münacaat ne demek / Münacat Nedir ? < Bilgiustam

Münacaat Ne Demek

münacaat ne demek

MÜNACAAT NEDİR? MÜNACAAT, MÜNACAT NEDİR?


Kelime anlamı “Allah’a dua etme, yalvarma” anlamına gel­mektedir. Divan edebiyatında Allah’a yalvarma, yakarma, niyaz etme maksadıyla yazılan nesir ya da nazım yazılara “münacaat” denir. Kaside, gazel, mes­nevi, murabba, muhammes, terkib ve terci-i bend, rubai ve kıt’a gibi he­men bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır.

Şairler bazen aynı nazım şekli içinde tevhid ve münacatı birlikte işleyebilmektedirler. Bu tür yazılarda şair, Allah’ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya konar. Günah­larının bağışlanması için yüce yaratıcıya yalvarır.

Münacat, kelime olarak “fısıldamak, kulağa söylemek, iki kişi arasında geçen gizli konuşma” anlamları taşımaktadır. Bir kimsenin ellerini semaya kaldırarak dilediği şeyi Allah’tan gizlice istemesine münâcât denilmekle birlikte, edebiyâtımızda, bağışlayıcı olan Yüce Allah’tan bir dilekte bulunmak için yazılan manzûmelere verilen isimdir.

Münacat Nedir? Ayrıntılı Açıklama ve Örnekler


Münâcât: Klasik Türk şiirinde, genellikle kaside biçiminde kaleme alınan ve konusu Allah’a yakarış, af dileme, yalvarma olan manzumelere verilen isim. Münâcât, bir nazım türüdür.

Eğer Tanrı’ya yakarış, mağfiret dileme, kulun acziyetini dile getirip Yaratıcısına sığınma teması nesir şeklinde yazıya dökülmüşse buna ‘tazarrunâme' denmiştir.

Mesnevilerin başında da, bir münâcât yer alır. Yeni şiirimiz içinde de güzel münâcât örnekleri vardır.

Bir münâcât örneği:

Ey İlâh-ı kâinat, ey masdar-ı sun‘-ı kemâl,
Varlığındır var olan, yoktur o varlıkta zevâl

Ey Cenâb-ı kibriyâ, bizler gibi acizlere,
Kibriyâ-yı zâtını mümkün müdür etmek hayal?

Kaynak:seafoodplus.info Karataş / Edebiyat Terimleri Sözlüğü



Tekke Edebiyatına Ait Nazım Şekillerinde Münacât

Tekke şiiri, bütün bir milletin malıdır. Zira o, millî dili ve halk zevkini kuvvetle yaşatmıştır. Âdeta halkın dinî ruhunu terennüm etmekle onun bu vecdini tanzim ve idare etme rolünü de üzerine almıştır. Bu bakımdan Tekke edebiyatı mamullerinde bir yandan Divan edebiyatının, diğer yandan da Âşık edebiyatının özellikleri görülür.

Bu edebiyatın dili, genel olarak halk edebiyatının diline yakınsa da, onda orta seviyedeki halkın kolaylıkla kullanageldikleri Arapça-Farsça kelimelere de rastlanır.

Tekke edebiyatı mahsulleri, şekil ve vezin bakımından Divan ve Saz şiiri ile ortaktır. Şöyle ki, Tekke şiirinde hem hece, hem aruz vezni, hem Türk hem de Arap-Acem şekilleri kullanılmıştır. Tekke şiirinin kendisine mahsus muayyen vezin ve şekli yoktur. Ancak belirtelim ki Tekke şairleri hem aruzu, hem de heceyi çok rahat kullanırlar. Tekke edebiyatının şekil bakımından Divan ve Âşık edebiyatları ile müşterek yanları vardır. Ayrıca vezin ve şekilde de çok kere Saz şiiri şekliyle Divan şiiri veznini veya Saz şiiri vezniyle Divan şiiri şekillerini birleştirmek suretiyle ayrı bir hususiyet kazanmıştır.

Saz ve Divan şiirindeki sınırlı konu ve belli zümrelere verilen ruhun hâkimiyetine mukabil, Tekke şiirinde dinî ve tasavvufi ruhun hâkimiyeti vardır. Bunun en belirli tarafı, kendilerine mahsus ruhanî ve İlâhî bir vecdi terennüm etmeleridir. Tekke Şiiri, Saz şiirine nispetle daha çok fikri ve felsefi, Divan şiirine nispetle daha fazla millî ve hayatîdir. Tekke şairleri, diğer şairler gibi kendi ruhlarının ürperişlerini ve rüyalarını, dinî, ahlâkî düşünce ve duygularını söylemektedirler. Bu bakımdan Tekke edebiyatı mahsulleri, Türk milletinin İslamiyet’le bütünleşmesi noktasından dinî-millî bir edebiyatın doğmasını sağlamıştır.

Tekke şairleri, Divan ve Âşık tarzım iyi bilmelerine rağmen, eserlerini halka daha iyi anlatabilmek için halkın anladığı milli vezin hece vezni ile yazmışlardır. Onlar şiirlerinde, nazmı şekli olarak “koşma”yı daha çok kullanmışlardır.

Kafiye şemaları bakımından “koşma” türüne giren hece vezni ile yazılmış Tekke şiirlerinin konulan ve edaları itibariyle değerlendirilmesi gerekir. Bu itibarla Tekke edebiyatının araştırma sahası, genel olarak dinî muhtevalı manzum ve mensur eserlerden meydana gelmektedir. Biz bu çalışmamızda, sadece manzum eserler üzerinde duracağız. Onlar da: İlâhi, münacaat, Na’t, medhiye, hikmet, nutuk, devriye, şathiye, miraciye, mevlid, ramazaniye vb. leridir.

Tekke edebiyatı’nın kendisine ait müstakil bir nazım şekli olmamakla beraber, Divan ve Âşık edebiyatları nazım şekillerini ortak olarak kullanmaktadırlar. Bu nazım şekillerinden birisi de:

Münâcaat:

Sözlükte "fısıldama, kulağa söyleme; Allah'a dua etme, yalvarma, Allah'a dua mevzulu manzume, şiir" manalarına gelir. Bu tür eserler, sadece Allah'a yalvarmak ve iştiyak duygularını açıklamak için değil, aynı zamanda Hz. Peygamber'e karşı da yazılırlar. Hz. Peygamber için yazılan münâcaatlar, naatlardan muhteva yönüyle ayrılırlar. Burada Hz. Peygamber'e atfen Kemali Efendi tarafından yazılan bir münacaat örneği verelim:

Neler çekmekdeyim derdinle sensiz yâ Resûlallah

Gamınla geçmedi bir an mihensiz yâ Resûlallah

Şikâyet mi, değil hâşâ bihakk-ı Haydar ü sıbteyn

Beni benden halâs et eyle bensiz yâ Resûlallah

Ayırma zümre-yi rindandan bu abd-i mahzunu

Meseldir derler olmaz gül dikensiz yâ Resûlallah

Bu keman içre Yakub'um cüdayım mâh-ı Kenân'den

Göz a'mâ bî neva beyt-ül hazensiz yâ Resûlallah

Ne ten lâzım ne can lâzım ne nâm ü ne nişan lâzım

Olaydım hakine medfun kefensiz yâ Resûlallah

Cemâlin görmeyen bu dâr'da rahat yüzü görmez

Uyup nefse çıkar dâr'a resensiz yâ Resûlallah

KEMÂL gülşen-ı hüsnünde bir sûride bülbüldür.

Koma bu bağda serv ü semensiz yâ Resûlallah

Eski şairler, divanlarına "tevhid" ve "münacaaf'la başladıkları gibi, divan¬lar dışındaki İslâmî eserlerin başında da münacaatların yer aldığı görülmekte¬dir. Münacaatlar, menzum ve mansur olarak da bulunur. Manzum münacaatlar, ekseriyetle kaside, gazel, kıta, mesnevi vb. tarzında yazdırlar. Münacaatlarda yer alan esaslar, tevhidlerde olduğu gibi, âyet ve hadislerden bizzat iktibas edilerek veya bu iki kaynaktan meâlen, telmihan alınarak yazılmıştır.

Elmalı Hamdi Yazar Allah'a sığınmayı, O'ndan yardım istemeyi mensur olarak secîlî bir şekilde şöyle söyler:

"İlâhî hamdini sözüme sertâç ettim. Zikrini kalbime miraç ettim, kitabım kendime minhâc ettim. Ben yoktum var ettin, varlığından haberdâr ettin, aş¬kınla gönlümü bîkarar ettin, inayetine sığındım kapma geldim, hidâyetine sı¬ğındım lütfûna geldim, kulluk edemedim affına geldim."

Manzum münâcatlara edebiyatımızda pek fazla örnek bulabiliriz.

Süleyman Çelebi, Vesiletü'n-Necat’ındaki "Münâcaat'ında her işin evvelinde Allah'ı zikretmenin fazileti ve faydalarını anlatmaktadır. Kim ki gününe Allah adıyla başlarsa o bütün işlerinde başarıya ulaşır. Onun için başarı kapılan so¬nuna kadar açıktır. Yeter ki kul, her nefeste Allah'ı zikredebilsin. İşte Süleyman Çelebi bunu şöyle özetlemiştir:

Allah adın zikr idelüm evvelâ

Vâcib oldur cümle işde her kula

Allah adın her kim ol evvel ana

Her işi âsân ide Allah ana

Allah adı olsa her işin öni

Hergiz ebter olmaya anun som

Her nefesde Allah adın di müdâm

Allah adıyla olur her ış temam

Bir kez Allah dise aşk ile lisân

Dökülür cümle günah misl-i hazân

İsm-i pakın pâk olur zikr eyleyen

Her murada irişür Allah diyen

Aşk ile gel imdi Allah diyelüm

Derd ile göz yaşıle âh idelüm

Ola kim rahmet kıla ol pâdişâh

Ol Kerim ü ol Rahîm ü ol İlâh

Birdür ol birliğine şek yokdurur

Gerçi yanlış söyleyenler çokdurur

Cümle âlem yoğ iken ol var idi

Yaradılmışdan ganî cebbâr idi

Var iken ol yoğ idi ins ü melek

Arş ü ferş ü ay ü gün hem nüh felek

Sun ile bunları ol var eyledi

Birliğine bunları kıldı delîl

Ol didi bir kerre var oldı cihân

Olma dirse mahv olur ol dem hemân

Bâri ne hâcet kılavuz sözü çok

Birdür Allâh andan artuk Tanrı yok

Haşre dek ger dinilürse bu kelâm

Nice haşr ola bu olmaya temâm '

Ger dilersiz bulasız oddan necât

Aşk ile derd ile idün es-salât

ÜMMÎ SİNAN’DAN BİR MÜNÂCAAT

Ey cümle halkun maksudı al gönlümi senden yana

Ey külli şey'ün mevcûdı al gönlümi senden yana

Budur yüregüm yarası gitmedi yüzüm karası

Ey bî-çâreler çaresi al gönlümi senden yana

Nefs elinden âvâreyem hırs elinden bî-çâreyem

Gayrı kime yalvarayum al gönlümi senden yana

Kurtar nefsün belâsından cân bu lûtfu bular senden

Nota ihsân ola senden al gönlümi senden yana

Elüm sana irmekliğe gözüm seni görmekliğe

Tapuna yüz sürmekliğe al gönlümi senden yana

Nefsün meyine kanmasun firkat odına yanmasun

Mâ-sivâdan aldanmasun al gönlümi senden yana

Da'im sen ol dilde sözüm seni fikr eylesün özüm

Gâyrıya bakmasun gözüm al gönlümi senden yana

Mustafa'nun hürmetine Murtaza'nun hizmetine

Şol birligün hürmetine al gönlümi senden yana

Gözlerümi giryân eyle ciğerümi biryan eyle

Esrâr ile hayrân eyle af gönlümi senden yana

Evliyalar hürmetine enbiyâlar 'izzetine

Mukarrebler kurbetine al gönlümü senden yana

'Aşkuna yoldaş almağa derdüne dildaş olmağa

Sırrıma hâldaş almağa al gönlümi senden yana

Ey keremler kânı hâce sensin yücelerden yüce

Ayrılmasun bir zerrece al gönlümi senden yana

Ümmî Sinân dir yaradan götür perdeyi aradan

Kurtar beni bu yaradan al gönlümi senden yana

ABDURRAHMAN GÜZEL, TÜRK DİLİ DERGİSİ, Türk Şiiri Özel Sayısı-3 , Halk Şiiri,sayı , Ocak -Haziran

1. Kasidenin nesib bölümünden methiye bölümüne geçerken söylenen beyit ya da beyitlere —- denir. —- iki bölümü birleştiren bir basamak görevindedir.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Teşbib

B) Fahriye

C) Tevhit

  1. Giriş (girizgâh)

E) Dua

2. Aşağıdakilerden hangisi kasidenin bölümlerinden biri değildir?

A) Fahriye

B) Tegazzül

C) Girizgâh

D) Methiye

E) Hicviye

3. Yuğ adı verilen ölüm törenlerinde söylenir. Ölen kişinin iyilikleri, yiğitlikleri anlatılır.

Yukarıda özellikleri verilen tür aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sav

B) Destan

C) Sagu

D) Varsağı

E) Koşuk

4. Hece sayısı koşmayla eşit olan Divan edebiyatı nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tuyuğ

B) Rubai

C) Şarkı

D) Gazel

E) Kıt'a

5. Ölen kişinin iyiliklerini, yiğitliklerini anlatan şiirlere İslam öncesi Türk edebiyatında —-, Halk edebiyatında —- Divan edebiyatında —- denir.

Yukarıdaki parçada sözü edilen nazım türleri sırasıyla hangi seçenekte doğru olarak verilmiştir?

A) Koşuk, koşma, gazel

B) Ağıt, sagu, koşuk

C) Mersiye, ağıt, semai

D) Sagu, ağıt, tuyuğ

E) Sagu, ağıt, mersiye

6. Aşağıdakilerin hangisinde tek dörtlükten oluşan nazım şekilleri bir arada verilmiştir?

A) Mani, şarkı, rubai

B) Rubai, ağıt, tuyuğ

C) Mani, sagu, murabba

D) Rubai, tuyuğ, mani

E) Tuyuğ, murabba, rubai

7. Tasavvuf edebiyatı nazım türlerinden hangi ikisi "Alevi, Bektaşi" şairleri tarafından kullanılmıştır?

A) Şathiye – ilahi

B) Deme – şathiye

C) Nefes – nutuk

D) Nefes – deme

E) Nutuk – ilahi

8. Aruzun kısa kalıbıyla yazılır. Beş —- yazan şairlere hamse sahibi derler. Her beyit kendi arasında uyaklıdır.

Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdaki nazım şekillerinden hangisi getirilmelidir?

A) Kaside

B) Gazel

C) Terci-i bent

D) Müstezat

E) Mesnevi

Aşını tattırandı

Kötü düşmanı kaçırandı

"Oğrak" askerini çevirendi

Bastı ölüm, aktardı

9. Yukarıdaki dörtlük aşağıdaki nazım şekillerinden hangisine örnek olabilir?

A) Sagu

B) Mani

C) Koşuk

D) Semai

E) Varsağı

Bari kapıdan kaçmasan

Göçküncü gibi göçmesen

Ölüm şarabın içmesen

Ah nideyim ömrüm seni

Yukarıdaki dörtlük aşağıdaki nazım şekillerinden hangisine örnek olabilir?

A) Semai

B) Varsağı

C) İlahi

D) Ağıt

E) Tuyuğ

Ölen kişinin iyiliklerini anlatan şiirlere —-, kopuz eşliğinde aşk ve tabiat güzelliklerini anlatan şiirlere —- denir.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdaki nazım şekillerinden hangileri getirilmelidir?

A) Sav – sagu

B) Sagu – koşuk

C) Koşuk – destan

D) Sagu – destan

E) Koşuk – sagu

Aşağıdakilerden hangisi Türklere ait nazım şekilleridir?

A) İlahi, tuyuğ, şarkı

B) Kıt'a, şarkı, türkü

C) Rubai, şarkı, sone

D) Koşma, destan, kıt'a

E) Nefes, semai, sone

Yedili hece ölçüsüyle söylenir. Eğlencelerde, sevgililer arasında haberleşmelerde, törenlerde öğüt ve ders vermek amacıyla sıkça kullanılmıştır. Anonim Halk edebiyatının önemli bir türüdür. Asıl söylenmek istenen üçüncü ve dördüncü dizede verilir.

Yukarıda sözü edilen nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Mani

B) Koşuk

C) Sav

D) Ağıt

E) Türkü

Av törenlerinde ve zaferle biten savaşlardan sonra okunur, yiğitlik ve tabiat sevgisi, aşk gibi konuları işler.

Yukarıda sözü edilen sözlü edebiyat nazım şekli aşağıdakilerden hangisidir?

A) Destan

B) Semai

C) Koşuk

D) Varsağı

E) Mani

Aşağıda "Koşuk'la ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Hece ölçüsüyle söylenir.

B) Aşk, tabiat ve yiğitlik gibi konular işlenir.

C) Kopuz eşliğinde söylenir.

D) Zengin uyak kullanılmıştır.

E) Dörtlükler şeklinde söylenmiştir.

Aşağıdaki nazım şekillerinden hangisi İslam öncesi Türk edebiyatına aittir?

A) Mersiye

B) Koçaklama

C) Ağıt

D) Sagu

E) Şathiye

Aşağıdaki cümlelerin hangisi "gazel" ile "kaside"nin ortak özelliği değildir?

A) Beyitlerden oluşmaları

B) İlk beyitlerine matla, son beyitlerine makta denilmesi

C) Uyak örgüsünün benzer olmaları

D) Şairlerinin takma adlarının (mahlas) kullanılması

E) Eğlence ve doğa güzelliklerini işlemeleri

Aşağıdaki nazım şekillerinden hangisinin ölçüsü diğerlerinden farklıdır?

A) Varsağı

B) Güzelleme

C) Koçaklama

D) Taşlama

E) Ağıt

Aşağıdaki nazım şekillerinden hangisi aruz ölçüsüyle yazılmaz?

A) Rubai

B) Tuyuğ

C) İlahi

D) Şarkı

E) Kıta

—- özel bir ezgiyle söylenir ve yörelere göre adlandırılır. —- söyleyeni (yakıcısı) belli olan ve belli olmayan olmak üzere ikiye ayrılır. Asıl —- yakıcısı belli olmayanlardır.

Yukarıdaki parçada boş bırakılan yerlere aşağıdaki nazım şekillerinden hangisi getirilmelidir?

A) Koşma

B) Türkü

C) Mani

D) Destan

E) Şarkı

Aşağıdaki nazım şekillerinden hangisi hem Anonim Halk edebiyatı hem Aşık edebiyatı nazım şeklidir?

A) Semai

B) Türkü

C) Koşma

D) Nefes

E) Varsağı

CEVAP ANAHTARI

1-D 2-E 3-C 4-A 5-E 6-D 7-D 8-E 9-C A B A A C D D E A C B B

Münacat Nedir ?

mün2Münacat; kelime anlamı fısıldamak ve gizlice birisine bir şeyler aktarmak olan Arapça kökenli bir kelimedir. Ben burada kelime anlamından ziyade, tasavvufta ki kullanış şekline göre münacatı ele alacağım.

Münacat tasavvufta yaratıcıya (Allah)&#; a yakarma anlamında kullanılır. Bu itibarla yazılan manzum, nazım veya nesir yazılara verilen addır. Münacatın temel amacı, Allahın kudreti karşısında kulun kendi varlığının ne kadar zayıf olduğunu fark edip; işlediği günahlara karşın bağışlanma istemesi mantığına dayanır. Tevhidle çok benzeşse de birbirine karıştırılmaması gerekir. Münacatta Allah&#;ın kudretine boyun eğme; tevhidde ise Allah&#;ın yarattıklarına hayran olmak esastır. Aynı zamanda tevhid ayrıca Allah&#;ın birliğini kabul etmek ve buna kanaât getirmektir.

Münacatın ilk örnekleri İslam sonrası Arap edebiyatında görülür. Hz Muhammed (sav) bazı duaları tasavvuf münacatına temel olmuştur. İlk münacat örneği olarak Hz. Ali&#;nin münacatı gösterilir. Daha sonra İran (Fars) edebiyatına geçmiş ve ilk örneği Hâce Abdullah Herevi tarafından ortaya koyulmuştur. Bundan sonra hemen hemen her şairin eserlerinde münacat örneklerine denk gelinir. Daha sonra münacat örnekleri Türk edebiyatında görülmeye başlanmıştır.

Münacat Arap edebiyatında yazılırken sanat ikinci planda tutulurdu lakin İran ve Türk edebiyatlarına girmesiyle birlikte Münacat aynı zamanda sanatlı olarak işlenmeye başlamış ve son halini almıştır. En bilinen Münacat örnekleri : Mesnevi &#; Mevlana Celaleddin Rumi, Fuzuli, Ali Şir Nevai, Şeyhi, Adli, Necib, Esrar Dede tarafından ortaya koyulan münacatlardır.

Ayrıca Türk edebiyatında Kutadgu Bilig&#; de bir münacat örneği olarak yazılmamış olsa da eserin başında ki bazı metinler münacat örneği taşımaktadırlar.( Yüce Tanrının övgüsü, Peygamberin övgüsü*, Dört Sahabenin Övgüsü)

Türk edebiyatında münacat Batı edebiyatlarının etkisiyle biraz daha değişime uğramıştır. Artık münacatlar sadece Allah&#;a yakarma- af dileme şeklinde değil bunun yanında yaratıcıdan istekte bulunmak ve bundan pişman olmak şekliyle de işlenmeye başlanmıştır. Bu dönemin önemli münacat yazarları ise; Şinasi, Ziya Paşa ve Mehmet Akif Ersoy &#;dur. Günümüzde de münacat örnekleri görülmektedir. Belki de en bilineni İsmet Özel&#;e ait münacattır.

Sözlük:

mün

Manzum: Duygu ve düşüncelerin sanatlı bir şekilde, kafiyeli olarak anlatılmasına manzum denir. Mısralardan oluşur ancak her manzum şiir değildir.

Nazım: Belli bir ölçü ve kalıp esas alınarak üretilmiş edebi ürünlerdir. Bütün şiir türleri nazımdır.

Nesir: Ölçüsüz yazılan tüm yazım şekillerini kapsar. Roman, öykü, deneme bunun örneklerindendir.

Haşretmek: Arapça kökenli bu sözcüğün Türkçe tam karşılığı olmasa da ayıtmak anlamı taşımaktadır.

*Peygamberin Övgüsü

Esirgeyen Rabbim, insanların en seçkini ve en iyisi sevgili Peygamberi gönderdi. O, karanlık gecede halka meşale idi; ışığı seni aydınlattı. O Tanrı&#;nın davetçisi idi, sen bu sayede doğru yola girdin ey yiğit! Onun tek dileği ümmeti idi. Gece gündüz Tanrı&#;dan hep seni isted; şimdi sen onu öv ve rızasını dile. Onun bütün kaygısı ümmeti, ümmetinin azaptan kurtulması idi. Ana &#; babadan daha merhametliydi ümmetine O ümmeti üzerine Tanrı&#;nın rahmeti idi. O, bu kara yerde de azizdi mavi gökte de; Tanrı onu yüceltmişseafoodplus.info yoluna gönlümü bağladım, onun sözlerine gönülden inandım. İlahi benim gönlümü gözet! Beni sevgili Peygamberle birlikte haşret! Kıyamette dolunay gibi yüzünü göster ve bana şefaatçi kıl ! (Yusuf Has Hacip)

Kaynakça:
Yusuf Has Hacip Kutadgu bilig

Yazar:Taner Gülmüş

Murat Çolak

Edebiyatımızda Münacat türünde şiirler yazmak şairlerimizin günümüze dek devam ettirdiği bir gelenektir. Öncelikle münacat nedir onu kitabi bir dille açıklayalım.

Münacat: Kelime anlamı "Allah'a dua etme, yalvarma" anlamına gelmektedir.

Divan edebiyatında; Türklerin İslamiyeti kabulünden itibaren oluşturdukları edebiyat dönemine divan edebiyatı denilmektedir. Münacat Allah'a yalvarma, yakarma, niyaz etme maksadıyla yazılan nesir(düz yazı) ya da nazım(şiir) yazılarına "münacaat" denir.

Kaside, gazel, mesnevi, murabba, muhammes, terkib ve terci-i bend, rubai ve kıt'a gibi hemen bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır.

Şairler bazen aynı nazım şekli içinde tevhid ve münacatı birlikte işleyebilmektedirler. Bu tür yazılarda şair, Allah'ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya konar. Günahlarının bağışlanması için yüce yaratıcıya yalvarır.

 Divan edebiyatından sonra da Tanzimat devrinden günümüze münacaat türünde şiirler yazılmıştır.

Burada iki önemli münacat şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum, birincisi Divan edebiyatının zirvesinde yer alan Fuzuli’nin şiiri ikincisi ise günümüzün en büyük yaşayan şairi olarak kabul edilen İsmet Özel’in şiiri olacak.

Bu iki şiir de ruhları okşayan birer yakarış. Şiir günümüzde sadece günlük ilişkiler yumağında sıkışıp kalmıştır. Fakat şiir insanın ruh dünyasına açılan bir penceredir. İşte bu şiirler anlayan kalpleri sızlatan birer abide olarak karşımıza çıkıyor.

Günlük hayatın karmaşasından zihnimizi bir kaç dakika kurtarıp okumaya, anlamaya, idrak etmeye çalışmalıyız.

Fuzuli-Münacat

Ya Rab kerem it ki hor ü zârum

Dergâha besî ümmîd vârum

(Ey Allah’ım bana kerem et ben değersizim ve ağlıyorum,

Senin dergahının kölesi ve dergahından ümitliyim)

Toprakdan eyledün bir insan

Müstevcib-i akl û kâbil-i cân

(Akla sahip ve can sahibi olarak topraktan bir insan yarattın)

Ger cân ise hâk-ı dergehindür

Ver akl ise sâlîk-i rehindür

(Can dediğimiz senin degahının değeresiz bir toprağıdır.

Akıl ise senden gelen bir emanettir.)

Men cân içide gülşen-i hârum

Ve yine atil-i pür gubârum

(Ben can kafesi içinde gül bahçesinin dikeniyim.

Bir parça toz ve toprağım)

Nem var kim lâf idem özümden

Mehv eyle benüm özümden

(Benim hiç bir şeyim yok ki kendime ait kendimden söz edeyim)

Ol gün ki yok îdi bende kudret

Kıldun mana gaybetümde rağbet

(Bende güç ve kuvvet yoktu sen verdin)

Can virdün ü sâhîb-i idil itdün

İdrâk-ı umûra kâbil itdün

(Anlayışa malik can sahibi kıldın)

Çün akl ile can emânetündür

Mende eser-î inâyetündür

(Akıl ve can senin emanetindir. Neyim varsa senin sayendedir.)

Bunlârı menümle zâri kılmâ

Bir nîce azîzî hor kılmâ

(Bu emanetleri benimle beraber yok etme.)

Tâ kim bu makâmı terk idende

Senden mene azm îdüp gidende

(Senden gelen ölüm emri geldiği gün. Emanetlerin teslim gününde)

Menden ceza île gitmesünler

Dergâha şikâyet itmesünler

(Bu emanetler benden ceza ve şikayetle sana ulaşmasın)

Şom olmasun onlarâ visalüm

Olmasun onlardan infiâlüm

(Kıyamet günü senin verdiğin can ve bedeb gibi emanetler benden şikayetçi olmasın.

Onlara kavuşmam karanlık bir gece gibi olmasın.)

Not: Şerh ilmi değildir. Kabaca anlam verilmeye çalışılmıştır.

Münacat-İsmet ÖZEL

Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı

ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak

büklümlerinin içten ve dışardan

sarmaladığı günlerde

bir zamandı

heves ettim gölgemi enginde yatan

o berrak sayfada gezindirsem diye

ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi

genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için

halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti

demedim dilimin ucuna gelen her ne ise

vay ki gençtim

ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak

fırsatını Adem’e veren sendin

bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana

gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda

gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi

haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne

bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak

bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini

tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş

ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var, kurnası murdar

yazgım

kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim

nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da

gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem

ne fark eder demişim

bilmeden farkı istemişim.

Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine

arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!

Yola madem

çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım

hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine

yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar

yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim

gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın

onunla ben

hep sevişecek gibi baktık birbirimize.

bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar

ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde

hani yok bur da yanlışı yoklayacak hiç aralık

bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için

kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık

eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce

alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık

ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı

doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız

ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık

gönendi dünya bundan istifade

dünya bayındırladı:

Bir yakış, bir yanış tasarımı beride

öte yakada bir benî adem

her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan

artık bu yaşa erdirdin beni, anladım

gençken almadın canımı, bilmedim

demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş

çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer

çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış

insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

taşınacak suyu göster, kırılacak odunu

kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin

tütmesi gereken ocak nerde?

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir