bir avuç ateş kitabının özeti kısa / Bir Avuç Ateş - Timaş Yayınları

Bir Avuç Ateş Kitabının Özeti Kısa

bir avuç ateş kitabının özeti kısa

HABERLER

Nurcan Büyük / Haksöz Dergisi Sayı: - Mart

Dine dair her yaklaşımı hayatın dışına iten Aydınlanmacı paradigmanın tahakkümü insanı yeryüzünde anlamsız ve başıboş bir hale getiriyor. Yalnızlığımızı örtmek için gerçeklikten uzak dijital hikâyeler ve resimlerle kendimizi kandırıyoruz. Atomize hayatlar ve mekânlar yalnızlığı her geçen gün daha da büyütüyor. Geçmişinden, mahallesinden, cemaatinden ve ailesinden kopartılan insan yalnızlığın zindanına mahkûm. Zannedildiği gibi hesaplaşma kültürü, terapi odaları da yaralarımızı sarmak için yeterli olmadı.

yy ulusçuluğun, pozitivizmin, faşizmin ve disiplinin yüzyılıydı. ‘Global köy’ olmanın imkânlarını kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin artışı ve internetin hızlı dolaşımıyla girdiğimiz yeni yüzyıl ise ‘birey’in her türlü kısıtlayıcı tahakkümden özgürleştiği bir performans toplumuna dönüştü. Yeni bireyler disiplin toplumunun itaatkâr köleleri değil, performans öznesi oldu. Koreli felsefeci Byung Chul Han’ın modern toplum eleştirilerini yaptığı kitaplarında ‘performans toplumu’ kavramsallaştırmasına sıkça rastlıyoruz. Disiplin toplumuna özgü yapılar olan kışlalar, hapishaneler, hastaneler, tımarhaneler gibi denetleyici yapılar performans toplumunda yerlerini bankalar, iş merkezleri, gökdelenler, havaalanları, fitness salonlarına bırakmış durumda. Bireyi yapabilme ve edebilmenin özgürleştirici bir eylem olduğuna ikna etmeye çalışan ‘performans toplumu’ her türlü tahakkümden de insanı özgür olmaya zorluyor. Eş, anne baba, arkadaş, akraba, hatta vicdan bile ‘olma’nın önünde bir engelse aşılmalı fikrini salık veriyor. Bu durum aynı zamanda insanın tüm bu çevreyle savaşını da beraberinde getirdi. Acaba insan, özgürlük ve zaruretler adına, değer yargılarıyla, çevresiyle girdiği bu savaştan gerçekten özgürleşerek mi çıkıyor?

Baş döndürücü bir hızla değişen ve dönüşen dünya değerleri içinde performansını yükseltme azmindeki insan, kendini sömürdüğü gerçeğini de göremez hale gelir. Her susadığında tuzlu su içen insanın susuzluktan daha da susayarak uzaklaşması gibi modern insan da ‘almak için verme’ eylemlerinin kısır döngüsünde yalnız, hissiz ve takatsiz kalıyor. Her kanaldan pompalanan ‘kendi olmak’ baskısı öyle ağırdır ki “Kendi olmak ne demek?” sorusu bile bu ortamda buharlaşmıştır. Evet, kendin değilsin ve kendin olmaya çalışmalısın ama “Sana teklifmiş gibi sunulan dayatmalarla geldiğin yer gerçekte kendin olduğun yer mi?” sorusuna bir cevabı da yok görünüyor.

“Bir dâne-i hakîkat, bir harman hayâlâta müreccahtır”

İş dünyasında çok kullanılmasına rağmen gerçekte bir bilgisayar işletim kavramı olan ‘multitasking’ ’lardan itibaren psikolojinin de konusu oluyor. “Aynı anda birden fazla iş yapmak” anlamına gelen bu kavram modern insanın ifrat derecesindeki eylemliliğini ifade ediyor. Hız ve tüketim çağının insanı yalnız içinde bulunduğu mekânın insanı değildir. Bir yandan üretimin içinde yer alırken bir yandan Instagram’dan bir fotoğraf beğenir, diğer yandan Twitter’da siyasi güdeme ilişkin görüşlerini paylaşır, aynı anda evine bir eşya alır vs. vs. Her ne kadar bu çoklu görev hali insanı daha ileri ve hızlı kılıyormuş görünse de bıraktığı duygu durum asla tatminkârlık olmuyor. Bu koşuşturmalı halden insana kalan stres, yorgunluk ve ne yaparsan yap yetişememe duygusu. Dikkatin bu dönüşümü derinleşmeyi, okumayı, fikir üretmeyi ve tefekkürü de zorlaştırıyor. Bu bölünmüş ve akışkan ruh hali, aynı ruh durumunun sürmesine de izin vermiyor. Ne korkunun ne sevincin ne de hayretin tam anlamıyla yaşanması mümkün. Sosyal medyada bir fotoğrafta savaşın parçaladığı bir hayata şahit olurken altındaki başka bir fotoğrafta mükellef bir sofraya misafir olabiliyor, hemen altındaki fotoğrafta gösterişli bir düğün kutlamasının içinde bulabiliyorsunuz kendinizi. Hiperaktif yaşam tarzı dayatmasıyla yetişme ya da geç kalma duygusu içinde salınan insanın elinde ‘huzur’ da kalmıyor. Sahip olduğu maddi ve manevi her şeyi sergiye açan insan tüm beğenilere, takdirlere, övgülere rağmen yine mutsuzluk içerisinde. Hiperaktivite ve multitasking ile hayatın hızına yetişme telaşındaki insan, bu modern hapishanenin hem zanlısı hem gardiyanı hem de müdürü olma rolünü üstlenmiş durumda.

Niceliğin egemenliğiyle birlikte yüzeysellik gittikçe artıp nitelik buharlaşıyor. Sıkılgan ruhların maymun iştahıyla daldan dala savrulan üretme ve gösterme çabaları bir anlam dizgisi içinde gerçekleşmediğinden ruhta bir huzur ve tatmin de kalmıyor. Kurstan kursa koşan, etkinlik denizlerinde kulaç atan, sertifika koleksiyoncusu insanın bu çabaları, onu bir bütünün parçası kılmadığı gibi daha da yalnızlaştırıyor. Belki tüm bunların temelinde hakikatin paramparça edilip insanın meçhule mahkûm edilmesinin payı da olabilir. Tekvir Suresi Ayetteki “Fe eynetezhebun?” (Öyleyse nereye gidiyorsunuz?) sorusu yönünü ve yolunu kaybetmiş bu insana yöneltilir. Hakikati kaybetmiş insan ne kadar koşturursa koştursun, istediği hazza ulaşsın hep eksik kalacak ve asla tatmin olmayacaktır. Kendini gerçekleştirmek adına kendinden uzaklaşma paradoksuna saplanıp kalan modern insana yapılacak şey onu yeniden ahlaka, fazilet eve hakikate çağırmak olacaktır.

Olmak ya da Olmamak

yüzyılın tüketici insanının yüzyılda tüketim nesnesine dönüşmesiyle ‘olma’ bir sahneye ve gösteriye indirgenip beden ve mahremiyet bu sahnenin birer enstrümanı haline geldi. Kendi rızasıyla özel alanlarını kamusal hale getiriyor ve böylece yaşantısını denetime açıp özgürlüğünü kendi elleriyle teslim ediyor. Özgürlüğüne çok düşkün modern birey böyle örtük ve rıza üzere sömürülmekte nedense pek bir beis görmüyor ya da bu durumu düşünebilecek bir mantık bilgisine sahip değil. Prokapitalizmin ‘başarı’ ve ‘performans’la kabul ettiği bu yeni insan tarihte hiç olmadığı kadar mahremiyetini tüketim pazarının bir nesnesi haline getirdi. Bugün maalesef çocuklarımızı bile koruyamadığımız bu dönüşüm, toplumu yaşlısı-genci, köylüsü ve kentlisiyle kuşatmış durumda. Gençler tahammülü aptallık, kanaati ahmaklık, hamdetmeyi avuntu olarak tanımlarken, ileri yaşlardakiler içinse elden kaçan fırsatlar, ‘özgürce’ yaşanmamış hayat için bir eleştiri ve hayıflanma konusu oluyor.

Bedenini ve ruhunu ilahi sınır ve sorumluluklardan uzaklaştırarak gerçekleştirdiği yeni dünya ve beden tasarımıyla insan, zannettiği gibi yeryüzünü daha yaşanılır, adil ve müreffeh bir dünyaya çevirmediği gibi, kendinden razı, huzurlu ve mutmain de kılmadı. Bir yandan tüketim ve değişim çılgınlığına ulaşamayan ama tüm lüksün seyircisi yoksul insanların öfkesi, hırsı ve umutsuzluğu, diğer yanda tüketimin hızına yetişmeye çalışan, bedenini, evini, eşini bir sergi alanına çeviren ve tekrara düşme kınanmasından korktuğu için zihnini sadece bununla meşgul eden insan. Her iki kesim arasındaki makas her gün açılsa da umutsuzluk, yorgunluk, mutsuzluk, tükenmişlik ve depresyon toplumun tümünü etkisi altına almış görünüyor. Kâdir-i mutlak Allah’la açtığı savaşta, yerine inşa etmeye çalıştığı kâdir-i mutlak bilim, ardından kâdir-i mutlak insanla, yeryüzünü değil imar, elleriyle tarumar ettiğini gördü. İlahi nizamla girilen bu savaştan da insana düşen yorgunluk, iç sıkıntısı ve yetişememedir.

Melankoli, hüzün, endişe, kaygı, acı ve ıstırap insanlık tarihi boyunca karşılaşılan ruh halleriydi. Farklı baş etme ya da hastalık boyutundaise tedavi etme yöntemleri mevcuttu. Muhtemelen yy tarihte, tüketim ve performans yanında depresyon çağı olarak da anılacaktır. Neredeyse toplumların %20’si depresyonda ve ilaç kullanımı da oldukça yaygın vaziyette. Her geçen gün hızla artan intihar vakalarının sebepleri arasında depresyon ilk sırayı almakta. Byung Chul Han “Yorgunluk Toplumu” kitabında bu konuyu ele alırken “yy hastalıklarının diyalektiği, negatifliğin değil pozitifliğin diyalektiğidir. Bunlar ifrat derecesindeki pozitiflikten kaynaklanır. Disiplin toplumunun negatifliği deliler ve caniler doğurmuştur. Performans toplumuysa depresif ve mağluplar yaratır.” diyerek yeni gelen yıkıma karşı dikkat çekmeye çalışır. Modern toplumlarda sağlığın ve biyopolitikanın yükseltilmesiyle insanın daha uzun ömürlüve sağlıklı olduğu anlatısı bir yana, zengin ülkelerdeki intihar vakalarında yükselen ölüm oranları, ‘sağlık ve zenginlik=mutluluk’ denkleminin de doğru olmadığını göstermektedir.

İktidarların, tüketim toplumunun, modern kültürel atmosferin insan ruhuna etkisi, yaşanan hızlı değişimler, sosyal ve kültürel geçişler, küresel dayatmalar, altüst edilen toplumsal değer ve kabuller, zenginliğin, şatafatın ve lüksün insanın gözüne sokulması, şiddetin ve şehvetin pornografik saçılımı, haz odaklı bir hayat için savaşmanın birey olmanın biricik yoluymuş gibi gösterilmesi, tükenen dünya kaynakları, yağmalanan ülkelerin ve katledilen bedenlerin ruhlarda bıraktığı izler konuşulmadan tüm bu konuşulanlara sağlıklı bir yol bulmak pek mümkün görünmüyor.

Hülâsa

Hayatın merkezine ihtiyaçlarını, kazançlarını, aldıklarını, alamadıklarını, ilişkilerini koyarak hayatın anlamı ve amacını ‘kendi olma’ya indirgeyen insan, imanın güven veren ikliminden, başkalarının yaralarına derman olmanın, bir yoksulun elinden tutmanın, bir yetimin başını okşamanın tadından mahrum kalmış; samimiyetin, sıcak buluşmaların hayatın insanı yoran taraflarına şifa olacağını ıskalamıştır. “İnsan insanın şifasıdır.” diyen kadim kültüre inat modern zihinlere yerleştirilen “İnsan insanın kurdudur!” inancı şifalanma kaynaklarını yerle bir etmiştir.

Unutmamak lazım ki türlü şekillerde içine çekildiğimiz, varlığımızın göstererek ve türlü etkinliklerle devam etmesi gerektiği ya da bu davranış kalıplarıyla kabul göreceğimiz algısı bizi bu gösterişli ve hızlı hayatın bir parçası yapacaktır ama sahip olduğumuz kimlik ve değerlerin aşınma, silikleşme hatta yok olma tehlikesini de beraberinde getirecektir. Modern hayatın hızına zorunlu katıldığımız yerler olsa da durma, düşünme, nefsimizi ve zihnimizi sakinleştirme pratiklerini de artırmak zorundayız. Durma eylemiyle kazançlarımızı ve kayıplarımızı görebilir; neden, niçin ve nasıl sorusuna cevaplar arar ve ahiret inancının gereği olan heybemize kattıklarımızla hakkaniyet üzere kurulu, adil bir dünyanın imkânları üzere kafa yorabiliriz. Belki de Peygamberimizin (s) ölümüne kadar aksatmadığı itikâfı bir de bu açıdan düşünmeliyiz. Araçlar değişse de insan, tarihin her döneminde aynı insandı. Marufla münkerin, hakla bâtılın, imanla küfrün savaşı insanın adı yeryüzünden silininceye kadar devam edecek. Modern toplum eleştirisi yapmamız sosyolojik bir kültürlenmeden ziyade Müslümanlar için yaşadığı çağın hastalıklarını tanıma, bilme ve bunlara göre hazırlanma amaçlıdır. (Anlatmak için anlamanın öncelik olduğu bilgisini unutmadan) Nefretin, öfkenin, hırsın, acımasızlığın kol gezdiği bu dünyada önce merhameti kuşanıp ardından anlamsızlığın, amaçsızlığın, bunalımların ve yalnızlığın pençesinde özgür olmak adına insanlığından vazgeçenlere özgürlüğün sorumluluk olduğunu ve yaratılıştan verildiğini anlatmak durumundayız. Çünkü ‘Namaz özgürlüktür.’ ‘Dua özgürlüktür.’ ‘İsâr özgürlüktür.’ ‘Tesettür özgürlüktür.

Bir Avuç Ateş

Bir Avuç Ateş - Hasan Nail Canat

Kitap Türü:Çocuk Kitapları

Puan Tablosu

Arka Kapak Bilgisi

Bir Avuç Ateş Özet

Bir Avuç Ateş, on bir yaş ve üzeri tüm okurlara hitap ediyor. Dağılmaya yüz tutmuş bir ailenin hikâyesini anlatırken okura pek çok ders veriyor. Zalime boyun eğmemeyi, hatadan dönmenin ve aile bağlarının önemini vurguluyor. Okura, iyi ve kötü örnekleri bir arada sunarak okurun kişi ve olayları daha iyi değerlendirmesini sağlıyor. Ayrıca hem çıkar ilişkilerine hem de dostluk ve komşuluk ilişkilerine dair pek çok örnek sunuyor.

Abdullah Bey iki oğluyla birlikte mütevazı evlerinde yaşıyor. Kanser hastası olan eşi İffet Hanım ise hastanede kalıyor. Küçük oğulları Mehmet, Edebiyat Fakültesi’nde okuyor. Büyük oğulları Kenan ise ailesinden kopuk bir şekilde kafasına estiği gibi yaşıyor.

Abdullah Beyler’in komşusu Seyfi Bey, çeşitli meyhaneler işletiyor. Aynı zamanda da mahallerine büyük bir kumarhane açılması için çalışıyor. Mahallede sadece Abdullah Bey bu işe karşı çıkıyor ve evini asla satmayacağını söylüyor. Seyfi Bey, Abdullah Bey’i kendi başına ikna edemeyeceğini anlayınca Kenan’dan yardım istiyor. Böylece Kenan’a, meyhanelerinde kredi açtırarak babasını ikna etmesini bekliyor. Bu yüzden Kenan, Seyfi Bey’e epey borçlanıyor.

Kenan’ın borçları iyice artınca Seyfi Bey, Kenan’ı biraz tehdit ederek artık babasını ikna etmesini söylüyor. Böylece Kenan, babasını ikna etmek için kardeşinden yardım istiyor. Ama kardeşi bu işe kesinlikle razı olmuyor. İki kardeş bu mesele yüzünden kavga ederken Abdullah Bey eve geliyor. Kenan bu kez de babasıyla kavga ediyor. Bu kavganın ardından önce Abdullah Bey sonra da Kenan evi terk ediyor.

Abdullah Bey deniz kenarında hava aldıktan sonra birkaç adam tarafından kaçırılıyor. Ormanlık alana götürülerek saatlerce dövülüyor. Adamlar gittikten sonra da esrarkeşlerin saldırısına uğruyor ve cebindeki tüm parayı onlara kaptırıyor. Biraz kendine gelince ayağa kalkıp ilerlemek istiyor. Ama az sonra düşüp yuvarlanıyor. Böylece eskisinden daha kötü bir hale geliyor.

Abdullah Bey uzun süre eve gelmeyince hem yakın arkadaşı Mustafa Bey hem de Mehmet meraklanıyorlar. Böylece Mustafa Bey karakola başvuruyor. Mehmet de annesini ziyaret ediyor. Bir süre sonra karakoldan haber geliyor ve Mehmet ile Mustafa Bey hastaneye kaldırılan Abdullah Bey’i ziyaret ediyorlar. Abdullah Bey de Mehmet de bu kötülüğün Seyfi Bey’den geldiğini tahmin ediyorlar. Ama Seyfi Bey’i polise şikayet etmek dışında bir şey yapamıyorlar.

Mehmet hem annesi hem de babasıyla ilgilenirken Kenan, Seyfi Bey’e olan borcunu ödemek için yollar arıyor. Eski bir dostunu ziyaret ettiğinde hayatına bir çekidüzen vermesi gerektiğini fark ediyor. Ama bunun o kadar da kolay olmadığını anlayarak kendisi gibi kirli işlere bulaşan arkadaşlarının yanına gidiyor. Bu arkadaşlarından birinde yüklü miktarda para olduğunu öğrenince parayı çalmaya çalışıyor. Epey uğraşıp parayı çalıyor ama son anda arkadaşlarına yakalanıp nezarethaneye giriyor.

Kısa süre sonra arkadaşları şikayetlerini geri çekiyorlar ve Kenan yine Seyfi Bey’den nasıl kurtulacağını düşünmeye başlıyor. Kenan kendini kurtarmaya çalışırken Abdullah Bey hastaneden taburcu oluyor. Eşinin de evde daha iyi olacağını düşünerek onu da hastaneden taburcu ettiriyor. İffet Hanım aylar sonra evine gelince Mehmet de çok seviniyor. Ama bu sevinçleri, gece yarısı evlerinin makineli tüfekle taranmasıyla son buluyor. Bu son olay herkesi daha da tedirgin ediyor. Mehmet, ailesiyle başına gelenleri arkadaşlarına anlatınca anne ve babasını bir arkadaşının İzmit’teki evine gönderme imkânı buluyor.

Anne ve babası güvende olunca Mehmet de arkadaşlarıyla birlikte Seyfi Bey’in usulsüzlüklerini araştırıyor. Bu araştırmalar sayesinde evlerini satan mahallelilerin de desteğini kazanıyor. Böylece mahallenin çoğunluğu birlik oluyor ama Seyfi Bey yine dalavereler çevirip kendini kurtarıyor.

Tüm bunlar olurken Kenan hiçbir çıkar yol bulamıyor ve Seyfi Bey’in adamları tarafından yakalanıp Seyfi Bey’e götürülüyor. Seyfi Bey sorunları kökünden çözmek için Kenan’dan, babasını öldürmesini istiyor. Kenan bu istek karşısında adeta deliye dönüyor. Ama başka çaresi olmadığı için bu teklifi kabul etmiş gibi görünüyor. Adamların elinden kurtulur kurtulmaz da karakola koşuyor. Seyfi Bey hakkında bildiği her şeyi anlatıp hem onun hem de onunla iş birliği edenlerin tutuklanmasını sağlıyor.

Böylece Abdullah Bey ve ailesi rahat bir nefes alıyorlar. Kenan’ın da kendine çekidüzen vermesiyle mutlu mesut yaşıyorlar. Bir süre sonra İffet Hanım hastalığı yüzünden vefat ediyor. Bu olayın ardından Abdullah Bey ve oğulları birbirlerine daha çok bağlanıp hayatlarına devam ediyorlar.

Editör: Firdevs AÇAR

Bir Avuç Ateş Soruları ve Cevapları

Bir Avuç Ateş kimin eseri?

Hasan Nail Canat

Bir Avuç Ateş türü nedir?

Çocuk Kitapları

Bir Avuç Ateş kaç sayfa?

Bir Avuç Ateş Yorumları

güzel bir çocuk kitabı hasan nail canatın kitaplarının çoğu bende de var burada görünce de şaşırdım

hasan nail anneler arasında pek bilinmiyor bu site ona hak ettiği değeri vermiş mutlu oldum umarım ebeveynler çocukları için hasan nailin kitaplarını da düşünmeye başlar

okudum güzel bir kitap çocuklar için çok uygun

ateş kuşu kitabının özeti yok mu

Yiğit Mustafa (Günahkar Baba)Gül YarasıNur Dağındaki ÇocukYaralı SerçeBir Avuç AteşKırımlı Murat DestanıYasemenBir Küçük Osmancık Vardıen iyi kitaplaryeni çıkan kitaplaren çok satan kitaplarokunması gereken kitaplaren çok okunan kitaplar temel eserbedava kitapeditör olkitap bağışıGün Olur Asra BedelTutunamayanlarAcımakCamdaki KızHayvan ÇiftliğiSokrates'in SavunmasıUzun HikayeAlice Harikalar DiyarındaHaritada KaybolmakKraliçeyi Kurtarmakİçimdeki MüzikÇalıkuşuÇocuk KalbiKüçük Kara BalıkİntibahBülbülü ÖldürmekBeyaz Zambaklar ÜlkesindeDon KişotSineklerin TanrısıToprak Anaİnce MemedSatrançİki Şehrin HikayesiVadideki Zambakİçimizdeki ŞeytanSergüzeştBeyaz GemiAraba SevdasıYabanİnsan Ne İle YaşarKüçük PrensDönüşümBeyaz DişSaatleri Ayarlama EnstitüsüFareler ve İnsanlarSol AyağımSuç ve CezaSefillerSimyacıŞeker PortakalıKürk Mantolu MadonnaMadalyonun İçiEsir Şehrin İnsanlarıÜç Anadolu Efsanesi Köroğlu, Karacaoğlan, AlageyikYeraltından NotlarSait Faik Seçme HikayelerRüzgarı Dizginleyen ÇocukSabahattin Ali Bütün ÖyküleriSadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası