topal asker şiiri hikayesi / Topal Asker (Hüseyin Nihal ATSIZ) | funduszeue.info

Topal Asker Şiiri Hikayesi

topal asker şiiri hikayesi

Unutulan milli kahramanlar&#x; tarihin tozlu sayfalar&#x;ndan ç&#x;kartarak, maneviyat&#x; közlenmiş neslin milli duygular&#x;n&#x; yeniden alevlendiren bir romanc&#x;&#x; Türk Edebiyat&#x; Tarihi&#x;ni yazabilecek yetkinlikte bir edebiyatç&#x;, emsaline az rastlan&#x;r bir Tarihçi&#x; Ömrünü dergi neşretmekle, kitap yazmakla harcam&#x;ş bir muharrir ve tabutluklarda acuna meydan okumuş hakiki bir dava adam&#x;: Hüseyin Nihâl ATSIZ.

&#x;bnülemin Mahmud Kemal &#x;nan&#x;&#x;n,  &#x; Atl&#x;y&#x; at&#x;ndan indirecek derecede şiddetli yaz&#x;lar yazan  sözleriyle tan&#x;mlad&#x;ğ&#x; Ats&#x;z Bey, hiç şüphesiz, edebi ve fikri kimliğini oluşturan türlü meziyetlerinin hangisiyle ele al&#x;n&#x;rsa al&#x;ns&#x;n, Cumhuriyet tarihimizin en s&#x;ra d&#x;ş&#x;, belki de en ilgi çekici şahsiyetlerindendir.

Bu yaz&#x;da ise, Ats&#x;z Bey&#x;in -romanc&#x;l&#x;ğ&#x; kadar parlak olmasa bile- birçoğu zihinlere kaz&#x;nm&#x;ş olan şiirleri yazmaya muktedir şairliğinden ziyade; şiirlerinin geneline hâkim olan  savaş mefhumunu, şiirlerinin tamam&#x;n&#x; incelemenin bu hacimde bir çal&#x;şmayla mümkün olmamas&#x; sebebiyle üç eser alt&#x;nda inceleyeceğiz.

 

1)Yakar&#x;ş Şiiri

Bildiğiniz gibi Ats&#x;z Bey&#x;in bütün şiirleriYollar&#x;n Sonu adl&#x; eserde toplanarak vefat&#x;ndan önce neşredilmeye başlanm&#x;ş, günümüzde de hâlen yeni bask&#x;lar&#x; yap&#x;larak okuyucuyla buluşmaya devam etmektedir. Kitab&#x; elimize ald&#x;ğ&#x;m&#x;zda, esas&#x;nda işimizin tahmin ettiğimizden daha kolay olacağ&#x;n&#x; fark ediyoruz. Zira kapağ&#x; açar açmaz,  kitab&#x;n ilk şiiri olan ( senesinde neşredilmiş)  Yakar&#x;ş  adl&#x; eser adeta savaş ç&#x;ğl&#x;klar&#x;yla karş&#x;l&#x;yor bizi:

Anlamay&#x;z hayat&#x; felsefeyle, ilimle;
Hayat çelik ellerle at&#x;lan zar olmal&#x;.
Rahat yatakta ölmek acep olmaz m&#x; çile?
Kanl&#x; s&#x;n&#x;r boylar&#x; bize mezar olmal&#x;.

_Yakar&#x;ş, I. K&#x;t&#x;a

Ats&#x;z Bey, savaşla özdeşleşen diğer epik çizgide eser vermiş şairlerden farkl&#x; olarak, şiirlerinde tarihin yapraklar&#x;na s&#x;k&#x;şm&#x;ş savaşlar&#x; konu edinmekten ziyade, sürekli olarak yeni bir savaş&#x;n hasretini şiirleştirmiştir.  Çanakkale&#x;ye Yürüyüş adl&#x; eserini okuyanlar, O&#x;nun şu sözlerini hat&#x;rlayacak ve bu görüşüme hak verecektir: K&#x;n&#x;nda çok duran k&#x;l&#x;ç paslan&#x;r&#x; Türk k&#x;l&#x;c&#x; paslanmamal&#x;d&#x;r. Zaten Türk tarihi bize en uzun bar&#x;ş devremizin ancak 23 y&#x;l sürdüğünü gösteriyor. Lozan&#x;dan beri 10 y&#x;l geçti. Demek ki yeni savaşlar yaklaş&#x;yor. Eğer tarih bir tekerrürse ve tarihin kanunlar&#x;, kaideleri varsa biz en çok 13 y&#x;la kadar yeni bir savaşa gireceğiz demektir

Ats&#x;z Bey&#x;in savaşa olan hasretinin yan&#x;nda bir diğer dikkat çekici konu ise; yeni bir savaş kadar, kimi zaman şanl&#x; ve kahramanl&#x;k dolu bir şehadete, kimi zaman ise k&#x;l&#x;ç veya üç kuruşluk bir kurşunla dökülecek kana hasret duyuşu ve ölümü yenmiş bir ruh haliyleşiirlerini kaleme alm&#x;ş olmas&#x;d&#x;r:
Tasa m&#x;d&#x;r yakarsa bir kurşun kalbimizi?
Ne ç&#x;kar süngülerle delinse bağr&#x;m&#x;z?
Bu kurşunlar, süngüler öldüremezler bizi
Belki diner onlarla ezeli kalp ağr&#x;m&#x;z

_Yakar&#x;ş, V. K&#x;t&#x;a

O, sadece şiirleri ve yaz&#x;lar&#x;yla değil, yaşay&#x;şla da (sözlerin kuru bir laf kalabal&#x;ğ&#x;ndan ibaret olmad&#x;ğ&#x;n&#x; ispatlarcas&#x;na) hiçbir zaman dünyaya ve nimetlerine iltifat etmeden, inand&#x;ğ&#x; yolda yaşam&#x;ş ve dünyan&#x;n nimetlerinden mahrum yaş&#x;yor olmak onu inand&#x;klar&#x;ndan asla döndürememiştir. Şiirin ilerleyen m&#x;sralar&#x;nda, Ats&#x;z Bey&#x;in, gündelik hayat ve dünya arzular&#x;ndan uzak oluşuna şahitlik edecek m&#x;sralarla karş&#x;laş&#x;yoruz:

Gam m&#x; ceylân gözlüler bize yâr olmasa?
Yeter ki k&#x;l&#x;çlarla süngüler yâr olmal&#x;.
Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?
Savaş ve er meydan&#x; bize mezar olmal&#x;.

_Yakar&#x;ş, VIII. K&#x;t&#x;a
Sürekli olarak s&#x;n&#x;r boylar&#x;n&#x;, cenk meydanlar&#x;n&#x;, kanl&#x; harp sabahlar&#x;na hasret çeken Ats&#x;z Bey&#x;in, bu hasretin tezahürü olarak savaş&#x;n  çelik-çomak  misali oynand&#x;ğ&#x; çağlara da zaman zaman özlem duyduğuna şahit oluyoruz:

Bir gün olur, elbette eski beğler dirilir;
Yine k&#x;l&#x;ç kuşan&#x;r tarihteki paşalar.
Yine şanlar al&#x;n&#x;p nice canlar verilir,
Yiğit ak&#x;n&#x;m&#x;zdan yine dünya şaşalar

_Yakar&#x;ş, IX. K&#x;t&#x;a

Yine Bat&#x;l&#x;lar&#x;n üçünü Kosova&#x;da
Topraklara sereriz, bir değil, bir kaç&#x;n&#x;.
Çekilince k&#x;l&#x;çlar yeniden Haçova&#x;da
Paramparça ederiz Cermenliğin haç&#x;n&#x;

_Yakar&#x;ş, XI. K&#x;t&#x;a

Genç Fâtih&#x;in ordusu yine tekbir al&#x;nca
Söndürürüz kâfirin Meryem Ana mumunu
Haritadan sileriz Tuna&#x;ya at sal&#x;nca
Ulah&#x;&#x;n&#x;, S&#x;rb&#x;&#x;n&#x;, Bulgar&#x;&#x;n&#x;, Rum&#x;unu.

_Yakar&#x;ş, XII. K&#x;t&#x;a

Şiirin son k&#x;t&#x;as&#x; ise, Ats&#x;z Bey&#x;in şiirlerinde hâkim olan fedakârl&#x;k, cesaret, kahramanl&#x;k, savaş ve ölüm mefhumlar&#x;n&#x;n tamam&#x;n&#x;n bar&#x;nd&#x;ğ&#x; müstesna bir bölüm olarak göze çarp&#x;yor:

Yar&#x;n Yavuz dirilip bize buyruk verince
K&#x;zg&#x;n kum çöllerini yeni baştan aşar&#x;z.
Kanlar&#x;m&#x;z sebildir; ak&#x;tarak hepsini
Belirsiz mezarlarda an&#x;lmadan yaşar&#x;z

_Yakar&#x;ş, XV. K&#x;t&#x;a

senesinde kaleme al&#x;nan bu eser, Ats&#x;z Bey&#x;in şiirlerindeki kahramanl&#x;k, savaş ve ölüm mefhumlar&#x;n&#x;n her k&#x;t&#x;ada yeni baştan kenetlendiği bir şiir olarak dikkat çekmektedir.   Yine senesinde kaleme ald&#x;ğ&#x; Çanakkale&#x;ye Yürüyüş adl&#x; eserinden bir bölüm daha paylaş&#x;rsak eğer,  san&#x;r&#x;m Ats&#x;z Bey&#x;in savaşa olan özlemini ve arzusunu çok daha iyi kavrayabiliriz:

&#x;Çünkü biz art&#x;k insaniyet ve bar&#x;ş değil, milliyetçilik ve savaş istiyoruz. &#x;nsaniyetperverlik köpekliktir&#x; Hay&#x;r! Biz bar&#x;şta değiliz. Biz savaşç&#x;y&#x;z.

2)Topal Asker Şiiri

 

Ats&#x;z Bey&#x;in, senesinde neşrettiği bu otuz beyitlik şiiri; meçhul bir savaşta gazi düşen askerimizin, bacağ&#x;yla dalga geçen genç bir kad&#x;na verdiği cevab&#x;n &#x;hikayesi&#x;nin şiire dökülmüş hâli olarak karş&#x;m&#x;za ç&#x;kmaktad&#x;r:

  Ey saçlar&#x; &#x;alâgarson&#x; kesik han&#x;m k&#x;z!
Gülme öyle bana bak&#x;p sen ars&#x;z ars&#x;z!

Bacağ&#x;mla alay etme pek topal diye
Bir sorsana o topall&#x;k nerden hediye?

_Topal Asker, I. ve II. Beyit

Bu iki beyitle başlayan şiir, ilerleyen bölümlerde Topal Asker&#x;in genç k&#x;za yönelttiği sorularla devam eder&#x;

Gadamer&#x;in  Sadece ara s&#x;ra değil, fakat daima, metnin anlam&#x; yazar&#x;n niyetini aşar sözü, tam da bu şiir için söylenmiştir. Zira kuru bir kafiye yumağ&#x;ndan fazlas&#x;n&#x; anlamaya çal&#x;şarak bakt&#x;ğ&#x;m&#x;z zaman şiirde gördüğümüz; Şiiri yazd&#x;ğ&#x; zaman yirmi bir yaş&#x;nda olan genç Ats&#x;z&#x;&#x;n,  Topal Asker figürü alt&#x;nda özüne sad&#x;k, fakir ve fedakâr Anadolu insan&#x;yla; ayağ&#x;yla dalga geçen k&#x;z&#x;n şahs&#x;nda dönemin zengin, bohem ve vurdumduymaz neslini çarp&#x;şt&#x;rd&#x;ğ&#x;d&#x;r. Devam eden m&#x;sralara göz atmak, bu düşüncemizin yazar&#x;n niyetini aşsa bile, sav&#x;m&#x;z&#x;n bir varsay&#x;mdan fazlas&#x; olarak önümüzde durduğunu gösterecektir:

Yaylalar&#x; geçtik, karl&#x; dağlar&#x; aşt&#x;k;
Siz salonda dans ederken biz savaşt&#x;k

_Topal Asker, IV. Beyit

Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz

_Topal Asker, IX. Beyit

Sen yabanc&#x; kucaklarda yaşarken her gün
Yap&#x;yorduk biz de kanla, barutla düğün

Sen o s&#x;cak odalarda cilveli, mahmur
Dolaş&#x;rken&#x; Biz de tipi, f&#x;rt&#x;na yağmur

Kar alt&#x;nda kanlar döktük, canlar y&#x;pratt&#x;k;
Aç yaşad&#x;k, susuz kald&#x;k, taşlarda yatt&#x;k

Sen aç&#x;lm&#x;ş bir bahard&#x;n, biz kara k&#x;şt&#x;k
Bizden üstün ordularla böyle çarp&#x;şt&#x;k&#x;

_Topal Asker, XI, XII, XIII ve XIV. Beyit

 

Devam&#x;nda, kullan&#x;lan harflerden seçilen kelimelere kadar top yekûn sertleşen şiir, soru sormaktan ziyade adeta iki nesil aras&#x;nda hesaplaşmaya dönüşür:

Sana karş&#x; hayk&#x;ran&#x;, mecbursun, dinle;
Bugün hesap göreceğiz art&#x;k seninle:

Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşk ile bin belâl&#x; işe can atan

Anam, babam, kar&#x;m, k&#x;z&#x;m eziliyorken
Dağlar kadar yükün alt&#x;nda&#x; Gel cevap ver, sen

Bana anlat, anlat bana siz ne yapt&#x;n&#x;z?
Köpek gibi oynaşt&#x;n&#x;z, fuhuşa tapt&#x;n&#x;z!

_Topal Asker, XVI, XVII, XVIII ve XIX. Beyit

Ve Topal Asker, sözlerini daha da şiddetlendirerek devam eder:

Ey nankör k&#x;z, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

Onun için topal kald&#x; böyle bacağ&#x;m,
Onun için tütmez oldu art&#x;k ocağ&#x;m.
_Topal Asker, XXI ve XXII. Beyit

&#x;lerleyen m&#x;sralarda, beklentimize ve varsay&#x;mlar&#x;m&#x;za ters düşmeyecek şekilde Ats&#x;z Bey&#x;in m&#x;sralar&#x;na buruk, ancak şerefli ve heybetli bir ölüm havas&#x; siner yeniden:

Nazl&#x; nazl&#x; yat&#x;yorken sen yataklarda
Sallanarak öldük biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağr&#x;m&#x;z,
Bu amans&#x;z boğuşmada öldü yar&#x;m&#x;z

Ya siz nas&#x;l yaşad&#x;n&#x;z? Bizim kan&#x;m&#x;z
Size şarap oldu sanki&#x; Şehit can&#x;m&#x;z

_Topal Asker, XXIII, XXIV ve XXV. Beyit

3)Dâvetiye Şiiri

 

&#x;talya&#x;n&#x;n meşhur faşist lideri Benito Musolini (nam&#x; diğer Duçe), senesinde yapt&#x;ğ&#x; bir konuşmas&#x;nda &#x;talyanlar&#x;n tarihi emellerinin Asya ve Afrika&#x;da olduğunu söylemesi Türk-&#x;talyan ilişkisinin gerilmesine neden olur. &#x;talya&#x;n&#x;n senesinde Türk sahillerine yak&#x;n adalar&#x; (Özellikle Leros Adas&#x;) tahkim etmesi ise gerilimi iyice t&#x;rmand&#x;r&#x;r.

Ömrünün hiçbir döneminde, milli mes&#x;elelere duyars&#x;z kal(a)mam&#x;ş olan Ats&#x;z Bey ise, 17 milyonluk Türkiye&#x;den 44 milyonluk &#x;talya&#x;ya meydan okuyan bu destans&#x; şiiri kaleme al&#x;r:

Ey Benito Musolini! Ey gayet yüce,
&#x;talyanlar başvekili muhterem Duçe!
&#x;şittim ki yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş ordular&#x;n yeşil Bosfora

m&#x;sralar&#x;yla alayc&#x; bir giriş yapt&#x;ğ&#x; şiirinde, tarihinden ald&#x;ğ&#x; gücü m&#x;sralar&#x;na aç&#x;kça işlemekten çekinmez:

Buyursunlar&#x; Bizim için savaş düğündür;
Din Arab&#x;&#x;n, hukuk sizin, harp Türk&#x;lüğündür.
Açlar nas&#x;l bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanl&#x; savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular indir!
Çarp&#x;şal&#x;m, en doğru söz süngülerindir!
Kalem, f&#x;rça, mermer nedir? Birer oyuncak!
Şaheserler sungtilerle yaz&#x;l&#x;r ancak!
Çağr&#x; Beğ&#x;le Tuğrul Beğ&#x;in kurduğu devlet
&#x;talyal&#x; melezlerden üstündür elbet;
Bizim eski uşaklar&#x; alda yan&#x;na
Balkanlardan doğru yürü er meydan&#x;na

 

Her sat&#x;r&#x; mazisine duyduğu övünç ve tarifsiz bir savaş arzusuyla yaz&#x;lm&#x;ş bu şiirin devam&#x;nda ise girizgâh&#x; kadar etkileyici bir beyit bizi selamlar:

Dirilerek baş&#x;n&#x;za geçse de Sezar
Yine olur Anadolu size bir mezar.

Senesinde, Orhun Dergisi&#x;nde yay&#x;nlanan Savaş Aleyhtarl&#x;ğ&#x;  isimli makalesinde;

Napolyon Moskova&#x;ya kadar gittikten sonra esarette ölmüş olabilir. Fakat Fatih sekiz ülkeyi açt&#x;ktan sonra Fatih olarak öldü. Kayser Wilhelm de yurdundan kaçmağa mecbur kalm&#x;ş olabilir. Kanunînin ölüsü ise Almanya içinden &#x;stanbul&#x;a kadar bir zafer alay&#x; ihtişam&#x;yla gelmişti. Savaş kötü bir şey olsayd&#x; bugün Anadolu bizim elimizde kalmazd&#x;. Çünkü biz Anadolu&#x;yu savaşla, su gibi düşman kan&#x; ak&#x;tarak, kendi kan&#x;m&#x;z&#x; da cömertlikle sel gibi dökerek ald&#x;k. Savaş kötü bir şeyse 10 y&#x;l sonra, &#x;te &#x;stanbul&#x;u almam&#x;z&#x;n &#x;üncü y&#x;l&#x;n&#x; kutlamayal&#x;m. Fatih&#x;e lanetler savural&#x;m. Çünkü sald&#x;ran oydu. Rumlar yurtlar&#x;n&#x; müdafaa ediyorlard&#x;. Son iki üç as&#x;rl&#x;k tarihimizde, k&#x;ymet olarak, milletler aras&#x; terazinin kefesine savaş tan ve kahramanlar dan başka atacak bir şeyimiz olmad&#x;ğ&#x; için de savaş&#x; kutlu bilmeğe mecburuz.   Sözleriyle savaş&#x;n milletimiz nazar&#x;nda önemine değinen Ats&#x;z Bey, bu makaleden üç sene önce kaleme ald&#x;ğ&#x; Dâvetiye  şiirinde de, düşünce dünyas&#x;n&#x;n bir tezahürü olan sözleriyle bizleri şaş&#x;rtmaz ve &#x;talyan&#x;lar&#x;n bu küstah hareketinin de bir savaş sebebi olduğunu düşünür.  Olas&#x; bir savaşta ise Türklerin zaferinden emin olarak şu sat&#x;rlarla devam eder şiirine:

Belki fazla bel bağlad&#x;n şimal komşuna,
Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,
Tan&#x;yoruz Atilla&#x;dan beri Cermeni,
Farkl&#x; m&#x;d&#x;r Prusyal&#x; yahut Ermeni?
Senin dostun Cermanya&#x;ya biz Nemse deriz,
Bir gün yine Beç önünde düğün ederiz.

Söyle, kara gömlekliler etmesin keder;
Ölüm-dirim savaş bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat yine biz Osmanl&#x;, sen Venediksin!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.
Bu hayaller zamanlar&#x; h&#x;zla aşmal&#x;,
Gök Türklerle Romal&#x;lar karş&#x;laşmal&#x;!
Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!
K&#x;l&#x;çlar&#x;m&#x;z k&#x;nlar&#x;ndan ç&#x;kmaya görsün!

&#x;

Devam&#x;nda gelen sat&#x;rlar ise şairin ruhunda kopan cengin adeta kâğ&#x;da dökülmüş halidir. Ats&#x;z Bey ruhunda tasavvur ettiği savaş&#x; şöyle tarifler:

Kayalara çarpmal&#x;d&#x;r korkunç türküler!
Dalmal&#x;d&#x;r gövdelere çelik süngüler!
Sert dipçikler ezmelidir nice başlar&#x;!
Ecel kuşu ay&#x;rmal&#x; arkadaşlar&#x;!
En yiğitler serilmeli en önce yere!
K&#x;z&#x;l kanlar yerde taş&#x;p olmal&#x; dere!
Ülkü denen nazl&#x; gelin erde şan ister!
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.

Her f&#x;rsatta düşman&#x;n&#x; aşağ&#x;lamaktan ve gözdağ&#x; vermekten geri durmayan Ats&#x;z Bey, s&#x;rt&#x;n&#x; yaslad&#x;ğ&#x; binlerce y&#x;ll&#x;k mazisinin gücüyle devam eder şiire:

Damar&#x;nda var m&#x; senin böyle bol kan&#x;n?
Türkün kan&#x; bir eşidir lavl&#x; volkan&#x;n!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,
Karş&#x;s&#x;nda olmasayd&#x; şanl&#x; &#x;Türk Budun&#x;
Belki gerçek olacakt&#x; bir gün umudun,

&#x;nsanoğlu ümitlerle dolup taşmal&#x;,
Aryalarla Turanl&#x;lar karş&#x;lamal&#x;.
Tabiat&#x;n yürüyüşü belki yavaşt&#x;r;
H&#x;z verecek biricik şey ona savaşt&#x;r!

Sadece tarihinden ald&#x;ğ&#x; güçle de yetinmeyen şair, al&#x;ş&#x;lm&#x;ş&#x;n d&#x;ş&#x;na ç&#x;karak; makarnadan bulgura, likörden ayrana var&#x;ncaya dek bu iki milletin kültürünü, edebiyat&#x;n&#x; ve folklorunu da çarp&#x;şt&#x;r&#x;r şiirinde:

Keskin olur likörlerden ayranla k&#x;m&#x;z,
Karnera&#x;y&#x; yere serer Tekirdağl&#x;m&#x;z.
Yurdumuzun çok taraf&#x; olsa da kuru
Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru&#x;
Biz güleriz Façyo&#x;lar&#x;n felsefesine,
Dayan&#x;r m&#x; k&#x;rk&#x; bir tek Türk efesine?
Bizim yan&#x;k Fuzuli&#x;miz engin biz deniz!
Karş&#x;s&#x;nda bir göl kal&#x;r sizin Dane&#x;niz!
Bizler ulu bir ç&#x;nar&#x;z, sizler sarmaş&#x;k!
&#x;Generaller &#x;Paşalarla atamaz aş&#x;k! ..
Ey &#x;talyan başvekili! Ey Musolini!
&#x;ki &#x;rk&#x;n kabarmal&#x; as&#x;rl&#x;k kini&#x;
Hesab&#x;n&#x; göreceğiz elbette yar&#x;n
Yedi yüzlü, yedi dilli &#x;talyan&#x;lar&#x;n!

Yakar&#x;ş şiirinde   Genç Fâtih&#x;in ordusu yine tekbir al&#x;nca /Söndürürüz kâfirin Meryem Ana mumunu  m&#x;sralar&#x;n&#x; kâğ&#x;da döken Ats&#x;z Bey, bu şiirde de benzer şekilde Sultan Fatih&#x;ten örnek vererek şiiri devam ettirir:

Irk&#x;n&#x;z&#x; hiçe sayd&#x; Hazreti Fatih.
Biraz daha yaşasayd&#x; Hazreti Fatih
Ne Venedik kalacakt&#x;, ne Floransa&#x;
Hoş geldiniz diyecekti bize Fransa!
Haydi, hamle kâfirindir&#x; &#x;lkönce sen gel
Ecel ile zaman bize olmadan engel!
Burda tanklar yürümezse etme çok tasa;
Sungtilerle çarp&#x;şmad&#x;r savaşta yaşa.
Olma böyle sinsi çakal yahut engerek!
Bozkurt gibi, kartal gibi doğüşmek gerek!

K&#x;l&#x;ç Arslan öldü sanma, yaş&#x;yor bizde!
Atila&#x;nin ateşi var içimizde!
Kanije&#x;nin gazileri daha dipdiri!
S&#x;n&#x;rdad&#x;r Pilevne&#x;nin k&#x;rk bir askeri!
Edirne&#x;de Şükrü Paşa bekliyor nöbet!
Dumlup&#x;nar denen şeyi bilirsin elbet!
Şehitlerden elli milyon bekçisi olan
As&#x;lmaz bir kayad&#x;r bu ebedi Vatan!

  

Sonuç Yerine:

Ats&#x;z Bey&#x;in Yollar&#x;n Sonu adl&#x; şiir kitab&#x;n&#x; incelediğimizde mevcut olan otuz alt&#x; şiirden on dördünün savaş mefhumuyla işlenmiş olduğunu görüyoruz.  &#x;ncelememizi derinleştirdiğimizde, bu on dört şiirin tamam&#x;nda istisnas&#x;z olarak ve ayr&#x;ca içinde savaş mefhumunun yer bulmad&#x;ğ&#x; birçok şiirde de ilaveten ölüm temas&#x; işlendiğine şahit oluyoruz. Bu elde ettiğimiz bilgiler &#x;ş&#x;nda, Ats&#x;z Bey&#x;in bir savaş şairi olduğu gerçeğinin yan&#x;nda, ölümden korkmayan/ölümü yenmiş ama ayn&#x; zamanda ölüme özlem duyan cesur ancak melankolik bir ruh haline sahip olduğu sonucuna ulaşmam&#x;z zor olmayacakt&#x;r.  Esas&#x;nda işkencelerle, zindanlarla, sürgünlerle ve mücadelelerle geçirdiği yetmiş senelik hayat&#x;n neticesinde,  ilkbahar&#x;n gelişini kutlayan pastoral eserler b&#x;rakmas&#x;n&#x; beklemek de biraz haks&#x;zl&#x;k olurdu san&#x;r&#x;m.

Ats&#x;z Bey&#x;in ard&#x;ndan Macar Kraliyet Askeri Akademisi Sab&#x;k Ord. Profesörü &#x;mrevon Tahnt, şu sözleri söylemiştir: Nihâl Ats&#x;z, büyük bilgin ve tarihçi olarak takdir z&#x;mm&#x;nda ne ald&#x;? Nobel mükâfat&#x; m&#x;? Şeref doktora payesi mi? Veya fahri üniversite profesörlüğü mü veya bununla ilgili ödemeler mi? Hay&#x;r! Kendisine hapishanenin loş hücresi lay&#x;k görüldü!

&#x;mrevon Tahnt ne yaz&#x;k ki hakl&#x;yd&#x;. Üstelik Prof. Dr. Ayhan Songar&#x;&#x;n sözleri de Tahnt&#x;&#x; destekler nitelikteydi. Songar derdi ki: Ats&#x;z Hoca, mesela Fransa&#x;da yaşasayd&#x; ve orada bir Frans&#x;z Milliyetçisi olarak ölseydi, heykeli Pantheon&#x;a dikilir daha sağl&#x;ğ&#x;nda Akademisine al&#x;n&#x;r ve ölümünde devlet, resmi cenaze töreni düzenlerdi

Tüm bu söylenenler ac&#x; birer hakikat olsa da, esas hakikat Ats&#x;z Bey hâlinden hiçbir zaman hâlinden şikâyetçi olmamas&#x;yd&#x;.  Ne işkenceden y&#x;ld&#x;, ne de darbelerle sindi. Tek suçu milletini sevmek olan Ats&#x;z Bey, farelerin bile yaşamaktan imtina edeceği tabutluklarda gecelerce aç susuz bekletildi&#x; Ne Nobel ödülü istedi, ne doktora, ne de mükâfat.  O, ömrü boyunca hiçbir zaman talep eden taraf olmad&#x;, hep isteklere cevap verdi&#x; Sürekli bir mücadele içinde, sürekli bir üretim ile inand&#x;klar&#x; uğrunda fedakârl&#x;klar yaparak tüketti hayat&#x;n&#x;. Ve yetmiş senelik koca ömründe acundan tek bir dileği oldu&#x; O tek isteğini de Selam adl&#x; şiirinde dile getirdi:

Bir gün dolaş&#x;rken &#x;rk&#x;m&#x;z&#x;n gürbüz erleri
Ad&#x;m ad&#x;m dolaş&#x;rken kutlu yerleri
Vaktiyle bir Ats&#x;z varm&#x;ş derlerse ne hoş
An&#x;lmakla hangi gönül olmaz ki sarhoş?

Bu yaz&#x;yla bizler  vaktiyle bir Ats&#x;z varm&#x;ş dedik ancak Ats&#x;z Bey&#x;in gönlünü sarhoş edebildik mi?

Kim bilir?

Ruhun şâd olsun Ats&#x;z Bey&#x;

etiket Hüseyin Nihal Atsız'ın Kaleminden 10 Etkileyici Şiir

Haberler

Genel Kültür

Sanat

Hüseyin Nihal Atsız'ın Kaleminden 10 Etkileyici Şiir

12 Ocak tarihinde İstanbul'da doğdu. Türk yazar, şair, tarihçi ve düşünce insanıdır. Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğü savunan sanatçılar arasında öne çıkmıştır ve bu konuda pek çok makale, şiir yazmıştır.

Geri Dönen Mektup

Geri Dönen Mektup

Mutlak Seveceksin

Mutlak Seveceksin

Eski Bir Sonbahar

Eski Bir Sonbahar

Yolların Sonu

Yolların Sonu

Topal Asker

Topal Asker

Selâm

Selâm

Karanlık

Karanlık

O Gece

O Gece

Sesleniş

Sesleniş

Özleyiş

Özleyiş

/i/Tarih

+2

Türk ordusu 37 yıldan beridir Rus ve Ermeni işgalindeki Kars, Ardahan,Artvin ve Batum gibi doğudaki şehirlerimizi Ermeni ve Rus mezaliminden kurtarmak için bir sefer düzenler. Yıllardan beri Ermenilerin ve Rusların zulmünden canlarına yeten ve tahamül edemeyen birkaç Türk Genci sefere giden Türk Ordusuna katılmak için köyden ayrılır. Onlardan biri de Ahmet Turandır. Kars'ın derecik köyündendir. 2 yıllık evlidir. 1 kızı vardır. Ailesi ile helalleşip yola koyulur. Türk Ordusu aralık ayının son günlerine doğru Aşkale tarafından Allahu Ekber dağlarına tırmanır. Zor çıktıkları dağda Tipiye yakalanırlar ve birçoğu donarak şehit olur (Ruhları Şad, Mekanları Uçmağ olsun). Ahmet Turan sağ çıkar, hatta birkaç askerimizi daha donmaktan kurtarır. Komutanı bu gayretlerinden dolayı onu çok beğenir ve yanına alır. Çok kayıp veren Türk Ordusu Erzuruma çekilir. Daha sonra destek kıtalarından birkaçı Irak Cephesine yollanır. Ahmet Turanda bu kıtalardan birinin komutanının yaveri olarak görev alır. Ne yazıktır ki Aziz Türk Ordusu Arapların ihanetine uğrar (Burdan tüm Arap sevicilerinin amk!). Sonucunda Türk Ordusu bu cepheyi de kaybeder. Zorlu çatışmalar da Ahmet Turan da bacağından yaralanır ve iyi bir tedavi göremez, bunun sonucunda topal kalır.
Gün gelir savaş biter.

Ahmet Turan memleketine, köyüne geri döner. Ancak köye geldiğinde buralardaki insanların Ermeniler tarafından katledildiğini görür. Ailesi de vahşice öldürülmüştür. Ahmet Turan günlerce köyde üzüntüden ağlar durur. Herkesi elinden geldiği kadarıyla gömer ve mezar yapar. Sonra aklına komutanı gelir ve istanbula doğru yol alır.

Aylar sonra istanbula (işgal edilmiş vaziyette) gelir. Komutanının yeri Avrupa yakasındadır. Avrupa yakasına geçmek için vapura biner. Perişan haldedir. Kıyafetleri yırtık ve eskimişti, Topaldı, Uzun süredir yıkanmamıştı. Vücudu ve ruhu aynı ülkesinin durumu gibidir. Saçı Sakalı birbirine karışmış, Heryeri yara izi ile dolmuş bir durumdaydı. Vapurda hemen karşısında birkaç yetişkin kadın ve kız (Şimdiki Pelinsular işte amk) oturmaktadır. Aralarından birisi Ahmet'e bakar ve yanındakilere birşeyler söyler. Sonra hepsi Ahmet Turana bakıp gülmeye başlar. Hepsi de Avrupa tarzında giyinmişlerdir. Ahmet Turan bu durum karşısın da mahvolur. Yıllarca onlar için savaşmıştı. Onlardan sadece bir miktar sevgi ve saygı beklemişti. Ama onlar tam tersine bu büyük Kahramana bakıp bakıp aptalca gülmüşlerdi.

Neden böyle yaptıklarını anlayamaz. Sonra geçenler de bir arkadaşının anlattıkları gelir. Arkadaşı ona istanbula işgalciler geldiğinde birkaç kadın ve erkek Fransızlara çiçek atıp, Pasta ve Çörek veriyorlarmış demişti. Acaba onlarda bu hainlerden miydi? diye düşünüyordu. Kendi vatanın da garip hissetmeye başlamıştı. Vapurdan inip komutanının evini arar, soruşturur ve bulur. Komutanı onu görünce hemen kucaklaşır ve gözyaşları birbirine karışır. Ahmet Turan çocuk gibi ağlamaktadır. içeri geçerler ve dertleşirler. Ahmet başından geçenleri iyice anlatır. Orada ayrıca Askeri Tıp öğrencisi funduszeue.info Atsızda bulunmakta ve olanları dinlemekteydi. Ahmet Turan'ın anlattıklarından sonra Atsız bu şiiri yazar.

Article


Hüseyin Nihal Atsız'ın Topal Asker Şiirinin Hikayesi (Political)

Posted 7 years ago by

LayCrown   
Report





Selamun Aleyküm. Benim Adım Mustafa Sertaç. Bu benim suna daki ilk makalem. Konusu da tarihi bir bilgi olsun istedim. Hüseyin Nihal Atsız'ın Topal Asker diye bir şiiri vardır. O Şiirin hikayesini bulmuştum. Part part gördüğüm için part part atacağım

Şiiri Dinlemek İçin Tıklayınız




Topal Asker

Ey saçları “alagarson” kegib hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Bacağımla alay etme pek topla diye.
Bir sorsana o topallık nerden hediye ?

Sen Şişli’de dansederken her gece, gündüz
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.

Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
Benim bütün elbisemden… Hatta kendimden…
Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

Neyim? Bir hiç… işe güce yaramaz, topal…
Sen sağlamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
Dolaşırken… Biz de tipi, fırtına, yağmur,
Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık

Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık…
Gülme bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

Sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belalı işe can atan

Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında… Gel, cevap ver, sen
Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda…
Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.
Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki… Şehit canımız

Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!…
Gerçi salonlarda “yıldız” dı senin adın,
Hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!

Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

Hüseyin Nihâl ATSIZ




Hüseyin Nihâl Atsız'ın Topal Asker şiirini yazmasına sebep olan hadise:

yılının Aralık ayı. Kışın en şiddetli günleri. Türk Ordusu 37 yıldan beridir Rus ve Ermeni işgali altında bulunan Kars, Ardahan, Artvin ve Batum şehirlerini Rus ve Ermeni zulmünden kurtarmak için Doğu'ya sefer düzenler. Enver Paşa komutasındaki Türk Ordusu Allahüekber Dağları'ndan aşarak düşman ordularını arkadan kuşatıp imha etmek istemektedir.Öncü kuvvetler Sarıkamış, Selim ve Kars'ın yol güzergâhındaki köyleri gizlice seferber ederler. Türk Ordusu'nun harekete geçtiğini haber alan köylüler, Türk Ordusu'na yardım etmek için hummalı bir çalışmaya koyulurlar. Hayvanlar kesip kavurma yapar, buğday kavurup kavurga, kavut hazırlar, uzun süre bayatlamayan lavaş ekmekler pişirir; çoraplar, kazaklar örer, keçe çarıklar dikerler.

Yıllardan beridir Ermenilerin ve Rusların baskı ve zulmünden canlarına yeten ve tahammül edemez duruma gelen bazı Türk gençleri ise Rusların, Ermenilerin tehdit ve takiplerine aldırmaksızın silahsız, donanımsız olarak köylerinden ayrılır, Türk Ordusuna katılmak için yollara düşerler.

Palasını beline bağlayıp, azığını sırtına alarak Türk Ordusu'na katılmak için yollara düşen gençlerden birisi de Ahmet Turan'dır.

Ahmet Turan, Kars'ın Derecik köyündendir. iki yıldır evlidir. Bir kızı vardır. Annesi, babası ve eşiyle vedalaşıp bir gece yarısı köyünden ayrılır.

Bütün Türk anne ve babalar artık evlatlarının Ermenilerle, Ruslarla mücadele etmelerine, onlara karşı savaşmalarına engel olmuyorlar, hiç bir eğitim almayan yavrularının cepheye koşmalarına ses çıkarmıyorlardır. Çünkü yapacakları başka şey kalmamıştı. Rusların fedailiğini yapan Taşnak ve Hınçak Ermenileri ve Rumlar gemi azıya almışlardı. Türklere yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Köyleri basıyorlar, insanları öldürüyorlar, mallarını yağmalıyorlar, kadınlarını kızlarını kaçırıyorlardı. Halk çâresizdi. Ya canlarından olacaklardı ya da sefil zelil yaşayacaklardı. Ölmeyi sefil ve zelil yaşamaya tercih ediyorlardı.

Ahmet Turan'ın da annesi ve babası ona engel olmamışlar, bilâkis ardından su serpmişler dualar etmişlerdi.

Ahmet Turan, Oltu önlerinde Türk Ordusu'na kavuşur. Ona destek kıtaların birisinde görev verilir. Ordu hareket halindedir.
Türk Ordusu Aralık ayının son günlerinden Aşkale tarafından Allahüekber Dağı'na yönelir. Çok zorlukla çıktıkları dağın üzerindeki platoda tipiye tutulurlar. Ordunun büyük bir bölümü donarak şehit olur. Sağ kalan askerlerden birisi Ahmet Turan'dır. Hatta birkaç askeri de donmaktan o kurtarmıştır.

Komutanı o geceki gayretlerinden dolayı onu çok beğenir ve yanına alır.

Türk Ordusu, büyük bir talihsizlik olarak düşmanla savaşamadan iklimin azizliğine uğrar ve savaşamaz duruma gelir.

Büyük kayıplar veren Türk Ordusu Erzurum'a çekilir. Kısa süre sonra destek kıtalarından birkaçı Irak cephesine gönderilir. Ahmet Turan da bu kıtalardan birisinin komutanının yaveri olarak Irak cephesindedir.

ingilizlere karşı savaşan 6. Türk Ordusu'na destek verirler. ingilizleri bozguna uğratırlar. Bir ingiliz tümenini generalleriyle birlikte esir alırlar. Ne yazık ki Türk Ordusu bu cephede de Arapların azizliğine, daha doğrusu ihanetine uğrar. ingilizlerin bağımsızlık vaadlerine ve dağıttıkları altınlara aldanan Araplar Türk Ordusu'nu arkadan vururlar. Bu amansız çatışmalarda Ahmet Turan bacağından yaralanır. iyi bir tedavi göremez. Yaraları iyileşir ama bacak kemiğinin eğri tutması sebebiyle ayağı garip bir görünüm alır. Topallayarak yürümektedir.

iki yıl kadar bu bölgede ingiliz-Hint ve aldatılmış Araplara karşı savaşırlar. Ne hazin ki Bağdat'ı Araplara bırakmak zorunda kalırlar. O günlerde istanbul'dan bir emir gelir. Destek kıtalarından birkaçı Galiçya'ya gidecektir. Ruslara karşı savaşan Türk kolordusuna katılacaklardır.

Ahmet Turan'ın içinde bulunduğu kıta da gidecektir. Komutanı onu zütürmek istemez. Ahmet Turan, kıtasından ayrılmamak için komutanına yalvarır yakarır. Sonunda arzusuna kavuşur. Komutanı onu yine yanında zütürür. Aylardan sonra Galiçya önlerindedirler.

iki yılı aşkın bir süre de bu bölgede bulunurlar. Almanlarla birlikte Ruslara karşı savaşılar. Zaman zaman çok sor durumlarda kalırlar.

Ahmet Turan birçok arkadaşını kaybeder. Birçok arkadaşı sakat kalır. Nice arkadaşı atılan bombaların altında parçalanıp meleklere katılır. Kendisi de bir kez daha yaralanır. Siperdeyken kafasına hedeflenen kurşun sakat bacağına saplanır. Bir şarapnel parçası da burnunu, çenesini dağıtır. Yine iyi bir tedavi yapılamaz. Ayağı daha da eğri ve sakat kalır. Yüzü gözü tanınmaz olur.

Türkler bu cephede de Amerika'nın ve Bulgaristanların hıyanetine uğrar ve perişan bir vaziyette çekilirler.

Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Türkler, Avusturya-Macaristan ve Almanya ile birlikte savaşı kaybederler. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra istanbul'a dönerler.

Askerler terhis edilir. Ahmet Turan da silahını teslim eder. Silahı ile birlikte ruhunu, canını bıraktığını zanneder. Kendisiyle özdeşleşen silahından ayrı yaşayamayacağını düşünür. Düşmanları için göz dağı, kendisi için arkadaş, kardeş olan, güvendiği, dayandığı silahı artık onunla değildir. Bir değnek bulur, şimdiden geri ona dayanarak yürüyecektir.

Memleketine, köyüne dönmek istemektedir. Yedi yıldır köyünden, eşinden, çocuğundan, anne ve babasından haber alamamıştır. Onların hasretiyle buram buram yanmaktadır. Onlarla kucaklaşacağı anı, onlara savaş hatıralarını anlatacağı günü aramaktadır. Topal bacağıyla kanatlanmış kuş gibidir. Uçmak istiyor, havalanıp köyüne konmak, yıllardır yolunu gözleyen eşine, çocuğuna ulaşmak istiyordur.




2. Ci part ilgi görürse 1 saat sonra gelir (Sığmadı bi de bu arada )



LayCrown





Previous article:
(7 years ago)

ESim

or

By clicking 'Sign Up!', you agree to the Rules and that you have read the Privacy Policy.

About the game:


USA as a world power? In E-Sim it is possible!

In E-Sim we have a huge, living world, which is a mirror copy of the Earth. Well, maybe not completely mirrored, because the balance of power in this virtual world looks a bit different than in real life. In E-Sim, USA does not have to be a world superpower, It can be efficiently managed as a much smaller country that has entrepreneurial citizens that support it's foundation. Everything depends on the players themselves and how they decide to shape the political map of the game.

Work for the good of your country and see it rise to an empire.

Activities in this game are divided into several modules. First is the economy as a citizen in a country of your choice you must work to earn money, which you will get to spend for example, on food or purchase of weapons which are critical for your progress as a fighter. You will work in either private companies which are owned by players or government companies which are owned by the state. After progressing in the game you will finally get the opportunity to set up your own business and hire other players. If it prospers, we can even change it into a joint-stock company and enter the stock market and get even more money in this way.


In E-Sim, international wars are nothing out of the ordinary.

"E-Sim is one of the most unique browser games out there"

Become an influential politician.

The second module is a politics. Just like in real life politics in E-Sim are an extremely powerful tool that can be used for your own purposes. From time to time there are elections in the game in which you will not only vote, but also have the ability to run for the head of the party you're in. You can also apply for congress, where once elected you will be given the right to vote on laws proposed by your fellow congress members or your president and propose laws yourself. Voting on laws is important for your country as it can shape the lives of those around you. You can also try to become the head of a given party, and even take part in presidential elections and decide on the shape of the foreign policy of a given state (for example, who to declare war on). Career in politics is obviously not easy and in order to succeed in it, you have to have a good plan and compete for the votes of voters.


You can go bankrupt or become a rich man while playing the stock market.

The international war.

The last and probably the most important module is military. In E-Sim, countries are constantly fighting each other for control over territories which in return grant them access to more valuable raw materials. For this purpose, they form alliances, they fight international wars, but they also have to deal with, for example, uprisings in conquered countries or civil wars, which may explode on their territory. You can also take part in these clashes, although you are also given the opportunity to lead a life as a pacifist who focuses on other activities in the game (for example, running a successful newspaper or selling products).


At the auction you can sell or buy your dream inventory.

E-Sim is a unique browser game. It's creators ensured realistic representation of the mechanisms present in the real world and gave all power to the players who shape the image of the virtual Earth according to their own. So come and join them and help your country achieve its full potential.


Invest, produce and sell - be an entrepreneur in E-Sim.


Take part in numerous events for the E-Sim community.


nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası