sanat yapı konkordato / Kriz sanata da sıçradı: Bali Müzayede konkordato başvurusu yaptı – Sendika.Org

Sanat Yapı Konkordato

sanat yapı konkordato

Mali yapısı bozulduğu gerekçesiyle 3 aylık geçici konkordato ilan eden yapı market zinciri Praktiker'e, bir yıllık daha konkordato süresi verildi.

1979 yılında Almanya'da 4 mağazayla organize perakende ev geliştirme alanında faaliyet göstermeye başlayan ve 1997'de giriş yaptığı Türkiye'de 16 mağazası bulunan Praktiker'in şirket hisseleri, 2014 yılında Hasan Yalçın'a ait Uygulama Yapı Marketleri AŞ'ye devredildi.

Mali durumun bozulması ile bazı alışveriş merkezlerinde kiraların ödenemez duruma gelmesi ve tedarikçilerden oluşan şirketlerle kredi çekilen finans merkezlerine ödeme yapılmasında sıkıntı çekilmesi üzerine şirket yetkilileri, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne başvurarak, mali yapı düzelene kadar konkordato talebinde bulundu.

Praktiker Perakende Mağazacılık AŞ, Uygulama Yapı Marketleri AŞ ve Hasan Yalçın adına avukatlar aracılığıyla mahkemeye sunulan dilekçede, İcra İflas Kanunu'nun (İİK) 285 ve Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 286. maddelerindeki hükümler gereği, ödeme güçlüğüne düşen şirketlere, alacaklılarıyla konkordato akdetmesini sağlamak amacıyla konkordato mühleti verilmesi ve ihtiyati tedbir konulması talep edildi.

'BORCA BATIKLIK HALİ SÖZ KONUSU DEĞİL'

Dilekçede, ortağı Hasan Yalçın olan şirketin sermayesinin 31 Aralık 2018 tarihinde 5 milyon lira olduğu ve tamamının ödendiği belirtilerek, konkordato talebinin gerekçeleri şöyle sıralandı:

"2018 yılı şirket için tam bir atılım yolu olarak planlandığından o yıl mayıs ayında İzmir'de 3 bin 600 metrekare, ağustos ayında Kayseri'de 5 bin metrekare, ekim ayında Ankara Bilkent AVM'de 2 bin 800 metrekare, kasım ayında İstanbul Torium AVM'de ve Gaziantep'te de 3 bin 400 metrekare olmak üzere 5 yeni büyük mağaza açılışı gerçekleştirilmiştir. Kriz döneminde yapılan bu yatırımlar, şirketin işletme sermayesi ihtiyacının artmasına neden olmuş, fakat 2018 yılı ikinci yarısında derinleşen likitide krizi sebebiyle kredilerde daralma yaşanmış ve şirket yeterli işletme kredisini temin edememiştir. Döviz kurlarındaki artışlar, özellikle dövize endeksli ürün ve demirbaşların fiyatlarındaki beklenmeyen aşırı fiyat artışları, yatırım maliyetlerinin artmasına yol açmıştır. Yatırım döneminde yüksek faiz oranlarıyla kredi kullanılması da şirketin finansman giderlerinin artmasına ve karlılığın düşmesine yol açmıştır. Ekonomik kriz ve inşaat sektöründeki durgunluk nedeniyle yapı market ve ev geliştirme ürünlerine talep azalmıştır. Karlılığı azalan şirketimizin nakit akışı bozulmuş ve muaccel borçlarını ödeyemez duruma düşmüştür. Borca batıklık hali söz konusu olmamakla birlikte, nakit sıkıntısının ilave tedbirler olmadan aşılamayacağı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, İİK'nın 285. maddesinde tanımlanan, 'borçlarını vadesi geldiği halde ödeyememe ve ödeyememe tehlikesi altında bulunmak' durumu gerçekleşmiştir. Bu tespit üzerine yönetim kurulu, 21 Şubat 2019 tarihli toplantısında oy birliğiyle mali durumun iyileştirilebilmesi ve faaliyete devam edilebilmesi için konkordato talebinde bulunulmasına karar vermiştir."

VERİMSİZ MAĞAZALARIN KAPATILMASI TAAHHÜDÜ

Konkordato süresi verilmesi halinde şirketin 2019 yılı sonuna kadar 75 milyon, 2020 yılında 87 milyon 750 bin, 2021 yılında 102 milyon 667 bin, 2022 yılında 120 milyon 120 bin ve 2023 yılında da 140 milyon 541 bin satış (ciro) yapmasının öngörüldüğü belirtilen dilekçede, bu satışlar için gerekli mal alım maliyetinin sektördeki mutat uygulama çerçevesinde satışlarından sağlanacağı ve müşteri yoğunluğu, metrekaresi düşük olan, yüksek karlılık üretmeyen kimi alışveriş merkezlerindeki verimsiz mağazaların kapatılmasının planlandığı ifade edildi.

Şirketin toplam mal varlığının 12 milyon 490 bin lira, toplam borcunun da 38 milyon 407 bin lira olduğu bilgisi verilen dilekçede, şirket ve gerçek kişiler lehine 3 aylık geçici mühlet kararı verilmesi, birer geçici konkordato komiseri atanması, şirket varlığının korunması amacıyla konkordato mühleti sonuna kadar şirkete karşı icra ve iflas yoluyla takip başlatılmasının engellenmesi ve başlatılmış tüm icra takiplerinin durdurulması talep edildi.

Talebi kabul eden İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, hazırladığı tensip tutanağıyla Uygulama Yapı Marketleri AŞ hakkında, İİK'nin 287. maddesi gereğince, 27 Şubat 2019'da başlamak üzere 3 ay süreyle geçici mühlet verilmesine ve 3 kişilik konkordato komiseri atanmasına hükmetti.

Komiserlerin şirket durumunu mahkemeye bildirmesi ve şirketlerin rayiç değerlerine görev borca batık olup olmadığının tespit edilmesini de kararlaştıran mahkeme, evvelce başlamış takiplerin durdurulması, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz kararlarının uygulanmaması ve şirketlerin geçici komiser heyeti nezareti altında işlerine devam etmesine yönelik karar da aldı.

İLK DURUŞMAYA 61 ALACAKLI ŞİRKET AVUKATI KATILDI

Davanın 29 Nisan'daki ilk duruşmasına, banka ve faktoringlerin de aralarında bulunduğu alacaklı 12 finans şirketi ve tedarikçilerle AVM'lerin de yer aldığı 49 alacaklı şirketi temsilen avukatlar katıldı.

Davacı avukatları yeniden mühlet verilmesini talep etti. Finansman kuruluşlarından ikisinin avukatları, mühlet talebinin kabulüne karar verilmesini isterken, diğer tüm alacaklı avukatları konkordato mühlet talebinin reddine karar verilmesi ve tedbirlerin kaldırılması talebinde bulundu.

Aynı duruşmada, Tepe Emlak, Arena Park AVM ile Forum Kayseri, Multi Erzurum ve Multi Gaziantep AVM avukatları, kiracı konumunda olan Praktiker'in, kira, aidat, elektrik ve su tüketim bedelleri ödemeden gelir elde ettiğini, komiser raporuna göre hiçbir ödeme yapılmadığını savunarak, tedbirin kaldırılması ve taşınmazların AVM yönetimlerine teslimini istedi.

Geçici konkordato komiser heyetinin tüm taleplerle ilgili nihai raporlarını sunmasının beklenmesine hükmeden mahkeme heyeti, duruşmayı 17 Mayıs'a erteledi. Bu duruşmada mahkeme, konkordato geçici mühletini de 27 Mayıs'tan sonra başlamak üzere 45 gün süreyle uzatan mahkeme, duruşmayı temmuz ayına erteledi.

Bu ay gerçekleşen duruşmada 6 alacaklı şirket müdahillik talebinde bulundu. Konkordato komiser heyetinin 10 Haziran'da nihai nitelikte 85 sayfalık raporunu sunduğu duruşmada söz alan davacı ve 13 alacaklı şirket avukatları, davacılara kesin mühlet verilmesini, diğer alacaklı avukatları ise geçici mühletin kaldırılmasını ve konkordato talebinin reddine karar verilmesini istedi.

Davacı şirketlere 1 yıl süreyle ayrı ayrı konkordato kesin mühleti verilmesine ve komiser heyetinin görevinin devam etmesine karar veren mahkeme, konkordato projesinin gerçekleşmesine ve konkordato amacına katkı sağlayacağını dikkate alarak, Axix AVM, Biz Cevahir AVM, Taurus AVM, Atlas Park AVM, Adıyaman Park AVM ve İst Marina AVM mağazalarının kapatılmasına izin verilmesi, mağazaların sürekli borç ilişkisi doğuran kira sözleşmelerinin sona ermesi taleplerine onay verilmesine yönelik hüküm kurdu.

Çağdaş sanatın konkordato atmosferi

Günümüz sanatında gerek sanat 'pratisyenleri', gerekse 'teorisyenler', bağlı oldukları galeri, müze, inisiyatif, kurum veya dernek ile eğitim kurumunun kendilerine dolaylı dolaysız dayattıkları ideoloji, muhafazakârlık, kurum kimliği veya sözde 'çalışma ilkeleri'nin dışına çıkmaz veya çıkarılmaz hale getiriliyor. Büyük bir pişkinlik içinde veya 'Aman canım, hele hele şu devirde bana bir şey olmasın da...' zihniyetiyle, bu duruma gıkını çıkarmayan veya buna mecbur kılınmış birçok kültür ve sanat emekçisi bulunuyor. Son yıllarda yaşanan KHK vakaları veya tutuklu sanatçı, gazetecilerin hikâyeleri de buna örnek verilebiliyor.

Tabii, işin ucunda, konkordatonun bir 'fiilî' hali diyebileceğimiz, tüzel kişiliğin aylık belli maddî miktarlarla yaratıcı-üretici kesimi, güzel kişiliği alenen kendine bağımlı kılma lüksü var. Bildiğimiz gibi kısaca, 'konkordato' bir şirketin borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmesi, bunu ilân etmesi ve sonrasında alacaklıların, alacaklarına belli bir plana göre tahsil için kendi aralarında yaptıkları anlaşmaya deniyor.

Bu açıdan yorumlamaya kalkınca, bizde de eğitim kurumları, müze, galeri veya yayınevleri ya da kültür sanat alanının hemen hemen tüm kolları, çalışan kültür emekçilerini, süre giden krizi mazeret ettikleri büyük yoksunluklar parantezinde ekonomik ve etik olarak rehin tutuyor.

Tam bir ara bölge diyebileceğimiz basının bugün geldiği nokta ise, zaten hepimizin malûmu. Taraflar giderek keskin, uzlaşmaz, ketum, radikal hale getiriliyor. Herkes müziğin sesini açıyor, ama kimse kimseyi ne dinliyor, ne uyarıyor veya ne de tenezzül edip, ötekinin maksadına odaklanıyor.

Bu yüzden, en azından insan hakları ve demokrasi gibi parantezlerde, uzlaşma veya çözüme yönelik 'organik' hakikat veya özgün yaratı örneklerine erişinceye değin, belleğimiz ve duyularımızı mevcut imge ve enformasyon kirliliğinden, sahtekârlığından defalarca arındırmamız gerekiyor.

Bu da, samimi, hakiki 'freelance' bilgi, kültür ve eleştiri üretiminin daha başta kısırlaşmasına, böylece de kimsenin kimseye bulaşmaksızın aynı 'teraneyi sürdürmesine' neden oluyor. Böylece de kültür ve sanat ile bilgi üretiminde varlık gösteren kişilerin hak, birikim ve eylemleri, kurum veya tüzel kişiliklerin neredeyse mülkiyetine geçmiş bulunuyor. Yaratıcılık, doğmadan barkodlanıyor, öldürülüyor.

Güzel sanatların mevcut 'konkordato' atmosferini biraz daha deşmek üzere, 'tüzel' sanatlardan, farklı bakış açılarına dayalı olarak vermeye çalışacağım bir iki sorgulayıcı örnekle, bu haftaki gevezeliğimizi netleştirelim:

A sanatçısı, ekseriyetle devletin, dini vakıf veya kurumlar ya da burjuvanın satın aldığı yerli-yabancı B müzesinde veya koleksiyonunda bir yapıtı bulunduğu için ilgili müzenin eleştirisini veya muhalefetini, verdiği söyleşi, kayıt altına aldığı her türlü entelektüel bilgi ekseninde ne ölçüde cesaret ve şeffaflıkla yapabiliyor?

A sanatçısı, B müzesinde bir yapıtı bulunduğu için her mecliste ilgili müzenin veya temsil ettiği tüm tüzel kişiliklerin 'kör gözüm parmağına' hak savunucusu olmak zorunda mı?

A sanatçısı, demediğini bırakmadığı bu 'büyük resimde' yine dolaylı veya dolaysız ilişkiler yoluyla B müzesinde/koleksiyonunda dahil olan emeğinin teşhirine göz yummakla, bir 'sahtekâr', bir 'işbirlikçi' mi sayılmalı?

Kültür ve sanat alanında binbir sıkıntı içinde hizmet veren B dergisi, gazete veya sosyal medyası, periyodik gündemini tıpkı basının maruz kaldığı ekonomik, etnik ve siyasal bağımlılıklara göre üretmeye mecbur mu? Yazar ve eleştirmenlerine 'editoryal müdahale' adı altında, 'bunu yapmazsan yok sayılırsın, aç bırakılırsın,' mealinde bir kibarlık ile içerik dayatma hakkına sahip mi?

C yazarı, sanatçısı veya teorisyeni, Türkiye dışındaki üretimi ve yansıttığı politik, estetik ve akademik kimlik ile ülke içindeki arasında yüzde yüz bir tutarsızlık olduğunu bildiği halde böyle davranmaya devam etmek zorunda mı?

A koleksiyoneri, küratörü veya sanatçısının, zaten piyasa rekabeti ile kavrulan narsisist/egosantrik dokunulmazlığını aşmak için, PR 'prezervatifi' kullanılmayan açıklık, yabanıllıkta, özellikle de bu figürlerin rızası dahlinde nasıl bir medeni iletişim ve eleştiri zemini kurulabilir?

A sanatçı, mimar, tasarımcı, küratör veya eleştirmeni aynı anda dört-beş kurumla çalışıp, bir yandan bağımsızlığını nasıl ispatlar?

Bunları düşündüm, çünkü geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. İlber Ortaylı Kültür ve Turizm Bakanlığı Danışmanı oldu.

Düşündüm, çünkü Ortaylı, Aydın Doğan'ın vaktiyle sahip olduğu, şimdilerde ise hükümete yakınlığı ile bilinen medya grubunun 'amiral gemisi' Hürriyet gazetesinde iki yıl önce bir yazı kaleme almıştı.

MSÜ Çağdaş Sanat Müzesi

Ortaylı, şu an Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bünyesinde inşası devam eden 'Çağdaş Sanat Müzesi'ni , Tophane Nusretiye Camisi üzerinden yazdığı satırlar arasında, kendisi de aynı üniversitenin ilgili bölümünden 1986'da mezun mimarı Emre Arolat'ı, ismini anmaksızın şöyle eleştirmişti:

“Bu yapı 1826’da inşa edilmiştir. II. Mahmud Han’ın İstanbul halkına hediyesidir. Osmanlı barokunun hatta rokokosunun temsilcisi sayılabilir. Mimarı, Amira sınıfından Kirkor Balyan’dı. Bizim çocukluğumuzda dahi Tophane’nin egzotik görünümünün bir parçasıydı. Derken Menderes devrinin kaba binaları rıhtımı doldurdu.”

“Hâlâ yıkılamayan antrepolarla denizcilik bankasının çürümüş tesisleri ne zaman ortadan kalkacak derken, bu millete güzel sanatlar ve mimariyi öğretmesini istediğimiz Mimar Sinan Üniversitesi, bir garip binayı getirdi, caminin yanına dikti.”

Sancaklar Camii

Camii demişken, Büyükçekmece Belediyesi ve Sancak Grubu işbirliğiyle Emre Arolat Mimarlık’ın projesi olarak yaptırılan Sancaklar Camii ise, RIBA Uluslararası Mükemmellik Ödülü’nü (2018) Royal Institute of British Architects’den (RIBA) aldı ve en iyi 20 yapıdan biri oldu. Bu yapı, Arolat tarafından Hz. Muhammed'e ilk vahyin gönderildiği Hira mağarasından esinlenerek üretilmişti.

Arolat, yakın geçmişte bu yapı ile ilgili kapsamlı bir söyleşi de vermişti.

Ve müze, mimarlık ve ekol demişken bir iki soru-yanıt daha sorayım:

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi - Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu (1883) olarak bilinen ressam, arkeolog, müzeci, hukukçu ve tarihçi Osman Hamdi Bey'in "Kaplumbağa Terbiyecisi" tablosunun 1906 versiyonu, bugün, Pera Müzesi'nin baş köşesinde yer alıyor.

Kendisinin bu tabloyu 1869 tarihli, Belma Simavi koleksiyonunda yer alan bir Japon gravür yapıtından esinle ürettiği de bugüne uzanan yorumlar arasında başı çekiyor. Bu arada Açık artırma usulünce 2004'te yapılan müzayedede TMSF'nin satışa çıkardığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" 5 milyon liraya Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi tarafından satın alınmış idi. Yapıtın bugünkü değerinin ise 15 milyon TL olduğu düşünülüyor. Eserin ikinci versiyonu ise Simavi koleksiyonunda ve yaklaşık değerinin 6 milyon TL olduğu tahmin ediliyor.

Mihrap, Osman Hamdi Bey

Buradan hareketle, böylesi 'ulusal' bir değer olarak kabul ettiğimiz Osman Hamdi Bey'in 1901 tarihli 'Mihrap' tablosunun şu an hangi koleksiyonda olduğu ise meçhul, bilindiği gibi bu tabloda, genç, başı açık, saray kostümlü, alımlı bir kadın, yerdeki eski Türkçe - kimi rivayete göre dinî metinlerin yer aldığı - bir atmosferde betimlenmişti.

Prof. İlber Ortaylı ve tüm hüküm sahiplerinin, bu tabloyu hangi müze ve atmosferde yerli ve millî hafızamıza mal edeceklerini halen merak etmekteyim.

'Büyük tablo'ya bu hafta da bir iki örnek üzerinden, buradan bakalım istedim: 'Mihrap'ım diyerek, meraklısına 'çıkan kısmın özetini' de şöyle iletelim.

Semerkand Yapı konkordatodan çıktı, yeni projeler için işbirliği yapmaya başladı

Sahip olduğu mal varlığı, borçlarından çok daha fazla olan şirketin sahibi, “Esasında bizim konkordatoya başvurumuz bir yol kazası oldu. Danışmanlarımızın yanlış yönlendirmesi oldu. Şimdi çok daha güçlü bir konumdayız” dedi. 40 milyon liralık sermayesi ile konut sektörün önemli oyuncularından biri konumunda olan semerkand yapı da benzer bir yola başvurdu. Ancak şirket, tahmin edilen de kısa bir süre içinde konkordatodan çıktı.  Bakırköy 1. Asliye Tic. Mahkemesine sunulan bilirkişi raporları da şirketin konkordatodan kısa sürede çıkmasına zemin sundu.

MAL VARLIĞI 600 MİLYON
Hazırlanan raporlarda şirketin varlıkları arasında yer alan Beyoğlu’ndaki Palazzo Donizetti Otel, Semerkand Line Bakırköy, Semerkand Line Beylikdüzü, KozzAnkara, Esenyunt Home Ofis, ile Bahçeşehir ve Boğazköydeki arsalara ilişkin tek tek rapor hazırlandı ve mahkemeye sunuldu. Hazırlanan raporlara göre söz konusu varlıkların piyasa değeri 600 milyon liraya yakın.

YOL KAZASI YAŞADIK
Semerkand Yapı A.Ş’nin patronu Çetin Çapan, şirket adına yapılan konkordato başvuruları için “Bir yol kazası oldu” yorumunda bulundu. Danışmanlarının kendilerini yanlış yönlendirdiğini kaydeden Çapan “Tüm dünya ekonomisi zorlu bir süreçten geçiyor. Türkiye ekonomisi de son 2 yıldır sancılı. Ancak bizim şirketin mali yapısı oldukça güçlü. Bunu hazırlanan bağımsız bilirkişi raporları da teyid etti. Şirket olarak ekonomiye katma değer yaratmaya, istihdam katkısı sunmaya devam edeceğiz. Bunu önümüzdeki yakın zamanda çok daha güçlü bir biçimde yapacağız. Hem ulusal, hem uluslararası bir dizi büyük firma ile önemli projelerimiz hayata geçecek” diye konuştu.

# semerkand yapı# konkordato

İlginizi Çekebilir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır