mısır da bir nehir / Tarihin İçinden Akıp Gitmek: Nil'in Mısır Üzerindeki Etkisi

Mısır Da Bir Nehir

mısır da bir nehir

Muvaffakuddîn Abdüllatîf b. Yusuf b. Muhammed b. Ali el Bağdadi (ö. /), büyük Ortaçağ filozofları ve bilim adamları arasında özellikle tıp dünyasında da meşhur olan bir bilim adamıdır. Bağdat’ta yılında doğmuştur ve aynı şehirde / yılında ölmüştür. Gençlik döneminde babasının evi birçok öğretmenin ve şeyhin uğrak yeri olmuştur. Muvaffakuddin olarak da bilinen ünlü hekim, doğa bilimleri üstüne çalışmıştır, özellikle tıp, farmakoloji, zooloji, botanik, hukuk, tarih, felsefe, dilbilgisi, gelenekler ve teoloji alanlarında da çalışmalar yapmıştır. Eserleri yaşadığı dönemle alakalı tüm çalışma alanlarını içermektedir. Şeker hastalığının, karaciğere bağlı olduğunu tespit etmiştir. En çok bilinen eseri, El-ifâde ve’l-İ’tibar’dır. Eser, yüzyıl başlarından itibaren Batı dünyasında da tanınmış, Lâtince, Almanca, Fransızcaya ve İngilizceye tercüme edilmiştir. Mısır’da bulunduğu dönemdeki gözlemlerinin yer aldığı bu eser, Mısır’ın coğrafi, sosyal ve iktisadi yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler içermektedir. Aşağıda bu kitaptan seçilen “Mısır’ın Genel Özellikleri” başlıklı bir bölüm ve “Mısır ve çevresinde yetişen bitkilerden ve bu bölgede yaşayan hayvanlardan bir kaçını tanıtan” kısımlar sunulmaktadır.

Mısır’ın ilginç tarihinin yanı sıra antik yapıları da dikkat çekmektedir. İki dağ arasında bir vadidir. Bu dağlar Asvan’dan başlayıp Esna’da birleşip daha sonra tekrar ayrılan dağlardır. Bu sıra dağlar arasındaki mesafe bazen o kadar genişler ki bu mesafeleri aşmak için bir günlük yolculuk yapmak bile gerekebilir. Nil nehri bu dağların arasından akar ve Mısır’ın alçak kesimlerinde kollara ayrılır ve buradan Akdeniz’e dökülür.

Nil nehrinin göze çarpan iki özelliği vardır. Nil nehri çok uzun bir nehirdir Tüm dünyada kaynağıyla ağzı arasında bu kadar mesafe bulunan bir nehir bilinmemektedir. Nehrin kaynağı tahminlere göre Ekvator’un 11 derece üzerinde bulunan Rwenzori dağlarında yer almaktadır. Nil nehrinin Mısıra girdiği ilk nokta olan Asvan Ekvatorun bu tarafında 22½ enleminde ve Mısır topraklarının en uç noktasında yer alan Dimyat’nın 33&#; enleminde yer almaktadır.

Doğru çizgi üzerinde ölçülen Nil nehrinin toplam uzunluğu 43 derecede (derecenin altı da biri = 42&#; derecede) yaklaşık mil uzunluğundadır. Nehirdeki zigzaglar ve kavisler Nil’in toplam uzunluğu ölçülen uzunluğunun iki katına kadar çıkabilir.

Nil nehrinin ikinci dikkat çekici özelliği ise diğer nehirlerin sularının azaldığı ve sularının en alçak düzeyde olduğu zamanda bu nehrin suları yükselmektedir ve bu yükseliş sonbahardaki ekinoksta sona ermektedir. Bu zamanda kanallar açılır ve sular vadiye ulaşır. Bunun nedeni de sürekli olan sağanak yağışların ve akıntıların bu mevsimde durmaksızın sularını nehire akıtması ve nehir suyunun yükselmesidir. Sıcaklıkların en yüksek olduğu yaz ayının birinci ve ikinci bölümleri, zaman zaman şiddetli yağmurların olduğu dönemlerdir.

Mısır topraklarının gözlenmeye değer eşsiz özellikleri bulunmaktadır. Genel olarak –arada sırada olan sağanak yağışlar hariç– özellikle Mısır’ın Sa’îd bölgesinde yağışlar çok sık görülmez. Mısır’ın alçak kısımlarında yağışlar daha fazladır fakat bu yağışlar bile o bölgedeki tarım suyu ihtiyacını karşılamaya yetmez. Dimyat ve İskenderiye’de yağış miktarı fazladır ve bu yağışlar o bölgedeki içme suyu ihtiyacını karşılar. Mısır’da Nil nehri dışında su kaynağı yoktur.

Mısır’ın diğer bir karakteristik özelliği toprağının kumlu bir yapıda olmasıdır. Bu toprak tarım için elverişli değildir fakat Nil nehrini suları, nehrin yükseldiği dönemde siyah çamur veya ibriz (saf altın) adı verilen yapışkan, çok yağlı ve içeriğinde çok gübre bulunduran ince bir kum taşımaktadır. Bu kum sel esnasında Nil nehriyle karışarak Sudan’dan gelmektedir, çamur çökelir ve yerleşir. Sular çekildiğinde toprak çökelir ve tarıma elverişli hale gelir. Her yıl yeni bir çamur tabakası buraya gelir. Toprak Irak ve Suriye’deki gibi nadasa bırakılmaz ve her yıl nöbetleşe farklı ürünler ekmektedirler. Çünkü buradaki tüm toprak işlenebilir ve toprak işlenmeden nadasa bırakılacak yer yoktur.

Arapların yaptığı gözlemlerle rüzgâr ne kadar kuvvetli eserse ürünlerin de daha iyi olduğu söylemiştir. Çünkü rüzgâr tuhaf bir tozla gelmektedir. Kasırgaların sık olduğu zamanlarda tohumlanan daha verimli ürün verdiğini söylemişlerdir. Nehrin doğduğu yere daha yakın olduğu ve daha alçak olan bölümlerin aldığından daha büyük miktarlarda çamur aldığı için Sa’îd toprağı daha verimli olur ve daha çok mahsul verir. Bu topraklar hafif oldukları için kuru ve daha az verimlidir. Suyla taşınan az çamur tortusunu sadece alırlar. Nehir bu bölüme ulaştığında, büyük ölçüde berraklaşır ve açılır. Yukarı Mısır bölümünde bulunan bazı dağlarla ilgili söylentiler dışında bu bilgiyle karşılaştırabileceğimiz herhangi bir durum bilmemekteyiz. Yukarı Mısır’la ilgili kesinleştirdiğimiz şey rüzgârların ekim zamanında büyük ölçüde toz getirdiği ve akabinde şiddetli yağmurlar yağdığıdır. Bu toz yoğunlaşır ve ekilmeye ve sürülmeye uygun hale gelir. Ürün kesildiğinde, tozu taşıyan yeni rüzgârlar ortaya çıkar. Toprak çıplak olarak kalır ve daha önce olduğu kadar çorak hale gelir.

Mısır’ın diğer eşsiz bir özelliği daha vardır ki bu da Mısır’da mevsimlerin normalden farklı özellik göstermesidir. Normalde yaz ve güz mevsimleri dünyanın diğer bölgelerinde daha kuru geçerken Mısır’da Nil nehrinin sularının yükselmesinden dolayı bu mevsimler daha nemli geçer. Nil nehrinin suları yaz boyunca daha bollaşır ve sonbaharda tüm toprağı kaplar. Diğer ülkelerde ise bu mevsimler suların çekildiği ve kuruduğu zamanlardır. Kış ve ilkbahar mevsimlerinde ise bu ülkelerde sular boldur, hava daha nemlidir. Bunun aksine, Mısır’da bu mevsimlerde aşırı kuraklık ve çoraklık görülür. Bu yüzden bu mevsimlerde Mısırda havada kötü kokular oluşur. Ayrıca salgın hastalıklar da görülebilir. Safrayla alakalı şikâyetler artar ve insanlarda daha çok balgam olur. Sadece safrayla ilgili şikâyetleri olan kişi sayısı çok azdır daha çok ikisi bir arada bulunur. Bu durum gençler de ve iltihaba meyilli olan bünyelerde de aynıdır. Sıklıkla bu durum ortaya çıkar ve balgamla safra birbirleriyle karışırlar. Sonbahar sonu kış başlangıcı bu hastalıkların daha sık görüldüğü dönemlerdir ama genel olarak bir tehlikesi yoktur. Ani ölümlere neden olan titremeler ve kan hastalıkları Mısırlılar arasında nadiren olarak görülür.

Çoğunlukla Mısırlıların daha sağlıklı olanları daima benzi atmış, tembel ve uyuşuk görünürler. Bu insanları sağlıklı, dinç ve rengi benzi yerinde bulmak nadir olur. Gençler genelde zayıftırlar, yorgun ve bitkin görünürler. Yirmi yaşından sonra kilo almaya ve daha iyi görünmeye başlarlar. Kıvrak zekâları vardır ve nemlilik geçici olmasına rağmen havanın sıcak olmasından dolayı çok hareketli ve esnektirler. Sa’îd bölgesinde yaşayanların vücutları daha zayıf ve kuru olmasının nedeni budur. Fustat ve Dimyat bölgesindeki insanlarsa daha açık tenlidirler ve ciltleri daha nemliyken çoğunun genellikle renkleri esmerdir.

Nil nehrine tamamen bağımlı bir uygarlık inşa etmiş Eski Mısırlılar, yıl başlangıcını Nil nehrinin sularının yükseldiği dönemi, –sonbaharın başlangıcını– yılın başlangıcı yapmışlardır.

Bu ülkenin diğer bir özelliği ise, Mısırlıların doğuya doğru olan Mukattam adının verdikleri dağdan dolayı Saba dedikleri rüzgârdan mahrum kalmalarıdır. Bu dağ rüzgârın yararlı etkilerini keser. Bu rüzgâr nadir de olsa doğu rüzgârı yön değiştirdiğinde görülebilir. Bu yüzden şüphesiz eski Mısırlılar batıdaki dağlara daha yakın, doğudakilerden uzak mesafede olduğu için Kahire’nin güneyini kralın yerleşim yeri olarak seçmişlerdir.

Aynı nedenden dolayı Yunanlılar da İskenderiye’yi seçmişler ve Fustat da uzaklaşmaya çalışmışlardır. Çünkü burası Mukattam Dağı’na daha yakındır ve dağın eteğindeki yerler daha kuytudur. Buna ek olarak Mısırlılar güneş ışınlarını geç saatlere kadar hissederler. Mısır topraklarında, Saba’nın doğu rüzgârına maruz kaldığı için diğer bölgelerden daha güzel ve elverişli olan bölgeler bulabilirsiniz. Aşırı nem oranı bu bölgelerde bozulma ve kokuşmaya neden olmaktadır ve fareler çamurla beraber yüzeye çıkmaktadır. Kous’ta birçok kişi akrep sokmasından dolayı hayatını kaybetmektedir. Ayrıca böcek, sinek ve pire gibi haşereler de yılın büyük bir bölümünde görülmektedir.

Dikkate değer diğer bir durum ise, Mısır’da kışın, ilkbaharda ve sonrasında güney rüzgârı estiğinde bunun havayı aşırı soğutmasıdır. Buna El-Marisi denmektedir çünkü bu rüzgâr ın Sudan’ın bir bölümü olan Maris (Nubiya) bölgesinden geçmesidir. Bu rüzgârın soğuk olmasının nedeni göletlerin ve durgun su birikintilerinin üzerinden geçmesidir. Bu yüzden bu rüzgâr birkaç gün bu yerde sürekli eserse, doğal ısısına kavuşur, havayı ısıtır ve kuru olmasına neden olur.

Mısır’daki Bitkiler

Bamya (Kadın parmağı): Bamya ya da okra diye adlandırılan bu bitki başparmak büyüklüğünde salatalığa benzeyen koyu yeşil renkli ve dikenli meyve vermektedir. Beşgen şeklindedir. İki parçaya bölündüğünde dizi halinde çekirdekleri görülür. Böldüğünüzde beş bölüm görülür ve her bölüm arasında yuvarlak tanelerden oluşan bir dizi vardır. Bu çekirdekler beyaz, yuvarlak ve fasulye tanesinden küçüktür ve tatlı bir tadı vardır. Kanamayı durdurucu ve tükürüğü artırıcı bir etkisi vardır. Mısırlılar bunu etle beraber pişirirler, besleyici bir besindir. Çiğ yendiğinde sıcak ve boğucudur fakat pişirildiğinde karın ağrısı yapmaz ve yapışkan bir hal alır.

Ebegümeci: Doktorların, melukiyya diye adlandırdığı molehiya (Corchorus olitorius) bitkisi, kubasi ile ortak bahçede yetişir. Bunun yanında yabani bir kubasi çeşidi olan khitmee de vardır. Ebegümeci daha nemlidir. Kubasi bitkisinden daha fazla su içerir. Soğuk ve nemlidir. Bitki bahçesinde ayrı yere ekilir. Etle pişirilir. Ebegümeci tükürük salgısı üretimine yardımcı olur. Suriye’de nadir olarak ekilir ve domatesle pişirilir. İltihaplanmayı azaltır ve vücut ısısını normal seviyeye düşürür. Sindirim için faydalıdır.

Mısır’da, Sudan ebügemecesi denilen üçüncü bir kubasi cinsi olduğunu Irak’ta ise bunun schouschandibe olarak bilindiğini söylemiştir. Ebegümecinden daha az kubasiden daha çok besin değeri vardır.

Mısır’daki Hayvanlar

Eşeklere Mısır’da sık rastlanır. Mısırlılar eşekleri, at ve katırlar gibi semer vurarak kullanırlar. Eşekler Mısır’da çok yaygın olmasına rağmen atlarla ve katırlarla aynı değere sahiptiler. Semer takıldığı zaman, katırlarla karıştırabilecek uzunlukta olan eşekler vardır. Bu eşekler Yahudi ve Hıristiyanlar arasında önde gelen kişiler tarafından kullanılmaktadır. Bu cins bir eşeğin fiyatı yirmi dinarla kırk dinar arasında değişmektedir.

Mısır’daki ineklerin iri yapıları ve güzel biçimleri vardır. En değerli ve en pahalı çeşidi ise Khaisiyyeh adı verilen türüdür. Boynuzları yaya benzemektedir. Bu inekler çok süt verirler.

Atların cinsi çok iyidir. Yarışta hızlıdırlar. Aralarında ile dinar arasında satılanları vardır. Mısırlılar katırları eşekleri, kısrakları ve atları birleştirerek elde ederler. At ve kısrakların birleşiminden üreyenler katır yavrusu kadar büyük değildirler. Bunun nedeni hayvan üretiminde annenin daha çok etken olmasıdır.

Hayvanlar arasında Mısır’a özgü olan bir diğer hayvan türü de timsahlardır. Nil nehrinde çok fazla bulunurlar. Özellikle Sa’îd bölgesinin güneyinde ve çağlayanlara yakın yerlerde timsahlara çok sık rastlanır.

Timsahlar burada nehir sularına veya çağlayanları oluşturan kayaların arasına larvalar gibi akın ederler. Büyük ve küçük boyutta olabilirler ve uzunlukları 20 karışı aşanları görülebilir.

Timsahların karın bölgelerinde yumurta büyüklüğünde bir yumru görülür ve bu yumrunun içinde kanla dolu nemli bir madde bulunmaktadır. Bu yumru idrar torbası büyüklüğündedir ve miske benzeyen bir kokusu vardır.

Dişi timsah tavuk gibi yumurtlar. Aristoteles’e ithaf edilmiş bir kitapta bu konu hakkında şöyle bahsedilmiştir: Timsahın karaciğeri bir tür afrodizyakla doludur. Bunun böbreklerde ve yağ dokusunda yüksek enerji etkisi vardır. Demir bile derisini delemeyecektir. Boyun omurlarından kuyruğuna kadar sadece tek bir kemik vardır. Bu yüzden, timsahlar sırt üstü tersine döndüğünde, kendi kendilerine tekrar normal hallerine dönemezler. Dişi timsah, kazlarınkine benzeyen yassı şekilde yumurta yumurtlarlar ve bunları kuma gömerler. Yumurtalar çatladığında, bebek timsahlar kertenkele büyüklüğündedir. Büyüdüklerinde 10 karış ve daha fazla uzunluğa erişirler. Dişi timsah toprağa altmış tane yumurta bırakır. Altmış sayısı bu altmış ölçekte yürüyen, altmış tane damarı olan, çiftleşme de altmış kez sperm boşalan ve altmış yıl yaşayan hayvan için oldukça olağandır.

Abdullâtif el-Bağdadi, , El-ifâde ve’l-İ’tibar, Mısır, İngilizceye çev. Kamal Hafuth Zand, John A., E Videan, The Eastern Key, , s. , s.  
Çeviren: Tarık Tuna Gözütok

kaynağı değiştir]
Roda Adasında Emevi halifesi Abdülmelik tarafından yaptırılan Nilometre

Nil taşkınlarının ölçülmesi MÖ yıllarından beri yapılıyordu. En basit şekilde yüksek kayalara ölçek koyarak taşkının seviyesi ölçülüyordu. Daha gelişmiş bir yöntem ise nilometre idi. Nilometre 2,4 metre çapında büyük kireç taşı bloklardan yapılmış, içine merdivenle inilen dairesel bir kuyuydu.[8] Bu odada bir taş sütunun üzerine seviyeler işaretlenmişti ve iki üç yerden Nil Nehri ile bağlantı sağlanmıştı. Böylece Nil'in sularının ne kadar yükseldiği düzenli olarak saptanabiliyordu. Fayyum barajını yaptıran III. Amenemhat zamanında nilometreler geliştirilerek vergi almalarda bunlardan yararlanıldı.[7]Strabon, Elefantin ve Memfis'te gördüğü bu kuyuları anlatır ve taşma seviyesinin tespit edilmesinden sonra insanlara haber verildiğini de belirtir.[7] Eğer nilometre verimli bir hasat dönemi olacağını öngörüyorsa vergiler de ona göre artırılıyordu.[8]

Evliya Çelebi'nin aktarımına göre Nil'in sularının ne kadar yükseldiğini anlamak için Kahire'deki Ravda (Roda) adasında "Ümmü’l-kıyâs" adında bir Nilmetre vardır. Evliya Çelebi'ye göre Nuh tufanından sonra Kıpti devletinde Kalimun Hakim adında bir kâhin tarafından inşa edilmiştir. Ondan sonra da Hasaylim adında, mühendislik konusunda üstün bir kâhin "Ümmü'l-kıyas"ı o günkü şekline getirmiştir. Gelibolulu Mustafa Âlî'ye göre bu yapı İdris peygamber tarafından, İbrahim bib Bali'nin Hikmetname'sine göre ise Yusuf peygamber tarafından yapılmıştır.[9]

Nil taşı[değiştir

fazla oku

Uganda'dan kaynaklanıp Akdeniz'e döküldüğü Mısır'a kadar 6 bin kilometre uzanarak 10 Afrika ülkesinde tarımın ve enerji üretiminin ana dayanağı olan Nil Nehri'nin sularındaki azalış bölgedeki milyon kişinin yaşam koşullarını zorlaştırıyor.

Yarım yüzyıl içinde nehrin debisi saniyede 3 bin metreküpten 2 bin metreküpe düştü. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) uzmanlarının tahminine göre, Doğu Afrika'daki kuraklıklar sebebiyle debi yüzde 70 daha düşebilir.

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ayrıca, yükselen Akdeniz döneminde Nil Deltası'nın yaklaşık üç kilometrelik kısmını yuttu. İklim değişikliğiyle deniz seviyesi geçen yüzyılda 15 santimetre yükselirken, nehrin debisindeki azalış bin yıllar içinde oluşan dev alüvyon tabakalarının erimesine sebep oluyor. Süreçler böyle devam ederse, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tahminine göre, Akdeniz her yıl metre daha içeriye doğru ilerleyecek ve yaklaşık bin hektarlık verimli tarım alanı yok olacak. Bu durumda, Mısır'ın tarımsal üretimi yaklaşık yüzde 40 azalacak. 

Şimdiden toprakların tuzlanması nedeniyle denize 15 kilometre mesafedeki alanlarda bile fazladan sulama gerekli hale geldi.

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) uzmanı Abdel Monem, AP'ye açıklamasında, Mısır'ın küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri olduğuna dikkat çekti:

Mısır, dünyadaki karbondioksit salınımının sadece yüzde 0,6'sına sebep olmasına rağmen, küresel iklim değişikliğinin karşısında en hassas ülkelerden biri. En çok etkilenense tarım sektörü ve gıda üretimi.

Mısır'ın milyonluk nüfusunun yüzde 97'si ve 45 milyon Sudan vatandaşının yarısı Nil Nehri kıyısındaki yerleşimlerde yaşıyor. 'de bu ülkelerin nüfusları ikiye katlanırken, Nil Nehri'nin suları daha da azalacak ve kirlenecek.

Yaklaşık milyonluk nüfusunun yarısı elektrikten yoksun olan Etiyopya, Nil'in en büyük ayaklarından Mavi Nil üzerinde devasa büyüklükteki GERD barajı inşaatına yılında başladı. Barajda şimdiden 75 milyar metreküplük kapasitenin üçte biri kadar su tutuluyor. 

Mısır ve Sudan'ın tüm itirazlarına rağmen Addis Ababa hükümeti projeyi tamamlamakta kararlı. Başşbakan Abiy Ahmed ağustosta şöyle demişti:

Nil bize tanrının Etiyopyalılar kullansın diye gönderdiği hediyedir.

Sudan'ın elektrik üretiminin yarısı, Uganda'nınsa yüzde 80'i hidroelektrik santrallerden sağlanıyor.

Uganda Su ve Çevre Bakanı Callist Tindimugaya hava sıcaklığının artmasıyla hem tarımın hem de elektrik üretiminin darbe yiyeceğini belirtti:

Kısa süreli şiddetli yağışlar sele neden oluyor. Uzun süreli kuraklık dönemleri su kaybına yol açıyor ve su olmadan hayatta kalamayız.

Independent Türkçe, AFP, AP

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ COĞRAFYA'DA YENİ YAKLAŞIMLAR Prof. Prof. h. c. Dr. İbrahim ATALAY'ın Meslek Yılına Armağan NEW APPROACHES IN GEOGRAPHY In honor of Professor Doctor Honoris Causa Ibrahim ATALAY celebrating 45 years in his profession ISBN : Editör Prof. Dr. Recep EFE İzmir - DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI Coğrafya'da Yeni Yaklaşımlar Prof. Prof. h. c. Dr. İbrahim Atalay'ın Meslek Yılına Armagan New Approaches in Geography In honor of Professor Doctor Honoris Cause Ibrahim Atalay celebrating 45 years in his profession Bu kitabın tüm yayın hakları Dokuz Eylül Üniversitesi’ne aittir. Kitabın tamamı ya da bir bölümü yazarının önceden yazılı izni olmadan elektronik, optik, mekanik ya da diger yollarla kaydedilemez, basılamaz, çogaltılamaz. Bu kitapta yer alan bilgiler kaynak gösterilerek kullanılabilir. İsteme Adresi : Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Uğur Mumcu Cad. Sokak No:5 Buca - İZMİR e-postk: [email protected] Telefon: +90 () 09 08 • Faks: +90 () 60 45 Yayın No : /BY ISBN : 1. BASKI Yayına Hazırlayanlar Recep Efe Murat Poyraz Basım tarihi : 17 Eylül Basım adedi: adet Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası DEÜ Tınaztepe Kampüsü Buca - İzmir Tel : 0 () 93 00 - Fax : 0 () 93 13 Kitapta yer alan makale ve diger materyalin her türlü bilimsel ve yasal sorumlulugu yazarlarına aittir. NİL: ESKİÇAĞ’DAN ORTAÇAĞ’A MISIR’A HAYAT VEREN NEHİR Hatice P. ERDEMİR1, Hasan AKYOL2 ve Onur GÜNDAY3 1CelalBayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı: [email protected] 2Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı: [email protected] 3Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı: [email protected] ÖZET Mısır medeniyetinin oluşmasında ve insanlığın en eski zamanlarından itibaren Mısır’ın cazibesini korumasında en etkili faktör Nil Nehri olmuştur. Bu sebeple Mısır denilince Nil; Nil denilince de Mısır akla gelmektedir. Nil, Mısır coğrafyasının belirleyici ve etkili bir unsuru olduğu kadar, Akdeniz dünyası için de tarih, kültür, tarım, ticaret, dil, din, edebiyat, teknoloji, mimari, bilim ve sanatın kaynağıdır. Bu, insan ile coğrafya arasındaki ilişkiyi ve sonuçlarını ortaya koyması bakımından da önemlidir. Bir ülkenin ve bölgede medeniyetlerin şekillenmesinde bu derece etkili bir tabiat harikası olan bu nehrin gelişen ve değişen dünya şartları içinde tanınması Akdeniz medeniyetinin gelişiminin anlaşılabilmesini kolaylaştıracaktır. Engin bir zenginliğe sahip olan Nil Nehri’nin Mısır’ı ve medeniyetini şekillendirme sürecini birkaç sayfaya sığdırmak mümkün olmamakla birlikte, bu çalışmada nehrin Eskiçağ’dan Ortaçağ’a, Mısır’ın gelişim sürecine etkileri; tarihi, kültürel, dini, siyasi, edebi, mimari, teknik, ilmi ve coğrafi açılardan geniş bir perspektifle ele alınmıştır. Anahtar kelimeler: Akdeniz, Mısır, Nil, Hapi, taşkın, tarih, kültür, medeniyet, tarım, ticaret, dil, din, edebiyat, teknoloji, mimari, bilim, sanat. NILE: THE RIVER WHICH GAVE LIFE TO EGYPT FROM ANCIENT TO MEDIEVAL PERIOD ABSTRACT The Nile River has been the most influential factor in the formation of Egyptian civilization from the beginning of humanity. For this reason, Egypt reminds Nile, the Nile reminds Egypt. The Nile, is determining and effective element of geography of Egypt as well as the source of history, culture, agriculture, commerce, language, religion, literature, technology, architecture, science and art in Mediterranean world. This is also important to reveal the relations between people and the geography. In the developing and changing world, this may help to be recognized the development of Mediterranean civilization as a determining natural wonder in the shaping of a country and the civilization of the region. Though it is not possible to explain the Nile River which has a vast wealth the process of shaping Egypt and its civilization, in this study the development process that effects historical, cultural, religious, political, literary, architectural, technical, scientific and geographical aspects are discussed in a broad perspective from Ancient times to the Middle Ages. Keywords: Mediterranean, Egypt, the Nile, Hapi, flood, history, culture, civilisation, Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday agriculture, commerce, language, religion, literature, technology, architecture, science, art. NİL: ESKİÇAĞ’DAN ORTAÇAĞ’A MISIR’A HAYAT VEREN NEHİR42 “Nil, Mısır’dır ve Mısır, Nil’dir.” Eskiçağ’dan günümüze su, insanoğlu için nimet, medeniyet ve zaman zaman da afet ve felaket kaynağı olmuştur. Suyun varlığı, yokluğu ve çokluğu da insanoğlunun dünya üzerindeki yaşantısını bu paralellikte şekillendirmiştir. En erken dönemlerden günümüze kadar, toplumların nehir kenarlarında ya da suya ulaşabilecekleri mekânlarda yerleşmeleri suyun insan hayatındaki vazgeçilmez yeri sebebiyledir. Bolivia’da Tiwanaku nehri (vadisinde İnka yerleşimleri); İtalya’da Tiber nehri (vadisinde Roma devri yerleşimleri); Rusya’da Don, Neva, Volga; Türkistan’da Sirderya (Seyhun) ve Amuderya (Ceyhun); Hindistan’da Brahmaputra, Ganj ve İndus nehirleri vadileri; Çin’de Brahmaputra, Mekong, Yangtze ve İli nehirleri vadileri; Anadolu’daki pek çok nehir vadileri (Dicle nehri kıyısında Hasankeyf, Fırat nehri boylarında pek çok erken dönem yerleşme alanı, Gediz, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh nehirleri çevreleri); Yemen’de Atana nehri üzerinde Sebe halkı gibi dünyanın pek çok yerinde su kenarlarında veya çevrelerinde kurulmuş olan yerleşimler medeniyetlerin şekillenmesinde esas teşkil etmiştir. (P. Erdemir, ) Su, kültür ve medeniyetlerin oluşmasında en önemli esas unsurlardan biri olduğu kadar, birbirinden uzak coğrafyalarda yaşamış farklı kültür çevrelerinden insanların efsanelerine ve inançlarına yıkıcı etkileriyle de konu olmuştur. Tufan anlatımlarında43 da olduğu gibi çok eski dönemlerde yaşanmış olan ya da yaşandığına inanılan birtakım büyük sel felaketleri ve taşkınlar (Plato, Timaeus; Plinius, Historia Naturalis, 10) toplumların bilinçaltına işlenmiş görünmektedir. Zorluklara rağmen insanoğlu tabiatın yıkıcı etkilerini kontrol altına almaya çalışmış ve çoğu zaman maruz kaldığı bu doğal felaketlerin tesirlerini en aza indirmek, hatta olumsuz taraflarını faydalı hale getirmek için büyük çaba göstermiştir. Medeniyetler tarihinin en köklü uygarlıklarından biri olan Mısır’ın teknolojik, ekonomik, siyasi ve sosyal gelişiminde de her türlü olumlu-olumsuz etkileriyle Nil nehri vardır. Bu sebeple Mısır denilince Nil; Nil denilince de Mısır akla gelmektedir. Mısır çölünün ortasında uzanan Nil, Mısır coğrafyasının belirleyici ve etkili bir unsuru olarak, sadece ülkenin kendisi için değil, Akdeniz dünyası için de tarih, kültür, dil, din, edebiyat ve sanat olmuştur. Başka bir ifadeyle Mısır Uygarlığı’na “Nil Nehri Uygarlığı” demek yanlış olmaz. (Üstüner, ) Akdeniz dünyasının iyi anlaşılabilmesi için, Mısır’ın ve bölgede medeniyetlerin şekillenmesinde bu derece etkili bir tabiat harikası bu nehrin, tarihi 42 Metin, Türkolog Ayşegül KADİŞ tarafından tashih edilerek düzenlenmiştir. 43 Yemen’de Atana nehri çevresinde yaşayan Sebe halkının başına gelen olaylar, nehir ve su birikintilerinin insanlık için potansiyel bir tehdit ve tehlike unsuru olabildiğini de göstermiştir. Atana nehri üzerine kurdukları devasa baraj ile çölün ortasında yemyeşil bir dünyaya kavuşmuş olan Sebe halkının ekonomisi tarıma dayanmaktaydı ve akıl almaz bir refaha kavuşmuşlardı. Kur’ân-ı Kerîm’de Sebe halkının sahip olduğu vadi ve bahçelere rağmen şükretmemeleri sebebiyle üzerlerine “Arim Seli”nin gönderildiği anlatılmaktadır. Kuran’da bu felaket, Seylü’l Arim diye adlandırılmaktadır. Tüm ülkeyi mahveden büyük sel neticesinde çölleşme başlamış, Sebe halkının en önemli gelir kaynağı kurumuş, selde binlerce insan ve hayvan telef olmuştur. Geriye kalan az sayıda insan Mekke ve Suriye’ye göç etmiştir. (Sebe, ) Eskiçağ’da Türkler’de sular hakkında ayrıca bkz. P. Erdemir, Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan süreçlerdeki yerinin gelişen ve değişen dünya çevre şartları içinde iyi tanınması gerekmektedir. Mısır, kuzeyde Akdeniz, doğuda Kızıldeniz ve Ürdün, güneyde Sudan ve batıda Libya ile çevrelenerek, tabii şartlarıyla uzun süre dış dünyaya karşı korunmuş bir bölgedir. (Josephus, Wars, IV) Bölgenin ve ülkenin her yönüyle en önemli kaynağı olan ve ekvatorun güneyinden doğarak kuzey istikametinde aktıktan sonra Akdeniz’e dökülen Nil, günümüzün ölçümleriyle, kilometre uzunluğu44 ve kilometrekarelik havzasıyla dünyanın en uzun nehirlerinden biridir. Nil; Uganda, Sudan ve Mısır’ı aşarak, aşağı çığırında birikmiş su kütleleri ile debisi değişerek azalmakta ve rejimi düzenlenmektedir. Nehir, dört iklim kuşağından (ekvatoral, kuzey tropikal, tropikal ve çöl) geçmesine rağmen bir tropikal iklim ırmağı olarak kabul edilmektedir. Kat ettiği uzun mesafeler boyunca, oldukça verimli balçık taşıyan Nil, topraklarını suladığı ülkelerin hayatında vazgeçilmez bir yere sahiptir. Her şeyden önce, bölgenin genel coğrafi yapısı incelendiğinde, Nil nehrinin bölgede bulunmadığı bir an düşünülse, hayat verdiği ve vermeye devam ettiği ülkelerin, yaşanması imkânsız birer çöle dönüşeceği rahatlıkla görülebilir Nehrin, Doğu Afrika’da Burundi’deki 4o güney enleminin geçtiği Mufumbiro yamaçlarından doğduğu bilinmektedir. metre yükseklikteki Victoria (Tritonis ) Gölü’ne dökülmeden önce Kosumo ve Kagera adlarını almaktadır. Victoria Gölü’nün başlıca göl ayağı olan Victoria Nil’i, Kyoga Gölü’nü ve Mobuta Gölü’nü (Albert; metre) geçer. Bu gölün kuzeyinde, Bahrü’l-Cebel (Dağın Irmağı) adını alır. Yüksek Uganda yaylalarından az eğimli Sudan ovasına doğru iner ve burada eğime bağlı olarak akış hızı yavaşlar. Güney bölgesinde su bitkileri ırmağın yatağını kapladığından akışı azalır. Sudan’ın güneyindeki çanağı geçtikten sonra Bahrü’l-Ebyad (Beyaz Irmak) adını alan nehir, önce soldan Bahrü’l- Gazal’ın (Gazel Nehri)46 sularını, sonra da sağdan Sobat’ı bünyesine alarak ilerler. Malakal’dan Hartum’a Nil’in eğimi gittikçe azalır. Hartum’da sağından Aethiopia (Etiyopya) yaylası üzerindeki Tana gölünden gelen Bahrü’l-Azrak’ı (Mavi Irmak) alır. Yaz döneminde mavimsi alüvyonlarla yüklü suların kabarmasıyla nehir çok zengin bir debiye ulaşır. Hartum’dan sonra Nil, son kolu olan küçük Atbara ırmağının sularını toplar. Mısır’a 44 Plinius da bazı mesafe bilgileri vermektedir. (Plinius, Historia Naturalis, 6); yüzyıl coğrafyacılarından Mes’udî, Nil nehrinin akış uzunluğunun Yukarı Mısır’daki Asuan’a kadar fersah olduğunu ve mamur–gayr-i mamur yerlerden geçmesi itibariyle de bu akış uzunluğunun fersahtan fazla olduğunu rivayet etmektedir. (Mes’udî, I) Bir fersahın m olduğu kabul edilirse, Mes’udî’nin nakline göre Nil’in uzunluğunun yüzyılda ,5 km olarak bilindiği görülmektedir. 45 Strabon, ünlü Hellen coğrafyacı Eratosthenes’e atıfta bulunarak (Eratosthenes de kendisinden önce yaşamış çeşitli coğrafyacıları referans göstererek) Nil’in fiziki coğrafyasını, yaşadığı çağın ölçüleriyle boyutlarını, yerleşim alanlarına uzaklığını ve etkilerini anlatmaktadır. Ancak bu ölçülerin günümüzle ne kadar tutarlı olup olmadığı bilinmemektedir. Genel coğrafi şartların değişebilme ihtimali de düşünüldüğünde yıl önce yapılmış açıklamanın ne kadar günümüze uygun olup olmayacağı da tartışmalıdır. (Bkz. Strabo, Geography, XVII. I. 2.). 46 İnsanoğlu çevresindeki coğrafi mekanların özelliklerine bakarak teşhis (kişileştirme) sanatıyla bu alanları dişi ve erkek olarak nitelemiştir. Dicle, Seyhun, Seyhan ve Volga nehirleri dişi; Fırat, Ceyhun, Ceyhan, Don ve Tuna nehirleri erkektir. Medine şehri dişi, Mekke erkektir. Bu sebeple birinci gruptakiler kız; ikinci gruptakiler erkek adı olarak verilirler. Bu çerçevede, gazâl ( ), “ceylan yavrusu” demektir. (Kanar, ) Ayrıca gazel, Divan edebiyatında “kadınlarla aşıkça söyleşi” anlamına gelen bir şiir türüdür. “Gazal Nehri” adı, muhtemelen nehrin çevresi ve akış şekliyle alakalı olarak “Ceylan Nehri” olarak adlandırılmış olmalıdır. Nil nehri ve çevresinin nebat ve hayvan çeşitliliği kadar bir kadın gibi zarif ve estetik güzelliklere sahip olması sebebiyle de edebiyatta kadınsı özelliklerle kişileştirilmesi de ona yakışan bir durumdur. Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday Vadi-i Halfa’dan giren Nil, kendisini Akdeniz’den ayıran Mısır Çölü’nü kilometre geçtikten sonra sularını çavlandan çavlana akıtır. Sayıları altı olan bu çavlanlar, kayalıklarla dolu yerlerdir ve eğimi belirginleşen nehir, bu kayalıkların üstünde büyük bir gürültü çıkararak akar. Assuan’ın ve ilk çavlanın ötesinde ırmağın yatağı, kilometrelik geniş bir yeşil vadi kazarak Libya ve Arabistan çölleri arasında dar ve dik boğazlardan geçer. Irmağın yolunu kesen çok sayıda bent aynı zamanda debisini de düzenler. Çavlanlarda gürültüler koparan Nil, daha sonra, Delta’nın47 başladığı Kahire’ye kadar sakin ve sessizce akar. Burada batıda Reşid’in, doğuda da Dimyat’ın ağızları arasında kilometre boyunca yayılan kilometrelik bir delta oluşturarak dokuz kola ayrılır ve her bir koldan ayrı ayrı Akdeniz’e dökülür. Böylece Nil’in Akdeniz’e kadar geçen uzun yolculuğu son bulur. Nehrin Adı Farklı dönemlerde bu nehre firavunlar48 Hapi,49 Hellenler, Neilos (ya da Nileos)50; Khrysonoas Neilos (ya da Nileos)51 ve Araplar Bahr52 adlarını vermişlerdir. Neilos (ya da Nileos) adının ilk kez Hesiodos’un eserinde geçtiği görülmektedir. (Hesiod, Theogonia, ; Narçın, ; İnan, 5) Nehrin Latince adı Nilus şeklinde geçmektedir. Eski Ahit’te bu nehir İbranice Ye’or, eski Mısır dilinde Aur ya da daha önceleri Atur şeklinde anılmış ve genellikle de “nehir” ya da bazen “kanal” şeklinde tercüme edilmiştir. (Psalm ; Ezeikel ) Ahit’te ayrıca coğrafi olarak “Aethiopia nehirleri” (Isaiah ) ya da gerçek adı olmamakla birlikte edebi olarak “nehir” anlamında Yam şeklinde ifade edilmiştir. (Job ; Nahum ; Isaiah )53 Josephus’un dini anlatımında dünyayı çevreleyen büyük bir nehrin kollarından biri olarak, Hellenlerin Nile adını verdikleri bu nehrin adı Gihon olarak belirtmektedir. (Josephus, Antiquties, I) Kuran-ı Kerim’de, Mısır ve Firavunlarla ilgili bahislerde isim verilmeden Nil, sadece “su, sahil, ırmaklar ve nehirler” şeklinde geçmektedir. (Taha ) Nil ya da benzeri adlar Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemesine rağmen eski Arap edebî kaynaklarında bulunmaktadır. Hıristiyanlar, Cennet ırmaklarından birine benzeterek ona 47 Nil nehri Akdeniz’e ulaştığı kuzey bölgesinde, Hellen alfabesindeki delta’ya (Δ) benzediğinden coğrafi bir terim olarak da bu bölge Nil Deltası adını almıştır. (Plinius, Historia Naturalis, 9) Delta bölgesi uzun yıllar alüvyonların birikimiyle oluşmuştur. (Plato, Timaeus) 48 Eski Mısır dilindeki per-aâdan gelen firavun (pharah) sözcüğü, önceleri hükümdarın sarayını belirtirken, XXII. sülale döneminde bu sarayın sahibi olan hükümdar da bu adla anılmaya başlanmıştır. Per-aâ (pharah)’nın, hükümdar Sesostris’in oğlu Pheron’un adından zamanla değişerek bir hükümdarlık unvanına dönüştüğü düşünülmektedir. Esasen “büyük ev” anlamına gelen kelime, Mısır hükümdarlarının unvanı olarak ilk kez İbraniler tarafından yaygın biçimde kullanılmıştır. 49 Kelime eski Mısır hiyerogliflerinde Ha’pī veya iteru şeklinde okunmaktadır. Hapi (Ha’pī ) aynı zamanda Eskiçağ’da Nil nehrinin tanrısının adıdır. Horus’un dört çocuğundan her biri, ölülerin akciğer, mide, beyin ve kalp gibi en önemli dört organını koruyan görevlilerdi. Bunlardan Hapi, her zaman olmamakla birlikte, çoğunlukla Nil Nehri’nin tanrısının ismiydi. Bereket tanrısı olan Hapi, Nil nehrine de “Hep” olarak isim olmuştur. Sembolü akan su olan Hapi, dolgun göğüslü ve şişkin mideli bir adam olarak tasvir edilmiş ve Nil nehrinin taşıdığı suyla Mısır’a getirdiği bolluk ve bereketi simgelemiştir. 50 Hellence’de, “nehir vadisi” anlamına gelen “Neilos (ya da Nileos) adının” kökeni hakkındaki değerlendirmeler için bkz. Gardiner, ; Luft, 51 Khrysonoas Neilos (ya da Nileos), Hellence’de “Nil Yarımadası” anlamında kullanılmış olmalıdır. Şüphesiz bölgede, bugünkü coğrafi anlamıyla bir yarımada yoktur ancak o dönemin ifadelerinde, Nil nehrinin akışı sırasında bu tür coğrafi şekiller oluşturması sebebiyle böyle isimlendirilmiş olması muhtemeldir. 52 Bahr ( ), Arapça “deniz” anlamına gelmektedir ki, Nil için bu kavramın kullanılması da, nehrin dönem insanının dimağındaki yerine işaret etmektedir. 53 Eski ahitteki karşılaştırmalı ifadeler için bkz. funduszeue.info, , Bu husuta ayrıca bkz. Özer, ve özellkle dn 1. Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan Cayhûn demişler, Müslümanlar bu söyleyişe uymayarak Bahr demişlerdir. (Kramers, ) Gizemli Nil Nereden Doğar? Nehrin kaynağına ilişkin sınırlı bilgiye sahip olan Eski Mısırlılar, Nil’in gökten geldiğini veya yer altı dünyasından gizli yollarla Mısır memleketine ulaştığını düşünerek onu ilahlaştırmışlar ve “Hapi” ismini vererek insan şeklinde tasvir etmişlerdir (İnan, 5). Herodotos, “Hiç kimse bilirim diye övünemedi” şeklinde bir belirsizliği ifade etmekle birlikte, Mısır’ın yerlilerine ve Hellen yazarlara atfen Nil’in kaynağı hususunda bazı bilgiler aktarmaktan kendini alamamıştır. Bu ütopik anlatımlara göre Nil, Oceanus Irmağı’ndan çıkar ve Oceanus’ta55 bütün yeryüzünü çevreler. Bir diğer görüşe göre Nil, Libya’dan çıkar, Aethiopia’dan geçer ve Mısır’a ulaşır. Bu bilgilerden en ayrıntılısı ise Sais’li Athene hazinesi yöneticisinin aktardıklarıdır. Buna göre Nil, Syene ve Elephantine şehirleri arasında Krophi ve Mophi adındaki iki dağın arasındaki dipsiz bir uçurumdan fışkırmaktadır. Suların yarısı Mısır’a ve Boreas’a, öbür yarısı Aetiopia’ya ve Notos’a doğru akmaktadır. (Herodotos, Histories, II) 2. yüzyıl sonlarında yaşamış olan ünlü coğrafyacı ve gezgin Pausanias da Nil nehrinin ortaya çıkışı ile ilgili olarak, Herodotos’tan daha öteye giderek hayal gücümüzü zorlayan bilgiler vermektedir. Pausanias’a göre Nil nehri Euphrates’in (Fırat Nehri) bir devamıdır. Bataklıklarda kaybolan Euphrates, Aetophia’nın uzak kesimlerinde tekrar ortaya çıkar ve Nil nehrini meydana getirir (Pausanias, Naturalis Historia-Corinth, V). Eski Mısırlılar için Nil nehrinin kaynağı bir gizem olarak kalmış olmalıdır. Eski Mısırlılar, Nil’in düzenli taşmalarını tespit etmişlerse de onun kaynağı hakkında kesin olarak bilgi sahibi olamadıkları ya da olmuş olsalar bile bu bilginin kaynaklarla günümüze kadar ulaşamadığı anlaşılmaktadır. Antik Hellen tarihçisi Herodotos da;“Nil’in kaynaklarına gelince, bu konuda görüştüklerim içerisinde, Mısır’da Sais’teki Athene hazinesi yöneticisi dışında, ne Mısırlılar, ne Libya’lılar ne de Hellenlerden bir kimse çıkıp bunları bilirim diye övünemedi.” sözleriyle bu konuyu merak etmesine rağmen istediği bilgiye ulaşamadığını sitayişle vurgulamaktadır. (Herodotos, Histories, II) yüzyıl coğrafyacılarından İbn Hurdazbih, bu nehrin kaynağının Yemen’deki Kamer dağından çıktığını ve Ekvator dairesinin arka kısmında kalan Bahreteyn’e döküldüğünü, Nil’in Nûbe arazisini dolaşarak Mısır topraklarına girdiğini ve buradan da Rum denizine (Akdeniz) döküldüğünü yazmaktadır. (Hurdazbih, ) yüzyıl coğrafyacılarından Mes’udî, Batlamyus’un Geographica56 adlı eserinde Nil’in Kamer Dağı’nın altından çıkmakta olduğunu gösteren bir tasvir gördüğünü belirtmekte ve bu tasvire göre, nehrin on iki kaynaktan doğarak orada delta şeklindeki iki göle dökülmekte olduğunu kaydetmektedir. (Mes’udî, I) İslam coğrafyacılarının, nehrin kaynağı ile ilgili antik kaynakların görüşlerini dillendirmeleri, nehrin nereden doğduğu konusunun bu dönemde de gizemini koruduğunun bir göstergesi olabilir. 54 Tanrı Hapi’nin bir heykeli British Museum’da bulunmaktadır. Bkz. Kitching 55 Titan tanrı olan Okeanos (ya da Oceanus) eski Hellenlerin bütün dünyayı çevrelediğine inandıkları, dünyanın su ihtiyacını karşılayan nehirlerin, su kaynaklarının ve yağmur bulutlarının tanrısıdır. Bkz. Homeros (Illiad XIV, ; XVIII; XX.7; XXI; Odysseus X); Hesiodos (Theogony , , , ). Sarayının batıda bir yerde olduğu konusunda bkz. (Illiad XIV). 56 Hellen Çağı’nın Mısır asıllı matematik, coğrafya ve gökbilimcisi olan Klaudios Ptolemaios’un (?) eserleri ve içerikleri doğrudan doğruya günümüze ulaşamadığından, görüşleri ve hakkındaki bilgiler dolaylı yollarla Müslüman bilim adamlarının eserlerinden öğrenilmektedir. Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday Nil ve Yerleşimler Nil’in suladığı bereketli Mısır toprakları, tarih boyunca birçok kavmi kendine çekmiştir. Nil vadisinde yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda Paleolitik dönemden itibaren vadide, çeşitli ırklara mensup insan iskeletlerine, taş ve kemikten üretilmiş aletlere rastlanmıştır. Eski Mısır’da Nil boyunca, göçebe halinde yaşayan kabilelerin, MÖ ’lerden itibaren (Neolitik Çağ) yerleşik hayata geçtikleri arkeolojik çalışmalarla anlaşılmaktadır. Yine de Mısır’da tüm toplumun mütemadiyen yerleşik hayata geçtiğini söylemek mümkün değildir. İlerleyen dönemlerde yer yer Mısır’ın coğrafi özellikleri ya da bazı toplumların kendi özellikleri sebebiyle bir kısım grupların göçebe hayatı sürdürdüğü görülmektedir. (Liszka, ) Bölgede bulunan iskeletler üzerinde yapılan antropolojik incelemelerden, bölgeye göç eden halkın genel olarak iki ana ırka (brakisefal ve dolikosefal) mensup oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Bu iki ana grup dışında Afrika ve Asya kökenli insanlara ait iskeletlere de rastlanmış ve bu ilk yerleşim dönemi “birinci kültür devresi” olarak adlandırılmıştır. Delta bölgesinde yapılan arkeolojik araştırmalarla ise, ikinci kültür devresini meydana getiren ve genel olarak Asya kökenli olan halkların bölgeye yerleştikleri anlaşılmıştır. Bu iki kültür çevresi, MÖ IV. binde birbirine karışmış ve hükümdarlık57 döneminde ise dolikosefal antropolojik özellikler taşıyan toplumlar baskın unsuru oluşturmuşlardır. (İnan, ) Nil Deltası, Sümer’dekine benzer şartlar taşıdığından Kuzey Afrika’da hemen her dönemde en fazla nüfusun yaşadığı yer olmuştur. Nehir boyunca kurulmuş olan köy tipi yerleşimler uzun dönem varlığını sürdürmüştür. Mezopotamya’dakine benzer bir şehirleşme atılımından ise ancak iki Mısır’ın birleşmesi döneminde bahsedilebilir. Sonraları yazılmış olan efsaneler ve arkeolojik veriler bu atılımın nedenlerine ışık tutan yegane verileri oluşturmaktadır. Fakat Sümer’dekine benzer şehirleşmenin örnekleri, Delta’nın alüvyonlu toprağı altında olduğundan Mısır’daki kayıtlar vadi bölgesinden elde edilmiştir.(Child, 81; Berkey, ) Vadi bölgesine yerleşen yüksek kültürlü klanların her birinin kendilerine özgü totemleri bulunurdu. Muhtemelen bu totemleri yerleştikleri nehir çevresinde ve nehirde bulunan hayvan ve bitkilerden esinlenerek aldılar. Çeşitli totemlere sahip bu ilk köyler, daha sonraları yazılı dönemin aynı totemlerini armalaştırmış olan nomeların temelini oluşturdular (Child, 82). yüzyıl coğrafyacılarından Ya’kubî, eserinde Nil boyunca Mısır’ın önemli şehirlerini (Feramâ, Fustat/Bâbilyûn, Menf, Bûsîr Kûrîdîs, Feyyûm, Kays, Behnesâ, Ehnes, Tâhâ, Ensinâ, Usyut, Bûtîc, Bişemmûr, Bulyanâ, Abşâya, Hû, Kûs, Esnâ, Usvân…) saymaktadır. (Ya’kubî, ) yüzyıl coğrafyacılarından İbn Havkal da Nil yatağındaki şehirleri zikretmektedir. (İbn Havkal, I) Yine yüzyıl coğrafya eserlerinden olan Hudûdü’l-Âlem’deki Mısır şehirleri de incelendiğinde medeniyetin nehir yatağında 57 Avrupalı tarih yazarları, Mısır’ın bu dönemini “İmparatorluk Dönemi” olarak tanımlamışlardır. Fakat geçmişte farklı kültür ve medeniyet çevrelerinde ortaya çıkmış olan benzer uygulamalar ve kavramlar, birebir birbirinin yerine kullanılamazlar. Ancak benzerlikleri göz önünde bulundurularak karşılığı olabilecek terimlerle ifade edilebilirler. Ele alınan dönemdeki karşılıkları bilinmiyorsa genel terimlerle ifade edilmeleri daha uygun olacaktır. “İmparatorluk” terimi Roma tarzında düşünce, yaşayış ve değerlerden Roma’da ortaya çıkmış ve türemiş bir kavramdır. Bu sebeple burada “İmparatorluk” kelimesi yerine “Hükümdarlık” terimini kullanmak kanaatimizce daha uygundur. Bu hususta bkz. Palaz Erdemir, / Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan konumlandığı görülmektedir. (Hudûdü’l Âlem, 7, 21, 31) Kaynakların saydığı şehirlerin Nil kıyısında olması, Nil’e uzak bölgelerin medeniyete de uzak olmakla kalmayıp Mısır’da hayatın tümüyle Nil nehrine bağlı olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Nil hakkında bilgi veren coğrafî kaynaklar, nehrin Mısır coğrafyasını birçok parçaya böldüğünü, dolayısıyla nehrin nimetlerini verdiği insanları birbirlerinden ayırdığını ve farklı coğrafî bölgeler oluşturması sebebiyle de farklı yaşayışlara neden olduğunu ifade etmektedir. Nehrin ayrıntı diyebileceğimiz anlamda bahsettiğimiz ayrıştırıcı özelliğinin yanı sıra, kapsamlı düşünüldüğünde Mısır’ın ortak bir medeniyete sahip olmasındaki etkisi ve Mısırlıları birleştirici özelliği de görülmektedir. Zira nehir boyunca kurulmuş olan şehirleriyle Nil, Mısır insanını bir araya getirerek ortak bir medeniyet havzası oluşturmuştur. Harita 1: Bunson, , 3. Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday Kamu Binaları ve Halk Yapılarının Yatağı ve Kaynağı Olarak Nil Nil, zengin kaynağı, su potansiyeli ve taşıdığı alüvyonla, geçmiş dönemlerden günümüze Mısır’a hayat veren en önemli değerdi. (Kitching 46 vd.) Eskiçağ insanı da günümüz insanı gibi, çeşitli sebeplerle, yerleşim alanlarını, kamu ve halk binalarını su kaynaklarına yakın yerlerde kurmuştur. Mısır’da önemli şehirler ve yapılar da, coğrafi, dini, ekonomik, askeri ve idari sebeplerle Nil nehri havzasında inşa edilmişti. Dünya tarihindeki ilk inşaat proje uzmanlarının eski Mısır medeniyetinde ortaya çıktığı bilinmektedir. Mühendisliğin bu ilk temsilcileri Mısır firavunlarının güvenilir danışmanları olan üst düzey görevlilerdi. Bu mevkideki görevliler, “bayındırlık şefi” olarak bilinen ve genel inşaat işlerinden sorumlu uzmanlardı. Bu eski mühendisler ve mimarlar, arazi ölçümünü (mesaha)58 matematik değerlerle uygulamaya koymuşlardır. Nil’in her yıl tabii olarak taşması, karanın sınırlarının yeniden belirlenmesini gerektirmekteydi. Bu arazi ölçümlerini gerçekleştirmek için, Mısırlı mühendisler (bayındırlık şefi), sabit bir uzunluk elde etmek amacıyla, önce iyice su emdirilmiş, sonra kurutulup balmumu ile kaplanmış ip parçaları kullanmaktaydı. Mühendislerin daha başka arazi ölçüm aletleri de kullanmış olmaları ihtimali kuvvetli olmakla birlikte, bununla ilgili malzemeye rastlanmamıştır. Yine Nil’in su potansiyelinden faydalanarak Mısırlılar, etkin sulama sistemleri geliştirmişler ve görkemli taş binalar inşa etmişlerdir. (Makine Mühendisleri Odası Öğrenci Üye Kurultayı’99, ) Herodotos, Mısırlı din adamlarına atfen Firavun Menes’in, Memfis şehrini kurmak ve onun sular altında kalmasına mani olmak amacıyla nehrin yatağını değiştirdiğini ve üzerinde bir bent yaptırdığını (Kosheis Barajı), yıl sonra Perslerin de aynı şekilde nehrin eski yatağına dönmesini engellemek için bahsi geçen bende çok önem verdiklerini ve her yıl onardıklarını yazmaktadır. Başkent Memphis şehrinin güneyinde yaptırılan bir bent ve baraj gölüne bir yaklaşım kanalı ile Nil nehrinden su alınmaktaydı. Firavun Menes, baraj gölünü kanallarla Nil’e bağlamış ve bununla şehrin savunmasını da sağlamıştır. Bendin, MÖ yıllarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. (Herodotos, Histories, II; Bildirici, 72; İnan, 7) III. Amenemhat zamanında (MÖ ) Mısır ülkesinin zirai ekonomisi üzerinde özenle uğraşılmıştır. Bunlardan en önemlisi, Fayyum vahasındaki bataklıkta, büyük bir su deposunun yapılmış olmasıdır. Nil nehrinden su alan Moiris gölü, ise Herodotos’a göre tabii bir göl olmayıp, insan gücü ile kazılmıştır. “Krokodeilos şehri yörelerindeki Moiris gölünün de pek şaşırtıcı yanları vardı, çevresi üç bin altı yüz stad çeker, yani altmış skenes, Mısır’ın denize olan yüzünün bütünü kadar. Bu uçsuz bucaksız alanda kuzeyden güneye uzanır, en derin yeri elli kulaçtır. İnsan eliyle kazılmış, insan emeğiyle yapılmıştır ve yapma bir göl olduğu, aşağı yukarı ortasına rastlayan bir yerde iki tane piramidin yükselmesinden de bellidir. Mısırlılar kazdıkları yerden 58 Strabon, nomeların en küçük parçalarının, sınırları Nil tarafından devamlı olarak değişen arouraelere ayrıldığını belirtmektedir. Arourae, aslında bir Mısır arazi ölçüsüdür. Mısırlı her asker, vergisiz 12 arouraelik toprakla ödüllendirilirdi. (Strabo, Geography, XVII.I; Herodotos, II, ) Eski Mısır’da piramitlerin yapılması bile bu alan hesaplama işlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle geometri alanında büyük ilerlemeler kaydetmişler ve Pi sayısını değeriyle hesaplamışlardır. Kendilerine özgü bir uzunluk ve alan hesaplama ölçü sistemi de oluşturmuşlardır. 1 meh (dirsek) 0,m, 7 sehepe ve 28 djebaya eşitti ve hiyeroglif yazıda bükülmüş kol şeklinde simgelenirdi. 1 sehep: 4 djebaya;1 khet kare: m²,;1 remen: 1/2 setshat; 1 kesap: 1/4 setshat; 1 sa: 1/8 setshat olarak belirlenmişti. (Üstüner, 38) Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan çıkan toprağı Nil’e döküyorlardı; çünkü ırmağın bu toprakları sürüp götüreceğini biliyorlardı” sözleriyle Herodotos coğrafi yapının insan eliyle yeniden yapılandırıldığı, firavunların nehir üzerinde giriştikleri büyük projeleri şaşkınlık ifadeleriyle ayrıntılı şekilde bize anlatmaktadır. (Herodotos, Histories, II) Moiris gölü, günümüzde Birket el-Qarun (Harun Gölü)59 olarak bilinmektedir. Çukur yeri deniz seviyesinin 45 metre altındadır. Eskiden beri taşkın sırasında, Nil nehrinin fazla suları bu gölü doldurmaktaydı. Herodotos, hükümdar Moiris olarak belirtilen Firavun III. Amenemhat’ın (MÖ yüzyıl) gölün giriş ağzına gelen suları kontrol etmek üzere Fayyum barajı olarak bilinen iki toprak baraj yaptırdığını, taşkın geçtikten sonra suların Nil nehrine yönlendirilmesiyle bir sonraki taşkın için boşaltıldığını belirtmektedir. Bugünkü Kahire’nin seksen kilometre güneyinde ve Nil’in batısında bulunan bu vahadaki Moiris gölünün yapılmasıyla, o devirde bütün Orta ve Aşağı Mısır’ın su işleri düzene girmiştir. Bunu yapmak için, III. Amenemhat ve mühendisleri, Nil suyunun bir kanalla bu depoya taşırılmasını sağlamışlardır. Bu, o devrin en büyük buluşu ve önemli başarısıdır. Bu başarılı girişime istinaden kanal boyunca III. Amenemhat’ın heykelleri dikilmiştir. (İnan, 87; Bildirici, 73) Sedde’l-Kefere (Gâvur Seddi) barajı ise Kahire’nin 30 kilometre güneyinde Garawi vadisindedir. MÖ ’lerde, 3. veya 4. sülale zamanında MÖ yıllarında yaptırıldığı sanılan barajın kalıntıları Alman G. Schweinfurth tarafından yılında ortaya çıkarılmıştır. Baraj gövdesi dışta ve içte kargir duvar, araları ise taş dolgudur. Barajın üstünden aşan sular tarafından yıkıldığı belirlenmiştir. Barajın kalıntılarını bulan Schweinfurth’a göre yapının amacı, 2 mil doğudaki taş ocaklarında çalışan işçiler ve hayvanlar için su temin etmektir. (Bildirici, 72) Piramitler gibi özgün ve gizemli binaların inşası da, çeşitli sebeplerle gizemli Nil nehrine bağımlıydı. Araziden, inşaat sırasında kullanılacak zeminin hazırlanmasına ve araç gereçlerin taşınmasına kadar piramitlerin inşası, Nil nehrine muhtaç olmalıdır. Piramitlerin malzeme kaynağı olması kadar, bu özgün binaların ilham kaynağı olarak da Nil’i görmek abartı olmayacaktır. Bir piramidin inşası için; arazinin, Nil düzeyinden yeterli ölçüde yüksek bir yerde olması, piramit ve ona bağlı yapıların inşasında kullanılmak üzere taşocaklarından çıkarılan taşların teknelerle taşınabilmesi için ırmağın batı kıyısından çok uzakta bulunmaması gerekmekteydi. Diğer taraftan, taşkının kapsamı da göz önüne alınmalı ve piramidin nehirden mesafesinin belli bir düzeyde tutulması şarttı. Mesela, taşkın mevsiminde Meydum Piramidi’yle Nil arasında kalan çöl bölümünün uzunluğu metreye iner, Gize’de ise bu uzaklık, yaklaşık metre kadardı. Piramidi ve ona bağlı yapıları oluşturan yerleşim alanı belirlendikten sonra, yapıcıların ilk işi, ilgili alanları örten kalın kum ve çakıl katmanının kaldırılmasıydı. Bu işler tamamlandıktan sonra sağlam bir temel zeminine ulaşılıncaya kadar kazı yapılır ve daha sonra bu zemin yatay duruma getirilirdi. Bu alanların yatay duruma getirilmesinde de Mısırlılar Nil suyunu kullanmışlardır. (Gündüz, ) Mısırlılar Nil taşkınlarından korunmak için şehirlerinin etrafına setler yaparak yükseltirlerdi. Bu tarz şehirler ilk olarak Sesostris zamanında (MÖ XX. yy) oluşmaya 59 Bugün Mısır’ın en büyük 3. gölü. Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday başlamıştır. Aetiopialılar’ın Mısır hâkimiyeti döneminde ise suçlular kendi şehirlerinin etrafına inşa edilen setlerde işçi olarak çalıştırılmak suretiyle şehirler bir kez daha yükseltilmiştir. Bu yolla Bubastis şehrinin surları en yüksek noktaya ulaşmıştır. Nil nehriyle bağlantılı tapınak mimarisi de Mısır’da oldukça özgün bir yapıya sahiptir. Tapınakların çoğu, Nil’den uzak mesafede olanlar bile, bir kanallar sistemi ile nehre bağlıydı. Tapınağın önünde yer alan bir rıhtım, tapınağa getirilen tedariklerin boşaltılmasını ve tanrının tören alayının su yoluyla seyahat edebilmesini sağlamış olmalıdır. (Brewer- Teeter, ) Herodotos’un, Bubastis’teki tapınak hakkında verdiği bilgiler, tapınağın Nil ile bağlantısını ortaya koyması bakımından önemlidir. Herodotos, tapınağı Hellenlerin Artemis tapınağıyla eşdeğer tutarak “girişi saymazsak bir ada gibidir, su ayrı iki kanalla Nil’den getirilmiştir ve bu iki kanalın suları birbirine karışmaz. İkisi de giriş bölümüne kadar geldikten sonra biri sağdan, öteki soldan kuşatır. İkisi de yüz ayak genişliğindedir ve üstlerine ağaçlar gölge salarlar. Tapınak şehrin ortasına düşer, şehri çepeçevre dolaştığın zaman her yerden görünür” (Herodotos, Histories, II) sözleriyle tasvir etmektedir. Mısır’da kamusal ve sivil yapıların yapı malzemesi olarak da Nil bölge insanına önemli bir hizmet sunmaktaydı. Coğrafî şartlar dolayısıyla Eski Mısır’da kereste azlığı yaşandığı bölgenin yapılarından anlaşılmaktadır. Kereste azlığı sadece Eski Mısır için geçerli olmayıp, Mezopotamya uygarlıklarına ait yapılar incelendiğinde bu azlığın oralarda da yaşandığı görülmektedir. Bu durum, Mısırlıları, sadece bir ya da birkaç nesil boyunca dayanabilen hafif ve dayanıklı olmayan malzemeden yapılmış kerpiç tuğlalar üretmeye itmiştir. Bu kerpiç tuğlaların imalinde, Nil çamuru esas malzeme olmuştur. Bu tabii kaynak sebebiyle, halk arasında kerpiç yapılar oldukça rağbet görmüştür. (İnan, ) Mimarî fonksiyonlarına ek olarak, nehrin sağında ve solunda yer alan tapınaklar, mezarlar ve devasa heykeller bu nehrin mistik ve gizemli havasını daha da arttırmıştır. Nil’in sunduğu coğrafi imkanlar askeri mimaride de kendini göstermektedir. Eski Mısır’da topografik şartların zorladığı, ova ve çağlayan tipinde iki çeşit kale mimari şekli bulunmaktaydı. Nil’in Mısırlılara sunduğu topografik imkanlar, çağlayan kalelerinin ova kalelerine göre daha küçük inşa edilebilmesine ve savunmada çok daha etkili olmasına olanak sağladı. Ova kaleleri dikdörtgen planlı yapılırken, çağlayan kaleleri coğrafi bölgenin özelliklerine ve nehrin akış istikametine göre farklı şekillerde yapılabilmekteydi. Mesela Batı Semna kalesi L şeklindeyken Uronarti kalesi üçgen biçimindeydi ve günümüz askeri uzmanları, Uronarti kalesini Eski Mısır’daki en etkin savunma yapısı olarak kabul etmektedir. (Brewer-Teeter, 76) Siyasi-İdari ve Stratejik Etkileri Nil, güney-kuzey doğrultusunda ülkenin ortasından akıp Delta’yı kollarıyla bölüp Akdeniz’e ulaşırken tarıma ve yerleşime elverişli bereketli havzası, uçsuz bucaksız çölün ortasındaki vadi ve düzlüklerde tabii yaşam alanları oluşturmuştur. Bu verimli ve stratejik önemi sebebiyle Nil’i elinde tutan hayatı da elinde tutardı. Nehrin, hayati derecede önem arz eden bu çekici etkisiyle, Paleolitik dönemden itibaren oluşmaya başlayan Yukarı ve Aşağı Mısır kültür çevreleri, Yukarı ve Aşağı Mısır hükümdarlıkları şeklinde önce kendi idari sistemlerini kurmuşlar, daha sonra bölgenin kendisine has coğrafyasının zorlamasıyla Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan çok geçmeden siyasi birliği sağlama mücadelesine girişmişlerdir. Zamanla sistemin gelişmesi sonucunda, kabileler sepat adını verdikleri yönetim bölgelerini60 kurmuşlar ve niyut diye adlandırdıkları merkezi bir şehirden buraları idare etmişlerdi (Rachet, 13). Tarihi devirlerde, her bir sepat, bulunduğu bölgeye göre Delta bölgesinde bir, veya zaman zaman iki, Yukarı Mısır’da bir olmak üzere tek hakim olan firavunlara bağlanmışlardır. Sonunda, Aşağı Mısır, Yukarı Mısır’ın akrep simgesiyle temsil edilen hükümdarı “Akrep Firavun” tarafından fethedilmiş ve torunu Horaha’yla birlikte Mısır’da “Hanedanlar Dönemi” başlamıştır. Bu ilk birleşmeden itibaren bin yıldan fazla bir süre boyunca Mısır homojen yapısını korumuş, nehrin birleştirici gücü MÖ yılları arasındaki Hyksos istilasına kadar dış kaynaklı girişimlere karşı firavunlara büyük bir kolaylık sağlamıştır. Yine aynı birleştirici güç, Hyksosların (Çoban Firavunlar) “Nil Ülkesi”nde bir yabancı gibi görülmesine ve bir asır gibi uzun bir zaman geçse de Thebes şehrinden başlayan bir hareketle Filistin’e61 sürülmelerine sebep olmuştur (Gündüz, ; Baines-Malek, 38) Vadisiyle birlikte Nil, bölge insanında özgün bir Mısır kültürü oluşturmuş ve “Mısırlılık” bilinci uyandırmıştır. Bölgenin zengin ve bereketli topraklara ve jeopolitik öneme sahip olması sebebiyle, Mısır tarihi boyunca çevredeki toplumların dikkatini çekmiştir. Tüm Akdeniz dünyası içinde, Mısır’ın Nil nehriyle birlikte cezbedici özellikleri, bölgenin tarihteki güçlü devletler tarafından zenginlik kaynağı olarak görülmesine yol açmış ve fetih sebebi olmuştur. Firavun Psammetichus’in ordusunun, Pelusium’da MÖ ’de Pers hükümdarı Kambyses (Persçe Kambūjia) tarafından yenilmesiyle birlikte, ülke Pers hâkimiyeti altına girmiştir. MÖ yılında Büyük İskender’in (Hellence Megas Aleksandros) Mısır seferi sonrası üç asır Hellenistik Devletler (Ptolemaios Hanedanı) ve MÖ 30 yılından itibaren Roma hâkimiyetine girmesiyle Mısır, büyük devletlerin hâkimiyet kurma mücadelelerine sahne olan bir arena haline gelirken özgün kültürel yapısını da korumuştur (Butler, ) Ortaçağ’da da bu topraklar büyük güçler arasında defalarca el değiştirmiştir. Mısır’ın MÖ 30 yılında Romalılar tarafından ele geçirilmesinden itibaren yüzyıllar boyunca Roma hâkimiyetinde kalan Nil toprakları, Roma’nın kavimler göçüyle ve siyasi çalkantılarla güç 60 dipnotta belirtildiği üzere, geçmişte farklı kültür ve medeniyet çevrelerinde ortaya çıkmış olan benzer kavramlar, birebir birbirlerinin yerine kullanılamazlar. Ancak benzerlikleri göz önünde bulundurularak ve ihtiyatlı açıklamalarla, karşılığı olabilecek terimlerle ifade edilebilirler. Eski Mısır’ın, sepat (Hellenlerin nome olarak adlandırdıkları), İran’daki Achaemenid Devleti’nin dahyava (Hellenlerin satrapes olarak adlandırdıkları), Roma’nın provinciae, terimleri, ülke topraklarını ayırarak yönettikleri idari birimlerdir. Bu terimler, Osmanlı dönemindeki eyalet kavramının aynısı değildir ancak sadece benzeri bir yapıyı ifade eder. Bu konudaki açıklamalar için bkz. Palaz Erdemir ve Erdemir, ; Palaz Erdemir, Mısır’daki yerel ve bölgesel yönetim hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Schnare, 61 Hellence Philistia ya da Palaistine; Latince Palaestine. 62 Josephus, Mısırlı Antikçağ tarih yazarı Manetho’dan alıntı yaparak Hyksosların Mısır’ı ele geçirmeleri ve yeni bir devlet kurmaları hakkında açıklamalar yapmaktadır. Hyksosların Mısır’ı ele geçirdikten sonra aralarından Salatis adında birini hükümdar yaptıklarını ve Hyksosların yerli Mısır hükümdarlarıyla mücadele ettiklerini anlatmaktadır. Josephus, Antiquties, I. 63 Roma döneminde Mısır’ın durumu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Milne Justinianus dönemi seyyahlarından Hierocles de Synecdemus adlı eserinde, yaşadığı dönemde Mısır’ı Doğu Roma’nın bir yönetim bölgesi olarak belirtmekte ve alt yönetim bölgelerini liste halinde belirtmektedir. Bkz. Hieroclis Synecdemvs, , Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday kaybetmesiyle başlayan süreçte, yılında ikiye ayrılması ile birlikte Doğu Roma’nın64 hâkimiyeti altına girmiştir. yılları arasında Sasaniler, Mısır’a hâkim olmuşlardır. Mısır’da Doğu Roma hâkimiyetini yeniden inşa etmiş olan Heraklius hanedanı, yılına kadar sürmüş, bu tarihten itibaren Mısır’da İslâm hâkimiyeti başlamıştır. (Butler, 21 vd) Mısır toprakları, İslâm hâkimiyeti altında halife Ömer bin Hattab (), Osman bin Affan () ve Ali () dönemlerini yaşadıktan sonra sırasıyla Emevî (), Abbasî (), Tolunoğulları (), Ihşîdîler (), Fatımîler (), Eyyubîler (), Memlûkler () ve Osmanlı () hâkimiyetinde kalmıştır. (Butler, vd) Tarihin bahsettiğimiz evrelerinden itibaren olduğu gibi, adı geçen İslâm devletlerin hâkimiyetleri sırasında da Nil ve Mısır cezbedici çekiciliğini korumuştur. Mesela, Doğu Roma İmparatoru I. Manuel Komnenos’u () Mısır’a çeken de Nil ve Nil’in ülkeye bahşettiği bolluk ve bereket olmuştur. (Khoniates, ; Butler, 85, , ) Nil, kendisine sahip olan güce öyle imkânlar sunmuştur ki, bir yandan pek çok milleti kendisine çeken gizemli ve zengin bir akarsu özelliği taşırken, diğer yandan da Mısır’ı ele geçirmek isteyen güçlü ordulara karşı ülkenin en önemli savunma unsurlarından biri olmuştur. (Josephus, Antiquties, II; Abu’l-Farac, II) Mısır’a yapılan birçok taarruz sırasında bölgeye hâkim güçler tarafından nehir, stratejik açıdan etkili şekilde kullanılmıştır. Mesela, ünlü hatip Isocrates, Ksenophon’un Anabas’ine de konu olan II. Artakserkses ve Genç Cyrus arasındaki taht mücadelesi sırasında Mısır’da Amyrtaeus’un isyanı ve Mısır’ın Pers kontrolünden çıkmasını anlattığı bölümde Mısırlıların, dönemin en güçlü devleti olan Perslere karşı sergiledikleri bu cüreti, en başta Nil nehrinin doğal savunma özelliğinden aldıklarını söylemektedir. (Isocrates, To Philip: )65 Roma İmparatoru Traianus da Akdeniz’de genişleme politikasına uygun bir şekilde Nil’den faydalanmasını bilmiş ve hareket serbestisi kazanmak amacıyla Parthlara ve Kudüs’deki (Iudaea) isyancılara karşı Roma gemilerinin Kızıldeniz’den Akdeniz’e geçebilmeleri için Nil nehrinin kanallarını ve kollarını birleştirip İskenderiye’den, Clysma’ya kadar uzanan bir su yolu yaptırmıştır. (Butler, 11, 25; Lewis, 46) Nehrin stratejik önemi, ülkeye yapılan giriş-çıkışların denetlenmesi ve kontrol altına alınması noktasında da kendini göstermektedir. I. Senwosert’in hükümdarlığından III. Senwosert’in hükümdarlığının sonuna kadar olan süreyi kapsayan yıllık dönemde, nehrin geçit vermediği birinci ve ikinci çavlanlara paralel bölgelerde kurulan on bir kale, askeri savunmadan çok konumları itibariyle bu amaca dönük inşa edilmiş olmalıydı. Bu kaleler aynı zamanda, nehrin bu zorlu kısmı üzerindeki ticareti de kontrol altına alma 64 Günümüz tarih yazarları tarafından -Roma İmparatorluğu’ndan dil, din ve kültür bakımından farklı olması nedeniyle- Bizans olarak adlandırılan imparatorluk, gerçekte Roma İmparatorluğu’nun Doğu yarısında oluşan Doğu Roma İmparatorluğu’dur. “Bizans” adı, Doğu Roma İmparatorluğu için ilk kez yüzyılda Hieronymus Wolf tarafından kullanılmış ve bir galat-ı meşhur halinde günümüz tarihçileri tarafından da kullanılmaya devam etmiştir. Bu sebeple tarihi yazımlarda bu devleti, Doğu Roma adıyla ifade etmek tarihi terminolojiye daha uygun olacaktır. 65 Isocrates ağdalı ve abartılı bir dille Cyrus’un Mısır’ı ele geçirmesini anlatırken Nil’in tabii bir savunma hattı oluşturduğuna vurgu yapmaktadır. Cyrus Mısır’a doğru sefere çıktığında burada Amyrtaeu isyan etmişti. Mısır halkı, hükümdarın (muhtemelen Cyrus’un) günün birinde tek başına komuta ettiği bir orduyla gelip Nil’in oluşturduğu tabii engelleri ve tüm askeri savunma hatlarını yok edeceğini düşünerek sürekli bir korku içindeydi. Sonunda Cyrus büyük bir ordu hazırlayarak Mısır’a yürüyüp ele geçirmekle kalmamış, bir hükümdar ve bir kumandan olarak gülüp aşağılayarak, Mısır halkıyla alay etmiş ve onları bu sürekli korkudan kurtarmıştır. Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan noktasında büyük önem taşımıştır. (Brewer-Teeter, 75) Benzer şekilde, Roma İmparatoru Diocletianus da aynı bölgede kurulu olan Elephantine şehrine yakın yerlerde devamlı olarak Roma topraklarında yağmalarda bulunan kalabalık ve güçlü Blemyes ve Nobatae kabilelerini kontrol altında tutabilmek için, Nil nehri üzerindeki stratejik bir adada çok güçlü bir kale kurdurmuştur. Farklı olarak Diocletianus, sorunu sadece askeri yöntemlerle çözmek yoluna gitmemiş, işi şansa bırakmamak adına bu kale içerisine hem Roma’ya hem de bu iki halka ait mabetler ve sunaklar inşa ettirmiş, din adamları görevlendirmiştir. Bu icraatlar sonucunda bölgede hem Hellen-Roma tanrılarına hem de İsis-Osiris gibi Mısırlı tanrılara aynı derecede saygı gösterilmeye başlanmıştır Diocletianus, pagan inançlar arası bir alışveriş yoluna gitmekle uzun süreli bir barış amaçlamış, bu yüzden buraya Philae67 denmiştir. (Procopius, Wars: I. xix. 3 5-xx. 2) VII. Haçlı seferi ()’ni betimleyen gravür. Nil deltasında iki ordunun karşılaşması. IX. Louis ve nehrin karşı kıyısında Eyyubi-Memlük ordusu. Ortaçağ şehirleri genellikle savunma amacıyla kuvvetli surlarla çevrilirken, Nil, Antikçağ’dan Ortaçağ’a, Mısır şehirleri için doğal bir sur görevi de görmüştür. VI. ve VII. Haçlı seferleri sırasında nehir, taşmak suretiyle bölge şehirleri için tabii bir yolla önemli bir koruyucu görevi üstlenmiştir. VII. Haçlı Seferi’ne katılmış Jean De Joinville’nin Fransa kralı IX. Louis’nin Müslümanlar üzerine yürüyebilmek için nehir üzerine bir set inşasına karar vermesi ve Müslüman ordusuyla nehir merkezli mücadeleleri ile ilgili anlatımlarında da nehrin bu yönü vurgulanmıştır. (De Joinville, ; Altınay, ). Nil Taşkınları Nil’in mevsime göre taşması onun gerçek mucizesidir Yine de nehrin belli düzeyde yükselmesi, verimliliği olumlu ya da olumsuz yönde etkilemekteydi. Suyun az yükselmesi de çok yükselmesi de sorun oluşturabilirdi. (Plato, Timaeus; Plinius, Historia Naturalis, 10; 66 Diocletianus Hıristiyanlık ve Hıristiyanlarla mücadele eden son imparator olarak bu dinin yayılmaması için elinden gelen çabayı göstermiştir. İmparatorluğun çeşitli bölgelerinde ve Mısır’da da bu konuda keskin tedbirler almıştır. Kendisi gibi düşünen ve Hıristiyanlara karşıtlığıyla bilinen Sossianus Hierocles’i Mısır’a praefectus Aegypti olarak atamıştır. Barnes, 67 Uzun süreli uzlaşma ve barış temennisiyle bölgenin liderliğini üstlenen anlamına gelmesi ümidiyle olmalıdır. 68 Nil’in taşmaması demek, Mısır için ölüm demekti. Abu’l-Farac, yılında Nil’in taşmaması sonucunda kıtlığın başgösterdiğini, insanların ölü hayvan ve insan eti yediklerini ve bu olumsuz şartların vebaya yol açtığını ifade etmektedir. (Abu’l-Farac, II) Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday İnan, ) Antikçağ yazarları, Nil’in taşması hakkında bazı sebepler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmına göre; kuzey rüzgârları, Nil’in denize dökülmesine engel olarak nehrin taşmasını sağlarken, bazılarına göre; büyük Oceanus’un, çoğalmasıyla meydana gelmekteydi. Bir diğer görüşe göre ise; yukarı vadide karların erimesinden dolayı Nil taşmaktaydı. (Herodotos, Histories, II vd.; İnan, 5) Ortaçağ’da Mısırlılar Nil’in yükselme nedeni ile ilgili olarak Nil’in yükseldiği zamanlarda, Nil’in Habeş topraklarında bulunan yukarı kısmına çok yağmur yağdığını ve bu yağmurların Nil’in yükselmesine sebep olduğunu düşünüyorlardı. Mısırlılar bu olay ile ilgili olarak “Ebîb (Temmuz) ayı başladığında, su yavaş yavaş yürümeye başlar”(El-Endelûsî, ) derlerdi. Ak ve Mavi Nil’in suları Haziran ayında güneşten yanmış olan toprağın üzerini kaplamaktadır ki buna eski Mısırlılar “hayat suyu” derlerdi. Haziran’dan Eylül’e kadar yüz güne yakın bir zamanda Nil yükselir; Yukarı Mısır’da metreyi, Aşağı Mısır’da ise metreyi bulur ve ülke su içinde kalırdı. Bu, sel zamanı demek olan akhetti. (Freeman, 25) Bu taşmadan sonra toprak, ekilmeye ve çabuk mahsul vermeye hazırdı. (İnan, 6) Toprağın yeniden göründüğü bu zamana peret denirdi. (Freeman, 25) Fakat Nil yalnız Mısır’a iyilikler getirmez, aynı zamanda zararı da olurdu. Bazı yıllarda Nil’in taşması sonucu birçok insan ölürdü. (İbn-i Kesir, ) Geçtiği her yerde, her şeyi alıp götürür, mahvederdi ve sınırlar bozulurdu. Bu sebeple, buraya ilk yerleşenler, her şeyden önce bu durumdan korunmanın çaresini aramış ve yüksek tepeciklere köylerini kurmuşlardır. Tarlalar yüksek barajlarla ayrılıp, taşma zamanında yol olarak istifade edilmiştir. Bu sürekli çevre ve hudut değişimlerine istinaden ilk kadastro ve hendese esasları, ilk kez Mısır’da ortaya çıkmış olmalıdır. Fakat Nil’in bu her yılın belli dönemlerinde tekrar eden taşmaları, bazı zamanlarda olağanüstü sebeplerle hiç olmayabilirdi ki bu Mısır için başka bir felaketin habercisiydi. Mesela III. Sülaleden Zoser (Cezer, MÖ ), döneminde yaşanan böyle bir evreyi, “… ümitsizlik içindeyim çünkü benim zamanımda Nil yedi sene müddetle taşmadı. Buğday yok, tarlalar kuru, hiçbir yiyecek kalmadı.” (İnan, ) şeklindeki sıkıntılı sözleriyle anlatmaktadır. Ancak, eğer taşma, her zamankinden fazla olursa, o da başka bir felaket sebebiydi. XXIII. Sülale’den III. Osorkon zamanında ortaya çıkan bir yükselme, taşkına dönüşmüş ve bu durumu firavun, “bütün vadi bir deniz gibi su içinde, mabetler su dalgaları altında, insanlar ördeklere döndü, sel içinde yüzücü oldular” sözleriyle tasvir etmiştir. (İnan, 6,7) Taşkın zamanlarının doğru belirlenebilmesi için, tapınaktaki din adamlarınca tabiatın ve gökyüzünün dikkatli ve sürekli gözlemlenmesi ile astronomi ve takvim bilgisi (yılın, ayın uzunluğu, güneş ve ay tutulmaları) alanlarında önemli ilerlemeler olmuştur. Ayrıca tapınak hesaplarının tutulması, taşkın suları altında sınırları kaybolan tarlaların (bayındırlık şefi tarafından) tekrar belirlenebilmesi gereği (mesaha) matematik, geometri ve yazının icadına ve gelişmesine de kaynaklık etmiştir. (Güvenç, 52, 53,Üstüner, 30) Taşma hadisesi, eski Mısırlılar üzerinde edebi alanda da çok büyük etkiler yapmıştır. Özellikle en eski dini edebiyat bundan ilham almıştır. VI. Sülale zamanında piramitler üzerindeki “dalgalarla çarpışan Nil’i (Hapi) görenler titreşirler. Fakat çayırlıklar güler, kıyılar yeşillenir, çünkü tanrıların vergisi gökten yere inmektedir. İnsanlar ibadet ederler, ilahların kalpleri inşirah bulur ve heyecanlanır” yazıları dikkat çekicidir. (İnan, 6) Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan Nil’in İlhamıyla Doğan Edebiyat Nil’in adeta bir deniz özelliği kazanacak kadar kabarmasıyla sandallar ulaşım için nehri doldurmaktaydı. Bu durum, coşkun bir nehir üzerindeki fevkalade görüntülere sebep olmakta ve firavunlar döneminde olduğu gibi Ortaçağ’da da bu durumunu devam ettirmekteydi. Nil, her mevsim Mısır’a yeni bir ruh getirirken, üzerinde yüzen kayık ve sandallarla topluma güzel duygu ve düşüncelerinde ilham kaynağı olmuştur. Eskiçağ’dan Harita 2- Bunson, Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday Ortaçağ’a, şiirler Nil’in taşıdığı güzelliklerle süslenmiştir. Firavun Akhenaton’un Tanrı Aton’a yazdığı kaside de, kendisinin Nil nehrinden kaynağını aldığı açıkça anlaşılan şükran duygularının etkileyici bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. “Sen yer altından Nil’i halk edersin İnsanları beslemek için onu istediğin şekilde getirirsin. Bütün uzak ülkeleri de himayene alırsın. Sen semada bir Nil yaratmışsın ve her memlekette onun nimetlerini dökersin Dağlar üzerinde bir deniz gibi dalgalar haline gelen sular bütün tarlaları sularlar Ey Tanrım! Senin düşüncelerin ne harikuladedir Yabancı kavimlere çölün bütün hayvanlarına semada bir Nil yaratmışsın Yer altından ise Mısır ülkesi için bir Nil fışkırıyor Senin şuaların bütün tarlaları besliyor” (İnan, ) İslamî dönemde de Nil, Mısırlıya ya da bölgeyi ziyaret eden seyyahlara güzel şiirler söyletmeye devam etmiştir. Temîm b. el-Mu’îzz Lidinillah, “…görmüyor musun? Gök gürültüsü ağladı ve şikâyet etti. Şimşek ise, parladı. Böylece onlar güldüler. Ağladığında yeryüzünü güldüren karanlık boyası gibi olan bulut için iç. Zira ut, sevdanın iniltisini anlattı. Fakat o, anlattığı hikâyede cömert davrandı. Sonra boylu boyunca Nil’in suyuna bak. Sanki o sandal ve miskle kokulandırılmıştır.” sözleriyle, Nil ile çevresinin birbiriyle uyum içinde oluşturduğu güzel tabii tabloyu tasvir etmektedir. Mısır ülkesini anlatan bir başka İslami dönem anonim kasidede Nil; “Allah için ondan geçen Nil’e bakın, eğer gençlik, onda bizi görürse, geçişiyle büyük bir orduyu andırır. Es-Semheriyye oklarını serperek silkeleyen bir nehir kenarı ve altından yapılmış Hindistan kılıcını savuran bir dalga uzandığında tazelikte gülle yarışır, durulduğunda ise suyu gül renginde bir renk yaratır ve onu asla dağıtmaz” şeklinde övgüyle ele alınmıştır. Muhammed b. el-Hasan ise, “Nehir, ….. elbisesi gibi, şık bürdeler misali çiçeklerle örtülüdür. ….. misk veya katkısız iç yağı ile akmaktadır. Durduğunda bir kılıcın yüzünü, yuvarlandığında ise, bilezik halkalarını görüyordum” ifadesiyle, Nil’e bir kişilik kazandırmakta, özgün bitki örtüsünden dolayı nehre şık bir elbise giydirmekte ve adeta bir gelin gibi ona bilezikler takmaktadır. Ebu’l-Muhammed b. el-Vezîr, Nil nehrinin su seviyesinin peyderpey artışını ve bunun hoş bir edayla körfezi oluşturmasını yine, “azdan çok olan bir şey ve gerçekte ise hilâlden oluşan bir dolunay görüyorum. Şaşırma! Çünkü Mısır’da her az miktardaki su, mal körfezinin oluşmasını meydana getirir. Her günde bir parmak kadar artış, iyi durumdaki bir arşın artışa tekabül eder.” (El-Endelûsî, , ) şeklindeki edebi ifadeleriyle dile getirmiştir. Nilometre, Nil Taşı ve Nil Vidası Nil nehri, eski Mısır’a hayat kattığı kadar çeşitli etkileriyle teknolojinin gelişmesini de sağlayan bir kaynaktır. Taşkın halinde çevreye zarar vermesi ya da yıllık ürün miktarının belirlenmesi sebebiyle nehrin seviyesi MÖ yıllarından başlayarak ölçülmüştür. Bu, basit olarak kayalara ölçek koyarak sağlanmış, daha gelişmiş olarak, kuyu veya sarnıçlarda su seviyeleri belirlenmiştir. Bu sarnıç odalarına nilometre denilmektedir. Nilometre adı verilen oda ile iki-üç yerden Nil nehri ile bağlantı sağlanmış ve sarnıç içinde bir taş sütun üzerinde Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan seviyeler tespit edilmiş ve bunlar kayıtlara geçirilmiştir (Bildirici, ) MÖ yılları arasında Mısır’ı yöneten ve Fayyum barajını yaptıran Firavun III. Amenemhat, nilometreleri geliştirerek büyük oranda onlardan faydalanmıştır. (Bildirici, 73) Strabon’un, Elephantine ve Memfis’de gördüğü nilometreyi, Nil kıyısında küçük taşlarla yapılmış bir kuyu şeklinde tanımlayarak, bu yapıların Nil suyunun seviyesini gösterdiğini ifade etmesi, nilometrenin tanımının günümüze yazılı olarak aktarılmasını sağlamıştır. Strabon, ayrıca, nilometrelerle seviye kontrol edildikten sonra insanlara haber verildiğini de belirtmektedir. Bu bilgilendirmenin, vadi boyunca çeşitli konularda tedbirler alınmasını ve geleceğe dönük planlar yapılmasını kolaylaştırdığı da düşünülebilir. (Strabo, Geography, XVII) Özellikle, Nil nehri etrafındaki üzüm bağlarının verimi, nilometre ile ölçülerek elde edilen sonuca göre, buasso denilen ölçekle yapılan hesaplama sonucu değerlendirilmekteydi. Bu şekilde elde edilen ürünlerin onda biri şenut (shenout) adı verilen devlet ambarına gönderilmekteydi. Bu hesaplamada suni olarak sulanan toprakların yarısı hesaba alınmaktaydı. Nilometre ile ölçülen ürün miktarı, vergi miktarını da aşağı-yukarı ortaya çıkardığından vergi kaçakçılığı da bu yolla engellenmeye çalışılırdı Ortaçağ’da da aynı şekilde nehrin su seviyesinin tespitinde, bu kez tersine, farklı bir yöntemin uygulandığı Tudelalı Benjamin tarafından belirtilmektedir. Temmuz ayında artacak olan suyun seviyesini tespit için Mısırlılar, Tudela’lı Benjamin’in ifadesiyle, “dâhiyane bir yöntem” bulmuşlardır. (Benjamin-Petachia, 85) Suyun ortasına 12 zirâ’71 uzunluğunda bir mermer sütun dikmişler ve bu sütun ile su seviyesini hesaplamışlardır. Bu sütun üzerindeki ölçüler halife Ömer bin Hattab () devrinde vergi açısından halkın lehine olacak şekilde bir takım değişikliklere tabi tutulmuştur. Nil nehri, arazilerin sulanmasında ve alınacak ürün miktarında önemli bir yer tutmaktaydı. İslami dönemdeki ölçümlere göre Nil nehri 14 zirâ’ yüksekliğinde aktığında normal ürün alınmakta, 16 zirâ’ olarak aktığında ise daha fazla arazi sulandığı için bolluk olmakta ve ürünler artıp sonraki yıla da yetmekteydi. Ancak 14 zirâ’nın altında ve 12 zirâ’ya düşerek aktığında kuraklık, 16 zirâ’nın üzerinde 18 zirâ’da aktığında ise sel felaketi olmaktaydı. (Özkuyumcu, ) Hemen hemen benzer ölçümler Antik yazarlar tarafından da vurgulanmıştır. Plinius nehrin, imparator Claudius döneminde 18 cubit ile en yüksek, Pompeius Magnus’un ölümü sırasında ise 5 cubit ile en az yükselme düzeyini yaşadığını bildirmektedir. (Plato, Timaeus; Plinius, Historia Naturalis, 10; İnan, ) Mısırlılar, sular yükselip sütunu aşarsa Nil civarındaki toprakların tamamının; eğer 69 Geçmişi anlatan en mühim belgelerden biri de “Palermo Taşı’’ adı verilen metindir. İki yüzü de yazılı olan bu belgenin, ilk bulunan parçası Palermo’ya götürüldüğü için bu isimle anılmaktadır. Sonradan dört parça daha bulunmuş ve Kahire müzesine gönderilmiştir. Üçü palermo taşının kısımlarıdır, fakat diğeri başka bir metine aittir. Bu vesikada, her hükümdarın kartuşu yanında o devre ait hadiseler kaydedilmiş, Nil’in yıllık taşma derecesi de tespit edilen bilgiler arasındadır. Bkz. İnan, a.g.e., 70 Firavunlar, vergi tahsilatının denetlenmesi için iki hâkim görevlendirir ve vergi kaçakçılarına çeşitli şekillerde ağır cezalar uygularlardı. Bu cezalardan en hafifi sopa cezası idi. Çok yaygın olarak uygulanan ceza ise Yukarı Mısır (Karnak/Assuan) taş ocaklarında çalışma cezasına çarptırılmaktı. Bu şekilde bedeni ceza ve zindan cezalarına sebep olan gelir vergisi, firavun yöneticileri tarafından da doğrulanan, Mısır Tapınakları ve Piramitlerinin yapılmasında başlıca faktörlerden biri haline gelmiştir. Bkz. Neurisse, 71 Antik dönemdeki cubit ile İslami dönemdeki zirâ’ gibi genel ölçüm birimlerinin aşağı yukarı birbirine denk anlamları ifade ettiği düşünülebilir. Zirâ’ ve cubit, dirsekten orta parmak ucuna kadar olan uzunluk ölçüleridir ( santimetre arasında değişmektedir). Antik dönemdeki cubit ile İslami dönemdeki zirâ’ gibi genel ölçüm birimlerinin aşağı yukarı birbirine denk anlamları ifade ettiği düşünülebilir. Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday sular sütunun yarısına kadar ulaşırsa, toprakların yarısının sular altında kalacağını anlamaktaydı. (Benjamin-Petachia, 86) Nil’in su seviyesini günlük olarak gözlemesi için bir memur atanır ve bu memur72 her gün Mısır halkına: “Yaratana hamd u senâ edin. Çünkü bugün su seviyesi şu şu seviyeye çıktı” diye ilan ederek, günlük ölçümlerini yapar ve sonucunu da halka mutad olarak bildirirdi. Su yükselip beklenen seviyelere geldiğinde, Müslümanlar şehre girip sırıklara bağlanmış, ketenden yapılan sarı bayraklarla dolaşıp “Allah’ın inayetiyle nehir bugün şu kadar yükselmiştir” diyerek sevinirler ve tüccarlar ise, bu duyuruyu yapana bahşiş verir, Allah’a şükrederlerdi. Çünkü nehir çok yükselirse bölgede bol ürün olur, toprağı işlemek mümkün olurdu. Ancak su, araziyi kapladığında tohum atılabilirdi. (Özbaran, 63) Bu çalışmalar sonucunda Nil’in kabarması kâbus olmaktan çıkmış, nehir kontrol altına alınabilmiş ve Mısır’a bolluk bereket veren en önemli unsur olmuştur. Nilometrenin dışında Eski Mısır ve Ortaçağ boyunca maden ocaklarına ve tarlalara suyu ulaştırmak ve suyu nehir seviyesinden yükseltmek için kullanılan bir diğer önemli ölçek de Mısır-Nil vidasıdır. Bu, yakın zamanlara kadar Mısır’da kullanılmıştır. Vidanın dönüşü esnasında, su nehirden daha yüksek bir düzeye itilir ve bu seviyeden tarlalara sevk edilirdi. (Bildirici, 3) Nehir boyunca olan yolculuğu sırasında Strabon, Letopolite nomeuna gelmiş ve burada bir tümsek üzerinde tekerlerin ve vidaların çevrilmesi yoluyla suyun nehir seviyesinden yukarıya çekilmesinden bahsetmiştir. (Strabo, Geography, XVII Ayrıca bkz. Strabo, Geography, III; XVII; Diodorus Siculus, I. 34 ve V; Vitruvius, X) Burada bahsi geçen alet, günümüzde bilinen Arşimet vidası (helezon pompa, Arşimet helezonu olarak da adlandırılmaktadır) olmalıdır Vidanın, Nil nehrinin ölçümlendirilmesi ile ilk kez Mısır’da kullanıldığı ve Arşimet’in MÖ ’lerde Mısır’da bulunduğu sırada, bu aleti tanıdığı anlaşılmaktadır. Batı bilim dünyası, Arşimet’in vidayı Mısır’a tanıttığını iddia etse de, Arşimet’in bu özel aleti Mısır’da tanıyarak batı dünyasına taşımış olması ihtimali daha kuvvetli görünmektedir. (Sezgin, 16) İnancın Kendisi ve Kaynağı Nil Eski Mısırlılar çevrelerinde gördükleri her nesnenin ve olayın bir yaratıcısı olduğunu düşünmüşlerdir. Bu sebeple, çok sayıda ve çeşitli ilaha inanmış ve onların heykel ve resimlerini yaparak şekillendirmişlerdir. Mısır tanrıları, konularını gökten, toprak ve sudan, nebat, hayvan ve insanlardan alırlar. Mısırlılara göre, her şeyin başı Gök tanrıdır ve bütün eski tarih boyunca, Gök ve Nil ilahları daima en önemli tanrılar olarak kalmışlardır. Eski Mısır dilinde Nil nehri tanrı Hapi olarak bilinmekte ve Nil de Hapi olarak anılmaktaydı. Tebes devrinde yazılan bir metinde, “Hapi sana selam olsun ki bu topraktan çıkıp Mısır’a hayat vermek için geliyorsun, sen ki geldiğin yeri karanlıklar içinde saklıyorsun. Ra’nın yarattığı arazi üzerinde sen yayılırken, senin gelişinin şarkısı okunur, sen ki, bütün susuzlara su ve hayat verirsin.” (İnan, 6; Özer, ) şeklinde geçen cümleler, tanrı Hapi’ye karşı duyulan sevgi, şükran ve tazim duygularının ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Osiris 72 Bu memur, Fatımî devletinde Haliç’in açılış töreninde, Nil nehrinin taşmasını ölçmek için kullanılan Nilometre sorumlusuna bir teylesân giydirirdi. Buna binaen bu memurun tecrübeli adlî teşkilat mensuplarından olduğunu söyleyebiliriz. 73 MÖ MÖ yılları arasında yaşamış olan Sicilyalı bir bilim adamıdır. Mısır’da İskenderiye’de Euclid’in öğrencileriyle birlikte çalışmış ve çeşitli bilgilerini onlarla paylaşmıştır. Matematik üzerinde olduğu gibi, mekanik ve hidrostatik üzerinde de çalışmıştır. Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan ise, Nil’in iyilik yapan ilahıdır. Her yıl onun yaşamasıyla Mısır’a bereket getiren bu büyük tanrı, bütün her şeye canlılık vermektedir. Esasen Osiris, Delta’nın tanrısıdır. Güney Mısır’ın tanrısı olan kuraklık ve kötülük ilahı “Set” ile arasında mücadele vardır. Bu mücadele neticesinde Osiris’in öldürüldüğü farz edilmiş ve cesedi karısı İsis tarafından bulunduğu vakit, oğulları Horus’un da yardımı ile Osiris yeniden iyilikleriyle beraber, fakat bu kez göğe yükselmiş bir tanrı olarak Mısır’ı himaye etmiştir. Bu hikâye, farklı şekillerde anlatılmış ise de74, esas fikir yaratılış ile yok olma, bereket ile kıtlık, iyilik ile kötülük ve hayat ile ölüm arasındaki tezatı ve mücadeleyi ifade etmektir (Üstüner, ; İnan, ) Tanrıları terinden yarattığı ifade edilen tanrı Ra-Atum’un insanları gözyaşlarıyla yarattığı düşünülmüştür. Eski Mısır insanı, Ra-Atum’u kişileştirerek, “herkesin, bulunduğu yerde, nefes alabilmesi için dört rüzgarı yarattım Büyüğün (zenginin) olduğu gibi küçüğün (fakirin) de refah içinde yaşayabilmesi için büyük seli (Nil’in taşması) yarattım” (Kurhan, ) ifadesini ona uygun görmüşlerdir. Ra-Atum’un sözlerinden anlaşıldığına göre, yarattığı iki tabiat olayından biri, Nil’in taşmasıdır. Ra, dünyayı gece ve gündüz gemileriyle dolaşır, zira yeryüzünde bir Nil olduğu gibi gökyüzünde de bir Nil bulunmaktadır. O halde o, evrendeki her şeyden haberdar bir tanrıdır. Zaten ölüler gece gemisiyle seyreden Ra’yı görmek için yeraltındaki Nil’in kıyısında toplanıp onun geçmesini ve kendilerine aydınlık ve hayat nefesi vermesini beklemektedirler. (Moret, ; Kurhan, ) Kamu düzenini sağlamak konusunda dinin rolünün farkında olan firavunlar, Mısır tarihi boyunca Nil nehrine ait inanç sistemlerini ve çevresinde yaşayan kutsal hayvanları da siyasi otoritelerini güçlendirmek için kullanmışlardır. Bu siyasi-dini uygulamalardan biri de Aşağı ve Yukarı Mısır’ı ellerinde tutabilmek için XI. Hanedan firavunlarının siyasi telkinleriyle, Amon din adamlarının Tanrı Amon’u, Montu76 ve Min’le77 özdeşleştirme yoluna gitmesidir. Amon kültünün din adamları, Min’in gemiyle Nil’de yıllık gezinti törenini Amon’a mal etmişler ve firavunların siyasetine paralel olarak, Tanrı Amon’u Yukarı Mısır tanrısı ilan etmişlerdir. Amon’un yeryüzündeki görüntüsü Nil Kazı’dır. Amon’un güç kazanmasıyla din adamları Nil Kazı’nın başlangıç yumurtasını yumurtladığını ve oradan da güneşin çıktığını ileri sürmüşlerdir (Kurhan, )78 Mısır’da mabet ve mezarlar Nil’in batısında inşa edilmişlerdir. Güneşin doğduğu yön doğumu ve hayatı simgelerken, battığı taraf ölümü ve ölüler diyarını ifade etmiş olmalıdır. Burası ölülerin, yaratıcı tanrı Ra ile ilk buluştuğu yer olarak düşünülmüştür. (Kurhan, ) Mısır mitolojisi de güneşin battığı yönü, karanlıklar diyarı, ölülere uygun yer olarak görmüştür. O halde piramitler, Nil’in batı yakasında, güneşle özdeşleştirilen tanrı Ra’nın kayığıyla ufukta kaybolduğu, yeraltına indiği diyarda kurulmalıydı. (Gündüz, ) Aynı zamanda piramitlerin hemen dışında oluşturulan limanlar, içinde bulunan ölüyü öbür 74 Hikayenin farklı biçimlerinden birinde Seth, Osiris’i canlıyken bir tabuta koyar ve onu Nil nehrinde boğar. Bir başka hikayede Seth, Osiris’i öldürüp parçalarını Nil’e atar. Bir diğer öyküde ise, Osiris öldüğünde Nil taşar ve ilkbaharda yeniden canlanarak köylülere tarla sürmeyi öğretir, sonra yine ölüler ülkesine gider. (Üstüner, ) 75 Osiris’e adanmış birçok tapınak vardır. Bu tapınaklara Serapeion adı verilmektedir. Mısır’da bulunan iki tapınak bunların en ünlülerindendir. Serapeionlardan biri, Nil’in batı kıyısında Sakkara yakınlarında, diğeri de İskenderiye’dedir. (Anabolu, ) 76 Savaş tanrısı. 77 Bereket tanrısı. 78 Pek çok kültürde olduğu gibi kazın yumurtlaması ve yumurtayla güneşin doğuşu sembolleştirilmiş olmalıdır. Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday dünyaya götürecek kayıkların ya da gemilerin temsili olarak yanaşmasını sağlayacak istasyonlardı. Tüm bu düşünceler, Mısırlının zihninde öbür dünyaya yolculukta su yoluyla, su gibi kolayca akıp öbür dünyaya gidişin Nil nehriyle de desteklendiğinin göstergeleri olarak düşünülebilir Diğer taraftan Mısırlılar, bu dünyada neyle uğraşırlarsa öbür dünyada da aynı işle meşgul olacaklarına inandıklarından en kötü ihtimalle verimli topraklarda çalışıp üretim yapmayı, özellikle öbür dünyada da bu durumda yaşamamak düşüncesiyle kölelik ve zorunlu hizmetten uzak durmaya tercih etmişlerdir (Kitching 39 vd). Nil’in kendisine atfedilen tanrısallık, onun içinde ve çevresinde bulunan diğer varlıklara da yansımıştır. Hellence Suchos olarak adlandırılan Tanrı Sobek, su tanrısı ve balıkların efendisidir. Bu, Fayum’un merkezi Crocodillopolis’in tanrısıydı. Orada canlı sürüngenler ve timsahlar havuzlarda muhafaza edilirlerdi. Mısır’da suların, genellikle, timsah şeklindeki tanrının himayesinde olduğuna inanılırdı. Orta Hükümdarlık devrinde timsah ya da timsah başlı insanla temsil edilen tanrı Sobek’e ayrı bir özen gösterilmiş, yukarıda ele alınan diğer tanrılar gibi güneşleştirilmiş ve Sobek-Ra olarak Ra’ya güç veren bir tanrı olarak görülmüştür. Tanrı Ra’nın gece yolculuğu sonunda sabah, başlangıç denizinde bir timsah biçimine girdiği veya bu sürüngenden çıktığı kabul edilmiştir. Su tanrısı olarak, aynı zamanda Nil’in yıllık taşmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolize etmiştir (Kurhan, ). Bütün varlıkların yaşamı için gerekli suyu sağlayan tanrı olan Knum’a, Mısır’da pek çok yerde tapılmakla beraber, esas kült merkezleri Yukarı Mısır’da Elefantin ve Esna’ydı. Elefantin’in yerel tanrısı olarak Knum’un önemi büyüktü, çünkü Elefantin, güneydeki Birinci Şelale’ye hemen yakın Nil üzerinde büyük bir adadır ve binlerce yıl boyunca Birinci Şelale Mısır’ın güney sınırı ve Nil’in kaynağı olarak görülmüştür. Bu yüzden Birinci Şelaleden fışkıran suyun Knum’dan geldiği ve onun asırlar boyu Nil taşmalarına neden olan tanrı olduğu kabul edilmiştir. İnsan, hayvan ve tüm varlıklar için gerekli suyu sağlayan Knum kültüne büyük önem verilirdi. Çünkü Tanrı’nın böyle bir tabiat olayını ihmal etmesi halinde kıtlık baş gösterebilirdi. (Kurhan, , ) “Nil kültü” olarak adlandırabileceğimiz ve Nil nehrine duyulan saygı, sevgi, şükran ve korku ile karışık duyguların Eski Mısırlının ruhunda oluşturduğu bu inanç sistemi, halkın günlük yaşamını da büyük oranda etkilemiştir. Herodotos’un “bir Mısırlı veya bir yabancı ırmakta boğulur, ya da timsah kaparsa, ölü hangi şehre daha yakın yerde ise, o şehir ölüyü en iyi şekil de mumyalatıp kutsal bir tabuta koymakla görevlidir; hiç kimse, yakınları ve dostları bile el süremez, gömme törenini Nil din adamları kendi elleriyle yaparlar, sanki bir insan değil de bir ruhmuş gibi’’ ifadelerinde de görüldüğü üzere, Nil nehrinde boğulan bir insana ait cesede bile dokunmak sadece Nil’in din adamlarına ait bir sorumluluktu. (Herodotos, Histories, II) Öyle ki, yine Herodotos’un “Sesostris ölünce yerine oğlu Pheron geçmiştir. Bu firavun şöyle bir kaza sonucu kör kalmıştır: Irmağın çok taşkın olduğu bir zamandaydı; ortalığı su bastıktan sonra, bir rüzgar esti büyük dalga kaldırdı; bu hükümdar diyorlar o zaman, delice bir kendini beğenmişliğe kapılarak 79 Thebes şehri belgelerinde anlatılan ritüellere göre, cenaze mumyalandıktan sonra ücretli ağlayıcıların ağıtları ile tören başlar, rahibin duaları ile tabut kayığa bindirilirdi. Din adamı ölüye hitap ederek tanrıların kayığına bindiğini söylerdi. Öndeki kayıkta din adamı ve tabut, arkadaki kayıklarda ölenin ailesi ve yakınları ellerinde çiçek ve armağanlarla nehri geçerlerdi. (Üstüner, 86) Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan kargısını yakaladı ve dalgayı vurdu; hemen arkasından gözleri bozuldu ve görmez oldu.” cümlelerinden anlaşılacağı üzere, yeryüzündeki yaşayan tanrı olarak görülen firavunun kör kalması bile, onun Nil nehrine yaptığı saygısız bir davranışla ilişkilendirilmişti (Herodotos, Histories, II). Musa peygamberin doğumundan sonra bir muhafaza içerisinde Nil sularına bırakılması (Taha ; Kasas ),80 firavunla mücadelesi (Bakara ; Ali İmran 11, Enfal 52, 54), suyun çekilmesi, nehirdeki hayvanların ölmesi ve su yerine kan akması gibi Nil’de bazı mucizevi olayların gerçekleşmesi (Exodus 7; Araf ; İsra ; Zuruf 54; Mümin ) Josephus, Antiquties, III), Musa peygamberin Nil sularını aşarak kavmini Mısır’dan çıkarması (Exodus ; Yunus ), Yusuf peygamber zamanında firavunun Nil nehrinden yedi semiz inekle yedi cılız ineği rüyasında görmesi ve bunların yedi yıl kıtlık, yedi yıl bereket dönemine yorumlanması (Genesis 41; Yusuf ) gibi semavi dinlerin hayati hadiseleri de Nil nehri ve Mısır’la bağlantılı inanç ögeleri olarak dini literatüre girmiştir. Sistemin düzenli çalışması, akarsuların ne zaman taşacağının, mevsim dönümlerinin önceden bilinmesini zorunlu kılmaktaydı. Bu tür sorunların incelenmesi ise Paleolitik kültürlerdeki büyücü ya da şamanların yerini alan din adamları ve kahinlerin sorumluluğundaydı. Neolitik kültür insanı, dünyayı üretimin ritmine bağlı bir düzen içinde algıladığından, bu düzeni sağlayan tanrı ve tanrıçalara inanmaya başlamıştı. Bu tanrı ve tanrıçalar ile insanlar arasındaki ilişkiyi ise din adamları yürütmekteydi. Bunların toplum üzerindeki güçlerini sürdürebilmeleri doğal çevrede olup bitenleri açıklama ve gerekli uyarıları zamanında yapma, doğru karar alma becerilerine bağlıydı. Bu tür bilgilerin gücünü elinde tutan din adamları zamanla, bazen tek başına bazen savaşçı komutanlar ile uzlaşarak artı ürünü denetlemeye ve gelir paylarını büyütebilmek için üretimin artmasında zorlayıcı olmaya başlamışlardır. Hıristiyanlığın Doğu Roma dünyasında kabul görmeye ve yayılmaya başladığı dönemde yılları arasında Romalıların Mısır’da İskenderiye’de Serapis kültü ve diğer pagan inançlarıyla mücadeleleri çok tanrılı dine inanlar tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Özellikle kültlerin ve tapınakların tahrip edilmesi dolayısıyla paganlar Hıristiyan Romalıları, tanrılarına ve dini değerlerine zarar verdikleri için artık Nil’in yeterince ülkeye su getirmeyeceği, taşmayacağı iddiasıyla uyarmışlardır. Gibbon’un meseleye yaptığı vurguya göre, durum hiçte öyle olmamış Nil o yıl 16 cubitten daha fazla suyla Mısır’ı ihya etmiştir (Gibbon III) Eskiçağ’dan Ortaçağ’a kadar tarihi kaynaklar, Nil nehrinin Mısır insanına sunduğu bolluk ve bereket dolayısıyla bir kısmı dini, bir kısmı geleneksel özellik taşıyan büyük 80 “Onu sandığa koy, suya at, su onu sahile bıraksın. Onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır” denilmektedir. (Taha ) 81 Tanrıların yarattığı insanların kötü davranışları sonucunda, Nil’in akmayı bırakmasına ilişkin endişelerin, Mısır teolojisinde oldukça eski bir geçmişi vardı. Mısır inanç sistemi maat kavramına dayanmaktaydı. Tanrıça Maat’ın kişiliğinde somutlaşan bu kavram bireylerin davranışlarıyla evrensel denge arasındaki uyumla ilgiliydi. Yani gerçeğin ve evrensel dengenin tanımı olan bu kavramın merkezinde de süreğen taşkınları ve her yıl bereketi getirmesi nedeniyle Nil nehri bulunurdu. Eğer bu kozmik uyum bozulur ve kaos çıkarsa, Nil akmaz, ekinler yetişmez, çocuklar anne-babalarını terk ederdi. Nil’e bağlı yaşayan halkın, idari sistemin sosyal düzeni sağlama açısından üzerlerinde oluşturduğu baskının oldukça etkili bir caydırma yöntemi olarak, firavunlar ve tapınaktaki din adamları tarafından toplumun hafızasında canlı tutulmuş olduğu düşünülebilir. (Brewer-Teeter: , ) Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday eğlencelere de ev sahipliği yaptığını anlatmaktadır Ortaçağ boyunca, kanallar açılıp sular tarla ve bataklıkları kapladığında insanlar toprak ve evlerinin üst kısımlarına yerleşirlerdi. Suların yükseldiği zamanlarda Mısır arazisi bütünüyle onu kucaklayan iki dağın arasını kaplayan bir deniz haline gelirdi (El-Endelûsî, ). Bu durum münasebetiyle Mısır’da büyük törenler yapılmaktaydı. Müslüman Araplar tarafından yapılan ve dini olmayan bu kutlamaların temelinde de belki yine Eskiçağ’daki gelenek ve törenlerin etkilerini bulmak mümkün olabilir. Portekizli seyyah Antonio Tenreiro, Nil’in taşması sebebiyle yapılan törenler hakkında şu bilgileri vermektedir: “Nehrin yükselmesinin durduğu belli olduğunda şehir halkı bir araya geliyor; üstü örtülü sandallarla, çeşitli çalgı ve eğlenceler eşliğinde setleri yıkmaya ve arıkları açmaya gidiyorlar, böylece su giriyor ve tüm araziyi kaplıyor. Bu yöredeki köyler direkler üstüne bina edilmiş olduğundan nehir onlara zarar veremiyordu. O zaman bütün Müslümanlar eşleriyle birlikte sandallarda seviniyor ve kutluyor; sayısız müzik aletlerinin sesleri şehrin mahalle ve sokaklarını dolduruyor. O kadar çok sandal oluyor ki üzerindekiler kimi zaman birbirlerini tanıyamıyor. Bu bölgede yaşayan Araplar hırsızlığa çok eğimli olduklarından –nehir taştığında köylüler bir köyden ötekine sadece sandallarla geçebildiklerinden– kimileri tam korsan gibi davranıyor ve sandalları soyuyorlar; nehirdeki sandal sayıları çok olduğundan kimse bunların kim olduklarını bilmiyor, bilinmesi de mümkün değil” (Özbaran, ). Hükümdarın da katıldığı bu şenlikler, büyük ve gösterişli törenlerdi. (Benjamin- Petechia, 85) Suyun Mısır’a hayat vermesini kutlamak amacıyla yapılan bu şenlikler gibi Mısır’daki Hıristiyanlar da, Haçın suya atılması yortusunu Nil’de kutlamaktaydı “Suya dalma” yortusu (îdu’l-gitas) Mısır’da oldukça şaşaalı kutlanırdı. Hıristiyanlar Nil’de yıkanırlardı Ortaçağ’da Mısır’da bu yortunun kutlanacağı gün, bir görevli eski adet mucibince akşamüstü parlak bir kıyafet içinde mum ve ateş kapları ile sokaklarda dolaşarak “bu gece Müslümanlar Hıristiyanların arasına karışmasınlar!” şeklinde haykırırdı. Hıristiyanlar karanlık basınca yüksek sesle mezamir85 okuyarak haçlar ve yanan mumlar ellerinde olduğu halde Nil kenarlarına giderler ve birçokları suya dalarlardı. Halk, memurlar, âlimler, kısacası herkes senenin hiçbir bayramında, bu yortuda eğlendikleri kadar eğlenemezlerdi. (Metz, ) Mes’ûdî bu yortu ile ilgili olarak “Hıristiyanların suya daldıkları gece Mısır ahalisi için büyük bir hadisedir; onlar bu gecede hiç uyumazlar. Ben bu yortuyu / senesinde Mısır’da gördüm. Ihşîd Muhammed b. Tuğç evinde bulunuyordu. Bu ev Nil üzerinde bir adada kâin olup “seçilmiş” manasını taşıyan bir ismi vardı. Ihşîd adanın sahilini ve şehri bin fenerle aydınlatmış idi; ahali de ayrıca fener ve mumlar katmışlardı. O gece Nil kenarında yüz bin kişi vardı. Müslüman ve Hıristiyanlardan birçoğu sandallarda ve yalılarda bulunuyor ve birçokları da sahilde dolaşıyordu. 82 Eğlenceli yönü yanında Nil Nehri, bölgenin hâkimince âsi kabul edilen kişiler için vahim bir cezalandırıcı işlevini de hâizdi. Bu bağlamda Abu’l-Farac’ın kayıtları önemlidir. O’na göre Amonpathis’in (Amenophis?) 43 yıl süren hükümranlığında İbranilerin çocukları Nil’de boğdurulmuş ve bu daha sonraları da cari olmuştur. (Abu’l-Farac, I, 80) Nehir yüzyılda da Fatımî Halifesi Hâkim Bi-Emrillah’ın () emirlerine itaat etmeyenleri cezalandırma yeri olmuştur. Hâkim âsileri toplu halde Nil’de boğdurtmuştur. (Abu’l-Farac, I, ) 83 Hıristiyanlık öncesi dönemde, ankh adı verilen sembol, Nil’in anahtarı olarak bilinmektedir. “T” harfinin üzerine oturtulmuş küçük bir daireden oluşan ( ) ve Mısır’da pek çok resim ve kabartmada yerini alan bu sembolün “yaşam haçı” olarak kadın ve erkeğin birlikteliğini, semavi ve dünyevi alem arasındaki ilişki ve farklılığı, gizemlilik ve sır tutmak gibi inanca dair farklı duygu ve düşünceleri simgeleyen bir semboldür. Hıristiyanlardaki haçın doğuş yeri ve şekli farklı olmakla birlikte, Mısır’da Hıristiyanların Nil çevresinde yapılan törenlerde Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ile oluşan haç sembolüyle antik dönemdeki gelenekleri ve ankhın anlamını birleştirdikleri düşünülebilir. 84 Mısır’daki Yunan kilisesi, aynı günde hâlâ suyu takdis yortusunu kutlamaktadır. 85 Makamla okunan Zebur metinleri. Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan Yiyecek, içecek, giyecek, altın ve gümüş takımlar, mücevherler, çalgı, ıslık ve dans… hepsi vardı. Mısır’ın en güzel ve en neşeli gecesini yaşıyorduk. Sokaklar kapanmamıştı. Bugün birçok kimseler Nil suyuna atlarken bu suretle hastalığa emin vaziyette olacaklarını umuyorlardı…….” şeklinde açıklamalar yapmaktadır. (Metz, ) Arapların Mısır’ı fethettikleri sırada “Nil Gelini”nin kurban edilmesi âdeti hâlâ devam etmekteydi. Her yıl süslü giydirilmiş bir bakire, nehrin daha fazla kabarması için Nil’e atılırdı. Bu adet Amr b. El-Âs tarafından kaldırıldı. Kıptîlerin îdu’s-sâlip dedikleri şenlikler sırasında Arusat en-Nil denilen bir genç kız sembolünün atılması da bu adetle ilgilidirz (Kramers, ). Yaşam Kaynağı Olan İçme Suyunu Taşıyan Nil Nil nehri ticaret ve tarımın yanında içme suyu açısından da Mısırlıya sayısız faydalar sağlardı. Bölgede, Nil suyundan başka içecek su bulunmadığından ve taşma dönemleri dışında nehrin suları içilebilecek durumda olduğundan Mısır’da halkın su ihtiyacı Nil’den karşılanmaktaydı. Nil nehri kıyılarındaki sel yatakları üzerinde kurulu olan Eski Mısır yerleşimlerinde yaşayan halk, Mezopotamya’daki yerleşimlerden farklı olarak, su için birbirleriyle rekabet etmek zorunda değillerdi. Çöl boyunca güneyden kuzeye akan bu nehir sahillerinde yaşayan insanlar, içme suyuna ulaşmak için özel bir çaba göstermek zorunda da değillerdi. Bu durum, yine Mezopotamya’dakinden farklı olarak en azından Nil nehri boyunca daha homojen bir nüfus dağılımına sebep olmuştur. (Brewer-Teeter, 80) Halk, önceleri, taşan nehir suyunu biriktirmek için evlerinin yanına kuyular ve havuzlar yapmışlar ve bu suyu içmişlerdi. Bu şekilde elde ettikleri su ailelere bir sonraki yıla kadar yetebiliyordu. (Özbaran, 54) İçme suyu ayrıca satın alınabilmekteydi. Bu sebeple suculuk, Mısır’da büyük bir iş koluydu. Sucular, suyu büyük deri tulumlar içinde develere yükler, şehirlere getirip satarlardı. Böylece su kapılara kadar getirilmiş olur ve burada suyun himayesi amacıyla yapılmış olan büyük testilerle teslim alınırdı Testilere konulan su uzun süre bekletildikten sonra içilirdi. Çünkü Ortaçağ’da Mısır halkı nehir yükselince gelen suyun hastalıkları da beraberinde getirdiğine inanmaktaydı. (Özbaran, 67) Diğer taraftan Mısırlılara göre, “…bir kimse pek çok balık yer, ardından da Nil’in suyundan içerse, bu ona hiç zarar vermez; çünkü onun suyunun şifalı bir özelliği vardır”(El-Endelûsî, ). Nil Kaynaklı Tarım ve Ekonomi Mısır’da tarım ve zirai ekonomi, bölgede ilk yerleşimle birlikte ortaya çıkmıştır. Nil sayesinde Mısırlılar yağmur mevsimine bağlı kalmadan tarım yapabilmişlerdir. Aşağı Mısır ziraî açıdan daha ileri gitmiştir. Çünkü Delta arazisi ziraata daha müsaittir (Strabo, Geography, XVII; Adamski, & Rosińska-Balık, ). Neolitik devirde iklim değişmesi sebebiyle av hayvanları azalmış, halk toprağa yönelmiş ve böylece tarım faaliyetleri tüm nehir boyunca her iki bölgeye de yayılmış olmalıdır. Nil, Habeş dağlarından sürükleyip getirdiği alüvyon ile Mısır toprağını meydana getirmiştir. Taşlık arazinin üstünde uzun asırlar boyunca biriken Nil’in alüvyonlu arazisinin kalınlığı metreyi bulmakta, Delta’da ise bu kalınlık metreye çıkmaktadır. Bu 86 Metz, ; Özbaran, 60; Bu su testilerini Mısır halkı, bavâkîl olarak adlandırılmaktaydı. Bkz. Ya’kubî, Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday toprak, potasyum açısından çok zengin olduğundan oldukça bereketlidir. Eski Mısırlılar bu toprağa “kara toprak”, Libya’nın toprağına ise “kırmızı toprak” diyorlardı. Herodotos ise Mısır toprağını, “…ırmağın Ethiopia’dan taşıdığı alüvyon ve balçıktan oluşmuş kara ve yumuşak bir topraktır…” (Herodotos, Histories, II) şeklinde tanımlamıştır. Fakat Nil, Mısır’a sadece bu kara toprağı getirmekle kalmayıp, aynı zamanda bu araziyi sulamaktadır. (İnan, 2- 4; Lewis, ; Yavi-Yazıcıoğlu, 8) Nil nehrinin Mısır halkına olan bu cömertliği yine Herodotos’un kaleminden, “… bugün için kabul ediyorum, öbür insanlardan, hatta öbür Mısırlılardan daha az çaba ile ekin kaldırıyorlar topraktan; toprağı sabanla sürmek ve bellemek zahmetine girmiyorlar, öbür insanların ekmeklerini çıkarmak için katlandıkları ağır işlerden hiçbirini yapmıyorlar; ırmak kendiliğinden çıkar yatağından, tarlaları basar, sular, sonra çekilip yatağına geri döner, o zaman herkes çıkıp tarlasına tohum serper, arkasından domuzları salar tarlaya, bunlar toprağı çiğneyerek tohumu toprağa gömerler ve artık hasat zamanını beklemekten başka yapacak şey kalmaz; o zaman da ekini sapından gene domuzlara çiğneterek ayırtırlar, sonra kaldırırlar” cümleleri ile imrenerek anlatılmaktadır (Herodotos, Histories, II). Strabon’da, Nil’in ve ona bağlı faaliyetlerin, Mısır insanının hayatındaki önemine dikkat çeker. Herodotos’unkilere yakın ifadelerle ve onu onaylarcasına bölgenin bereketini nehrin doğasına bağlar. Hatta taşkın seviyesinin az olduğu dönemlerde bile, bentler ve kanalların inşası ve iyi bir yönetimle aynı derecede ürün alınabildiğini belirtmektedir. (Strabo, Geography, XVIII, I.3)87 Taşma mevsimlerini hesaplamak, suları düzenlemek ve barajlar yaparak susuz zamanlarda nehirden istifade etmek fikri, ziraat hayatının vazgeçilmezidir. Nil halkının bu suretle asıl meşgalesi, Neolitik dönemden itibaren zirai faaliyetler olmuştur. (Adamski, & Rosińska-Balık, ) Yerleşik tarım toplumu, ürünlerin saklanabilmesi amacıyla ambarların yapımını, nakil işlerinin yapılabilmesi için hayvanların ehlileştirilmesini gerektirmiştir. Böylece, Nil’in çevresindeki bereketli topraklarda yapılan tarım, yerleşik bir düzen kurulmasını sağlamış ve bu düzen, dünyada ilk kez Mısır’da sistemli olarak barınak inşasını gerçekleştirmiştir. (İnan, 51) Mart’tan Haziran’a kadar olan yılın son dört ayı şhemu yani hasat zamanıydı. Normal bir yılda Nil boyunca uzanan tarlalardan bol miktarda ürün alınırdı. Bu ürün, etkili bir şekilde toplandığında sarayların, yöneticilerin zanaatkârların beslenmesinde ve büyük imar projelerinin desteklenmesinde kullanılabilirdi. (Freeman, 25) Mısırlı çiftçilerin başlıca mahsullerini oluşturan düşük kaliteli buğday, arpa ve keten, MÖ ’den çok önce de yetiştirilmekteydi. (Adamski, & Rosińska-Balık, ) Nil, ziraatle elde edilen ürün bolluğu yanında, yüzyıllarca nehir boyunca yetişen Papirüs ve Lotus88 bitkileri ile de, Mısır halkının çok çeşitli ihtiyaçlarına cevap vermiştir. Yaygın olarak 87 Tahıl ambarı olması sebebiyle, provinciae Aegyptianın önemine bağlı olarak Romalılar Mısır’a doğrudan imparatora bağlı Praefectus Augustalisler görevlendirmiştir. Mısır’a ikinci ve dördüncü Praefecti olarak atanan Petronius’un (Publius Gaius Petronius MÖ ) idari yeteneği sayesinde, nilometre 12 cubiti gösterdiği dönemde bile mısır üretimi en verimli dönemlerini yaşamıştır. Hatta su seviyesinin 8 cubite düştüğü bir dönemde bile ülkede kimsenin aç kalmadığı belirtilmektedir. (Strabo, Geography, XVII, I. ; Bagnall, ) İmparatorluğu tetrarşi idaresiyle dörde bölen Diocletianus’un idari yeniliklerinden sonra Mısır, ’de bağımsız bir diocese haline getirilmiştir. Mısır diocesesinin başına da bütün Mısır’daki tüm idari birimlerden sorumlu vicarius rütbeli Praefectus Augustalisler atanmıştır. (Palme, 2) 88 Lotus bitkisi, kokusuyla da Mısır insanını etkilemiştir. Beyaz lotusun (nymphae lotus) aksine kutsal mavi lotusun (nymphae cerulea) muhteşem bir kokusu vardı ve Mısırlılar bu kokunun Ra’nın terinin kutsal kokusu olduğuna Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan kâğıt yapımında kullanıldığı bilinen papirüsün sapı, aynı zamanda yenilebiliyordu. Herodotos, bu bitkiden tatmış ya da bu şekilde ününü duymuş olmalı ki papirüsün kızartılarak yenmesini tavsiye etmektedir. Lotus ise yine nehir boyunca yetişen bir zambak türü olup farklı şekillerde yenilebilmekteydi. Mısırlılar bunları güneşte kurutur ve orta kısmını ateşte kuruttuktan sonra dövüp pişirerek ekmek yaparlardı. (Herodotos, Histories, II; Freeman, 26) Antikçağ’da ve Ortaçağ’da Nil ve çevresi, yiyecekler (buğday, arpa, fasulye, çeşitli türde nohut, et ve sadece fakirlerin yediği nehir balığı) bakımından bolluk içindeydi Yılın uzun bir döneminde çok çeşitli meyveler yetiştirilebilirdi. Nar, şeftali ve üzüm yetiştirilebilmekteydi. Firavun inciri (figos de pharao) boldu. (Josephus, Wars, III; Özbaran, 60) Bütün bu zirai faaliyetler devlet eliyle yürütülmekteydi. Eski Mısır’da firavunların ilk ve en önemli yardımcıları olan vezir konumundaki görevliler, tarım işlerini düzenlemekle de mükellefti. Mesela, kanallar açtırmak, onları muhafaza etmek ve Nil’in su durumunu daima kontrol altında tutmak gerekebilirdi. Bu suretle kıtlık dönemleri için tedbirler alınması zorunluydu. Firavunların yardımcıları, “çift amber” şefini ve memurlarını tayin eder, bunlar aracılığıyla mahsul durumunu takip ederek, firavuna arz ederdi. Eğer bereketli bir yıl olursa büyük şenlikler düzenlenirdi. (İnan, ) Roma imparatorları ise politikalarının bir gereği olarak, Mısır hububatını Roma halkının temel besin ihtiyacını karşılayarak, büyük şehirleri ve Roma’yı beslemek ve yönetimlerini kuvvetlendirmek için kullanmışlardır. ’da Constantinopolis kurulduğunda, Mısır’dan tahıl ithali ve stoku bu kez buraya yönlendirilmiş ve bu durum şehrin Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olarak kabul edilmesi ve gelişmesinde etkili olmuştur. (Rickman,, ; Garnsey, , ; Freeman, 25) Nil’in suladığı bereketli topraklarda yapılan tarım, bölgede sanayinin de temelini oluşturmuştur. Mısır’ın gelişmiş dokuma endüstrisinin hammaddesi ketendi. Keten, yerini şeker kamışına bıraktığı zamana kadar Mısır’da büyük ziraatın can damarı olmuştu. Keten imalatı, Mısır sanayisi içinde çok önemli bir yer tutmaktaydı. Burada imal edilen keten ihraç edilmekteydi. Mumya bezleri de tamamıyla ketendi. Mısır kumaş üretiminde kendine ait bir sitil oluşturmuştu. Ortaçağ’da ketenin en kalitelisi “Mısrî” ve “Cenevizî” olarak adlandırılan keten dokumalardı. (Bakır, ) Mısır sitili, boyasız, beyaz bezdi. Emeviler zamanında “Mısır bezleri yumurtanın etrafındaki deri, Yemen bezleri ise ilkbahar çiçekleri gibidir” sözü meşhurdu. (Metz, ) Bu bezler gümüşle tartılırdı. Bunların iplikleri çok sağlam olup kolay yırtılmazlardı. Bu bezler, harita çiziminde de kullanılırdı ki bezlerden bir tanesi yüz dinara satılırdı. Bu bezler çoğunlukla altın teller ile dokunuyordu. Böyle olduğunda kıymeti iki misline yükselirdi. Fatımîler döneminde, Mısır’da Abbasî döneminde imal edilen kumaşlardan daha kaliteli kumaşlar yapılmıştı. (Bakır, ) Delta bölgesindeki üretim, inanırdı. Bkz. Watterson, 89 Nil nehrindeki balık ve çevresindeki hayvan çeşitliliği pek çok Antik yazar tarafından zikredilmiştir. Nil’de alabeta, coracinus,ve silurus gibi balık türleri ile crocodile (timsah) yetişmekteydi. (Herodotos, II; Josephus, Wars, III; Antiquties, II; Plinius, Historia Naturalis, 10) Ayrıca eski ahitte nehir bu canlı çeşitliliğiyle “milletlerin pazarı” olarak tanımlanmakta (Isaiah ) ve nehirde gerçekleşen olağanüstü hadiselerle nehirdeki canlıların ölmesi (Exodus ; Isaiah ) üzüntüyle anlatılmaktadır. Ayrıca bkz. Kitching 46 vd. Nehrin balık çeşitliliğini Ortaçağ coğrafyacıları da konu edinmiştir. Bu durum nehrin önemli bir besin deposu olma özelliğini devam ettirdiğini göstermektedir. (El-İdrisî, I). Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday ev ekonomisi üzerine kurulmuştu. Kadınlar keteni gererler, erkekler dokurlardı. Kumaş tacirleri bu işçilere yevmiye verirlerdi. Dokuma evlerde yapılır ve bazı şehirlerin halkı bu sektörde istihdam edilirdi. Bu şehirleri şöyle sıralayabiliriz: Dimyat, Dabîk, Tinnîs, İskenderiye, Asyût, el-Behnesâ, Şatâ, Taha, Uşmûm, Ebyâr, Uşmûn (Uşmûneyn), Bûs, Dalas, Tûne, Demenhûr, Bûre, Ahnû, el-Kays, İhmîm, el-Feyyum, Bâsir, Ahnas, el-Ferema, Ebuhan, Sanbu, Semâlhut ve Demîre. (Bakır, ) Nehir, yavaş yavaş yükselerek on beş günlük mesafedeki toprakları peyderpey kaplardı. Toprakları çok olan kişiler işçi kiralardı. Bu işçiler derin kuyular kazarlardı. Nehrin yükselen sularıyla gelen balıklar, suların çekilmesinden sonra bu kuyularda kalır, toprakların sahibi bu balıkların bir kısmını yer, kalan kısmını da balıkçılara satardı. Balıkçılar da bunları konserve yaparak uzak ülkelere satarlardı. Balıklardan elde edilen yağ da kandil yağı olarak aydınlatmada kullanılırdı. (El-Endelûsî, ) Çömlekçilik ve kerpiç üretimi açısından da Nil vadisi gerekli hammaddeyi Mısırlılara sağlayan en büyük kaynaktı. (Braun, ; Köhler, ) Çakmaktaşı, kireçtaşı, granit ve diyorit gibi sert taşlar, altın, bakır veya yarı değerli taşların90 ise çevredeki çölden kazılıp çıkarılması veya diğer uzak bölgelerden getirtilmesi gerekmekteydi. Bu durumda da Nil vadisi, ülkeyi bir uçtan diğer uca bağlayarak çeşitli türlerde ve ebatlardaki malzemelerin taşınmasında tabii bir yol görevi görürdü. (Freeman, 28; Braun, 56; Köhler, ) Diğer taraftan, artı ürünün artması şehirlerin büyüme ve genişlemesini sağlarken işbölümünü çeşitlendirip güçlendirmiştir. İş bölümü uzmanlaşmaya, uzmanlaşma yeni keşif ve icatlara imkân tanımıştır. Böylece nehrin doğrudan ve dolaylı etkileriyle, sepetçilik, dokuma tezgâhı ve tekniği, madencilik (Josephus, Antiquties, I), kerpiç ve pişmiş tuğla, yelkenli gemiler,91 ölçü ve ağırlık birimleri icat edilmiştir. (Güvenç, 52, 53) Mısır’da Lojistik ve Nil Nil nehrinin, daha ilk devirlerden itibaren ulaşım ve taşımacılık alanında kullanıldığı bilinmektedir. (Josephus, Wars, IV; Braun, ) Hatta eski Hükümdarlık devrinde asıl nakil vasıtasının Nil ve denizlerdeki her çeşit sal, kayık ve gemiler olduğu anlaşılmaktadır. Mısırlıların Nil nehri üzerindeki faaliyetlerini ve kullandıkları gemi ve sandalları Herodotos, “…taşıt gemilerinin yelkenlerini de papirüsten yaparlardı. Nehir üzerinde kuvvetli rüzgâr olmadıkça bu gemiler kullanılmazdı. Akıntı doğrultusunda olduğu zaman ise kamış, saz ve tamarixi92 birbirine dolayarak yaptıkları salları kullanırlardı. Bu gemilerden pek çok vardır ve bazıları binlerce talant yük taşıyabilmekteydi” şeklinde anlatmaktadır. (Herodotos, Histories, II) İki ucu kalkık ve küreksiz olan kayıklar daha ziyade Nil bataklıklarında avlanma aracı olarak kullanılmıştır. Uzun yolculuklarda ve özellikle Mısır’da, hemen hiç bulunmayan 90 Strabon Nil ve çevresindeki pek çok zenginlikten ve kaynaklarından XVII. bölümde bahsetmekle birlikte İskenderiye’deki cam ustalarının, cama renk veren ve cam imalinde kullanılan kıymetli renkli toprağın Mısır’da bulunduğunu anlattıklarını belirtmektedir. (Strabo, Geography, XVI. ) Seçkin, özgün ve renkli cam, fayans ve mozaik örnekleri için bkz. Kitching 91 Yelken kullanımının Mısır’a MÖ ’den önce Basra Körfezi’ndeki ilk örneklerinden geldiğine dair bkz. Childe, 62 92 Mısır ve Güneybatı Asya ülkelerinde yetişen bir ılgın türü. Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan inşaat keresteleriyle ağır taşları nakletmek için kullanılan büyük gemiler ise, düz satıhlı, ön ve kıç tarafları yüksekçe kalkıktı ve özel olarak tasarlanmış küreklerle hareket ederlerdi. Eski Hükümdarlık devrinden kalma anıtlardaki tasvirler, bu gemilerin aynı zamanda büyük birer yelkenleri bulunduğunu göstermektedir. Resimlerdeki ölçülerden anlaşıldığına göre; 16 metre uzunluğundaki bir geminin kürekleri, 3’er metre boyunda, direği 10 metre yüksekliğinde ve yelkeni takriben metrekare kadardı. Hızlı yolcu seyahati için ayrı, hayvan ve eşya nakli için de ayrı gemiler yaparlardı. Günümüzde İstanbul ve Paris’te birer numuneleri de görülebilen tek parçadan yapılmış muazzam dikili taşlar gibi çok ağır eşyaları nakletmek için de başka gemiler tarafından çekilen özel gemiler inşa etmişlerdi. Orta Hükümdarlık devrine kadar tekniği oldukça gelişmiş olan gemilerde, daha sonra kıç tarafların kürekleri yerine bir nevi dümen bulunduğu görülmektedir. Yelkenler de daha geniş ve daha alçak yapılmaktaydı. Bu inşa tekniğinin Yeni Hükümdarlık devrinde ve sonraları biraz daha geliştiği görülebilir. İlginç bir ulaşım aracı da Plinius tarafından adı belirtilmeden sözü edilen Aetiopialıların Elephantis’e geldiklerinde katlayıp omuzlarına alarak taşıyabildikleri nehir araçlarıdır. (Plinius, Historia Naturalis, 10) Eski Mısırlılar, denizlerde seyahati mümkün kılacak, daha kuvvetli ve elverişli tekneler inşa etmede de başarılı olmuşlar ve özellikle Yeni Hükümdarlık devrinde Akdeniz ve Kızıldeniz’de mükemmel bir savaş ve ticaret filosuna sahip olacak kadar ilerlemişlerdir. Ağaçtan yapılmış dümenli, kürekli ve yelkenli gemilerle ise ticaret eşyası ve hayvan naklederlerdi. Bugün de olduğu gibi, nehir boyunca yukarı doğru yelkenle çıkılır ve kürek çekilerek inilirdi. Orta Hükümdarlık devrinde toprak mahsulleri daha fazlalaşmaya başladığı için, iç ticaret daha genişlemiş ve nakil vasıtalarına daha çok gerek duyulmuştur. İhtiyaca dönük olarak gemilerin şekil ve ebatlarında da değişimler olmuştur. Denizde kullanılmak üzere yapılan gemiler de nehirde kullanılanlara benzer şekilde fakat daha sağlam üretilmişlerdir. Bu gemilerle öncelikle Nil’in, sonra da Kızıldeniz ve Akdeniz’in sularında dolaşan Mısırlılar, mallarını nakletmişler ve başka memleketlerden de kendi ülkelerine lüzumlu olanları taşımışlardır (İnan, ; Saraç, ). Nil üzerinde kuzey-güney her iki yöndeki su ulaşımı öylesine kolaydı ki, tüm öteki ulaştırma biçimlerini gölgede bıraktı. Verimli toprakların hiçbir parçası ırmak kıyısından uzakta değildi ve bir gemi ırmağın ağzındaki bataklık Delta’dan birinci çavlana kadar olan yol boyunca hemen her yerden alabileceği insanları ve malları ırmağın akıntısı yönünde ya da akıntıya karşı yönde taşıyabilirdi. Herodotos, bu durumunu “Nil taşıp da her yanı bastığı zaman su yüzünde yalnız şehirler görünür, Mısır’ın geri kalanı deniz olur. Böyle olduğu zaman gemiler, artık ırmak yatağını izlemekten kurtulur ovada yüzerler. Böylece Naukratisten kalkıp Memphis’e giden bir yolcu, piramitlerin yanından geçer. Kanobos’tan deniz yoluyla Naukratis’e giderken ovadan geçilip Anthylla şehrine ve bir de Arkhandros şehrine varılır” sözleriyle açıklamaktadır (Herodotos, Histories, II). Nehir üzerindeki gemiciliği denetlemek, tüm ülkenin denetimini elde tutmak demekti. Nehir boyunca aşağıya yukarıya hareket eden tekneleri yönetip denetlemek, durumun doğası gereği, belirli yolları izlemek zorunluluğu bulunmayan kara ulaştırmacılığının herhangi bir biçimini denetlemekten daha kolaydı. Böyle olunca Mezopotamya’da merkezi yönetimi ayakta tutmak için binbir güçlükle geliştirilen, yine de etkin olmayan yöntemlere Mısır’da ihtiyaç duyulmamıştır. Aynı zamanda bir tanrı olan hükümdar, nehir boyunca belli aralarla yerleştirdiği kendine sadık ve çalışkan az sayıda hizmetkârıyla, tüm ülkeye hâkim Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday olabildi. Böylece; Menes’in Yukarı Mısır’la, Aşağı Mısır’ı etkin bir biçimde birleştirdiği tarihte Mısır, Sümer’de çözülmesi zor iç barış ve düzen sorununu çözebildi. (McNeill, ) Ortaçağ’da da Nil, taşımacılık ve ulaşım alanlarında Mısır halkının hizmetindeydi. Nil üzerinde birçok gemi bulunuyordu ve bu gemiler aralıksız seyahat etmekteydi. Nil, akış durumu itibariyle çok geniş bölgelerden geçtiği için özellikle suları çoğaldığında ulaşım açısından uzak bölgeleri birbirine bağlamaktaydı. Nil, Afrika’nın iç kısımları ile Akdeniz kıyılarını birbirine bağlamakta, bu suretle Afrika’nın dış dünya ile olan bağlantısını da sağlamaktaydı. Afrika’dan Nil aracılığıyla Akdeniz kıyılarına gelen eşyalar ve kültür baharat yolu aracılığıyla hem doğu hem de batı ülkelerine taşınmaktaydı. Meselâ, Mısır’ın Sa’îd Çölü ve vahalar bölgesinden çıkarılan şap, oradan Kûs, Asyût, İhmîm ve el-Behnesa’ya sonra da buradan Nil nehri yoluyla İskenderiye’ye nakledilmekteydi. (Bakır, ) Nil’in ulaşım ağının daha da genişletilmesi ve ulaşım hizmetinin üst düzeye çıkarılması için Harun Reşid zamanında Nil’in bir kolunun Kızıldeniz’e bağlanması suretiyle Akdeniz’le irtibatın sağlanması düşünülmüştür. Bu şekilde Akdeniz’den gelen gemiler kolayca Cidde’ye geçebilecek, Hacca gidip-gelme de büyük ölçüde kolaylaşmış olacaktı. Ancak bu düşünce teknik imkânsızlıklar yüzünden hayata geçirilememiştir Sonuç Mısır medeniyetinin, dünya tarihi içerisindeki yeri ve önemi uzun yıllar boyunca birçok araştırmaya konu olmuştur. Bu medeniyetin gelişmesinde en temel unsur ve tabiatın insana olan cömertliğinin en seçkin örneklerinden biri olan Nil nehri ve havzası, bu çalışmada, Akdeniz medeniyetinin köklerinin yer aldığı bir coğrafyayı şekillendirmesi noktay-ı nazarından incelenmiştir. Uzun bir tarihi süreci tek bir çalışmada gözler önüne sermek mümkün olamayacağından Mısır’a hayat veren, tabiat harikası Nil nehri, sadece Antikçağ ve Ortaçağ kaynaklarına yansıyan belli başlı yönleriyle ele alınmıştır. Mısır ve Akdeniz coğrafyasına bahşedilen bu kıymetli coğrafi unsurun yağmur düşmeyen Mısır ülkesi için içme suyu, tarım, ticaret, bilim, dil, din, edebiyat, sanat, ulaşım, kültür ve medeniyet, kısacası hayatın kendisi olduğunu belirtmek abartı olmayacaktır. Bu çalışmayla, Mısır ve Nil nehri ile ilgili olarak yeni ve kapsamlı araştırmaların yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. KAYNAKÇA Kaynak Eserler El-Endelûsî (), Ebu’s-Salt Ümeyye b. Abdülaziz, “Er-Risaletü’l-Mısriyye”, çev. Abdülhalik Bakır, Ortaçağ Tarih ve Medeniyetine Dair Çeviriler, funduszeue.info, Ankara. El-İdrisî(), Nüzhetü’l-Müştâk fî İhtiraki’l-âfâk, c. 2, Âlemül’l-Kütüb, Beyrut. Gregory Abû’l-Farac (Bar Hebraeus) (), Abu’l-Farac Tarihi, c. I, II, çev. Ö. Rıza Doğrul, TTK Yayınları, Ankara. Homeros (), İlyada, çeviren Azra funduszeue.info, Can Yayınları, İstanbul. Herodotos (), The Histories, trans. by Betty Radice, Penguin Classics, Cambridge. Hesiod (), Theogony-Homeric Hymns, Epic Cycle, Homerica, trans. by H G. Evelyn-White, Loeb Classical Library, Volume 57, William Heinemann, London. 93 Harun Reşid zamanında Süveyş Kanalı’nın açılması da düşünülmüştü. Döğen, Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan Hierocles the Grammarian 6th Century (, ), Hieroclis Synecdemvs; Accedvnt Fragmenta Apvd Constantinvm Porphyrogennetvm Servata Et Nomina Vrbivm Mvtata, Leipzig, Recensvit, corrected text by Avgvstvs Bvrckhardt, Hard Press. Hudûdü’l-Âlem Mine’l-Meşrik ile’l-Magrib (), (V. Minorsky), çev. Abdullah Duman, Murat Ağarı, Kitabevi Yayınları, İstanbul. İbn Havkal (), Sûretü’l-Arz, c. I, Dâr Sâdır, Ofset Leiden, Beyrut. İbn Hurdazbih (), Kitabü’l-memâlik ve’l-mesâlik, çev. Murat Ağarı, Kitabevi Yayınları, İstanbul. İbn-i Kesîr (), El-Bidâye ve’n-Nihâye, c, Dârü’l-Ma’rife, Beyrut. Isocrates () , To Philip, With An English Translation By George Norlin,The Loeb Classical Library, Great Britain. Josephus Flavius (), Jewish Antiquities, trans. by Louis H. Feldman, The Loeb Classical Library, London. Josephus tarihsiz Flavius, The Jewish War, trans. by William Whiston, Steimatzky Ltd., Israel. Khoniates Niketas (), Historia, çeviren Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara. Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Açıklamalı Meali (), hazırlayan Ali Özbek, Hayreddin Karaman vd., Hadim’l-haremeyni’ş-şerifeyn Kral Fehd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu, Medine-i Münevvere. Mes’udî (), Murûc ez-Zeheb, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul. Pausanias (), Description of Greece, trans. by. W. H. S. Jones, M.A. St. Catharine’s College, Cambridge Books I-II, London. Plato (), Timaeus, trans. by Benjamin Jowett, The Echo Library, Middlesex. Plinius (), Naturalis Historia, trans. by H. Rackham, Loeb Classical Library, Harvard University Press, London. Procopius (), History of The Wars, Loeb Classical Library, Edited By. T. E. Page, Litt.D., And W. H. U. Rouse, Lirr.D, London. Strabo (), The Geography, trans. by H. L. Jones, Loeb Classical Library, Harvard University Press, London. The Holy Bible (), The Old and New Testaments, revised standart version, trans. from the original languages, Collins’ Clear Type Press, New York and Glasgow. (Ayrıca bkz. funduszeue.info, , ). Tudela’lı Benjamin-Ratisbon’lu Petachia (), Ortaçağ’da İki Yahudi Seyyahın Asya, Avrupa ve Afrika Gözlemleri, çev. Nuh Aslantaş, İstanbul. Ya’kubî (), Ülkeler Kitabı, çev. Murat Ağarı, Ayışığı kitapları, İstanbul. Tetkik ve Telif Çalışmalar Adamski, Bartosz & Rosińska-Balık, Karolina (), “Brewing technology in Early Egypt. Invention of Upper or Lower Egyptians?”, The Nile Delta as a Centre of Cultural Interactions Between Upper Egypt and the Southern Levant in the 4th Millennium BC, edt. Agnieszka Mączyńska, Studies in African Archaeology, vol. 13, Poznan Archaeological Museum, Poland, Altınay, Ahmet Refik (), Haçlılar (), Haz. Güray Kırpık, Ötüken Yayınları. Anabolu, Mükerrem Usman (), Küçük Asya’da Bulunan Roma İmparatorluk Çağı Tapınakları, İstanbul. Bagnall, Roger, S. (), “Publius Petronius, Augustan Prefect of Egypt”, Papyrology (Yale Classical Studies XXVIII), Great Britain. funduszeue.info , Baines, John - Malek, Joramir (), Eski Mısır, (çev. Zeynep Aruoba, Oruç Aruoba), İstanbul. Bakır, Abdülhalik (), Ortaçağ İslâm Dünyasında Tekstil Sanayi Giyim-Kuşam ve Moda, Ankara. Barnes, T. D., (), “Sossianus Hierocles and the Antedescendats of the “Great Persecution”” Harvard Studies in Classical Philology, Vol. 80, Harvard University, Berkey, Jonathan P. () “Culture and Society During the Late Middle Ages”, The Cambridge History of Egypt-İslamic Egypt (), Cambridge University Press, edt. Carl F. Petry, c Bildirici, Mehmet (), Tarihi Sulama, Su Depolama, Taşkın Koruma Tesisleri, Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Müdürlüğü, Ankara. Braun, Eliot (), “Reflections on the context of a late Dynasty 0 Egyptian colony in the Southern Levant: Interpreting some evidence of Nilotic material culture at select sites in the Southern Levant (ca. BCE – ca. BCE)”, The Nile Delta as a Centre of Cultural Interactions Between Nil: Emısır’a Hayat Veren Nehir, H. P. Erdemir, H. Akyol ve O. Günday Upper Egypt and the Southern Levant in the 4th Millennium BC, edt. Agnieszka Mączyńska, Studies in African Archaeology, vol. 13, Poznan Archaeological Museum, Poland, Brewer, Douglas J.-Teeter, Emily (), Mısır ve Mısırlılar, çev. Nihal Uzun, Arkadaş Yayınları, Ankara. Bunson, Margeret R. (), Encyclopedia of Ancient Egypt, Facts on File, Inc. New York. Butler, Alfred J. (), The Arab Conquest of Egypt, Oxford University Press, New York. Child, Gordon (), Tarihte Neler Oldu?, çev. Mete Tunçay-Alaaddin Şenel, Alan Yayınları, İstanbul. Döğen, Şaban (), İslâm ve İlim, Gençlik Yayınları, İstanbul. Freeman, Charles (), Antik Akdeniz Uygarlıkları: Mısır, Yunan ve Roma, çev. Suat Kemal Angı, Dost Kitabevi, Ankara. Gardiner, A. (), “The Egyptian Name of the Nile”, ZÄS, 45 () Garnsey, Peter (), Famine and Food Supply in the Graeco-Roman World, Cambridge University Press, Cambridge. Gibbon, Edward (), The Decline and Fall of the Roman Empire, with an introduction bu Hugh Trevor- Roper, vol. 3, David Campbell Publishers Ltd., London. Gündüz, Altay (), Mezopotamya ve Eski Mısır’da Bilim, Teknoloji, Toplumsal Yapı ve Kültür, Büke Yayınları, İstanbul. Güvenç, Bozkurt (), ed. Merih Zıllıoğlu, Antropoloji, Anadolu Üniversitesi Yay., Eskişehir. İnan, Afet (), Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, Türk Tarih Kurumu, Ankara. Joinville, Jean De (), Bir Haçlının Hatıraları, çev. Cüneyt Kanat, Vadi Yayınları, Ankara. Kanar, Mehmet (), Arapça-Türkçe Sözlük, Say Yayınları, İstanbul. Kitching, Alan (), (designed by), British Museum Guide, British Museum Publications, London. Kurhan, Mürüvvet (), “Eski Mısır Orta İmparatorluk Devrinde Siyasi ve Dini Durum”, Belleten, LVII, Köhler, E. Christiana (), “Of Pots and Myths-Attempting a Comparative Study of Funerary Pottery Assemblages in the Egyptian Nile Valley During the Late 4th Millennium BC”, The Nile Delta as a Centre of Cultural Interactions Between Upper Egypt and the Southern Levant in the 4th Millennium BC, edt. Agnieszka Mączyńska, Studies in African Archaeology, vol. 13, Poznan Archaeological Museum, Poland, Kramers, J. H., () “Nîl”, İslâm Ansiklopedisi, M.E.B., c. 9. Lewis, Bernard (), Ortadoğu, Arkadaş Yayınevi, Ankara Liszka, Kate (), ““We have come from the well of Ibhet”: Ethnogenesis of the Medjay”, Journal of Egyptian History, 4, Brill, Leiden, – Luft, Ulrich (ed.) (), “Ν ιλος: Eine Anmerkung zur kulturellen Begegnung der Griechen mit den Ägyptern”, The Intellectual Heritage of Egypt - Studies presented to László Kákosy by Friends and Colleagues on the Occasion of his 60th Birthday (Studia Aegyptiaca 14), Budapest, funduszeue.info echen_mit_den_Agyptern, , Makine Mühendisleri Odası Öğrenci Üye Kurultayı’99 (), Yayın No: , Ankara. McNeill, William H. (), Dünya Tarihi, çev. Alaeddin Şenel, İmge Yayınevi, Ankara. Metz, Adam (), “Ortazaman Türk-İslâm Dünyasında Sanayi”, Ülkü, Çev. Cevat Köprülü, S, funduszeue.info, İlk Teşrin. Metz, Adam (), “Ortazaman Türk-İslâm Dünyasında Şehircilik”, Ülkü, Çev. Cevat Köprülü, S, C.X. Metz, Adam (),“Ortazaman Türk-İslâm Dünyasında Bayramlar”, Ülkü, Çev. Cemal Köprülü, S, funduszeue.info Milne, Joseph Grafton (), A History of Egypt: Volume 5, Under Roman Rule, Cambridge University Press, New York. Moret, Alexandre (), Le Nil et la Civilisation Egyptienne, Paris. Narçın, Ali (), A’dan Z’ye Mısır, Ozan Yayıncılık, İstanbul. Neurisse, Andre (), “Akdeniz’de Gelir Vergisi’nin Arkeolojisi”, Çev. Sacit Önen, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. II. S. , Haziran Aralık, Ankara. Özbaran, Salih (), Portekizli Seyyahlar İran, Türkiye, Irak, Suriye ve Mısır Yollarında, Kitap Yayınevi, İstanbul. Prof. Dr. h.c. İbrahim Atalay'a Armağan Özer, Yusuf Ziya (), Mısır Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara. Özkuyumcu, Nadir (), Fethinden Emevîlerin Sonuna Kadar Mısır ve Kuzey Afrika, Doktora tezi, İstanbul. Palaz Erdemir, Hatice, “İmparatorluk Kavramının Evrenselleştirilmesi”, Divan- İlmi Araştırmalar, Bilim ve Sanat Vakfı, İstanbul /1, sayı 8, P. Erdemir, Hatice “Eski Türkler’de Su ve Su Ulaşımı”, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/2 Spring , Palaz Erdemir, Hatice ve Erdemir, Halil (), “Sardeis Örneğinde Eskiçağ Devletlerinin Yönetim Merkezi Seçimi”, Krallardan Efelere Salihli Sempozyumu Bildirileri, Edt: Doç. Dr. Nurettin Gülmez, Salihli, Palaz Erdemir, Hatice (), “Roma Döneminde Cyrrhus (Kilis) ve Çevresinin Askeri ve Jeopolitik Önemi- The Military and Geopolitical Importance of Cyrrhus (Kilis) and Its Environs in Roman Period”, I. Uluslararası Muallim Rıfat, Kilis ve Çevresi Sempozyumu, Kilis Yedi Aralık Üniversitesi, Kilis, Mayıs Palme, Bernhard (), “The Province of Arcadia”, Imperium and Officium Working Papers (IOWP), Version funduszeue.info , Rachet, Guyet M.F. (), Dictionnaire de la Civilisation Egyptienne, Paris. Rickman, Geoffrey (), The Corn Supply Of Ancient Rome, Oxford University Press, Oxford. Rosen, Steven (), “Lithic systems of the 4th millennium BC: a brief comparison between the industries of Egypt and the Southern Levant”, The Nile Delta as a Centre of Cultural Interactions Between Upper Egypt and the Southern Levant in the 4th Millennium BC, edt. Agnieszka Mączyńska, Studies in African Archaeology, vol. 13, Poznan Archaeological Museum, Poland, Saraç, Celal, “Eski Mısır’da Bilim ve Teknik”, A.Ü.D.T.C. Fakültesi Dergisi, S. 5. Schnare, Laverne (), Egyptian Provincial Administration in the Early Middle Kingdom, PhD thesis, presented to the University College London. funduszeue.info, , Sezgin, Fuat (), İslam’da Bilim ve Teknik, C İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul. Üstüner, Ali Cengiz (), Mısır Uygarlığı, Dragon Yayınları, İstanbul. Watterson, Barbara (), Gods of Ancient Egypt, London. Yavi, Ersal ve Necla Yazıcıoğlu (), Tarih Öncesi Çağlardan Günümüze Modern Dünyanın Kaynağı Mısır, İzmir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası