gece ruyalanmak icin ne yapilmali / Uykuda Boşalma Nasıl Önlenir - wikiHow

Gece Ruyalanmak Icin Ne Yapilmali

gece ruyalanmak icin ne yapilmali

rüyalanmamak için ne yapılmalı ne demek?

  • Yeterli Uyku Alın: Rüyalanmamak için düzenli ve yeterli uyku alın. Vücudunuzun dinlenmiş olması, rüyalanma olasılığını azaltacaktır.

  • Stresi Azaltın: Stres, rüyalanmanın en büyük tetikleyicilerinden biridir. Bu nedenle, stresi azaltmak için meditasyon, yoga, nefes egzersizleri, yürüyüş gibi rahatlama teknikleri yapabilirsiniz.

  • Sağlıklı Beslenin: Sağlıklı beslenmek, vücudunuzun denge ve huzurunu korumanıza yardımcı olur. Bu da rüyalanma olasılığını azaltır.

  • Gece Geç Saatlerde Kafeinli İçeceklerden Kaçının: Kafeinli içecekler uykunuzu etkileyebilir ve rüyalanma olasılığını artırabilir. Bu nedenle, özellikle gece geç saatlerde kahve, çay, enerji içecekleri gibi içeceklerden kaçının.

  • Uyku Öncesi Rahatlayın: Uyumadan önce rahatlayarak, zihninizi sakinleştirin ve uyumaya hazırlayın. Bunun için, kitap okuma, müzik dinleme, banyo yapma gibi aktiviteler yapabilirsiniz.

  • Günün İçinde Dikkat Edebilirsiniz: Gününüzü dikkatli geçirerek, zihninizi meşgul edin. Böylece, uykunuzda yaşayabileceğiniz rüyalara odaklanmak yerine, güncel olaylarla ilgili düşüncelerle uykuya dalabilirsiniz.

  • kaynağı değiştir]

    Gece emisyonları sırasında üretilen ejakülatın toplanmasındaki zorluk nedeniyle, nispeten az sayıda çalışma ejakülat yapısını incelemiştir.[2][3] İdiyopatik anejakülasyonu (nedeni belirsiz boşalamama durumu) olan 10 erkeğin gece emisyonu örneklerinin incelendiği bir çalışmada, meni konsantrasyonunun aynı erkeklerden penil titreşim stimülasyonu ile elde edilmiş meni örnekleri ile eşit olduğu bulunmuştur. Gece emisyon örneklerindeki spermlerin hareketliliği ve normal morfolojiye sahip olma oranları ise daha yüksek çıkmıştır.

    Sıklık[değiştir kaynağı değiştir]

    Antik Roma'da gece emisyonu, De rerum natura adlı eserde Lucretius tarafından belirtildiği üzere oldukça doğal olarak algılanmıştır:

    Olgun yaşın yumurtalarda yarattığı tohum

    Başlarsa ergenlik çağında çıtırdamaya, dıştan

    Özdeşler gelir türlü gövdelerden, yaklaşır

    Ergin delikanlıya, çıkar ortaya çiçeklenen

    Bir renk, bir güzel yüz. İşte bunlar, tohumla

    Dolmuş, şişmiş damarları uyarır, başlar

    Sevişmede görülen boşalma, bir akıntı kirletir

    Üstünü, gelişmişse, beslenmişse gövdemiz uyanır

    Olgunluk evresinde yumurtalarda tohum. Nesneler

    Değişik uyarılar, kımıldamalar yapar.

    —Titus Lucretius Carus, De rerum natura

    Yahudi ve Samârîlik[değiştir

    Ergenlikte Cinsel Gelişme

    ergenlikErgenliğe giriş, buluğ döneminden 1-1,5 yıl önce karşı cins ve cinsel sembollerle ilgilenme, daha kadınsı veya erkeksi tavırlar geliştirme ve iştah artışı ile başlar. Buluğ öncesi denen bu dönem kızlarda erkeklere göre 1-2 yaş erken olur ve ortalama 10 yaş civarında gerçekleşir.

    Cinsel gelişme, üreme organlarındaki değişimleri içeren primer (birincil, esas) cinsel gelişmeler ve beden yapısında, seste değişiklikler, sivilce artışı, bıyık ve sakal çıkması, genital organ ve koltuk altlarında kıllanma, ter bezlerinin çalışması, göğüslerde tomurcuklanma, cinsel içerikli rüyalar görme gibi değişimleri içeren sekonder (ikincil, ilave) cinsel gelişmeler başlıkları altında incelenir.

    Kızlarda en önemli cinsel değişiklik adet kanamasıdır ve ilk adetten yaklaşık 1 yıl sonra yumurtlama başlayacaktır. Menarş olarak isimlendirilen ilk adet kanaması ülkemizde ortalama 12-13 yaşlarında gerçekleşir. Ergen kısırlığı olarak adlandırılan ilk 1 yılda kanama periyodları düzensizdir ve ovulasyon (yumurtlama) olmamaktadır. İlk ay hali (menarş) kızların psikolojik dünyalarında önemli bir noktadır.

    Erkeklerde ise ortalama 13-14 yaşlarında testis ve penis büyümesi ve sperm üretiminin başlaması birincil cinsel gelişmeleri oluşturur.

    Kızlarda omuzların yuvarlaklaşması, göğüs ve kalçalarda yağ miktarının artması, göğüs uçlarının belirginleşmesi, erkeklerde ise göğüs kafesi ve omuzların genişlemesi, kol ve bacak kaslarının gelişmesi, yüzün erkeksi bir görünüme kavuşması, ikincil bedensel cinsel gelişmelerdir.

    Seste önce çatallaşma sonra kalınlaşma erkek çocuklarına özgü cinsel gelişme basamağıdır. Ergen bu dönemde ses tonunu ayarlayamaz. Bunu takiben önce bıyıklarda belirginleşme, sonrada şakak kemikleri altında ilk sakallar gözlenir.

    Yağ bezlerinin fazla çalışmasına bağlı yüzde sivilce ve akne oluşumu, ter bezlerinin çalışmasının artmasına bağlı sık terleme ve vücut kokusunun bebeksi tarzını kaybederek belirginleşmesi, kasık ve koltukaltı kıllanması her iki cinste de gözlenen ikincil cinsel gelişmelerdir. Genital kıllanma kızlarda tepesi yukarıda üçgen tarzında iken, erkeklerde ters üçgen biçimindedir.

    Erkeklerde adem elması denen gırtlak boğumunun kıkırdaklaşarak görünür hale gelmesi, göğüslerde geçici ağrılı büyüme ve sertleşmeler, cinsel içerikli rüyalara bağlı gece boşalmaları tipiktir. Yeterince bilgilendirilmeyen ve cinselliğin ayıp, yasak, günah gibi algılandığı ailelerde yetişen erkek çocuklarında gece boşalmaları (ihtilam olma) tedirginlik yaratarak stres kaynağı olabilir.

    Erkeğin en önemli aşamalarından biri cinsiyet rolünün benimsenmesidir. Bu rol doğumdan itibaren renkler, giysiler, saç kesimi, oyuncak seçimi ile ebeveynleri tarafından çocuğa verilmeye başlamaktadır. Çocuklar da etraflarını gözlemleyerek cinsiyet rollerini taklit etmekte, anne babalar da bilinçli ya da bilinçsiz olarak cinsiyetlere has davranışları ödüllendirerek bu ayrımı pekiştirmektedir. Akranlar da oyun sırasında erkeksi ve kadınsı rollerin öğrenilmesinde rol oynarlar. Yazılı ve görsel medyanın cinsel roller üzerindeki mesajları aşikârdır. Şema teorisi, içsel dürtünün cinsiyet temelli sosyokültürel kalıp ve standartlara uyum sağlamak üzere yönlendirildiğini belirtmektedir. Yani gerek cinsiyete ait rollerimiz, gerekse dinsel, etnik, toplumsal ve gruplara bağlı bütün kalıp ve yargılarımız, kültürel değerlendirmelere ve öğrenmeye bağlıdır. Bu da gelişmiş ülkelerdeki kadın ve erkeklerin gelişmemiş ülkelerde yaşayan kadın ve erkeklere göre kendilerini birbirlerine benzer algıladıklarını, kadına ve erkeğe eşit rol biçen toplumlarda kadın- erkek davranış farklarının azaldığını, gelişmiş toplumlarda ve Hristiyanlığa mensup ülkeler de kadın cinayetlerinin azlığını açıklamaktadır.

    Kız- erkek arkadaşlıkları da çocukluktan ergenliğe belli bir seyir izlemektedir. Bebeklerin ilgileri ilk yıllarda annelerine ve yakın çevrelerine yönelik iken, okul çağına kadar kız ve erkek çocuklar birlikte oynarlar. 7-8 yaşlarından itibaren kızlar ve erkekler arasında gruplaşmalar gözlenir. 10-11yaşlarında bu doruk noktasına ulaşır ve zıtlaşmalar kavgaya dahi varabilir. Ergenliğe girişle birlikte, ortalama 11 yaşlarında kızlar, erkeklerin ilgisini üzerlerine çekme çabasına girerler. Bu dönemde erkekler kızlara bir kaç yıl daha kayıtsız kalırlar, 14 yaş civarında kızlarla grup içinde arkadaşlıklar, 16 yaşından sonra ise kızlarla bireysel arkadaşlıklar kurulur. Anne- babaların bu dönemde görülen kız- erkek arkadaşlıklarına, bunun o çağa has, yaşa bağlı ve tüm toplumlarda ortak bir özellik olduğunu bilerek olumlu yaklaşmaları, bu geçiş evresini sağlıklı biçimde atlatmada hassas bir konudur.

    Cinsel olgunlaşma genetik özelliklere, beslenmeye, yaşanılan yerin iklimine bağlı olarak 2 yıl kadar erken ya da geç oluşabilir. Erken olgunlaşan kızlar bazı yasak ve kısıtlamalarla karşılaşıp, ailelerinin sıkı kontrolüne girerek ya da genç kız tavrı ve olgunluğu göstererek ruh haline sahip değilken kaldıramayacakları sorumlulukları almak durumunda kalarak sıkıntı yaşayabilirler. Erken gelişen erkekler ise biraz daha avantajlı konumda olup, ailesi ve çevresi tarafından daha benimsenip, kabul görmektedir. Bu çocuklar erken dönemde otonomi kazanmakta, arkadaşları arasında lider pozisyonu almaktadır. Özgüven gelişimleri yüksek olmaktadır.

    Geç olgunlaşan çocuklar ise, ebeveynleri ve çevreleri tarafından korunmaya muhtaç gibi algılanarak, onların bu tarz yaklaşımlarına maruz kalmakta, bu da olumsuz benlik kavramı geliştirmelerine yol açmaktadır. Kendilerini farklı ve zayıf algılamaları akranları ile sosyal ilişkilerini zedelemekte, grup içine girmekte zorlanmaktadırlar.

    Ergenlik döneminde cinsel eğitimin, çocuğun olgunlaşması, cinsel kimliğini kazanması, karşılaştığı sorunları giderme ve bu alandaki stresini azaltma yönünde özel önemi vardır. Anne baba ve çocuk arasında sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki kurulmuş, çocuk her türlü sorununu ebeveynleriyle rahatça konuşabiliyorsa bu dönem daha rahat atlatılacaktır. Cinsellikle ilgili konularda küçük yaşlardan itibaren, çocuğun sorularına onun anlayacağı dilde doğru, örneklerle ve ihtiyacı oranında bilgi vermek esastır. Anne- babanın çocuğa doğru rol model olacak tarzda dengeli bir ilişki sürdürmeleri de temeldir. Kız çocuk annesi, erkek çocuk babası tarafından cinsel gelişme belirtileri başlamadan bu devreye hazırlanmalıdır. Özellikle kızların adet görme ile ilgili bilgilendirilmesi ruh ve beden sağlığı açısından çok önemlidir. Gençlerin bu dönemdeki hızlı biyolojik ve cinsel kaynaklı duygusal ve bedensel değişikliklere hazırlanmış olmaları, cinsel kimliklerini kazanmalarını kolaylaştıracaktır. Kendine güvenleri sarsılmayan ergenler, erişkin dünyasındaki yerlerini daha kolay ve varlığıyla kendini göstererek alacaklardır.

    Ergenin cinsellikle ilgili bilgi kaynağı ailesi, okul, arkadaşları, yazılı materyal ve televizyon v.s' dir. Ebeveynlerin bu konudaki yetersizlikleri ve cinsel konuları çocuklarıyla konuşmadaki tedirginlik ve yasakları, çocukları başka kanallara yönlendirmektedir. Gerek Amerika, gerek Avrupa, gerekse ülkemizdeki araştırmalar, yaşıt grubunun, en önemli cinsel eğitim kaynağı olduğunu göstermektedir. İdeal olan, cinsel eğitimin evde başlayıp, okulda devam etmesidir.

    Eğitimde, toplumsal beklenti ve yargılar ile aile değerlerinin verilen bilgilerle çatışmaması ve tutarlılık içinde olması önemlidir. Cinsel eğitimde cinselliği uyarmak veya tahrik etmek amaç değildir. Hedef, çocuklara insanın bedensel, fizyolojik, biyolojik, duygusal, sosyal ve cinsel gelişim ve işleyişi hakkında doğru bilgileri vererek onları aydınlatmak ve kaygılarını azaltmaktır. Doğru bir cinsel eğitim bireyin tüm kişilik gelişimini olumlu yönde etkilemektedir.

    Ergenlik döneminde en çok merak edilen cinsel sorulardan bir masturbasyon konusudur. Kendi kendini tatmin etmenin her hangi bir zararı yoktur. Burada en önemli nokta kendi kendini tatminin tek cinsel ilgi odağı haline gelerek ergenin yaşantısını kısıtlar hale gelmesi, yanlış bilgilendirmeler neticesinde de gençlerin suçluluk duygusuna kapılmalarıdır. Özetle masturbasyonun ruhsal etkilerinin, fiziksel etkilerden daha önemli olduğunu söyleyebiliriz.

    Ergenlik döneminde cinsel organlarla ilgili kaygılarda önemli bir sorundur. Özellikle erkekler, penis boylarıyla ilgili takıntılar yaşarlar. Yapılan en büyük hata penis boyu ile cinsel güç arasında bir ilişki olduğu varsayımıdır. Bunun böyle olmadığı bilinmelidir.

    Bazı ergenler ise karşı cinse karşı korku ve çekingenlik gösterebilmektedir. Burada çoğu kez başlangıçtaki kötü şartlandırmalar ve cinsiyet konularındaki bilgisizlik söz konusudur. Kız- erkek arasında dostluk ve arkadaşlığı engelleyecek, korkulacak ve utanılacak bir tarafın olmadığı anlatılmalıdır.

    Ergenlik döneminde, hormonal denge henüz tam oturmadan ve cinsel eğitim eksikliğinin de etkisiyle, gençler cinsel yönden bazı karmaşık duygular taşıyabilirler. Özellikle ülkemizde ve doğu toplumlarında erkekliğe ve erkeksi davranışa kültürel olarak verilen önem ve değer, erkek çocuklarda eşcinsel olma korkusu yaratabilmekte, birçok ergen erkeksi duygular taşımadığı yanılgısına düşebilmektedir. Gerçek eşcinsellikte ise bebeklik ve ilk çocukluk yıllarında anne- babayla kurulan yanlış ve yetersiz özdeşim ile bireylerin bilinçdışı dürtülerini ve isteklerini farklı şekilde doyurma ihtiyacı söz konusudur. Yapılan en büyük hatalardan biri de erkek çocuğu olmayan ailelerin kızlarını erkek gibi, kız çocuğu olmayan ailelerin de oğullarını kız gibi yetiştirmeleridir.

    Kızlarda ise adet öncesi ve sonrası şikâyetler sorun yaratabilmektedir. Adet döneminden 5 gün önce başlayıp, huzursuzluk, ağrı eşiğinde düşme, uykusuzluk sinirlilik, tahammülsüzlük, saldırganlık, vücutta ödem, göğüslerde hassasiyet ile kendini gösteren ve adetin başlamasından 3-4 gün sonra belirtilerin kaybolduğu "premenstruel sendrom" iyi bilinmelidir. Bu dönemde kızlar aşırı hassas, kırılgan ve tepkisel davranabilirler.

    Özetle, ergenlikte cinsel gelişmeye bağlı, ses kalınlaşmasının getirdiği, ses tonu ile ifade arasındaki uyumsuzluklar, kas ve kemiklerin hızlı gelişimine bağlı bedensel hareketlerde koordinasyon yetersizliği, yüzde çıkan sivilce ve akneler, sakal ve bıyığın geç çıkmasına bağlı akranlarından geride kalma korkusu, gece boşalmalarının nedenleri ve bazen bunun getirdiği suçluluk hissi, kendi kendini tatminle ilgili kafa karıştırıcı sorular, zührevi hastalıklar ve bulaşma yolları, cinsel yeterlilikle ilgili kaygılar, eşcinsellikle ilgili sorular ergenin zihnini kurcalar.

    Anne-baba ve eğitim kurumlarının görevi, gençlerin bu konudaki kaygılarını giderip, gereksinimlerini karşılayacak cinsel bilgileri vermektir. Olumlu bir ruh sağlığı kazanmanın temel noktalarından biri de budur. Biz de Antalya psikiyatri olarak bu bilinçle, cinsel danışma ve eğitim hizmeti ile anne-baba ve çocuklarımızın yanındayız.

    Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi.
    Psikiyatri Uzmanı Dr. Filiz Uluhan.

    nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir