ya baki entel baki ne demek / Timaş Yayınları Ya Baki Entel Baki - Mehmet Yıldız - Fiyatı, Yorumları - Trendyol

Ya Baki Entel Baki Ne Demek

ya baki entel baki ne demek

Ya Baki Entel Baki Ne Demek? Ya Baki Entel Baki Ne Anlama Gelir, Fazileti Ne?

Ya Baki Entel Baki ne demek özellikle Allah'ın kudretini anlatmasından ötürü ilgili vatandaşlarımızın sordukları bir sorudur. Zikirler arasında en çok ehemmiyet gösterilen bu zikrin fazileti ne oldukça merak edilmektedir. Haberimizin geri kalan kısmında Ya Baki Entel Baki ne anlama gelir tüm cevaplara ulaşabilirsiniz.

Ya Baki Entel Baki Ne Demek?

Ya Baki Entel Baki Allah (cc) kudretini, sonsuzluğunu ve yüceliğini anlatan bir zikirdir. Bu cümlenin kelime manasıyla "Ey bekâ sahibi olan! Bâkî (son bulmayan) ancak sensin." anlamına gelmektedir. Ebedi olan yalnızca Allah'tır (cc) ve Allah'ın (cc) dışındaki her şey bir gün son bulacaktır anlamına gelmektedir. Türkçe meali "Ey Baki olan Rabbani. Baki olan ancak sensin." demektir.

Allah'ın (cc) 99 isimlerinden biri olan "Baki", beka kökünden türemiş olan bir sıfattır. Kesintiye uğramadan, sebat ve devam etmek anlamına gelmektedir. Geleceğe doğru sürüp gitmek anlamına gelmekle beraber her şeyin gelip geçici olduğunu yalnız Allah'ın (cc) kalıcı olduğu anlaşılmaktadır.

Ya Baki Entel Baki Ne Anlama Gelir?

Ya Baki Entel Baki zikri Ebedî olanın yalnız Allah (cc) olduğu, Allah'ın (cc)dışındaki her şey bir gün son bulmaya mahkûm olacağı anlamına gelmektedir. Allah (cc) dışında her şeyin gelip geçici olduğu vurgulanmaktadır. Allah'ın (cc) kudretini ve yüceliğini ikrar eden kişilerin O'na sığınmak amacıyla Ya Baki Entel Baki zikrini çekip iman edenler, sıkıntılardan kurtulup manevi huzurlarını kuvvetlendirmektedirler. Sınırsız sevme yetisi olan gönlün ilgi ve alakasını Baki olan Allah'a (cc) yöneltilme gayretidir.

Ya Baki Entel Baki Fazileti

Ya Baki Entel Baki zikri kişinin içindeki mihnetten arınıp kişiyi Allah'a (cc) ve O'nun kudretine, yüceliğine yönelip sıkıntılardan kurtulmasına vesile olur. Kişinin problemlerinden arınıp gönlünün huzur kaplamasına vesile olmaktadır. Her gün Ya Baki Entel Baki zikri çekilmesi Allah'ın (cc) merhametini ve rahmetini kazanmak için İslam Alimleri tarafından tavsiye edilmektedir. Ya Baki Entel Baki zikrinin Fazileti:

  • Düzenli olarak Ya Baki Entel Baki zikrini çeken kişinin içindeki dert tasa hafifler.

  • Kişi, Allah'ın (cc) merhametini, rahmetini, rızasını kazanır.

  • Ya Baki Entel Baki zikrini çeken kişinin gönlü ve kalbi huzura kavuşabilir.

  • Zikri çeken kişi manevi yönden güçlenir ve sıkıntılardan arınır.

Ya Baki Entel Baki Ne Demek? Fazileti Nedir?

Ya Baki Entel Baki Ne Demek? Fazileti Nedir?

Ya Baki Entel Baki zikrinin anlamı Allah’ın yüceliğini ifade eder ve sonsuz olduğunu vurgulayan zikirler arasında yer alır. Baki Türkçe anlamı sonu olmayan, yani sonsuzluk anlamı taşır. Kalıcı olan yani sonsuz olan sadece Allah’tır diğer herkesin geçici olduğu belirtilir. Baki, Allah’ın 99 isminden biridir ve en önemli, sıklıkla söylenen zikirlerdendir. Ya Baki entel Baki aynı zamanda Allah’ın yüceliğini ve sonsuz kudret sahibi olduğu anlamını taşır.

Ya Baki entel Baki dini anlamı incelendiğinde İslam dünyasında en önemli ve kıymetli zikirler arasında olduğu görülür. Allah’ın sonsuzluğu ve kudretinin büyüklüğü kabul edilerek kişiye iç rahatlığı, huzur ile rahatlamasını sağlar. Bireyler maddi manevi zorluklar karşısında bunaldığında rahatlamak ve kendini iyi hissetmek için Ya Baki entel Baki diyerek zikir çekmektedir. Ya Baki entel Baki Cübbeli Ahmet Hoca duasını günlük olarak ya da iç sıkıntısı yaşanılan günlerde tekrar edilebilir. Ya Baki entel Baki Allah’ım bizi sensiz, sevgisiz, vatansız, duasız, merhametsiz bırakma Allah’ım amin diyerek zikredilebilir.

Ya Baki entel Baki Ne İçin Çekilir?

Baki, Allah’ın 99 isminden biridir. Bu nedenle bireyler maddi, manevi sıkıntıya düştüğünde ve ahiret gününde rahat olmak için bu isimleri zikrederek ferahlığa kavuşur. Ya Baki Entel Baki sıkıntılardan kurtulmak, feraha kavuşmak için çekilir. Ya Baki Entel Bakinin sırrı bireylerin maddi ya da manevi sorunlarından kurtulup daha iyi hissetmesine, tevekkül etmesine, elinden geleni yapıp takdiri Allah’a bırakmasına yardımcı olur. Dua ile zikretmek kişilere gönül rahatlığı verir ve işlerinin yolunda gitmesini sağlar.

Ya Baki entel Baki Ne Demek Fazileti

Allah yolunda olmak isteyen, Allah’ın sevgi ve merhametini kazanmak isteyen bireyler gün içerisinde Ya Baki entel Baki diyerek zikreder. Böylece hem gönüllerinde ferahlık olur hem de maddi, manevi sorunlarının çözüleceğine dair inanç ile kişi yoluna devam eder. Ya Baki entel Baki Fazileti şunlardır:

  • Kişiler maddi ve manevi sorunlarından arındır ve gönlü ferahlar.
  • Allah’ın sonsuz olduğunu ve kudretinin çok yüksek olduğu dile getirilerek inanç kuvvetlenir. Manevi yön güçlenir.
  • Zikri düzenli yapılması kişinin inancının yükselmesine ve gönül ferahlığının(huzurun) devamını sağlar. Derdiniz veya tasanızda hafifleme hissedilir.
  • Kalp ve zihin daha dengeli olduğundan kişiler daha merhametli, sevgi dolu ve hoşgörü ile dolar.

Ya Baki Entel Baki Günde Kaç Kere Çekilir?

En kıymetli ve en özel zikir arasında ya Baki entel Baki zikri bulunur ve her gün çekilir. El-Baki zikri eklenerek ibadet edilir. El-Baki zikri toplamda kere tekrar edilerek zikrolunur. Her gün düzenli olarak Ya Baki entel Baki zikredilmesi kişinin tevekkül ve inanç duygusunun kuvvetlenmesini sağlar. Aynı zamanda maddi ve manevi sorunlarının daha kolay ve akıcı şekilde çözülmesine yardımcı olur.

Ya Baki Entel Baki Nasıl Çekilir?

Ya Baki entel Baki zikri Pazar günü olmakla birlikte günlük olarak da çekilmektedir. Ya Baki Entel Baki zikir sayısı iki defa söylenir. Bireyler günde iki defa ya Baki entel Baki diye zikrettikten sonra dua ile devam edebilir. Aynı zamanda farklı sureler ile okuyarak dua edebilir, maneviyatını kuvvetlendirebilir. Maddi ve manevi sorunlarının geçmesi için en iyi gelen zikirler arasında yer alır. El-Baki anlamı: Allah’ın varlığı ve birliği sonsuzdur. Ebedidir. Ölümsüzlük anlamına gelir. Ya Baki entel Baki O sonsuzdur, kudreti yüksek olandır anlamına gelir.

Ya Baki Entel Baki Kimin Duası

Ya Baki entel Baki Hz. Musa ile annesinin duasıdır. Kur’an-ı Kerim’de geçen ve Allah’ın ismini barındıran zikir Ya Baki entel Baki duasıdır. Allah’ın sonsuz varlığı ve birliğini ifade eder. Ya Baki entel Baki Kasas Suresi’nde geçmektedir. Sonsuz olan Allah’tır, onun dışında olan her şey sonludur şeklinde geçmektedir.


24 SAAT İÇİNDE KALBİNE HUZUR VERECEK 2 ZİKİR -YA BAKİ ENTEL BAKİ-

Mutsuz insanlar ama mutlu fotoğraflar. Bu çağın en büyük problem değil mi? Yani zahirde, görünüşte çok güzel şeyler var ama iç alemine indiğinde ayrılıkların acıları, umutsuzluklar, ümitsizlikler yemiş bitirmiş aynı kanser gibi içerden kemiriyor hepimizi bu çağ böyle bir çağ. Şimdi biz bir gün ırmağın üstünde bir tane balina görsek ama balina taşmış yani ırmağa sığmaz kocaman balina. Kafası ırmaktan taşmış, kuyruğu ırmaktan taşmış ne deriz biz? Deriz ki “Demek ki bu balina bu suyun balinası değil.” ama balinanın varlığı bize başka bir şeyi daha haber vermesi lazım neyi haber verir? Bu balina varsa demek ki okyanusta var. Bu balinanın sığacağı su var ama o su bu su değil. Şimdi biz dünyada çok azaplar çekiyoruz, ızdıraplar çekiyoruz. Bizim içimiz bu dünyayla uyumlu değil. Üzülmek istemiyoruz. Var mı üzülmek isteyen ben üzülmekten lezzet alıyorum? Yok değil mi? Üzülmek istemiyoruz ama bu dünyada üzülüyoruz. Ayrılık hiç istemiyoruz ama anadan, atadan, evlattan, öteden ayrılıp duruyoruz. Demek ki bu içimizdeki balina bu dünyanın suyuna fazla geliyor ama o iç derinliklerimizdeki balinaya baktığımızda bize bu balinanın yüzebileceği başka bir sudan yani Cennetten haber veriyor. İşte biz bu ayarları, iç alemimizde ki ayarları tam bu frekanslara göre ayarlamadıktan sonra bize huzur yok.

Bugün içimizdeki balinayı suyuna kavuşturabilecek iki tane zikir öğreneceğiz ve o kadar iddialı bir zikir ki 24 saat içerisinde bu iki zikir bir insanın kalbini huzura kavuşturabilir, öyle bir zikir. Bu zikri kullanabilen birisi 24 saat içerisinde kalbinde huzuru bulur, mutluluğu bulur ve ayrılıkların acısından kurtulur. Yalnız 2 zikir demem de çok ilginç bir mana var. Aslında zikir aynı zikir; ya baki entel baki ya baki entel baki yani baktığında ikisi de aynı gibi gözüküyor. “Baki olan ancak sensin ya Rab, kalan her şey senin bekan ile vardır ya Rab!” manasındaki bu zikir var ya birincisini neşter cihetine kullanacağız yani bizim kalbimizde kanser olmuş bazı hücreler var, vücudun yaşaması için o kanser hücrelerini kesmemiz gerekecek. İlk “ya baki entel baki” zikrini neşter olarak kullanacağız ve biraz canımız acıyacak. Ameliyat bittikten sonra aynı zikri ikinci defa kullanacağız “ya baki entel baki” diye bu seferde bu zikri bir merhem olarak kullanacağız yani aynı zikri kullanacağız; birincisinde neşter ikincisinde merhem olacak.

Aynı zikir birincisinde neşter olacak, ikincisinde merhem olacak. İçimizdeki mutsuzlukları, huzursuzlukları dengeleyebilmek için bu zikri ve bunun hakikatini yaşamaya çok ihtiyacımız var. Yoksa haram sevmeler ile boğulup duruyoruz. Sadece haram sevmek demek karşı cinsi sevmek demek değil demi ama biz karşı cinse sevmekten örnek verelim çünkü bu asırda ki en büyük vebalardan birisi de haram sevmeler oluyor. Mesela bu ders normalde çok derin bir ders ama aşk acısı çeken herkes bu yaraya girdiğinden dolayı bu derin derse anlıyorlar çünkü o kadar o acı ve ızdırap çekiyorlar ki. Şimdi bir gün bir tanesiyle muhabbet ediyordum da artık kendisine zarar verecek seviyelere gelmiş. Sevdiği birisini ayrılmış tabi eşi değil bir şey değil az önce bahsettiğimiz gibi dekolte sevda hükmünde bir muhabbetten ayrılmış. Bende en son dedim ki “Kardeşim ben sizi ayıranı biliyorum.” dedim. Nasıl biliyor musun şimdi öyle duyunca ben onların ortamlarında tanıyorum zannetti. “Biliyorum kardeşim.” dedim. “Kim abi bizi ayıran söylesene.” Dedim ki “Kardeşim sizi ayıran bizzat Allah&#;ın kendisi.” dedim. “O kalbi Allah azze ve celle kendisine tahsis etmişti.

Kendi muhabbeti için yaratmıştı. Sen de o kalbe başka bir muhabbeti hırsız gibi soktuğundan dolayı Allah sana bu azabı verdi.” deyince çocuk dedi ki “Abi niye öyle yaptı, Allah beni sevmiyor mu?” dedi. Dedim “Asıl seni sevdiğinden bunu yaptı. Senin kalbinde çöplük hükmünde kalacak muhabbetler vardı. Allah da o kalbi sevdiğinden dolayı gücü yetti ne yaptı? O muhabbeti çıkardı oradan.”  Şimdi örnek olsun diye bahsediyorum belki daha rahat anlaşılır bizim çoğumuzun refikayı hayatı var evinde. Şimdi bir gün dese ki sevdiğimiz bir insan “Ya benim kalbimde başkasına muhabbet var.” dese. Ne yaparız? Çok üzülürüz, yıkılırız demi. Hatta gücümüz yetse o sevgiyi çıkarır mıyız o kalpten? Çıkarırız. İşte Allah’ın da gücü yetmiş çıkarmış. Sen o kalpte başka sevgiye neden müsaade edilmediğini anlayasın diye Allah o duygunun numunesini de sana vermiş. Sen neden sevdiğin bir insanın kalbinde başka bir muhabbete yer verip müsaade etmek istemiyorsan Allah da bu yüzden sevdiği kulun kalbinde şirke müsaade edip istemiyor ve gücü yettiğinden dolayı sen o ameliyat masasında kalma diye ne yapıyor?

Neşter ile o sevgiyi, o muhabbeti çıkarıyor. Daha sonra biz üzülüyoruz diyoruz ki “O sevdiğim kız bana yar olmadı.” Olmasın olmasın ne olacak? Allah sen onu razı edersen ahirette sana daha güzelini veremez mi? Zaten sevdiği her şeyi hakkıyla ya da yanlış bir şekilde sevdiğin ne varsa onu da yaratan Allah değil mi? Bak bu dünyada hiç istemeden en sevdiğim şeyleri bana vermiş mi? Vermiş. Bir de işin ilginç yanı ben daha dünyaya önceden gelmedim ki yani ben neyi isteyeceğimi bile bilmiyordum ama bana şefkat kahramanı bir anne vermiş mi? Vermiş bak bak Allah Allah Ben istemeden tam kalbime uyumlu muhabbetleri vermiş. Evin direği bir baba vermiş mi? Vermiş. Benim tam mideme göre rızıklar, taaamlar, tantuniler, ciğerler, balcanlı kebaplar vermiş mi? Vermiş. Yahu daha istemeden benim bütün sevdiğim şeyi yaratıp bana veren Allah&#;ı ben razı etsem istediğim istemediğim ne varsa bunu veremez mi? Verir. Şimdi bugün ki zikirde bu sırlar mevcut işte “ya baki entel baki” zikrinin hakikatini bir anlayabilsek bir şey bizden uzaklaşmış, bir şey bizi terk etmiş, bir şey bizim huzurumuzu kaçıracakmış hay hay mümkün değil böyle bir şey. Haydi bakalım başlayalım.

ÜÇÜNCÜ LEM’A

Bu lem’aya bir derece his ve zevk karışmış.

 Şimdi Zübeyir abi var Üstad Hazretlerinin talebesi bu üçüncü Lem’a dersi için diyor ki “Bu ders benim ruhumun çağlayanıdır.” diyor. Yani dünyada itibar edilecek bir şeyin olmadığını anlayan insanlar bu tarz cümleler kurmuşlar. Evet buyurun

Bu lem’aya bir derece his ve zevk karışmış his ve zevkin coşkunlukları ise aklın düsturlarını, fikrin mizanlarını çok dinlemediklerinden ve müraat etmediklerinden bu üçüncü Lem’a mantık mizanları ile tartılmamalı.

Şimdi ne demek istiyor çok mantıksız bir şey mi okuyacağız diyor? Hayır hayır, öyle bir şey demiyor. Şimdi bizim azalarımızın lezzet çeşidi birbirinden farklı yani bir şeyden mesela dilim çok lezzet alır ama ondan burnum lezzet almak zorunda değil. Bazen de burnum çok lezzet alır bir parfümden mesela ama onu dilimize sürmeyiz demi. Demek ki bunların lezzet çeşidi birbirinden farklı. Şimdi burada da bize şunu anlatacak: Akıl başka bir şeye odaklıdır, kalp ise başka bir şeye odaklıdır. Hatta bazen benim azalarım birbirine muhalefet bile eder mesela gözüm ulaşılmaz bir şeyi görse çok uzaklarda ona muhabbet edebilir ama elim ulaşılmaz bir şey muhabbet edemez. Elimde şart nedir, dokunma da yani? İlla yanımda olacak. Aklın odaklandığı şey manadır, kalbin odaklandığı şeyde sevmek ve korkmaktır yani birbirlerinin alaka düzeyleri aslında birbirinden farklı. Mesela bir anne nedir? Şefkat kahramanıdır, kalbi bir özelliktir. O anne o şefkat kahramanlığı gereğince çocuğu için gözünü kırpmadan canını verir mi? Verir. İşte orada aklın düsturları karışsaydı belki anne o riske girmezdi. Anladınız mı bunların neden yerinin ayrı olması gerektiğini? Şimdi bu ders mantıksız bir ders demek değil, bu ders az önceki şefkat örneği gibi kalbin düsturlarını yani muhabbeti yani korkmayı, ayrılık acısını bu tür şeyleri barındırdığından dolayı bu ders bizim kalbimize daha çok hitap ediyor. Bu yüzden aklımızı bu derste biraz geride tutmamız lazım ki kalp o saf lezzeti bu dersten alabilsin. Yani damardan ders işleyeceğiz bugün. Tam damardan alacağız. Eski arabesk sevenler bugün ki dersten çok lezzet alabilirler. Evet

“Her şey helak olup gidicidir. Ona bakan yüzü müstesna. Hüküm sadece ona aittir. Siz de ona döndürüleceksiniz” ayetinin mealini ifade eden ya baki entel baki ya baki entel baki baki kalan ancak sensin Ey Baki iki cümlesi mühim iki hakikati ifade ediyorlar. Ondandır ki Nakşilerin rüesasından bir kısım bu iki cümle ile kendilerine bir hatme-i mahsus yapıp muhtasar bir hatme-i Nakşiye hükmün de tutuyorlar.”

Biz Norşi’nde bir medreseye gittik. Orada bir Seyda vardı. Bugün ne yaptınız diye muhabbet ederken bu zikri çekiyorum diyordu.  O kadar önemli bir zikir, o kadar elzem bir zikir. Yani bu zikrin hakikatini, lezzetini, tadını, tesirini, anlayanlar günlük dilinden gerçekten de düşürmemişler. İnşallah böyle sadece aklımızda kalan “Ne güzel bir dersti.” diye bir şey olmaz yani gerçekten uygulama sahasına dökebiliriz bunu. Evet

 Madem bu azim ayetin mealini bu iki cümle ifade ediyor. Biz bu iki cümlenin ifade ettiği iki hakikat-i mühimmenin birkaç nüktesini beyan edeceğiz.

BİRİNCİ NÜKTE

Birinci defa ya baki entel baki bir ameliyatı cerrahiye hükmünde kalbi mâsivâdan tecrit ediyor.

Şimdi buradaki masiva kelimesini bilmemiz lazım ne demek masiva?

-“Allah’tan başka her şey.”

Allah dışındaki her şey yani şu içtiğin çayı Allah&#;a intisap ettiriyorsam bu Allah için olur ama Allah&#;ı unutarak içiyorsam ne oldu bu çay? Masiva oldu. Eşini, işini şu gömleğini, sevdiğin bir şeyi, her şeyi bu şekilde düşünebilirsin. Şimdi Allah azze ve celle kalbi kendisine tahsis ettiğinden dolayı yani kalp O’nun kendisinin yeri, kalp aynine-i Samed diye geçiyor, kalp mahalli iman diye geçiyor yani sadece Allah&#;ı sevmek için yaratılmış bir merkez olduğundan başka bir muhabbete yeltendiği anda kalp ızdırap duyuyor.  Ne gibi biliyor musun? Şimdi biz bu ızdırap duymasın şöyle zannediyoruz yani niye başıma bu haller geliyor çok kötü bir şey oluyor zannediyoruz. Halbuki öyle değil. Çok kötü bir şey olmasını engelleyen neticesi güzel biraz can acıtıcı bir şey ne demek istiyorum? Şunu: Gittik doktora şurada kanser hücreleri birikmiş, ne yapacak doktor? Ameliyata alacak, açacak orayı ve neşterle kazıyacak.

Neden kazıyor? Metastas yapıp vücudun tamamını almasın diye ta ki o vücut hayatına devam edebilsin diye aynı olay. Biz kalbimizde masivadan bir şeye yer verdiğimiz anda Allah hala bizimle ilgileniyorsa bunun neticesinde azap duyuyoruz.  Neymiş o azap biliyor musun? Neymiş, o bir “ya baki entel baki” yani neşeteri alıyor diyor ki “Dur dur bak hakiki Antep baklavası dururken sen glikoz basılmış mahalle baklava yiyorsun hala dur bak bu sana zarar verecek.” deyip ne yapıyor onu oradan neşterle kazıyor yani kalbinin çöplük olmasını engelliyor. Şimdi biz bu dersi yıllardır okuruz, arkadaşlarla denk geldiğimizde de çok okuruz ama işte bir şey demek ki zorladığında başka başka manalar açılıyor. Ben bu dersin temelinde tevhid dersi olduğunu çok geç anladım. Ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum: Şimdi bir insan sadece “Allah&#;a inandım.” demekle tevhide ulaşmış olur mu? Mümkün değil. Tevhid de ne var biliyor musun? Tevhid de şu var: “Diğer bütün inanılacak putların her birisini yıktım ve öyle sadece Allah’a inandım.” la ilahe illallah bu demek değil mi? La ilah yani başka ilahlar olamaz, la ilahe illallah “Ya Rab senden başka ilahlar olmaz.” demek ki tevhid hakikatini anlayan birisi “Ben Allah’a inanıyorum.” demekle yetinemez. “Ben diğer bütün putların her birisini yıkıp sadece Allaha inanıyorum.” demek zorunda mıdır? Zorundadır. Bak bu ders ne yapıyordu? Senin kalbinde put olabilecek her şeyi ne yapıyor? Neşterle kesip atıyor.

Yani tevhidin temelini oluşturan dersler okuyoruz biz burada. Put dediğin olay da böyle Allah azze ve celle “Kainatta şunu put yarattım.” dememiş. Senin hislerin neye boşalıyorsa o senin putundur.  Niye? Çünkü benim hislerime Allah&#;ın yön vermesi lazımdı. Doğru mu? Benim mutluluklarım, hüzünlerim, sevinçlerim bunların her birisinin temel belirleyici senin Allah&#;ın rızası olması lazımdı ama eğer ben şuna fazla muhabbet ettiysem ve benim üzülmemi, korkmamı, öfkelenme mi, gülmemi bu etkiliyorsa demek ki hayırlı olsun artık yeni bir putun var demektir. Kalp muhabbetin merkezi. Kalp sever. İmanlı bir kalp ise yalnız ve yalnız Rabbini sever. Eğer o kalpte başka sevmeler girerse Allah azze ve celle o kalbe şirk karıştığından dolayı o kalbi terk eder. İşte terk edilmesin diye, o putlar kalpten çıksın diye ızdırap veriyor. Bizim o ağrıyı anladığımız anda ne yapmamız gerekiyor? Siz bir yerde ağrı hissedince ne yapıyorsunuz normalde dünyada? Doktora gidiyorsunuz. Doktor da “Kanser olmuş.” derse ne yapıyor? Neşteri vuruyor. Bu ameliyata artık öğrendikten sonra kalbin ağrıdı anda o neşteri vurmamız lazım. Vurmazsak metastaz yapıp bütün vücudu kanser olacak yani “Şirkimiz hayırlı olsun.” denilecek maalesef. Allah bizi muhafaza etsin. Masiva anlaşıldı mı masiva?

“Allah dışında ki bütün her şey”

Evet, bunun özel bir nesnesi yok demi?

“Yok”

Benim alakam ile ilgili bir şey. Devam

Şöyle ki insan mahiyet-i camiiyeti itibarıyla mevcudatın hemen ekserisiyle alakadardır.

Şimdi bu derste bilmemiz gereken ama çok temelde bilmemiz gereken bir kelime daha var, nedir Osman o kelime? Alaka, alaka ne biliyor musun? Büyüdüğünde sevgi olacak, aşk olacak, ihtiras olacak onun daha tohum haline ne deniyor? Alaka bak bak bak ders nereden yakalıyor. Daha bu duygular kuvvetlenip ızdıraba sebep olmadan önce yakalamaya çalışıyor bak. Şimdi dünyanın çok cazibesi olduğundan dolayı mana aleminde dünyayı kadına benzetmişler ve demişler ki “Bu dünya var ya bu dünya mana aleminde kadına benzeyen o dünya herkesle nişanlanır ama hiç kimseyle evlenmez. öyle bir cazibesi var.” demişler. Şimdi bu dünyanın cazibesinden dolayı bizim de dünyanın tamamı ile bir alakamız mevcut. Şimdi Kurban Bayramı&#;nda görüyorsundur.  Bir tane koyunu diğer koyunun yanında kesiyorlar, o ne yapıyor? Geviş getirmeye devam ediyor. Ya şurada deprem olmuş, umurunda değil. Ozon delinmiş, umurunda değil. Ekonomi şöyle olmuş, umurunda değil. Biz öyle miyiz? Mümkün değil.

Ta dünyada hiç görmeyeceğimiz bir yerde bir balinaya zarar gelse biz onunla alakadar oluruz oturduğumuz yerde üzülürüz onunla değil mi? Dünyadaki bütün değişimler bizim alaka sağımıza girer “Ya üf yine yağmur mu yağdı.” Allah Allah bak bin bir hikmeti var ama “Yok umurumda değil, o gün yağmaması lazım, ben gezeceğim.” “Ya üf şimdi bu saatte de güneş mi çıkar.” biz belirliyoruz demi o kadar alakadarız. “Ya öf hamburgerin zam mı gelirmiş.” Allah Allah bütün kainatla o kadar alakadarız ki dünyanın öbür ucunda bir olay olsa özellikle bu çok haber izleyen babalar vardır böyle dünyanın öbür ucunda “Baba gidecen mi, görecen mi, bu ülkeden haberin var mı, hiç alakamız var mı, hiçbiri yok olsun bu ülkenin başkanı yaramaz.” falan demi böyle siyasetle çok alakadar babalar vardır, niye? Çünkü  camiiyeti itibariyle dünyanın tamamına alakadar. E dünyanın bu kalp tamamına alakadar olursa, alaka duyduğum her şeyde de moralimi bozan bir netice çıkarsa bu kalp kanamaktan başka ne yapacak? İşte ben bu alaka dediğim noktada o sevgi ayarını veremezsem direkt benim sonsuz sevme kabiliyetim alaka duydum ne varsa güneşe, yağmura, gömleğime, tişörtte, mesleğime, diplomama, sağlığıma, gençliğime bu noktaların hangisine akarsa aksın onlar elbet beni terk edeceğinden dolayı ciddi bir azap duyacağım, çok ciddi bir azap duyacağım.

Hem insanın mahiyet-i camiiasında hadsiz bir istidat-ı muhabbet derç edilmiştir.

Bak şimdi, dünyanın tamamını alakadar mıyım? Evet, e bide ben de sonsuz sevme var yani her birisine yetecek kadar sevme var mı? Var, bak bu çok tehlikeli bir şey. Bütün kainatla alakadarım ve sonsuz sevebiliyorum ne kadar seviyorum biliyor musun? Telef olana kadar sevebiliyorum ben. Var değil mi örnekler, kendi hayatımızda var hiç uzağa bakmayın. Bir gün bir arkadaş vardı böyleydi. Hayır hayır biz kendi gençliğimiz, ergenliğimizin, şimdi tutkularımız. Çıkacak hepsi ortaya yani biz bunları kendimizi için okumadıktan sonra hikaye olur yoksa bunlar. Şimdi bunlara baktığında bizi telef olana kadar sevdirir. Peki telef olmamanın yolu ne? İşte bu kullanma kılavuzunu okumamız lazım. Tam o alakada ne yapmak lazım, birinci “ya baki entel baki de” neşteri nasıl vurmak lazım, ikinci “ya baki entel baki” de merhemi nasıl vurmak lazım bu kullanma kılavuzunu bugün öğrenmek zorundayız.

Onun için insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor.

 Nasıl yetiyor umuma karşı Asker?

-“Hadsiz olduğu için”

Hadsiz olduğu için hepsine yetiyor, sonsuz olduğu için hepsine yetiyor. Evet

Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor ebedi cennete bahçesi gibi muhabbet ediyor. Halbuki muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar gidiyorlar.

Gidiyor mu hepsi? Bak muhabbet ettiğimiz şeyleri düşünelim. Gençliğimizi seviyor muyuz? Seviyoruz yani genç sayılırız aslında ama vücut ihtiyarlıyor hakikaten de bir seyahate gidiyoruz biri diyor “Belim ağrıdı.” Biri diyor “Kirpiğim ağrıdı.” diyen var yani bakıyorsun gençlik nerede eskiden arabanın bagajında seyahat ederdik, bir şey olmazdı bize ama şimdi öyle değil. Bir belimiz ağrıyor, bir dizimiz ağrıyor, her yerimiz ağrıyor. Niye? O çok sevdiğin gençlik gidiyor mu? Gidiyor, saçların gidiyor mu? Gidiyor. Evleniyor bir insan değil mi? Gencecik böyle resimler çektiriyor düğün fotoğrafları. İkisi de gidiyor ya çok sevdiğin kadının o gençliği, güzelliği gidiyor mu? Gidiyor, ya bu bir insanı mahveder, ızdırap duyar. İşte onların gitmesinin neticesinde mahlukatın açtığı yarayı Allah doldurur ama Allah’sızlıktan açılan yarayı hiçbir mahlukat dolduramaz. O yüzden onlar gitmeden önce bunun kullanma kılavuzundan tam metodunu okumamız lazım. Neydi metodu? Bir, birinci “ya baki entel baki’yle” neşter vuracaktık. Onlar bizden gitmeden önce biz onları gönderecektik. İkinci “ya baki entel baki” de ise merhemle yaramızı kapatıp oh mis gibi pansuman edecektik. Buyurun

Firaktan daima azap çekiyor.

Bak şimdi buralar çok önemli ama bir dersi başa alayım. Kainatın tamamıyla alakadarım ve çok fazla sevme kabiliyetim var sonsuz. O yüzden her birisine alaka duyuyorum, her birisini seviyorum. İyi de benim sevdiğim şeyler yerinde durmuyor, gidiyor. Onlar gidince de bende bir azap oluşuyor. Ne azabı? Firakın yani ayrılığın acısı bende başlıyor. Bak işte ayrılık acısı diye kodlarsan diğer kelimemiz de çok güzel oturmuş olacak. Bütün mevcudatla alakadarım, keşke sadece aklımda kalıp alaka duysam sadece aklımda kalmıyor ne oluyor? Sonsuz sevme var hepsine dağılıyor. Hem de her birisine sonsuz ölçüde da dağlıyor. Sonsuz çünkü bitmiyor ki ama benim muhabbet ettiğim şeyler durmuyorlar gidiyorlar ve onların gitmesi ile ben ayrılık acısı duymaya başlıyorum. Dersin ilerleyen dakikalarında “Bu ayrılığın acısını duymak senin yüzünden.” diye de yüzümüze vuracak hadi bakalım.

Firaktan daima azap çekiyor onun o hadsiz muhabbeti hadsiz bir manevi azaba medar oluyor.

Bak bak hadsiz seviyoruz diye. İnsan kazanamadığı üniversite. Allah Allah daha kavuşamamışım, ayrılığın acısını çekiyorum. Canı acıyor mu kazanamadığı üniversiteden? Acıyor. O çok sevdiğin pantolonun tam kafede o çıkıntı, o çiviye takıldı mı? Takıldı demi “Ah gitti benim güzelim pantolonum! Bu rengi bulana kadar ne çiler çekmiştim.” İnsan aşkın ızdırabından azap çekiyor mu? Çekiyor çok beklentileri var bırak onların ayrılığına daha kavuşamıyor bile yani. Bir kavuşup ayrılsa başka bir hikaye olacak belki. Orada bile ayrılığın acısı var doğru mu? Bak biz tatile bile gitmeden dönüşünü düşünüyoruz ya o güzelim güneşten, o güzelim yeşillikten, yaylalardan, köyden ayrılmanın acısını çekiyoruz. Bak bir şeyden ayrılmanın acısı kavuşmanın muhabbetinden çok daha büyükmüş biliyor musunuz? Şimdi böyle bir şeye sevgi vermeye değer mi? Allah Allah İnceyi görüyor musun bak? Bir şeyden ayrılığın acısı kavuşmanın muhabbetinden çok daha büyükmüş. E şimdi sen böyle bir şeye sevgi versen % garantili bir şekilde söyle; ayrılığın acısını duyacaksın, ızdırap çekeceksin. Bak sadece bunlar da değil. Bir arkadaşını seviyorsun diyorsun ki “Tamam bu benim kankam ya, iki cihan bununla birlikteyim.” yarın bir bakıyorsun başka kanka bulmuş ayrılık acısı duyuyorsun. Çünkü dost olarak, hakiki dost olan Allah&#;ı bir türlü kendine kabul edinemiyorsun, bak Allah Allah. Ölüm bile neden azap veriyor biliyor musunuz, niye azap verir ölüm? Bir manası olması lazım, neden? Sevdiklerinden ayrıldığın için ölüm sana azap veriyor. Bir bakıyorsun baban ölmüş “Eyvah babamdan ayrıldım.” diyorsun.

Halbuki babandan ayrıldım dediğin şey babanın bineği bineği öyle değil mi? Beden kıyafeti yani senin baban ölmedi ya ruhu çünkü baban o sadece elbise bir değiştirdi. Şimdi bu hakikati bilsen ayrılığın acısı belki sende dinecek ama o kadar çok şeye alaka duyuyoruz ki ney bizi terk etse böyle kanca atmış kalbimize aynı o balığa atılan kanca gibi böyle söküyor bir parçasını götürüp gidiyor. Şimdi biz sayfalarımıza, sitelerimize yazıyoruz imani noktada problemi olan olursa bize ulaşsın diye yazıyoruz. Zaten siz irtibat halinde olduğunuz için iyi biliyorsunuz bu konuyu ama arıyorlar bize ne diyorlar arayınca “Ya bir ev aldım da bunu işte borcunu nasıl yapayım. Ekonomi ile ilgili şu meseleyi nasıl yapayım. Ya dolar düştü yükseldi bir şey oldu ben çok üzüldüm ben bunun acısını nasıl yapayım.” Şimdi biz oraya yazmışız aslında imani konular ama imanla ilgili bir problemi olmadığı için bunları soruyor. Bak adam orda boğulmuş aslında boğulmuş. Dünyada zaten elinin yetmediği ve Allah’a sunması gereken sevgiyi sunduğu şeylerin her birisi azap verdiğinden dolayı asıl nazarını vermesi gereken konuya nazarını bile verememiş. Şimdi kalp aslında ne yapıyor biliyor musun? Ne için yaratıldıysa kalp onu arıyor.  Şimdi bir ördek yavrusu yumurtadan çıkar çıkmaz neyi arıyor? Suyu arıyor. Niye? Onun için yaratılmış. Böyle tohumundan çatlayan bir tane ağaç, toprağa çıktıktan sonra neyi arıyor? Hemen güneşi arıyor. Bu bizim ay çekirdeği var ya güne bakan derler bizim oralarda ne yapar, böyle güneş neredeyse yönünü oraya tevcih eder. Niye? Onu arıyor çünkü. Allah Allah bir kuş neyi arıyor? Gökyüzünü arıyor. Biz neyi arıyoruz? Dersin başında ki balina gibi sonsuzluğu arıyoruz. Biz bu dersteki zikrin hakikati ile o sonsuzluğu bulmadıktan sonra huzur bize haram edilmiştir bilginiz olsun. Arayış bitene kadar huzur yok. Buyurun. Biz neyin azabını konuştuk Onur? Ayrılığın acısının azabını konuştuk. Buyur cümleyi oku

 O azabı çekmekte kabahat, kusur ona aittir.

Ya burası çok ilginç. “Ya Rab bana sonsuz sevmeyi veren sen misin? Sensin. E bende verdiğini kullandım sevdim, e niye ben azap çekiyorum arkadaş?” İşte burayı da çözdük mü çok güzel olacak. Bana sonsuz sevmeyi veren Allah azze ve celle iyi de “Ya Rab sonsuz sev diye veriyorsun ben de önüme geleni sevdim. Ben niye azap çekim şimdi bundan?”  Bakalım niyeymiş buyurun. çok dikkatli dinlemeniz lazım ama bu arada ders gerçekten kısa bir ders.  

Çünkü kalbindeki hadisiz istidad-ı muhabbet hadsiz bir cemal-i bakiye malik bir Zata tevcih etmek için verilmiş. O insan su-i istimal ederek o muhabbeti fani mevcudata sarf ettiği cihette kusur ediyor, kusurunun cezasını firakın azabıyla çekiyor.

Sonsuz sevme sonsuzu sevmek için verilmiş. Ben burada geçici, fani sevdiğimde kusur kime ait oldu? Bana ait oldu. Şimdi baban gelmiş Yunus, vermiş milyon doları vermiş milyon doları demiş ki “Oğlum yıllardır ailemizin adı dünyanın her yerinde tanınıyor. Al bakayım bu sermayeyi ailemizin adını devam ettirecek bir ticarete giriş.” 2 ay sonra bir bakıyor, Yunus bizim mahalle pazarına gitmiş leblebi satıyor. Ne ile? Milyon dolar milyon dolarla leblebi satıyor, ne yapar baban seni? Bir de siz Adıyaman Dutlu’sunuz demi tam tüccar bir ailesiniz.  Baba affetmez “Gel bakim oğlum der gel bakim gel.” Birden başlar milyon dolara kadar kemerle şöyle bir Yunus’u demi “Böyle ticaret mi yapılır.” diye? Şimdi Yunus bu dayağı yemekle haklı mı? Haklı. Niye? Çünkü o verilen sermaye o ticaret için değildi. Bizim sevdiklerimizi başımıza bela eden biziz. Neden? Sonsuz bir sevme kabiliyeti bu fanileri sevelim diye değildi. Bu yüzden Allah azze ve celle’yi darılttık. Ne oldu? O sevdiğimiz geçici mevcudatı bize ızdırap olarak verdi. Bakın kalbinizdeki bütün ağrıların sebebini okuyoruz.  

Bütün ağrılar mı? Bütün ağrılar. “E ben evde de bir şeyler seviyorum.” demek onları da Allah için sevmeyi becerememişsin. Şimdi ben bir gün bir arkadaşa gittim ev matemhane oo. Yani ne oldu arkadaş? Ağlayamıyorlar ağlamaktan böyle. Bir gittim, meğer kedileri ölmüş. O kedi Allah Azze ve Celle’nin esma kitabı yani sıfatlarını böyle bizi anlatan bir kaside gibi demi. Peki Allah azze ve celle o kediyi o eve neden gönderdi? “Beni bir tanıyın, okuyun demi bu benim antika sanatım buradan kudretimi okuyun, esmamı okuyun, sıfatlarımı okuyun diye o kediyi o eve misafir gönderdi.” doğru mu? Peki acaba o evde o kedi hiç kitap cihetinde okundu mu? Mesela o kedinin renklerine bakıp Mülevvin denildi mi acaba? O kedinin süslerine bakıp Müzeyyin denildi mi? O kedenin suretine bakıp Musavvir denildi mi acaba? O kedinin vücuduna bakıp Hakim, Halık denildi mi acaba? O kedinin o zikir gibi olan o sesine bakılıp Ez Zakir denildi mi acaba? O kedinin yürümesinde ki o güzel nizam ve intizama bakıp Rab denildi mi acaba? O kedinin yemesine bakılıp Rahman, Kerim denildi mi acaba? O kedinin diğer kedilere benzemesi veyahut benzememesine bakılıp Vahid, Ehad, İsm-i Ferd bunlar zikredildi mi acaba? Hiç bunlar okundu mu, bunlar düşünüldü mü, bunlar tefekkür edildi mi? Allah azze ve celle esmalarını izlememiz için bize bir film göndermiş. Ne yazılıydı o kedide? Allah&#;ın isimleri, Allah&#;ın sıfatları yazılıydı. Allah Allah Peki o evde o kendi ne zannedildi? Oyuncak zannedildi. Kedi vazifesini gördü. Vazifesine gitti. Kendine has bir lezzet almaya gitti o kedi. O kedi Allah&#;ın esmasını aynaydı, vazifesini bitirdi gitti. Orada neye ağlanması lazım biliyor musun? Asıl kendi halimize ağlamamız lazım. Biz o kediyi Allah&#;ın esmaları anlatan bir kitap diye mi evimize aldık yoksa bir oyuncak zannıyla mı aldık? Eğer oyuncak zannıyla aldıysan bir kedi de seni üzüp ağlatacak, neyle? Firakın yani ayrılığın acısıyla ama Allah&#;ın bir aynası olarak biz o kediyi seversek biz biliriz ki Allah’da o kediden kaç tane var? Sonsuz tane var. Bakın beyler biz daha kedinin ayrılığının azabını konuştuk. Annesi, ablası evinde kedi besleyenler varsa benim az önce anlattığım filmi anlayacaklardır. Biz daha kediden ayrılığın azabına dayanamıyoruz, evlattan nasıl ayrılacak? Onu daha konuşmadık. Anneden, babadan ayrılığı bunları daha konuşmadık.

En sevdiklerimizin üzerine toprak atma ayrılığını biz daha konuşmadık. Onlar bizden ayrılmadan önce bizim onlardan ayrılmayı öğrenmemiz şart. Şimdi az önceki kabahatin sebebini tekrar tekrar hatırlatmam lazım. Sevme kabiliyeti sonsuzsa yani sermaye sonsuzsa onunla alınacak şeyde sonsuz olmalı. Biz sonsuz sevme ile yıl da bitecek bir şey alaraktan israfa giriyoruz. Bu sonsuz duygular 3 günlük dünyayı kazanmak için bize verilmemiştir. Yani bizim 3 günlük dünyayı sevmemiz için inanın bana insan olmamıza gerek yok. Şimdi mesela ben bir gün bakkala giderken elimi cebime alsam 2 lira bulsam ne derim? “Ya bu para benim cebimde ekmek almak için var.” derim. Peki elimi cebime attım 2 milyon var ya bu para benim cebimde ekmek almak için yok, ne için? Demek daha büyük bir işe girişmem için var. Şimdi ben şu insanlık sermayesine bakıyorum görmelerim, duymalarım, düşünmen daha niceleri. Bu sermaye bakkaldan ekmek almak için değil yani 3 kuruşluk dünyayı sevmek için değil. Belli ki bu sonsuz sermaye bana sonsuzu sevmek için verilmiş. Şimdi Allah azze ve celle bana dese ki “İnsanı yarattım bir sebebe binaen. Sen ne yapıyorsun ey insan!” dese. Bizde de desek ki “Vallahi ya Rab ne yapayım ekmeğimde koşuyorum.”  E kurda kuşa sorsan o da ekmeği için koşuyor. Yani benim ekmek için koşmam adına insan olmam gerekmiyor. Bakın bu derste “Ekmeğinize koşmayın!” demiyorum ama şunu diyorum: “Bizim sadece ekmeğimize koşmak için insan olmamız fazla. Ben bu sonsuz sermayeyle sadece ekmeğin peşinde koşuyorsan benim insanlık rütbem sökülür ve derler ki o ekmeğine koşan kurttan kuştan ne farkın var senin.” derler. Şimdi ülkenin bir tanesinde adamın biri bir gün bir seyyar satıcıya gidiyor. Kaşıkların yanında bir tane elmas bakıyor. Adam da satıcı da bilmiyor elmasının olduğunu. Kaşıkların yanındaki elmas alıyor. Ülke satın alabilecek kıymetli bir elmas.

Ne elması diye geçiyor? Kaşıkçı elması. Peki satan adam o elmasın kıymetini bilseydi o sermayeyi kaşıkların yanında o adama satar mıydı? Satmazdı. Bizde bilmiyoruz işte şu verilen sermayeyi bilmiyoruz. Bizde cenneti alabilecek bir sermaye var ama üç kuruşluk dünyaya veriyoruz. İnanın bana Allah’ı tanımadan ve bilmeden çok lüks yaşantılara, çok şaşaalı yaşantılara bir parça özeniyorsak eğer bizler imanı bir parça anlamamışız demektir. Onların hali özenilecek değil üzünülecek haller. Bizim onlara bakıp imrenmemiz değil onlara bakıp gözyaşı dökmemiz lazım. Sonsuz ve cenneti alacak sermaye ile Uludağ&#;da bir kışlık, Antalya&#;da bir yazdık, denizin üstünde gidecek bir bot, karada gidecek dört teker almışım. Ya bu mantıklı bir ticaret mi?

Kaşıkçı elmasını kaşıkların yanında 3 kuruşa satmak ne kadar mantıklıysa cenneti alabilecek bir sermaye ile bu dünyanın tamamını satın almak o kadar mantıksız oluyor işte. Bizler üzülmek yerine bir parça o hayatlara imreniyorsak eğer bizler şu okuduğumuz derslerin hakikatini bir parça anlamamışız demektir. Gerçekten bu derslerinde bir turnusol kağıdı olması lazım. Benim bu dersi anlayıp anlamadığım nereden belli? Dışarıda imtihan için gördüm hayatlardan belli. Ben o hayatlara imrenip özeniyor muyum “Ya ne güzel bir dünya yaşıyorlar.” diye yoksa “Ya bu hayatın içersen namaz yok, Allah&#;ı bilmek yok, Allah&#;ı tanımak yok, Kur&#;an yok, Kur’an bu hayatın içerisinde.” deyip onlara üzülüyor muyum? İşte bazı hakikatleri anlayıp sizin gibi onların hayatlarını üzülen insanlar buraya gelip omuz olup onların hayatına yetişmeye çalışıyorlar. Allah sizin gibilerin sayısını arttırsın ki dışarıda yetişen insanların sayısı da daha çok artsın. Hem Mersin&#;de mücadele ediyorsun sen İstanbul&#;daki medresede mücadele ediyorsunuz. Allah o medreseyi de arttırsın onu da büyütsün. Gerçekten çok elzem. Yani o kadar çok ulaşılması gereken bu hakikatlerin dinlendirmesi gereken o kadar çok insan var ki Allah arttırsın. Şimdi biz bazen bu dünyayı istiyoruz ya onu biraz da açmak istiyorum. Şimdi biz yaptığımız meslek itibariyle toplumun her kesiminden insanlarla oturup kalkıyoruz ve şunu görüyoruz: Bazılarının imrendiği o hayatlar var ya ambalajlı hayatlar, o hayatları elinde tespih gibi çeken insanlarla oturuyoruz ve Allah&#;ı tanımadıklarından dolayı onların hayatı diğerlerinden daha üzülecek bir şey çünkü ihtiyaç dairesi daha geniş. Yani birçoklarının imrendiği hayatlar imrenenle farksız. O da ızdırap ve üzüntü içerisinde neyin ızdırabı? Ayrılığın ızdırabı içerisinde. Öbürü de sevdiği şeyler daha fazla olduğundan daha büyük bir ızdırabın içerisinde. Şimdi durumu olmayan bir insan gözlüğünü kaybettiğinde intihara meyletmez Allah’ın izni inayetiyle Allah hepsini muhafaza etsinde örnek olsun diye anlatıyorum. Ama servetleri var olan bir insan onun ızdırabına, ayrılığın ızdırabına dayanamadığında canına bile kastedebiliyor. Hangisi daha büyük firak acısı acaba? Şimdi bizler o hayatlara mutluluğun formülü gözüyle bakıp çok özeniyoruz ve diyoruz ki “Ah şu hayatları bir yaşasam, ah şu üniversiteyi bir bitirirsem, ah bir de bitirdikten sonra iş bulsam, ah bir de eş bulsam, e birde bu eşi koyabilecek bir ev bulsam ben daha Allah&#;tan ne isterim ki.”

Dostum sen bunları istemekle Allah&#;tan hiçbir şey istemedin. Vallahi hiçbir şey istemedin. O kadar basit şeyler istedin ki Allah&#;tan esas istemen gerekeni isteseydin bunları zaten sana yanında eşantiyon olarak verecekti. Bir insan “Allah&#;ım senin rızanı talep ediyorum ve bu dünyada bunun için koşturacağım.” deseydi az önce zikrettiğimiz şeyler zaten yanında eşantiyon olarak verilecekti ama biz bunları istemekle ne yaptık biliyor musunuz? Anaparayı köşeye attı ya arada bana bahşiş sıkıyorlar, bir sakal sıkıyorlar ben bu bahşişlerle yetinirim dedik. Yani biz bunları istemekle cennetin yanında Allah&#;tan hiçbir şey istememiş olduk, inanın bana. Bizim ulaştığımız dünyada ki şeyler ancak ulaşıncaya kadar kıymetli ve bunun bir çözümü var. Onlara ulaşıp onlar bizi terk etmeden önce bizim kalben “ya baki entel baki” diyerek o neşteri vurup biraz acıyacak ama ne kadar acır Utku? Ne kadar girmişse o kadar acır. Ne kadar acır? Kanser ne kadar derinleşmişse o kadar acır. Ne kadar acır? Ne kadar bölgeye metastaz yapmışsa o kadar acır. Bir üniversite talebesi kardeşe belki bir telefon kadar acır, iş sahasına girmiş bir insana; evler, arabalar, yatlar, katlar kadar acır. Bunları elimize alabiliriz ama kalbimize alamayız. Eskilerin bir tabiri var ne diyor? “Eli karda gönlü yarda olsun.” diyor. İşte tam bunu sağlayabilecek ders, zikir bu zikir. Evet; buyurun, dersin ana bölgesi burasıydı, sonsuz sevme sermayesiyle sonlu şeyler sevilmez. Buyurun devam edelim.

İşte bu kusurdan teberri edip o fani mahbubattan kat-ı alaka etmek,

Ne alaka ne demek kat-ı alaka? Kat, kesme neyi kesme? Alaka. Alakayı az önce konuşmuştuk hatırlar mısınız daha tohum hükmünde olan sevgiler, aşklar, muhabbetler. Bakın bu dersin esprisi burada daha başlangıcında üstündeki fani mührünü görüp kesmem lazım. Ya şu gömlek zaten yarın bir gün gidecek “Ey kalp Allah&#;ı sevmek dururken yani bu güzelliklerin her birinin kaynağını sevmek dururken nedir bir gömlekle oyalanıp duruyorsun.” diyip başta kat-ı alaka etmek. Buyur

o mahbuplar onu terk etmeden evvel o onları terk etmek cihetiyle Mahbub-u Bâkîye hasr-ı muhabbeti ifade eden  ya baki entel baki  olan birinci cümlesi, &#;Bâkî-i Hakikî yalnız Sensin. Mâsivâ fânidir. Fâni olan, elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz&#; mânâsını ifade ediyor.

 Şimdi burada hasrı muhabbet dedi duydunuz mu? Bak işte bu çok tehlikeli ne demek biliyor musunuz? Sevgiyi bir şeye hasretmek yani odaklamak demek. Bak farkında mısın hep alakada problemlerimiz var yani alakanın birikmesine bu sefer ne dedik İsmail? Hasrı muhabbet dedim. Ne demek hasrı muhabbet?  Sevgiyi odaklamak demek. İşte burası çok tehlikeli, sevgiyi odaklamak kısmı çok tehlikeli ya. Neye odaklarsak? Faniye odaklarsak çok tehlikeli. Şimdi bir gün Mecnun Leyla’nın derdiyle düşmüş çöllere. Çölde böyle yürürken de namaz kılan bir tane adamın önünden geçmiş. Adam demiş “Be adam görmüyor musun, namaz kılıyorum, nasıl önümden geçersin?” Mecnun demiş ki “Hakkını helal et önünden geçtim ama benim özrüm vardı. Ben Leylamın muhabbeti ile kör olmuştum, önümü göremiyorum. Eğer sende Mevla’nın muhabbetiyle kör olsaydın önünü göremezdin, benim geçtiğimi fark etmezdin.” Şu masiva fanidirden bir daha okur musun kardeşim.

Mâsivâ fânidir. Fâni olan, elbette bâki bir muhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz&#; mânâsını ifade ediyor.

Farkında mısınız yine alaka dedi. Bu alaka duyma var ya ama var ya uf pençelerimizle tutuyoruz. Şimdi bir gün hikaye bu ya hani hoca ırmakta halısını yıkıyormuş Nasrettin Hoca. Tam da böyle halı akıntıya kapılınca tutmuş tutamamış tutmuş tutamamış tam elinin ucundan gidecek demiş ki “Camiye infak ettim.” demiş. Oldu mu? Olmadı. Gittikten sonra infak edince oluyor mu? Olmuyor demi. Şimdi biz Allah için vazgeçtikçe Allah bizden vazgeçmeyecek İnşallah ama elden gittikten sonra olmaz o iş. Şimdi biz bazen ihtiyarlıyoruz; pilimiz bitmiş, kullanan kullanmış, çitleyen çitlemiş, atmış köşeye. Diyoruz ki “Ya Rab dünyayı terk ettim sana yöneldim.” Tamam vardır bir sevabı, bir hayrı ama gençlikteki hayrıyla kıyaslanamaz arkadaş gençlikteki sermayeyi niye Allah için kullanmadın? Elden gittikten sonra vazgeçmek çok fazla bu noktada çözüm olmayabilir. Bazen şeyde de öyle yapıyoruz demi ya biz çok şahit oluyoruz da “Ah ah şu şu işim bir olsun da ben Allah için hepsini vereceğim.” Peki Allah&#;ın sana önden verdiklerinden ne kadarını Allah için verdin de ileride vereceklerini vereceksin? Hikaye yani böyle ilerde şu olsun bu olsun vereceğim, kusura bakma hiç o hikaye oluyor yani. Ne yapıyoruz biliyor musun? Vazgeçemiyoruz vazgeçemiyoruz. 

mânâsını ifade ediyor. &#;Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları  ya baki entel baki demekle bırakıyorum.

Peki bu bırakmak nasıl olacak? Şimdi küselim mi dünyada? Çay, çorba, tantuni, ciğer ne varsa atalım köşeye şöyle nefes aldık ne bileyim bir gittik birlikte gezdik ettik hepsini bıraktık geçtik bir odaya bırakmak bu mu demek? Hayır hayır bu demek değil. Bırakmak demek ne demek biliyor musun? Kalbi alakayı keseceksin ve elinde ne varsa sadece Allah namına kullanacaksın. İşte işin en problemli yeri burası. Şimdi şu okuduğumuz dersi tamamen kendimize çevirmemiz lazım. Gerçekten kalben bırakmak demek var olan bütün sermayeni Allah için kullanmak demek. İlk sermaye nedir biliyor musun?  Nefis ve nefestir. İlk sermayemiz bu yani. Önce buralardan bakalım. “Yani cepte otuz lira kalmıştı onu Allah için verdim.” Bunu en son konuşacağız. İlk nefislerimiz, nefeslerimiz. Yani benim günüm kim için geçiyor? Merhum Zübeyir abi diyor ki “Bir insan akşama kadar neyi düşünüyorsa odur.” İşi mi düşünüyorsun, sen o kadar bir adamsın. Cennetimi düşüyorsun? Sonsuz ama o kadarsın. Rabb’ini mi düşünüyorsun? İşte sen osun. Sen Muhammed’in ümmetisin. (sav) Sen osun işte. Şimdi tam buralarda bırakmanın manasını biz kendimizde test etmemiz lazım. Bakacaksın yani işine verdiğin öneme bakacaksın, Allah için verdiğin öneme bakacaksın. Şimdi Allah bir de sana bir hizmet imkanı açmışsa “Gel kulum, benim önümde koştur.” imkanı açmışsa işinde ki hassasiyete bakacaksın, evindeki hassasiyete bakacaksın, sevdiğin insanların hassasiyetine bakacaksın, bir de iman kurtarmak için koşturduğun insanların hassasiyete bakacaksın.

Bu işte kaç tane toplantı yapman lazım ona bakacaksın, öbür işte kaç tane toplantı yapıyorsun ona bakacaksın. Hangisini önde tutuyorsun. Bak sen busun. Yoksa bu dersi okuyalım okuyalım ayrılalım. Allah aşkına ne işe yarayacak? Ne işe yarayacak yani? Sen Allah’tan bir gün uzak kalmışsın, belki bir ders bir hayır namına uzak kalmışsın bu canını ne kadar acıtıyor buna bakacaksın. Patron seni çağırmış “Bu sana ilk uyarım bak işte böyle böyle olur.” diyor bu canını ne kadar acıtıyor bun a bakacaksın sen busun vallahi busun yani. Kalbinde Rab olarak huzurunu, mutluluğunu ne değiştiriyorsa işte sen osun. Vallahi bak bu dersi böyle okumamız lazım yani. Bakacaksın o evinde mesela korktuklarından bakacaksın. İşinde koltuklarından bakacaksın. Hayatına böyle mihenk olarak koyduğuna bakacaksın. Atana mı, ötene mi, dedene mi artık bakacaksın. O senin 3 saat 5 saat moralini ne kadar anormal değiştiriyor ama şu dersler bu kadar anarmol değiştirmiyor. Demek ne var kardeş? Anormallik var kardeş kalpte. Put koymuşsun kalbe put koymuşsun. Bak bu ders böyle bakılır ha. Senin hislerini, heyecanlarını ne yoğuruyor, ne önemsetiyor seni? Allah “Gel kulum.” diyor yani “Benim rızama talep et.” diyor.

Bir de bunu nasıl vermiş? Sahabe efendilerimize iz düşüm olabilecek bir tarzda vermiş bak omuz omuza ne yapıyorsun milyonlarca insanın imanına kuvvet veriyorsun. Şimdi burada bir insanın hislerini, heyecanlarını, heveslerini, kalbindeki bütün alakasını burasına mı yönlendirmesi lazım yoksa dünyada sevdiğim diğer şeyler mi? Bu dünyada sevdiklerimizi en yakınımızdaki şeyde düşüneceğiz. İşle düşüneceksin. Gençliğinle düşüneceksin. Sağlığınla düşüneceksin. O işleri büyütmek için yaptığın toplantılarla düşüneceksin. İş yerinde biriktirdiğin mallarla düşüneceksin. Böyle düşüneceksin ha yoksa başkası bir tane arkadaş vardı böyle bu ders anlaşılmaz ha. Kendinle düşeceksin. Benim yakınımda ne var? Cebimde ne var? Evde ne var evde? Bankada ne var bankada? Ne var? Kaç tane anahtar var? O anahtarla düşüneceksin. Bir gün bu anahtarlardan ayrılsam ne olur acaba? Allah aşkına bir insan bunları düşünmeden bu dünyadan göçüp gidersem ne olacak? Bir gün Allah yani kadar yani ben alakay-ı kalbi kesemedim Allah da dedi ki “Ya bu Mehmet kulum ameliyat masasında kalacak. Bari ben keseyim.” dedi doktor öyle yapmıyor mu doktor neşteri ne için vuruyor Halil sen doktorsun?  Adam canı yansın diye mi vuruyor?

Hayır o adam hayatta kalsın diye vuruyor. Ben belki tam dalacağım böyle bir tane mala, mülke yani Allah O’nun yolunda kullanmak için verdiğini anlamamışım, dalmışım böyle. Ya bak bu dediklerim hikaye olmasın. Benim berber saçını yanlış kesti diye bir ay psikolojisi bozulan tanıdığım var yani uzayan bir saça bir ay psikoloji nasıl bozulur yani? Sen kendini nasıl bu kadar sevebiliyorsun yani? Aynayla mı geziyorsun? Bak bunlar normal değil bunlar normal değil ha. Bunlar derinlerde o kalbin içerisinde ne var onların alameti yani. Ters çevir içerisinden şekli çizilmiş araba jantı çıkar ama program yapılmış namaz saati, namaz çizelgesi çıkmaz. “Ya bu hafta bir tane de bir de teheccüde kalkayım da Allah nasıl razı edilir öyle bir  mücadele edeyim çünkü teheccüdü olmayanın teheccüdü olmaz.  Belki bu yüzden Allah için cehd edemiyorum.” diyemiyoruz yani. Niye diyemiyoruz kardeş? Kalbin içerisinde o kadar çok şeyler var ki sen başkasının olduğu kalpte neden olmak istemiyorsan Allah da o şirklerin biriktiği kalpte o yüzden olmak istemiyor. Şimdi Allah arada sırada denemesi gerekiyor mu gerekmiyor mu? Nasıl deneyecek benim şunu sıkı tutup tutmadığı mı, nasıl deneyecek? Çekerek deneyecek.

Allah azze ve celle bir çekiyor canım çıksın ama bu çıkmasın. Öyle demişler demi “Kardeş can değil ki verek.” demişler. “Canı al ama malı alma ya Rab.” Allah Alah zaten gideceksin yani ayrılman mukadder kesin yani kesin gideceksin. Bazen de Allah işte sen çok fazla ona alaka vereceğinden dolayı sonsuz ha sevme kabiliyeti normal bir şey değil yani. Bir ışın silahı falan gibi düşün birine tutsan adamı öldürür yani. Sonsuz sonsuz bir güç var ortada. Sen bunu yanlış bir yere vereceğinden saçına, başına, gömleğine, kotuna vereceğinden Allah’da sana acıyor, ne yapıyor? Ameliyat masasına yatırıyor seni. “Kulum bak sen burada kurtulamayacaksın, ben sana bir neşter vurayım.” diyor. Ne yapıyor? Biraz işini bozuyor, sağlığını bozuyor. Kendine tapan insandan daha çok ne görüyorsunuz şimdi günümüzde? Kendine tapmamanın yolu ne? Sağlığını bozuyor işte yani “Bu da benim değil.” diye buradan emanet almıyorsun yani. Bir bakıyorsun ayağını kullanamıyorsun, belin ağrıyor, kaşın ağrıyor, gözün ağrıyor. Ya bunlar rahmet rahmet. Doktor o ameliyat masasındaki adam yaşasın, hayatına devam edebilsin diye kanserli hücreye ne yapıyor? Neşter vuruyor. Çünkü o arabaya tapma antrenmanın da şeytan başarılı olursa sen de ki arabaya takma kabiliyetini alacak eve de taptıracak. Oradaki kabiliyetinde geliştirdi mi? Geliştirdi. Bu sefer oturduğun koltuğa taptıracak “Ben de şuralarda şöhret de işte bilmem ne yapmazsam yaşayamam canım.” falan. Onu da aldı mı? Aldı. Bu sefer bir dünyadaki rahat standardın vardı oradan oraya oradan oraya oradan oraya ben bir yılda “Bunları yapmazsam yaşayamam canım.” sanki Kabe antrenmanı yapıyor sürekli oraya gidecek onu görmeden yaşayamam yani. “Ben şunu da içmezsem sabahları gözümü açamam.” falan değil mi? Öyle şeylerimiz var yani. İşte orada seni bütün her yerde o kabiliyeti, antrenman yaptırdığı kabiliyeti kullana kullana teferun edeceksin, ortaya ne çıkacak? Bir tane firavun çıkacak, Nemrut çıkacak, Şettat çıkacak. Allah aşkına bizim asr-ı saadette okuduğumuz Ebu Cehiller  böyle değil mi? Utbeler, Şeybeler böyle değil mi? Ümeyye b.

Halefler böyle değil mi? Ebu Lehebler o dalkavuklar böyle değil mi? Bizim de içimizde, kalbimizde bir şeyler var yani. Bu dersi kendimizle kıyas yapmazsak anlayamayız. Düşüneceksin yani acaba hayatında şu denge bozulursa ne olur? Bir şey olur mu? Olur. Madem oluyor senin kalbinde tevhidin hakikati yok demektir arkadaş, yok demektir. O yüzden vallahi billahi Allah bir kuluna dünya cihetinden böyle imtihan veriyorsa o doktorun neşter vurup o hasta ile ilgilendiği gibi ve üstüne para bile aldığı gibi Allah gerçekten seninle ilgileniyor, “Ameliyat masasından kalk.” diye kanserli hücreye neşter vurmaya çalışıyor. Bu ders şu demek: Sen de önden “ya baki entel baki” diyerek neşteri vurursan ameliyat olmayacakmışsın. Ne güzel müjde demi? Yani şu derse anlarsak ne olacak biliyor musun? İleride gelecek onlarca musibet gelmeyecek. Yani biz başımıza gelen olaylarda bunu yakalamamız lazım. Bazen sağlık gidiyor, bazen sevdiğin evin gidiyor. Vuruyorsun araba gidiyor. Allah Allah ya buralarda bir işaret anlamam lazım benim yani. Kalbimde bir alaka var, Yaradan beni kurtarmaya çalışıyor bu girdim girdaptan, çıkarmaya çalışıyor beni ama bunlara maruz kalmamanın da bir yolu var, nedir? Bu zikrin hakikatini anlarsam “ya baki entel baki” dersem yani onlar beni terk etmeden önce ben “Ya bunun alakaya değer neyi var Allah aşkına?” deyip terk edersem, ne olur? Allah Allah Allah Allah’da der ki “Bu kalpte bu hastalık olmadığından bu ameliyatı cerrahiyeye de gerek yok.” diyecektir. Onları seni terk etmeden evvel sen onları terk et, bırak. Bırakmak nasıl olacak? Bırakmak böyle olacak. Hepsini Allah için yaparsak biz onları kalpten bırakmış olacağız. Buyurun devam edelim.

Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkàn ile mevcudat bekà bulabildiğini bilip itikad ederim.

İbka ne demek? Devamın yani mesela çok sevdiğin bir şey söyler misin İsmail annen, babana çocuk vesaire?

-“Çocuk”

Çocuk işte Allah varsa çocuk var. Tam bu meseleye birazdan bağlayacak bize. Burayı anladın mı zaten var ya Allah Allah “Giden gitsin, sen yetersin.” diyebiliyor o kalp. Allah kalpten yaşatanlardan olsun yani böyle çok güzel anlatmak, çok güzel zikretmek bunu çok güzel anlamak demek değil yani ben çok ihtiyaç hissediyorum böyle bir ders var ya inşallah kalbimizde hatırlarız anımsarız ama daha işte çoğu zaman yemeğe otururken besmele çekmeyi unutan bir adam bu zikri nerede hatırlayacak kurban olayım, nerede hatırlayacak. Çok bitap haldeyiz, çok bizar haldeyiz Allah bizi muhafaza eylesin. Buyur

Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller&#; demektir.

 Yine alakayı kullandı. Evet

İşte bu hâlette kalb hadsiz mahbubatından vazgeçiyor. Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. 

 Bu yaz zaten kışa dönecek. Yazı sevip ne yapayım? Ya bu kot zaten yırtılmasa eskiyecek, ben bu kotu sevip ne yapayım? Bak üzerlerinde neyi gördü? Fani, bu gençlik zaten gidecek. Ortadan otoban geçecek. Bu saçı bu kaşı bu güzelliği ne yapayım? Madem eskiyecekse benim ne yapmam lazım biliyor musun? Çok iyi bir ticaret yapmam lazım. Zaten geçecek olan bu gençliği satıp sonsuz gençliği satın almak. Bak nasıl oluyormuş? Cennette sonsuz genç kalabilmenin yolunu anladın mı? Buz gibi eriyecek olan bu gençliği satacaksın Allah da razı olursa ahirette sana sonsuz gençlik verecek. Nasıl ticaret ya. O yüzden saff-ı evvelde ki sahabe efendilerimiz tarımın, hayvancılığın olmadığı ve tamamen ticaretle geçimin olduğu Mekke coğrafyasında olmuşlar hep. Niye? Ticareti çok iyi bilen insanlara İslam hitap etmiş. “Şu faniyi sat şu bakiyi al.” diye. Allah bizi de onlardan eylesin. Yoksa Cennet alacak sermaye ile üç kuruşluk dünya almış. Alsan ne olacak ya Allah aşkına yani o biriktirdiğin yaşa gelince ülser oluyor mülser oluyor. Ne oluyordu Mert? Gastrit mastrit oluyor zaten yiyemiyorsun yani yumruk kadar mide; onu da yarım kullanıyorsun, bunun için dünya biriktiriyorsun. Çok saçma bir matematik var ortada. Buyurun 

 Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar oluyor.

Ne kadar seversen zaten gidecekse ne yapıp gidiyor?  Koparıp gidiyor kalbinden bir parça koparıp gidiyor. İşte o koparmadan, gücünü kullanıp koparmadan önce sen “ya baki entel baki” deyip neşteri vursan çözülecek iş. Evet

İkici cümle olan

Bir dakika şu ana kadar bu zikrin hangi özelliğini kullandık? Neşter özelliğin. Peki şimdi bu zikrin hangi özelliğini kullanacağız? Merhem özelliğini. Haydi bakalım. Yara açıldı, kesildi. Şimdi Halil ne vakti? Dikiş vakti, merhem vakti hadi bakalım.

İkinci cümle olan ya baki entel baki o hadsiz cerihalara hem merhem, hem tiryak oluyor. Yani, ya baki madem Sen bâkisin, yeter. Her şeye bedelsin. Madem Sen varsın, her şey var.&#;

Evet mevcudatta sebeb-i muhabbet olan yani bir şeyi sevme sebebi olan hüsün güzellik ve ihsan yani ne diyelim ihsana ikram ve kemal kusursuzluk umumiyetle Baki-i Hakiki’nin hüsün ve ihsan ve kemalatının işaratı bu kelimeyi ne yapıyoruz işarat kelimesini? Çiziyoruz. İşaratı ve çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir. Belki cilve-i esma-i hüsnanın gölgelerinin gölgeleridir.

Bu neyi anlatıyor biliyor musun? Kalp nasıl acımaz, bunu anlatıyor. Şimdi ben insan olarak güzelliği mecbur sevecek miyim? Seveceğim. İhsanı yani ikramı sevecek miyim? Mecbur seveceğim. Kemali, kusursuzluğu sevecek miyim? Seveceğim, mecbur seveceğim yani.  Küçükken antrenman yapardık, 48 kiloda boks yapıyordum. Tayson’nı görüyorduk, seviyorduk niye? Kemalat vardı adam, bir nokta sekiz ton vuruyor. Yani Kurban bayramında danayı yatırır yumruyla. Şimdi bir kemalat var mı bu adam da? Var.  Şimdi nerede güzellik görsen, nerede ihsan görsen, nerede kemalat görsen mecbur seviyor musun?  Seviyorsun. “İyi de sevme diyor acı çekersin.” diyor. Şimdi geldik en damar yere. Bu kalp nasıl acı çekmeyecek? Sevdiğin her şeyi Allah için sever ve Allah&#;tan bilirsen sen acı çekmeyeceksin dostum. Şimdi yeryüzündeki ışıkların tamamını ne sağlıyor? Güneş sağlıyor ama ben bir kır bahçesine gittiğimde papatyanın sarısını çok seviyorum. Karpuzun yeşiline bayılıyorum. Hele gece vakti ayın o aydınlığına bitiyorum ama bir gün papatya soluyor, üzülüyorum. Karpuz çürüyor, yeşili gidiyor, üzülüyorum.

Ay doğmaz oluyor, üzülüyorum. Şimdi ben bilsem ki o papatyanın sarısı papatyadan değil güneştenmiş, öyle mi? Allah Allah Şimdi ben o zaman papatyayı mı severim güneşi mi severim? Bak şimdi Talip baklava gönderecek ama bizim Furkan&#;la gönderiyor. Şimdi ben Talip’imi severim Furkan’ı mı severim? Furkan’ı seversem Furkan paketçi. Talip’i seversem Talip kral, öyle değil mi? Paketçiyi mi sevecen kralı mı sevecen? Şimdi Furkan’ı seversem Furkan paketçi ya kapıda hatta baklavayı getirip der ki “Abi bize de bir baklava düşer mi?” der ama Talip’i seversen ne yapar? Yarın da baklava öbür gün de baklava öbür gün de baklava. Şimdi papatyanın sarısı solacak, paketçi o yani. Ayın ışığı solacak, paketçi o yani. Karpuzun yeşilinde ki o güzellik solacak, paketçi. İyi de bu ışıkların her birisinin ben güneşten olduğunu bilirsem bunlar istediği kadar batsın, güneşin batmadığını biliyorum yani benim üzülmeme gerek yok. Çünkü benim sevdiğim ışıkların tamamı güneşten. Allah aşkına annesinin şefkatini sevmeyen biri var mı? Mümkün değil. Annenin şefkati nereden? Allah azze ve celle’nin kendisindeki şefkatten. O sonsuz okyanus gibi olan şefkatten bir damla indirmiş yeryüzündeki annelere dağılmış. Ya geçen gün benim çocuk kafayı vurdu. Annesi kucakladı. O şefkati gördüm. Dedim ki “Ya Rab bu anne bu çocuğu bu kadar seviyorsa Senin beni ne kadar sevdiğini biraz hayal edebildim.” dedim.

Haşa annede ki o şefkati yaratan Allah haşa bir anne kadarda mı beni sevmiyor? Beni çok seviyor. Bak inanılmaz seviyor beni. Beni sevdiği için şefkat timsali anneyi göndermiş. Anne paketçi, gönderen Allah azze ve celle. Beni sevdiği için evimde bir mutluluk, bir huzur göndermiş. O paket, numune. Asıl onun kaynağı Allah. Yarın bir gün o mutluluktan, o huzurlar, o gençlikler, o sağlıklar bunlar çekip gidecek ama ben bitmeyen bir güneşin kaynak olduğunu anlarsam demek ki “Onlar ışıktan istediği kadar sönsün sönmeyen bir güneşi buldum.” derim. “Ballar balını buldum gayrı kovanım yağma olsun.” demiş eskiler ne demek bu? Ya benim sevdiğim ne kadar güzellik varsa, kemal varsa, ihsan varsa ben kaynağını buldum. Ben Allah razı etsem evdeki mutluluğum bir milyon katını bana verir mi vermez mi? Şu gençliğin sonsuzluğunu bana verir mi vermez mi? Annemde ki şefkatin mislini bana verir mi vermez mi? Bir insan o güneşi bulsa gölgesinin gölgesi hükmünde dünyadaki numuneleri kaybettiğine üzülmez. Bir kelimenin altını çizdirdik, ne dedik? İşarat kelimesini. İşte dünyada bu bizim müptela olduğumuz güzellikler neymiş? İşaret işaret işaret tabelası. Şimdi siz bir işaret tabelasını görseniz işaretine mi gidersiniz tabelaya mı? İşaretine gidersiniz. Demek ki yeryüzündeki gördüğümüz güzellikler birer işaret tabelası.

Biz orada tabelaya yani o güzelliklere bizzat gitmeyeceğiz o tabelaların gösterdiği işarete yani onların esas kaynağı olan Allah azze ve celleye gittiğimiz anda bu dersin hakikatini anlamışız demektir ama işte bu aması çok önemli. Tabela okumak bir ilimdir. Şimdi ehliyet kursunda o dersi almamış birisi yoldaki işaret tabelalarını okuyup bilebiliyor mu? Mümkün değil. Demek ki benim o güzelliğin işaretini, kusursuzluğun işaretini, ihsanın ve ikramın işaretini okumam için ne lazım? Bir ilim lazım. Çünkü tabela okumak bir ilimdir. Şimdi biz bu derslerle tabela okumanın ilmini arıyoruz. Bir gün bir tane arkadaşa böyle anlatıyordum, anlatıyordum dedi ki “Hocam; bak bunlar bu kadar düşünülmez, insan kafayı yer.” dedi.  Doğru mu dediği? Değil demi. Tam tersi mi? Tam tersi. İnsanlar asıl bunları düşünmediği için kafayı yiyorlar. Bunları düşünmek için verilen kafa bunları düşünerek yenir mi hiç, mümkün mü? Yani Allah azze ve celle bu kafayı ne için vermiş? Zaten bunları düşünmek için vermiş. Yani bunları düşünmek için yaratılmış bir kafayı başka şeylerde kullandığımızdan biz perişan ediyoruz. Şimdi bizde öyle kabiliyetler var ki nasıl biliyor musun? Kuyumcudaki hassas terazi gibi inceyi tartacak bir terazi var.

O ameliyatlarda kullanılan neşter gibi inceyi kesecek bir neşter var ama kuyumcunun terazisi ile kömür tartıyoruz bu dünyanın bütün kalıbını koyuyoruz, sıkletini tartıyoruz. O ameliyatta inceyi kesecek neşterle de odun kesiyoruz. İki cihazatıda bozuyoruz. Ondan sonra asıl okumamız gereken şu ince manaları bir türlü okuyamıyoruz. Mevlana Hazretleri&#;nin dediği gibi “Her şey incelikten kırılır, insan kalınlıktan.” Hassas teraziyi, kuyumcunun hassas terazisini bozmuşsun, kömür tartmışsın. Ameliyatta kullanılacak hassas neşteri bozmuşsun, odun kesmişsin. Sonra diyorsun ki “Ben iman gözüyle, iman dürbünüyle bu hakikatleri neden göremiyorum?” neden göremiyorsun acaba? İşte bu dersler ne bu dersler biliyor musun? Bunların her birisini bozulan bütün cihazları tamir edecek. Daha sonra bu sonsuz sevme kabiliyeti bunun neticesinde Allah&#;ın izniyle doğru kullanılacak. Demek ki güneşi bulan gölgeleri kaybettiğine üzülür mü? Üzülmez. Üzülüyorsa bu neyin alametidir? Güneşi bulamadığının alametidir. Yani sen hakikaten Allah’ı bulamadın hala bilgisayar oyunlarından mutluluğu bekliyorsun. Sen hala dükkanında ki gelecekten Rezzak’ı, huzuru, rızkı vesair bunları bekliyorsun. Dayının korkularından, akrabalarının korkularından hala Allah’a korkuya yer kalmamış. Bir insan gölge kaybettiğinde üzülüyorsa bu neyin alametidir? Güneşi bulamadığının alametidir. Allah&#;ı hakkı ile bilmenin alameti ise dünyalıklardan ayrılırken ayrılığın acısını çekmemektir. Çünkü Allah&#;ı bulan gölge hükmünde kaybettiği güzelliklere ağlamaz. Çünkü yeryüzündeki parıltıların, bütün hepsinin sebebinin gökteki güneş olduğunu, sevdiği bütün güzelliklerin esas kaynağı ve sebebinin Allah olduğunu bilir. Mevla’yı bulan Leylaları kaybetse de üzülmez ama Mevla’yı bulamazsa bu yeryüzünde Leylaların peşinden sürüm sürüm sürünmek kaderimiz olacaktır.

Biz Allah için vazgeçtikçe Allah bizden İnşallah vazgeçmeyecektir. Allah için vazgeçmenin yolu da 2 zikirdir. Birincisi “ya baki entel baki” diyerek o ameliyatı cerrahi ile neşter vurmak ikincisi “ya baki entel baki” diyerek o yarayı merhem ile tedavi etmek. Allah bu hakikati anlayanlardan, yaşayanlardan eylesin inşallah. Testi de belli demi testini de konuştuk. Dünyada bakacaksın kalp ızdırap duyuyor mu kaybettiklerinden. Izdırap duyuyorsa neyin alametidir Nejdet? Güneş&#;i bulamadığının alametidir. Yani imtihanımız bu ha. Burada test olacağız. Bir gün işler sıkışacak. Tam Allah’ın rızasını kazanacağın bir fırsat çıkacak. Bir de dünyada önemsediğin diğer fırsat çıkacak. Senin işte bunu hangisini tercih ettiğin neyi, ne kadar anladığının göstergesi. Burada mı olacak o iş? Burada olacak. Bir de kusura bakmayın çok şey yapıyoruz ya “Ben bunsuz yapamam.” yapıyorsun işte bir virüs çıkıyor ortaya iki yıl boyunca dükkanını açamayan Allah yardımcısı olsun arkadaşlarımız oluyor. Hani yapamıyorduk, hani biz bunsuz yapamıyorduk? Ben işleri takip etmesem olmaz. Nasıl olmaz? Allah bir mikrop verdi, gün eve kapandın mı? Kapandın. Hani olmuyordu sensiz? Bir şeysiz olmaz. Neysiz olmaz biliyor musun? Allah’sız olmaz Allah’sız. Bizim öyle gitmemiz lazım. Allah&#;ım her şeysiz olurum ama sensiz olamam dememiz lazım. Diyemiyoruz, diyemiyoruz. Ya kusura bakmayın işte hakiki imanı bir türlü elde edemiyoruz. Kalp böyle bulmuş oyuncakları. Onun üstünde ki mektupları okuyacaktık. Bizim etrafımızda tanıdıklar gönderildi, işler gönderildi, gençlik gönderildi. Biz buradan esma mektubu okuyacaktık. Yok okuyamadık. Ne yapıyoruz? Oyuncak ettik onları oyuncak. Bir gün benim annemin kedisi vardı, yünle oynuyordu. İlk böyle birkaç dakika oynuyordu yünle. Sonra baktım kediden ses geliyor. Ne olmuş biliyor musun? Oynadığı yün o kadar düğümlenmiş ki kedi bu sefer kurtulmaya çalışıyor, kurtulamıyor. Yani dünyayı oyuncak etmek tehlikeli bir şey mi? Çok tehlikeli bir şey. Artık kurtulmayacak seviyede bağlanıp kalabilirsin. O kalbin derinlerine indiğinde de vuracağın neşter o kadar canını acıtacaktır. Orada da ne düşer yiğide biliyor musun? “Ya Rab ben seni o kadar fazla rızanı ihmal ettim ki ben bu acıyı çekmeyi hak ediyorum.” Bak bunu dediğinde var ya aman ya Rabbi Allah bir kula ne kadar yardım eder, keşke onu anlatabilseydim şu cümleden sonra. “Ya Rab ben senin rızanı üç kuruşa çok sattım. Beni affet o yüzden ben senin yolunda gideceğim. Ne olursa olsun, netice ne olursa olsun yolunda gideceğim. Ne ile karşılaşırsam biliyorum ki ben bunu hak ediyorum.” bir insan bunu derse Allah ona ne kadar yardım eder ki o insan asla bu yardımı gördüğünde bile inanamaz. “Ya Rab bu kadar benim gibi değmez adama.” diye.

Subhaneke la ilme lena illama allemtena innel entel alimun hakim

Ve ahiru davana enilhamdü lillahi rabbil alemin

El Fatiha men salavat

Baki, Allah&#;ın güzel isimlerinden biridir. Baki, varlığının sonu olmayan, varlığın devamı, önü ve sonu olmamak anlamına gelmektedir. Sözlük anlamı ise; sürekli, ölümsüz ve kalıcı anlamına gelir.

يا باقي انت باقي Ya Baki Entel Baki &#;Ey beka sahibi olan! Baki (son bulmayan) ancak sensin.&#;

Diğer bir ifadeyle Ya Baki Entel Baki “Baki kalan ancak sensin, ey Baki” anlamına gelmektedir.

Allah dışında hiçbirşey baki değildir. Her canlı ölümü tadacaktır. Ebedi olan yalnız Allah&#;tır. Allah&#;ın dışındaki her şey bir gün son bulacaktır. Madem ki dünyada sevdiğimiz herşey bir gün son bulacak ve yok olacaksa, dünya ve ahiret sevincimiz için bütün sevgimizi yalnızca “Baki olan Allah&#;a” vermemiz gerekir. “Ya Bâkî Ente&#;l-Bâkî” duasıyla, -fanilerden bakiye yüzü çevirmek için- İslam&#;ın emir ve yasaklarına riayet etmek ve bunu sürekli bir hayat arkadaşı olarak görmek gerekir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası