bir ekonomik tetikçinin itirafları pdf indir / (PDF) John Perkins - Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraflarıpdf | Mehmet Yusuf Balik - funduszeue.info

Bir Ekonomik Tetikçinin Itirafları Pdf Indir

bir ekonomik tetikçinin itirafları pdf indir

John Perkins - Bir Ekonomik Tetikçinin İtiraflarıpdf

Remembering the Latin proverb ‘’Verba volant, scripta manent – söz gider yazı kalır’’ in Turkish; I am going to introduce the books to you which I evaluated socio-politically important. The seventh one is; ‘’Batı Terörizmi: Hiroşima’dan İnsansız Hava Araçlarına (On Western Terrorism: From Hiroshima to Drone Warfare)’’ which is summarized by my dear friend Halit Yıldırım under this generic title. In On Western Terrorism Noam Chomsky, world renowned dissident intellectual, discusses Western power and propaganda with filmmaker and investigative journalist Andre Vltchek. The discussion weaves together a historical narrative with the two men's personal experiences which led them to a life of activism. The discussion includes personal memories, such as the New York newsstand where Chomsky began his political education, and broadens out to look at the shifting forms of imperial control and the Western propaganda apparatus. Along the way the discussion touches on many countries of which the authors have personal experience, from Nicaragua and Cuba, to China, Chile, Turkey and many more. A blast of fresh air which blows away the cobwebs of propaganda and deception, On Western Terrorism is a powerful critique of the West's role in the world which will inspire all those who read it to think independently and critically. The pages long subject book, is covering a large spectrum from the early days of colonialism to the modern methods of Western propaganda machine. After Chomsky’s important book ‘’Who is Ruling the World?’’ this book is also reflecting a new perspective to readers’ look, beyond the ‘’repetition of known facts’’ from socio-political point of view. If you consider the following excerpt of the important conversation parts about our country from the book, do you think this book is not worth reading? Andre Vltchek – I recently visited the area and I realised that: In the surrounding areas of the Hatay city which is on the Southeastern tip of Turkey, there are some camps close to the border with Syria and Aleppo indeed used for the refugees, although there are different camps like Apaydin Camp. They are military camps, in which NATO and Turkey as a member of it, are arming and training Syrian militia. They go across the border to Syria and some are returning in the morning. Borders are only open to them and even now the same borders are closed to the Turkish citizens. The largest air force base Incirlik, just outside the city of Adana, is also being used as a training facility for "Syrian opposition". This is a very touchy subject. I am working together with a group of Turkish journalists from a TV channel, who are quite outspoken and courageous people. In fact, they are investigating those camps, for a long time. They went to the camps on the Syrian border especially those in areas around Hatay. And pursued them who are trained in Turkey, until Syria, particularly Damascus. Noam Chomsky – Could they do that? Andre Vltchek - Yes, they shared their (video) shootings and photos with me. I am also sharing my films and my analysis on the other parts of the World with them. They are also allowing me to reach their ongoing works. I find this, I mean what they do, is very important. They are lifting the veil on the so-called Syrian opposition by revealing its true face. In fact, who are they?, who are supporting them?, what are their targets? And this is even a very rare thing that was made news in the West……. Authors / Yazarlar: Noam Chomsky – Andre Vltchek Language / Basım Dili: Turkish / Türkçe Translation / Türkçesi: Aysel Yıldırım Publisher / Yayınevi: BGST Publication Date / Basım Tarihi: Page Nr. / Sayfa Sayısı: Key Words: Terrorism, Radical Islam, Syrian Opposition, US Middleeast Policy, Turkey’s Policy on Syria, Wahhabism M. İskender TARGAÇ

Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları 3 - Küresel Kriz Ve Büyük - Steven Hiatt April Yayıncılık ücretsiz indir

Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları 3 - Küresel Kriz Ve Büyük - Steven Hiat Dolar değer kaybetmeye başlıyor ve bu düşüş sürüyor. A.B.D.'nin en büyük ithalat kalemi olan petrolün varil fiyatı 20 dolara kadar çıkıyor. 'Büyük Bunalım'dan sonra en büyük finans krizi patlak veriyor; yatırım bankaları batmaya başlıyor, büyük şirketler zora düşüyor. Gündemin en popüler sorusu: Kapitalizm çöküyor mu? Rusya, Çin, Hindistan, Avrupa ve Latin Amerika'nın farklı yönelişlerle A.B.D.'nin tek süper güç konumunu giderek daha cidi şekilde tehdit etmesi akla başka soruları da getiriyor. Üçüncü Dünya ülkelerini bir sistem doğrultusunda modern zaman sömürgelerine dönüştüren, önceki yüzyılın başında Rus Devrimi'ne bile destek olan, IMF/Dünya Bankası, CIA/CFR gibi mekanizmalarla her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayanlar nasıl oldu da bu krizin gelişini göremedi? Elinizde tutuğunuz kitap, varılan son noktaya uzanan yoldaki kilometre taşlarını teker teker açıklıyor: -Kongo'daki savaşın aslında kime hizmet etiğini, biz ucuz cep telefonu ve dizüstü bilgisayar kulanalım diye dört milyon insanın can verdiğini biliyor muydunuz? -A.B.D.'nin Irak petrolerini bu kez çokuluslulara komik bedelerle teslim edemeyeceğinden, çünkü önünde cidi engeler olduğundan haberiniz var mıydı? Bono ve Bob Geldof, Angelina Jolie ve George Cloney gibi kimi starlar Paul Wolfowitz ve Tony Blair ile aynı sahnede ve mutlu yüz ifadeleriyle boy gösterdiğinde kutlanan şey neydi? -Dünya Bankası'nın 10 milyar doları nerede kayboldu?

indir kitap

1

2 Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları John Perkins Türkçesi: Murat KAYI

3 Yayın No: Baskı, Baskı, Baskı, Baskı Baskı, Baskı, Baskı, ISBN: Yayın Yönetmeni K. Egemen İPEK Editör Asiye Koray BENDON Türkçesi Murat KAYI Son Okuma ve Dizgi Özlem ARAS Kapak Tasarım Mineral Tasarım Baskı Özkan Matbaacılık Yayın A.P.R.I.L Yayıncılık Cinnah Cad. Kırkpınar Sok. 5/ Çankaya-ANKARA Tel: () Fax:() BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI A.P.R.I.L Yayıncılık CONFESSIONS OF AN ECONOMIC HIT MAN , John Perkins Barrett Koehler Publishers Inc. San Francisco Bu kitabın yayın hakları AKÇALI Telif Hakları Ajansı aracılığı ile alınmıştır. Her türlü yayım hakkı A.P.R.I.L Yayıncılık&#;a aittir. Bu kitabın baskısından ve sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası Hükümleri gereğince alıntı yapılamaz, fotokopi yöntemiyle çoğaltılamaz, resim, şekil, şema, grafik funduszeue.info Yayınevinin izni olmadan kopya edilemez.

4 GİRİŞ ÖNSÖZ BÖLÜM I Bir Ekonomik Tetikçi Doğuyor 2- Hayatın Boyunca

5 Ekvador a Dönüş Yaldızı Kazımak Son Söz JOHN PERKINS IN KİŞİSEL TARİHÇESİ YAZAR HAKKINDA DİZİN

6 GİRİŞ Ekonomik tetikçi (ET) dediğim kişiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Bu kişiler, Dünya Bankası, Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet vardır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eskidir ama günümüzün küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Nereden mi biliyorum? Ben de bir ET idim. Yukarıdaki satırları, adı Bir Ekonomik Tetikçinin Vicdanı olmasını düşündüğüm bir kitabın başlangıcı olarak yılında yazmıştım. Kitap, her ikisi de bir zamanlar müşterilerim olan ve saygı duyup aileden saydığım iki ülke başkanına, Ekvador Başkanı Jaime Roldós ile Panama Başkanı Omar Torrijos a ithaf edilmişti. İkisi de bir süre önce uçak kazasında hayatını yitirmişti ve ölümleri birer kaza değildi. Onlar, küresel imparatorluğu amaçlayan şirket-hükümet-bankacılık patronlarının kardeşliğine karşı geldikleri için suikasta kurban gitmişti. Biz ET ler, Roldós ile Torrijos u ikna etmekte başarılı olamayınca, diğer tür tetikçiler (her zaman bizim hemen arkamızda olan CIA destekli çakallar) devreye girmişti. O kitabı yazmaktan vazgeçmeye razı edildim. Sonraki yirmi yıl boyunca dört kez daha yazmayı denedim. Yeniden başlama kararı vermeme hep güncel dünya olayları neden oldu: da Panama nın ABD tarafından işgali, Körfez Savaşı, Somali deki gelişmeler, Usame bin Ladin in yükselişi. Ancak, her defasında da tehdit veya rüşvetler beni vazgeçmeye zorladı yılında güçlü bir uluslararası kuruluşa ait büyük bir yayınevinin başkanı, adı artık Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları olan kitabın taslağını okudu. Yazdıklarımı anlatılması gereken sürükleyici bir öykü olarak tanımladı. Ancak sonra üzgün bir şekilde gülümseyerek, kafasını iki yana salladı. Şirketin patronlarının muhtemelen karşı çıkacağını ve dolayısıyla kitabı yayımlama riskini göze alamayacağını söyledi. Ama kitabı bir roman haline getirmemi tavsiye etti ve Seni John Le Carré veya Graham Greene tipinde bir yazar olarak pazarlayabiliriz, dedi. Ne var ki yazdıklarım bir roman değildi. Benim hayatımın gerçek öyküsü idi. Uluslararası herhangi bir kuruluşun sahibi olmayan ve daha cesur bir yayımcı, öykümü anlatmamda yardımcı olmayı kabul etti. Bu öykü mutlaka anlatılmalı. Büyük krizler ve fırsatlar zamanında yaşıyoruz. Bu bir ekonomik tetikçinin öyküsü, şu anda bulunduğumuz yere nasıl geldiğimizin ve neden üstesinden gelinemez görünen krizlerle karşı karşıya olduğumuzun öyküsü. Bu öykü anlatılmalı, çünkü ancak geçmiş hatalarımızı anlayarak ilerideki fırsatları değerlendirebiliriz; çünkü 11 Eylül ve Irak savaşı gerçekleşti; çünkü teröristlerin elinde 11 Eylül de ölen 3 bin insana ek olarak 24 bin insan da açlık ve ona bağlı nedenlerden dolayı yaşamını yitirdi. Aslında sırf yeterli beslenemediği için her gün [1] 24 bin insan ölüyor. En önemlisi de bu öykü anlatılmalı, çünkü bugün tarihte ilk defa bir ülke tüm bunları değiştirmek için gerekli beceri, para ve güce sahip. Bu, benim doğduğum ve bir ET olarak hizmet ettiğim ülke: Amerika Birleşik Devletleri. Sonunda beni tehditleri ve rüşvetleri görmezden gelmeye ikna eden ne oldu?

7 Kısa cevap şu: Tek çocuğum Jessica üniversiteden mezun olup hayata atıldığında, ona bu kitabı yayınlama niyetimden söz ettim ve kuşkularımı paylaştım. O da bana, Üzülme baba, dedi. Sana bir şey yapacak olurlarsa, bıraktığın yerden ben devam ederim. Bunu, bir gün sana vermeyi ümit ettiğim torunların için yapmalıyız! [2] Daha uzun cevabım ise şöyle: Büyüdüğüm ülkeye olan bağlılığım, Kurucu Atalarımız tarafından dile getirilen ideallere olan sevgim, bugün her yerde herkes için yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama sözü veren Amerikan devletine olan sorumluluğum. Ve 11 Eylül sonrasında ET ler devleti bir küresel imparatorluğa çevirirken artık daha fazla oturup seyretmemek konusundaki kararlılığım Bu gerçek bir öyküdür. Onun her dakikasını yaşadım. İnsanlar, gördüklerim, konuşmalar ve tarif ettiğim duyguların hepsi hayatımın birer parçasıydı. Benim kişisel öyküm olmakla birlikte, tarihimize yön veren, bizi bugün olduğumuz yere getiren ve çocuklarımızın geleceklerinin temellerini oluşturan dünya olaylarının kapsamı içerisinde gerçekleşti. Tüm bu deneyimleri, insanları ve konuşmaları asıllarına uygun olarak sunmak için elimden gelen tüm çabayı gösterdim. Tarihi olayları tartıştığım ya da başka insanlarla yaptığım konuşmaları yeniden yarattığım zaman, bunu birçok aracın yardımıyla yapıyorum: Yayımlanmış belgeler, kişisel kayıtlarım ve notlarım, hem kendimin hem de diğer katılımcıların hatırladıkları, daha önce yazmaya başladığım beş taslak ve özellikle yakın zamanda diğer yazarların yayımladığı bilgiler ile önceden gizli olan ya da başka nedenlerden dolayı ulaşılamayan bilgileri de açıklayan tarihçeler. Bu konular hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyucular için referanslar dipnotlarda verilmiştir. Yayıncım, kendimize gerçekten ekonomik tetikçi deyip demediğimizi sorduğunda, genellikle sadece baş harfleriyle de olsa, öyle olduğunu söyledim. Aslında hocam Claudine ile çalışmaya başladığım yılındaki o gün bana, Benim görevim seni bir ekonomik tetikçiye dönüştürmek, demiş, sonra ciddileşip, Bu işle ilgini hiç kimsenin, eşinin bile bilmemesi gerekiyor; bir kere girersen hayatın boyunca çıkamazsın, diye eklemişti. O andan itibaren bu açık adı çok seyrek kullandı; bizler kısaca ET idik. Claudine nin rolü, girdiğim işin temelinde yatan dalaverelerin çok güzel bir örneğiydi. Güzel, zeki ve çok etkindi; zayıf noktalarımı bulup, onları kendi yararına kullanmayı çok iyi başardı. Yaptığı iş ve onu yapış şekli, sistemin arkasındaki insanların kurnazlığının bir göstergesiydi. Benden yapmamı isteyecekleri işi anlatırken sözünü hiçbir zaman sakınmadı: İşin, dünya liderlerini, ABD nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler, sadakatlerini garanti edecek şekilde bir borç batağına saplanır. Sonra da onları politik, ekonomik ya da askeri ihtiyaçlarımız için ne zaman istersek kullanabiliriz. Karşılığında halklarına sanayi siteleri, elektrik santralleri ve havaalanları sağlayarak politik durumlarını güçlendirirler. Bu arada, Amerikan mühendislik ve inşaat firmaları da inanılmaz derecede zenginleşir. İşte bugün kontrolsüz bir hale gelen bu sistemin sonuçlarını görüyoruz. En saygın ticari kuruluşlarımız Asya daki sağlıksız ve küçük imalathanelerde insanları neredeyse köle statüsünde ve insanlık dışı şartlar altında çalıştırıyor. Petrol şirketleri tam bir umursamazlık içerisinde; yağmur ormanlarındaki nehirlere zehir akıtarak insan, hayvan ve bitkileri öldürüyor, eski kültürleri yok ediyorlar. İlaç endüstrisi HIV hastalığı kapmış milyonlarca Afrikalıdan hayatlarını kurtaracak ilaçları

8 [3] esirgiyor. ABD de 12 milyon aile bir sonraki yemeğini nasıl elde edeceğini düşünüyor. Enerji endüstrisi bir Enron yaratıyor. Muhasebe endüstrisi bir Andersen yaratıyor. Dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan beşte birinin gelirinin en fakir beşte birin gelirine oranı da 30 a 1 [4] iken de 74 e l e çıktı. ABD, Irak taki savaşı sürdürmek için 87 milyar dolar harcarken, BM bunun yarısı kadar bir parayla yeryüzündeki herkese temiz su, yeterli besin, uygun sağlık koşulları ve [5] temel eğitim sağlanabileceği görüşünü savunuyor. Ve biz hâlâ teröristlerin bize neden saldırdığını düşünüyoruz. Bazıları güncel sorunları, örgütlenmiş bir komploya bağlayabilir. Keşke o kadar basit olsaydı. Çünkü bir komplonun hazırlayıcıları bulunup adalete teslim edilebilir. Oysa bu sistemi besleyen, herhangi bir komplodan çok daha tehlikeli bir şey. Küçük bir insan grubu tarafından değil, neredeyse Tanrı kelamı haline gelmiş bir kavram tarafından besleniyor: Ekonomik büyümenin tüm insanlık için yararlı olduğu ve büyüme ne kadar yüksek ise yararlarının da o kadar yaygın olacağı düşüncesi. Bu inancın bir de sonucu var: Kenarlarda doğanlar sömürülmeye açık iken, ekonomik büyümenin ateşini karıştıranlar yüceltilip ödüllendirilmeli. Bu görüş tabii ki hatalı. Birçok ülkede, ekonomik büyümenin nüfusun sadece küçük bir kısmına yaradığını, çoğunluk içinse giderek daha ümitsizleşen şartlara yol açtığını biliyoruz. Bu etki, sistemi yönlendiren büyük sanayicilerin, özel bir statüye sahip olmaları gerektiği inancı tarafından da körükleniyor. Bugünkü sorunlarımızın çoğunun kökeninde yatan ve belki etrafta bu kadar komplo teorisinin uçuşmasının ardındaki neden de bu inanç. Kişiler açgözlülüklerinden ötürü ödüllendirildikçe, açgözlülük baştan çıkarıcı bir hal alır. Dünya kaynaklarının oburca tüketimini neredeyse azizlik mertebesine çıkardığımız, çocuklarımıza dengesiz hayatlar süren insanları örnek almalarını öğrettiğimiz ve nüfusun büyük bir kısmını seçkin bir azınlığa köle olarak tanıttığımız sürece bela arıyoruz demektir. Ve bela da bizi bulur. Küresel imparatorluğu terfi ettirme çabasında olan şirketler, bankalar ve hükümetler (yani topluca [6] şirketokrasi), finansal ve politik güçlerini, okullarımızın, işletmelerimizin ve medyanın, hem bu hatalı kavramı, hem de sonuçlarını desteklemesini garanti etmek için kullanıyor. Bizi, küresel kültürümüzün gittikçe artan miktarlarda yakıt ve bakım gerektiren, sonunda etrafındaki her şeyi tüketecek ve artık kendi kendini yutmaktan başka çaresi kalmayacak devasa bir makineye dönüştüğümüz bir noktaya getirdiler. Şirketokrasi bir komplo değil ama üyeleri kimi ortak değerleri ve hedefleri destekliyor. Şirketokrasinin en önemli işlevlerinden biri de sistemi devam ettirmek ve sürekli genişleyip güçlenmesini sağlamaktır. Köşeyi dönenlerin yaşam tarzları ve donanımları (yatlar, katlar ve özel jetler) hepimizi tüketmek, tüketmek ve daha fazla tüketmeye özendiren birer model olarak sunuluyor. Bizi, bir şeyler satın almanın toplumsal bir görev olduğuna, dünyayı yağmalamanın ekonomi için iyi olduğuna ve dolayısıyla bunun yüksek çıkarlarımıza hizmet ettiğine ikna etmek için de hiçbir fırsat kaçırılmıyor. İşte, sistemin çıkarları doğrultusunda çalışmaları için benim gibi insanlara da inanılmaz maaşlar ödeniyor. Eğer bizler tökezlersek, daha hain bir tetikçi türü olan çakallar ortaya çıkıyor. Ve çakallar

9 da başarısız olursa, iş askerlere düşüyor. Bu kitap, ET olarak çalıştığı dönemde nispeten küçük bir grubun parçası olan bir adamın itiraflarıdır. Benzer rolleri oynayan insanlar şimdilerde sayıca daha fazla. Daha gösterişli unvanları var ve Monsanto, General Electric, Nike, General Motors, Wal-Mart gibi uluslararası çapta en önde gelen şirketlerin koridorlarında dolaşıyorlar. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, benim olduğu kadar onların da öyküsüdür. Bu aslında sizin de öykünüz; sizin ve benim dünyamın ve ilk gerçek küresel imparatorluğun öyküsü. Tarih bize bu öyküyü değiştirmezsek, trajik bir biçimde sonlanacağı nın garantisini veriyor. İmparatorluklar asla sonsuza dek yaşamaz. Her biri sonuçta korkunç bir çöküşü yaşamıştır. Daha mutlak egemenlik peşinde koşarlarken birçok kültü rü yok ederler, sonra da kendileri yıkılırlar. Uzun vadede hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğu, varlığı nı başkaları nı sömürerek sürdüremez. Bu kitap ibret alıp, içinde bulunduğumuz öyküyü değiştirerek yeniden yaratmamız için yazıldı. Eminim ki yeterince insan dünyanın kaynaklarına yönelik doyuru lamaz bir iştah yaratan ve köleliğe yol açan sistemlere neden olan bu ekonomik makine tarafından nasıl sömürüldüğümüzü fark ettiğinde, ona daha fazla tahammül etmeyeceğiz. Birkaç kişinin zenginlik içinde yüzüp, çoğunluğunsa sefalet, kirlilik ve şiddet içinde boğulduğu bir dünyadaki rolümüzü gözden geçirecek ve kendimizi tüm insanlık için şefkat, demokrasi ve sosyal adalet arama yoluna adayacağız. Bir problemin varlığını kabul etmek, çözüm bulma yolunda atılan ilk adımdır. Bir günahı itiraf etmekse, kurtuluşun başlangıcı. Öyleyse bu kitap da bizim kurtuluşumuzun başlangıcı olsun. Bize dengeli ve onurlu bir toplum olma hayalini gerçekleştirmemiz için esin versin. Yaşamlarını paylaştığım ve ilerideki sayfalarda anılan çok sayıda insan olmasa bu kitap yazılamazdı. Hem edindiğim deneyimler, hem de aldığım dersler için onlara minnettarım. Onların ötesinde, beni tüm riskleri göze alarak öykümü anlatmam için cesaretlendiren insanlara teşekkür ediyorum: Stephan Rechtschaffen, Bill ve Lynne Twist, Ann Kemp, Art Roffey, Rüya Değişimi gezi ve seminerlerine katılan birçok insan; özellikle de yardımcılarım Eve Bruce, Lyn Roberts- Herrick ve Mary Tendall ile yirmi beş yıllık harika eşim ve yoldaşım Winifred ile kızımız Jessica. Bana çokuluslu bankalar ve şirketlerle, çeşitli ülkelerin politik nüansları hakkında bilgiler veren birçok kişiye, özellikle Michael Ben-Eli, Sabrina Bologni, Juan Gabriel Carrasco, Jamie Grant, Paul Shaw ve isimsiz kalmak isteyen diğerlerine minnettarım. Müsveddeler ortaya çıktıktan sonra Berrett-Koehler in kurucusu Steven Piersanti, beni kabul etmekle gösterdiği cesaretle kalmayıp, yetenekli bir editör olarak ve sonsuz saatlerini adayarak kitabı tekrar tasarlamam için bana yardımcı oldu. Steven e, bizi tanıştıran Richard Perl e, taslak metni okuyup eleştiren Nova Brown, Randi Fiat, Allen Jones, Chris Lee, Jennifer Liss, Laurie Pellouchoud ve Jenny Williams a; sadece okuyup eleştirmekle kalmayan, yüksek ve mükemmel standartlarına uymam için beni zorlayan David Korten e, ajansım Paul Fedorko ya, kitabın tasarımını yapan Valerie Brewster e ve kelime cambazı, eşsiz filozof, kopya editörüm Todd Manza ya en derin teşekkürlerimi sunarım. Özel bir minnet sözü de Berrett-Koehler in yazı işleri yönetmeni Jeevan Sivasubramanian ile bilinç düzeyimizi yükseltme gereğini kavrayan ve bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için yorulmak nedir

10 bilmeden gayret gösteren yayınevi çalışanları Ken Lupoff, Rick Wilson, María Jesús Aguiló, Pat Anderson, Marina Cook, Michael Crowley, Robin Donovan, Kristen Frantz, Tiffany Lee, Catherine Lengronne ve Dianne Platner için. Benimle birlikte MAIN de çalışan ve küresel imparatorluğun biçimlendirilmesinde, farkında olmadan ET lere yardım edenlere de teşekkür etmeliyim; özellikle de benim için çalışan ve birlikte uzak diyarlara yolculuk ettiğim, çok değerli anları paylaştığım insanlara teşekkür ediyorum. Beni yazarlık yolunda destekleyen iyi dostlarım, yerli kültürler ve Şamanizm üzerine önceki kitaplarımın yayımcısı Inner Traditions International daki Ehud Sperling ve çalışanlarına da teşekkürü borç biliyorum. Ormanlarda, çöllerde ve dağlarda, Cakarta da kanal yanlarındaki derme çatma karton kulübelerinde, birçok şehirde kenar mahallelerde yaşayan, beni evlerine alıp yiyeceklerini ve hayatlarını paylaşan ve en büyük esin kaynağım olan tüm o insanlara sonsuza dek minnettar kalacağım. John Perkins Palm Beach Gardens, Florida Ağustos

11 ÖNSÖZ Ekvador un başkenti Quito, And Dağlarının tepesinde, denizden 2 bin metre yükseklikteki volkanik bir vadi boyunca uzanır. Kolomb un bu kıtaya gelişinden çok önceleri kurulmuş olan bu şehrin sakinleri, ekvatorun sadece birkaç kilometre güneyinde olmalarına rağmen, etraftaki tepelerde kar görmeye alışkındır. İsmini taşıdığı petrol şirketine hizmet etmek için Ekvador daki Amazon ormanı içine adeta oyulmuş bir sınır karakolu ve askeri üssün bulunduğu Shell şehri, başkent Quito dan neredeyse 2 bin metre aşağıdadır. Daha ziyade askerler ve petrol işçileriyle, onlar için amelelik ve fahişelik yapan Shuar ve Kichwa kabilelerine mensup yerlilerin yaşadığı sıcak bir şehirdir burası. Bir şehirden diğerine dolambaçlı ama nefes kesici güzellikteki bir yoldan gidilir. Yerlilere göre, bu yolculuk sırasında bir gün içinde dört mevsimi birden yaşarsınız. O yoldan birçok kez geçmiş olmama rağmen, benzersiz manzara beni her defasında etkilemiştir. Bir yanda peş peşe dökülen çağlayanlarla süslü dik yamaçlar yükselirken, diğer yanda Amazon un ana kollarından Pastaza Nehri nin, And Dağlarından bir yılan gibi kıvrılarak indiği derin uçurumlar vardır. Pastaza, İnkalar zamanında kutsal sayılan ve dünyanın en yüksek aktif volkanlarından biri olan Cotopaxi buzullarından 5 bin kilometre uzaktaki Atlantik Okyanusu na su taşır yılında bir Subaru outback otomobile atlayıp, o zamana kadar olanlardan çok farklı bir misyonla Quito dan ayrılıp Shell e doğru yola çıktım. Başlamasına katkıda bulunduğum bir savaşı sonlandırmayı umuyordum. Biz ET lerin sorumluluğunu üstlenmemiz gereken birçok şeyde olduğu gibi, yaşandığı ülke dışında kimsenin bilmediği bir savaştı bu. Evlerinin, ailelerinin ve topraklarının petrol şirketleri tarafından yok edilmesini, hayatları pahasına engellemekte kararlı Shuar, Kichwa ve onların komşuları olan Achuar, Zaparo ve Shiwiar kabileleriyle buluşmaya gidiyordum. Yaşanan şey onlar için çocuklarının ve kültürlerinin ölüm-kalım mücadelesiyken, bizim için güç, para ve doğal kaynak savaşı, aynı zamanda dünya egemenliği için girilmiş mücadelenin ve birkaç hırslı insanın [7] küresel imparatorluk rüyalarının parçasıydı. Biz ET lerin en iyi yaptığı şeylerden biridir bu: Küresel bir imparatorluk kurmak. Biz, diğer ulusları, (en büyük şirketlerimizi, hükümetimizi ve bankalarımızı yöneten) şirketokrasiye boyun eğmeye zorlayan koşulları yaratmak üzere, uluslararası finans kuruluşlarını kullanan seçkin bir grubuz ve mafyadaki muadillerimiz gibi, iyilik de yaparız: Bunlar genellikle altyapı (elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, sanayi siteleri) yatırımları için verilen borçlar şeklindedir. Bu tip borçların bir şartı da, tüm projelerin bizim mühendislik ve inşaat firmalarımız tarafından gerçekleştirilmesidir. İşin aslı, paranın çoğu ABD yi terk etmez bile; sadece Washington daki bankalardan New York, Houston ya da San Francisco daki mühendislik ofislerine aktarılır. Paranın bu şekilde şirketokrasi üyesi işletmelere (yani, alacaklı tarafa) neredeyse anında geri gelmesine rağmen, borçlu ülke hem anaparayı hem de faizini son kuruşuna kadar ödemek zorundadır. Eğer bir ET gerçekten başarılıysa, verilen paranın miktarı o kadar yüksek olur ki borçlu ülke birkaç sene sonra ödemelerini yapamaz hale gelir. İşte o zaman da biz, (tıpkı mafya gibi) diyetimizi isteriz. Bu da genellikle şunlardan bir veya birkaçını içerir: Birleşmiş Milletler de alınacak bir kararda ülkenin vereceği oyun kontrolü, topraklarında askeri üsler kurulması, petrol ya da Panama Kanalı gibi değerli kaynaklara erişim. Bu arada borç yükümlülüğü tabii ki devam etmektedir ve küresel

12 imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiştir yılının o güneşli gününde Quito dan Shell e doğru giderken, dünyanın bu tarafına ilk defa geldiğim 35 yıl öncesini hatırladım. Yüzölçümü sadece Nevada nınki kadar olsa da, Ekvador un 30 dan fazla aktif volkana, dünyadaki kuş türlerinin %15 ine ve henüz sınıflandırılmamış binlerce bitki türüne sahip olduğunu, eski yerel lisanların da neredeyse İspanyolca kadar konuşulduğunu ve çok çeşitli kültürlerin bir arada bulunduğu bir ülke olduğunu okumuştum. Onu büyüleyici ve kesinlikle egzotik bulmuştum. Aklıma düşen kelimeler; saf el değmemiş ve masum idi. Ancak, 35 yılda çok şey değişmişti deki ilk ziyaretim sırasında, Texaco şirketi, Ekvador un Amazon bölgesinde daha yeni petrol bulmuştu. Şimdiyse ülke ihracatının neredeyse yarısını petrol oluşturuyordu. İlk ziyaretimden kısa bir süre sonra inşa edilen ve And Dağlarını aşan bir boru hattı, o zamandan beri yarım milyon varilden fazla petrolü (Exxon Valdez den sızan miktarın iki mislinden fazlasını) narin yağmur ormanlarına [8] sızdırmıştı. Ekvador, ET-örgütlü bir konsorsiyum tarafından milyar dolara inşa edilen kilometrelik yeni boru hattı sayesinde, artık ABD ye petrol ihraç eden ilk 10 ülke arasına girmeyi [9] hedefliyordu. O arada yağmur ormanında büyük bir bölüm tahrip olmuş, tatlı su balığı makavlar ve ormandaki jaguarlar neredeyse yok edilmiş, üç yerel Ekvador kültürü yok olmanın eşiğine getirilmiş ve billur gibi nehirler birer pislik yuvasına dönüştürülmüştü. Aynı dönem içinde yerli kültürler mücadele etmeye başladı. Örneğin 7 Mayıs te 30 binden fazla Ekvador yerlisini temsil eden bir grup Amerikalı avukat, ChevronTexaco şirketine karşı 1 milyar dolarlık bir dava açtı. Davada petrol devinin ile yılları arasında açık çukurlara ve nehirlere, günde 4 milyon galondan fazla petrol, ağır metal ve kanserojen madde içeren zehirli atık döktüğü, arkasında insan ve hayvanları hâlâ öldürmeye devam eden civarında kapatılmamış atık [10] çukuru bıraktığı iddia ediliyordu. Ormandan gelen büyük sis bulutları Pastaza Nehri nin kanyonlarından yukarıya doğru çıkıyordu. Gömleğim tere bulanmıştı, midem kaynıyordu. Ama bunların nedeni sadece tropik sıcak ya da yoldaki yılankavi dönemeçler değildi. O güzelim ülkenin öyle harap edilmesinde oynadığım rolün bilincinde olmam, beni yine rahatsız etmeye başlamıştı. Ben ve benim gibi ET ler yüzünden Ekvador artık biz onu modern bankacılık, mühendislik ve ekonomik yöntemler gibi mucizelerle tanıştırmadan öncesine kıyasla çok daha kötü durumdaydı den beri, yani Petrol Patlaması olarak bilinen dönemde resmi yoksulluk oranı %50 den %70 e ve işsizlik %15 den %70 e çıkarken, kamu borcu da milyon dolardan 16 milyar dolara yükselmişti. Aynı zaman diliminde milli kaynaklardan nüfusun en [11] yoksul kesimlerine ayrılan pay ise %20 den %6 ya düşmüştü. Ne yazık ki Ekvador bir istisna değildi. Biz ET lerin küresel imparatorluk şemsiyesi altına [12] getirdiğimiz neredeyse her ülke benzer bir akıbete uğradı. Üçüncü Dünya nın borcu trilyon dolara yükselirken, bu borcun faizi itibarı ile senede milyar dolar- tüm Üçüncü Dünya sağlık ve eğitim harcamalarını ve gelişmekte olan ülkelerin yıllık aldıkları dış yardımın 20 katını aştı. Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının günlük kazancı 2 dolardan azdır, ki lerin başında da ellerine geçen yaklaşık yine bu kadardı. Öte yandan, gerçek rakamlar ülkeden ülkeye değişiklik

13 gösterse de, bir Üçüncü Dünya ülkesindeki özel mülkiyetin ve parasal kaynakların %70 ila %90 ı, o [13] ülke nüfusunun %1 inin elindedir. Subaru, hâlâ aktif olan Tungurahgua Dağı ndan gelen volkanik yeraltı nehirlerinin yarattığı kaplıcalarıyla tanınan sayfiye kenti Baños un sokaklarından geçerken yavaşladı. Yanı başımızda koşan çocuklar bir yandan bize el sallıyor, bir yandan da çiklet ve kurabiye satmaya çalışıyordu. Sonra Baños geride kaldı; o muhteşem manzara yerini Dante nin Cehennem&#;inin modern uyarlamasını andıran bir görüntüye bıraktı. Devasa gri bir duvar, nehirden ucube gibi yükseldi. Islak beton duvarlar çevredeki manzarayla tamamen uyumsuz ve yapay bir görünüm sergiliyordu. Aslında öyle bir şeyi orada görmek beni şaşırtmamalıydı. Orada pusuya yatmış halde beni neyin beklediğini, başından beri biliyordum. Geçmişte onunla birçok kez karşılaşmış ve ET lerin başarılarının bir sembolü olarak övmüştüm. Yine de tüylerimin ürpermesine engel olamadım. O iğrenç, biçimsiz duvar, Pastaza Nehri&#;ni engelleyen ve sularını dağın içine oyulmuş büyük tünellere kanalize ederek elektrik üreten, megavatlık, Agoyan Hidroelektrik Projesi nin barajıdır. Bir avuç Ekvadorlu aileyi zengin eden endüstrileri besleyen bu proje, nehir boyunca yaşayan çiftçiler ve yerli halk için sınırsız bir keder ve ıstırap kaynağı olmuştur. Bu hidroelektrik santral benim ve diğer ET lerin gayretleriyle gerçekleştirilen birçok projeden sadece bir tanesiydi. Ekvador un bugün küresel imparatorluğun bir parçası olmasının, Shuarlar ile Kichwalar i ve onların komşularını petrol şirketlerimize karşı savaş açmanın eşiğine getiren de işte bu tip projelerdir. ET projelerinden dolayı dış borç içinde yüzen Ekvador, milli bütçesinden haddinden fazla bir payı resmi rakamlarla yoksulluk sınırının altında olarak tanımladığı milyonlarca vatandaşına yardım etmek için kullanmak yerine, borç ödemelerine ayırmak zorundadır. Ekvador un bu borç yükünden kurtulmak için tek şansı da yağmur ormanlarını petrol şirketlerine satmaktır. Aslında, ET lerin daha en başta gözlerini Ekvador a dikmesinin nedenlerinden biri, Amazon bölgesinin altında Ortadoğu daki petrol sahalarına rakip olabilecek büyüklükte bir petrol denizi olduğuna [14] inanılmasıydı. Küresel imparatorluk, diyetini petrol imtiyazları olarak talep etmektedir. 11 Eylül sonrasında Washington, Ortadoğu nun petrol arzını durdurmasından korkunca, bu istekler özellikle acil hale geldi. Üstelik ABD nin üçüncü en büyük petrol sağlayıcısı Venezuela da yeni seçilen halkçı başkan Hugo Chávez, ABD emperyalizmi olarak nitelendirdiği şeye karşı güçlü bir biçimde cephe almıştı ve ABD yi petrol satışını kesmekle tehdit ediyordu. ET ler Irak ve Venezuela da çuvallamış ama Ekvador da başarılı olmuştu; o ülkeyi artık sonuna kadar sağabilirdik. Ekvador ET lerin tüm dünyada ekonomik-politik yola getirdiği tipik ülkelerden biridir. Petrol şirketleri bu ülkedeki yağmur ormanlarından çıkartılan her dolarlık ham petrole karşı 75 dolar elde eder. Kalan 25 doların dörtte üçü dış borç ödemelerine gider. Dörtte birin büyük bölümü de orduya ve diğer devlet harcamalarına gidince sağlık, eğitim ve yoksullara yardıma yönelik [15] programlar için yaklaşık dolar kalır. Böylece Amazon dan her dolarlık petrole karşı, paraya gerçekten ihtiyacı olan, barajlar, sondaj çalışmaları ve boru hatları yüzünden yaşamları son derece olumsuz etkilenen ve kullanılabilir gıda ile içilebilir su yokluğu yüzünden ölmekte olan insanlar için kullanılmak üzere 3 dolardan az para kalmaktadır.

14 Bu insanların hepsi (Ekvador da milyonlar, dünyada milyarlarcası) potansiyel birer teröristtir. Komünizme ya da anarşizme inandıkları ya da yaratılıştan kötü oldukları için değil, sadece çaresiz oldukları için öyle addedilirler. Karşımda yükselen baraja bakarken, o insanların daha önce de birçok yerde, birçok kez olduğu gibi ne zaman harekete geçeceğini düşündüm; yani tıpkı lerde Amerikalılar ın İngiltere ye ya da lerin başında Latin Amerikalılar ın İspanya ya karşı yaptığı gibi. Modern imparatorluk yaratma işinde gösterilen ustalık ve kurnazlık, Romalı kumandanları, İspanyol istilacıları, ve yüzyıl Avrupalı sömürgeci güçleri utandıracak düzeydedir. Biz ET ler cin gibiyizdir; tarihten ders alırız. Kılıç taşımaz, bizi diğerlerinden ayıran zırh veya giysiler giymeyiz. Ekvador, Nijerya ve Endonezya gibi ülkelerde yerli bir okul öğretmeni ya da dükkân sahibi gibi giyinir, Washington ve Paris te bir hükümet bürokratı veya bankacı gibi görünürüz. Alçak gönüllü, saygılı ve normal davranırız. Proje mahallerini ziyaret eder, yoksul köyleri dolaşırız. Fedakârlık taslar, yaptığımız harika hayırseverlik işlerinden yerel gazetelere söz ederiz. Hükümet komisyonlarının konferans masalarını, hesap çizelgelerimiz ve finansal tahminlerimiz ile donatıp, Harvard İşletme Okulu nda makro-ekonominin mucizeleri hakkında ders veririz. Hep kayıt altında ve ortadayızdır. Daha doğrusu, kendimizi öyle gösterir ve öyle kabul görürüz. Sistem öyle çalışır. Gerekirse yasa dışı yollara da başvururuz; çünkü sistemin kendisi hile ve kandırma üzerine kurulmuştur ve sadece tanım olarak yasaldır. Ancak eğer başarılı olamazsak, devreye biz ET lerin çakallar olarak nitelendirdiği ve soylarını doğrudan o eski imparatorluklara dayandıran, çok daha sinsi bir tür girer. Çakallar her zaman oradadır; gölgede beklerler. Ortaya çıktıkları zamansa, devlet başkanları ya devrilir ya da ölümcül [16] kazalarda yaşamını yitirir. Ve eğer şanssızlık sonucu çakallar da başarısız olurlarsa o zaman (Afganistan ve Irak ta olduğu gibi) eski usuller ortaya çıkar. Çakalların başarısız olduğu yerlerde, genç Amerikalılar öldürmeye ve ölmeye gönderilir. O ucubenin, nehirden yükselen biçimsiz ve devasa gri beton duvarın yanından geçerken, giysilerime bulaşan terin ve midemdeki kasılmaların çok iyi bilincindeydim. Suçluluk duygusuyla bunalmış bir halde, yaratılmasında benim de katkıda bulunduğum imparatorluğu durdurmak için gerekirse son adamlarına kadar savaşmaya kararlı yerli halkla görüşmek üzere ormanın içine yöneldim. Nasıl olmuştu da New Hampshire nin kırsal kesimlerinden gelen o sevimli çocuk böyle pis işlere bulaşmıştı?

15 BÖLÜM I Bir Ekonomik Tetikçi Doğuyor Oldukça masum bir şekilde başladı yılında, orta sınıf bir ailede dünyaya geldim; tek çocuktum. Ebeveynlerimin ikisi de üç asırlık New Englan d Yankee soyundan gelmekteydi; sert, ahlakçı ve tutucu Cumhuriyetçi tavırları, ırkçı atalarının tüm özelliklerini yansıtıyordu. İkisi de her iki tarafın ailesinde üniversiteye ilk (hem de burslu olarak) giden çocuklardı. Annem lisede Latince öğretmeniydi. Babam İkinci Dünya Savaşı na deniz teğmeni olarak katılmıştı; Atlantik Okyanusu nda yanıcı madde taşıyan ticari bir tankerde görevli güvenlik grubunun başındaydı. New Hampshire, Hanover de doğduğumda, babam kırık kalçasından ötürü bir Teksas hastanesinde yatmaktaydı. Bir yaşıma gelene kadar onu göremeyecektim. Babam New Hampshire dışındaki Tilton yatılı erkek okulunda yabancı dil öğretmeni olarak işe girdi. Okul kampusu, bulunduğu tepede, aynı isimli kasabanın üzerinde gururlu, hatta kimilerine göre kendini beğenmiş biri gibi yükselmekteydi. Her biri yaklaşık elli öğrenciyle sınırlandırılmış, dokuzdan on ikinciye kadar sınıfların bulunduğu ayrıcalıklı bir okuldu. Öğrenciler çoğunlukla Buenos Aires, Karakas, Boston ve New York un varlıklı ailelerinin çocuklarıydı. Ailem her zaman nakit para sıkıntısı içindeydi, ancak kendimizi kesinlikle yoksul olarak görmezdik. Okuldaki öğretmenlere çok az maaş verilmesine rağmen tüm ihtiyaçlarımız bedava karşılanırdı: yiyecek, ev, ısınma ve su giderimiz yoktu; çimimizi biçen, karları küreyen işçilere para vermezdik. Dördüncü yaş günümden itibaren hazırlık okulu yemekhanesinde yemek yemeye, babamın çalıştırdığı futbol takımlarının toplarını toplamaya ve soyunma odalarında havlu dağıtmaya başladım. Öğretmenler ve eşlerinin kendilerini kasaba halkından üstün gördüğünü söylemek az bile gelir. Annemle babamın da kendilerini şatonun lordları gibi görüp, kasabalıları köylü diye aşağılayan espriler yaptıklarını duyardım. O kadarı fazlaydı doğrusu. İlk ve ortaokuldaki arkadaşlarım o köylü sınıfına mensuptu; çok yoksuldular. Aileleri tarım işçileri, tesisatçılar ve değirmen işçilerinden oluşuyordu. Onlar tepedeki zengin ve züppe öğrencileri sevmez, annemle babam da fahişe ve sürtük dedikleri kasabalı kızlarla arkadaşlık etmemi engellemeye çalışırdı. Oysa ben o kızlarla ilkokul birinci sınıftan beri kalem kitap paylaşmış, seneler içinde de üçüne aşık olmuştum: Ann, Priscilla ve Judy. Anlamakta zorlanmama rağmen ailemin isteklerine boyun eğdim. Her yaz tatilinin üç ayını büyükbabamın de göl kenarında yaptığı kulübesinde geçiriyorduk. Evin etrafı ormanlarla çevriliydi. Geceleri baykuşların ve dağ aslanlarının sesini duyabiliyorduk. Hiç komşumuz yoktu; yürüme mesafesi içindeki çevrede tek çocuk bendim. İlk yıllarda günlerimi ağaçların Yuvarlak Masa Şövalyeleri olduğunu ve kurtarılması gereken leydinin (yılına bağlı olarak) Ann, Priscilla ya da Judy olduğunu düşünerek geçirirdim. Hiç şüphesiz her birine en az Lancelot un Guinevere ye olduğu kadar tutkuluydum ama benim aşkım çok daha gizemliydi. On dördüme geldiğimde Tilton Okulu na ücretsiz kabul edildim. Ailemin baskıları sonucu kasabayla ilgili her şeyi reddettim ve eski arkadaşlarımı bir daha hiç görmedim. Yeni arkadaşlarım tatil boyunca malikânelerine gittiklerinden, okulda yalnız kalıyordum. Onların kız arkadaşları yüksek sosyeteye takdim edilmiş genç kızlardı. Benimse hiç kız arkadaşım olmamıştı. Tanıdığım bütün

16 kızlar sürtük idi; ben onları hayatımdan atmıştım, onlar da beni zaten çoktan unutmuştu. Yalnızdım. Ve çok öfkeliydim. Annemle babam insanları ikna etmekte çok ustaydı; öyle bir fırsat yakaladığım için şanslı olduğuma ve ileride buna şükredeceğime beni inandırdılar. Yüksek ahlaki değerlerimize uygun mükemmel eşi bulacaktım. Ama içten içe köpürüyordum. Kız arkadaşım olması için kuduruyordum; bir sürtük ise tam istediğim şeydi. Yine de isyan etmek yerine, mükemmelliği yakalamak için öfkemi bastırdım ve başarıya odaklanarak düş kırıklığımı yenmeye çalıştım. İftihar listesindeydim, okulun iki takımının da kaptanıydım ve okul gazetesinin editörüydüm. Sınıf arkadaşlarıma üstünlüğümü ispatlayacak ve sonra da Tilton u sonsuza kadar geçmişe gömecektim. Son sınıfta Brown Üniversitesi nden atletizm bursu, Middlebury den ise akademik burs kazandım. Brown ı seçtim, çünkü hem atlet olmayı tercih ederdim, hem de Brown şehirdeydi. Annem Middlebury den mezundu. Babam da yüksek lisansını [17] oradan almıştı. Sonuç olarak Brown un IVY League de olmasına rağmen, Middlebury i tercih ediyorlardı. Ayağını kırarsan ne olacak? diye sordu babam. Akademik bursu seçmek daha iyidir. Boyun eğdim. Middlebury bence Tilton un şişirilmiş bir kopyasıydı; tek farkı New Hampshire yerine Vermont un dışında olmasıydı. Kız-erkek karma eğitim veriyordu. Ama ben yoksul, benim dışımdaki herkes ise varlıklıydı. Dört sene boyunca tek bir kızla bile aynı sınıfta okumamıştım. Kendime güvenim yoktu, onlarla aynı seviyede olmadığımı düşünüyordum ve sıkıntıdan perişandım. Okulu bırakmak, en azından bir yıl ara vermek için babama yalvardım. Hayatı ve kadınları tanımak için Boston a gitmek istediğimi söyledim. Kulak bile asmadı. Bana söylediği şu oldu: Kendi oğlum üniversitede duramazken, başka ailelerin çocuklarını nasıl üniversiteye hazırlıyormuş gibi yaparım? Hayatın bir dizi rastlantıdan oluştuğunu anlamaya başlamıştım. İşin aslı, o olguları nasıl karşıladığımız, kimilerinin dediği gibi özgür irademizi nasıl uyguladığımızdır ki, kim olacağımızı kaderin sınırları içinde yaptığımız tercihler belirler. Hayatımı biçimlendiren iki rastlantı beni Middlebury de buldu. Biri Şah ın özel danışmanlığını yapan İranlı bir generalin oğlu olarak çıktı karşıma. Diğeri ise çocukluk aşkımla aynı adı taşıyan genç ve güzel bir kızdı: Ann. Adını Ferhat olarak anacağım ilki Roma da profesyonel futbol oynamıştı; doğa vergisi atletik yapıya, siyah kıvırcık saçlara, açık kestane rengi gözlere, geçmişi ve karizmasıyla kadınların hayır diyemediği bir tipe sahipti. Birçok yönden benim tam tersimdi yani. Arkadaşlığını kazanabilmek için çok uğraştım ve ondan yıllar boyu çok işime yarayacak bilgiler öğrendim. Ve bir de Ann a rastladım. O sıralar başka üniversitede okuyan genç bir adamla ciddi bir ilişkisi olmasına rağmen, beni kanatları altına aldı. Platonik ilişkimiz o zamana dek yaşadığım en sevgi dolu ilişkiydi. Ferhat beni içkili partilere katılmaya ve ailemi göz ardı etmeye teşvik etti. Ders çalışmayı bilinçli olarak bıraktım. Akademik ayağımı kırarak babamla ödeşmek istedim. Notlarım baş aşağı gitti, sonunda bursumu kaybettim. Ve son sınıfın ikinci yarısında okulu bırakmaya karar verdim. Babam beni evlatlıktan reddetmekle tehdit etti. Ferhat ise, Diren! diyordu. Bir gün dekanın odasına hışımla dalıp okulu bıraktım. Hayatımın en önemli dönüm noktalarından biriydi bu.

17 Şehirdeki son gecemi Ferhat ile barda kutladık. Bir ara karısına kur yaptığımı iddia eden iri yarı sarhoş bir çiftçi, aniden üzerime saldırarak ayaklarımı yerden kesti ve beni karşı duvara fırlattı. Ferhat bıçağını çekip araya girdi, adamın yanağını boydan boya kesti. Sonra da beni sürükleyerek camdan dışarıya, Otter Nehri ne bakan yüksek bir duvarın üzerine çıkarttı. Aşağıya atladık ve nehir boyundan yolumuzu bularak yatakhaneye döndük. Ertesi sabah kampus polisinin sorgusunda yalan söyledim ve olay hakkında hiçbir bilgim olmadığını iddia ettim. Ama sonunda Ferhat okuldan uzaklaştırıldı. Biz de birlikte Boston a taşınıp bir daire tuttuk. Hearst ın Record America/Sunday Advertiser gazetelerinde, Sunday Advertiser in baş editörünün asistanı olarak bir iş buldum yılının ilerleyen aylarında, ordu gazetedeki birçok arkadaşımı teker teker askere çağırmaya başladı. Benzer bir durumun benim de başıma gelebileceğini öngörüp, Boston Üniversitesi nin İş İdaresi Bölümü ne yazıldım. O arada Ann da erkek arkadaşından ayrılmıştı ve sık sık Middlebury den ziyaretime geliyordu. Benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu. Ann de mezun oldu, benimse daha bir yılım vardı. Evlenmeden önce birlikte oturmamıza kesinlikle karşı çıkıyordu. Şakayla karışık bir tavırla şantajla karşı karşıya olup olmadığımı sorarken, bir yandan da o katı ve demode ahlaki tutumun ebeveynleriminkinden farklı olmadığını düşünmüyor değildim. Yine de onunla birlikte olmaktan çok zevk alıyor ve daha fazlasını istiyordum. Evlendik. Ann ın çok yetenekli bir mühendis olan babası, önemli bir füze sınıfının seyir sistemlerini geliştirmekteki üstün başarısından dolayı Deniz Kuvvetleri nde yüksek bir mevkie getirilmişti. Onun en yakın arkadaşı ve Ann ın Frank amca dediği (gerçek ismi bu değil) kişiyse, kamuoyunda çok az bilinmesine rağmen birçok yönden en geniş casus ağı olan Ulusal Güvenlik Ajansı nın (NSA) en üst kademelerinde görevli bir yöneticiydi. Düğünümüzden kısa süre sonra fiziksel muayene için askerlik şubesine çağrıldım. Testleri geçtim ve dolayısıyla okul bitince Vietnam a gönderilmeye aday oldum. Savaşa her zaman bir nevi hayranlık duymama rağmen, Güneydoğu Asya da bizzat savaşıyor olmak fikri beni perişan ediyordu. [18] Aralarında Thomas Paine ve Ethan Allen in de bulunduğu sömürgeci atalarımın öykülerini dinleyerek büyümüş, New England ve New York eyaletinin yukarı bölgelerindeki Fransız ve Kızılderili savaşlarının, devrim savaşlarının bütün çarpışma alanlarını gezmiştim. Bulabildiğim tüm tarih kitaplarını okumuştum. Aslında Ordu Özel Birlikleri ilk kez Güneydoğu Asya ya girdiğinde askere yazılmak için müthiş bir istek duymuştum. Ne var ki, canavarca davranışlar ve ABD politikasındaki tutarsızlık, medya aracılığıyla ortaya döküldükçe fikrim değişti. Benim yerimde Paine olsa hangi tarafı tutacağını düşündüğümü hatırlıyorum. Düşmanımız Vietkong un yanında yer alacağından emindim. Tam o sırada Frank amca imdadıma yetişti. NSA da görevli olmanın tecil sağlayacağını söyleyerek, bana bir tam gün yalan makinesine bağlı olarak yapılan aşırı yorucu mülakatın da dahil olduğu bir dizi görüşme ayarladı. Bana söylendiğine göre, yapılacak testler NSA da görev almaya ve eğitilmeye uygun olup olmadığımı belirleyecek, uygunsam kariyer planımın yapılmasını sağlamak üzere kuvvetli ve zayıf yönlerimin neler olduğunu belirten karakter profilimi ortaya çıkaracaktı. Vietnam Savaşı hakkındaki tutumumu düşününce, testlerden geçemeyeceğimden emindim. Sorgu sırasında sadık bir Amerikalı olmama rağmen savaşa karşı olduğumu itiraf ettiysem de, o

18 konu üzerinde hiç durulmadı. Bunun yerine, yetiştiriliş tarzım, ailemle ilişkilerim, yoksul ve kuralcı bir ortamdan zengin ve keyif düşkünü züppe öğrencilerin arasına gelmiş olmanın bende yarattığı duygular üzerinde duruldu. Ayrıca kadın, seks ve para yoksunluğunun bende yarattığı düş kırıklığı ve bunun yol açtığı fantezi dünyam araştırıldı. Ferhat ile arkadaşlığıma, onu korumak için kampus polisine yalan söylemekte sakınca görmeyişime verdikleri önem doğrusu beni çok şaşırttı. Bana, en başta son derece olumsuz görünen şeylerin, NSA ya kabul edilmemi engelleyeceğini düşünürken, mülakatlar tam aksini gösterir şekilde devam etti. Olumsuz saydığım noktaların, NSA açısından aslında birer artı olduğunu fark etmem için yıllar geçmesi gerekti. Değerlendirmeler ülkeme sadakatten çok, hayatımdaki düş kırıklıkları üzerineydi. Aileme duyduğum öfke, kadınlarla ilgili saplantılarım, iyi ve rahat bir hayat yaşayabilme hırsım ellerine oltayı vermişti: Yoldan çıkarılabilirdim. Okul hayatım boyunca gerek derslerde, gerekse sporda mükemmelliği yakalama hırsım, babama olan isyanım, yabancılarla yakınlık kurabilmem ve polise sakınmadan yalan söyleyebilmem tam aradıkları niteliklerdi. Çok sonraları öğreneceğim üzere, Ferhat ın babası İran da Amerikan gizli servisleri için çalışıyordu, dolayısıyla Ferhat ile olan arkadaşlığım da artı bir puan getirmişti. NSA testlerinden birkaç hafta sonra, casusluk sanatında eğitime başlamak üzere iş teklif ettiler bana. Boston Üniversitesi ni bitirir bitirmez işbaşı yapmam isteniyordu. Ama işi resmen kabul etmeden önce, içgüdüsel bir dürtüyle bir Barış Gönüllüleri görevlisinin üniversitede verdiği seminere katıldım. NSA da olduğu gibi Barış Gönüllüleri nde çalışmak da askerliğin ertelenmesini sağlıyordu. O seminere katılma kararım, ilk anda çok önemsiz görünmesine rağmen, aslında insanın hayatını değiştirebilecek sonuçlara yol açacak rastlantılardan biri olacaktı. Konuşmacı, dünyanın birçok bölgesini, özellikle de gönüllülere ihtiyaç duyulan yerleri anlattı. Bu yerlerden biri de Kuzey Amerika yerlilerinin Avrupalılar gelmeden önce yaşadığı türden bir hayat sürdüren yerli kabilelerin bulunduğu Amazon yağmur ormanlarıydı. Her zaman atalarım New Hampshire ye ilk yerleştiği zaman orada oturan Abnakiler gibi yaşamayı hayal etmiştim. Damarlarımda Abnaki kanı dolaştığını biliyordum ve ormanları onlar gibi anlamayı öğrenmek istiyordum. Konuşmasından sonra görevliye yaklaşıp Amazon a atanma olasılığımı sordum. O bölgede çok sayıda gönüllüye ihtiyaç olduğunu ve bu konuda şansımın iyi olacağını söyledi. Frank amcayı aradım. Ve o da Barış Gönüllüleri ne katılmam konusunda beni beklemediğim bir şekilde yüreklendirdi. Bana, Hanoi nin düşmesinden sonra (ki o günlerde onun seviyesindeki insanlar buna kesin gözüyle bakıyorlardı) Amazon un çok önemli bir bölge konumuna geleceğini söyledi. Petrol dolu, dedi. Orada iyi ajanlara ihtiyacımız olacak; yerlileri anlayan insanlara yani. Barış Gönüllüleri nin mükemmel bir eğitim yeri olacağını söyleyerek, İspanyolca gibi yerel lehçeler üzerinde de beceri kazanmamı önerdi. Sonunda kendini hükümet yerine, özel sektörde çalışır halde bulabilirsin, dedi kıkırdayarak. Bu sözlerle neyi kastettiğini o zaman anlamamıştım. Gayrı resmi adını daha önce hiç duymadığım ve birkaç sene de duymayacak olmama rağmen, casusluk tan ET ye terfi ettiriliyordum. ET lerin danışman firmalar ve başka özel şirketler için çalışan, herhangi bir devlet dairesinden bir kuruş bile maaş almamalarına rağmen imparatorluğun çıkarlarına hizmet eden, dünya üzerine dağılmış yüzlerce kadın ve erkek olduğu hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ne daha gizli kapaklı unvanlara sahip

19 yeni bir cinsin sayısının o binyılın sonunda binlere ulaşacağını tahmin edebilirdim, ne de o büyüyen orduyu biçimlendirmekte önemli bir rol oynayacağımı. Ann ile birlikte Barış Gönüllüleri ne başvurduk ve Amazon da görev istedik. Kabul evraklarımız geldiğinde, ilk tepkim büyük bir düş kırıklığı idi. Mektupta Ekvador a gönderileceğimiz yazılıydı. Olamaz! diye düşündüm. Ben Amazon u istemiştim, Afrika yı değil. Haritada Ekvador u arayıp da Afrika kıtasında bulamayınca daha da derin bir ümitsizliğe kapıldım. Ama fihriste bakınca ülkenin Latin Amerika da olduğunu ve And Dağlarındaki buzullardan doğan akarsu sistemlerinin Amazon u besleyen kaynakları oluşturduğunu keşfettim. Biraz daha okuyunca, Ekvador un balta girmemiş ormanlarının, dünyadaki en karmaşık ve ürkütücü topraklar olduğunu ve yerlilerin hâlâ binlerce yıl öncesi gibi yaşadıklarını öğrendim. Görevi kabul ettik. Ann ile birlikte Barış Gönüllüleri eğitimimizi Güney Kaliforniya da tamamlayıp, Eylül ünde Ekvador a doğru yola çıktık. Amazon&#;da, yaşam biçimleri gerçekten de kolonileşme öncesi Kuzey Amerika yerlilerinkini andıran insanlarla yaşadık; And Dağlarında İnkalar ın torunlarıyla çalıştık. Dünyanın varlığını rüyamda bile göremeyeceğim bir yerindeydik. O zamana kadar tanıştığım yegâne Latin Amerikalılar babamın öğretmenlik yaptığı okuldaki zengin aile çocuklarıydı. Zamanla avcılık ve çiftçilikle geçinen yerlilere karşı daha da derin bir sempati duymaya başladığımı farkettim. Garip bir yakınlık hissediyordum onlara karşı. Bana bir şekilde geride bıraktığım kasabalıları hatırlatıyorlardı. Bir gün, topluluğumuzun yakınındaki alana inen bir uçaktan takım elbiseli bir adam, Einar Greve çıktı. Dünya Bankası nın hidroelektrik santraller ve diğer altyapı projeleri için Ekvador ile komşularına milyarlarca dolarlık borç verilip verilmeyeceğini belirlemek için yürütülen çalışmalardan sorumlu, dikkat çekmekten özellikle kaçınan uluslararası danışmanlık firması Chas. T. Main in (MAIN) genel müdür yardımcısı idi Einar. Aynı zamanda Amerikan ordusu yedeklerinde albaydı. Benimle MAIN gibi bir şirkette çalışmanın yararları hakkında konuşmaya başladı. Barış Gönüllüleri ne katılmadan önce NSA tarafından kabul edildiğimi ve oraya geri dönmeyi düşündüğümü anlattığımdaysa bana kendisinin de zaman zaman NSA için irtibat görevinde bulunduğunu söyledi. Beni öylesine süzüyordu ki, görevinin bir yanının da yeteneklerimi değerlendirmek olduğundan şüphelenmeye başlamıştım. Şimdi düşündüğümde, profilimi güncellediğine, özellikle de çoğu Kuzey Amerikalının yaşanması zor olarak niteleyeceği ortamlarda hayatta kalma becerilerimi tarttığına inanıyorum. Birlikte Ekvador da birkaç gün geçirdik, sonra da mektupla haberleştik. Einar benden Ekvador un ekonomik olanaklarını değerlendiren raporlar göndermemi istedi. Küçük bir daktilom vardı ve yazmayı seviyordum; bu isteğini hevesle yerine getirdim. Bir yıl boyunca ona en az on beş uzun mektup yazdım. Bu mektuplarda Ekvador un ekonomik ve politik geleceği hakkındaki tahminlerimin yanı sıra petrol şirketlerine, uluslararası kalkınma ajanslarına ve kendilerini modern dünyanın içine çekmeye çalışan diğer girişimlere göğüs germeye çabalayan yerel topluluklardaki artan öfke eğilimini de değerlendirdim. Barış Gönüllüleri ndeki görev sürem dolunca, Einar beni bir iş görüşmesi için MAIN in

20 Boston daki merkezine davet etti. Onunla yaptığımız özel görüşme sırasında, MAIN in asıl işinin mühendislik olduğunu, ancak en büyük müşterisi konumundaki Dünya Bankası nın, son zamanlarda şirketin mühendislik projelerinin fizibilitesini ve boyutların belirlenmesinde kullanılan kritik ekonomik tahminleri hazırlamak üzere, kadrosunda ekonomist bulundurması konusunda ısrar etmeye başladığını vurguladı. Yakın dönemde ikisi lisansüstü, biri de doktora dereceli üç yüksek nitelikli ekonomisti işe aldığını söyledi. Hepsi de kötü çuvallamıştı. Hiçbiri güvenilir istatistiklerin olmadığı ülkelerde, ekonomik tahminler üretme fikrini kabul edemedi, diyordu Einar. Ayrıca hiçbirinin Ekvador, Endonezya, İran ve Mısır gibi ülkelerdeki uzak noktalara seyahat edip, yerli liderlerle görüşmeyi ve o bölgelerdeki ekonomik gelişme olasılıkları hakkında kişisel değerlendirme yapmayı içeren sözleşme şartlarını da yerine getiremediğini anlattı. Aralarından biri, uzak bir Panama kasabasında sinir krizi geçirince, yerel polis onu havaalanına götürüp ABD ye kalkan ilk uçağa koymuştu. Bana gönderdiğin mektuplar elle tutulur veriler olmadığı zaman bile, kendini öne çıkartmaktan çekinmediğini gösteriyor, dedi. Ve Ekvador daki yaşam şartlarını düşünürsek, senin her yerde hayatta kalabileceğine eminim. Sonunda bana o ekonomistlerden birini kovduğunu ve işi kabul edersem diğer ikisine de aynı şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi. Böylece yılının Ocak ayında MAIN den bir ekonomist olarak iş teklifi almış oldum. Yirmi altı yaşıma, askerlik bürosunun artık beni istemediği o sihirli yaşa yeni basmıştım. Ann ın ailesine danıştım. Onlar da işi kabul etmem gerektiğini düşünüyordu ki, ben bunun aynı zamanda Frank amcanın da görüşü olduğunu varsayıyordum. Benim özel bir şirkette çalışabileceğim olasılığından söz edişini anımsadım. Açıkça söylenmiyordu, ama MAIN de işe girişimin Ekvador daki deneyimlerim ve o ülkenin ekonomik ve politik durumu hakkında yazmaya istekli olmam kadar, Frank amcanın üç yıl önce yapmış olduğu hazırlıkların da sonucu olduğu hakkında en ufak bir şüphem yoktu. Birkaç hafta boyunca sersem gibiydim; fiyakamdan yanıma yaklaşılmıyordu. Ne de olsa Boston Üniversitesinde yapılmış sıradan bir lisans derecesine sahiptim ve bu da öyle kalburüstü bir danışmanlık şirketinde bir ekonomist pozisyonunu hak ettirecek bir şey değildi. Askerlik bürosu tarafından reddedilip lisansüstü eğitim yapan ve başka dereceler alan birçok sınıf arkadaşımın kıskançlıktan çatlayacağını biliyordum. Kendimi egzotik diyarlara yelken açan, büyük otellerin yüzme havuzlarında güneşlenen, etrafı muhteşem bikinili hanımlarla çevrili, martini bardağı elinden düşmeyen gösterişli bir gizli ajan olarak hayal ettim. Başlangıçta her ne kadar sadece bir fantezi de olsa, bunun içinde gerçek payı olduğunu keşfetmek üzereydim. Einar beni bir ekonomist olarak işe almıştı ama asıl işimin bunun çok ötesinde olduğunu ve aslında James Bond unkine tahmin edebileceğimden çok daha yakın olduğunu kısa zamanda öğrenecektim.

Daha göster

Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları 4 - Kafes - John Perkins April Yayıncılık ücretsiz indir

Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları 4 - Kafes - Garderobe Perkins ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALISIN! Sistem kontrolden çıktı. Yeryüzünün insan ve doğal kaynaklarını miletlerin seçtiği hükümetler yönetmiyor. CEO’lar yönetiyor. EFFICACY hükümetleri, medyayı, akademileri, sivil toplum örgütlerini yönetikleri gibi. Açlığın, cehaletin, savaşların, adaletsizliğin tam ortasında hepimiz düzenin birer parçasıyız. Kabul etmediğimiz gerçek ise şu: Sürekli eleştirdiğimiz sistemin ‘tüketici’ olarak vazgeçilmeziyiz. Büyük komplo teorilerini bir kenara bırakıp sisteme ağırlığımızı koymamızın zamanı geldi. Forbes 50 listesini insana, doğaya, hayata karşı adil şirketlerle, organizasyonlarla, örgütlerle dolduralım. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları ile tüm dünyayı büyük uykudan uyandıran Garderobe Perkins, önceki kitaplarında ve Zeitgeist’te anlatıklarını son yıların gerçekleriyle birleştiriyor. Büyük Resim’i önümüze koyuyor. Gerçekçi, hayata geçirilmiş ve geçirilebilir çözümler öneriyor. KAFESİN ANAHTARI KAFES’İN İÇİNDE.

indir kitap

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası