dabbetül arz nedir kısaca / DABBETÜ'L-ARZ | Sorularla İslamiyet

Dabbetül Arz Nedir Kısaca

dabbetül arz nedir kısaca

Kategoriler

DABBET-ÜN-MİN-EL-ARZ

Kur’an’da yer alan bu ifade, izlenme oranlarını arttırma peşinde olan medya tarafından mesele yapılarak eskiden beri zaman zaman gündeme getirilmektedir. Geçtiğimiz günlerde de yine ısıtılıp ortaya çıkarılan bu konu hakkında, her zaman olduğu gibi bilir bilmez bir çok kişi ahkâm yürütmüştür. Ancak görülmüştür ki, konu hakkında ahkâm yürüten ve taşıdıkları unvan itibariyle bilgi sahibi olması gereken zevat, hazırlanmadan, ayet üzerinde herhangi bir çalışma ve araştırma yapmadan konuya yaklaşmışlar, sadece gelenekçiliğin ve kulaktan dolma, mesnetsiz bilgilerin üzerlerinde bıraktığı sağlamasız bilgi ve anlayışlarını ortaya koymuşlardır. Başka bir ifade ile, bu işe karışan kişilerin, bu konu hakkında yüzeysel bilgi sahibi oldukları ve ayetlerdeki gerçekleri fark edemedikleri kendi sözleriyle açığa çıkmıştır. Bu durumda konunun doğru bir şekilde ortaya konması ve hurafelerden temizlenmesi hususlarında, bilgi sahibi her Müslüman gibi bu fakire de işe karışmak görevi düşmüştür.

Konunun açıklığa kavuşturulması için harcayacağımız çabada Yüce Allah’tan yardım ve tevfikini esirgememek suretiyle bizi desteklemesini diliyor ve Rabbimizin bize nasip ettiği bilgileri herkesle paylaşıyoruz.

“Dabbeh” nedir?

1) Sözcük anlamı:

“Dabbeh” sözcüğü, “debb” mastarından müştak (kökünden türemiş) ism-i fail kalıbında bir sözcüktür. Kök sözcük olan “debb”; “hafif yürüme, debelenme” anlamındadır. Bu sözcük genellikle vücuttaki bir çürüğün büyümesi, alkol veya uyuşturucunun bedene yayılması, manyetik yayılma, ışınım (radyasyon; bir kaynaktan çevreye parçacık akışı ya da dalga biçiminde enerji salınımı) gibi gözle takibi zor veya imkânsız olan hareketler ile haşerelerin, böceklerin hareketleri için kullanılır.

“Debb” kökünden türemiş olan “dabbeh” sözcüğü de ism-i fail kalıbıyla; “hafif hafif yürüyen, kıpırdayan (debelenen), gözle takip edilemeyecek kadar yavaş hareket eden veya hareketi gözle izlenemeyen şey” anlamına gelmektedir.

2) Kur’an’da “dabbeh”:

Bu sözcük Kur’an’da tekil ve çoğul olarak bir çok kez yer almıştır:

En’âm; Ve yeryüzünde hiçbir dabbeh/ canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler (önderli topluluklar) olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra onlar Rabblerine toplanacaklardır.

Hud; 6: Ve yeryüzünde hiçbir dabbeh/ canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. (Allah) Onun yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.

Hud; Ben gerçekten, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Onun, perçeminden yakalayıp denetlemediği hiçbir dabbeh/ canlı yoktur. Şüphesiz ki benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir.

Nahl; Göklerde ve yerde olan dabbehden/ canlılardan ne varsa ve melekler Allah’a secde ederler (boyun eğerler) ve onlar büyüklük taslamazlar.

Nahl; Eğer Allah zulümleri nedeniyle insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, onun üstünde dabbehden/ canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Velâkin onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince de ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.

Nur; Allah her dabbehi/ canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayağı üzerinde yürümekte kimi de dört (ayak) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Ankebut; Kendi rızkını taşıyamayan nice dabbeh/ canlı da vardır ki onları da, sizi de Allah rızıklandırır. Ve O, işitendir, bilendir.

Lokman; (O), gökleri dayanak olmadan yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Yeryüzünde de, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve oralarda her dabbehden/ canlıdan türetip yayıverdi. Ve Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her kerim olan çiftten bir bitki bitirdik.

Fatır; Ve eğer Allah, kazanmakta oldukları dolayısıyla insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, onun sırtında (yeryüzünde) hiçbir dabbehi/ canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.

Şûra; Göklerin ve yerin yaratılması ve onlarda (yerde ve gökte) her dabbehden/ canlıdan türetip yayması da O’nun ayetlerindendir. Ve O, dilediği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.

Casiye; 4: Ve sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı dabbehlerde/ canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.

Enfal; Çünkü yeryüzünde devabbın/ canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır-dilsizlerdir.

Görüldüğü gibi bu ayetlerde “dabbeh” sözcüğü, [private] irili ufaklı tüm canlı yaratıklar için kullanılmıştır.

Sebe; Ne zaman ki Biz onun ölümünü gerçekleştirdik, onun ölümüne onlara değneğini yiyen dabbetül arzdan (arz canlısından) başka hiçbir şey delâlet etmedi. (Onun öldüğünü onlara sadece değneğini yiyen dabbetül arz/ yer canlısı/ kurt bildirdi/ gösterdi, yani anlamalarına sebep oldu.) Ne zaman ki yüz üstü yere düştü ortaya çıktı ki: Cinler gaybı (Süleyman’ın bilmedikleri ölümünü) bilmiş olsalardı o alçaltıcı azap (hasret, gurbet esaret, ağır işler, zincire vurulmuşluk) içinde kalmazlardı.

Bu ayette ise “dabbeh” sözcüğü, diğerlerinden farklı olarak “dabbet-ül-arz” tamlaması hâlinde geçmektedir. Bu, farklı bir kullanım olup, “yer canlısı” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu ayetin, “dabbeh” sözcüğünün yine farklı bir tamlama içinde kullanıldığı Neml; 82 ayeti gibi, müstekıllen (bağımsız olarak) ele alınması ve incelenip açıklanması gerekir.

3) Hadislerde “dabbeh”:

“Sağlam” kabul edilen hadis kitabı yazarlarının bir çoğu, başta Buharî, bu “dabbeh” rivayetlerine (söylentilerine) itibar etmemişlerdir. Bunlar içinden Tirmizi ise, kitabının “Tefsir” bölümünde “dabbeh” hakkında Ebu Hüreyre’den şu rivayeti nakletmiştir:

Ebu Hüreyre’den nakledildi ki, O şöyle dedi: “Dabbeh beraberinde Musa’nın asası ve Süleyman’ın mühürü olduğu halde çıkar. Asa ile Mü’minlerin yüzünü cilalar, mührü ile de kâfirlerin burnuna basar. Öyle ki, sofra ehli toplanınca biri diğerine “Ey mü’min!” der, diğeri de “Ey kâfir!” der.”

İmam Tirmizi bu rivayeti Neml suresinin ayetinin tefsiri (!) ile ilgili olarak açıklamaya çalışsa da, ayet incelendiğinde bu rivayetin ayetle uzaktan yakından bir münasebetinin olmadığı görülmektedir. Diğer taraftan bu rivayet, İmam Ahmed, Tayalisî, Nâım İbn hammad, Abd ibn Hâmid, Hasen, İbn Mâce, İbn Cerir, İbn Münzir, İbn Ebi Hatım, İbn Mevdüye, ve Beyhakî tarafından, hep kıyamet alâmetleri bahsinde konu edilmiştir.

İbni Cerir’in, Huzeyfe İbn Esid’den yaptığı rivayette ise bu dabbeh’in üç kere çıkacağı, çıkacağı yerler, ne zamanlar çıkacağı gibi hüccetsiz, mesnetsiz açıklamalar da bulunmaktadır.

Ayrıca, Müslim, Fitneler ’de ve Ebu Davud, Melahim 12’de yer alan;

İbn-ü Amr İbn-ül-As anlatıyor: Rasülüllah buyurdular ki: “Çıkış itibariyle, kıyamet alâmetlerinden ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara dabbehin çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de onun hemen peşindedir.”

rivayeti de kıyamet alâmetlerini konu almaktadır ve Neml; 82 ayeti ile hiç alâkası yoktur.

Bir çok hadisçinin itibar etmediği bu rivayetler, cahil zümrelerce allanıp pullanıp çeşitli şekillere sokulmuştur. Allama pullama işlemlerinin ilki; rivayetlerdeki “dabbeh” sözcüğünün, rivayet asıllarında olmamasına rağmen tercümelerin hepsine “el-arz” eklemesi ile “dabbet-ül-arz” olarak geçirilmesidir. Sonraki allayıp pullamaların tümü de bu uydurulmuş “dabbet-ül-arz” ifadesi üzerinden yapılmıştır. Dolayısıyla bu açıklamaların tamamı mesnetsizdir ve yapanların kişisel anlayışını yansıtmaktadır; dinî değeri yoktur, olamaz.

“Dabbeh” kıyamet alâmetlerinden midir?

Bu sözcük tamamen kıyamet alâmetlerinden biri olarak bahse konu edilmiş ve hakkında hep bu yönde martavallar uydurulmuştur. Bu sebeple de sözcük, bu anlam ekseninde kabul edilmiştir.

Aslında Neml 82 ayetinin yanlış anlaşılmasında, “dabbeh” sözcüğünün yanlış anlamda kabulü kadar, yabancı kültürlerin de payı vardır. Meselâ; Yuhanna İncili’nin Vahy bölümünün kısmı ve devamı, böyle bir yaratıktan (yerden çıkan canavar) bahsetmektedir. Diğer taraftan Yahudilikte de buna benzer bir inanç mevcuttur. Nitekim yukarıda örneklerini verdiğimiz türdeki rivayetleri Müslümanlar arasına sokanlar, Ebu Hüreyre ve Vehb ibn Münebbih gibi Yahudi kökenli kimselerdir.

Sebebi ne olursa olsun, sonuç olarak “dabbeh” sözcüğü gerçek anlamı dışında zorlama ve uydurma anlamlar kazanmış, hatta kişiselleştirilmiştir. İşte bazı örnekler:

Ragıb-el-İsfehanî’ye göre “Dabbetül arz”, hayvan kabul edilen şerli, zararlı kimselerdir. Bu görüşü benimseyenler, günün adamı Usame bin Laden’i “dabbeh” ilân etmişlerdir.

Bazılarına göre de “dabbeh”; “casus” demektir.

Ali’ye göre “dabbeh”; “sakalı olan bir adam”dır.

Hamdi Yazır’a göre “dabbeh”; “tren, otobüs, uçak ve araba” olabilir.

Fethullah Gülen’e göre “dabbeh”; “Aids virüsü” olabilir.

Said Nursî’ye göre “dabbeh”; “bit salgınıdır, çekirge, kurbağa istilasıdır.”

Yaşar Nuri Öztürk’e göre “dabbeh”; “S. W. Hawking” olabilir.

Hüseyin Hatemi’ye göre de “dabbeh”; “Yaşar Nuri Öztürk’ün taa kendisidir.”

Asıl konumuz; Neml; 82 ayetidir.

Neml; Söz üzerlerine vaki olduğu/ gerçekleştiği zaman onlar için, insanların ayetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara konuşan arzdan bir dabbehde çıkardık.

Dikkat edilirse bu ayet bağımsız bir cümle olmayıp, bir paragrafın cümlelerinden birisidir. Yani ayetteki konunun, bu ayetten evvel ve sonra başka cümleleri de vardır. Bu ayet, konuyla ilgili diğer ayetler dikkate alınmadan tek başına değerlendirmeye alınırsa, ne zamirler mercilerine gönderilebilir, ne de ayetin ilk sözcüğü olan “vav-ı atıfe (vebağlacı)” ilgili yere bağlanabilir. Bize göre şimdiye kadar yapılmış olan hatalar hep bu yüzden meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu ayetin ve içinde geçen “dabbet-ün-min-el-arz” ifadesinin iyi anlaşılabilmesi için, ayetin içinde bulunduğu paragrafın tümünün (Neml; ayetler) ele alınması gerekir:

Neml; Ve şu inkâr edenler, “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip çıkartılacağız. Ant olsun, bu (azap ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza vadedilmişti. Bu, ancak geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.” dediler.

De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçluların-günahkârların sonlarının nasıl olduğuna bir bakın.”

Sen onlara karşı hüzne de kapılma ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı içinde olma!

Ve: “Eğer doğruyu söyleyenler iseniz, bu vadedilen (azap) ne zaman?” diyorlar.

De ki: “Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile.”

ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf sahibidir de, velâkin onların çoğu şükretmiyorlar.

Şüphesiz, senin Rabbin, onların sinelerinin gizli tutmakta olduklarını da, açığa vurduklarını da kesin olarak bilmektedir de.

Ve gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.

Gerçek şu ki, bu Kur’an İsrailoğullarına, hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatmaktadır.

Ve gerçekten o (Kur’an), müminler için bir kılavuz ve bir rahmettir.

Şüphesiz senin Rabbin onların arasında kendi hükmü ile karar verir. O, üstün olandır, bilendir.

Öyleyse sen, Allah’a tevekkül et; şüphesiz sen apaçık olan hak üzerindesin.

Gerçekten sen, ölülere dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçtıkları zaman sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.

Sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici de değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere -ki onlar teslim olanlardır- söz dinletebilirsin.

Söz üzerlerine vaki olduğu/ gerçekleştiği zaman onlar için, insanların ayetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara konuşan arzdan bir dabbeh deçıkardık.

Ve her ümmetten (önderli topluluktan) ayetlerimizi yalan sayanlardan bir grup topladığımız gün, artık onlar tutuklanıp dağıtılırlar.

Ve geldikleri zaman, O (Allah) der ki: “Siz benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız hâlde yalanladınız mı? Ya da ne yapıyordunuz?”

Zulmetmelerine karşılık, SÖZ kendi aleyhlerine gerçekleşmiş bulunmaktadır, artık onlar konuşmazlar da.

Görüldüğü gibi bu paragrafta Yüce Allah bizleri uyarmak için mahşer ile ilgili ayrıntılar bildirmekte ve konumuz olan ayet de bu uyarı pasajının bir cümlesini teşkil etmektedir. Ancak, ayetin ve konunun anlaşılabilmesi için önceden öğrenilmesi lâzım gelen bir ifade vardır ki bu “SÖZ”ifadesidir. Bu ifade Kur’an’ın başka ayetlerinde de geçmektedir:

Ya Sin; 7: Ant olsun, onların çoğu üzerine Söz hak olmuştur. Artık onlar inanmazlar.

Ya Sin; Diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz’ün hak olması için.

Neml suresinin ve ayetlerinde “gerçekleşmiş olan SÖZ” olarak vurgulanan “söz”ün ne olduğu ise yine Kur’an’dan öğrenilebilir:

Secde; Ve eğer Biz dileseydik her nefse (kişiye) hidayetini verirdik. Velâkin Benden: “Bütün insanlar ve cinlerden (herkesten) cehennemi elbette tamamen dolduracağım.” sözü hak olmuştur.

Hud; Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet (önderli topluluk) kılardı. Oysa onlar anlaşmazlığı sürdürmektedirler.

Rabbinin rahmet ettiği kişiler hariç. Onları işte bunun için yarattı. Ve Rabbinin Söz’ü; “ANDOLSUN, CEHENNEMİ CİNLERDEN VE İNSANLARDAN, ONLARIN TÜMÜNDEN DOLDURACAĞIM.” tamamlanmıştır.

Ayetlerden açıkça görülüyor ki Yüce Allah bir karar vermiş, bir takdirde bulunmuştur. Buna göre Rabbimiz; kâfirleri cezalandırılacak, cehennemi ins ve cinnden (herkesten) dolduracaktır. Bunun için de insanları mahşerde toplayıp onlardan hesap soracaktır. İşte ayette konu edilen “söz” budur, yoksa bir çok mealdeki gibi kıyamet falan değildir

Neml; 82 ayetinin tahlili:

Ayet “ve” bağlacıyla başlamaktadır. Bu ise, yukarıda vurguladığımız gibi, ayetin iptidaî bir kelâm olmayıp, bir konunun devamı olduğunu gösterir. Ama piyasadaki tefsir (!) ve meallerde bu husus maalesef hiç dikkate alınmamıştır.

Ayetteki “VAKAA” sözcüğü “fiil-i mazi”dir, yani geçmiş zaman kipindedir. Demek ki, kıyamet kopmuş, yeryüzü yok olmuştur. Zaman “haşr” zamanıdır, gün hesap verme günüdür. Suçlular, cehennemi doldurmak üzere hesaba çekilmektedir. Ayetteki ifadelerin, kıyametle veya kıyametin yaklaştığı bir zaman dilimiyle hiç mi hiç alâkası yoktur. Piyasalarda mevcut meal ve tefsirlerin (!), bu cümleyi İstikbal (gelecek zaman) kipiyle çevirmiş olanları kesinlikle yanlıştır. Zaten “dabbeh”i kıyamet alâmetlerinden sayan kabul de bu yanlıştan kaynaklanmaktadır.

Kur’an’da “dabbeh”in kıyamet alâmeti olduğuna dair hiçbir veri olmadığı gibi, “dabbeh”i kıyamet alâmeti olarak gösteren uyduruk kitap ve benzeri şeyler, bu asılsız iddialarına “sahih sünnet” denilen rivayetlerden bile bir destek bulamamışlardır; mesnetsizdirler. Kıyamet alâmetleri, yani kıyametin kopması sürecindeki olaylar Kur’an’da Kamer, Kıyamet, Tekvir, İnfitar, İnşikak, Ğaşiye ve Kaaria surelerinde bizzat Allah tarafından açıklanmıştır.

Neml suresinin ayetlerinden oluşan paragrafta ise, “mahşerdeki hesap sorma ve hesap verme”den bahsedilmektedir. Bu ayetlerde mahşer anındaki olaylardan bir safha, insanlarca iyi anlaşılması için, temsilî bir anlatımla, sanki bir tiyatro sahnesi gibi gözler önüne sunulmuş, sergilenmiştir. Bilindiği gibi Yüce Allah, bizleri inzar/ uyarmak için mahşer sahnelerini oyuncularıyla, dekorlarıyla, aksesuarlarıyla ve de replikleriyle Kur’an’ın bir çok yerinde tekrarlamıştır. İşte iki örnek:

Fussılet; Allah’ın düşmanlarının bir araya getirilip toplandıkları gün artık onlar, ateşe dağıtılırlar.

Sonunda oraya geldiklerinde, onların işitme, görme duyuları ve derileri yaptıkları şeyler ile ilgili kendi aleyhlerinde şahitlik ederler.

Ve onlar kendi derilerine, “Niye aleyhimize şahitlik ettiniz?” dediler. Dediler ki: “Her şeyi konuşturan Allah, bizi konuşturdu ve sizi ilk defa O yarattı ve ona döndürülmektesiniz.

Siz, işitme, görme duyularınız ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Velâkin yapmakta olduklarınızın bir çoğunu Allah’ın bilmeyeceğine inandınız.

İşte bu sizin inancınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz inancınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayanlardan oldunuz.”

Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer özür bildirmeye çalışsalar onlar özrü kabul edilecekler değildirler.

Biz onlara karinleri (bir takım yakınları/ İblislerini) kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinnlerden ve insanlardan (herkesten) kendilerinden önce gelip geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan SÖZ onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, hüsrana uğrayanlar idiler.

Ya Sin; İşte bu, size vadedilmiş olan cehennemdir.

İnkâr etmiş olduğunuz şeylere karşılık olmak üzere bugün oraya girin.

Bugün Biz onların ağızları üzerine mühür vururuz; Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeylere şahitlik eder.

Min-el arzı / yeryüzünden

Ayetteki bu ifadede “harf-i cerr” olan “min” edatıiçin gelenekçiler, “çıkardık” fiilini müteallek olarak kabul etmişler ve ifadeyi “Yeryüzünden bir dabbeh çıkardık” mealinde aktarmışlardır. Bize göre ayeti anlamaya engel yanlışların bir tanesi de budur. Çünkü, mahşer anında bizim bildiğimiz yeryüzü olmayacaktır ki ondan (yeryüzünden) “dabbeh” denilen şey çıkarılsın. Arapça dil bilgisi kuralları gereği her “harf-i cerr”e mutlaka bir müteallek gerektiğine göre, bizim düşüncemiz ifadedeki “min” “harf-i cerr”ine müteallek olarak mukadder “kaineten”veya “mamuleten” mana fiillerinin öngörülmesi yolundadır. Bu takdirde ifade; “yeryüzünden yapılmış bir dabbeh” anlamına gelmektedir. Yani “dabbeh”, arz/ yeryüzü maddelerinden yapılmıştır; canlı (bazılarının ileri sürdüğü gibi “melek” cinsinden) değildir.

İnsanların Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarını” konuşur

Dikkat edilecek olursa “dabbeh”, insanlarla değil, insanlara konuşacaktır. Bu demektir ki, bu konuşma “dabbeh” tarafından tek taraflı yapılacaktır. Yani insanlarla karşılıklı bir diyalog söz konusu değildir. Bu konuşma da sadece, insanlara, Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarının duyurulmasından ibarettir.

Peki, bu “dabbeh” ne olabilir? Cansız maddelerden yapılmış, hareket eden, konuşan bir şey? Sanki bir teyp, televizyon, video, bilgisayar, robot … ya da günümüzden kıyamete kadar olan zamanda geliştirilecek başka bir cihaz?

Tefsirciler (!) arasında “dabbeh” üzerinde en fazla duran ve meseleyi önemseyen İbn-i Kesir’dir. Ama o da “dabbeh” sözcüğünü kıyamet alâmetleri sadedinde açıklamış, bu konudaki rivayetlere (söylentilere) geniş yer vermiş ve bu rivayetleri (söylentileri) aşamamıştır. Konunun sonunu da “Bütün bunlar tartışma götürür.” diye bitirmiştir.

Bir diğer tefsirci (!) İbn-i-Abbas ise, ayette geçen “tükellimühüm (onlara konuşur)” ifadesini iyi anlayamadığı için, işin içinden çıkamamış ve ifadeyi “tekellimühüm (onları yaralar)” şeklinde okumuştur. İbn-i-Abbas’ın ifadeyi bu şekilde okuması, tabiî ki onun yaşadığı çağda cansız maddelerden yapılmış bir aletin, bir makinenin konuşmasının, hareket etmesinin hayal bile edilememesinden kaynaklanmaktadır.

İlerdeki çağlarda, bugünkü bilgimizle yukarıda saydığımız duyuru cihazları mutlaka “ilkel” olarak nitelenecek ve o zaman “dabbeh” sözcüğünü, yine cansız maddelerden yapılmış ve insanlara duyuru yapan, ama o zamanki günün modern araçları ifade edecektir.

Sonuç olarak “dabbeh”, mahşerde ortaya çıkarılacak olan, yeryüzü maddelerinden mamul bir çeşit yayın aracıdır ki, kendisine yüklenmiş olanı (insanların Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarını) yayınlayacaktır/ anons edecektir.

İşte Neml suresinin ayetinin orijinalinde anlatılan bunlardır. Bu vesile ile bizim en büyük sevincimiz, yazımızı okuyanların Kur’an ile bir nebze daha tanışmış, yakınlaşmış olmasıdır.

Artık, “gaimen bil gıst (etki altında kalmayan bilgin) ve mutahher (hurafelerden temizlenmiş)” olanların, din ve dil bilginlerinin kendilerini gösterme zamanı gelmiştir, geçmektedir! 25 10

Hakkı YILMAZ

[email protected]

funduszeue.info

Bu yazı İşte Kuran sitesinden alıntıdır.

Hakkı Yılmaz

[/private]

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

Kuran

allah, anlam, arz ile ilgili sorular, arzla ilgili sorular, ayetleri, çağrı, dabbe ayet, dabbe ayet 83, dabbe ayet dinle, dabbe ayeti, dabbe ayetleri, dabbe hakkında ayetler, dabbe hakkında bilgi, dabbe ihsan eliaçık, dabbe ile ilgili ayetler, dabbe-lül arz, dabbetül, dabbetül arz, dabbetül arzdan, dabbeyle ilgili ayetler, daglar, dâbbet-ül-arz, emiri arz nedir?, gayb, gaybi, hadis, kiyamet alametler, kul-arz, kuran, kuran_, kurd sozcukleri, kıyamet alametlerı, macaz anlam nedir acıklayın, mustafa islamoğluna dabbetül arz ile ilgili sorular, neden dualarımız emir kipindedir, neml suresi ayet, peygamber,vahiy, e ,kolay,anlama,insan, örnek almak,benzer kelimeleriyle peygamberin insanlardan se ilmesini anlatan paragraf, peygamberlerin insanlardan seçilmesinin nedenler, peygamberlerin insanlardan seçimi ile ilgili vahiy bilgi, vahyi insanlara ne gibi kolaylık sağlar, yasar nuri ozturk

risaleinurÖnce, Dünya Ticaret Merkezine (İkiz Kulelere) yapılan saldırılar ve ardından Amerika&#;nın &#;sonsuz özgürlük&#; adına başlattığı üçüncü bin yılın ilk savaşı, Türkiye kamuoyunda genel olarak kıyamet alametleri ve bunlardan da dâbbetü&#;l-arz&#;a dair büyük bir merak uyandırdı. Huntington&#;un açtığı meşhur &#;Medeniyetler Çatışması&#; ve Fukuyama&#;nın eseri olan &#;Tarihin Sonu&#; ile &#;Haçlı sendromu&#; tartışmaları arasında, dâbbetü&#;l-arz medya desteğini de arkasına alarak öne çıkmış oldu. Bu tür tartışmaların, kamuoyunda genelde &#;doğruları arama meylini&#; kuvvetlendirdiği ve dolayısıyla olumlu bir yanının olduğu söylenebilir. Ancak görünen o ki; müzakereyi veya eskilerin tabiriyle müdavele-yi efkarı, &#;çatışmak/vuruşmak&#; olarak anlamaya ve uygulamaya meyyal kültür zemininde ve &#;tahtiecilik&#; illeti (yani kendi iddiasının doğruluğunu başkasının hatasıyla ispat etme hastalığı) ile malul zihniyet yapımızla, doğru bilgiye ulaşmak çok kolay olmuyor. Tartışmalar kimi zaman haddinden fazla sathileşip irtifa kaybederken, garaibden olarak kimi zaman da erbabının bile içinden çıkmakta zorlanacağı mecralara kayıveriyor. Bu yüzden, meseleyle ilgili kamuoyundaki tartışmaları zikretmek abesle iştigal olacağından, bu yolu terk ederek, tartışmalarda &#;müstemi&#; (dinleyici) makamında bulunanlara Risale-i Nur penceresinden &#;doğru&#; bir bakış açısı sunmak daha isabetli olacaktır. Hem böylece; geçenlerde bir televizyon programında konuşmacılardan birinin Risale-i Nur&#;dan iktibas yaparken yaptığı yanlış da tashih edilmiş olacaktır.

Dâbbetü&#;l-arz hakkında bazı bilgileri kısaca hatırlatmakta yarar var. Kur&#;an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde kıyamet alametleri haber verilirken, büyükleri arasında dâbbetü&#;l-arz&#;ın da sayıldığı bütün Müslümanların malumudur. Hatta diğer semavi din mensuplarının da, &#;kıyamete yakın vakitte yerden çıkacak bir canavar&#; manasında bu &#;dâbbe&#;ye aşina oldukları bilinmektedir. Ulemanın tespitine göre; bu tabir Kur&#;an&#;da on dört yerde kullanılmakta; hadis-i şeriflerde ise mahiyeti hakkında daha teferruatlı bilgiler verilmektedir. Neml Sûresinin ayet-i kerimesinde meâlen: &#;Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir &#;dâbbe&#; (canlı) çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.&#; denilmekte; Sebe Sûresinin ayet-i kerimesinde de meâlen: &#;Ne zaman ki, Süleyman&#;a ölümü hükmettik, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız bir güve böceği yere dayandığı asâsını yiyordu. Bu sebeple Süleyman yere yıkılınca ortaya çıktı ki, cinler eğer gaybı bilir olsalardı o zilletli azab içinde bekleyip durmazlardı&#; şeklinde bir ibare yer almaktadır. Müfessirler bu ve benzeri ayetleri ve hadisleri nazara alarak çok farklı yorumlar yapmış ve konuyu anlamaya çalışmışlardır.

Tefsirlerin genelinde, haklı olarak tabirin lügat manasından hareket edildiği görülüyor. Buna göre; debb ve debib hafif yürüme, debelenme manasını taşımakta ve hayvanlar için, çoğunlukla da haşereler (böcekler) için kullanılmaktadır. &#;İçkinin vücuda yayılması ve bir çürüklüğün etrafına bulaşması&#; gibi, hareketi gözle görülemeyen şeylerde de bu tabir istimal edilmektedir. Dâbbe kelimesi ise lügatte &#;debb eden, hafif yürüyen, debelenen&#; anlamına gelmektedir. Bu anlamıyla tren, otomobil, bisiklet gibi otomatik şeylere de dâbbe denilebilmektedir. Ancak en uygun kullanımı hayvanlara mahsustur. Hatta örf-ü nasda, dört ayaklı hayvanlar ve özellikle atlar için sıklıkla bu tabire rastlanmaktadır. Bununla beraber &#;Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünen, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür&#;&#; (Nûr, 24/45) âyetinden anlaşılacağı üzere her hayvan hakkında kullanıldığı da açıkça belli olmaktadır. Bunlardan çıkan bir sonuca göre dâbbe, hayvan kelimesi ile eşanlamlı gibidir.

&#;Yer yüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah&#;a aittir.&#; (Hûd, 11/6) âyeti bunu desteklemektedir. Bundan dolayı, bu ayetten hareketle dâbbenin hayvan gibi insan için de kullanıldığı söylenebilmektedir. Tefsirlerde yer alan farklı yorumlara örnek olarak Kâdı Beydâvî ve bazı hadisçilerin bunu &#;cessâse&#; (casuslar) olarak gösterdiklerini -ki, bir hadiste haber verildiğine göre, cessâse, Deccal için haberler araştırıp toplayan casus demektir-; Ebussuud Efendinin de: &#;Bu dâbbe, casustur. Bundan cins isim söylenip, bir de tefhîm (büyüklüğüne işaret) tenviniyle bilinmezliğinin tekid edilmesi, şanının garibliğine ve özelliğinin, davranışının açıklamadan uzak olduğuna delalet eder.&#; şeklindeki yorumlarını zikrederek bu bahsi noktalayabiliriz.

Bu noktadan sonra, başta söylediğimiz gibi, Risale-i Nur penceresinden konuya bakarsak, dâbbetü&#;l-arz&#;ın birkaç yerde zikredildiğini görmekteyiz. Bediüzzaman; Hutbe-i Şamiye ve Beşinci Şua&#;da dâbbetü&#;l-arz&#;dan bahsedilmekle birlikte, mahiyeti Beşinci Şua&#;da izah edilmektedir. Mezkur televizyon programında, muhtemelen Hutbe-i Şamiye&#;den nakil yapılarak, Bediüzzaman&#;ın &#;dâbbetü&#;l-arz&#;ın şimendifer olduğunu söylediği&#; ifade edildi. Halbuki Bediüzzaman Hutbe-i Şamiye&#;de &#;dâbbetü&#;l-arz şimendiferdir&#; demiyor, şimendiferi dâbbetü&#;l-arz&#;a benzeterek -orada geniş biçimde anlatılan- iddiasını bu teşbihle ispata çalışıyor: &#;(&#;) o iki münevver mektep muallimleri bana dediler: &#;Delilin nedir? Bu büyük dâvâya büyük bir hüccet ve gayet kuvvetli bir delil lâzım. Delil nedir?&#; Birden, şimendiferimiz tünelden çıktı. Biz de başımızı çıkardık, pencereden baktık. Altı yaşına girmemiş bir çocuğu şimendiferin tam geçeceği yolun yanında durmuş gördük. O iki muallim arkadaşlarıma dedim: İşte bu çocuk, lisan-ı haliyle sualimize tam cevap veriyor. Benim bedelime o mâsum çocuk bu seyyar medresemizde üstadımız olsun. İşte, lisan-ı hâli bu gelecek hakikati der: Bakınız, bu dâbbetü&#;l-arz, dehşetli hücum ve gürültüsü ve bağırmasıyla ve tünel deliğinden çıkıp hücum ettiği dakikada, geçeceği yolda bir metre yakınlıkta o çocuk duruyor.&#; (Hutbe-i Şâmiye)

Bediüzzaman, Beşinci Şua&#;nın Yirminci Mesele&#;sinde dâbbetü&#;l-arz&#;ın mahiyetini şöyle tefsir etmektedir -ki burası televizyon programındaki konuşmacının muhtemelen dikkatinden kaçmış olmalıdır- : &#;Amma &#;dâbbetü&#;l-arz&#;: Kur&#;ân&#;da, gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise, ben şimdilik, başka mes&#;eleler gibi kat&#;î bir kanaatle bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim: (lâ ya&#;lemu&#;l-gaybe illallah) Nasıl ki kavm-i Firavuna çekirge âfâtı ve bit belâsı ve Kâbe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe&#;ye ebâbil kuşları musallat olmuşlar. Öyle de, Süfyanın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye&#;cüc ve Me&#;cüc&#;ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek. Allahu a&#;lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü, gayet büyük birtek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki, [İlla dâbbetü&#;l-arzi te&#;kulu min seetehu] âyetinin işaretiyle o hayvan, dâbbetü&#;l-arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü&#;minler iman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalâttan tecennübleriyle kurtulmasına işareten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.&#; (Şualar: Beşinci Şua, Yirminci Mesele)

Bu konu, çok daha uzun bir tahlili hak etmekle beraber bu yazının sınırlarını aşmamak için, yukarıdaki ifadelerden kısa bir özet yaparak şunları söyleyebiliriz: Bediüzzaman, Hutbe-i Şamiye&#;de &#;dâbbetü&#;l-arz şimendiferdir&#; demiyor, şimendiferi dâbbetü&#;l-arz&#;a benzetiyor. Beşinci Şua&#;daki izaha göre dâbbetü&#;l-arz, kıyamete yakın bir vakitte arzdan çıkıp insana musallat olacak dehşetli bir hayvan taifesidir ve bir kısım insanlara ağaç güvesinin ağaca yaptığına benzer biçimde zarar verip, kendi lisan-ı haliyle kıyameti yani imtihanın sona erdiğini bütün aleme haber verecektir. Sözü, Bediüzzaman iman sahiplerini şükre ve teyakkuza sevk edecek şu müjdesiyle nihayete erdirelim: &#;Mü&#;minler iman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalâttan tecennübleriyle (kaçınmalarıyla)&#; bu zarardan kurtulacaklar!

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print
kaynağı değiştir]

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası