fırat dicle hikayesi / Bir başkalaşma hikayesi: Dicle-Fırat (4) | Independent Türkçe

Fırat Dicle Hikayesi

fırat dicle hikayesi

Anadolu ve Akdeniz coğrafyası mitolojik kaynaklı isimlere sahip nehir isimleri ile doludur. Bunlardan birkaç tanesinden bahsedeyim sizlere.
Sakarya nehri Eskişehirin güneydoğusundan doğar, antik zamanlarda ki Frigya bölgesinden dolanarak Karadenize dökülür. Sakarya Nehri ismini Yunan nehir tanrısı Sangarius tan almış. Yunanca okunuşta sondaki -us kisminin okunmadigini düşünürsek şasirtici bir şekilde nehrin yüzyillardir, etrafinda onlarca farkli uygarlik yasamasina rağmen,  neredeyse ayni isim ile anıldığını görürüz.

Birkaç bin yıldır ismi aynı olan çok iyi bildiginiz bir yerin çok eski bir hikayesini anlatacagim. Hikaye dediğime dikkatinizi çekerim, mit sözcüğüde benzer anlam ifade eder yani bunlar halk arasında anlatıla anlatıla gelişmiş değişmiş hikayelerdir. Hiç birinin gerçekliğini iddia edemeyiz. Sakarya nehrinin aktığı bölgenin ismi antik çağlarda Frigya idi. Frigyanın efsanevi kurucu kralı Gordius un oğlu Midas birgün kehanet içeren bir rüya görür. Rüyasında topraklarında bir çapa aramasını ve çapayı bulduğu yerde bir şehir kurması söylenir kendisine. Kral adamlarını çapayı aramaya gönderir, tabiki kehanet tutacak ve çapa bulunacaktır. Çapanın bulunduğu yere Frigçe çapa anlamında Ancyra ( Ankuva- Ancura gibi okunuşları olabilir) ismini koyar. Başka bir anlatıda; adamları ile toprakları içinde keşif gezisi yaparken dağlık bir bölgede gemi çapasına rastlayıp buraya bu ismi koyduğundan bahsedilir. Çapa gerçekten bulunmuş mu yoksa bizim dilimizde Ankara ya dönüşmüş Ancyra ismi çapa anlamında ki kelimeye benzediği için mi bu anlatı ortaya çıkmış bilinmez, ama MÖ yıllarından beri Ankaranın isminin aşağı yukarı aynı kalması Anadolu kültürünün ve mirasının çağlar boyu toplumdan topluma aktarıldığının çok güzel bir kanıtıdır. Bugün İngilizce de çapa kelimesi latince aynı kökten türemiş 'anchore' olarak kullanılmaktadır. Yabancılar Ankaraya cumhuriyet dönemine kadar Angora diyorlardı. Tüylerinden angora yünü üretilen ünlü angora tavşanı bu bölgeye hastır ve ismini yine Başkentimizden almıştır. Angora tavşanının hikayesi de o güzel tüylerinden dolayı pek üzücüdür ya şimdi konumuz değil. Cumhuriyetten sonra ki dönemde Ankara ismini uluslararası geçerli kılmak için bütün ülkelere bilgi gönderilmiş hatta Angora yazan postalar adreslerine ulaştırılmayarak Ankara ismi tüm dillerde aynı şekilde kullanılır hale getirilmiştir. - istikrar !-

  Fırat ve Dicle nehirleri uygarlığın ilk hareketini vermiş toplumlara çağlar boyunca cömert davranıp, onların kültürlerinin oluşumunun ve gelisiminin belki de ana kaynaği olmuştur. Dolayisi ile onlar içinde efsanevi anlatılar oluşmamış değil. Fırat nehri azameti ile ülkemizde erkek isimlerine bile ilham kaynağı olmuş.Firat nehrinin isminin kaynagi ile ilgili çok bilindik bir  hikaye şöyle
Euphrates&#;in Aksurtas adında bir oğlu vardır. Aksurtas bir gün annesinin yanında uyurken Euphrates, kendi öz oğlunu bir yabancı biri zanneder ve kiskanclikla öldürür. Tabiki derhal hatasini anlıyor ve öfkesinden kendisini medos ırmağına atıyor. Olay öylesine acıdır ki, o günden beri Medos ırmağının adı Euphrates olarak anılır. Anlatı bu şekilde ama biraz yavan geliyor insanin kulağına, tabiki derdimiz inanmak değil ama biraz zayıf bir anlatımı var. Fıratin sulari bin yillardir o kadar çok topluma hizmet etmis ki, bunlarin en eskilerinden biri Sümerliler nehir için Buranuna derlerdi bu isim Elamcaya ú-ip-ra-tu-iš, Akadçaya Purattu olarak geçmiş. İsim İranlıların atalarına da benzer şekilde geçip eski Farsçada Ufrātu olmuş en son antik Yunanlılar Euphrátēs olarak aynı ismi kullanmışlar. İsim benzer şekilde Suriye de P(ə)rāṯ, Arapça da al-Furrāt ve Hurricede Puranti olarak isimlendirilmiş, incilde ise Perath olarakn geçmiş. Anlayacağınız kimse Fırat nehrinin ismini değiştirmeye cesaret edememiş. İsmin türkçeye geçişi büyük olasılıkla Farsça veya Yunanca söylenişinden kaynaklanıyor.

Dicle nehri ise Fırat nehri gibi insanlığın tarihi yazılmaya başlandigindan beri tanik olmuş Anadolumun ve Mezopotamya uygarliklarinin tüm yasadiklarina. İngilizcede Tigris olarak bilinen nehrin bu ismi doğrudan Yunancadan geçmiş İngilizceye. Yunanlılar ise Tigris ismini ok gibi veya hızlı anlamında kullanılan Farçadan ödünç almışlar. Asurca ve Akadça da Idiklat olarak söylenen isim, Sümerce de Idigna olarak anılırdı. İncildeki anlatımlarda Hiddekel ve dilimize geçtiği muhtemel en yakın söylenişi Arapça olan Dijlah kelimesidir.

kaynağı değiştir]

Kıyametin büyük alametleri arasında, suları çekilen Fırat nehrinin altından altın çıkması ve su savaşları bulunmakta mıdır?

Değerli kardeşimiz,

Kıyamet alametlerinden bahseden hadislerden biri de Fırat Nehri ve bu nehrin sularıyla, etrafıyla ilgilidir:

"İhtimal, Fırat'ın suları çekilecek, kuruyacak. Ortaya altından bir hazine çıkacak, kim orada bulunursa, hiç bir şey almasın." (Buhari, Fiten, 24, Müslim, Fiten, )

"Fırat nehrinin suları çekilerek altından bir dağ ortaya çıkacak, insanlar bunu almak için, vuruşacak ve her yüz kişiden, sadece biri hayatta kalacak. Bu zaman gelinceye kadar kıyamet kopmaz." (Müslim, Fiten, )

"Fırat'ın altın bir define üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa ondan bir şey almasın."(Müslim, Fiten, )

"Fırat nehrinin altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İnsanlar bunu işitince ona yürüyecekler ve onun yanında bulunan insanların bundan bir şey almasına müsaade edersek, bunun hepsi götürülür, diyecektir. Müteakiben onun için harb edecekler ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir."(Müslim, Fiten, )

Kuşkusuz geleceğin ve kıyametin bilgisi yalnız Allah'ın yanındadır. Ancak Allah'ın görevlendirdiği peygamberler de, onun bildirdiği kadarıyla geleceğe ait bazı haberleri, bazı hikmetlere binaen verirler.

"Rabbim gayb alemini bilendir. Gizli bilgilerini hiç kimseye göstermez. Ancak, razı olduğu elçi müstesna. Çünkü, Allah, o elçinin önüne ve arkasına, onu (şeytanlardan) koruyacak gözetleyiciler koyar."(Cin Suresi, 72 / )

ayeti de zaten bu konuya açıklık getiriyor.

Bundan asırlar önce Peygamber Efendimiz'in (asm) söylemiş olduğu bu sözlerin, Peygamber Efendimiz'in (asm) gayba ilişkin bir çok sözünün gerçekleştiği, Fırat nehrinin Türkiye'nin Orta Doğu jeopolitiğinde en önemli parametrelerden ve komşu ülkeleriyle ilişkilerinin belirlenmesinde rol oynayan en önemli unsurlardan biri olduğu hemen herkes tarafından bilinirken, ilahiyatçılar, akademisyenler, yer bilimciler ve dış politika uzmanları tarafından tam anlamıyla tahlil edilmesi gerekmektedir.

Bu hadisler, Orta Doğu ile ilgili kurgulanmak istenen bir çok denklemin ipuçlarını verdiği gibi, Türkiye'nin ve bölgede bulunan İslam ülkelerinin sürüklenmek istendiği bazı tehlikeleri de haber veriyordu.

Birleşmiş şekliyle Fırat önce güneydoğu, daha sonra güneybatı yönünde akarak Suriye'ye; ardından da Culap ve Habur'u alarak Al Kayem'de Irak'a giriyor. Irak sınırları içinde km aktıktan sonra Ramadi'de Dicle-Fırat deltasına ulaşıyor. Hem Fırat suyunun, hem de Karsuyu'nun debisinin büyük bölümü karların erimesinden meydana geliyor. km²'lik havza alanının km²'sini, km'lik uzunluğunun km'sini Türkiye'den almasına karşılık suyunun neredeyse tümü Türkiye'den geliyor. Fırat tam anlamıyla müstesna bir su kaynağı. Yağışın Avrupa ve dünya ortalamasına göre çok daha düşük olduğu bu bölgede bulunması da ayrıca önemli. Bu bölge aynı zamanda petrol bölgesi.

Hazine Petrol Olabilir mi?

Fırat'ın su kaynağı olarak günümüzdeki önemi tartışılmaz. Yukarıda naklettiğimiz hadis-i şerifler ise bu önemin çok daha değişik boyutlara uzanacağını gösteriyor. Hadiste bahsedilen altından dağın gerçekten altın bir dağ mı olduğu yoksa mecazi olarak mı böyle bir ifadenin kullanıldığı şimdilik meçhul olsa da ilim adamlarının bu konuda çeşitli yorumları var.

Konuyla ilgili, Erzurum İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. İbrahim Bayraktar şunları söylüyor:

"Bu hadisler petrolün çıkarılması ile, Fırat üzerinde yapılacak büyük barajların birbirine yakın bir zamanda olacağına veya büyük kuraklıklarla nehirlerin kuruyacağına, yatakların değiştirileceğine işaret ediyor olabilir. Bunlardan Fırat nehrinin çevresinde bulunan kıymetli madenlerin ve petrolün çıkarılacağı, bunun, kıyamete yakın bir zamanda vaki olacağı ve o bölgelerde büyük ihtilafların meydana geleceği anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili hadislerde geçen farklı ifadelerden kastedilen petrol olabileceği gibi, büyük barajlar ve daha başka şeylerin de kastedilmiş olması kuvvetli bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır."

"Yakında Fırat'ın suları çekilecek, altından bir dağ oluşacak. İnsanlar bu olayı duyduklarında oraya doğru koşacak. İnsanların ondan biraz almalarına müsaade etsek, hepsini alıp gidecekler. Bunun üzerine onlardan herbiri ondan almak için savaşacak ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir" hadisindeki doksan dokuz rakamının çokluk ifade ettiğini "insanların ondan biraz almalarına müsaade etsek, elbette hepsini alıp gidecekler" ifadelerinin de topraklarında petrol bulunan devletlerin bunu millileştirmek isteyeceklerine işaret ediyor olabileceğini belirtiyor."

"Bu haberlerin bir kısmı aynen çıkmıştır. İleride belki de bu bölgedeki petrol için savaş çıkacaktır. ABD ve diğer devletler arasında bu yüzden bir çıkar çatışması yaşanmaktadır."

"Ebu'l Ganaim el Kufi'nin Kitabu'l Fiten'inde, Hz. Ali (ra)'den yapılan bir rivayete göre bahsedilen hazineler altın ya da gümüş değil."

"Tailikan'a yazıklar olsun, Allah'ın orada hazineleri vardır ki, onlar altın ve gümüş değillerdir."

"Talikan, Kazvin'in petrol bulunan bir nahiyesidir. Buradaki hazine sözüne dikkat edilirse, son derece ilginç ve şaşırtıcı, ancak günümüzdeki petrol olduğu anlaşılıyor."

Bu Bir Uyarı Olabilir.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Celal Yeniçeri de bu hadisin çok iyi incelenmesi gerektiğini söyleyerek şöyle açıklıyor:

"Fırat ve Nil nehirleri Peygamberimiz (asm)'in bazı hadislerinde geçmesi bakımından son derece önemlidir. Fırat Miraç'la ilgili bazı hadislerde geçtiği gibi, göklerle ilgili bazı hadislerde de geçmektedir. Fırat'ın altındaki "altundan" dağ ile ilgili hadise gelince, Sahih-i Müslim'in Kitabü'l Fiten adlı bölümünde geçmektedir. Peygamberimiz'in (asm) hadisinden anladığımız kadarıyla Fırat altından bir dağ ortaya çıkaracaktır. Fırat'ın suları çekilecek de, insanlar onun yatağında birtakım araştırmalar yaparken mi böyle bir hazineyle karşılacaklar, yoksa suları akarken mi? Her ikisi de olabilir. Fırat ve Dicle sonuçta birleştikleri için Peygamberimiz (asm) Dicle'yi de kastetmiş olabilir. Hadiste belirtildiğine göre insanlar bu altını bulacak, bunun için çarpışacaklar ve bu yüzden çok kan dökülecek. Hadisten bu olayın kesinlikle gerçekleşeceğini anlıyoruz. Ve bu da pek bir hayır getirmeyecektir. Benim anladığım kadarıyla bunu bir zenginlik ve hayır kaynağı olarak görmemek gerek. Bazı zenginlikler musibet getirebiliyor. Ya da bu hadisi bir uyarı olarak da görebiliriz. Eğer bu bölgedeki ülkeler bunu bir uyarı olarak görürlerse ve ona göre hareket ederlerse çok büyük bir hayır da olabilir. Çünkü "mal" kelimesi hayır anlamına da gelir Arapça'da. Pek çok ayette "mal" yerine hayır kelimesi kullanılmaktadır. Çünkü mal insanların hayrına yaratılmıştır."

Hazine Potansiyel Bir Tehlike

Hadisle ilgili şu açıklamalara kulak vermek gerekiyor:

"Bugüne dek Fırat'ın başında dünya kadar katliamlar meydana geldi. Yakın tarihten başlayacak olursak, Fırat'a yakın bir yerde Irak ve İran katliamı oldu. 'de yine Fırat'a yakın bir yerde çok ciddi kıyım yapılarak Allah Resulü'nün (asm) torunları katledildi… Belki, daha sonra olması muhtemel bazı hadiselere işaret aramak daha uygun olur. Mesela: Fırat'ın suyunun, altın değerinde olacağı bir devreye mecaz yoluyla bir işaret olabileceği gibi, yapılacak barajlardan elde edilecek gelirlere de "altın" sözüyle işaret olabilir. Ayrıca, Fırat'ın suyu tamamen çekilerek, altında toprak çökmeleri neticesinde böyle bir madenin de bulunması mümkündür. Fakat ne olursa olsun o bölgenin, İslam aleminin bünyesinde, bir dinamit gibi, potansiyel bir tehlike olduğunun anlatılmasında şüphe yoktur"

Yoksa Su mu?

Çağlar boyunca yapılan savaşların tabii kaynakların paylaşılmasıyla yakından ilgili olduğu biliniyor. Tabii kaynaklar ise Allah'ın insanlara bahşettiği en önemli zenginliklerden. Bazı bölgeler insanlığın gelişimine çok iyi imkanlar tanırken, bazıları da geri kalma sebeplerini oluşturabiliyor. Büyük tabii kaynaklara sahip ülkeler, bunlara sahip olmayan ülkelere yardım ederek kalkınmalarını sağlayabilecekleri gibi, aynı kaynakları kullanarak diğer ülkeleri kendilerine bağımlı hale de getirebilirler. İnsanlığın tarım toplumuna geçişinde mücadele edilen alan verimli topraklar oldu. Sıçrama eşiği oluşturan buharlı makinelerin keşfinden sonra ilgi kömür havzalarına yöneldi. Petrolün enerji kaynağı olarak insanlığın gündeminde yer almasıyla birlikte mücadele alanı petrol bölgelerine yöneldi.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı esnasında ve savaş sonrasında ülkelerin başlıca amacı petrole ulaşmak ve petrol bölgelerini kontol etmek oldu. Günümüz dünyasında ise mücadele alanı arazi-kömür-petrol gibi tek boyutlu olmaktan çıkmış gözüküyor. Daralan tüm kaynaklar insanlığın diğerine karşı silah olarak kullanabileceği bir güç unsuru haline geliyor. En hızlı daralan ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelen doğal kaynak ise "su".

Suyun bu bölgede ne denli önemli olduğunu gösteren en canlı örnek Ürdün Kralı Hüseyin'in 13 Mayıs 'da yaptığı bir konuşmada geçen şu cümle: "Hiç bir konu İsrail'le tekrar savaşa girmeye bizi zorlayamaz. Su hariç."

Eski BM Genel Sekreteri Butros Gali de Orta Doğu'daki bir sonraki savaşın su yüzünden olacağını açıkça söylemişti.

Dünya Gündeminin Yeni Krizi: Su

Günümüzde su diğer doğal kaynaklardan farklı olarak dünya gündemine kriz şeklinde giriyor. Dünya nüfusu artarken, su kaynakları azalıyor ve kendisini yenileyemiyor. Bir insan için yılda ortalama m³ su gerekiyor. Bu değer daha şimdiden su kıtlığı olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum 'lerdeki petrol krizinin yerini su krizinin alacağını gösteriyor. Gerçekten de insan ihtiyaçları, ekolojik denge ve siyasi açıdan son derece önemli olan su, XXI. yüzyılın suya sahip olan ülkelerle suyu olmayanlar arasında yoğun mücadele ile geçeceğini gösteriyor.

İsrail Nereye Koşuyor?

Su kaynakları bakımından yoksul bir ülke olan İsrail, yılında, Yukarı Teberiya bataklıklarını kurutarak buharlaşma kayıplarını azaltmış, böylece Yukarı Şeria nehrinin akışını artırmıştı. yılında İsrail Ulusal Su İletim Sistemi, Teberiya Gölü'ne bağlanmış ve bu Ürdün Nehri'ni adeta kurutmuştu. İsrail, Savaşı esnasında işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde yerleşik halkın tabii kaynaklar üzerindeki haklarını reddetmişti. Daha sonra, Filistin su kaynakları, İsrail'in su kaynakları ile bütünleştirilmişti.

Su konusunda İsrail üzerinde durmamızın nedeni, bu ülkenin hem Orta Doğu'nun su konusunda sorunlu bölgesindeki en güçlü ülke olması, hem de ABD ve Batı Avrupa ülkeleri üzerinde büyük etkiye sahip olmasından kaynaklanıyor. Diğer taraftan Fırat-Dicle havzasının, kurulması planlanan Kürdistan devletinin sınırları içerisinde yer alması, bununla birlikte bu bölgenin İsrail'in vadedilmiş topraklarına girmesi ve bu Kürt devletinin bir garantör devlete duyduğu ihtiyaç; ayrılıkçı Kürt hareketine verdiği desteği askeri kaynaklarca dahi bilinen İsrail'le ilgili şüpheleri daha da artırıyor. Bu da bu bölgede bir Kürdistan devletinin kurdurtulmak istenmesinin böylesine rasyonel temellere mi dayandığı sorusunun zihinlerde uyanmasına sebep oluyor.

İsrailli uzman Hillel Shuval'a göre Türkiye, kişi başına m³ su potansiyeli ile bölgenin en zengin ülkesi. İsrail'in halen kullanmakta olduğu kaynakları kullanmaya devam ettiği varsayılarak yapılan hesaplamada, yılında Filistinlilerin ve Ürdün'ün asgari su ihtiyaçlarını karşılayamayacakları, İsrail'in ancak bu kadarını sağlayabileceği iddia ediliyor. Shuval'e göre Türkiye ihtiyacından kat kat fazlasına sahip. Çözüm ise son derece basit: Türkiye, Ürdün'ün ve Filistinlilerin su ihtiyacını karşılamalıdır.

Filistinliler ise, kendilerine ait olan suları İsrail'e verip karşılığında Türkiye'den ya da Mısır'dan su almaları gerektiğini anlamakta güçlük çekiyorlar.Burada Türkiye açısından dikkat edilmesi gereken konu, müsebbibi ya da tarafı olmadığı bir su sorununun içine ne amaçla çekildiğinin ortaya konması. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (asm) Fırat nehri ile ilgili asırlar önce haber verdiği, insanlarının çoğunun ölümüyle sonuçlanacak çatışma bu yüzden mi çıkacak?

Cevabı aranan sorulardan biri de budur. Su da önemli bir faktör olmakla beraber, başka faktörlerin daha önemli olduğu söylenebilir.

Nitekim, Celal Bayar Mühendislik Fakültesi'nden Yrd. Doç Dr. Ömer Faruk Noyan şunları söylüyor:

"Bu bölge petrol bölgesidir. Dünya petrollerinin üçte ikisinden fazlası ve doğalgaz rezervlerinin büyük kısmı bu bölgededir. Güneş enerjisinin yoğun olduğu ve yakın bir gelecekte fiber-optik hatlarla Avrupa ve Asya'ya iletileceği bir bölgedir. Güneş kökenli elektrikle deniz suyundan hidrojen üretmeye yönelik projelere ev sahipliği yapacak bir coğrafyadır.”

Jeolojik olarak tarihte bir çok nehrin kuruduğuna ve bunların eski yataklarının uydulardan radar dalgalarıyla tespit edilebildiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Noyan, bir nehrin kuruma sebeplerini de "Çeşitli kabuk hareketlerinin, yani deprem oluşturan tektonik kuvvetlerin etkisiyle nehir yatağından fay geçebilir. Ve bu fay atımıyla yatak belli noktalarda kayarak yer değiştirir. Böylece nehrin faydan aşağı alt kesimlerinden artık akış olmaz ve bu kesimler kurur. Yukarıdan gelen su kendine yeni bir yatak, yeni bir hat bulur ve akışına devam eder. Ya da nehrin belli yerleri çok küçük ölçekli küvetler şeklinde çöküntüye maruz kalır. Oluşan göl veya gölcüklerden geçen nehir, topoğrafyaya göre kendine yeni bir yatak bulur." şeklinde özetliyor. Ve şöyle devam ediyor:

“Tarım, buna bağlı olarak sanayi, ayrıca turizm ve spor faaliyetlerinin ihya edeceği bölge, akarsuları, barajları, hidroelektrik santralleri, canlandırılan tabii güzellikleri ile bir cazibe merkezi haline gelecektir. Fırat gibi bir nehir kurursa; GAP, Fırat'ın sağladığı su, elektrik, tarım, sanayii ve diğer imkanlar açısından çok büyük ölçüde sarsılacaktır. Dolayısıyla, hadiste geçen 'altından dağ' terimi su ve tarım ile gelen zenginliği karşılamıyor. Şu halde, 'Fırat'ın kuruması' ifadesinden, ayrıca 'altın' ve 'dağ' kelimelerinden ne anladığımız önemlidir."

"Acaba 'altın' kelimesinden 'çok kıymetli', 'dağ' kelimesinden 'çok bol' manalarını mı anlamalıyız? Peki 'çok kıymetli' ve 'çok bol' ifadeleri neye karşılık gelmektedir?"

"Aslında Fırat başlıbaşına 'altından dağ' değerinde bir hazinedir. Hz. Peygamber (asm), Fırat'ı kaynağı Cennet'ten gelen nehirler arasında zikretmektedir. Fırat havzası insanlık tarihi boyunca büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, binlerce şehrin kurulduğu bir bölge olmuştur. Yani Fırat bolluk ve bereketin simgesi haline gelmiştir. Fırat'ın kuruması yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır."

Acaba Fırat Tabii Yollarla mı Kuruyacaktır?

"Tabii yollarla kuruyacaksa, bu çok ani, şiddetli bir yer kabuğu hareketi veya iklim değişikliği sonucu olabilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesinde, iklim değişikliğine paralel olarak nehrin getirdiği ve baraj gölü tabanında biriken sedimen kalınlığının hızla artması sonucu su oranının birincisi lehine bozulmasına katkıda bulunabilir. Dünya bir iklim değişikliğine gitmektedir. Bazı yerlerde yağışlar, diğer bazı yerlerde ise kuraklıklar artmaktadır. Fırat'ın kaynaklarının bu kuraklık periyodundan nasibini alması sonucu nehir kuruyabilir. Eğer Fırat'ı doğrudan insan kurutacaksa, bu da bir amaca matuf olacaktır ki, belki de 'altından dağ'ı keşfettikten sonra gerçekleşecektir. Fakat Fırat bin kilometreyi aşan bir uzunluğa sahiptir. Yani Fırat kuruduğu taktirde bu Türkiye, Irak ve Suriye'den geçen bütün nehir yatağının kuruması anlamına gelecektir. Böylece üç ülkeyi içine alan büyük bir alanda yeni bir zenginliğin ortaya çıkması söz konusudur. Bölgede büyük petrol yatağı veya yeni bir yeraltı zenginliği ortaya çıkacaktır. Ve bu durum bölgede çatışma sebebi olacaktır. Fakat bu bence su yüzünden olmayacak."

Diğer taraftan, bu bölge yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengindir. Bunlar içerisinde fosfat yatakları, asfaltit yatakları vardır. Ve şimdiye kadar yeteri kadar değerlendirilmemiş olan bu asfaltit yataklarından Türkiye'nin enerji ihtiyacı karşılanabilir. Bunun dışında gene bazı bölgelerde linyit yataklarına rastlanmaktadır. Ayrıca çok miktarda olmamakla beraber demir cevheri, bakır, gümüş gibi maden yataklarının varlığı da bilinmektedir.

Tüm bu söylenenler ışığında, her ne kadar Fırat'ın taşıdığı değerler konusunda tam bir fikir birliği yoksa da, insanlık tarihini etkileyecek kadar önemli gelişmelere gebe olduğu daha da net anlaşılıyor.

(bk. Aydoğan Kılıç, Fırat'ın Altındaki Hazine)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

fazla oku

Binlerce yıldır, yüksek rakımlı dağların suyundan beslenen ve derin vadilerde kıvrılarak Ortadoğu'nun geniş ovalarına doğru akan Güneybatı Asya'nın en uzun nehri Fırat, kaynağını Ağrı Diyadin'de doğan Murat Nehri ve Erzurum dağlarında kaynayan Karasu'dan alır.

Bu iki nehir çok sayıda dere ve çayı da topladıktan sonra, Elazığ sınırlarında birleşerek Fırat Nehri'ni oluşturur.

Tohma, Peri, Çaltı ve Munzur Suyu Fırat'ı besler ve Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Urfa ve Antep sınırlarını belirledikten sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına akar.

Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada yine kendisinden kopan ve farklı bir yol izleyen Dicle Nehri ile tekrar birleşerek Basra Körfezi'ne dökülür.

Fırat nehri toplamda uzunluğu 2 bin kilometre olup, bin kilometrekare su toplama havzasına sahiptir.

Türkiye'nin en geniş havzasına sahip olan Fırat Nehri yılda ortalama 30 milyar metreküp su taşır.

Bu suyun yüzde 80'i yüksek rakımlı dağların bulunduğu Doğu Anadolu'dan toplanır, havzayı besler. 

Fırat Nehri'nin rejimi Türkiye'deki diğer akarsulara göre daha düzenlidir. Mart ile haziran ayları arasında yavaş yavaş kabarır, temmuz ile ocak ayları arasında çekilmiş olmasına rağmen yine de bol su akışı olur.

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Nehir üzerine Türkiye'nin en büyük barajları inşa edilmiştir

İlk baraj inşaatının başladığı yılından bu yana, büyük bir propagandaya dönüşen GAP; yani Güneydoğu Anadolu Projesi devreye girdikten sonra daha sık gündeme gelmeye başlar.

Hükümetler ne düşünse, ne planlasa, paketler açsa, mutlaka GAP'la ilişkilendirerek barajların bölgenin makûs talihini yeneceği dair açıklamalar yapar, halka umut pompalar.

Özellikle işsizliğin panzehri olarak yıllarca GAP gösterilerek propaganda aracı haline getirilir.

Önce Keban, sonra Karakaya, Atatürk Barajı inşaatı bitirilir, enerji üretimine başlar.

Sıra Birecik Barajındadır. Birecik Barajı da ilk olarak yılında planlanır ve yılında temeli atılır.

Fırat'ın Birecik sınırları içerisinde yapımına başlanılan baraj yılında su tutmaya başlar ve yıllarında elektrik üretimine geçer.

Sonraki yıllarda Suriye Sınırında Karkamış barajları yapılarak geniş bir alanda çalışmalar yürütülür.

GAP parça parça ilerler, barajlar devreye girer, paketler açıklanır, hidroelektrik santralları faaliyete konulur, sulama kanaları devreye girer.

Artık bölgenin kalkınma modelinin hayata geçmesi gerekirken,  beklenen yararın ortaya çıkmaması, hayal kırıklığına neden olsa da GAP hala bir can simidi olarak hükümetin, siyasetin gündemindedir.

Birecik Barajı'nın inşaatı bitip, su tutulmaya başlanılmasından sonra onlarca köy, kasaba suyun altında kalmaya başlar.  

Çok sayıda Tümülüsler, höyük ve eski yerleşim alanları sulara gömülürken, hep aynı nakarat okunur, işsizlik bitecek, bölge kalkınacak denilir.

İnsanlar hükümetlerin propagandasına inanır ve çaresizce evleri, anılarını, geçmişlerini terk ederek göç yollarına düşer.

Keban'dan başlayarak, Karkamış Barajı'na kadar benzer sorunlar yaşanır, Atatürk Barajı Samsat ve Newala Çori'yi yutar, Birecik Barajı ise Zeugam, Halfeti ve Rum Kaleyi sular altında bırakır.

Zeugma (5).jpg


Birecik Barajı yapımı sırasında ve öncesinde yapılan çalışmalar havza boyunca adım başı antik yerleşimlerin varlığı tespit edilir, çarçabuk kurtarma kazıları başlanır, ancak yeterli olmaz.

Fırat kıyısında var olan höyükler, antik kentler ve yerleşim yerleri bütün zenginlikleriyle suyun altında kalıyor. 

Zeugma (8).jpg


İlk kurban Zeugma Antik Kenti

Halkın Belkız olarak adlandırdığı, tarihteki ismi ise Zeugma olan antik kentte yüzey çalışmaları yıllında başlamasına rağmen eserlerin kurtarılması yılına denk gelir.

Sular yükseldikçe zaman daralır, kazılar hızlandırılır ve kentin büyük kısmı gün yüzüne çıkarılır. Çok önemli taban mozaikleri bulunur.

Zeugma (2).jpg


"Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan Belkıs/Zeugma Antik Kenti; Fırat'ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur.

80 bin nüfusu ile döneminin en büyük kentlerinden biri olan Belkıs/Zeugma, tarihin değişik dönemlerinde değişik isimlerle anılmıştır. 

Büyük İskender'in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla, Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö yılında burada Selevkos Euphrates (Fırat'ın Silifkesi) adında bir kent kurar.

Daha sonraları M.Ö.1'inci yüzyılda kent Roma hakimiyetine girer. Bu hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anlamına gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle 'Zeugma' adını alır.

Roma İmparatorluğu'nun funduszeue.info Lejyon Garnizonu'nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin nüfusa ulaşan Zeugma'da Fırat manzaralı yamaçlara villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma'yı dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir.

Örneklemek gerekirse Zeugma, komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır'daki İskenderiye'den (Aleksandreia) daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra'dan (Londinum)  ise birkaç kat büyüklükteydi.

Ünlü coğrafyacı Strabon da Zeugma'dan bahsetmektedir. Hellenistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma'da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir.

Kentteki Akropolün üzerine kader tanrıçası Thyke'nin bir tapınağı yapılmıştır. Bu tapınak halen toprak altındadır. Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesi de basmış Roma Kentlerinden biridir.

Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı, diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır. Zeugma, MÖ civarında Büyük İskender'in generallerinden Selevkos I Nikator tarafından kurulmuş bir antik liman şehirdir. Çin'le Antakya arasında Fırat yoluyla oluşan ticaret geçitlinin merkezi konumundadır."

Zeugma (7).jpg


Yapılan kazı çalışmalarında A, B ve C olarak üç bölümde incelenen şehrin villaları ve çarşılarının bulunduğu A ve B bölümleri bugün Birecik Hidroelektrik Baraj gölü altında bulunmaktadır.

Henüz kazı yapılmamış C bölümünde ileride bir açık hava müzesi oluşturulması planlanmaktadır. Antik şehir, Roma döneminden kalan mozaikleri ile dünyaca ünlüdür.

Zeugma kazılarından çıkarılan mozaikler bir süre Gaziantep Arkeoloji Müzesinde sergilendikten sonra, yılında dünyaca ünlü Zeugma Mozaik Müzesine taşınmışlardır."*    

Zeugma (9).jpg


Kazı çalışmalarında ortaya çıkan eserler, mozaikler ve Roma Dönemine ait yapılar,  Arkeologlar sevinçle hüznü birlikte yaşatır.

Çıkanlar benzersizdir, ama bir süre sonra suyun altında kalması da kaçınılmazdır.

Kazılar hızlansa da, kazı alanında bütün kalıntılar ortaya çıkarılamaz, ancak mozaiklerin büyük kısmı yerlerinden sökülerek, Antep'e müzeye taşınır.

Zeugma Mozaikleri jpg


Ben de ilk defa yılında yapılan kazıları görmek için ziyaret etmiş, ortaya çıkarılan kentin büyüklüğü karşısında şaşırmıştım.

Köylüler yıllardır buranın önemli bir alan olduğunu biliyorlarmış, anlatımlarına göre taban mozaikleri o kadar çokmuş ki, yıllarca defineciler kazıp, kazıp götürüyormuş. 

Bu kadar önemli bir antik yerleşim yeri maalesef suyun altında kalmıştır.

Kurtulan eserlerle dünyanın sayılı müzesi olan Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesinde ziyarette açılmıştır.

imgjpg


Birecik Baraj suları yükseldikçe sulara gömülen alan da genişleyerek, benzersiz eserleri ve binlerce yıldır endemik bitkilere, canlılara yaşam olanı olan Fırat Havzası yutar.

Binlerce yıllık delice akan Fırat, daha uysal akan bir göle döner. 

Bu sırada göl suları kadim bir kentin kıyılarında yükselmeye başlar. Geçmişi çok ama çok eskiye dayanan saklı cennet olan Halfeti bütün dokusunu kaybetmeyle karşı karşıya kalır.

Halfeti jpg


Kent Ermeni taş ustalarının benzersiz yapı örnekleriyle doluyken, sular giderek yükselmeye başlar. Önce kıyı boyunda bulunan olağanüstü güzellikte bahçeler sulara gömülür.

Bizzat kendi gözlerimle gördüğüm, arasında dolaştığım o benzersiz bahçelerin tümü suya gömüldüğünde ortaya çıkan hüznün tarifin olmadığını o gün anlamıştım.

Halfeti (6).jpg


Günlerce hızarlar çalışmış, vadi hızar sesleriyle yankılanmıştı. Endemik bitkiler, turunç, erik ve asırlık ağaçlar bir bir kesilmiş, yakacak olarak kullanılması için kenara atılmıştı.

M.Ö yılında Asur kralı III. Salmanassar hakimiyetine giren kent "Şitamrat" adını taşıyordu.

Şehir, tarihi boyunca Hitit, Asur, Med, Pers, Makedon, Selevkos ve Partlar'ın idaresinde kalmıştır. Yunanlar buraya "Urima" adını vermişlerdir.

Halfeti (3).jpg


Süryaniler ise "Kal'a Rhomeyta" ve "Hesna d'Romaye" adlarını kullanmışlardır.

Bölge, Roma İmparatorluğu döneminde Orshoene eyaleti içinde yer almış ve kale bu eyaletteki önemli şehirlerden birisi olmuştur. 

Halfeti (2).jpg


Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan "Urumgia" ve "Rumkale" adlarını alarak Halep Eyaleti'ne bağlandı.

Osmanlı döneminde hudut şehri özelliğini kaybeden yerleşim stratejik önemini kaybetmiştir.

Şehrin nüfusunun 19'uncu yüzyılda haneye kadar düşmesi ve Rumkale'nin harap olmasıyla yerleşim alanı Fırat'ın karşı sahiline nakledilmiş ve bugünkü Halfeti yerleşimi kurulmuştur.

Halfeti (4).jpg


yılına kadar Birecik'e bağlı bir nahiye olan Halfeti, yılında ilçe haline getirilmiştir. 

Sular sadece Halfeti'yi değil, Kela Zerin yani Rum Kaleyi de yarım ada şeklinde getirmiştir.

Rum Kale Gaziantep'in Nizip ilçe sınırları içinde bulunur. Birecik Baraj Gölü ile bir yarımada halini alan tepedeki kale için antik çağlardan günümüze kadar  yaşam sürmüş, değişik  kavimlere ev sahipliği yapmıştır.

Kayalar üzerinde inşa edilen kaleler içinde önemli bir yer kaplayan Rum Kale, tarihte Kela Zerin olarak da bilinir ve altın kale anlamına gelir. 

Halfeti (5).jpg


Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Halfeti büyük bölümünü kaybeder, geriye yüksek tepelerde inşa edilen bazı evler kalır.

Eski kent ise Kara Otlak bölgesine taşınır ve nüfusun bir kısmı burada hayatına devam ederken, bir kısmı da uzak diyarlara göç eder.

Son dönemlerde yerli turistlerin uğrak yeri haline gelen kent aynı zamanda Cittaslow (Sakin Şehir) unvanını da alır.

Sessizliği bir avantaja dönüştürmeye çalışsa da, eski görkemini ve yeşil konumuna ulaşamaz.

Zeugma jpg


Ancak baraj gölünün yükselmesi ciddi bir göl havzasının oluşmasına neden olur. Balıkçılık ve tekne turizmi devreye girer.

Ne tuhaftır ki Halfeti tarih boyunca sık sık el değiştirdi, ahalisini sık sık kaybetti, güzelliği Büyük İskender'in dikkatlerinden kaçmadı. 

Ama bu olağanüstü ve kadim kent bütün doğasıyla, tarihi dokusuyla sulara gömülür. Geriye daha kurak ve yamaçlarda inşa edilen evler kalır.

Zeugma (6).jpg


Sonuç olarak, Fırat binlerce yıllık bir mirasın somut ifadesiydi. Halen de öyle.

Barajlar çok zarar vermesine rağmen koca Mezopotamya can veren durumunu korumakta.

Ama tarihi alanlar, antik yerleşimler ve höyüklerin çoğu sulara gömülmüştür.

Mesele şu ki enerji ve doğa ikilemine girmeden hem doğayı korumak, hem de insanların enerji ve su ihtiyacını karşılamak gereklidir. 

Her zaman bir baraj inşa etmek mümkün ama bir Newala Çori inşa etmek asla mümkün olamaz.

Bu nedenle tarihle oynamak, kültür damarlarını kesmek, doğayı dağıtmak insana bir şey kazandırmaz. 

Bu saatten sonra barajları yıkalım, yerine piknik yerleri yapalım deme durumunda değiliz.

En azında bundan sonra planlanan projeler doğa eksenli olabilir.

Kaynakça :

Zeugma Arkeoloji Projesi'nin Zeugma Kazı Başkanlığı tarafından hazırlanmış internet sitesi Zeugma Arkeoloji Projesi ve Wikipedia

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası