huşu ile ilgili ayetler / Huşu ile İlgili Ayetler - Kuran Meali

Huşu Ile Ilgili Ayetler

huşu ile ilgili ayetler

Huşu ne demektir?

Sözlükte "sessiz ve sakin durmak, alçak gönüllü olmak, Hakk'a boyun eğmek; yumuşaklık, kolaylık" gibi anlamlara gelen huşû' kelimesi, terim olarak Allah'ın huzurunda olduğu bilinciyle tevazu gösterip boyun eğmeyi ifade eder. Hudû' da (الخضوع) aynı mânaya gelmekle birlikte bu kelime daha çok bedenle gösterilen alçalmayı ve boyun eğmeyi, huşû ise bu nevi hareketlerle dışa yansıyan kalpteki sükûnet ve tevazu halini ifade eder. Huşûun esas itibariyle içten gelen ve muhatabın heybetinden kaynaklanan mânevî ve ahlâkî bir hal olmasına karşılık hudû' zorlama sonucunda mecbur kalınan bir boyun eğme de olabilir. Nitekim kelime Kur'an'da bu anlamda geçmektedir (eş-Şuarâ 26/4).

Bir âyette isim olarak huşû kelimesi (el-İsrâ 17/), on altı âyette de bu kökün türevleri yer almaktadır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, "ḫşʿa" md.). Kur'an'da mevcut kelimelerin anlam ilişkisine dair bazı eserlerde huşûun âyetlerde "tevazu" (el-Bakara 2/45), "korku ve çekinme" (el-Enbiyâ 21/90), "kıpırdamadan yere bakarak durma" (el-Mü'minûn 23/2), "çaresizlik" (tezellül) (Tâhâ 20/; el-Kamer 54/7; el-Kalem 68/43) anlamlarında kullanıldığı belirtilmektedir (İbnü'l-Cevzî, s. ; Hüseyin b. Muhammed ed-Dâmegānî, s. ). Ancak huşû kelimesinin bazı âyetlerde (Âl-i İmrân 3/; el-İsrâ 17/; el-Enbiyâ 21/90; el-Mü'minûn 23/2; el-Hadîd 57/16) kullanıldığı konuma bakarak terim anlamını, "Allah karşısında duyulan saygı ve tâzimden dolayı her türlü benlik iddiasını terkederek O'na boyun eğme ve bunun hareketlere yansıyan tezahürü" şeklinde belirlemek mümkündür.

İslâm âlimlerinden bazıları huşûun korku gibi sadece mânevî (kalbe mahsus) bir hal, bazıları sakin ve vakur olmak gibi beden ve organlara ait bir tavır, bazıları ise hem kalp hem de bedenle ilgili bir durum olduğunu düşünmüşlerdir (Fahreddin er-Râzî, XXVIII, 77). Gerçekte huşû kökleri kalpte, belirtisi bedende olmak üzere bu iki çeşit fiili de kapsamaktadır. Kalple ilgili olan yönü, Allah'ın azameti karşısında kulun büyük bir saygı hissiyle edep haline geçmesi; hariçle ilgili yönü ise bu saygı ve edep duygusunun organlara yansımasıyla sükûnet ve vakar ifade eden bir görünüş, duruş ve davranış sergilemesidir. Meselâ namazda kulun kalbinde hissettiği huşû gözlerin sadece secde yerine bakıp sağa sola kaymaması şeklinde tezahür eder (Elmalılı, V, ). Esasen şeklî olarak saygı ifade eden herhangi bir davranış kalpteki saygı ve korku hissinden kaynaklanmadıkça dinî bir değer taşımaz ve dolayısıyla huşû olarak nitelenmez. Nitekim Hasan-ı Basrî, huşûun kalp için gerekli ve ondan ayrılmayan dâimî bir korku olduğunu (Mâtürîdî, I, vr. 20), Cüneyd-i Bağdâdî de kalplerin ileri derecede saygı ve sevgiden dolayı Allah'a boyun eğmesi (Kuşeyrî, s. ) anlamına geldiğini söylemiştir.

Bilhassa mutasavvıf müelliflerin kalbe ait fiillerden saydıkları huşû, her şeyden önce kişinin Allah'a karşı son derece saygılı olması, kendini O'nun huzurunda hissedip sükûnet ve vakar içinde boyun eğmesi şeklinde mânevî bir durum olduğuna göre yalnız belirli ibadetler esnasında değil hayatın her anında Allah'ın huzurunda kulun takınması gereken bir kulluk tavrı ve edebidir. Bununla birlikte huşû denince ilk akla gelen şey namazdaki duruştur. Çünkü namaz hem şekil hem de muhteva olarak kulluğun derinden yaşanmasına ve hareketlerle ifade edilmesine en uygun ibadettir. Bu sebeple namazın temeli huşû ve ihlâstır. "Gerçekten namazlarında huşû içinde olan müminler kurtuluşa ermiştir" (el-Mü'minûn 23/) meâlindeki âyet namazda huşûun önemini göstermektedir. Bundan dolayı Ebû Bekir el-Vâsıtî huşûu, "bir karşılık beklemeden Allah için tam bir ihlâsla namaz kılmak" şeklinde tanımlamıştır (Aynî, V, ). Bazı İslâm âlimleri namazdaki huşûu, kişinin namaza durduğu zaman sağında solunda kimlerin bulunduğunu bilmeyecek derecede kendisini ibadete vermesi şeklinde anlamışlardır (Mâtürîdî, II, vr. b). Gazzâlî namazdaki huşûun önemine işaret ederek, "Namaz kılan kimse rabbi ile gizli konuşur" (Buhârî, "Mevâḳīt", 8; "Ṣalât", 33) meâlindeki hadisi açıklarken namazın özü ve esası olan zikrin Allah ile konuşma anlamına geldiğini, gaflet içinde kelimeleri ve harfleri telaffuz etmenin ise Allah ile konuşma sayılamayacağını söyler. Çünkü âyet ve duaların anlamı düşünülmediği sürece kalp de gaflet içinde olacaktır. Bu sebeple namazda huşû olmayınca namaz sırt ve başın hareketinden, vücudun eğilip doğrulmasından ibaret kalır (İḥyâʾ, I, ).

Hz. Peygamber diğer ibadetlerde olduğu gibi namazda da huşûa çeşitli vesilelerle dikkat çekmiş, huşû halini zedeleyecek şekilde namaz kılanları ikaz etmiş, bizzat kendisi gözünün nuru saydığı namazda hem zihnini hem de bedenini gafletten ve gafilce hareketlerden uzak tutarak huşûda ümmetine örnek olmuştur. Hadis mecmualarında ve fıkıh kitaplarında namazın sünnetleri, âdâbı, mekruhları, namazı bozan şeyler vb. başlıklar altında bu ibadetin şekil ve ruhuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulmak mümkündür. Bazı fıkıh âlimleri huşûu namazın şartlarından kabul etmişlerse de büyük çoğunluk, huşûun irade dışı yönlerinin bulunduğu, kazanılmasının belli bir terbiye sürecini gerektirdiği, dolayısıyla her müslümanın namaz esnasında kalp huzurunu sürekli korumasının mümkün olmadığı gerçeğinden hareketle huşûun namazın şartlarından değil kemalini sağlayan sünnetlerinden olduğunu belirtmişlerdir. Bunun için de kişinin bütün kalbiyle Allah'a yönelerek her türlü dünyevî düşünceden uzak durmaya çalışması, okuduğu âyetlerin mânasını düşünmesi, secde yerine bakması ve gereksiz hareketlerde bulunmaması tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber de namazda ilâhî rızâ ve rahmete nâil olabilmek için yüzünü sağa sola çevirip bakmaktan, yani namazın ruhu olan huşûu zedeleyecek hareketlerden kaçınılmasını istemiş (Müsned, VI, , ; Ebû Dâvûd, "Ṣalât", ; Tirmizî, "Cumʿa", 59), ayrıca yemek hazırken namaza durmak (Buhârî, "Eẕân", 42; Müslim, "Mesâcid", 64), namaz vaktinin çıkması söz konusu olmadığı halde sıkışık abdestle namaz kılmak (Müslim, "Mesâcid", 67) gibi âdâba aykırı olan davranışlar namaz kılanın zihnini meşgul edeceğinden böyle durumlarda namaza başlamayı uygun bulmamıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Sual: Namazı huşûyla kılmak ne demektir?
CEVAP
Huşu, Allahü teâlâdan korkmak demektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Namazları cemaatle, huşû ve hudû ile kılmalı, çünkü insanı iki cihanda felaketlerden, sıkıntılardan kurtaracak, ancak huşû ile kılınan namazdır. İki âyet-i kerime meali:
(Namazlarını huşû ile [Kalbleri Allah korkusuyla dolu, tadil-i erkâna uyarak] kılan müminler, muhakkak felah buldu. [Kurtuluşa erdi, zafere kavuştu.]) [Müminun 1, 2] (1/85)

Namazın kusursuz olması, farzlarını, vaciblerini, sünnetlerini ve müstehablarını yerine getirmekle olur. Namazda huşû, yani her uzvun tevazu göstermesi, bu dört şeyi yapmaktır. Kalbin hudûu, yani Allah korkusu da yine bunları tam yapmakla olur. (Kalb hazır olmazsa, namaz da olmaz) hadis-i şerifi, kalbin, yukarıda bildirilen dört şeyin yapılmasında hazır olması, uyanık olması demektir. Yani bunların hepsinin yapılmasında gevşeklik olmamasına dikkat etmektir. (1/)

Namazın kabul olmasının şartı, haramlardan sakınmak, huşû ve takva ile kılmak ve malayaniyi terk etmektir. (Miftah-ul-Cennet)

Takva, bütün uzuvlarını haramdan ve mekruhtan korumaktır. Malayaniyi terk, dünya ve ahirete yaramayan işi terk etmek demektir.

Sual: Namazda huşuyu yakalamak için nelere dikkat etmeli?
CEVAP
Namazda huşuyu yakalamak için şunlara dikkat etmelidir:
Huzuru kalb: Okuduğunu düşünmek.
Tefehhüm: Okuduğunu anlamak.
Tazim: Saygı.
Heybet: Saygı ile korkmak.
Reca: Ümit.
Haya: Utanma.

Şimdi bunları açıklayalım:
Huzuru kalb: Meşgul olduğunu, okuduğunu düşünmek, dünya işlerinden kalbi ayırmak, tamamen meşgul olduğu işe, okuduğu Kur'ana kalbini bağlamaktır. Gönül başka düşüncelerden ayrılır, yaptığı işten gaflet etmez ve yalnız onu düşünürse, o zaman huzuru kalb hasıl olur.

Tefehhüm: Okuduğunu düşünüp anlamaktır. Çok kere kalb, söz ile hazır olur, fakat manasını düşünmez. Büyük zatların namaz esnasında anladığı öyle latif manalar olur ki, başka zaman hatırlarına bile gelmez, işte böyle kılınan namaz, her çeşit kötülükten alıkoyar. [Namaz kılarken okuduğunu anlamak lazım değildir. Ancak manasını biliyorsa, anlamaya çalışmalı. Yahut manasını bildiği sure ve âyetleri okumak daha uygun olur.]

Tazim: Bir âmir, mahiyetindekine bir şey emreder, o da, kalbi huzur içinde emredileni anlayıp yapsa da saygı duymayabilir. Onun için saygı tefehhümden sonra gelir. Yani Allahü teâlânın emrini saygı duyarak yapmak gerekir.

Heybet: Bu da tazimden sonra meydana gelen bir korkudur. Bu korku, yılandan, çıyandan korkmaktan farklıdır. Bu Allahü teâlânın sevgisini kaybetmekten meydana gelen bir korkudur.

Reca: Sevap beklemek demektir. Allahü teâlânın nimetlerini, rahmetinin bolluğunu, namaz kılanlara Cenneti söz verdiğini ve verdiği sözde durduğunu bilmektir. İnsan padişaha saygı gösterip korksa da bir mükafat beklemez. Halbuki Allah’ın azabından korktuğu halde, kıldığı namazdan sevap umar.

Haya: Kusurunu bilip, Allah’tan utanarak, namazı kusursuz kılmaya çalışmak gerekir. Namazda Allahü teâlâya karşı saygılı olabilmek için, Onun azamet ve celalini bilmesi, kendisini de, hakir, zelil ve Allahü teâlânın emrine boyun eğen adi bir kul olduğunu düşünmesi gerekir. Onun azametini bilmeyen veya inanmayan kimse Ona gerekli saygıyı gösteremez. Allah’a imanı daha parlak, daha kuvvetli olanın huşuu da kuvvetli olur. Hazret-i Âişe validemiz, (Resulullah bizimle konuşur, gülerdi. Ama namaz vakti gelince adeta bizi tanımazdı) buyurmuştur.

Namaz kılarken eğer kalbin namazda değilse, boş durmuyor; mutlaka dünyalık bir şey düşünüyordur. İnsan sevdiği şeyi çok düşünür. Bunun için Allah'tan başkasını seven kimse, namazda sevdiklerini düşünür, Allah’ı hatırlaması zor olur, namazda bile gaflet içinde olur.

Allahü teâlâ ne kadar iyi bilinirse, haşyet ve heybeti de o nispette artar. Hak teâlâ, Musa aleyhisselama, (Ya Musa! Beni andığın zaman vücudun titresin, huşu ve itminan içinde bulun. Dilin beni anarken kalbin başka yerde olmasın, aciz bir kulun efendisinin huzurunda durduğu gibi dur) diye vahy etmiştir.

Demek ki namaz kılarken gafletten uzak durmaya çalışmalıdır. Büyük zatlardan bazıları o derece huzur içinde namaz kılardı ki, safta dururken sağ ve solundakilerin kim olduğunu bilmezdi. [Hazret-i Ali’nin ayağına ok batınca, namazda çıkartılması hadisesi meşhurdur.]

Eshab-ı kiram, (İnsanlar kıyamette dünyadaki namazlarında gösterdikleri huzur, sükun ve namazdan aldıkları lezzet ölçüsünde haşrolurlar) buyururlardı. (İhya)

Dünya işlerini düşünmemek için
Sual: Namazda dünya işlerini düşünmemek için ne yapmalı?
CEVAP
Namazda dünya işlerini düşünmek, ihlâs noksanlığından ileri gelir. Buna sebep olan eksiklikleri gidermeye çalışmalı. Her iş, Allah rızası için yapılırsa, ihlâs elde edilir. Namaza başlarken, Allahü teâlâyı görür gibi, edeple namaza başlamalı ki, namaz hakiki namaz olsun. Eğer beden namazda, kalb başka yerde olursa, o namaz sahih olsa da, makbul bir namaz olmaz. Bunun için, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil’azîm)dedikten sonra namaza başlamak faydalıdır.

İslam Ahlakı kitabında da deniyor ki: İmama uyunca, imam Fatiha’yı okurken, (Sağımda Cennet ve solumda Cehennem, ensemde Azrail aleyhisselam, karşımda Beytullah, önümde kabir ve ayağımın altında Sırat, acaba benim sualim kolay olur mu? Ettiğim ibadet, ahirette başıma taç, yanıma yoldaş ve kabrimde ışık olur mu? Yoksa kabul olmayıp, eski bez gibi yüzüme vurulur mu?) diye tefekkür etmelidir. (Miftah-ül-cennet)

Namazda zihni toparlamak
Sual:
Namaz kılarken, zihni toparlayabilmek için, ne yapmak gerekir?
CEVAP
Mümin, Allahü teâlâdan korkar, Onun rahmetinden ümidini kesmez ve hatalarından dolayı utanır. Namazda bu hâlinden ayrılıyorsa, fikri dağınık ve vesvese mevcut demektir. Görmek, düşünmeye sebeptir. Bu bakımdan insanı meşgul edecek şeyleri, gözün gördüğü yerlerden kaldırmalı. Namazı mümkünse loş bir aydınlıkta kılmak iyi olur. Nakışlı seccade yerine, düz olanlar tercih edilmeli. Kıble duvarı sade olmalı, herhangi bir levha asılı olmamalı. Hep önüne bakmalı.

Namaza başlarken Allah'ın huzuruna durduğunu, bu huzurda gafil olmanın tehlikesini düşünmeli ve kıyametin korkunç manzarasını hatırlamalı. Kalbi meşgul eden, dünyevî istek ve arzulardır. Nefse ceza verip bunlardan kurtarmak gerekir. Ebu Talha hazretleri, bahçede namaz kılarken bir kuş daldan dala konup namazını şaşırtınca, büyük bir bahçesini sadaka olarak verdi. Namazının noksanına kefaret olsun diye böyle yaptı.

Nefsi çeşitli şekilde cezalandırarak kalbi toparlamaya çalışmalıdır. Tam huzura kavuşamıyorum diye mücadeleyi bırakmamalı. Bir bardak dolu zeytinyağına ne kadar su konursa, o kadar zeytinyağı dışarı dökülür, çünkü zeytinyağı suya göre hafif olduğu için suyun üstüne çıkar. İkisi birleşmez. Dünya sevgisiyle âhiretin kalbdeki durumu, zeytinyağı ile su gibidir. Bardak suyla dolu olunca, zeytinyağı orada bulunmaz. Dünya sevgisi kalbi kaplamışsa, vesveseden kurtulmak mümkün olmaz. Dünya sevgisi ne kadar azsa, kalb huzuru o kadar fazlalaşır. Demek ki, kalbi toparlayabilmek için, dünyanın faydasız şeyleri peşinden koşmamalı. İlim ve ihlâsla amel etmeye çalışmalı, göze çarpan ve kalbi meşgul eden şeyleri ortadan kaldırmalıdır.

Huşu ile namaz
Sual:
Huşu ile namaz kılmak için ne yapmalıdır?
CEVAP
Namazda mânasını biliyorsanız, okuduğunuzu düşünmek, iyi olur. Kendini Rabbinin huzurunda düşünmek ve o huzurda nasıl olması gerekiyorsa, öyle bulunmak çok iyidir. Kendinin son namazı olduğunu, son amelinin bu olduğunu, yahut kendini sırat üzerinde düşünüp kendini toparlamak, kibriya, azamet ve celâli huzurunda, kendini kartal pençesindeki serçe, yahut efendisinden kaçmış, yakalanıp tekrar efendisinin huzuruna götürülmüş köle gibi bilmek, yahut her an nimetleri içinde bulunduğu, her an kendisine muhtaç olduğu hakiki nimet sahibinin huzurunda nasıl durulursa, öyle durmak, hiç olmazsa, general karşısına çıkan bir er gibi bulunmak, namazda kalbi toparlamaya yardım eder. Dünyaya önem vermemek, işlerini mesele ve düşünce vesilesi yapmamak, geldiği gibi gider, ne olduysa öyle olur gibi, dünya hakkında hoşgörülü olup, namazda hep Rabbi ile olmak mühimdir gibi düşünceye sahip olmak faydalı olur.

Çay ve namaz
Sual: Bir gece, dînî kitap okuyorduk. Genç bir arkadaş, (Namazdan önce çayı içelim) dedi. Oradaki yaşlı biri, (Öyle söylenmez. Önce namazı kılalım, sonra rahatça çayı içelim) dedi. Hangisi daha uygundur?
CEVAP
Yaşlı kişi, namazın önemini belirtmek için öyle söylemişse de, gencin söylediği daha uygundur. Kalbi meşgul eden bir şey olursa, önce o şeyi hâlledip, sonra namaza durmalı. Çay, yemek gibi şeyler kalbi meşgul edebilir. Önce bunları hâlledip sonra namaz kılmak uygun olur. Yapılması gereken bir şeyler varken, rahat namaz kılınmaz. Gerekli işleri yaptıktan sonra, namaz kılmak daha rahat olur. Fıkıh kitaplarında, imrendiği yemeği kaçırmak korkusu, cemaate gitmemek için özür kabul ediliyor. Yani yemekten sonra namazı yalnız kılmak caiz oluyor. Yemek hazırken, namaz mekruh vakte girmeyecekse, önce yemek yenmeli. İki hadis-i şerif:
(Yemek hazırken namaza durmayın!) [Müslim]

(Akşam yemeği hazırsa, namazdan önce yemeği yiyin!) [Buhârî]

Camide çok ışık yakmak
Sual: Namazı loşta mı kılmak daha uygun, yoksa yoğun ışık altında mı?
CEVAP
Namazların huşu ve huzur içinde kılınması gerekir. Bunlara mani olacak şeyler ortadan kaldırılmalı. Mesela seccadenin renkli olması, fazla ışık buna mani olabilir. Atalarımız, namazların huşu ve huzur içinde kılınabilmesi için camilere büyük pencereler koymamışlar, loş yapmışlardır.

Cuma namazı için gittiğimiz camide, avizelerde yüzden fazla ışık yandığını gördük. Gündüz bu kadar çok ışığın yanması israf da olur. İsraf ise haramdır.

Namazdan önce ve sonraki tefekkür
Sual: Bir Müslümanın namaza durmadan önce ve namazda iken neleri düşünmesi ve ne hâlde olması gerekir?

Cevap: Konu ile alakalı olarak, Muhammed bin Kutbüddîn-i îznîkî hazretleri, Miftâh-ül-Cenne kitabında buyuruyor ki:
“Bir Müslümanın, ezan okunmaya başlayınca, İsrâfîl aleyhisselam sûru üfürüyor diye, abdeste kalkarken, kabrimden kalkıyorum diye, camiye giderken, mahşer yerine gidiyorum diye, müezzin kamet getirince, cemaat saf saf olurlarken, bu insanlar mahşer yerinde yüzyirmi saf olup, seksen safı, bizim Peygamberimizin ve kırk safı, diğer Peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir diye, imama uyduktan sonra, imam, Fatihayı okurken, sağımda Cennet, solumda Cehennem, ensemde Azrail aleyhisselam, karşımda Beytullah, önümde kabir ve ayağımın altında sırat var, acaba, benim sualim kolay olur mu? Yaptığım ibadet, ahirette başıma taç, yanıma yoldaş ve kabrimde çırağ, kandil olur mu? Yoksa kabul olmayıp, eski bez gibi yüzüme vurulur mu diye düşünmesi gerekir.”

Sual: Namaz kılarken, nelere dikkat edilir ve neler yapılırsa, namaz huşu ile kılınmış olur?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Namazları vaktinde kılmak ve vaktinde kıldığını bilmek şarttır. Namazda okunan Kur’ân-ı kerimi sünnet olan miktarda okumalıdır. Rükuda ve secdelerde hareketsiz durmak lazımdır. Çünkü, farz veya vaciptir. Rükudan kalkınca, öyle dik durmalıdır ki, kemikler yerlerine yerleşsin. Bundan sonra, bir miktar, bu şekilde durmak farzdır veya vacip yahut sünnet demişlerdir. İki secde arasında oturmak da böyledir. Bunlara çok dikkat etmelidir. Rükuda ve secdelerde tesbih en az üç keredir. Çoğu yedi veya onbirdir. İmam için ise, cemaatin hâline göredir. Kuvvetli bir insanın, sıkıntısı olmadığı zamanlarda, yalnız kılarken, rüku ve secde tesbihlerini, hiç olmazsa, beş kere söylemelidir. Secdeye giderken önce dizler, sonra eller, daha sonra burun, en sonra da alın konur. Dizlerden ve ellerden, önce sağdakiler yere konur. Secdeden kalkarken, önce alın kaldırılmalıdır. Ayakta iken, secde yerine, rükuda iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere veya kucağına bakılır. Böyle yapılırsa, kalp de, dünya düşüncelerinden kurtulabilir, huşu hasıl olur. Peygamber efendimiz böyle buyurmuştur. El parmaklarını rükuda açmak ve secdede birbirlerine yapıştırmak sünnettir.”

Sabır ile İlgili Hadisler ve Ayetler Nelerdir?&#;

Haberin Devamı

Yusuf Suresi, ayet: (Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o:) "Hayır" dedi. "Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın Kendisi'dir." 

Kehf Suresi, ayet: Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. 

Kehf Suresi, ayet: "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." 

Taha Suresi, ayet: Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin. 

Mearic Suresi, 5. ayet: Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. 

İnsan Suresi, ayet: Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkar veya nankör olana itaat etme. 

Nisa Suresi, ayet: İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. 

En'am Suresi, ayet: Andolsun senden önce de elçiler yalanlandı; onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini (va'dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi. 

Araf Suresi, ayet: Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi. 

Araf Suresi, ayet: Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları'na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik. 

Enfal Suresi, ayet: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. 

Yunus Suresi, ayet: Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. 

Hud Suresi, ayet: Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır. 

Hud Suresi, ayet: Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir. 

Hud Suresi, ayet: Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. 

Yusuf Suresi, ayet: "Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?" dediler. "Ben Yusuf'um" dedi. "Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz." 

Ra'd Suresi, ayet: Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. 

Ra'd Suresi, ayet: "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." 

İbrahim Suresi, 5. ayet: Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. 

İbrahim Suresi, ayet: "Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." 

İbrahim Suresi, ayet: Onların tümü-toplanıp (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: "Şüphesiz, biz size tabi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?" Dediler ki: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur." 

Nahl Suresi, ayet: Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. 

Nahl Suresi, ayet: Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın Katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak vereceğiz. 

Nahl Suresi, ayet: Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip, sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir. 

Nahl Suresi, ayet: Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır. 

Nahl Suresi, ayet: Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme. 

Kehf Suresi, ayet: Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. 

Kehf Suresi, ayet: Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." 

Kehf Suresi, ayet: (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" 

Kehf Suresi, ayet: (Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi. 

Kehf Suresi, ayet: Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" 

Kehf Suresi, ayet: Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?" 

Enbiya Suresi, ayet: İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi. 

Hac Suresi, ayet: Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. 

Mü'minun Suresi, ayet: "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." 

Furkan Suresi, ayet: Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir. 

Furkan Suresi, ayet: İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. 

Kasas Suresi, ayet: İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. 

Kasas Suresi, ayet: Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler. 

Ankebut Suresi, ayet: Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. 

Rum Suresi, ayet: Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah'ın va'di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler. 

Lokman Suresi, ayet: "Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir. 

Lokman Suresi, ayet: Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphesiz bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır. 

Secde Suresi, ayet: Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar Bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı. 

Ahzab Suresi, ayet: Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. 

Sebe Suresi, ayet: Onlar ise: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece Biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. 

Saffat Suresi, ayet: Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaAllah, beni sabredenlerden bulacaksın." 

Sad Suresi, ayet: Sen onların söylediklerine karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u hatırla; çünkü o, (her tutum ve davranışında Allah'a) yönelen biriydi. 

Sad Suresi, ayet: "Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma." Gerçekten, Biz onu sabredici bulduk. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. 

Zümer Suresi, ayet: De ki: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir." 

Mü'min Suresi, ayet: Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın va'di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et. 

Mü'min Suresi, ayet: Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler. 

Fussilet Suresi, ayet: Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. 

Fussilet Suresi, ayet: Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. 

Şura Suresi, ayet: Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. 

Ahkaf Suresi, ayet: Artık sen sabret; Resullerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi, Onlar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün, sanki gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamış(olacak)lardır. (Bu,) Bir tebliğdir. Artık fasık olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı? 

Muhammed Suresi, ayet: Andolsun, Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). 

Hucurat Suresi, 5. ayet: Eğer gerçekten, yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde (bu,) kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. 

Kaf Suresi, ayet: Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. 

Tur Suresi, ayet: "Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." 

Tur Suresi, ayet: Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. 

Kamer Suresi, ayet: Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret. 

Kalem Suresi, ayet: Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. 

Müzzemmil Suresi, ayet: Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl. 

Müddesir Suresi, 7. ayet: Rabbin için sabret. 

İnsan Suresi, ayet: Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. 

Beled Suresi, ayet: Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. 

Asr Suresi, 3. ayet: Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. 

Sabır ile İlgili Hadisler ve Ayetler Nelerdir

Secde ile İlgili Hadisler  

  • Ebu Malik el-Eş'arl'nin naklettiğine göre, Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur: " Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır " (M Müslim, Taharet, 1) 
  • Enes b. Malik (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sav) bir kabrin başında ağlamakta olan bir kadına rastladı ve 'Allah'tan kork ve sabret. ' dedi. Kadın, "Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!" diye cevap verdi. Hz. Peygamber'i tanımıyordu. Kendisine, onun Peygamber (sav) olduğu söylendi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber'in (sav) kapısına gitti, kapıda bekleyen herhangi bir görevli de yoktu. (Peygamber'in yanına girdi ve); "Seni tanıyamadım." dedi. Peygamber Efendimiz de, 'Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır.' buyurdu. (Bl Buhart, Cenfüz, 31; M Müslim, Cenaiz, 1 5) 
  • Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değil, bilakis öfke anında kendisine hakim olandır." (M Müslim, Birr, ) 
  • İbn Ömer'den nakledildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "İnsanlarla bir arada yaşayan ve onların eziyetlerine sabreden mümin, insanlarla bir arada yaşamayan ve onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha büyük ecre nail olur." (İM İbn Mace, Fiten 23; HM İbn Hanbel, II, 44) 
  • Ebu Sald el-Hudrl'den nakledildiğine göre, ensardan bazı kimseler Resulullah'tan (sav) (bir şeyler) istediler. O da verdi. Sonra tekrar istediler. Allah Resulü de yanındakiler bitinceye kadar verdi ve şöyle buyurdu: " Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir." (M Müslim, Zekat, ) 
  • Ebû Yahyâ Suheyb b. Sinân’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: "Müminin durumu ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına sıkıntı gelecek olursa ona da sabreder; bu da onun için hayır olur." (M Müslim, Zühd, 64) 
  • Enes b. Mâlik (ra) anlatıyor: Peygamber’in hastalığı ağırlaşıp da hayli sıkıntıya düşmeye başlayınca, Fâtıma (ra): –Vah babacığım, sıkıntın ne kadar da büyük, dedi. Bunun üzerine Resûlullah: –Bu günden sonra artık baban için sıkıntı yoktur, buyurdu. Peygamber ebediyete göçünce Hz. Fâtıma: –Babacığım, Allah’ın davetine icabet ettin. Vah babacığım, varacağın yer Firdevs bahçesidir. Babacığım, derdimizi artık Cebrail’e yanacağız, dedi. Peygamber defnedilince de Hz. Fâtıma: –Resûlullah’ın üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu, dedi. (B Buhârî, Megâzî, 84) 
  • Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Mümin bir kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse (sabrederse ve) Allah’tan ecir beklerse onun karşılığı cennettir.” (B Buhârî, Rikâk, 6) 
  • Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre o, Resûlullah’a veba hastalığını sormuş, Allah Resûlü de ona şöyle cevap vermiştir: " Veba, Allah Teâlâ’nın dilediği topluluğa gönderdiği bir çeşit azaptı. Allah, onu Müminler için rahmet kıldı. Veba hastalığına yakalanan, sabredip ecrini umarak ve başına Allah’ın yazdığından başka hiçbir şey gelmeyeceğini bilerek memleketinde kalan kimse, şehit sevabına nail olur. " (B Buhârî, Tıb, 31) 
  • Enes’in (ra) Resûlulah’tan şöyle işittiği nakledilmiştir: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir kulumu sevgili gözlerini kaybetmekle sınadığımda, eğer sabrederse gözlerine karşılık onu cennete koyarım.” (B Buhârî, Merdâ, 7) 
  • Atâ b. Ebû Rebâh’tan rivayet edilmiştir: İbn Abbâs (ra) bana: –Cennetlik bir kadını sana göstereyim mi, dedi. Ben de: –Evet, (göster) dedim. O: –İşte şu siyahî kadındır. Bu kadın Peygamber’e geldi ve: –Saram tutuyor ve bedenim açılıyor, benim için Allah’a dua etsen, dedi. Peygamber : –İster sabret, cennetlik ol; istersen, sana afiyet vermesi için Allah’a dua edeyim, dedi. Bunun üzerine kadın: –Öyleyse sabredeyim, fakat bedenim açılıyor. Hiç değilse bedenimin açılmaması için dua buyur, dedi. Peygamber de onun için dua etti. (B Buhârî, Merdâ, 6; M Müslim, Birr, 54) 
  • Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle demiştir: "Allah, Müslüman’ın vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar meşakkat, hastalık, endişe, keder, acı ve kaygı gibi musibetleri, onun günahlarına kefâret kılar." (B, B Buhârî, Merdâ, 1; M Müslim, Birr, 50) Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Allah hayrını dilediği kimseye, –günahlarına kefâret olsun diye– musibet verir. (B Buhârî, Merdâ, 1) 
  • Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle demiştir: "Allah Teâlâ, bir kulunun iyiliğini dilerse onun cezasını dünyada verir. Eğer bir kulunun kötülüğünü dilerse günahı karşılığı onu dünyada cezalandırmaz; kıyamet gününde cezasını tam olarak verir." Yine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mükâfatın büyüklüğü, sıkıntının büyüklüğü nispetindedir. Allah Teâlâ bir topluluğu severse onları sıkıntıya uğratır. Kim hâline razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de başına gelenden dolayı öfkelenirse gazaba uğrar." (T Tirmizî, Zühd, 56) 
  • Süleymân b. Surad’dan (ra) rivayet edildiğine göre o, şöyle diyor: Peygamber ile birlikte oturuyordum. İki adam birbirine sövüp hakaret ediyordu. Birisinin yüzü kıpkırmızı olmuş ve boyun damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlullah şöyle dedi: Ben bir söz biliyorum ki eğer bu kişi onu söylerse üzerindeki hâl ondan gider; eğer, “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.)” derse üzerindeki hâl ondan sıyrılır, dedi. Adama, Peygamber , “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” dedi, diye söylediler. (B Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11; M Müslim, Birr, ) 
  • Ebû Yahyâ Üseyd b. Hudayr (ra) anlatıyor: –Ey Allah’ın Resûlü, filan kimseyi vali tayin ettiğiniz gibi, beni de vali tayin etmez misin, dedi. Peygamber : –Siz benden sonra adam kayırma gibi durumlarla karşılaşacaksınız, bana (âhirette) havuz başında kavuşuncaya kadar sabredin, buyurdu. (B Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 8; M Müslim, İmâre, 48) 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası