010 рр., дискусій з питань латинської графіки та правил орфо- графії у 2010–2013 роках.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.