kıl dönmesi gümüş nitrat / Kıl Dönmesinin İdeal Tedavi Yöntemi Nedir? - Op. Dr. Mustafa Şener

Kıl Dönmesi Gümüş Nitrat

kıl dönmesi gümüş nitrat

Kıl Dönmesi Gümüş Tedavisi

Kıl yumağının bulunduğu sinüs çıkarılamadığı için gerçek bir tedavi değildir daha çok hastanın şikayetlerini azaltmaya yöneliktir ve hastaların nerdeyse tamamı zaman içinde ameliyat olmak zorunda kalmaktadır. Kıl Dönmesi Hastalığı Ameliyatsız Tedavi Yöntemlerinden ilk uygulananı Gümüş Tedavi Yöntemidir. Yöntem yetersiz kalması ve kullanırken etrafta ciddi kirlenme ve lekeye sebep olması sebebiyle kullanıcısı giderek azalmıştır bunun yerine kristalize formik asit yaygınlaşmaktadır.

Gümüş nitrat tedavisi

Tedavinin özü bu kimyasal maddenin cilt altındaki sinüsün içini veya diğer yabancı cisimleri eritmesi esasına dayanır. Kılların giriş deliklerinden ince cerrahi aletlerle girilerek cilt altı temizlenmeye çalışılır yabancı cisimler mümkün olduğunca temizlenir ve oluşan boşluk geride kalmış olabilecek tüy gibi şeyleri eritmek amacıyla bu solusyonla yıkanır. İşlem bitiminde vücut içinde gümüş nitrat kalmaz.
Bölgede var olan gamze veya çukurluklar hastalığın tekrar ihtimalini çok artırır (% 70 ler civarı).Hastalığın asıl oluşum sebebi olan olan giriş deliklerinden yeniden kıl girme ihtimali çok yüksektir.
Uygun vakalarda bu işlemlerin tümü 15 dakika kadar süren 2-4 seansta tamamlanır ve hasta işine ara vermeden tedavisini yaptırabilir.

Gümüş Tedavisi Başarı Şansı

Tedavinin tekrar ihtimalinin % 70 ler düzeyinde olduğu konusunda bilimsel yayınlar vardır bu oranların azaltılması 2 unsura bağlıdır
1-Temizliğin iyi yapılması
2-Sonraki dönemde yeniden kıl girişine engel olmak için bölge hijyenine dikkat edilmesi.

Kıl dönmesinin tekrarlama riski

Tekrar ihtimali her tedavi yönteminde vardır, ameliyatlarda yapılan tekniğe bağlı olarak % 5-40 arasında değişmektedir. Nitrat de argante de denilen tedavide bu oran ilk uygulamada % 70 ler civarındadır, gerektiğinde ikinci seans uygulanabilir.

Kıl Dönmesi Gümüş nitrat tedavisi avantajları

Hasta aynı gün işine,okuluna dönebilir
Belirgin ağrı olmaz
Yara bakımı ve pansuman gerekmez
Dikiş aldırmak gerekmez
Daha ekonomiktir
Ameliyat izi kalmaz
Narkoz olmadığı için narkoz riski yoktur.

Gümüş tedavisi dezavantajları:
Tekrar ihtimali çok yüksektir (% 70 lere çıkabilir)
İleri vakalara uygulanamaz
Kimyasal madde çevreye sıçrarsa leke oluşturur.
Sigorta şirketleri ödem yapmaz.

Gerçek anlamda bir tedavi değil daha çok şikayetleri azaltıcı bir uygulamadır çünkü temel sebep olan giriş delikleri ve kıl yumağı olduğu gibi kalır.

Bu Yazıyı Sosyal Medyada Paylaş

KIL DÖNMESİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Bu güne değin en fazla uygulanmış olan tedavi şekli radikal cerrahidir. Cerrahi tedavi şeklileri çoktur ve hemen hepsinde sağlam çevre doku ile birlikte hastalıklı dokular genişçe çıkarılır, yara açık bırakılarak 1 ila 3 ay süren, genelde hastane ortamında yapılması gereken günlük pansumanlarla kapanması beklenir. Yahut zamandan tasarruf hedeflenmişse,çeşitli kapalı teknikler uygulanır. Kapalı yöntemlerden Limberg'in tarif ettiği, genel veya spinal anestezi altında, hastalıklı bölgeyi genişçe çıkarıp, kaba etler arası oluğu da düzleyeyecek şekilde, yandan doku kaydırılması yani flep rotasyonu yöntemi en çok tercih edilmiş radikal bir yöntemdir. Ancak bu yöntemde flep altına 2-3 gün süreli vakumlu dren yerleştirilmesi dikiş hattının intergluteal oluk içine asla denk düşürülmemesi veya oluk içinde deri kıvrımı bırakılmaması, 2 - 3 günü hastanede olmak üzere ,genelde yüzüstü olmak üzere,7 ila 15 gün süre ile yatak istirahati şarttır. Bir hafta on gün süre ile o bölgeye su değdirilmemesi ve terletilmemesi. Değilse erken yara komplikasyonları riski %15'i ve bunlara bağlı nüks(hastalık tekrarı) riski %10'u hatta %20’yi bulmaktadır. Bu nedenle alternatif yöntem araştırmaları devam etmiş ve Fenol uygulaması, fistül ve sinüslerdeki kılların basitçe ve sık sık temizlenmesi, kistin lokal anestezi ile basitçe çıkarılması gibi alternatif tedaviler önerilmiştir. Ancak Grade 4 veya 5’e ulaşmış hastalarda geniş cerrahi çıkarımlar ve geniş serbest veya rotasyon greftlemelerine devam edilmektedir. Bu safhaya ulaşmış hastalarda tercihimiz,lokal anestezi altında,ilgili trakt ve abseli odakları basitçe açarak kürete edip sekonder iyileşmeye almaktır.Bu durumda genelde dikiş kullanılmadığı için,yatak istirahatı, su ve terden sakındırma şartı yoktur ve yaralar da evde yapılabilecek basit pansumanlarla,2-3 haftada, sorunsuzca iyileşmektedir. Bizim halen derecelerine göre tecih ettiğimiz tedavi yöntemlerimiz şöyledir: Kıl dönmesinde alternatif tedavi olarak muhtelif araştırmacılar tarafından da 1964'ten beri zaman zaman uygulanmış, bazen başarılı, bazen de başarısız bulunmuş tedavilerden biri olan, esasta SKLEROTİK (fibrotik doku oluşturarak sertleştirici), kısmen de LİTİK (eritici) bir kimyasal ajan olan %80 FENOL ile 1985'ten itibaren, 15 yıl süre ile literatürdeki original yönteme sadık kalarak çalıştıkilk yıllarda, kıl fistülleri ve sinüsler kürete edilmeden sadece FENOL enjeksiyonu ile yaptığımız tedavilerde,original çalışmadakine benzer şekilade başarımız %80'de kalınca yöntemi modifiye ettik. Yönteme kıl fistüllerini fenol injeksiyonundan 1 gün sonra kürete ettik, başarımız ancak %85'e yükseldi. Başarının yine de sınırlı kalmasının nedeni, Fenol'ün, abseli veya kalın duvarlı kıl kistlere etki edememesi, bazen kıl giriş deliklerinin, Fenolün koterize edici etkisinin zayıf kalıp, yeterince koterize edilememesi sonucu kapanamaması ve bu noktalardan yeniden kıl girebilmesi idi. İlaveten orijinal yönteme sadık kalma adına, kıl gişlerine eksizyon veya dikiş uygulamamız, kronik enfeksiyon nedeni ile bazı hastalarda kıl giriş noktalarında oluşan retraktif (çekinti) çukurlarını cerrahi olarak düzeltmeyip olduğu gibi kıl, hav, ter, kir tutmaya müsait, potansiyel çukurlar halinde bırakmamız olmalı diye düşündük.


UYGULADIĞIMIZ BAŞARILI TEDAVİ METODLARI

1-DOĞRUDAN KÜRETAJ VE KIL GİRİŞLERİNİN MİKROEKSİZYONU

2-KIL KİSTLERİNİ EKSİZYONU

3-KRONİK HİDRADENİTİK FİSTÜLLERİN VE ABSELİ ODAKLARIN İNSİZE EDİLİP AÇIK BIRAKILMASI

4-BENGİSU PLASTİ

1-DOĞRUDAN KÜRETAJ VE KIL GİRİŞLERİNİN MİKROEKSİZYONU

Ocak 2003'ten Ağustos 2006'ya kadar pilonidal sinüs tanılı, yaklaşık 1500 hastaya gümüş nitrat yerine POVİDON İYOD enjekte ederek ayni seansta kist veya trakt içine yönelik hızlı dezenfeksiyon ve peşinden lokal anestezi altında, doğrudan küretaj uyguladık. İyileşme hızı, akıntı vs gibi iyileşme süreçleri Gümüş nitrat grubunun hemen hemen aynısı oldu. Üstelik yöntem tek bir seansta bitirilebilmekte, yine ortalama 1 hafta içinde sonuç alınabilmekte, hemen hemen hiç ağrı olmamakta, iyileşme ortalama 10 günde olabilmektedir. Bu arada hasta yine işine devam edebilmektedir. Yaraya su değdirilmemelidir. Küretajlarda yara enfeksiyonu %9 oranında görülmüş olup, bunlar 2 ila 14 günde iyileşmişlerdir. Dolayısı ile son yıllarda bizler gümüş nitrat yerine doğrudan küretaj ve pit eksizyonun tercih eder olduk.

KÜRETAJ İŞLEMİNDEN SONRA NÜKS İHTİMALİ VAR MIDIR?

Her işte olduğu gibi başarı, detaylarda gizlidir. İşin püf noktalarını iyi bilmek, titizlik, yakın ilgi, hasta ve hekim işbirliği başarıyı belirleyen başlıca faktörlerdir. Sadece sinüs, fistül ve labirentleri kıldan arındırmak yetmez. Yeni kıl girişimlerine yol açacak mikro girişleri asla gözden kaçırmamak, en küçük şüphe arz eden yani dibinde gizlenmiş bir kıl girişi bulunabilecek fossaları, çukurları yine aynı seansta, lokal anestezi altında, küçük plastik cerrahi düzeltmeler yapılabilir. Hastaları tek yönteme fikse etmemeli, gerekiyorsa küçük cerrahi düzeltmelere ikna etmeli. Kurallara uyulursa, 25-29 Mayıs 2005 tarihinde Selçuk Üniversitesi'ne 40 th Europian Surgeons of Surgical Resarch Congress'de sunduğumuz tebliğde de arz ettiğimiz gibi 1.müdahalede başarımız %95 kadardır.Nüks eden vakalarda bunun sebebi tedavi sırasında, başlangıç halinde olup henüz içine kıl girmemiş veya o an için bazı girişlerin epitelize olup geçici olarak kapanmaları nedeni ile gözden kaçmış pitzler (minik kıl girişleri) ve bunların ileriki günlerde faaliyete geçmeleri veya daha sıklıkla hastaların tembihleri unutarak kaykılık veya uzun oturma, araba sürerken veya uzun otobüs yolculuklarında, koltuğu arkaya yatırma gibi alışkınlılarını değiştirememeleri, hijyene dikkat etmemeleri olmaktadır. Cerrahi veya tıbbi tedavilerde, sosyal hayatta ve bilimsel bütün branşlarda olduğu gibi %100 başarı şansı yoktur. Kusursuz ne insan, ne de yöntem vardır. Ancak yılmadan ideali aramak vardır. Başarı tek taraflı olamaz, hastanın da bazı kurallara uyması gerekir.

KÜRETAJ İŞLEMİNDEN ÖNCEKİ VE SONRAKİ VAKALAR

VAKA NO:206

VAKA NO:208

VAKA NO:214

İÇERİDE KIL KALIP KALMADIĞINDAN NASIL EMİN OLABİLİRİZ? İÇERDE KIL KALIRSA HASTALIK NÜKS EDER Mİ?

Teorik olarak küretaj yolu ile sinüs veya fistüller içinde hiç kıl veya iltihaplı granulasyon dokusu kalmaması gerekir. Dolayısı ile bundan emin olana kadar mükerrez kez, kürete hiç bir kıl ve daha doğrusu hiçbir iltihabi granulasyon dokusu takılmayana kadar küretaja devam edillir ve ayrıca povidon iyod ve serum ile yıkama yapılır.

Mevcut enfeksiyonun veya yeni bir enfeksiyonun ve akıntının önlenmesi için, sinüs ve fistül ağızlarına suda eriyebilir antibiyotikli bir pomad ve ayrıca kanlı sıvı birikimini önlemek ve bunun için de sinüsler veya fistüller içinde potansiyel boşluların oluşumunu engellemek için bölgeye baskılı, sıkı tampon uygulamalıayrıca ağızdan sistemik baskılayıcı antibiyotik verilmeli.

Küretaj ile temizlenen boşluklarda sıvı birikimine izin verilmemeli yoksa bu sıvılar içinde enfeksiyon yeniden alevlenebilmektedir. Bununla beraber ,nadir de olsa,bir iki hafta sonrasında,bazı sinüslerden veya fistüllerde,birkaç gün süre ile,geçici olarak iltihabi bir alevlenme, buna bağlı ağrılı şişlik,küçük bir apse veya iltihabi akıntı olabilmektedir.Bunun, içerde kıl kalmasından ziyade fistül veya sinüs duvarının derinliklerine kadar geçebilmiş bakterilerden kaynaklandığını, yoksa lokal(topikal) antiseptikler ile bakterilerden arındırılmış residüel kılların, enfeksiyon veya apse yapmayacağına inanıyoruz. Nitekim bazen, özellikle kıllı hastalarda acilen yapılan ameliyatlarda, örneğin karın içine illa ki bir kaç kaçabilmekte ve bunların hiç bir sorun oluşturmadığını bütün cerrahlar bilmektedir. Ayrıca bilinen bir kural da şudur ki, insanın kendi dokusu kendine zarar vermez tepki oluşturmaz velev ki kıl bile olsa.

Pilonidal sinüste apse veya enfeksiyon oluşturan asıl faktör bakterilerdir. Kılın rolü,ciltteki pitz denilen mikrodeliklerden geçmek ve yürümek ve sırtına takılmış veya bulaşmış bakterileri içeriye taşımaktır.Kıl,aslında sahibine zarar vermez (NB).Bu görüşümüzün delilleri şunlar olabilir:

1-Bazı hastalarda,veya başka nedenlerle yapılan rutin muayenelerde kuyruk sokumunda sinüsler içinde akıntı oluşturmadan ,uzun süre,kişiyi rahatsız etmeden ,belki senelerce,sessizce duran kıl yumaklarını sıkça tespit etmemizdir.

2-Pilonidal sinüs yüzünden oluşmuş apseler, içteki kıllara ulaşılıp ayıklanmadan, sıklıkla cerrahi drenaj yapılıp, lokal veya sistemik antibiyotik tedavisinden sonra olayın sıklıkla bir kaç ay süre ile pekala yatışıp kaldığını gözlüyoruz ta ki yeni, kontamine kıllar sinüs veya fistüllerin içine girene kadar.

3-Kuyruk sokumuna dikkatli hijyen uygulayan,yeni kıl girişini olabildiğince engelleyebilen kişilerde,aylar,hatta yıllar boyu akıntı veya apse olmayabilmektedir.

4-Saçlarımız ve kıllarımız ta cilt altına kadar uzanmış kökleri ile ömür boyu sorunsuz durabilmekte ve pek çok yararlı fonksiyon görmektedirler. Bu damarasız, kansız, sinirsiz aksesuarlarımızı atmak için vücudumuz herhangi bir tepki vermemektedir.

5-Daha ilginci, muhtelif ameliyatlarda dokuların derinliklerinde, organların arasına, içinde kalmış temiz kıllar sorun teşkil etmemektedir. Kaldı ki metodumuzda uygulanan işlemler rötüş kabilinden mikroişlemler olduğu için operasyon sonrası olabilecek muhtemel enfeksiyon da küçük olmakta ve temizlenmesi ve tedavisi de 3-5 dk da mümkün olabilmektedir. Oysa klasik, eski yöntem tedavilerinde nükslerin ve enfeksiyonların sıklıkla orijinal hastalık kadar veya ondan daha büyük olduğu ve hayli sıkıntı çekildiği unutulmamalıdır.

Pilonidal sinus sürecinin şematik resmi

KIL DÖNMESİNDE KÜRETAJ VE DİĞER SAYDIĞIMIZ YÖNTEMLERİN KLASİK TEDAVİYE GÖRE AVANTAJLARI NELERDİR?

1- Narkoz, yani genel anestezi gerektirmeyen, konservatif , pratik ve diğer yöntemlere göre hayli küçük bir operasyondur, bir mikro cerrahidir veya hiç olmazsa küçük bir cerrahi yöntemdir.

2- Hastanede veya evde yatmayı, istirahati, tahlil, tetkik ve ön hazırlık gerektirmeyen, aynı gün muayenenin hemen ardından uygulanabilen bir tedavi yöntemidir.

3- Nüks ihtimali çok düşük olup nüksetse bile aynı yöntemle, hem de çok daha kolay bir şekilde tedavisi kesinliğe kavuşturulabilir.

4- Müdahaleler iz bırakmaz ve çok iyi estetik sağlar,çünkü diğer cerrahi yöntemlerin aksine derinlere,hele hele kemiğe kadar hiç inilmezherhangi bir doku çıkarımı olmaz,dolayısı ile,derinlerde büyük hematom, seroma ve bunlara bağlı ciddi apseler, akıntılar, bunlara bağlı çöküntü ve çekintiler, yani nükslere sebep olabilecek zeminler oluşmaz, yani orijinal anatomi bozulmaz. Anatomi baştan bozuksa bile, ek bir plastik yöntemle, anında düzeltilerek orijinal fizyolojik anatomi elde edilir.

5- Hastaların bu alternatif müdahale için hekime, yarımşar saatten üçer gün arayla 2 veya 3 kez uğraması yeterlidir işten,okuldan ve hatta yolculuktan alıkoymaz.

2-KIL KİSTLERİNİN EKSİZYONU

Pitlerden kıllar, cilt altında akıntısız, absesiz kist oluşturmuş ise, ilgili kistin, çevre dokulara dokunmadan 1-2 cm lik kesiden bir zar kese halinde sökülüp çıkarılması birkaç dakikalık bir işlemdir. Böyle bir kistin duvarına saplanmış kılların gümüş nitrat veya küret ile tamamen sükülmesi genelde zor ve uğraştırıcı olacağı için,lokal anestezi ile eksize edilevermesi çok daha kolay ve mantıklıdır.

Kistenfekte veya abseli ise,0.05-08 mg İV Dormicum ve Rapifen ve lokal anestzi altında abse , tepe noktasından boşaltıılıp dezenfekte edilir. Aynı seansta kıl giriş noktası yani ilgili pit bulunup buranın diş eğesi ile törpülenmesi veya sütüre edilmesi veya mikro eksizyon yapılıp drenaja bırakılması ve böylece olayın tek seansta bitirilmesi mümkündür.İşin püf noktası,yeni kıl girişlerini önlemektir. Böylesine pratik uygulamaları hastalar daha kolay benimsmekte,ertesi gün işlerinin başına dönebilmekte,pansuman için 3-4 kez gelmeleri yeterli olmaktadır. İkinci bir müdahale ,hele hele radikal bir ameliyat hiç gerekmemektedir.

3-KRONİK HİDRADENİTİK FİSTÜLLERİN VE ABSELERİN İNSİZE EDİLİP AÇIK BIRAKILMASI(LAY-OPEN)

Kronik Hidradenitis ve multiple kronik abse durumunda gümüş nitrat veya fenol yetersiz kalacağından bunların yine İ V Dormicum ve Rapifen eşliğinde yine lokal anesyezi ile insize edilip içerdeki kıllar ve pyojenik granulasyon dokuları kürete edilir ve poşlar dezenfekte edilip içine antibiyotikli pomad ve yara dudaklarının arasına, yara çukuruna ve kenar raflarının altına pamuk destek konulması yeterlidir. Pamuk tarafımızdan veya hasta yakınları tarfından günde 2-3 kez değiştirilir ki ham yara yüzeyleri birbirine değmesin. Yara yüzeyleri veya kenarları birbirine değerse reenfalamasyon, prematür iyileşmeler olur ki, iş uzar. Bu şekilde sekonder iyileşmeye bırakılan hidradenitik tarktların 2-3 hafta içinde iyileştiği görülür. Sütür konmadığı için hareket veya banyo engeli yoktur. Bu zeminlerin çabuk ve hayli düzgün şekilde iyileşme nedeni gözlemlerimizde sık sık rastadığımız üzere cilt epitelinin traktların için zaten 1-2 cm ilerlemiş, kısmen iyileştirmiş olması ve fistül zeminindeki hücrelerin cilt epiteline dönüşebilme yeteneğidir.

4-BENGİSUPLASTİ

Radikal cerrahiler veya prematür iyileşmeler sonrası nükslerde sıklıkla derin fistüller ve bunların etrafında kalın sklerotik cilt ve cilt altı dokular oluşmakta anotomi de hayli bozulmaktadır. Bunlarda gümüş nitrat veya primer küretajdan sonra nüksler olabilmektedir. Çünkü oluşmuş derin retraktif fossalar içinde oluşsan hav, ter, mantar, bakteri ve kontamine kıllar, fossanın aynı noktadan delinmesine neden olabilmektedir.Bu gibi sklerotik anatomik deformitelerin, örneğin kıl girişin vuku bulduğu retraktif fossaların 1-2 cm’lik eliptik insizyonla, basitçe eksize edilip Matress sütürle kapatılması, proksimaldeki fistül çıkış orifisinin ise drenaj için açık bırakılması yeterlidir. Fistül tarktı geniş ve derin veya retraktif fossa derin ve traktın sırtında hörgüç misali sklerotik cilt oluşmuş ise Bengisuplasti uygulaması idealdir.

Şöyle ki,bu metodumuz gereği, fistül traktı, lokal anestezi altında insize edilir. Fistül traktının sert orta hat zemini yerinde bırakılır.Traktın yan duvarı ve hörgüçün altındaki hipertrofik fibroadipö doku vertikal olarak iki portakal dilimi şeklinde eksize edilir. Elde edilen flepler,orta hattaki sert zemine ve biribirine ,oklüzyon sağlayacak şekilde,derin Matress sütürlerle dikilir. Dikişler konmadan önce orta hat zemindeki granulayonun tamamen kütrete edilmiş olması gerekir. İşlem bittiğinde,deformitenin tamamen düzeldiği, hem ideal kozmetik sağlandığı hem intertrigoya ve nüks lere yol açan derin interglutela sulkusun, retraktif fossanın ve hem de hörgüçün kaybolduğu görülecektir.

KIL DÖNMESİ (PİLONİDAL SİNÜS) MÜDAHALELERİNDEN SONRA ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

1-Operasyondan sonra ilk 4-5 gün ağrılı pozisyonlardan, fazla yürümekten, koşuşturmaktan ve sportif hareketten, yaraya su değdirmekten kaçının. Yatak istirahatı şart değil, ancak rölantide kalmanız şart. Aşırıya gitmemek şartı ile günlük işlerinize devam edebilirsiniz.
2-Kontrole gelene kadar, ilk 2 gün pansumana gerek yok. İlk pansuman tarafımızdan yapılıp size gösterilecektir.
3- Üçüncü günden itibaren 1 hafta süre ile yara bölgesini günde 2 kez Biokadin veya Batticon ile hafifçe silip kurulayın ve bebe pudrası ile silin ki nemli kalmasın. Pudralamaya 2 hafta devam edin; ancak ter, kıl, hav vs birikmemesi için; 3 yıl süre ile kuru veya ıslak peçete ile bölgeyi silip temiz ve kuru tutmaya devam edin.
4-Banyo ve duştan sonra su ile birlikte o bölgeden akıp giden kılların bir kısmı olukta kalabileceği için, bölgeyi iyice silin, kurulayın, hatta oluk derin ise string, yani ipli çamaşır giyin.
5-Ömür boyu, asla kaykılık, uzun veya kuyruk kemiği üzerine oturmayın. Ya dik, ya da yan oturun ki hastalığınız nüksetmesin, hem de ilerde beliniz kireçlenmesin, ağrımasın. Özellikle şoför koltuğunu dik tutun, dik oturun, koltuklarda yayılmayın.
6- Aileden birisine, birkaç yıl süre ile sık sık bölgenin kontrolünü yaptırın. En ufak bir kızarıklık, kaşıntı, akıntı, minik bir delik gördüğünüzde bize başvurun; erken müdahale ile sorunun 5-10 dakikada giderileceğini unutmayın.


REFERANSLAR

1-Maurice B.A. and Grenwood R.K.: A conservative treatment of pilonidal sinüs. Br J Surg: 51: 510, 1964
2- Shorey, B.A.: Pilonidal sinüs treated by phenol injection. Br J Surg. 62: 407 - 408, 1975
3-Karidakis GE: Easy and successfull treatment of pilonidal sinüs after explanation of its causative process. Aust NZJ Surg62: 385 - 389, 1992
4- Vara - Thorbeck R., Mekinassi K., Bercnid S: Phenol treatment of pilonidal sinüses. Zentrabl Chir. 115: 777 - 780, 1990
5- Schneider İH, Thaler K, Kökckerliğn F.: Treatment of pilonidal sinüses by phenol injections. İn J Colorectal Dis 9: 200 - 202, 1994
6- Stansby G. Greatorex R: Phenol treatment of pilonidal sinüses of natal cleft Br. J Sung 76: 729 - 730, 1989
7- Çetinkaya Z, Bülbüller N, Doğru O, Çifter Ç. Çetiner, M. Akkuş MA: Pilonidal sinüsun cerrahi tedavisinde Limberg flep ile Karydakis flep yöntemlerinin karşılaştırılması. Kolon Rektum hast. Derg. 9: 26 - 29, 1999
8- Wechselber ger G. Shoeller T.: Treatment of complicated pilonidal sinüs. Eur J Surg (Norway) Oct 1999, 165 (10)p 1004
9- Hegge HG. Vas GA Patka P. Hoitsma HF.: Treatment of complicated or infected pilonidal sinüs disease by local application of phenol. Surgery 1987, Jul 102, 52 - 4
10- Golligher j: Pilonidal sinüs. in: Surgery of the Anus Rectum and Colon, 1989, pp 221 - 236
11- Yabe T, Furukawa M.: The origin of pilonidal, sinüs, J Dermatol 1995 Sep: 22 (9)696 - 9
12- Stephens FO Stephens RB: Pilonidal sinüs: management objectives, Aust NZJ Surg 1995 Aug: 65 (8): 558 - 60
13- Sondenea K. Andersen E. Nesvik I. Soreide JA: Patient characteristics and symptoms in chronic plonidal sinüs disease, Int J Colorectal Dis 1995 10 (1): 39 - 42
14- Palesty JA, Zahir KS., Dudrick SJ, Ferri S, Tripodi G.: N: YAG Laser surgery for the excision of pilonidal cyst: a comparison with traditional techniques. Laser Surg Med 2000, 26(4): 380 - 5
15- Khamis HAG, İsam MAS, Khalil Ras., Yousif IEA, Vidya PC, Micheal S, Andrew JW: Treatment of Pilonidal Sinüs by Primary Closure with a Transposed Rhomboid Flap Compare with Deep Suturing: A Prospective Randomized Clinical Trial. Eur J Surg 1999 165: 468 - 472
16- Kitchen PRB.: Pilonidal sinüs: Experience with the Karyadakis flap. Br J Surg 1996, 83, 1452 - 1455
17- Senepati A, Cripps J and Thomopson Mr.: Bascom's operation in the day surgical management of symptomatic pilonidal sinüs. Br J surg 2000, 87 1067 - 1070
18- Bascom J: Pilanidal disease: Long term results of follicle removal, Dis Colon Rectum 1983, 26: 800 - 7

Pilonidal sinüs (PS) kuyruk sokumunda akut veya kronik enfeksiyonla ortaya çıkan, özellikle genç erişkinleri etkileyen bir hastalıktır.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

Sakrokoksigeal pilonidal sinüs, çevreden gelen kılların kuyruk sokumu derinliğine girmesinin başlattığı yabancı cisim granülasyonu sonucunda meydana gelen, sakrum ve koksiks üzerinde orta hatta küçük açıklıklarla ortaya çıkan bir oluşumdur. Latince kıl anlamına gelen “pilus” ve yuva anlamına gelen “nidus” kelimelerinin birleştirilerek “pilonidal (kıl ihtiva eden yuva) anlamında kullanılmaktadır.

Resim 1: Hastanın muayene ve ameliyat esnasındaki pozisyonu ve bölgenin işaretlenmesi.

cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-01

Pilonidal Sinüs Hastalığının Nedenleri

Pilonidal sinüs, en çok sakrokoksigeal bölgede (kuyruk sokumunda) görülmekle birlikte, vücutta kılların girebileceği her bölgede oluşabilir. Geçmişte konjenital (doğumsal) olduğu düşünülmüşse de 1946 yılından beri artık edinsel bir deri hastalığı olduğu kabul edilmektedir. Çünkü pilonidal sinüsün kronik bir yabancı cisim reaksiyonu olduğu, ince, sıkı ve sert kılların penetrasyonuyla oluştuğu düşünülmektedir. Cilde giren çevredeki kıllar köklerinden ayrılmamışken sinüs oluşturmaya başlar ve kısa bir kanal oluşturur. Burada meydana gelen enfeksiyon sonucu oluşan abse genellikle sakrum üzerinde lateralde yerleşmiş bir kanal yoluyla cilde açılır. Daha sonra sinüs traktına uzanan bir kanal oluşur.

Kimlerde ve Hangi Yaşlarda Daha Sık Görülür

Sakrokoksigeal pilonidal sinüs genç erişkinlerde özellikle de erkeklerde daha fazladır. Pilonidal sinüs hastalığı 16-25 yaşları arasında pik yapmakla birlikte, her yaşta görülebilir, görülme sıklığı 25 yaşından sonra giderek azalmaktadır. Erkeklerde, 40 yaşın altında ve özellikle şöför, asker ve öğrenci gibi meslek gruplarında daha sık görülmesi hastalığın hormonal predispozisyon yanı sıra kıl yoğunluğu ve lokal mikrotravma gibi faktörlerin de katkısıyla geliştiği hipotezini desteklemektedir. Vücudun diğer kıvrım yerlerinde, örneğin aksillada, inguinal bölgede, umbilikusta, boyunda ve hatta parmak aralarında da görülüyor olması lokal mikrotravma faktörünü ön plana çıkarmaktadır. Nitekim hastalık kadınlarda da görülürken her aşırı kıllı erkekte de rastlanmayabilmektedir.

Klinik

Pilonidal sinüs hastalığının en sık bulgusu, anüsün 3–5 cm. yukarısında ve sakrokoksigeal alanda bir ya da birden fazla sinüs ağzı (pit) varlığıdır. Sinüs ağzından ince yumuşak kıl yumağının çıktığı gözlenebilir. Anal bölgeye yakınlığı yüzünden enfeksiyon gelişme riski de yüksektir. Klinik olarak rahatsızlık hissi, gerilme ve sıklıkla mukoid akıntı mevcuttur. Abse semptomları klasiktir. Semptomların başlamasına bir travma öncülük edebilir.

Fizik muayene sonucu şu bulgular gözlenebilir: Kuyruk sokumunda, orta hatta ödem veya nodül, fluktuasyon, bir veya daha fazla lezyondan pürülan akıntı, palpasyonda hassasiyet, ısı artışı, endurasyon ve/veya sellülit (genellikle minimal). Kronik veya rekürren hastalıkta 2-5 cm uzunluğunda görünür veya palpe edilebilir kanallar, nadiren ateş, rektal muayenede hassasiyet ve/veya fluktuasyonun olmaması.

Hastalığın Klinik Gidişi 4 Kısımda İncelenir:

Pilonidal Sinüs Hastalığı İçin Risk Faktörleri:

Hastaların Klinik Sınıflandırılması

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

Pilonidal Sinüs Hastalığında Tedavi

  1. Şikayeti olmayan hastaların tedavisi:

Çocuklarda ya da genç erişkinlerde saptanan sakrokoksigeal bölgedeki çok küçük gamzelerin tedavisi gerekmez. Bu bölgede enflamasyon veya enfeksiyon bulguları varsa antibiyotik verilir ve sıcak kompres uygulanır.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Akut pilonidal apse tedavisi:

Akut pilonidal apsenin tedavisi acil olarak apsenin boşaltılmasıdır. Genellikle lokal anestezi altında yapılır. Bazı hastalar için sedasyon gerekebilir. Apse genellikle orta hattın sağ ya da sol tarafındadır. Bu nedenle drenaj kesisi orta hattın lateralinde olmalıdır. Apse ince uçlu bir bisturi ile fluktuasyon veren yerin ortasından drene edilir. Pürülan içerik boşaldığında apse söner. Sinüs ağızlarını içeren ince bir cilt şeridi eksize edilerek apse boşluğundaki tüm pürülan içerik boşaltılır ve içindeki kıllar tamamen temizlenir. Apse duvarı kürete edilerek sekonder iyileşmeye zemin hazırlanır. Hemostaz yapılmasını takiben apse boşluğuna ıslak gazlı bez konularak kapatılır. Çevre dokudaki selülitin tedavisi için geniş spektrumlu bir antibiotik başlanır. Kültür ve antibiogram sonucuna göre gerekirse antibiotik değiştirilir. Sık aralıklarla pansuman yapılır.

Her seferinde apse boşluğunun içinin temiz olmasına, çevreden dökülen kılların tek tek çıkartılmasına özen gösterilmelidir. Apse tam iyileşip, boşluk kapanıncaya kadar etrafın traşı (epilasyon yapılması bu hastalarda oldukça yararlı) aralıklı yapılmalıdır. Granülasyon dokusu oluştuktan sonra pansumanlar daha seyrek yapılır. Cilt kenarındaki granülasyon dokusu koterize edilerek ya da kürete edilerek boşluğun tabandan yukarı doğru iyileşmesi sağlanır. Bu titiz tedavi uygulandığında apse 3-4 haftada tamamen iyileşir. Tedavinin başarısı pansumanların titizlikle yapılmasına bağlı olmakla birlikte hastaların % 30–50 sinde apse tekrarlar ya da kronik sinüs gelişir.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Kronik Pilonidal sinüs hastalığında başlıca tedavi seçenekleri:

  1. Konservatif yöntemler:

    1. Sklerozan madde enjeksiyonu: Özellikle fenol uygulaması, pilonidal sinüs tedavisinde konservatif metod olarak tanımlanmakta ve bazı kliniklerde tedavide ilk tercih olmaktadır. En çok uygulanmış olan konservatif yöntemdir, sinüs içine fenolün verilmesinden ibarettir. Fenol, monosübstitüe aromatik hidrokarbondur ve asidik özelliği vardır. Antiseptik, anestetik ve potent sklerozan özelliktedir. Oda sıcaklığında beyaz kristalize solid halde iken daha yüksek sıcaklıklarda likit forma geçebilir. Pilonidal sinüs hastalığının tedavisinde fenol likit veya kristalize formlarda kullanılmaktadır. Bu yöntemde sinüs ağzı genişletilerek içerik temizlenir ve tüm kıllar bir klemple alınır. Daha sonra sağlıklı cilt korunarak 2-3 ml %80’lik fenol pilonidal sinüs içine verilir. Yöntemin amacı sinüs boşluğunun iç duvarını sklerozan madde olan fenol ile irrite etmek ve granülasyon dokusu ile dolmasını sağlamaktır. Fenolden başka, kavitenin koterizasyonu, gümüş nitrat, %80–90’lık alkol ve fibrin yapıştırıcı da bu amaçla kullanılmıştır.

    2. Kriyocerrahi: Pilonidal traktın kriyocerrahi ile tahrip edilmesi esasına dayanır. Bu yöntem traktların ve yan dallarının açılması, küretajı ve kanayan noktaların elektrokoagülasyonunu içerir. Daha sonra açık yaraya yaklaşık beş dakika sıvı nitrojen püskürtülür. Bazı yayınlar bu yöntemle geniş eksizyona kıyasla daha az skar ve deformite olduğunu bildirmiştir.

    3. Kollajenaz Uygulaması: Pilonidal sinüs cerrahisi sonucu oluşan yaranın optimal şekilde iyileşmesi için denenen bir yöntemdir. Normal bir yara iyileşmesinde kollajenin üretilmesi ve yıkılması önemlidir. Bu işlem enflamatuar hücreler, fibroblastlar ve epitel hücrelerinin yardımıyla gerçekleşir. Yapılan çalışmalarda kollajenaz kullanımıyla yara iyileşme süresinin kısaldığı ve yara derinliğinin azaldığı gösterilmiştir.

    4. Radyoterapi: Yüksek radyasyon nekrozu ve tümoral süreçlerin başlaması riski nedeniyle kullanılması önerilmeyen bir yöntemdir.

cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-02-a
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-02-b
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-02-c

Resim 2: Fenol uygulaması ve uygulamadan 3 hafta sonraki görünüm.

  1. Cerrahi teknikler:

    Pilonidal sinüs için birçok cerrahi tedavi yöntemi tanımlanmış olmasına rağmen nüks oranları nedeniyle ideal bir tedavi yöntemi yoktur. Cerrahi tedavide temel prensip, lezyonun güvenli sınırlarla eksizyonu ve hastalığın nüksetme ihtimalini en aza indirgeyecek bir tekniğin seçilmesidir. Cerrahi tekniğin temel sorunu ise ortaya çıkan boşluğun nasıl kapatılacağıdır.

Cerrahi Öncesi Hazırlık ve Ameliyat Pozisyonu

Ameliyat edilecek hastalarda enfeksiyon varlığı, sinüs içinde ve çevresinde enflamasyon ya da selülit gibi komplikasyonların olması, cerrahi tedavinin ertelenmesini gerektirir. Bu durum öncelikle antiinflamatuvar ilaçlar, sıcak oturma banyoları ve gerekli ise antibiyotikler ile tedavi edilmelidir. Ameliyat genel anestezi altında veya rejyonal ya da lokal anestezi altında yapılabilir. Rejyonal anestezi, selülitli, ya da enfeksiyonlu hastalarda uygulanmamalıdır. Lokal anestezi, küçük pilonidal sinüsler için kullanılabilir.

Fakat büyük pilonidal sinüslerin varlığında ya da flep yöntemi uygulanacak hastalarda yetersiz kalır ve başarısızlığa sürükler. Ameliyat sahası, tüy dökücü pomatlarla ya da jiletle tıraşlanarak kıllardan arındırılmalıdır. Pilonidal sinüs hastalığında alınan kültürlerde, aerobik ya da anaerobik mikroorganizmalar üremektedir. Bu nedenle antibiyotik profilaksisi yapılmalıdır. Profilaksi amacıyla, birinci kuşak sefalosporinler kullanılabilir. Ameliyat “prone jack-knife” pozisyonunda uygulanır. Kalçalar laterale doğru çekilerek, flasterle sabitlenir Ameliyat Pozisyonu Ameliyat kesisi için, yapılacak ameliyata göre, çini mürekkebi ya da steril kalemle işaretleme yapılır.

Cerrahi Teknikler

Bu Amaçla Kullanılan Cerrahi Teknikler Kısaca Şu Şekildedir:

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Fistülotomi ve küretaj: Kronik pilonidal sinüslü hastalarda en kolay ameliyat metodu, sinüs tavanının çıkarılıp lezyonun açık yaraya dönüştürülmesi ve yaranın sekonder iyileşmeye bırakılmasıdır. Dezavantajı uzun süreli yara bakımı gerektirmesidir. Spesifik bir ameliyat öncesi hazırlık gerektirmemesi, genel, rejyonal ve lokal anestezi altında uygulanabilir olması da avantajlarıdır.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Sinüs eksizyonu+Sekonder iyileşme ve Sinüs eksizyonu+Marsupializasyon: Sekonder iyileşme yönteminde, sinüsün eksizyonunu takiben, yara tamamen açık bırakılır. Marsupializasyonda ise yara kenarları kistin tabanına dikilerek, boşluk küçültülür. Geride kalan boşluğun, sekonder iyileşmeye bırakılarak, granülasyon dokusu ile dolması, epitelizasyonla kapanması beklenir. Bu yöntemlerde hastalar günlük pansumana gelmeli, aralıklı olarak bölge tıraş edilmeli, pansumanlar sırasında ölü dokular ve yaraya dökülen kıllar temizlenmelidir. Boşluğun tabandan yukarı doğru iyileşmesi sağlanmalı ve erken oluşan cilt köprüleri ortadan kaldırılmalıdır. Hastaların, kendi kendilerine pansuman yapmasına izin verilmemelidir. İyileşme 4–5 hafta ya da, daha uzun sürer. Nüks oranı %1–6 arasındadır.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Bascom ameliyatı: Bascom pilonidal sinüs hastalığının kıl folikülünden kaynaklandığına inanmaktaydı ve kendi görüşüne uygun ameliyatı tarif etti. Bascom’a göre, kronik sinüsün tavanı açılarak içeriği boşaltılır. Bir gazlı bezin ucu ile sinüs duvarı ovalanarak, tüm kıllar ve granülasyon dokusu temizlenir. Orta hattaki sinüs ağızları, bir delik bırakacak şekilde tünelize edilerek çıkarılır. Sinüsün iç duvarı, eksize edilmez. Kist boşluğuna, gazlı bez doldurulur. Her 4–7 günde bir gazlı bezler değiştirilir. Pansumanlar sırasında sinüs boşluğu ölü dokulardan ve boşluğa dökülen serbest kıllardan arındırılır. Çevre dokuda selülit varsa, antibiyotik tedavisi başlanır. İyileşme süresi ortalama 3–4 haftadır. Nüks hastalık oranı %7–16 arasındadır. Nüks hastalık oluşursa, işlem tekrarlanabilir.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Sinüs eksizyonu ve primer kapama: Pilonidal sinüs cebinin çıkarılmasını ve oluşan boşluğun primer kapatılmasını içerir. Çıkarılan pilonidal sinüs boşluğuna, bir adet kapalı emici dren konduktan sonra, cilt ve ciltaltı dokuları emilebilen ve emilemeyen dikişlerle kapatılır. Dikiş hattına, antibiyotik emdirilmiş pomatlı gazlı bez konulur ve pomatlı gazlı bezi yerinde tutacak şekilde emilmeyen dikişler bağlanır. Bu yöntemde, hastanın pansuman gereksinimi olmaz. Ameliyat sonrası, drenaj miktarı 25 ml/gün altına indiğinde veya 5-6. günlerde dren, 10–12. günlerde ise sütürler alınır. İyileşme süresi genellikle 2 haftadır. Bu tekniğin iyileşme süresi kısalığı, sık pansuman gerektirmemesi avantajlarındandır. Bu teknikte bazı yazarların nüks oranlarını açık bırakmaya göre daha düşük bulmalarına karşın genel görüş, nüks oranının kabul edilemeyecek derecede yüksek olduğu yönündedir (%1-22). Buradaki problem orta hatta oluşan gerginlik sonucu, bütün kılların buraya toplanmasıdır.

cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-03-a
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-03-b
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-03-c

Resim 3: Pilonidal sinüslü bir hastada eksizyon ve primer kapama.

  1. Karyadakis Tekniği: Karydakis primer onarımın, istenmeyen unsuru olan dikiş hattının orta hat üstünde kalmasını tarif ettiği yöntemle önlemiş, asimetrik kapatmayı tarif etmiştir. Kıl batmasının engellenmesi, onun için anahtar kelimeydi. Kolay bir tekniğinin olması, dikiş hattının lateralde kalması, erken iyileşme ve işe erken dönme gibi avantajları olup nüks oranlarının da %0–1 gibi düşük oranlarda kalması, tercih nedenidir. Nüks oranını %7 olarak veren bir çalışmada nüksün nedeni, teknik yetersizliğe ve dikiş hattının ortaya kaymasına bağlanmıştır. Sinüsün üzerinde ve orta hattın 2 cm lateralinde olmak üzere, dikey uzunluğu 5 cm olan, eliptik bir insizyon yapılır. Kist, sinüsü yaralamadan ve geride sinüs ekleri bırakmadan dikkatlice eksize edilir. Kesinin medial tarafından, cilt, cilt altı ilerletme flebi hazırlanır. Cilt altı dokusu tabanda presakral fasyaya, üstte birbirine dikilir. Kalan boşluğa, 1 adet kapalı emici dren konulur. Cilt 3/0 emilmeyen dikişlerle kapatılır. Dikişin uçları ve dren deliği, kesinlikle orta hatta olmamalıdır. Eliptik kesinin dışında sinüs ağızları varsa, ayrıca eksize edilir. Ameliyattan sonra drenaj miktarı, 25 ml/gün altına düşünce dren, 10–12. günde ise sütürler alınır. Daha önce açık bırakılarak ya da primer kapatılarak tedavi edilmiş olan ve nüks hastalık görülen vakalarda Karydakis yöntemi uygulanabilir.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Sinüs eksizyonu ve cilt grefti: Sinüs eksizyonundan sonra, boşluğu deri grefti ile kapatmak etkin bir yöntemdir. Guyuron bu metodu 58 hastada denediğini, bunlardan 42’sinin nüks vaka, ortalama takip süresinin 5 yıl olduğunu (1–15 yıl) ve bir hastada nüks hastalık oluştuğunu bildirmiştir. Günümüzde pek kullanılan bir teknik değildir, nedeni, uzun süreli hastanede kalma gerekliliğidir.

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Boscom kleft kapanması (cleft lift): Karydakis ameliyatından esinlenilerek Bascom tarafından yapılmıştır. Karydakis yönteminden ayrılış noktası, cilt altı yağ dokusu eksize edilmemekte ve yağ doku mobilizasyonu gerekmemektedir. Tam kalınlıktaki cilt katları kaldırılır ve gluteal yağlı bölgenin karşı karşıya gelmesi sağlanır. Bir taraftan daha fazla cilt kesilir ve yara kapatılır. Bu da yarığa yeniden şekil verir ve daha geniş olmasını sağlar. Bunun sonucunda kıvrıntının sütür hattının dışına çıkmasını sağlanır. Bu teknik, hastanın aynı gün taburcu edilebildiği bir ameliyat seklidir. Bascom bu tekniği 1–6 kez ameliyat geçiren, nüks pilonidal sinüs hastalığına sahip 30 hastada uyguladığını, 4 hastada nüks hastalık geliştiğini, erken komplikasyon olarak iki yara enfeksiyonu, üç cilt nekrozu gördüğünü bildirmiştir

Çocuklarda Pilonidal Sinüs

  1. Flep prosedürleri: Flep yöntemlerinin birçok avantajı vardır. Sinüs, sinüs ağızları ve enflamasyona uğramış cilt geniş bir şekilde çıkarılabilmektedir. Boşluk, sağlam dokularla gergin olmadan kapatılabilmekte ve dikiş hatlarının ortada kalması önlenmektedir. Hangi flebin uygulanacağına, sinüsün sekli, komplike olup olmaması ve geride kalacak boşluğun nasıl doldurulacağı düşünülerek karar verilmelidir.

    Çocuklarda Pilonidal Sinüs

    1. Z plasti flebi: Z-Plasti flebi tasarlanan hastalarda, sinüsün eksizyonu dar ve eliptik bir insizyonla yapılır. Nüks vakalarda eliptik insizyon, tüm nedbe dokusunu içerecek kadar geniş olmalıdır. Kist eksizyonunu takiben deri flepleri kesilir ve hazırlanır.

    2. V-Y plasti flebi: V-Y Plasti flebi, tek taraflı veya iki taraflı olabilir. Tek taraflı flepler 8–10 cm. çapındaki defekti kapatır. İki taraflı flepler ise 10 cm. üzerindeki defektleri kapatabilir. Flepler cilt, cilt altı yağlı doku ve gluteal fasyadan oluşmaktadır. Bu tekniğin avantajı, gluteal yarığı ortadan kaldırması, bütün orta hat çukurlarını ve nekrotik dokuyu yok etmesi, gerilimsiz bir kapanma sağlamasıdır. Flebin mediali, ölü boşlukları ortadan kaldırmak için döndürülebilir.

    3. Rhomboid flepler: Rhomboid flepler, rhomboid eksizyon kullanılarak, bütün sinüslerin presakral fasyaya kadar eksize edilmesiyle elde edilir. Bu flep cilt, cilt altı ve gluteal kas fasyasından oluşmaktadır. Bu flebin avantajı, gluteal yarığı genişletmesidir. Rhomboid flepler içinde en popüler olanları, Limberg ve kısmen onun modifikasyonu olan Dufourmentel flebidir.

      Çocuklarda Pilonidal Sinüs

      1. Limberg Flebi: Limberg flebi için tüm sinüs ağızları içinde kalmak şartıyla, kesi sınırları eşkenar dörtgen seklinde çizilir (ABCD). Flep yapılacak tarafta eşkenar dörtgenin devamı şeklinde ve eşkenar dörtgenin kenarları ona eşit uzunlukta olacak şekilde işaretlenir (DE). E noktasından, yine dörtgenin lateral kenarına paralel olarak aşağı doğru ve eşit uzunlukta işaretlenir (EF). Flep eşkenar dörtgenin her iki lateralinde, üstte veya altta olabilir. Flep beslenmesi ve kozmetik açıdan düşünüldüğünde alttan döndürülen flepler, daha iyi sonuç vermektedir.

      2. Dufourmentel flebi: Eşkenar dörtgen çizimi aynı olup BD kösesi köşegeninin devamı ile AD kenarının devamı arasında kalan açının açıortayı, DE çizgisi flebin üst kenarını oluşturur. E kösesinden aşağı eşit uzunlukta, dik olarak inilir. Kist çıkarıldıktan sonra cilt, cilt altı ya da cilt fasya flebi hazırlanır. Cilt fasya fleplerinin beslenmesi ve döndürüldükleri alana uyumu, diğerine göre daha iyi olmaktadır. Ölü boşluk bırakılmaması için flep tabanı, presakral fasyaya dikilir.

cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-04-d
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-04-c
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-04-b
cocuklarda-pilonidal-sinus-hastaligi-04-a

Resim 4: Pilonidal sinüslü bir hastada Limberg flep uygulaması.

  1. Rotasyon flepleri: Rotasyon Flebi, lateral yerleşimli ve büyük defektlere yol açabilecek pilonidal sinüs hastalıklarında tercih edilmelidir. Sinüs ağızlarını içine alacak şekilde, dairesel olarak cilt ve hazırlanacak flep sahası işaretlenir. Kist emniyetli sınırlarla eksize edilir ve fasiokutanöz flep hazırlanır. Kapalı emici bir dren konularak flebin tabanı boşluğun zeminine dikilir. Cilt altı ve cilt sütüre edilir. Sinüs her iki lateral tarafta ve geniş alana yayılmış ise, iki taraflı rotasyon flebi uygulanabilir.

  2. Gluteus maximus myokutaneus flebi: Gluteus maximus myokutaneus flebi, büyük rotasyonel kalça flebidir. Bu teknikte amaç, bütün hastalıklı dokunun çıkartılması ve ölü boşluğun iyi vaskülarize, bol, uygun dokuyla doldurulmasıdır. Gerilimsiz bir sütür hattı sağlanır. Bu teknikte, hastalığın nüks etmesini sağlayacak lokal anatomik faktörler elimine edilir. Dezavantajları ise, daha büyük bir ameliyat olması nedeniyle daha çok morbiditeye sahiptir. Daha çok hastanede kalmayı gerektirir. Yara ayrışması daha çok görülür. Genel kanaat, bu tekniğin alternatif girişimler başarısız kalmadıkça, kullanılmamasıdır. Kronik komplike ya da nüks pilonidal sinüslü hastalarda primer kapama dışında tüm yöntemler uygulanabilir

Pilonidal Sinüs Hastalığının Cerrahi Tedavisinde Dikkat Edilecek Hususlar

Ameliyat Sonrası Hasta Bakımı

çocuklarda pilonidal sinüs, izmir, çocuk cerrahisi uzmanı, en iyi cerrah, yenidoğan sünneti, çocuk cerrahisi, yenidoğan cerrahisi, yenidoğan cerrahı, en iyi hekim, çocuk cerrahı, yenidoğan cerrahı

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır