doktor alfabesi nedir / Doktor yazı çevirisi! | DonanımHaber Forum

Doktor Alfabesi Nedir

doktor alfabesi nedir

Braille alfabesi nedir?

Braille alfabesi görme engellilerin okuyup yazması için geliştirilen bir alfabe yöntemidir ve yılında Fransız mucit Louis Braille tarafından geliştirilmiştir.

Louis Braille, henüz 3 yaşında sol gözüne hasar vermesinin ardından bu gözünde görme yetisini kaybeder. Ardından sempatetik oftalmiya sağ gözünü de etkiler ve 6 yaşında tamamen kör olur. Ancak Braille ailesinin desteğiyle okuma ve yazma öğrenir. Sadece 7 yaşındayken dünyanın ilklerinden biri olarak kabul edilen Institution Royale des Jeunes Aveugles (Genç Körler Kraliyet Enstitüsü)'den burs kazanır. Buradan aldığı burs kaderini değiştirir.

Charles Barbier'in Napolyon'un talebi doğrultusunda hazırladığı askerlerin gece karanlığında ışık olmaksızın anlaşmalarını sağlamak için geliştirdiği sistemdeki hataları tespit eden Braille, Barbier'in en büyük hatâsının, alfabesinin sahip olduğu temsilî harflerin insanın parmağını hareket ettirmedikçe anlaşılamaması olduğunu söyledi ve bu yüzden sembolden bir diğerine hızlıca geçilemiyordu. Kendisinin değişikliği, kör alfabesinde devrim yapan 6'lı nokta sistemiydi.

Braille alfabesi

Braille yazım sistemi, karakterleri dünyada ilk kez ikili şema ile gösteren yazı sistemidir. Ana dili Fransızca olan Braille'in Fransızca'daki aksan harflerini göstermekte kullandığı gibi, Braille yazı sisteminde, örneğin Türkçe için Ö, Ü, Ğ, Ç, Ş seslerini göstermek için de yeni semboller oluşturulur. Bunun haricinde kullananlarına sadece 64 mümkün seçenek sunan yazım sistemi, matematik ve müzik sembolleri içinde tasarlanan işaretleri kapsayabilir. Ayrıca, öğrenenlere daha hızlı okuma teknikleri de öğretilir.

Türk Braille alfabesi, Türkiye Türkçesinin yazımında kullanılan Braille alfabesidir. Bu Braille alfabesi, uluslararası kullanımı takip etmektedir. ünlüler içinde /ö/, /ü/ sesleri, Fransız/Alman formuna, Ünsüzlerden /ç/, /ğ/, /ş/ ise İngilizce “ch, gh, sh” formlarına yakın bir forma sahiptir. Bunların dışında, /ı/ ünlüsü, “i”nin aşağı kaydırılması ile gösterilir.

kaynağı değiştir]

Doktorların kötü el yazısının özel bir durum olmadığı, bunun yerine herkes gibi el yazısında bir farklılık olduğu duruşunu savunan bazı kaynaklar da vardır.[6][7]

Kaynakça[değiştir kaynağı değiştir]

XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ekim - Ankara Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Adlı Makalesi Dr. Ebubekir ERASLAN* Özet Türkiye’de XIX. asırda başlayan ve XX. asırda devam eden tartışmaların başında eğitimin yaygınlaştırılması için Arap harflerinin yeniden düzenlenmesi (ıslah-ı huruf) fikri gelmektedir. Harflerin ayrı ayrı yazılmasına dayalı huruf-ı munfasıla fikri özellikle II. Meşrutiyet sonrasında kendisine çok fazla taraftar bulmuştur. Bu fikrin propagandacısı ve teorisyeni ise Doktor Milaslı İsmail Hakkı’dır. Doktor; çıkardığı gazetelerle ve yayımladığı eserlerle huruf-ı munfasılanın geniş kesimlere yayılması ve maarifçe kabulü için elinden geleni yapmış, cemiyetlerin kurulmasını sağlayarak da bir kamuoyu oluşturmuştur. Nitekim bu kamuoyu Birinci Dünya Savaşı sırasında başarılı olmuş ve huruf-ı munfasılaya dayalı yeni yazı sistemi ilk olarak ordu yazışmalarında kullanılmaya başlanmıştır. Fakat bu yeni yazıyı kabul eden Enver Paşa; Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın önerdiği yazı sistemini değil, Tanin gazetesinde neşredilen huruf-ı munfasılaya dayalı yeni yazı sisteminin kabulünü uygun görmüştür. Kendi örnerdiği yazı sisteminin kabul edilmemesine rağmen Doktor Milaslı İsmail Hakkı; görüşlerini ’da bile yazdığı Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi adlı makalede savunmaya devam etmektedir. Yazar bu makalesinde; alfabenin medeniyeti beraberinde getirdiğini, Japonların muasır medeniyet seviyesine çıkmalarını harflerini ıslah etmeleriyle sağladıklarını, Çin’in de Japonya’nın yeni yazıyla geliştiğini görüp yazılarını fennî bir yapıya getirmeye başladıklarını, Arap harflerini birleşik yazmanın eğitim ve öğretimi çok zorlaştırdığını, matbaacılıkta bile harfleri birleşik yazmaktan dolayı çok yavaş kalındığını ve bu yüzden az eser basılabildiğini, harfleri ayrı ayrı yazıp aralarına harekeler koyarsak çok büyük bir kolaylığın ortaya çıkacağını, Latin harflerinin aleyhinde olduğunu, huruf-ı munfasılaya dayalı yeni yazı sisteminin tüm alfabelerden üstün özellikler taşıdığını, harfleri ayrı ayrı yazmanın bir ihtiyaç değil bir zaruret olduğunu, ancak ve ancak bu şekilde muasır medeniyet seviyesine çıkabileceğimizi ifade etmektedir. Anahtar Kelimeler: Doktor Milaslı İsmail Hakkı, huruf-ı munfasıla, elifba, harf. The Article of The Theorist of Huruf-ı Munfasıla, Doctor Milasli Ismail Hakki, entitled “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Abstract Turkey began in the 19th century and rearrangement of the letters in Arabic for the dissemination of education at the beginning of the ongoing discussions in the 20th century (ıslah-ı huruf) comes to mind. The idea of huruf-ı munfasıla based on writing the letters separately, especially after the 2nd Constitutional Monarchy, found a lot of supporters. The propagandist and theorist of this idea is Dr. Milasli Ismail Hakki. Doctor; with the newspapers he published and the works he published, he did his best to spread the huruf-ı munfasıla to a wide range of people and to be accepted by the education, and created a public opinion by ensuring the establishment of societies. As a matter of fact, this public opinion was successful during the First World War, and the new writing system based on huruf-ı munfasıla was first used in military correspondence. But Enver Pasha, who accepted this new letter, considered it appropriate to accept the new writing system based on huruf-ı munfasıla, which was published in the Tanin newspaper, not the writing system proposed by Doctor Milasli Ismail Hakki. Although his own writing system was not accepted, Doctor Milasli Ismail Hakki continues to defend his views in his article named Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi even in The author in this article; * Dr. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, Türkiye, [email protected] Ebubekir ERASLAN the alphabet brought civilization with it, that the Japanese improved their letters to the level of contemporary civilization, that China also saw that Japan developed with the new wrinting and began to bring their writings to a scientific structure, that the combined writing of the Arabic letters made scientific structure, that the combined education and training very diffucult, even in printing, writing letters combined. That it is slow and therefore few works can be printed, that if we write the letters separately and put movements between them, it will be a great convenience, Latin letters are against it, the new writing system based on the letterbox has superior features than all alphabets, writing the letters separately is not a necessity. He expresses that we can only reach the level of contemporary civilization in this way. Keywords: Doctor Milasli Ismail Hakki, huruf-ı munfasıla, alphabet, letter. Giriş Türklerin Müslüman oldukta sonra kullanmaya başladıkları Arap alfabesini Batı Türkleri kesintisiz olarak ’e kadar kullanmıştır. Türkçe yazarken Arap alfabesinin kullanılması hususunda özellikle Tanzimat’tan sonra zaman zaman ve muhtelif fikirler ortaya çıkmıştır. Sultan Abdülmecit döneminde kurulan Encümen-i Daniş’in üyeleriyle birlikte başlayan Arap alfabesinde bazı ıslahatlar yapılması yönündeki sesler; II. Meşrutiyet’e kadar bazen kuvvetli bazen cılız çıksa da sonrasında Arap alfabesinin ıslahı konusunda eskisine göre çok daha kuvvetli sesler çıkmış ve bunların neticesinde radikal adımlar atılmıştır. Tanzimattan II. Meşrutiyet’e kadar Türk kamuoyunda Arap harflerinin; tamamının ayrı ve büyük yazılması, el yazısıyla yazılmaması, aralarına harekeler konulması, noktasız yazılması, aralarına ünlü harf eklenmesi gibi fikirler tartışılmıştır. Bu tartışmalar içerisinde huruf-ı munfasıla (Arap harflerini ayrık yazma) fikri sonrasında ön plana çıkmıştır. Huruf-ı munfasılanın (harflerin şeklinde değişiklik yapılarak tüm harflerin ayrı ayrı yazılması) kabul görmesi için hem eserleri (kitap, makale) hem verdiği konferansları hem de kurulmasını sağladığı cemiyetlerle bu işin teorisyeni ve uygulayıcısı olan, kamuoyu oluşturulmasını da sağlayan kişi Doktor Milaslı İsmail Hakkı olmuştır. Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın ateşli bir savunucusu olduğu huruf-ı munfasıla, aydın kesim arasında karşılık gördükten sonra o zamanki adıyla Darülfünun’da bir toplantı düzenlenmiş ve bu toplantıya dönemin pek çok aydın ismi katılmıştır. Bu toplantıda on sekiz maddelik bir nizamnameyle Islah-ı Huruf Cemiyeti kurulmuş ve Yeni Yazı adlı bir gazetenin çıkarılması kararlaştırılmıştır. (Akçay, ) Literatürde Enver Paşa yazısı olarak da geçen huruf-ı munfasılaya dayalı yeni yazı sistemi; Encümen-i Daniş üyeleriyle başlayan II. Meşrutiyet’ten sonra kurulan Tamim-i Maarif ve Islah-ı Huruf Cemiyeti, Islah-ı Huruf Cemiyeti ve Yeni Yazı Öğretme Derneği’nin çabalarıyla 12 Mart Ağustos (Karakuş, ) tarihleri arasında hayata geçmiştir. Fakat Enver Paşa; huruf-ı munfasıla fikrini uygulamaya koyarken Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın önerdiği harfleri değil, Tanin gazetesinde neşredilen Ahmed Hikmet ve Celal Esad’ın önerisini temel almıştır. O dönemde Huruf-ı Munfasıla, Huruf-ı Mukataa, Huruf-ı Mufasala, Hatt-ı Cedid, Hatt-ı Enverî, Hatt-ı Munfasıl, Aralıklı Harfler, Enver Paşa İmlası, Enver Paşa Yazısı, Enver Yazısı, Enverî Yazı, Enveriye Yazısı, Asker Yazısı, Alman Yazısı, Yeni Yazı, Ayrı Harfler, Ayrık Harfler, Bitişmeyen Harfler gibi isimlerle adlandırılan bu yeni yazının ömrü savaş sebebiyle çok kısa sürmüştür. Doktor Milaslı İsmail Hakkı; II. Meşrutiyet sonrası Arap harflerinde bir takım değişiklikler yapılması hususunda bazı cemiyetlerin kurulmasına öncülük etmiş, fikirlerini halka ulaştırmak ve halkı bilgilendirmek için kendi imkanlarıyla önce Teceddüt ve Müceddit gazetelerini çıkarmıştır. Sonra cemiyetin de gayretiyle Yeni Yazı gazetesinin ortaya çıkmasını sağlamış; alfabedeki düşündüğü değişikliklerle ilgili kitaplar ve makaleler neşrederek huruf-ı munfasılanın teorisini ve uygulamasını kamuoyunun dikkatine sunmuştur. Hatta kendi savunduğu huruf-ı munfasılanın farklı versiyonunun uygulamaya konulup vazgeçilmesinden sonra da Arap harfleri üzerinde değişiklik yapılması yönündeki XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” fikirlerini savunmaya devam etmiştir. Bu minvalde yılına gelindiğinde dahi düşüncelerini Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi adlı makalesiyle müdafaaya devam etmektedir. Yazar makalesinde; Arap harflerinin ayrı ayrı yazıp araya birkaç şekil ve ünlü harf eklenmesine dayalı huruf-ı munfasıla1 sistemine ihtiyacımız olduğunu söylemektedir. Bu sistemin kendi versiyonunu uygulayan Japonya gibi biz de harflerimizi ıslah edersek çağdaşlaşabileceğimizi hatta Batı’yı geçebileceğimizi belirtmektedir. Yine yazar mevcut Arap harflerinin teknik sorunlarının olması sebebiyle okuma yazmanın zorlaştığını, bu nedenle Arap alfabesi üzerinde fennî değişiklikler yapılarak eğitim-öğretim faaliyetlerinin de bir an evvel kolaylaştırılmasını istemektedir. 1. Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın Hayatı ve Eserleri Hayatı Doktor Milaslı İsmail Hakkı, Muğla’da yılında doğmuştur. Asıl mesleği hekim olan yazar; hayatı boyunca tıp alanındaki eserlerinin dışında dil, din ve ahlak konularıyla da ilgilenmiş ve bu sahalarda neşirler yapmıştır. İlk öğrenimini eski usulde Milas’ta tamamlayan yazar, İstanbul’da tıp eğitimini aldıktan sonra yılında Tıbbiye’den mezun olmuştur. İlk görevi o zamanki Muğla Belediyesi bünyesinde belediye hekimliğidir. Bir ara Sıhhiye ve İskan Müdürlüğü görevini de yerine getirmiştir. Daha sonra Şam Tıbbiye Okulu’nda öğretmen olmuş, çok kısa sürede de bu okulun müdürlüğüne tayin edilmiştir. Bir ara Beyrut, Kastamonu’da da çalışan yazar, Bitlis Sıhhiye Müdür iken yılında emekliye ayrılmıştır. (Erat, ) Hayatının önemli bir bölümünü Arap harflerinin ıslahına ayıran Doktor Milaslı İsmail Hakkı, daha tıp eğitimi almadan bu konuya kafa yormaya başlamıştır. Yazar; II. Meşrutiyet sonrasında çıkardığı Teceddüt ve Müceddit isimli gazetelerle (Özcan ve Bulut, ), kurulmasına vesile olduğu cemiyetlerle ve neşirleriyle Türkiye’de huruf-ı munfasıla fikrinin teorisyeni ve uygulayıcısı durumundadır. Ölüm tarihi pek çok kaynakta olarak gösterilse de yazarın hem bu tarihten sonra yayımları vardır hem de ’lı yıllarda Ankara’da çıkan Kutlu Bilgi adlı derginin yazı kadrosunda yer almaktadır. Bu sebeple literatürde yazarın ölüm tarihinin olarak verilmesi doğru bir bilgi olmadığı anlaşılmaktadır. Doktor Milaslı İsmail Hakkı; alan araştırmalarında İzmirli İsmail Hakkı, Ispartalı İsmail Hakkı ve diğer İsmail Hakkılarla zaman zaman karıştırılmaktadır. Yazarın eserlerinin bazılarında salt İsmail Hakkı adını da kullanması bu karışıklığı biraz daha artırmaktadır. Bu ve buna benzer karışıklıkların önüne geçmek amacıyla yazarın eserlerinde daha sık kullandığı Doktor Milaslı İsmail Hakkı adının literatürde kullanımının yaygınlaştırılması ve tercih edilmesi gerekmektedir. Eserleri Kitapları II. Meşrutiyet öncesi başladığı yazı faaliyetlerine sonrasında hız veren yazarın tespit edebildiğimiz kadarıyla telif 19 eseri bulunmaktadır. (Çatalbaş, ; Erat, ) Bu kitaplardan birisi dışında gerisi Türkçedir. 1 Aslında huruf-ı munfasıla sadece harflerin ayrı yazılmasıyla ilgilidir. Fakat yazarın savunduğu huruf-ı munfasıla fikri, harflerin ayrık yazılmasıyla birlikte ünlü harflerin sözcük içerisinde de gösterilmesine dayalıdır. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN Doktor Milaslı İsmail Hakkı; eserlerinde yılına kadar Milaslı İsmail Hakkı’yı, ve sonrasında Doktor Milaslı İsmail Hakkı adını kullanmıştır. Yazarın telif tek Arapça kitabındaysa adı İsmail Hakkı el-Milasî şeklinde geçmektedir. Yazarın yılları arasında yayımladığı kitapların listesi kronolojik olarak şöyledir: • “Frengi İlleti Hakkında Herkese Elzem Olan Malumat”, İstanbul, Asır Matbaası, , 40 s. • “Namazın Tıbben Faydası”, İstanbul, Tahir Bey Matbaası, , 24 s. • “Frengi İlletinin Tedavi-i Umumisi ve Bazı Emraz-ı Zühreviye-i Saire”, İstanbul, Asır Matbaası, , +17 s. • “Tamim-i Maarif ve Islah-ı Huruf”, İstanbul, A. Asaduryan Matbaası, , 24 s. • “Din-i İslam ve Ulum ve Fünun”, İstanbul, Numune-i Tıbaat, , s. • “Sıtma ve Sıtmalı Yerlerde Çare”, İstanbul, İkdam Matbaası, , 16 s. • “İçki Beliyesi ve Kurtulmanın Çareleri”, İstanbul, Hilal Matbaası, , 84 s. • “Yeni Yazı ve Elifbası”, İstanbul, Hürriyet Matbaası, , 20 s. • “Kuran Tercüme Edilebilir Mi ve Yeni Vadide Fatiha Tercüme ve Tefsiri”, İstanbul, Hukuk Matbaası, , 15 s. • “Malarya Yani Sıtma Hakkında Kimler Neler Bilmeli?”, İstanbul, Hilal Matbaası, , 32 s. • “Tezkiyetü’l-Lühum fi’l-İslam”2, İstanbul, Matbaatü’l-Adl, , 22 s. • “Hakikat-i İslam: Anglikan Kilisesinin Sualleri Münasebetiyle Yazılmıştır”, İstanbul, Hilal Matbaası, , +3 s. • “Latin Hurufu mu Kendi Harflerimizi Islah mı?”, İstanbul, Hilal Matbaası.3 • “İslam Dininde Etlerin Tezkiyesi”4, İstanbul, Ahmet Sait Matbaası, , 31 s. • “Kuran’a Göre Hazreti İsaʼnın Babası”, İstanbul, Ankara Matbaası, , 88 s. • “Kuran’ın Mucizeleri ve Müteşabih Ayetlerin Tefsirleri”, İstanbul, Türkiye Matbaası, , s. • “Hristiyanlık ve Müslümanlık”, İstanbul, Türkiye Matbaası, , s. • “Kadir Gecesinin Doğru Manası Nedir ve Asıl Sevabı Nereden Geliyor?”, İstanbul, Reklam Basımevi, , 15 s. • “Dinimizi Bilelim ve Bildirelim”, Ankara, Yeni Cezaevi Basımevi, , 47 s. Makaleleri Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın tespit edebildiğimiz kadarıyla 40 adet makalesi bulunmaktadır. Yazarın Sıratımüstakim/Sebilürreşat, Kutlu Bilgi, Çanakkale Muallimler Birliği, Türk Yurdu ve Türk Derneği dergileriyle; Yeni Yazı adlı gazetede yazıları çıkmıştır. (Erkek, ; Uyanık ve Çam, ; Karagöz ve Duman, ; Erat, ; Kılıç, ) 2 Eserin dili Arapçadır. 3 Esere fizikî olarak ulaşılamamış, eldeki verilerden hareket edilmiştir. (Eray, ) 4 Arapça olan üstteki eserin Türkçe tercümesidir. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Doktor makalelerinde ’e kadar İsmail Hakkı (Milaslı Doktor), Milaslı İsmail Hakkı, İsmail Hakkı (Doktor Milaslı), Milaslı İsmail Hakkı (Doktor) adını, ’ten ’e kadar da Doktor Milaslı İsmail Hakkı adını kullanmıştır. Yazarın yılları arasında yayımladığı makaleler yayım tarihlerine göre şöyledir: • “Din-i İslam ve Ulum-ı Fünun Namındaki Eser-i Mutebereden”, İstanbul, Sırat-ı Müstakim, 14 Temmuz , c. 4, s. 97, ss. • “Tasvir-i Efkar ve Elifbamız”, İstanbul, Türk Derneği, , yıl 1, s. 6, ss. • “Islah-ı Huruf Meselesi, İstanbul, Sebilürreşat”, 26 Haziran , c. 10, s. , ss. • “Yeni Yazının El Yazısında Da Bitişmemesi Büyük Meziyettir”, İstanbul, Sebilürreşat, 2 Nisan , c. 12, s. , ss. • “Yeni Yazı”, İstanbul, Yeni Fikir, 12 Nisan , c. 2, s. 10, ss. • “İnsafa Davet”, İstanbul, Yeni Yazı, 8 Mayıs • “Sebilürreşat Ceride-i İslamiyesine: Müslüman Kardeşlerime”, İstanbul, Sebilürreşat, 20 Mayıs , c. 14, s. , ss. • “Türk Ocağı Konferansları: Milliyet ve Terbiye”, İstanbul, Türk Yurdu, 16 Şubat , c. 14, s. 3 (), ss. • “Kuran-ı Kerim Tercüme Olunabilir mi?”, İstanbul, Sebilürreşat, 5 Şubat , c. 15, s. , ss. • “Tefsir”, İstanbul, Sebilürreşat, 13 Şubat , c. 16, s. , ss. • “Düello, Şerî Şerife Muvafık Olabilir mi?”, İstanbul, Sebilürreşat, 27 Şubat , c. 16, s. , ss. • “Din ve Asrîlik”, İstanbul, Sebilürreşat, 17 Nisan , c. 16, s. , ss. • “İçkilerin Amerika’da Resmî Memnuiyeti: Acaba Hangisi Asrîlik? (Asrîliği Yalnız Kadınları Açmaktan İbaret Bilen Büyük Mecmuacılara)”, İstanbul, Sebilürreşat, 1 Mayıs , c. 16, s. , ss. • “İçkilerin Menine Çalışmak Lüzumu”, İstanbul, Sebilürreşat, 8 Mayıs , c. 16, s. , ss. • “Hala Eski Yanlış Yollara Gidiyoruz (Rıza Tevfik Bey’in Darülfünun’daki Nutukları Münasebetiyle)”, İstanbul, Sebilürreşat, 22 Mayıs , c. 16, s. , ss. • “Hukukumuzu Muhafaza için Nasıl Çalışmalıyız?”, İstanbul, Sebilürreşat, 29 Mayıs , c. 17, s. , ss. • “İşlerini Na-ehil Ellere Tevdi Eden Milletler Yaşayamazlar”, İstanbul, Sebilürreşat, 5 Haziran , c. 17, s. , ss. • “Verilen Sözü Tutmak, Sıdk-ı Ahd, Sıdk-ı Vaad”, İstanbul, Sebilürreşat, 12 Haziran , c. 17, s. , ss. • “Müslümanlar Neden Geri Kaldılar ve Niçin İlerleyemiyorlar?”, İstanbul, Sebilürreşat, 19 Haziran , c. 17, s. , ss. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN • “Başka Milletler Niçin Terakki Ediyorlar, Biz Niçin Edemiyoruz?”, İstanbul, Sebilürreşat, 10 Temmuz , c. 17, s. , ss. • “Geri Kalmaklığımızın Sebebi Dinimiz Midir? Usulsüzlüğümüz müdür? Daha Başka Bir Şey Midir?”, İstanbul, Sebilürreşat, 17 Temmuz , c. 17, s. , ss. • “Milletlerin Terakkisinde Elifbanın Hissesi”, İstanbul, Sebilürreşat, 24 Temmuz , c. 17, s. , ss. • “Huruf-ı Munfasıla Numunesi ve Menafii Hakkında Birkaç Söz”, İstanbul, Sebilürreşat, 14 Ağustos , c. 17, s. , ss. • “Milletimiz için Müthiş Tehlike Sıhhatsizliktir. Teşkilat-ı Sıhhiyemiz Nasıl Olmalı?”, İstanbul, Sebilürreşat, 21 Ağustos , c. 17, s. , ss. • “Aksekili Ahmed Hamdi Efendi’nin ‘Dini Dersler’ Kitabı Mühim Bir Eksiğimizin İtmamına Doğru Bir Hatve”, İstanbul, Sebilürreşat, 25 Eylül , c. 17, s. , ss. • “[Hilal-i Ahdar Cemiyeti] Doktor Milaslı İsmail Hakkı Beyefendi’nin Nutku”, İstanbul, Sebilürreşat, 1 Nisan , c. 18, s. , ss. • “Ahlak Bahsi: Büyük Millet Meclisinde Fuhşun Meni Hakkında Musip Tedbirler Düşünülmesi”, İstanbul, Sebilürreşat, 10 Ocak , c. 23, s. , ss. • “Maarifçilerimize: Akl-ı Salah, Bizde İlm-i Terbiye-i Etfal Niçin Olmuyor?”, İstanbul, Sebilürreşat, 14 Şubat , c. 23, s. , ss. • “Sıhhî Sütun Sıtma”, Çanakkale, Çanakkale Muallimler Birliği Dergisi, 24 Temmuz , s. 3, ss. • “Sıhhî Sütun Sıtma”, Çanakkale, Çanakkale Muallimler Birliği Dergisi, 15 Ağustos , s. 4, ss. • “Sıhhî Sütun Sıtma”, Çanakkale, Çanakkale Muallimler Birliği Dergisi, 31 Ağustos , s. 5, ss. • “İntihar: İlm-i Ahlak ve Din Nazarında (1): Müslümanlar Arasında İntiharların Çoğalması Münasebetiyle”, İstanbul, Sebilürreşat, 24 Ocak , c. 23, s. , ss. • “İntihar: İlm-i Ahlak ve Din Nazarında (2) : Müslümanlar Arasında İntiharların Çoğalması Münasebetiyle”, İstanbul, Sebilürreşat, 31 Ocak , c. 23, s. , ss. • “Düello: İlm-i Ahlak ve Din Nazarında”, İstanbul, Sebilürreşat, 31 Ocak , c. 23, s. , ss. • “Ahlak Vazifeleri I”, Ankara, Kutlu Bilgi, , s. 4, ss. • “Ahlâk Vazifeleri II”, Ankara, Kutlu Bilgi, , s. 5, ss. • “Ahlâk Vazifeleri III”, Ankara, Kutlu Bilgi, , s. 6, ss. • “Ahlak Vazifeleri IV”, Ankara, Kutlu Bilgi, , s. 6, ss. • “Ahlak Vazifeleri V”, Ankara, Kutlu Bilgi, , s. 8, ss. 5 Bu makalenin adı hemen hemen tüm çalışmalarda “Ne, Nasıl, Niçin Yazmalıyız?” şeklindedir. Fakat bu bilgi doğru değildir. Çünkühem “Ne, Nasıl, Niçin Yazmalıyız?” yazısından sonra N. rumuzuyla makalenin yazarı belirtilmiştir hem de makalenin bittiği metin içi işaretle gösterilmiştir. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” • “Memleketimizde Tifüse Karşı İlk Fenni Savaş”, Ankara, Kutlu Bilgi, , s. 9, ss. 2. “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Adlı Makalenin Neşredildiği Sebîlürreşât Dergisi sayısına kadar Sırâtımüstakîm, sayısından itibaren de Sebîlürreşât adıyla yılları arasında matbuat aleminde yer alan Sebîlürreşât dergisi; Mehmet Akif’in desteği ve Eşref Edip’in gayretiyle çıkarılmıştır. İlk sayısından son sayısına kadar döneminin önde gelen pek çok aydını, şairi, yazarı, din âlimi, hatibi derginin yazı kadrosunda yer almıştır. Zaman zaman sansüre, yasaklara, işgale takılan dergi; İstanbul dışında Milli Mücadele’ye destek olmak amacıyla Kastamonu ve Ankara’da da yayımlanmıştır. (Efe, ) Doktor Milaslı İsmail Hakkı, Sırâtımüstakîm/Sebîlürreşât dergisinde yılından itibaren yazmaya başlamış ve derginin son yayım yılı olan ’e kadar burada makale neşrini sürdürmüştür. Doktor Milaslı İsmail Hakkı burada dinî, fikrî, lisanî, ahlakî ve sıhhî konularda makalelerini çıkarmıştır. 3. Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Adlı Makalesi “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Adlı Makalenin Latin Harflerine Aktarılmış Şekli Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi Başka milletleriŋ müthiş terakkîlerine rağmen Müslümanların her yerde geri kalmalarının esbâbı hakkında sert edilen mülâhazaları bundan evvel yazdığımız üç makalede6 tetkîk ve tahlîl etmiştik. ʿAtfedilen esbâptan dinden mâʿadâsınıŋ bütün ʿâlem-i İslâm’a ʿâm ve şâmil olmadığı cihetle bütün ʿâlem-i İslâm’a ʿâm ve şâmil olan geriliğin sebepleri olarak kabûl edilemeyeceklerini, dîn-i mübîniŋse her zaman ve mekânda ve her türlü terakkiyât-ı medeniyeyi teʼmîn için muktezî esâsları kemâliyle muhtevî olup muktezâ-i münîfiyle ʿâmil olabilirsek maddî, maʿnevî, dünyevî, uhrevî her neviʿ terakkiyât ve füyûzâta, felâh ve saʿâdetlere nâʼil olacağımızıŋ şüphesiz ve bu hakîkatiŋ her ʿakıl ve fikir sâhibi nezdinde müsellem bulunduğunu etrâfıyla ispât etmiştik. Bu makâlemizde insanlarıŋ ekseriyet-i ʿazîmesince ehemmiyet-i hakîkiyesi kolayca takdîr edilemeyip çocukluk zamanına ʿâit, gâyet küçük bir şey görülmesi hasebiyle pek büyük netâyiç ve ʿavâkıbıŋ ʿâmili olabileceği lüzûmu vech ile teslîm edilmeyen elifbâ mesʼelesine geçiyoruz. Elifbânıŋ terakkiyât-ı medeniyedeki dahl ü teʼsîrini hakkıyla takdîr ve beyân ettikleri cihetle vefâtlarından soŋra lisân-ı taʿzîm ve sitâyişle yâd olunan bir hayli meşâhîr vardır: Leibniz, Bismarck, Hugo bu zümredendirler ve eŋ büyük filozoflardan bir zâtın “baŋa mükemmel bir elifbâ veriŋiz, size mükemmel bir medeniyet vereyim” dediği meşhûrdur. Hâlbûki Kurʼân-ı Kerîm bu hakîkati onlardan pek çok evvel gâyet kutsî bir sûrette bildirmiş, hem de diniŋ esâsı olarak bildirmiştir. Maʿlûm olduğu vech ile ilk nâzil olan âyet-i celîle “ikra7”dır. Cenâb-ı Peygamber efendimiz ümmî oldukları hâlde taraf-ı ilâhîden ikrâʼ emriyle mazhar-ı teklîf olmuşlardır. Bundan maksat her nevʿ terakkiyât-ı medeniye ve insâniyenin medâr-ı celîlî olan dîn-i Muhammedî’niŋ okuyup yazmak üzerine müʼesses olduğunu bildirmekten başka ne olabilir? İslâm’ıŋ ilk devirlerinde görülen fevka’l-ʿâde terakkî ehl-i İslâm’ıŋ emr-i Kurʼân’a tebaʿan ʿilim ve maʿrifete lüzûmu vech ile ehemmiyet vermiş olmalarından değil midir? 6 Yazarın sözünü ettiği üç makalenin adı şunlardır: “Müslümanlar Neden Geri Kaldılar ve Niçin İlerleyemiyorlar?”, “Başka Milletler Niçin Terakki Ediyorlar, Biz Niçin Edemiyoruz?” ve “Geri Kalmaklığımızın Sebebi Dinimiz Midir? Usulsüzlüğümüz müdür? Daha Başka Bir Şey Midir?”. 7 Oku. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN ‫ ھﻠﯿﻨﻔﻌﺎﻟﻘﺮأﻧﺎﻻﺑﺎﻟﻌﻠﻢ‬8 fermân-ı nebevîsiniŋ sıdk-ı mazmûnu gerek iptidâ-i İslâm’da ʿilme sarılmak sâyesinde hâsıl olan feyz u saʿâdet ve gerek soŋ zamanlarda ʿilimsiz kalmamız yüzünden dûçâr olduğumuz müthiş sefâletle pek âşikâr sûrette meydana çıkmamış mıdır? ʿİlimsiz kalmamız dedik. Çünkü tâ ilk makâlemizde dediğimiz vech ile ʿâlem-i İslâm hiçbir vakit ʿilme rağbetten geri kalmamış fakat ʿilimsiz kalması rakîpleriniŋ daha kestirme yoldan gitmeleri sebebiyle kendisiniŋ bi’z-zarûre geri kalmış olmasındandır. Bu husûsu tekrâr îzâh edelim. İptidâ-i İslâm’da bütün dünyâ nûr-ı medeniyetten mahrûm ve zulmet-i cehl içinde pûyândı. Medeniyet-i İslâmiye aktâr-ı cihânı fethe başladı. Az vakit zarfında Afrika’ya, Avrupa’ya geçti. Avrupalılar gerek Endülüs’te ve gerek ehl-i salîp seferlerinde Müslümanlarla temâslarında sırr-ı muvaffakiyetiŋ ehl-i İslâm’ın ʿilme rağbetinde ve dîn-i İslâm’ıŋ emr- i bi’l-maʿrûf ve nehy-i ʿani’l-münkere9 verdiği ehemmiyette olduğunu keşfederek bir taraftan ʿilim tahsîline diğer taraftan hakâik-ı İslâmiyeden başkaca istifâdeye koyuldular. Elifbâları hurûf-ı munfasıla üzerine olduğu cihetle ʿilim tahsîli işinde Müslümanlara nispetle kıyâs kabûl etmeyecek derecede kolaylığa mâlik olduklarından dîn-i İslâm’ıŋ tahsîl-i ʿilme dâir olan evâmir-i celîlesiniŋ katʿîliğine binâʼen Müslümanlarıŋ demir leblebi çiğneyerek dirsek çürüterek beyin patlatarak yirmi otuz sene ʿömür ifnâsıyla yetiştirdiği ʿumûm millete nispetle; ʿadetleri mahdût ʿâlimlere mukâbil onlar zengin, fakîr, şehirli, köylü, kadın, erkek herkesiŋ hâline göre okuryazar olmasını teʼmîn ve millet içinde ibtidâʼî, iʿdâdî, ʿâlî tahsîlleri erbâbınıŋ aʿzamî miktarda vücût bulmasını ve’l-hâsıl herkesiŋ meftûr bulunduğu istiʿdâdıŋ inkişâfıyla devâm ve terakkî-i millet için vücûtları zarûrî olan sunûf-ı muhtelife mensûbîniŋ kemmiyet ve keyfiyetince matlûp sûrette yetişmeleri muvaffakiyetini hâsıl etmişlerdir. Fakat bu muvaffakiyet birden bire serîʿ olmamış. Çünkü bir taraftan dîn-i Mesîh’iŋ dîn-i İslâm kadar ʿilim tahsîlini âmir olmaması, diğer taraftan tıbâʿat îcât edilmemiş olduğundan kitaplarıŋ el yazısıyla yazılmak mecbûriyeti tıbâʿatıŋ icâdından soŋra kesb ettikleri sürʿati yaʿnî ʿâlem-i İslâm’ı çabucak geçmek fırsatını verememiş, ʿâlem-i İslâm birçok memleketlerde Garplılara mütefevvik kalmıştı. Fakat tıbâʿatıŋ icâdından soŋra iş değişmiş, herkesiŋ istediği kadar ucuz ve kolay okunur kitaplar tedârik edebilmesi imkânı hâsıl olmuş idiğinden yazıları munfasıl ve sâʼitli olan milletler şimendifer sürʿatiyle terakkîye başlamışlardır. ʿÂlem-i İslâm ise eski ʿArap atı sürʿatiyle kaldığından bi’t-tabiʿ geri kalmış ve bi’z-zarûre gerilemiştir. Şimdi burada dîn-i İslâm’ıŋ muktezâsı olarak “terakkiyât-ı fikriyye evvelâ Müslümanlarda başladığı ve Müslümanlar şuʿabât-ı sınâʿiyenin kâffesinde istiʿdâtlarını gösterdikleri hâlde niçin tıbâʿatın icâdına muvaffak olamamışlar?” suʼâli vârid-i hâtır oluyor ki pek mantıkî bir suʼâldir. Hem bu suʼâlin cevâbı ötekileriŋ bu kadar ileri gidip bizim geri kalmamızıŋ sebebini de îzâh edecektir. Evet, Müslümanlar her nevʿ hiref ve sanâyiʿde büyük istiʿdâtlar göstermişler ve bugünkü Garp terakkiyâtınıŋ pek mühim aksâmı sanâyiʿ-i İslâmiye’den müstefît olmuştur. Buna rağmen tıbâʿatıŋ icâdını düşünememiş olmaları garîptir. Fakat ağleb-i ihtimâle göre Müslümanlardan tıbâʿati düşünenler olmuştur. Lâkin yazımızıŋ muttasıl yazılması sebebiyle tıbâʿati tatbîk edebilmek için biŋden ziyâde kalıp yapılması iktizâ ettiği gibi bir de hareke ihtiyâcına binâʼen müşkilât kat kat fazla olduğundan böyle bir fikr-i îcâdıŋ hâtıra gelmesiyle vazgeçilmesi berâber olacağı âşikârdır. Hattâ merhûm İbrâhîm Müteferrika bizde tıbâʿati ilk tatbîke himmet ettiği vakit biŋ beş yüz kadar kalıp yaptırmak mecbûriyetinde kalmıştır ki keyfiyet-i memleketimiziŋ en eski hurûfât dökmecisi ve tıbâʿat-ı Osmaniyeye ciddî hizmetleri mesbûk olan Haçik Kigorkyan Efendi’den öğrenilebilir. O vakitten beri mütemâdiyen basitleştirilmesine çalışıldığı halde hâlâ beş yüze karîp eşkâl bulundurmak mecbûriyetindeyiz. Bununla berâber harekeli yazı basmak yine kâbil-i tatbîk değil denecek derecede müşkildir. 8 Bir kişide hiç bilgi olmadan Kuran-ı Kerim ona fayda verebilir mi? 9 İyiliği emretmek, kötülükten menetmek. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Hâlbûki bu fikr-i îcât munfasıl hurûf kullanan milletlerden bir mütefekkiriŋ ʿaklına gelince otuz kırk kalıp yapmakla hâsıl oluvereceği cihetle derhâl cesâret-bahş olması tabîʿîydi. Nitekim öyle olmuş ve görüldüğü vech ile dünyâ o sâyede şimdiki hâl-i müterakkîye gelmiştir. İşte bütün Avrupa mütefekkir ve ʿâlimleriniŋ müttehiden iʿtirâf ettikleri vech ile hurûf-ı munfasıla sâyesinde kolayca tıbâʿatıŋ îcât ve tatbîkine muvaffakiyet hâsıl olması Garp ʿâleminiŋ bugünkü mertebe- i kusvâ-i terakkîye vüsûllerini teʼmîn eden başlıca sebep olup bizim de yazılarımızıŋ hâlâ devâm etmekte olduğumuz gayr-i fennî tarzda kalması her türlü geriliklere sebep olmuştur. Burada yine ʿâlem-i İslâm’ıŋ evvelce muvaffak olduğu terakkiyâtıŋ hâtıra geleceğini düşündük. Evet, ʿâlem-i İslâm terakkî etmiş fakat yukarıda işâret ettiğimiz vech ile biŋ türlü zahmetlere katlanarak, yirmi otuz sene beyin patlatabilenlerden ʿâlimler, şâʿirler yetişmiş. Lâkin okuyup yazmanıŋ her sınıf ahâli miyânında kâfî derece intişârına muvaffak olamamış, bir taraftan Bağdat ve Kurtuba gibi merâkiz-i medeniyede ʿulûm ve maʿârif ve edebiyât ve sınâyiʿ mevkiʿ tutarken yarım sâʿat hâricinde bedâvet ve gazveler hükmünü sürmekte devâm etmiştir. Hâlbûki dîn-i İslâm’ıŋ muktezâsı (‫ ) طﻠﺒﺎﻟﻌﻠﻤﻔﺮﯾﻀﺔﻋﻠﯨﻤﺴﻠﻤﻮﻣﺴﻠﻤﺔ‬10 fehvâsınca her ferdiŋ hâline göre ʿilim sâhibi yaʿnî (ikrâ)11 emriyle ʿâmil olmasıydı. İşte bu, ʿâlem-i İslâm’da olamamış. Avrupalılarda olmuş. Sırr-ı muvaffakiyetleri de buradadır. Zîrâ milletleri kurtaracak olan içerilerindeki birkaç ʿâlim veya ʿallâmeler değil; her ferdiŋ haddince bir kıymet-i ʿilmiyesi olmasıdır. Şimdi buraları maʿlûm olduktan soŋra bu muttasıl yazınıŋ bize mûcip olduğu fenâlıklarıŋ bir kısmını azıcık îzâh edelim: 1. Evvelâ çocuklarıŋ geç ve güç okuyup yazmalarına sebep olmasını söyleyelim. Bunuŋ iki sebebi vardır: Çokluk, yokluk. Çokluk dediğimiz bir harfiŋ muhtelif şekilleri olmasıdır. Meselâ bizde bir harfiŋ önde, ortada, soŋda gelişine ve muhtelif harflerle sûret-i ittisâline ve daha bir takım hâllerde oluşuna göre sekiz on şekil aldığı vardır ki bunlarıŋ her biri çocuklar için gerek okumak ve gerek yazmak husûslarında ehemmiyetli müşkilâttır. Ekserîmiz küçüklükte çektiğimiz emekleriŋ farkında olmadığımızdan bu ehemmiyeti hakkıyla bilemeyiz, yazıları munfasıl olan milletlerde ʿaynı nevʿden harfleriŋ yalŋız birer şeklini öğrenmekle iş biter. Hattâ hıfz-ı sıhhat mekâtip mütehassısları tâbiʿleriŋ, güzellik vermek için bile olsa harfler üzerinde eŋ cüz’î taʿdîlât yapmalarını çocuklar için güçlük ʿaddederek menʿ ediyorlar. Her hâlde bu eşkâl-i tenevvüʿyü bizim çocuklarıŋ başka milletleriŋ çocuklarından yalŋız eşkâl-i hurûfu tanımak için lâ-ekal beş altı ay ve daha ziyâde fazla vakit sarf etmelerini mûcip olmaktadır. İhtimâl ki bu kadar farkı çok görmeyenler olur. Fakat bu ʿâlem, ʿâlem-i musâbakadır. Beş altı ay değil, beş altı günlük bir fark bile git gide gâyet büyük geriliği intâç eder. Diğer taraftan üç yüz elli milyon Müslüman’ıŋ dünyâ devâm ettikçe altı ay fazla vakit sarf etmesi az zâyiʿât mıdır? Hâlbûki fark bundan ʿibâret olmayıp bir taraftan bu güçlük sebebiyle milletiŋ kısm-ı aʿzamı okuyup yazmaktan vazgeçerek mahrûm olduğu gibi daha birçok mahzûrlar da vardır. Bir de yokluk demiştik. Yokluk kelimelerde sâʼitlerin (harekelerin) olmaması demektir. Bunun mûcip olduğu fenâlık iki türlüdür: Birisi kuvve-i hâfızaya ʿâʼit müşkilâttır ki meselâ; “hacim, harem, hüküm, hilim” kelimeleri hep üç harften mürekkep olduğu hâlde her biri başka vezinde okunuyor. Bunları öğrenmek için birer birer işitip ezberlemek lâzımdır. Bu nevʿ müşkilât o kadar muzır değildir. Belki de çocuğuŋ kuvve-i hâfızasını işlettiği cihetle bir taraftan fâydalı bile olur. Nitekim bu güçlük bizdeki kadar çok kelimelerde olmamakla berâber İngilizcede de vardır. Çocuklarda kuvve-i hâfıza çok faʿâl olduğundan çocuk bundan yılmaz. Fakat ikinci nevʿ yokluk güçlüğü kuvve-i hâkimeye ʿâʼit güçlüktür ki bu ancak bizim Müslümanlara ʿâʼit bir müşküldür. Meselâ “melek” kelimesini gören çocuk fethateyn ile melek okusa lâmıŋ kesriyle okunması lâzım gelen “melik” olursa hoca o sûretle tashîh eder. O vakit 10 İlim öğrenmek her Müslüman’ın üzerine farz kılınmıştır. 11 Oku. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN çocuk kuvve-i hâfızasına güvenerek “bir daha gördüğüm vakit lâmıŋ kesresiyle okurum” diye me’yûs olmaz. Fakat ʿaynı kelimeyi tekrar gördüğünde, lâmıŋ kesriyle okuduğu hâlde bu sefer hoca fethateynle yâhût zamm-ı mîm ile okunacağını ihtâr ederse bu sefer nesine istinât etsin. Kuvve-i hâfızasına istinâdı fâyda vermedi. Sinni on ikiyi geçmiş değilse kuvve-i hâkimesi daha hâl-i mebâdîde olduğundan ve bâ- husûs o kelimeleriŋ doğru okunabilmesi maʿnâya âşinâ olmaya, siyâk ve sibâktan istihrâca mütevakkıf bulunduğundan çocuk hocasına karşı bi’z-zarûr bir şey diyemeyerek “hâ hâ” der, dimâğı da alt üst olur. İşte her gün böyle birkaç kelimeye rast gelse hafızasına iʿtimâdı zâʼil olacağı gibi gayr-i mevcût veya gayr-i mütekâmil kuvâya ʿâʼit müşkilât karşısında ne yapacağını şaşırmış bir halde kalacağından eğer vakit ve zamanıyla mektepten kaçıp kurtulamazsa onuŋ dimâğı gayr-i tabîʿî harekât altında eziliyor, gayr-i tabîʿî bir sûrette teşekkül ediyor ve bunun netîcesi olarak teşebbüs-i şahsî için eŋ ziyâde elzem olan iʿtimâd-ı nefs meziyetinden mahrûm oluyor. Fakat mücâdele-i hayât için mevcûdiyet göstermek de lâzım olduğundan münâsebetli münâsebetsiz uğraşıp duruyor ve bu sebepledir ki fevka’l- ʿâde yaratılmış dimâğ sâhipleri istisnâ edilirse kuvâ-i dimâğiyesi ʿözürsüz ve tevâzünlü bir sûrette yetişmiş insanlar pek güç bulunuyor. İşte bu kuvve-i hâkimeye ʿâʼit müşkilâtından dolayıdır ki bizim muttasıl yazınıŋ tahsîl-i iptidâʼîniŋ taʿmîmi nokta-i nazarından mazarratı değil asıl İngilizler için hemen müşkil sayılmayacak kadar ehemmiyetsiz olan yazıldığı gibi okunmamak mahzûrundan, Çinceniŋ hiyeroglifiniŋ mazarrattından dahi pek ziyâdedir. Çinlileriŋ geçen seneden beri yazılarını fennîleştirmeye yaʿnî Japonlarıŋ altmış sene kadar evvel yaptıklarını yapmaya başladıklarını soŋ günlerde baʿzı gazeteler yazıyorlardı. Bu pek muhtemeldir. Tabîʿîdir ki onlar da ileri gidemedikleriniŋ sebebini yazılarınıŋ fennî olmadığından ileri geldiğini artık anlamışlardır. Bâ-husûs Japonlar gözleriniŋ önünde. Bizim birçok kimselerimiz Japonlarıŋ yazılarını fennîleştirmek sâyesinde terakkî ettiklerini ve ıslâh-ı hurûfu yapmadan evvel bir adım bile atamadıklarını bilmedikten başka hâlâ onlarıŋ eski hiyeroglif ile kalmış olduğunu zannederek yazımızı fennîleştirmedikten soŋra ilerlememiz ihtimâli yoktur denilince “Bizim yazı Japon yazısından da mı fenâdır? Bakın onlarıŋ yazıları terakkîlerine mâniʿ olmamış”… gibi sözlerde bulunurlar. Bazıları da “Japonlar Latin hurûfunu kabûl ettiler de öyle ilerlediler, biz de Latin hurûfunu kabûl edelim.” derler. Bunlarıŋ ikisi de yanlıştır. Japonlarıŋ terakkîsinde menfaʿati olan bir Avrupa devletiniŋ delâletiyle Japonlar altmış sene kadar evvel harflerini kendi me’lûf oldukları eski yazılarınıŋ şekillerini okşayan bir ıslâh-ı hurûf yaʿnî bizim kaç seneden beri kabûl ettirmek istediğimiz işi yapmışlar hayret-efzâ terakkîlerini o sûretle te’mîn etmişlerdir. Yeŋi yaptıkları yazınıŋ ismine yeŋi yazı (Hiragana) demişler. Bütün tahsîl-i iptidâʼî bunuŋla oluyor. Eski yazılarını (Kanagana) nâmıyla ipkâ etmişler. İsteyen onu da öğreniyor. Latin hurûfu dedikleri de Japon milleti hem gâyet muhâfazakâr ve ʿaynı zamanda hem bütün ʿâlemiŋ terakkiyâtına ʿalâkadâr olduğundan kendi çocuklarını rûhuna muvâfık fennî yazı ile yetiştirdikten soŋra Avrupa ve Amerika ile her nevʿ münâsebât-ı medeniyesini teshîl için Latin hurûfunu da öğrettiğinden icâbında onuŋla da yazı yazabiliyorlar. Nitekim bizim de tahsîl görmüşlerimiziŋ çoğu Latin harflerini tanırlar. Hele Mûsevîleriŋ çoğu Fransızca bilirler ve Latin hurûfuyla yazı yazarlar. Fakat Latin hurûfu millî harfleri değildir. Millî harfleri ʿİbrânî harflerdir. Hülâsa Japonlarıŋ terakkîsi ancak yazılarını bugün bizim kabûl ettirmek için uğraşmakta bulunduğumuz yeŋi yazı tarzında ıslâhtan soŋra mümkün olmuştur. Bunuŋ hilâfına olan iʿtikâtlar yaŋlıştır. Biz bunu her vakit ispâta hazırız. 2. Yazıdan asıl maksût olan okuyup yazmak öğrenmek husûsundaki ʿarz ettiğimiz müşkilât ve mazarratlarından başka olarak sıhhî ve iktisâdî birçok fenâlıkları vardır ki Avrupa ve Amerika hıfz-ı sıhhat-ı mekâtip ʿulemâsının kendi çocuklarınıŋ sıhhatleriniŋ muhâfazası için aradıklarını hülâsatü’l- hülâsa olarak ʿarz edelim. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Bir kere her harf mutlakâ ayrı ayrı olmalı ve iki harf arasında, harfiniŋ bacakları arasındaki mesâfe nispetinde aralık bulundurmalıdır. İkincisi harfleriŋ yüksekliği 3,71 yahut 4 puntodan aşağı olmamalıdır. Bizim harflerde bunuŋ hiçbir kâʿidesi yoktur. Meselâ serenli kâfıŋ (n12) yüksekliği sekiz on puntoyu bulduğu halde (‫) س‬13 yüksekliği bir puntoyu bulmaz. Üçüncüsü bir santimetre uzunluğu yerde altı yaşındaki çocuklar için altı, on iki yaşındakiler için altı buçuk, on iki yaşından yukarılar için yedi harften ziyâde ve bir santimetre murabbaʿına on beş harften ziyâde isâbet etmemelidir. Bu şartlarla dakîkada yüz, sâʿatte satır mahzûrsuz sûrette okunabilir. Satırlarıŋ tûlu sekiz, dokuz santimetreden fazla olmamalıdır. Dördüncüsü duvarlara asılan levhalarla harîtalardaki bütün kelimeler dört metreden kolayca okunabilmeli ve kırâat esnâsında nazar-ı tercîhan harfleriŋ üst nısflarına ve ilk kısımlarına isâbet ettiğinden bir satırıŋ alt nısfı örtülse de üst nısfı okutmaya kifâyet etmelidir ve bunuŋ içindir ki harfleriŋ ʿalâmet-i fârikaları üst kısımlarında olmalıdır. Bizim muttasıl yazılarda olduğu gibi meselâ “gidiyor musuŋuz” kelimesini okurken göz bir kere kâfıŋ serenine çıkıp müteâkiben tâ aşağıda yeniŋ noktasına inmek, soŋra yine çıkmak mahzûru olmayacak ki göz ve dimâğ çabuk yorulmasın. Hülâsa bizim muttasıl yazı hem müşkilâtı sebebiyle ahâlimiziŋ çoğunuŋ ve bâ-husûs köylü, fakîr ve kadınlarıŋ okuyup yazmadan mahrûm kalmasına, mektepleriŋ yapılmamasına, hattâ yapılanlarıŋ dahi yıkılmasına, köy hocalarınıŋ köylerde duramamasına, iyi hoca yetişmemesine sebep olduğu gibi vakt ü hâli zamânı müsâʿit olup da tahsîle devâm etmişleriŋ, dimâğlarınıŋ tevâzünsüz neşv ü nemâsıyla teşebbüs-i şahsî ve iʿtimâd-ı nefs hâssasından mahrûm olmalarına bâdî oluyor ve fenniŋ aradığı şerâʼiti hâʼiz olmadığından dolayı ʿarîz ve ʿamîk ve uzunca bir zamân kırâʼat ve mütâlaʿayı müstelzim-i ahvâlde devâmlı mütâlaʿaya mâniʿdir. Yaʿnî baʿzılarınıŋ “bizim yazınıŋ zahmeti öğreninceye kadar olup ondan soŋrası iyidir” demeleri doğru olmayıp mûcip olduğu mahzûr-ı ʿilmî ʿömrüŋ nihâyetine kadar ber- devâmdır. Soŋra terakkiyât-ı medeniye için ehemmiyetleri derkâr olan yazı makineleri, tıbâʿat makineleri ve hug telgraf makineleri istiʿmâl edilemiyor. Ve’l-hâsıl her türlü hüsrân ve izmihlâllerimiziŋ yâhût taʿbîr-i âharla maʿârifsizliğimiziŋ eŋ başlı sebebi yazımızıŋ fennî olmamasıdır. Binâʼen-ʿaleyh eŋ birinci işimiz fennî bir yazıya mâlik olmak için ne lâzımsa yapmaktır. Bunuŋ için iki yol var: Birisi bizim teklîf ettiğimiz vech ile harflerimizi ayrı ayrı yazıp aralarına ihtiyâca kâfî sâʼitler ʿilâve etmektir. İkincisi de Latin harflerini kabûl etmemektir. Biz Latin hurûfunuŋ rûh-ı millete tevâfuk etmemesi ve yirmi iki harf daha ʿilâve etmedikçe lisânımızı, edebiyâtımızı, lisân-ı dînîmizi yazamayacağı ve ʿilâve edilse dahi yine lisânı çığırından çıkaracağı cihetle Latin harfleriniŋ tabîʿî lehinde değiliz. Hem ne hâcet, Latin harfleri bizim yeŋi yazıdan iyi değil ki. Bi’l-ʿakis, bizim kendi harflerimizi ayrı ayrı yazıp aralarına birkaç şekil ʿilâve etmekle her vech ile Latin harflerinden ve bütün daha dünyâda ne kadar harfler varsa cümlesinden daha fennî, daha mükemmel, daha kullanışlı, daha muhassenâtlı yazıya mâlik oluyoruz. Hâl böyle iken Latin hurûfunu hâtıra bile getirmenin maʿnâsını anlamayız. Doktor Milaslı İsmail Hakkı 12 Latin harfiyle yazılmıştır. 13 Sin. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Adlı Makalesinin Değerlendirilmesi Doktor Milaslı İsmail Hakkı, Sebîlürreşât dergisinde Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi adlı makalesini 24 Temmuz ’da yayımlamıştır. Doktor; Enver Paşa’nın 12 Mart Ağustos tarihleri arasında kendi önerdiği sistemi değil, huruf-ı munfasılanın başka bir versiyonunu kısa süre de olsa uygulamış olmasına ve bundan vazgeçmesine rağmen yılına gelindiğinde dahi görüşlerini savunmaya devam etmektedir. Yazar bu makalesinde özetle şunları söylemektedir: İslamiyet bizim geri kalmamıza neden olmamıştır. Eğer İslamiyet’i belirtilen derece yaşayabilirsek hem bu dünyada hem de öbür dünyada maddi ve manevi kazançlı çıkarız. Leibniz’in “bana mükemmel bir dil verin, size büyük bir millet vereyim” sözünü yazar, alfabeye uyarlayarak “bana mükemmel bir elifba verin, size mükemmel bir medeniyet vereyim” şeklinde söylemekte ve medeniyetin temelini alfabeye dayandırmaktadır. Yazara göre, bizim dinimizin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, aslında Leibniz’in yukarıda söylediği sözü çok daha öncesinde söylemektedir. İslamiyet’in nüzulundan sonra uzun bir süre görülen İslam rönesansı ilimsiz kalmız nedeniyle devam etmemiştir. Avrupalıların tüm alanlarda gösterdikleri ilerlemenin nedeni elifbalarının huruf-ı munfasılaya dayalı olmasıdır. Avrupalılar alfabeleri sayesinde çağdaşlaşmıştır. Batı’nın başarısının temel nedeni matbaanın icadıyla toplumda herkesin istediği kadar ucuz ve kolay okunur kitaplar tedarik edebilmesidir. Böylece harfleri ayrı yazılan ve harflerin arasında ünlü harfleri gösteren milletler şimendifer süratiyle terakkiye başlamışlardır. İslam âlemi de yazısını ıslah etmediği için eski Arap atı süratiyle kaldığından geri kalmış ve zaruri olarak daha da gerilemiştir. Hâlbuki Müslümanlar her türlü sanat ve sanayide kabiliyet göstermişlerdir. Bugünkü Batı medeniyeti büyük oranda İslam sanayisinden beslenmiştir. Bizimkilerin buna rağmen matbaanın icadını düşünememiş olmaları garip gibi görülse de, yazımızın bitişik yazılması sebebiyle matbaayı dilimize uyarlamadığımız için binden fazla kalıp yapılması gerektiği ve bir o kadar da hareke ihtiyacına binaen müşkilat kat kat fazla olduğundan matbaa fikrinin akla gelir gelmez vazgeçileceği de aşikardır. Hatta yazar, İbrahim Müteferrika’nın matbaayı kullanmaya başladığında bin beş yüz kadar kalıp yaptırmak mecburiyetinde kaldığını bunun da o dönemin şahitlerinden öğrenilebileceğini ifade etmektedir. Doktor Milaslı İsmail Hakkı, ’dan beri Türkiye’de matbaa yazısı basitleştirilmeye çalışılsa da hâlâ beş yüze yakın şeklin kullanıldığını söylemektedir. Bununla birlikte harekeli yazı basmak işinin uygulanması da zordur. Hâlbuki harflerini ayrık yazan milletler matbaada otuz kırk kalıp yaparak harfleri sayesinde kolaylıkla ilerleme sağlayabilmektedirler. Bütün Batılı entelektüellerin birleşerek itiraf ettikleri üzere Batı, harflerini ayrı ayrı yazdıkları için kolaylıkla eserlerini basabilmektedir. Bu durum onların bugünkü gelişmişlik seviyelerine gelmelerinin başlıca mümessilidir. Biz de kullanmaya devam etmekte olduğumuz yazımızın, fennî olmayan özelliğinden dolayı Avrupa’dan geri kalmaktayız. Aslında Batı gibi İslam âlemi de ilerlemiştir fakat bin türlü zahmetlere katlanarak yirmi otuz sene beyin patlatabilenlerden âlimler, şairler yetişmiştir. Fakat bu durum çok küçük bir sayıyla kalmış, toplumun her katmanına ulaşamamıştır. Hâlbuki İslam dininin ilk emrinin oku olması sebebiyle herkesin hâline göre bu emri az ya da çok yerine getirmesi gerekirdi. İşte bu emri İslam âlemi değil, Avrupalılar yerine getirmiştir. Zira milletleri kurtaracak olan içerilerindeki birkaç âlim veya allâmeler değil her ferdin kendi çapında ilmî kıymete sahip olmasıdır. Yazar, bunları anlattıktan sonra Arap harflerini huruf-ı muttasıl (birleşik/bitişik) yazmanın zararlarının bir kısmını izah edelim demektedir. Birincil olarak çocukların geç ve güç okuyup yazmalarına sebep olmaktadır. Bunun da çokluk ve yokluğa dayalı iki sebebi bulunmaktadır. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Çokluk dediğimiz bir harfin muhtelif şekillerinin olmasıdır. Mesela bizde bir harfin önde, ortada, sonda gelişine ve muhtelif harflerle bitişmesi ve daha bir takım hallerde oluşuna göre sekiz on şekil aldığı vardır ki bunların her biri çocuklar için gerek okumak ve gerek yazmak hususlarında önemli bir zorluğu beraberinde getirmektedir. Çoğumuz küçüklükte çektiğimiz emeklerin farkında olmadığımızdan bu zorluğu hakkıyla bilemiyorduk. Harfleri birleştirmeden ayrık yazan milletler, aynı harfin yalnız birer şeklini öğrenmekle okuma yazma işini bitirmektedir. Harflerin başta, ortada ve sonda aldığı farklı şekiller sebebiyle bizim çocuklar, başka milletlerin çocuklarından beş altı ay ve daha ziyade fazla vakit sarf etmeleriyle ancak okuma yazma öğrenebilmektedirler. Diğer taraftan -o günkü rakamlarla- üç yüz elli milyon Müslüman’ın dünya devam ettikçe altı ay daha fazla vakit sarf etmesi az bir şey midir? Bir taraftan bu güçlük sebebiyle milletin çoğunluğu okuyup yazmaktan vazgeçmektedir. İkincil olarak yokluktan kastedilenin, harflerin arasında harekelerin (ünlü harfleri gösteren özel işaretler) olmamasıdır. Bunun iki türlü zararı vardır. Birincisi hafıza için zorluktur. Örneğin mesela, hacim, harem, hüküm, hilim sözcükleri hep üç harften oluşmakla birlikte vezinleri birbirinden farklıdır. Çocuğun bunları öğrenmesi için birer birer işitip ezberlemesi lazımdır. Bu durum başlangıçta belki çocukların hazıfalarını işlettiği için faydalıdır bile denilebilir. Hatta çocuğun hafızası yaşı sebebiyle çok faal olduğundan çocuk bundan yılmayacaktır da denilebilir. Fakat mesela, melek ve melik kelimelerinde olduğu gibi yazılışı aynı olan sözcüklerde çocuğa, hafızası bir yere kadar yardım edecektir. Çocuk o kelimeleri doğru okumak adına anlama ve bağlama bakması gerektiğinden dimağı alt üst olacaktır. Küçük çocuk, bu durumda tüm sözcüklerin yazımını da ezberlemek zorundadır. Çocuk her gün böyle birkaç örnekle karşılaşsa hafızasına artık güvenemeyecek, ne yapacağını şaşıracak, okuldan kaçıp kurtulmanın yoluna başvuracaktır. İşte bu yazılışı aynı sözcükleri hafızada tutma güçlüğü sebebiyle bizim birleşik yazımızın ilköğretimde hâlâ kullanılır olması, İngilizcenin yazıldığı gibi okunmamasından ve Çincedeki hiyeroglif yazının zararından bile daha büyük bir zarardır. Mesela yazılarındaki bu durumu gören Çinliler, Japonların altmış sene evvel yaptıkları gibi yazılarını fennîleştirmeye karar vermişlerdir. Çinliler de artık yazılarının onları ileriye götüremeyeceğini ve bunun için yazılarında bazı fennî değişiklikler yapmaları gerektiğini gözlerinin önündeki Japonlar aracılığıyla görmüşlerdir. Bizde hâlâ pek çok kişi, Japonların yazılarını fennîleştirmek sayesinde muasır medeniyet seviyesine çıktığını ve ıslah-ı hurufu (haflerin ayrık yazılması) yapmadan bir adım dahi atamadıklarını bilmemektedir. Hatta bazıları Japonların hâlâ hiyeroglif yazısını kullandıklarını düşünmektedir. Üstelik bu kişiler; Japonların yazılarının ilerlemeleri için engel olmadığını, bizim de şu an kullandığımız harfleri birleşik yazmaya dayalı huruf-ı muttasılanın Japon yazısından daha fena olmadığını iddia etmektedir. Bunlardan başka bir kesim de “Japonlar Latin hurufu kabul ettiler de öyle ilerlediler, biz de Latin hurufunu kabul edelim” demektedir. Zikrediken bu iddiaların hiçbiri doğru değildir. Çünkü Japonlar altmış sene önce bizim birkaç seneden beri kabul ettirmek istediğimiz işi yapmışlar ve eski yazılarını temel alarak harflerini fennî usulde ıslah etmişlerdir. Böylece Japonlar tüm dünyanın hayretle karşıladığı ilerlemelerini sağlamışlardır. Yeni yaptıkları yazının ismine yeni yazı (Hiragana) demişlerdir. Bugün okullarında bu yeni yazıyla faaliyet göstermektedirler. Japonların, Latin harflerini kullanmaya başladıklarını iddia edenler de; Japonların muhafazakar olduklarını, kendi çocuklarını milletlerinin ruhuna uygun fennî yazıyla (huruf-ı munfasıla gibi harflerinde değişiklik yaparak) yetiştirdikten sonra Avrupa ve Amerika’yla ilişkilerde bulunanların Latin harflerini öğrendiklerini ve bununla yazı yazdıklarını bilmeleri gerektiğini söylemektedir. Nitekim bizim okumuşlarımızın çoğunluğu da Latin harflerini tanımaktadırlar. Hatta Osmanlı tebaası olan Museviler de Latin harfleriyle yazı yazmaktadırlar. Fakat onların da millî alfabesi İbranî harfleridir. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN Yazar aslında burada bizim de millî alfabemizin Arap alfabesi olduğunu, bunda yapacağımız ufak tefek değişikliklerle bu yeni yazının okullarımızda zorunlu kılınmasını, isteyenlerin daha sonra hem eski usulü (huruf-ı muttasıla) hem de Latin harflerini öğrenebileceğini belirtmektedir. Yazar, kısacası Japonlar terakkilerini bugün bizim kabul ettirmek için uğraşmakta bulunduğumuz yeni yazı tarzında yaptıkları ıslaha borçludur demektedir. İkincil olarak yazar; yazıdan amacın okuma yazma öğrenmek ve öğretmek olduğunu, harfleri birleşik yazmanın zararlarını da beraberinde getirdiğini, bunların dışında sağlık ve ekonomik olarak da fenalıklarının olduğunu söylemektedir. Bu konuda Avrupa ve Amerika’daki uzmanların önerdiği ve bizim de ayrık yazarken uygulamamız gereken kaideleri yazar şu şekilde sıralamaktadır: 1. Her harf mutlaka ayrı ayrı yazılmalı ve iki harf arasında harfin bacakları arasındaki mesafe kadar aralık bulundurulmalıdır. 2. Harflerin yüksekliği 3,71 veya 4 puntodan aşağı olmamalıdır. 3. Harflerin; bir santimetre uzunluğu yerde altı yaşındaki çocuklar için altı, on iki yaşındakiler için altı buçuk, on iki yaşından yukarılar için yedi harften ziyade ve bir santimetre dörtlü on beş harften ziyade isabet etmemesi gerekir. 4. Duvarlara asılan levhalarla haritalardaki bütün kelimeler dört metreden kolayca okunabilmeli ve harflerin belirleyicisi üst kısımlarında olmalıdır. Yazar, bunlar sağlanırsa göz ve dimağın çabuk yorulmasının önüne geçileceğini iddia etmektedir. Doktor Milaslı İsmail Hakkı gibi makelenin sonuna gelindiğinde, huruf-ı muttasıl (Arap harflerinin arasına herhangi bir harf (ünlü) veya işaret koymadan birleşik yazmak) yazmanın zorlukları nedeniyle şunlarla karşılaşacağımızı düşünmektedir: “Köylü, fakîr ve kadınlar başta olmak üzere halkın çoğunluğunun okuyup yazmadan mahrum kalmasına, yeni okulların yapılmamasına, hatta yapılanların dahi yıkılmasına, köy hocalarının köylerde durmadığına, iyi hoca yetişmemesine sebep olacaktır. Zamanı ve durumu yerinde olup eğitimlerine devam edenlerin de, bu zorluklar ve onların sonuçları sebebiyle öz güvenlerinin oluşması engellenmekte ve kişisel gelişimlerini tamamlamalarının önüne geçilecektir.” Ayrıca Doktor; eski yazı bilimsel kurallara uygun olmadığından öğrenci için geniş ve uzunca bir süre derinlemesine okuma ve değerlendirme yapmasına da mani olduğunu, bu yüzden bazılarınıŋ “bizim yazının zahmeti öğreninceye kadar olup ondan sonrası iyidir” demelerinin gerçeği yansıtmadığını yazmaktadır. Doktor Milaslı İsmail Hakkı; harflerimizin fennî olmaması sebebiyle medeniyetimizin ilerlemesi için önemli olan yazı ve matbaa makinelerinin kullanılamadığını belirtmektedir. Yazar; bunu sağlamak amacıyla en birinci işimiz fennî bir yazıya sahip olmak için ne lazımsa yapmak gerektiğini, bunun da iki yolunun olduğunu söylemektedir. Birincisi bizim teklif ettiğimiz huruf-ı munfasılayı (harfleri ayrıkyazıp aralarına ihtiyaca kafi ünlüler koymak) kabul etmek, ikincisiyse Latin harflerini asla kabul etmemektir. Çünkü yazara göre Latin harfleri, milletin ruhuna uygun düşmez. Latin harflerine yirmi iki harf eklenmedikçe dilimizi, edebiyatımızı, dinimizi yazamayacağızı ve harfler eklense bile dili çığırından çıkaracağını söylemektedir. Ayrıca Doktor, Latin harflerinin huruf-ı munfasılaya dayalı yeni yazı sistemimizden iyi olmadığını belirtmektedir. Son olarak da yazar; Arap harflerini ayrı ayrı yazıp aralarına birkaç şekil ilave etmekle hem Latin harflerinden hem de dünyadaki tüm harflerden daha fennî, mükemmel, kullanışlı ve güzel yazıya sahip olabilecekken Latin harflerini kullanmayı akla bile getirmenin anlamı olmadığını yazmaktadır. XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” Sonuç Arap harflerinin ayrık yazılarak aralarına ünlü harflerin eklenmesine dayalı yeni yazı sisteminin (huruf- ı munfasıla) teorisyeni ve uygulayıcsı Doktor Milaslı İsmail Hakkı, yılında yazdığı Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi adlı makalesinde alfabenin eğitim, öğretim ve bilim dünyasındaki önemi konusunda görüşlerini ifade etmektedir. Yazarın huruf-ı munfasılaya dayalı olarak savunduğu yeni yazı sisteminin farklı versiyonu 12 Mart Ağustos tarihleri arasında çok kısa sürede de olsa uygulanmış ve sonrasından bu sistemden vazgeçilmiştir. Yazar makalesinde, İslam dininin geri kalmamıza neden olmadığını tam tersi İslam ve Kuran’ın belirttiği ölçüde yaşarsak iki dünyada da saadete ulaşırız demektedir. Doktor Milaslı İsmail Hakkı; Batılı uzmanların harflerinin ayrı ayrı yazılması sebebiyle kendi matbaa faaliyetlerinin kolaylıkla sağlandığını ve bu yüzden gelişmiş olduklarını kabul ettiklerini,bizim yazımızı hâlâ fennî usulde geliştirmediğimiz için maalesef geriliğe mahkum olduğumuzu ama tüm bu olumsuzluklara rağmen toplumumuzda sayısı az da olsa pek çok âlim ve şair yetiştiğini, fakat bunun toplumun tüm katmanlarına yayılamadığını, hâlbuki İslam’ın ilk emrinin “oku” olması sebebiyle herkesin az ya da çok kendi durumuna göre bir ilmi kazanarak kendi hayatına tatbik etmesi gerektiğini, İslam’ın bu emrini Avrupalıların yerine getirmesi sebebiyle onların çağdaşlaştığını, bir ulusun gelişmesi bireylerinin teker teker değil kollektif olarak hareket etmesine bağlı olduğunu dile getirmektedir. Makale sahibi; tüm bu sorunların Arap harflerinin birleşik yazmamızdan kaynaklandığını, bunun çocukların geç ve güç okuma-yazma öğrenmelerine sebep olduğunu ve toplumun bundan etkilenerek gelişmesini ötelediğini ve ileriye bıraktığını ifade etmektedir. Yazar; huruf-ı muttasılayla (harfleri birleşik yazmanın ve ünlül harfleri göstermemenin) temelde çokluk ve yokluk diyebileceğimiz ki sorunla bizleri karşı karşıya bıraktığını bildirmektedir. Ona göre; çokluktan kasıt Arap harflerinin kelimenin başında, ortasında ve sonunda farklı şekillere bürünmesidir. Bu da okumayı ve yazmayı zorlaştırmaktadır. Söz gelimi bir harfin sekiz on yazım şekliyle karşılaşırız. Bu farklı yazılımlar sebiyle bizim çocuklarımız Batı’daki akranlarına göre beş altı ay daha geç okuma yazma öğrenmektedir. Bu da çok önemli ve kapatılması zor bir süredir. Bu durum tüm İslam âlemi için düşünüldüğündeyse müthiş bir gecikmeyi de beraberinde getirmektedir ve ayrıca pek çok kişinin eğitim öğretim hayatını bitirmesine de neden olmaktadır. Yokluktan kastedilense bizim kullandığımız Arap alfabesinde harekelerin (ünlülerin) olmamasıdır. Bu da en başta hafıza için zorluk demektir. Çünkü Arap alfabesiyle yazdığımız bazı sözcüklerin yazılışı aynıdır. Çocuk okuma yazma öğrenirken hangi yazımın hangi sözcüğü karşıladığını anlamak için bağlama ve anlama bakmak durumunda kalmaktadır. Hâlbuki araya harekeler (ünlü harfler) eklesek bu durum ortadan kalkacak ve böylece çocuğun kafası karışmamış olacaktır. Yazılışı aynı sözcüklerin XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Ebubekir ERASLAN varlığı ve hangisinin hangisini karşıladığını ezberleme güçlüğü de çocuğu okul ve eğitimdan soğutmaktadır. Bizim birleşik yazmakla karşılaştığımız bu sorunlar hem Çincenin hiyeroglifle yazılması hem de İngilizcenin yazıldığı gibi okunmamasından daha büyük bir zorluktur. Çinliler bile yazılarındaki zorluğu görmüşler ve Japonların alfabelerini fennîleştirmek hususunda yaptıklarının benzerini kendi dilleri için de yapmaya hazırlanmaktadır. Doktor Milaslı İsmail Hakkı; Türk kamuoyunda bazı kimselerin Japonların muasır medeniyet seviyesine ulaşmalarında harflerini fennî usulde ıslah-ı huruf yapmalarıyla ulaştıklarını bilmediklerini hâlâ onların hiyeroglif yazıyı kullandıklarını düşündüklerini, bazılarının da Japonların eski yazılarının ilerlemeleri için engel olmadığını dolayısıyla bizim de çağdaşlaşmamız için huruf-ı munfasılaya geçmemizin bir anlamı olmadığını, bir diğer grubun da Japonların terakkilerinin Latin harflerini kabul etmelerine bağlı olduğunu bu yüzden bizim de Latin harflerini kabul etmemiz gerektiğini zikretmektedirler. Yazara göre bu iddiaların hiçbirisi doğru değildir ve yazarın birkaç yıldır kabul ettirmek istediği huruf-ı munfasılanın kendi dillerindeki varyantını Japonlar, altmış sene önce uygulamaya koyarak tüm dünyanın gözlerini kamaştıran terakkilerine ulaşmışlardır. Doktor Milaslı İsmail Hakkı; yeni yazıdan muratlarının bir an evvel herkesin kolayca okuma yazma öğrenmesi olduğunu, bunu da okullarımızda sağlamak için Batılı uzmanların tavsiyelerinin uygulanması gerektiğini belirtmektedir. Bu tavsiyelerse şunlardır: • Her harf ayrık yazılmalı ve aralarında boşluk bulunmalıdır. • Harflerin puntoları belli aralıkta olmalıdır. • Çocukların yaşlarına uygun şekilde öğretim materyallerinde kullanılacak yazılı görseller hazırlanmalıdır. Makalesinin sonuna gelindiğinde yazar şunları söylemektedir: Arap harflerinin eski usulde olduğu gibi (huruf-ı muttasıla) kullanmaya devam edilirse köylü, fakir ve kadınlar başta olmak üzere halkın büyük çoğunluğu okuma yazma öğrenmekten mahrum kalacak; yeni okullar yapılmayacak; yapılanlar yıkılacak; hocalar köylerinde durmayacak; iyi öğretim elamanı yetişmeyecek; öğrencilerde öz güven eksikliği olacak ve öğrenciler kişisel gelişimlerinde pek çok sorunla karşı karşıya kalacaklardır. Arap harfleri fennî usulde olmadığı için eğitimsiz bir toplumdayız. Bunu değiştirmek için yazımızı fennî şekle sokmalıyız. Bunun da iki yolu vardır. Birincisi bizim teklif ettiğimiz huruf-ı munfasılayı (harfleri ayrı yazıp aralarına ünlü harf/şekil koymak) kabul edip uygulamaya koymak ikincisiyse Latin harflerini asla kabul etmemektir. Çünkü Latin harfleri bizim milletimizin ruhuna, diline, kültürüne, edebiyatına uygun değildir. Eğer biz Arap harflerini huruf-ı munfasılaya göre ıslah edersek yani harfleri ayrı ayrı bitiştirmeden yazıp aralarına birkaç şekil (ünlü harf) eklersek hem Latin harflerinden hem de dünyadaki tüm alfabelerden daha bilimsel, mükemmel, kullanışlı ve güzel bir alfabeye sahip olmuş oluruz. Kaynakça Akçay, Y. (). Osmanlı Dönemi Alfabe Tartışmaları Bağlamında Dr. İsmail Hakkı Bey ve Islah-ı Huruf Cemiyeti. Y. Akpınar (Ed.) içinde : Uluslararası Türklük Bilimi Sempozyumu, (ss. ). Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yayınları. Çatalbaş, R. (). Milaslı Dr. İsmail Hakkı’nın hayatı, eserleri ve İslam ile görüşleri. Artuklu Akademi, 1(1), XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Huruf-ı Munfasılanın Teorisyeni Doktor Milaslı İsmail Hakkı’nın “Milletleriŋ Terakkîsinde Elifbânıŋ Hissesi” İslam Ansiklopedisi Sebîlürreşâd Dergisi (). seafoodplus.info (Erişim tarihi: ) Erat, M. (). Türk basınında alfabe meselesi (). (Yayımlanmamış Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi İstanbul. Erkek, M. S. (). Osmanlı Devletinde ilk Türkçü eğitim dergisi: Yeni Fikir. History Studies, 4(1), Karagöz, S. & Duman, T. (). yılları arası süreli yayınlarda yer alan eğitim görüşleri ve öneriler. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(35), Karakuş, S. E. (). Enver Paşa’nın alfabe ve yazı denemesi: ordu elifbası. Tarih Okulu Dergisi (TOD), 11(XXXVI), Kılıç, A. (). Çanakkale muallimle birliği dergisinde eğitim ve öğretimle ilgili görüş ve düşünceler. Çanakkale Araştırmaları Türk Birliği, 5(5), Milaslı İ. H. (). Milletlerin Terakkisinde Elifbanın Hissesi. Sebilürreşat, 17(), Özcan, M. & Bulut, N. (). Tıp dışındaki farklı alanlarda da iz bırakan Muğlalı üç hekim. Lokman Hekim Journal, 3(2), Özege, M. S. (). Eski harflerle basılmış Türkçe eserler kataloğu. cilt, İstanbul: Fatih Yayınevi Matbaası. Uyanık, E. & Çam, İ. D. (). Arap elifbasından Latin alfabesine geçiş sürecinde garpçı söylemler. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 14(29), XII. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir