bir istanbul masalı 3 / Bir Istanbul Masali (TV Series 2003–2005) - IMDb

Bir Istanbul Masalı 3

bir istanbul masalı 3

Sümer Tilmaç kimdir? Sümer Tilmaç kaç yaşında öldü? Sümer Tilmaç'ın yaşamı ve kariyeri...

Sümer Tilmaç ölümünün 8. yılında anılıyor.

SÜMER TİLMAÇ KİMDİR?

Sümer Tilmaç, 15 Temmuz 1948'de Malatya'da dünyaya geldi. Giritli Hasan Bey ile Türkmenistan göçmeni Rehber Hanım'ın oğlu olan Tilmaç, 1964'te Arena Tiyatrosu'nda oyunculuğa başladı.

İstanbul Belediye Konservatuvarından 1968'de mezun olan sanatçı, Münir Özkul ve Gazanfer Özcan'ın öğrencisi olarak yetişti ve kariyeri boyunca Türk tiyatrosu ve sinemasının sevilen isimleriyle aynı sahnede bir araya geldi.

Yaptığı bir açıklamada anne ve babasının da tiyatroya çok meraklı olduğunu belirten Tilmaç, "Her yerde mutlaka bir oyun oynuyorlardı. Annem bana hamileyken ben sahneye çıkmışım. O yüzden sahne hayatım biraz daha fazla." ifadelerini kullanmıştı.

SÜMER TİLMAÇ'IN SANAT YAŞAMI

Sümer Tilmaç, yaşamı boyunca 63 tiyatro oyununda sahne aldı.

Sadık Şendil tarafından yazılan "Yedi Kocalı Hürmüz" eserinde de rol alan usta oyuncu, yine Şendil'in kaleme aldığı "Kanlı Nigar" oyununda ise başrolleri Münir Özkul ve Altan Karındaş ile paylaştı.

Oyunculukta en fazla Münir Özkul ve Gazanfer Özcan'dan etkilendiğini her fırsatta ifade eden sanatçı, sinemada ilk olarak 1966'da Tanju Korel ile Sibel Göksel'in başrolü paylaştığı "Eşkıya" filminde rol aldı.

Oynadığı filmlerde birçok kez kötü adam karakterini canlandıran Tilmaç, yaptığı bir açıklamada bu konudaki düşüncelerini şöyle dile getirmişti:

"Almanlarla, Fransızlarla, İtalyanlarla, Amerikanlarla filmlerde oynadım. Fransızların vodvil tiyatrosunun biraz içindeyim. Fransızlar bütün aktörlere 'komedyen' der. Bizdeki komedi anlayışı ise farklıydı. Biraz yamuk olacaktınız, kulağınız başka bir yerde, gözünüz şaşı olacaktı. Biz bunlara gülerdik, böyle algımız vardı. O nedenle o zamanlar bana kötü adam rolünü layık gördüler. Neyse ki bu durum yavaş yavaş değişiyor. Kötü adam rolleriyle başladım, şimdi ise böyle devam ediyor. Yarın bakarsınız tekrar kötü adam rollerine dönerim. Bu durum, oyuncu olmanın gerektirdiği bir zorunluluktur. Şimdi kötü adam rollerini oynayanlara bakıyorum ve hiçbirini beğenmiyorum."

Sanatçı, 1993-1997 arasında yayımlanan ve büyük beğeniyle izlenen "Süper Baba" dizisinde canlandırdığı rolle de dikkatleri çekti.

"Reis Bey", "Kuruluş Osmancık", "Osmanlı Cumhuriyeti", "Meraklı Köfteci", "Vatandaş Rıza", "Ah Güzel İstanbul", "Gırgıriye", "Kılıbık", "Damga", "Acı Dünyalar", "Kahpe Bizans", "Hemşo" ve "Çakallarla Dans" adlı yapımlarda da oynayan sanatçı, 210'dan fazla film ve dizide rol aldı.

"Karaoğlan" adlı televizyon dizisinde de oynayan sanatçı, "Son" filmindeki rolüyle 2002'de verilen 7. Sadri Alışık Ödülleri'nde "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödülünü aldı.

Kendi yazdığı "Ispanaktan Nağmeler" adlı film için 2005'te yönetmen koltuğuna oturan usta oyuncu, filmin başrolünü de kendisi üstlendi.

Sümer Tilmaç, 2010'da vizyona giren, Murat Şeker'in yönetmenliğini üstlendiği "Çakallarla Dans"ın ardından aralarında "İkizler Firarda", "Şenlikname: Bir İstanbul Masalı" ve "Pak Panter"in de olduğu filmlerde rol aldı.

SÜMER TİLMAÇ NEDEN ÖLDÜ?

Katıldığı bir düğünde geçirdiği kalp krizi sonucu 12 Haziran 2015'te hayatını kaybeden sanatçı, ölümünden önce "Polis Akademisi: Alaturka" ile "Zilin Sesi" filmleri için kamera karşısına geçmişti.

YAŞAMINI, "SÜMERCE" ADLI OYUNUNDA İŞLEDİ

Hayat hikayesini eğlenceli bir dille kaleme alan Tilmaç, vefatından kısa bir süre önce, "Sümerce" adlı komedi oyununu sanatseverlerle buluşturdu. Sahnedeki 50. yılını da "Sümerce" ile kutlayan sanatçı, oyuna ilişkin şu değerlendirmeyi yapmıştı:

"Anılar, yaşanmışlıklar enteresan. Bir şeyler kötüymüş gibi yaşanıyor fakat aradan zaman geçtiğinde mizah oluyor. Bizim de öyle oldu. Bir zamanlar meşakkat diye yapılan her şeyi, bugün bakıldığında aradan geçen zaman içinde çok başka noktalarda düşünmeye başlıyorsunuz. O da çok güzel oluyor."

Tilmaç, kendisine hep "Anılarını yazar mısın?" diye sorulduğunu aktararak, "Ben de onlara hep şöyle bir cevap verdim: Yazmak yerine sahnede bunu anlatmak istiyorum. İyi ki de öyle demişim ve öyle yapmışım." demişti.

Karakter oyuncusu olarak canlandırdığı her rolle akıllarda yer edinen sanatçı, katıldığı bir televizyon programında, oyunculuğun emek işi olduğuna işaret ederek, şu değerlendirmeyi paylaşmıştı:

"Benim de hoşuma giden, unutamadığım filmler hangileri diye sorduklarında, 'para alamadığım filmler.' diyorum. Bizim kaderimizde böyle bir şeyler var. Biz bu işten para kazanmaya değil, bu işi yapmaya gelenlerdeniz. Bunu da yüreklilikle söylüyorum. Tabii ki hayatımızı idame ettirmek anlamında para kazandığımız işler de oluyor."


Sümer Tilmaç

kaynağı değiştir]

 

Ömer Arhan

 

 

 

Behiye Arhan

 

 

Cemal Kozan

 

 

 

Suzan Kozan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Demir Arhan

 

 

Selim Arhan

 

 

Esma Kozan Arhan

 

Çiçek Kozan

 

Ozan Kozan

 

 

Oyuncu kadrosu ve karakterler[değiştir

Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı

Masalbilime girişim çocukluğumdan beri değişik kişilerden, değişik yer, zaman ve üsluplarda dinlemiş olduğum öyküler vasıtasıyladır. Şunu hemen ekleyeyim ki, tabiatı icabı nisyân ile malûl olan insan hafızasının ancak ve ancak bu tür kulaktan kulağa dolaşan hikâyelerin sözlü veya yazılı biçimde dile getirilmesi ve buralardaki kimi tuhaf ayrıntıların ön plana çıkarılarak iyice belirginleştirilmesi yoluyla canlı ve hatta dimdik ayakta tutulabileceğine olan inancım günden güne güç kazanıyor. Kim bilir, belki de zamanla bir zorunluluk halini alacak olan bu durum, şimdinin olduğu denli, geçmişin ve geleceğin anahtarını da elinde tutmakta.

Tabii bu bağlamda ilk akla gelen soru masal-mitos bağıntısı olacaktır, çünkü her iki anlatı türünde de iç içe verilmektedir düş ve gerçek. Ancak burada kesinkes ayırt edilmesi gereken bir nokta da yok değil. Oldukça dikkate değer bir varsayıma göre, efsanelerdeki tanrılar, bir zamanlar gerçekten yaşamış ve öldükten sonra apotheosis yoluyla ölümsüzlük mertebesine yükseltilmiş kahramanlardır. Sözgelimi, Grek mitolojisini ele aldığımızda, söz konusu mitoloji ile onu yaratmış olan insan topluluğunun nesnel tarihi arasındaki yadsınması olanaksız ilişkiyi açıkça görürüz. Batı yazınının temel taşı niteliğindeki İliada destanı, yukarıda sözü geçen düş/gerçek birlikteliğine mükemmel bir örnek teşkil etmektedir. Truva gerçekten de tanrıçalar arasında yapılmış bir güzellik yarışması sonucunda mı mahva sürüklenmişti? Akhilleus’un ölüm nedenini topuğunun Styx’in gizemli sularından payını alamamış oluşuna mı bağlamalıyız acaba? Ya da Hektor tanrıça Athena’nın kurnazca bir oyununa gelerek mi koşmuştur ölümcül yazgısına? Efsane bu sorulara ‘evet’ yanıtını vermekte. İşte bu noktada düşün, düşgücünün, kurmacanın kaçınılmaz bir biçimde gerçeğe karıştığına, geçiştiğine, iki kategori arasındaki duvarları yıkarak yerle bir ettiğine tanık oluyoruz. Bize sunulan anlatı, içindeki kişi ve olayların kalın bir sis perdesi ardında bulanıklaştığı karmaşık bir öyküdür artık.

Peki masal nedir? Başka bir deyişle, mitos-tarih çizgisi üzerinde nereye yerleştirebiliriz masalı? Sadece tek bir noktaya değil, elbette.

Çünkü gerçekle gerçeküstü arasındaki o ipincecik çizgide defalarca gidip gelir masal. Az gidilir, uz gidilir, dere tepe düz gidilir, altı ay bir güz gidilir, sonra bir de dönülüp arkaya bakılır ki, bir arpa boyu yol gidilmiş. Deve tellal, pire berberdir, insan kendi annesiyle babasının beşiğini tıngır mıngır sallayabilir masallarda. Kimi zaman ipe un bile serilir ve iğne deliğinden kervan geçirildiği de olur, eğer bu ise gereken. Başı arşa değen devlerin, sağ göğsünü sol omzuna, sol göğsünü sağ omzuna atan devanalarının, bir dudağı yerde bir dudağı gökte arapların önümüzde resm-i geçit yaptığını görürüz. İnsanlar hayvana, hayvanlar insana dönüşür. Aynaların dile gelip konuşması, doğrusu ya, pek ahval-i adiyeden sayılmak gerekir masalın hayal örgüsü içinde. Kötüler her defasında da kırk katırla kırk satır arasındaki kaçınılmaz seçimlerini yapmak zorunda kalırlar mutlaka. Canlarını küçük cam şişelerde saklayan büyücüler, yakalanacaklarını anlayınca bir lâhzada beyaz bir güvercine dönüşüveren peri kızları, cennet bahçesindeki billûr saraylarında mesut bir hayat süren peri padişahları, Serendip tahtında hüküm sürmekte olan üç talihli köse kardeş, girişini kocaman sihirli bir taşla örttükleri mağaralarında Karun’un hazinelerini saklayan kırk haramiler, kurnazlıkları sayesinde devleri dize getirmeyi bilen cüceler, gözleri değirmen taşı büyüklüğündeki kediler, ağızlarından alev saçan yedi başlı ejderhalar, dayanıp dayanıp en sonunda orta yerlerinden çatır çatır çatlayan sabır taşları, yarısı kadın yarısı yılan şahmeranlar ve yeşil hotozlu zümrüd-ü anka kuşları masalın bize sunduğu rüya yaratıklarıdır hep. Bu insanlar, hayvanlar ve varlıklar nerede ve ne zaman yaşamışlardır? “Evvel zaman içinde, memleketin birinde...” diye karşılık verir bu sorulara masal. Bazen eğer ola ki yer ve zaman belirtilmişse, olup bitenle gerçek bir bağı olduğu düşünülemeyecek kentler ve tarihlerdir bunlar. Ve tabii aynı şey kişiler için de geçerlidir. Adsızdırlar ya da bir adları varsa eğer, yalnızca anlatıya bir kolaylık ve akıcılık katmak için verilmiştir bu adlar onlara veya belki de amaç belli bir özelliğe ya da farklılığa dikkat çekmektir. Ama, sonuç olarak, güvenilirliği epeyce kuşku götürür bir isim ve bilgi seliyle boğar bizi masal ve ister istemez kaptırırız kendimizi bu önlenemez akışa.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır