tashihi huruf dersleri pdf / Tashi̇h-İ Huruf Ders Notlari 1 | PDF

Tashihi Huruf Dersleri Pdf

tashihi huruf dersleri pdf

Dr. Öğretim Üyesi YaĢar AKASLAN KIRÂAT ĠLMĠNDE ĠCÂZET GELENEĞĠ: ġEYHU'L- KURRÂ SAFVAN ÇAKIROĞLU ÖRNEĞĠ* GiriĢ Kur‟ân-ı Kerim‟in ilâhî muhafazasının yanında Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) Kur‟ân‟ı sahâbeye okuması, onları, âyetleri ezberlemeye teşvik etmesi ve her ramazan ayında Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Cebrâil (a.s.) arasında yapılan arza/muâraza ile Kur‟ân-ı Kerim‟in lafzî muhafazası gerçekleşmiştir. Böylece Kur‟ân-ı Kerim‟in okunup-öğretilmesi yoluyla sonraki nesillere eksiksiz bir şekilde aktarılması sağlanmıştır. Bu aktarımın en önemli göstergelerinden olan “icâzet geleneği”, tebliğimizin ana başlıklarından ilk kısmını teşkil etmektedir. Bunun yanında, tedris faaliyetinin önemli unsurlarından olan “şeyhu‟l-kurrâ” kavramı çerçevesinde, son dönem şeyhu‟l-kurrâlarından Safvan Çakıroğlu (ö. ) tanıtılmaya çalışılacaktır.1 1. ĠCÂZET GELENEĞĠ Ġcâzet İcâzet, sözlük manasıyla “su akıtmak, helal kılmak, izin vermek, geçerli kılmak, onaylamak, ruhsat, şehâdetnâme”2 demek olup günümüzde yetki, lisans ve patent anlamlarına tekâbül etmektedir. Eğitim öğretim geleneğinde icâzet kısaca, “hocanın ilgili müfredâtı, belirli bir kitabı ya da dersi okuttuğu öğrencisine verdiği izin” demektir. Kavram olarak ilk * Dr. Öğretim Üyesi Yaşar AKASLAN, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. 1 Bu kısımda, Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟yi tanıtma adına yer verilen bilgilerin çoğu, Aşere-Takrîb-Tayyibe ilmini Hocaefendi‟den okuma bahtiyarlığına eren ve öğrencisi olması hasebiyle uzun bir zaman geçirme imkânı bulmuş olan bu çalışmanın yazarının gözlemlerine dayanmaktadır. 2 Ebü‟l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Manzûr, Lisânü‟l-„Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, ty, “cvz” md.; Ebû Nasr İsmail b. Hammâd Cevherî, es-Sıhâh: Tâcü‟l-lüğa ve sıhâhü‟l-„Arabiyye, Ahmed Abdülğafûr Attâr (thk.), Beyrut: Dâru‟l-İlm li‟l-Melâyin, , “cvz” md.; Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, , II, 57 defa, “hadis rivâyetine sözlü veya yazılı izin vermek, rivâyet hakkını devretmek” anlamında hadis sahasında kullanılmıştır. Kaynaklarda, İmam Şâfiî‟nin (ö. /), öğrencisi Rebi„ b. Süleymân Murâdî‟ye er-Risâle‟sinden üç cüzlük bir nüshanın istinsâhına ilişkin / yılında kendi eliyle yazıp verdiği icâzetin, bu uygulamanın ilki olduğu ifade edilir.3 Medrese geleneğinde, ilgili ders müfredâtını tamamlayan öğrenciye, hocası tarafından verilen bu izne icâzet; verilen evraka icâzetnâme;4 icâzeti veren hocâya mucîz; hocasından bu müsaadeyi alan öğrenciye de mucâz denir.5 İslâm eğitim-öğretim tarihinde “icâzet”, ilgili medrese programının tamamlanmasıyla ders okutan müderris tarafından verildiği gibi medrese dışında icâzetli bir hocadan da alınabilir. İcâzet müessesesiyle ilgili önemli bir husus da icâzet veren üstâdın ders okuttuğu kurumdan bağımsız olarak icâzet verebilmesidir. Kadim geleneğimizde, öğrencinin tedris faaliyetine atılması, ilmî bir süreçten geçip sonrasında aldığı icâzet sayesinde mümkün olur.6 Özetle, hocanın kendi anlattıklarını aktarması için öğrencisini ruhsatlandırması bağlamında icâzete, öğretme ruhsatı diyebiliriz. Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, hat gibi birçok sahada kullanılan kavram, Kur‟ân-ı Kerim eğitim-öğretiminde ta„lîm ve tashîh-i hurûf, hâfızlık, seb„a, aşere, takrîb ve tayyibe gibi seviyelerde ilim tahsilinden sonra alınan yetki olarak bilinir. İbn Fâris‟e (ö. /) göre icâzet, kelimenin “su akıtmak” anlamından hareketle “bir âlimin ilmini talebesine aktarması” manasında terimleşmiştir.7 Nitekim “İsteceztuhû fe ecâzenî” denildiğinde, “Ondan su istedim; o da bana (hayvan ve arazi sulamak için) su verdi.”8 manası anlaşılmaktadır. Bir anlamda, öğrenci de hocasından icâzet isteyerek ilmini kendisine aktarmasına yönelik bir talepte bulunmuş olmaktadır. Bu bağlamda bir başka tanım da “hocanın kendine ait bir parçayı, mesela bilgilerini, öğrencilerine vermesi, böylece bir anlamda öğrencilerin, hocalarının birer parçası haline gelmesi” şeklindedir.9 İcâzeti kurum değil hoca verdiğinden üstâdın onayı esastır. Bir öğrenci, birçok hocadan farklı dersleri okuyarak o dersler hakkında icâzet alabilir. Bir kimsenin bir konuda öğrenci iken başka bir meselede veya ilim dalında icâzetli öğretici olması da mümkündür 3 Cemil Akpınar, “İcâzet”, DĠA, İstanbul: TDV, , XXI, Ayrıca bkz: Ebû Abdillah Muhammed funduszeue.info Şâfiî, er- Risâle, Ahmed Şâkir (thk.), Mısır: Mektebetü‟l-Halebî, , s. 4 Osmanlılarda ve Doğu İslâm ülkelerinde, medrese ve tekke mensuplarıyla sanat erbabından eğitim ve öğrenimlerini tamamlayanlara üstâdlarının verdiği yazılı belgeye “icâzetnâme” denilmiştir. Bkz: Akpınar, “İcâzet”, DĠA, XXI, 5 Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, 6 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Ġlmiye TeĢkilatı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, , s. 7 Akpınar, “İcâzet”, DĠA, XXI, 8 Cevherî, es-Sıhâh, “cvz” md. 9 Ebü‟l-Hüseyn Ahmed b. Fâris, Mu„cemu mekâyisi‟l-luğa, Abdüsselâm Muhammed Hârûn (nşr.), Mısır: Mektebetü ve Matbaatü Mustafa Bâbî Halebî, , I, Ayrıca bkz: Muhittin Düzenli, “Hadis Öğretiminde İcazet ve İcazetnâmeler”, Anadolu‟da Hadis Geleneği ve Dâru‟l-Hadisler Sempozyumu, 30 Nisan-1 Mayıs Çankırı, s. 58 Manastırlı Rıfat Bey (ö. ) Kamûsu‟l-Bedâyi„ isimli çalışmasında “icâzetnâme”yi şu şekilde ifade eder: “Ulûm ve sanayide hususi bir mesleğe sâlik olanların lüzûmu olan fünûn ve usûlleri görüp artık kendi kendine mütâlaâ ve tetebbu„la mesleğinde ilerlemeye istidat kesbedenlere hoca ve mümeyyizlerin tasdîkiyle hükümet veya cemiyet tarafından verilen ve içinde tahsil ettiği mevad ayrı ayrı yazılı bulunan kâğıda denir.”11 Buna göre “icâzetnâme”, bir kimsenin temel bilgileri aldıktan sonra, bir ilim ya da sanat dalında gerekli olan altyapıyla sahasında gerekli donanımı kazandığına, başkasının yardımına ihtiyaç duymadan araştırma yapabileceğine, mesleğinde ilerleme yeteneği kazandığına kanaat getiren hocası tarafından verilen ve içinde tahsil ettiği şeylerin yazılı olduğu belgedir. İcâzetnâmelerde uzun uzadıya şahıs ve eser isimleri yer alır. Tüm bunlar icâzetin diplomadan farklı olduğunu gösterir. Özetle icâzeti hoca; diplomayı kurum verir. Bununla birlikte ‟te medreselerin ıslah edilmesine yönelik yapılan çalışmalar neticesinde kurulan Süleymâniye Dâru‟l-Hilâfeti‟l-Aliyye Medrese-i Mütehassısîn isimli müesseseye dikkat çekmek yerinde olacaktır. Zira bu kurumdan alınan icâzetnâmeler, diğerlerinden farklılık arz etmektedir. Buradan alınan icâzetnâmelerde, ders veren her müderrise; medrese müdürüne (dekan) ve Meclîs-i Müderrisîn reîsine mahsus bir imza yeri açılmış; icâzet sahibinin durumunu gösteren ders notu kaydedilmiştir. Ayrıca kurumun mührü, hocaların bir arada yer alan isimleri, imzaları ve mühürleri bulunması itibariyle diğer icâzetnâmelerden farklılık göstermiştir. İcâzetnâmede imzası bulunan hocaların, eğitimlerini kim(ler)den aldıklarına ilişkin bilgi ve silsileleri de bu evrakta yer almıştır İcâzet alma yaşına gelince, genellikle icâzetin öğrencilere ileri yaşlarda verildiği; bu yaşın otuzlu, kırklı, hatta daha ileri yaşları bile bulabildiği ifade edilir. Ancak kaynaklarda yer aldığına göre daha erken yaşlarda icâzet alan isimler de söz konusudur. Meşhur fıkıhçı Evzâî‟nin (ö. /) ilk fetvalarını on üç yaşındayken verdiği; İmam Şâfiî henüz on beş yaşındayken; hocası Müslim b. Hâlid‟in (ö. /) ona icâzet verdiği; Tâcuddîn Subkî‟nin (ö. /) fıkıh öğretme ve fetva verme yetkisini on sekiz yaşında aldığı ve buna benzer birçok rivâyet kaynaklarda yer bulur 10 Akpınar, “İcâzet”, DĠA, XXI, 11 Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, 19‟dan naklen. 12 Hüseyin Atay, “Fatih-Süleymâniye Medreseleri Ders Programları ve İcâzetnâmeler”, Vakıflar Dergisi, Ankara: , sy. 13, ss. 13 Mesut Idrız, “İslâm Eğitim Yaşamında İcâzet Geleneği”, Değerler Eğitimi Dergisi, , sy. 3, c. 1, s. 59 Ġcâzet ÇeĢitleri İslâm eğitim-öğretim tarihinde, her bir icâzet türünün değişik versiyonları söz konusu olsa da bütün icâzetlerin ortak karakteristiği, kurumsal olmaktan ziyade kişisel olmasıdır. Ekseriyetle gelenekte altı tür icâzetten bahsedilir ve icâzetler şu şekilde tasnif edilir: a) Özel Ġcâzet: En prestijli icâzet türüdür. Belirli bir kişi tarafından özel birine verilir. Dört zorunlu bölümden oluşur. Bunlar: Hocanın ve öğrencinin ismi, dersten bahsedilmesi ve “eceztü” teriminin kullanılması. b) Özel Olmayan Ġcâzet: İcâzetin bu türünde hocanın ve öğrencinin isminden bahsedilirken dersin adına yer verilmez. Böylece hoca öğrencisine, hangi kitap ya da ders olduğundan söz etmeksizin kendisinden öğrendiği konuları aktarma izni verdiğini söyler. c) Genel Ġcâzet: Bu icâzette, hocanın isminden söz edilir. Ancak bir öğrenci grubuna, özel olarak isimlerinden bahsedilmeksizin o derste ondan aldıkları ilmi aktarmaları için genel bir izin verilir. d) Belirli bir Kitap Hakkında Verilen Ġcâzet: Hoca, belirli bir öğrencinin kendisinden belirli bir kitap konusunda ders aldığını ya da belirli bir metni ezberlediğini onaylar. Bu tür bir icâzet, öğrencinin bunu kanıtlaması halinde verilir. e) YazıĢmayla Verilen Ġcâzet: Hadis literatürüne özgü icâzet türüdür. Buna göre bir âlimin bir kitap yazıp onu bir ya da daha fazla öğrencisine, kitapta yazdığı bilgileri diğer öğrencilere aktarmalarına izin verdiği ve bir “icâzet mektubu” ile birlikte gönderdiği icâzet çeşididir. f) Onursal Ġcâzet: Bu icâzetler genellikle ulemâ ile sınırlıdır ve kendi aralarında karşılıklı saygı ve takdir işareti olarak verilir Kırâat Ġlmi Açısından Ġcâzet Müessesesi İslâmî ilimler içerisinde en erken teşekkül eden (hicrî I. asrın sonları ve II. asrın başları) disiplin olan kırâat ilmi, geriye dönük olarak takibi ve sağlaması yapılabilecek en sağlam ilimlerdendir. Şöyle ki icâzetini bugün almış olan bir kurrânın icâzetnâmesinden hareketle, sened yoluyla bir kopukluk olmaksızın Hz. Peygamber (s.a.s.) ile bağlantısı görülebilmektedir. Bu yönüyle icâzetler çok önemli ve değerli bir yere sahiptir. Müslümanların on dört asrı aşkın bir süredir devam edegelen bu alana olan ilgisi ve teveccühü, Kur‟ân‟ı muhafaza hususunda gösterdikleri hassasiyetin ve titizliğin bir tezahürü olarak ifade edilebilir. 14 Idrız, “İslâm Eğitim Yaşamında İcâzet Geleneği”, ss. 60 İcâzetnâmeler, Kur‟ân-ı Kerîm‟in fonetik yönünün Hz. Peygamber‟den (s.a.s.) günümüze kadarki sürecinde, hiçbir değişime uğramaksızın kimler vasıtasıyla aktarıldığını gösteren yazılı bir tarihî vesika niteliğindedir. Bu yönüyle icâzetnâme, icâzet sahibinin Kurân-ı Kerim‟i usûlüne uygun bir şekilde okuyabilecek nitelikte olduğunu ve onun (icâzetin türü itibariyle) ilmî seviyesini göstermesinin yanında, ilgili sahada tahsil edilen dersler, silsilede yer alan şahıslar, okutulan temel kaynaklar, dolayısıyla günümüze ulaşan ya da ulaşamayan eserler hakkında bize literatür bilgisi de verir. Bu bakımdan icâzetnâmelerin yazmalar halinde kütüphanelerde, diğer kitaplar gibi tasnif edilmesinin de dikkate değer bir husus olduğunu ifade etmemiz gerekir. Öte yandan Kur‟ân lafızlarının edâ keyfiyetinin, Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) bizzat okuması ya da okunanları onaylamasıyla şekillenmesi ve böylece sonraki nesillere aktarılması bir tedris faaliyetini mecbur kılmıştır. Kırâatlerin, “takip edilmesi gereken bir sünnet” oluşu15 ve Müslümanların, Kur‟ân‟ın lafzının muhafazası hususundaki hassasiyetleri, kırâat ilmini kendisine önemli ölçüde mesai harcanan bir alan kılmış ve icâzet müessesesini zorunlu olarak gündeme getirmiştir. Kırâat ilminde, rivâyetlerin nakli hususunda, yazılı metinden ziyade zihinlerde muhafaza edilenlere itimat edilmiştir Bu açıdan diğer branşlardan farklı olarak lafzın edâ ve telaffuz boyutu ön plandadır. Dolayısıyla kırâat ilminin, “fem-i muhsin” denen sahanın ehliyetli uzmanından alınması gerekli görülmüştür. Bu bağlamda ilm-i kırâat sahasının otoritelerinden İbnü‟l-Cezerî (ö. /), kırâati hocasından bizzat almayanın rivâyette bulunamayacağını söyler. 17 O, söz konusu silsileyi hatırlatarak Hz. Peygamber (s.a.s.) ile kendi arasında on dört râvînin bulunduğunu belirtir. 18 Kastallânî (ö. /) de kırâatini Hz. Peygamber‟e (s.a.s.) ulaştıran isnâd zincirindeki isimleri zikrederek bu sayının kendisi için on beş olduğunu söyler Süyûtî (ö. /), Ebû Amr Dânî‟nin (ö. /) et- Teysîr fi‟l-kırââti‟s-seb„ ve İmam Şâtıbî‟nin (ö. /) Hirzü‟l-emânî ve vechü‟t-tehânî (eĢ-ġâtıbiyye) isimli eserler gibi meşhur kitaplardan birisine ulaştırılarak yapılan isnâdın, “âlî isnâd” olarak kabul edildiğini söyler Buna göre Ebû Amr Dânî ve İmam Şâtıbî‟ye kadar 15 Ebû Bekir b. Mücâhid, Kitâbu‟s-Seb„a fi‟l-kırâât, Şevkî Dayf (thk.), Kahire: Dâru‟l-Me„ârif, , s. 50; Ebû Amr Osman b. Saîd Dânî, Câmi„u‟l-beyân fi‟l-kırââti‟s-seb„i‟l-meĢhûre, Muhammed Sadûk Cezâirî (thk.), Beyrut: Dâru‟l-Kütübi‟l- İlmiyye, , I, 38; Ebû Şâme Makdisî, MürĢidü‟l-vecîz, Tayyar Altıkulaç (thk.), Beyrut: Dâru Sâdır, , s. 16 Ebü‟l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Ali b. Yûsuf İbnü‟l-Cezerî, en-NeĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr, Ali Muhammed Dabbâ„ (thk.), Beyrut: Dâru'l-Kütübi‟l-İlmiyye, ty., I, 6. 17 Ebü‟l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Ali b. Yûsuf İbnü‟l-Cezerî, Müncidü‟l-mukriîn ve mürĢidü‟t-tâlibîn, Beyrut: Dâru‟l- Kütübi‟l-İlmiyye, , s. 3. 18 İbnü‟l-Cezerî, en-NeĢr, I, 19 Şihâbüddîn Kastallânî, Letâifü‟l-iĢârât li fünûni‟l-kırâât, Âmir Seyyid Osman-Abdüssabûr Şâhin (thk.), Kahire: Meclisü‟l- alâ li‟ş-Şuûni‟l-İslâmiyye Lecnetü‟l-İhyâi‟t-Türâsi‟l-İslâmî, , ss. 61 uzanan kırâat silsilesiyle, zikredilen öğrencinin icâzetteki rivâyet senedi sağlam bir yolla Hz. Peygamber‟e (s.a.s.) dayanmış demektir. Görüldüğü üzere kırâat ilminde, ahzedilen kırâatin, kırâat imam ya da râvîlerinden biri yoluyla21 ve isnâd zincirinde bir kopukluk olmaksızın Hz. Peygamber‟e (s.a.s.) kadar ulaşması esastır. Bu bağlamda kırâat ilmi, güvenilir bir fem-i muhsinden, Kur‟ân‟ın fonetik boyutu muhafaza edilerek eğitim yoluyla öğrenilebilir. Kırâat icâzetlerindeki sened zincirinde yer alan kişilerin rivâyet ettikleri mütevâtir okuyuşların, yalnızca semâ„ yoluyla değil, bizzat fem-i muhsin bir üstâdın/şeyhu‟l-kurrânın ağzından müşâfeheyle, usûlüne uygun bir şekilde talim edilerek alınması gerekir. Bu bağlamda Dimyâtî‟nin (ö. /) şu ifadeleri kayda değerdir: “Kırâat ilminde mukrî, kırâatleri bilen ve onları hocaların ağzından talim yoluyla öğrenip nakleden kimsedir. Böyle biri, kırâat ilmine dair bir kitabı ezberlese dahi o kitabı silsile yoluyla okuyan baĢka hocadan bizzat okumamıĢsa, bu kitabın muhtevasını bir baĢkasına okutmasına müsaade edilmez. Zira kırâat ilminde bazı hususlar vardır ki bunlar bizzat hocadan iĢitilerek ya da talim yoluyla (müĢâfehe) öğrenilebilir ve bu sayede maharet kazanılabilir.”22 Subhi Sâlih (ö. ) de benzer ifadelerde bulunur. Ona göre bir kimsenin “kurrâ” olarak nitelendirilebilmesi için kırâate hâkim olması, kırâati semâ„ ve müşâfehe yoluyla bir fem-i muhsinden ahzetmesi gerekir Hatta kırâat hocasının, okuttuğu kitabı kendi üstâdından hangi yolla okuduğunu bilmediği takdirde ondan kırâat almanın dahi uygun olmadığı söylenir Öte yandan öğrenci, icâzeti olmayan bir hocadan eğitim sürecini tamamlaması ya da bu süreçte hocasının vefat etmesi vb. sebeplerle icâzetini alamaması halinde, kendisine icâzet verebilecek bir fem-i muhsin bulursa ona giderek kendisini imtihan etmesini isteyebilir. Hoca, icâzet isteyen kişiyi sınav yaptıktan sonra onu ehliyetli görürse -hak ettiği kanaatiyle- icâzet verir. Bu durumlarda, yani daha evvel tamamlanmış bir eğitim sürecinin tescillenmesi anlamına gelen icâzetlerde, icâzeti veren üstâdın bu hususa dikkat çekmesi gerekir. Buna göre, kendisinden icâzet talep eden kişinin, kırâati kendisinden okumadığını ancak icâzet talep ettiğini; bu konuda onu yeterli gördüğünü ve yaptığı imtihan sonucunda icâzet verdiğini ifade eder. Bu kayıt, icâzet yoluyla yapılan tescilin mahiyetini de göstermiş olur. 20 Celâleddîn Abdurrahman Süyûtî, el-Ġtkân fî „ulûmi‟l-Kur‟ân, Şuayb Arnaut (thk.), Beyrut: Müessesetü‟r-Risâle, , II, 21 İbnü‟l-Cezerî‟nin kırâat imam ve râvîlerinin güvenilirlikleri hususunda ifadeleri için bkz: İbnü‟l-Cezerî, en-NeĢr, I, 6. 22 Ahmed b. Muhammed Bennâ Dimyâtî, Ġthâfu fudalâi‟l-beĢer bi‟l-kırââti‟l-erba„ate „aĢer, Şa„bân Muhammed İsmail (thk.) Beyrut: Âlemü‟l-Kütüb, , I, 23 Subhi Sâlih, Mebâhis fî „ulûmi‟l-Kur‟ân, Beyrut: Dâru‟l-İlm li‟l-Melâyin, , s. 24 Ali Osman Yüksel, Ġbnü‟l-Cezerî ve Tayyibetü‟n-NeĢr, İstanbul: İFAV, , s. 62 Kırâat isnâdının kaynaklarda yazılı olarak yer alması, hicrî III. asra tekâbül etse de İslâm‟ın ilk yıllarında Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) şifâhî icâzet verdiğini söylemek mümkündür. Zira Hz. Peygamber‟in (s.a.s.), Mus„ab b. „Umeyr‟i (ö. 3/) seçip Kur‟ân öğretmek üzere Medine‟ye göndermesi25 bu durumu destekler mahiyettedir. Hakeza Hz. Peygamber (s.a.s.): “Kur‟ân‟ı dört kişiden alın/öğrenin!” dediği kimseleri Abdullah b. Mes„ûd (ö. 32/), Übeyy b. Ka„b (ö. 33/ [?]), Muâz b. Cebel (ö. 17/), ve Ebû Huzeyfe‟nin azatlısı Sâlim (ö. 12/) olarak zikretmiştir Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur‟ân‟ı bizzat kendisinden öğrenerek ezberleyen sayılı sahabîlerden Ebû Mûsâ Eş„arî‟nin (ö. 42/) Kur‟ân‟ı güzel tilâveti sebebiyle onu övmüştür İşte bu örnekler, şifâhî icâzet geleneğinin nübüvvetin ilk dönemlerine dayandığını göstermektedir. Hz. Peygamber‟den (s.a.s.) sonraki süreçte ilk yazılı kırâat icâzetinin ise kırâat-ı aşere imamlarından Nâfi„ (ö. /) tarafından verildiği ifade edilir İcâzetnâmelerde yer alan uzun uzadıya şahıs ve eser isimlerinin bir silsile halinde zikredilme gerekçesi, ilgili ilmin kaynağının ve mevsûkiyetinin tespit edilmesidir Bu açıdan bu müessese çok önemli bir fonksiyon icrâ eder. Geleneğe göre hocanın, öğrencisinin ehliyetine kanaat getirdiğinde, ona hak ettiği icâzetini vermesi ahlâkî ve dinî bir vecibe olarak görülürken; aksi durum hak ihlâli olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında, kişinin yeterliliğinin ispatı ya da mensûbiyetinin bilinmesi bakımından gerekli görülen icâzetin, hak etmeyene, ücret ya da herhangi bir paha karşılığında verilmesi de caiz görülmemiştir İcâzet, yukarıda zikredilen öğretim aşamalarından her biriyle fem-i muhsin bir hoca nezaretinde Kur‟ân-ı Kerim‟i başından sonuna kadar okunmasının ardından alınır. Fem-i muhsin, eğitim sürecinde öğrencinin yaptığı hataları tashih eder. Süyûtî, bu hususa dair İbn Bathân örneğini verir. Buna göre İbn Bathân, kendisinden kırâat okuyan öğrencinin yanlışlarını bir kenara not eder. Öğrenci hatmini tamamlayıp hocasından icâzet talep ettiğinde, İbn Bathân önceden not ettiği hatalarını öğrencisine sorar. Eğer öğrenci, söz konusu yanlışları düzeltmiş ve doğrusunu öğrenmişse ona icâzetini verir. Aksi durumda, öğrenciye yeniden hatim yaptırır Bu örnekte olduğu gibi öğrenci, sahîh bir şekilde Kur‟ân-ı Kerim‟i hatim üzere okumuş olur. Öğrencinin bu hatminden sonra -hocasının uygun bulması halinde- bir camide veya münasip bir mekânda, kırâat çalışmalarının tescili ve ikmâlinin ilanı anlamında 25 Muhammed Hamidullah, Ġslâm Peygamberi, Mehmet Yazgan (trc.), İstanbul: Beyan, , I, 26 Buhârî, “Fezâilü‟l-Kur‟ân”, 8. 27 Buhârî, “Fezâilü‟l-Kur‟ân”, 30; İbn Mâce, “İkâmet”, 28 Fatih Çollak, “Reîsü‟l-Kurrâlık Müessesesi ve Esâmî-i Kurrâ Defteri”, Kur‟ân ve Tefsir AraĢtırmaları-IV (Kırâat Ġlmi ve Problemleri), Ekim , İstanbul, s. 29 Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul: Dergah, , s. 30 Süyûtî, el-Ġtkân, s. 31 Süyûtî, el-Ġtkân, s. 63 hatim cemiyeti olarak bilinen merâsim yapılır. Bu cemiyette üstâdı, öğrencisine icâzetnâme vererek onu mezun eder. İcâzetler genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılır. Birincisi, yukarıda bahsedilen tüm aşamaları kapsayan; kırâat ilmine mahsus tüm meseleleri hocasından tahsil eden öğrenciye verilen, öğrendiği mevzuları başkasına okutabileceğine dair genel kırâat icâzetidir. İkincisi ise bahsedilen aşamaları ve kırâat ilmine mahsus tüm meseleleri değil de bir veya birkaç aşamayı hocasından tahsil eden öğrenciye verilen özel kırâat icâzetidir. Örneğin her imamın iki râvîsinin tüm ihtilaflarıyla kırâat-ı aşereyi hocasından tahsil eden ancak diğer kırâat meselelerini okumayan öğrenciye verilen icâzet, özel icâzet türüne girer. Özel icâzetin daha alt basamağı da “cüz‟î icâzet” olarak bilinir. Buna da kırâat-ı aşere imamlarından Âsım‟ın iki râvîsinden biri olan Hafs rivâyeti üzere düzenlenen icâzetler gösterilebilir. 32 Ġcâzetnâmelerin Ġçeriği Arapça ve genellikle nesir formunda kaleme alınan kırâat icâzetnâmelerinde şekil ve içerik açısından ufak da olsa farklılıklar görülebilir. Detaylı olarak tertip edilenler olduğu gibi muhtasar şekilde düzenlenen icâzetnâmeler de söz konusudur. Buna göre icâzetnâmelerde genellikle şu şekilde bir düzen görülür: 1. Besmele (Bismillahirrahmanirrahîm), hamdele (Elhamdülillahi rabbi‟l-„âlemîn cümlesi ya da varyantları), salvele (Allahümme salli „alâ Muhammedin ve „alâ âli Muhammed ifadesi ya da farklı salât-u selâm cümleleri) ve Kelime-i şehâdet (EĢhedü en lâ ilâhe illallah ve eĢhedü enne Muhammeden „abduhû ve rasûluh) ifadeleri. 2. Kur‟ân okumanın önemi, bu ilmi tahsil ve öğretmenin ehemmiyeti, konuya dair âyet, hadis ve kelâm-ı kibârdan oluşan sözler. 3. İcâzeti hak eden (isteyen) öğrencinin adı, babasının adı, künyesi, memleketine dair bilgilerin olduğu ve öğrencinin yetkinliğinin hoca tarafından vurgulanarak ifade edilmesi. 4. Hocanın kendisini tanıtıp öğrencisine okuttuğu kitapları ve kendisinin de kimden ve hangi yollarla okuduğunu (ilmî silsilesi) belirttiği ve öğrencisine izin verdiğini ifade ettiği kısım. 5. İcâzetteki isnâd zincirinin temel kaynağına kadar olan şahıs ve eserlerin zikredilmesi. Kırâat icâzetlerinde, özellikle Kur‟ân‟ın kaynağının Allah (c.c.) olduğuna vurgu 32 Durmuş Arslan, “Kırâat İlminde İcâzetnâme Geleneği ve Bir İcâzetnâme Örneği”, Cumhuriyet Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 7, sy. 2, , s. 64 için sırasıyla bu ilmi Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) Hz. Cebrâil‟den (a.s.), onun da Allah‟tan (c.c.) aldığı belirtilir 6. İcâzeti veren hocanın öğrencisine nasihatlerinin ve duasının olduğu bölüm. 7. İcâzeti veren hocanın kendi adını, nesebini, künyesini, memleketini yazdığı ve tarih düşürerek evrakı mühürlediği son kısım Temel Bir Kavram: Reîsü’l-Kurrâ Kırâat imamlarından sonra İslâm beldelerinde ilm-i kırâat sahasında temâyüz eden âlimler hep olagelmiştir. Bu ilmi öğreten ve kendilerine “şeyhu‟l-kurrâ” denen üstâdlar, gayretli ve yetenekli öğrenciler yetiştirmişlerdir. Dolayısıyla tedris faaliyetiyle ilgili olarak imam, seyyidü‟l-kurrâ, Ģeyhu‟l-kurrâ ve reîsü‟l-kurrâ gibi ünvanlar dikkati çekmektedir. Reîs, “bir şeyin başı, bir grubun başkanı, toplumun efendisi, öncüsü” manalarına gelen bir kelimedir Kurrâ ise “karae” fiilinden türeyen “kârî” ism-i fâilinin çoğuludur. Kırâat literatüründe bu kavram, kendilerine kırâatlerin nispet edildiği kırâat imamları36 için kullanıldığı gibi “hâfızlardan kırâat ilmini husûsî bir şekilde okuyup tamamlamış olanlar” hakkında da kullanılır Daha kapsamlı bir şekilde kavram, Kur‟ân-ı Kerim‟i sahîh bir şekilde ezberleyip tecvîd ve tashîh-i hurûf üzere baştan sona kadar okuyan ve ehliyetli bir üstâdın huzurunda ilgili kırâat kitaplarının muhtevâsına uygun olarak kırâat-ı seb„a ve kırâat-ı aşereyi bütün rivâyet ve vecihleriyle ahz ve telakki suretiyle bitiren ve icâzet alan kişi/kişiler olarak da bilinir. Reîs ve kurrâ kelimeleri etrafındaki tanımlar birlikte değerlendirildiğinde, “yaşadığı dönemde ve çevrede kurrâlık vasıflarını taşıyan, ehl-i Kur‟ân arasında kırâat ilmi sahasında en üst düzeyde bilgi ve tecrübe sahibi, icâzeti itibariyle en kıdemli olan ve reîsü‟l-kurrâlık makamını hak eden, kurrânın önderi olan kişi” olarak ifade edilir Kaynaklarda kavramın ilk defa ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, günümüzdeki statüsüne gelirken hangi aşamalardan ve değişimden geçtiği meselesi tam olarak belli değildir. Ancak Hz. Peygamber‟in (s.a.s.) özel 33 Atay, “Fatih-Süleymâniye Medreseleri Ders Programları ve İcâzetnâmeler”, s. 34 Akpınar, “İcâzet”, DĠA, XXI, ; Arslan, “Kırâat İlminde İcâzetnâme Geleneği ve Bir İcâzetnâme Örneği”, ss. 35 İbn Manzûr, Lisânü‟l-„Arab, “re‟s” md. 36 Burada kastedilenler kırâat-ı aşere imamlarıdır. Buna göre kırâat ilmi eğitiminde on imam sıralaması şu şekildedir: Nâfi„ (ö. /), İbn Kesîr (ö. /), Ebû Amr (ö. /), İbn Âmir, (ö. /), Âsım (ö. /), Hamza (ö. /), Kisâî (ö. / ), Ebû Ca„fer (ö. /), Ya„kûb (ö. /) ve Halefü‟l-„Âşir (ö. / ). 37 Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, 38 Çollak, “Reîsü‟l-Kurrâlık Müessesesi ve Esâmî-i Kurrâ Defteri”, s. Tarihî süreci için ayrıca bkz: Çollak, “Reîsü‟l- Kurrâ lık Müessesesi ve Esâmî-i Kurrâ Defteri”, ss. 65 talimiyle yetişmesi, okuyuşuyla takdirini kazanması, Hz. Ömer (ö. 23/) gibi sahâbenin ileri gelenlerinin ifadeleriyle Kur‟ân-ı Kerim‟i “en iyi okuyan kişi” olarak kabul edilmesi ve kırâat ihtilaflarında sahâbenin kendisine müracaat etmesi gibi hususlar nedeniyle Übeyy b. Ka„b‟ın seyyidü‟l-kurrâ (reîsü‟l-kurrâ) pâyesini aldığı ve bu ünvanın ilk defa onun için kullanıldığı ifade edillir İbnü‟l-Cezerî‟nin, Übeyy b. Ka„b‟ı ümmetin Kurân-ı Kerim‟i en mükemmel şekilde okuyanı ve “seyyidü‟l-kurrâlık” ünvanına en layık olanı şeklindeki işareti40 bu durumu destekler niteliktedir. İbn Mes„ûd için de benzer özellikler söz konusu olsa da ondan “imam” olarak bahsedilmiştir O da Hz. Peygamber‟den (s.a.s.) doğrudan yetmiş küsûr sûre öğrenmiş ve Kurân-ı Kerim‟i Rasûlüllah‟a (s.a.s.) okumuştur. 42 Hatta tamamını Hz. Peygamber‟den (s.a.s.) okuduğuna dair rivâyet de vardır İbnü‟l-Cezerî, Kurân-ı Kerim‟i İbn Mes„ûd‟un tecvîd ve tahkîk ile okuduğunu, kendisine “imam” ünvanı verildiğini, güzel sesiyle tertîl üzere kırâatiyle çevresinde hayranlık uyandırdığını söyler Reîsü‟l-kurrâ, ülkedeki kurrâ sınıfının ve kırâat eğitim-öğretimi yapılan kurumlarının genel başkanı sayılır. Osmanlı‟da reîsü‟l-kurrâlık makamına atanan kişi, devletin bütün hâfız ve kurrâ zümresinin başı, en üst düzeydeki idarecisi konumundadır. O dönemde reîsü‟l- kurrâlık, şeyhülislâmlığa bağlı resmî bir memuriyet iken, Cumhuriyet döneminde45 sadece kırâat ilmiyle uğraşanları en üst düzeyde temsil eden ve manevî yönüyle itibar gören sembolik bir ünvan haline dönüşmüştür. Osmanlı döneminde reîsü‟l-kurrâ ataması, şeyhülislâmın uhdesinde bürokratik bir işlemdi. Buna göre reîsü‟l-kurrâ tayini ve -gerektiğinde- azli, yalnızca şeyhülislâmın inisiyatifindeydi. Öte yandan bazı tedbirler alınarak bu salâhiyetin gelişigüzel kullanılmasının da önüne geçilmişti. Genel kabule göre bir kurrânın, reîsü‟l-kurrâ olarak atanabilmesi için şu şartları taşıması gerektiği ifade edilir: 1) Kırâat ilmini takrîb seviyesinde tahsil etmiş olup bu seviyede icâzetinin bulunması. 2) İcâzet hususunda o dönemin aynı seviyedeki kurrâsının en kıdemlisi olması. 39 Çollak, “Reîsü‟l-Kurrâ lık Müessesesi ve Esâmî-i Kurrâ Defteri”, s. 40 Ebü‟l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Ali b. Yûsuf İbnü‟l-Cezerî, Ğâyetü‟n-nihâye fî tabakâti‟l-kurrâ, Gotthelf Bergstraesser (nşr.), Beyrut: Dâru‟l-Kütübi‟l-İlmiyye, , I, 41 İbnü‟l-Cezerî, Ğâyetü‟n-nihâye, I, 42 Buhârî, “Fezâilü‟l-Kur‟ân”, 8. 43 Ebû Abdillah Şemseddîn Muhammed b. Osman Zehebî, Ma„rifetü‟l-kurrâi‟l-kibâr ale‟t-tabakât ve‟l-a„sâr, Tayyar Altıkulaç (thk.), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), , I, 44 İbnü‟l-Cezerî, Ğâyetü‟n-nihâye, I, 45 Günümüzde, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde dârul-kurrâların yapısına benzer bir şekilde, gerek eğitim merkezleri gerekse müftülükler tarafından açılan aşere-takrîb-tayyibe ihtisas kursları tarafından kırâat ilmi okutulmaya devam edilmektedir. Ayrıca bu tedris faaliyetlerini özel gayretleriyle devam ettiren bazı kurum ve hocaları da zikretmemiz gerekmektedir. Bu süreçte kırâat eğitimini tamamlayan çok sayıda öğrenci icâzet ve diploma alarak “kurrâ” ünvanıyla bu kurslardan mezun olmuştur. Bu kursların yapısı ve müfredatı hakkında geniş bilgi için bkz: Kırâat (Aşere-Takrîb) Eğitim Programı, DĠB Program GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı, Ankara: DİB, , ss. 66 3) İstanbul‟da ikâmet etmesi (Payitaht/başkent olması hasebiyle) 4) Fiilen kırâat tedrisinde bulunması. 5) Hâfız ve kurrâ sınıfının başkanlığını temsil ve idare etme yeteneğine sahip olması Bu hususlar, teâmül ve usûl-ü kadîme olarak bilinir. Cumhuriyet döneminde reîsü‟l- kurrâlık makamında bulunanlar sırasıyla şu şekildedir: 1. Hamdi Efendi (ö. ): İstanbul-Fatih Camii Başimam-Hatibi ve Tetkîk-i Mesâhif Heyeti Reîsi. 2. Ali Üsküdarlı (ö. ): İstanbul-Karaköy Yeraltı Camii İmam-Hatibi. 3. Gönenli Mehmet Öğütçü (ö. ): İstanbul-Sultanahmet Camii Başimam-Hatibi. 4. Abdurrahman Gürses (ö. ): İstanbul-Beyazıt Camii Başimam-Hatibi. 5. Ahmet Arslanlar: İstanbul-Eyüp Camii İmam-Hatibi. Hâlihazırda reîsü‟l-kurrâlık Ahmet Arslanlar‟ın uhdesinde bulunmaktadır. 2. ġEYHU’L-KURRÂ: SAFVAN ÇAKIROĞLU HOCAEFENDĠ Bu bölümde, 74 yıllık ömrünün büyük kısmını kırâat ilmini öğretmeye ve mihraba vakfeden, ülkemizin son dönemde yetiştirdiği az sayıda, ancak çok kıymetli şeyhu‟l- kurrâlarından olan Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟yi tanıtmaya çalışacağız. Kendisinden, aşere-takrîb-tayyibe ilimlerini tahsil etme bahtiyarlığına erdiğimiz Hocaefendi‟nin, üç yılı aşkın bir süre rahle-i tedrisinde -tabiri caizse dizinin dibinde- bulunma imkânını bulduk. Bu bölüm, minnet borçlusu olduğumuz Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟nin aziz hatırasını yâd etmek üzere kaleme alınmıştır. 46 Osmanlı‟da -bu alanda tesis edilen düzende- taşrada yaşayan bir kârînin, bahsi geçen şartları taşısa bile, reîsü‟l-kurrâ olmasına imkân verilmezdi. Devletin idare merkezi İstanbul‟un dışında oturan böyle bir zat, ancak eski Osmanlı başkentlerinden olan Bursa ve Edirne‟de ikamet etmesi durumunda riyâset makamına getirilirdi. Dolayısıyla Osmanlı‟da bu üç şehirden başka beldelerde yerleşen kurrâya asla reîsü‟l-kurrâlık hakkı tanınmazdı; fakat bunların şeyhu‟l-kurrâ olabilme ihtimali her zaman vardı. Yusuf Alemdar, “Reîsü‟l-Kurrâlık Makamı ve Son Reîsü‟l-Kurrâ Ahmed Efendi”, Ġstanbul Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 24, , s. 27‟den naklen. Ayrıca Sultanahmet Camii külliyesindeki dâru‟l-kurrâ‟da şeyhu‟l-kurrâ olarak görev yapan Abdüliaziz Vasfi Efendi‟nin, reîsü‟l-kurrâ atanmasına ilişkin yazdığı şu dilekçe bu durumu destekler niteliktedir: “Reîsü‟l-kurâlık cihetinin, vücûhât-ı Kur‟âniyye‟den mezun olup Dersaadet‟te mukîm devirhanların en kıdemlisine tevcîhi, iki yüz seneyi mütecâviz bir müddetten beri ittihaz buyrulmuĢ olan usûl ve teâmül iktizasından olduğu, ma„lûm-ı sâmi-i veliyyü‟n-niamîleridir. Dâîleri, / senesi Ģehr-i Zi‟l-ka„desi evâsıtında reîsü‟l-kurrâ ve Ģârih-i “Zübdetü'l-„irfân” ve “Molla Efendi” denmekle ma„rûf Eyyûbî Mehmed Efendi‟den icâzet aldığımdan, usûl-ü ma„rifeye tevfîkan, bu kerre Esircizâde Ġsmail Hakkı Efendi‟nin vefatıyla inhilâl eden reîsü‟l- kurrâlık cihetinin, uhde-i dâiyâneme tevcihi husûsuna müsâde-i celîle-i cenâb-ı veliyyü‟n-niamîleri istirhâmına dair istida…” 16 Zilka„de ve 19 Kânûn-ı Sânî /; Aksaray kurbünde Sirâc Sokağı‟nda 10 numarada mukîm Abdülaziz Vasfi.” Recep Akakuş, “Kırâat İlminde İcâzet Geleneği, Reîsü‟l-Kurrâ Makamının Kurumsallaşması ve İşlevi”, Tarihten Günümüze Kırâat Ġlmi: Uluslararası Kırâat Sempozyumu , Kasım , İstanbul, , s. ‟den naklen. 47 Alemdar, “Reîsü‟l-Kurrâlık Makamı ve Son Reîsü‟l-Kurrâ Ahmed Efendi”, ss. 67 Hayatı Safvan Çakıroğlu, yılında Trabzon‟un Çaykara ilçesine bağlı Maraşlı köyünde dünyaya gelmiştir. Annesinin adı Fadime, babasının adı İbrahim‟dir. 7 yaşındayken hâfızlığa başlamış, babasının Ankara‟nın Haymana ilçesinin Yeniköy köyüne fahri İmam-Hatip olarak tayin edilmesinden sonra babasıyla birlikte Yeniköy‟e gitmiş ve hâfızlığının geri kalan kısmını orada, yılında 9 yaşındayken tamamlamıştır. yılları arasında (1,5 yıl) Of ilçesinin Uğurlu (Çifaruksa) beldesinde merhûm Mehmet Rüştü Âşıkkutlu Hocaefendi‟den (ö. ) tashîh-i hurûf ve talim dersleri almıştır. Sübhâneke‟den başlamak üzere namaz duâlarını ve Nâs sûresinden başlayarak cüzün tamamını talim üzere; peşinden “tahkîk”, “tedvîr” ve “hadr” usûlleriyle Kur‟ân-ı Kerim‟in tamamını Âşıkkutlu Hocaefendi‟ye arz yöntemiyle okumuştur. Babası, talim dersleri için Âşıkkutlu Hocaefendi‟ye onu götürdüğünde henüz 11 yaşındadır. Âşıkkutlu Hocaefendi‟den ders okuyan kalabalık öğrenci grubu ve Safvan Çakıroğlu‟nun bunların en küçüğü olmasından dolayı Âşıkkutlu Hocaefendi‟nin hanımı Safvan Çakıroğlu için: “Bu benim evladım olsun.” demiş; dolayısıyla Safvan Çakıroğlu Hocaefendi bu 1,5 yıllık süreçte Âşıkkutlu Hocaefendi‟nin evinde misafir olarak kalmıştır. Ardından köyüne dönmüş, farklı hocalardan dinî ilimler tahsil etmiştir. yılları arasında Ahmet Zengin‟den sarf ve nahiv; yılları arasında, dönemin Çaykara müftüsü Yusuf Bilgin‟den sarf, nahiv, mantık ve kelâm ilimlerini okumuştur. Askerlik zamanı yaklaşması üzerine, askere gitmeden dersleri yoğunlaştırmak suretiyle bitirme ricasına Yusuf Bilgin sıcak bakmamış ve o, akâid, usûl-u fıkıh, tefsir ve Arapça ilimlerini Hüseyin Akdoğan‟dan tamamlayarak icâzetini almıştır. Safvan Çakıroğlu Hocaefendi yılında evlenmiştir. ‟te askerlik görevini yerine getirdikten sonra Yusuf Bilgin‟den kırâat-ı aşere okumuştur. Kırâat-ı aşere üzerine Bakara sûresini bitirmeden meseleyi çok iyi kavradığından, hocası, Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟ye aşere icâzeti vermiştir. Dolayısıyla Safvan Çakıroğlu Hocaefendi, aşere sûretini baştan sona yazmadan icâzet alan nadir kimseler arasındadır. yılınsda ilk resmî görevine Kur‟ân Kursu öğreticisi olarak Ankara‟da başlamıştır. Bir süre sonra İmam-Hatip olmuştur. yılında Ankara Ġç Cebeci Camii‟nde vazifeliyken Diyanet İşleri Başkanlığı‟nın görevlendirmesiyle Of‟a giderek Mehmed Rüştü Âşıkkutlu Hocaefendi‟den takrîb-tayyibe derslerini tahsil ederek icâzet almıştır Yaklaşık 2 yıllık zorlu bir eğitim sürecini, dört ay gibi kısa bir zamanda, kendi ifadesiyle, “Ġnsanlıktan çıkarak günün yirmi bir saatini derse; üç saatini ise namaz, yemek ve uykuya hasrederek” üstün 48 Âşıkkutlu Hocaefendi, o dönemde annesinin rahatsızlığı dolayısıyla memleketi Of‟taki medresesinde hâfızlık yaptırıyor; Arapça, aşere, takrîb, ve tayyibe ilimlerini okutuyordu. 68 gayretlerle yine Âşıkkutlu Hocaefendi‟nin evinde kalarak tamamlamıştır. Bu arada kendisinden Arapça ve aşere okuduğu Yusuf Bilgin de öğrenci olarak Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟nin ders arkadaşı olmuştur. O dönemde Âşıkkutlu Hocaefendi‟den kırâat ilmini okuyanlar Türkiye‟nin değişik yerlerinde bu ilmi okutmuşlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Âşıkkutlu Hocaefendi‟den icâzet verdiği bu öğrencileri içinden, kırâat ilmini okutabilecek olanlarını seçmesini ve isimlerini Başkanlığa göndermesini ister. Hocaefendi bunun üzerine, belirlediği 11 ismi göndermiş, söz konusu kişiler riyâsetinde Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye‟nin 11 farklı yerinde aşere kursu açmıştır. Bu isimlerden birisi de Ankara‟ya dönen Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟dir. Böylece yılında o, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara‟da düzenlenen Kırâat Ġhtisas Kursu‟nda Diyanet mensuplarına aşere dersleri vermek üzere görevlendirilmiş ve 1,5 yıllık dönemin sonunda 20 kişiye aşere icâzeti vermiştir. İlhan Tok, Ömer Kabakçı, Hicâbi Öcalan, Rafet Çakır gibi Ankara‟nın önemli okuyucuları bu öğrencileri arasındadır. yılına kadarki süreçte, zaman zaman hem kırâat okutmuş hem de uzmanı olduğu, özellikle Osmanlı medreselerinde asırlarca okutulan İbnü‟l-Cezerî‟nin Mukaddimetü‟l-Cezerî49 isimli eserini sayısız tashîh-i hurûf öğrencisine ezberletmek suretiyle dersler vermiştir. yılında Ankara Müftülüğü‟nün görevlendirmesiyle yıllarca kesintisiz devam edecek olan AĢere-Takrib-Tayyibe Kursu‟nu açmıştır. Bu sürecin başlangıcını, Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camii emekli İmam-Hatiplerinden, Hocaefendi‟nin hem görev arkadaşı hem de öğrencisi Abdulkadir Şehitoğlu şöyle anlatır: “Ġstanbul Haseki Eğitim Merkezine Abdurrahman Gürses Hocaefendi‟nin yanına kırâat ilmini okumak üzere gitmek arzusundaydım. Dönemin Altındağ müftüsü merhum Mehmet Zeki Arslan (ö. ) müsaade etmedi. „Bu iĢi Ankara‟da yapan kimse yok mu?‟ diye sordu. Ben: „Safvan Hoca var ancak okutur mu bilmem.‟ dedim. Müftü, Safvan Hoca‟yı çağırıp bu iĢi yapıp-yapamayacağını sormuĢ. O da yapabileceğini söyleyip kabul etmiĢ. Vakit kaybetmeden dönemin Ankara müftüsü merhum Hasan ġakir Sancaktar (ö. ) ile istiĢâre neticesinde ilk resmî kursu açıp Safvan Hoca‟yı da kursa hoca olarak atadılar.” Bu münasebetle Ulus‟ta, Ehl-i Kur‟ân YetiĢtirme ve YaĢatma Derneği adıyla bir dernek kurularak bir daire kiralanmış, bir yıl süreyle dersler burada yapılmıştır. Ardından Hacı Bayram-ı Veli Camii müştemilatında bulunan bir odaya taşınarak derslere burada devam edilmiştir. Ders yapacakları uygun mekânları dahi bulunmayan kursiyerler, gerek Hocaefendi‟nin babasının gerekse kendi rahatsızlığını da içeren yaklaşık beş yıllık meşakkatli bir sürecin sonunda kursu başarıyla 49 Mukaddime fî mâ yecibu „alâ kârii‟l-Kur‟ân en ya„lemehû isimli eser hakkında detaylı bilgi için bkz: Tayyar Altıku laç, “İbnü‟l-Cezerî”, DĠA, İstanbul: TDV, , XX, 69 tamamlayarak yılında icâzetlerini almışlardır. Safvan Çakıroğlu Hocaefendi, haftanın beş günü, yıllık periyotlar halinde verdiği dersler ile her dönem birçok kurrâ hâfıza icâzet vererek onları mezun etmiştir. Türkiye‟de son dönemde yaşamış olan ehl-i Kurân‟ın nezdinde hatırı sayılır bir yere sahip olan Hocaefendi, resmî olarak aşere-takrîb-tayyibe kursunda altı dönem öğrenci mezun ederek 85 kurrâ hâfıza icâzet vermiştir. Çok defa da Diyanet İşleri Başkanlığı‟nın düzenlediği hizmet içi eğitim kurslarında sayısız meslektaşına tashîh-i hurûf dersleri vermiştir. Ankara Koyunpazarı, Küçükesat Dörtyol, Ġç Cebeci, Küçükesat Merkez, Balaban, Zincirli ve Hacı Bayram-ı Veli gibi merkezî camilerde 45 yıl, 2 ay imam-hatiplik görevi yaptıktan sonra yılında, 19 yılını geçirdiği Hacı Bayram-ı Veli Camii Başimam-Hatipliğinden emekli olmuştur. Nefes alıp verdiği sürece kırâat ilmini okutmak üzere Allah‟a (c.c.) söz verdiğini sık sık dile getiren, kırâat ilmine hizmet etmeyi her şeyin üstünde gören Hocaefendi, azmi ve kararlılığı ile yaşadığı yıllarda ilim çevresinde saygın bir kişilik olarak yer edinmiştir. O, 45 yıl boyunca, mensubu bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatının yetkilileri ve beraber görev yaptığı mesai arkadaşlarıyla ilişkilerinde saygılı, uyumlu ve görevli olduğu camilerdeki hizmetlerinde disiplinli, hassasiyet ve sorumluluk sahibi olmasıyla temâyüz etmişti. Bu manadaki titizliğine, 19 yıl görev yaptığı Hacı Bayram-ı Veli Camii ile evi arasında 7 km. mesafe olmasına rağmen sabah namazı görevine -o da rahatsızlığından ötürü- sadece iki kez gidememesini örnek verebiliriz. Hocaefendi insânî ilişkilerinde edeb ve erkana dikkat eder, minnet altında kalmak istemez, imkânı olmasına rağmen hiçbir yetkiliden kendisi için talepte bulunmaz, yanında başkalarının hakkında konuşulmasına müsaade etmezdi. Heybetli ve sert görünümlü bir yapıya sahip olmasına rağmen görüntüsünün aksine oldukça sevecen ve şakacıydı. Mütevâzı, egosuz, sabırlı, açık sözlü, hoşsohbet ve nüktedân kişiliği, yanında bulunanları oldukça hoşnut ederdi. Giyim kuşamı gayet temizdi. İnsanların karşısına daima takım elbise ile çıkardı. Yaz döneminde, Trabzon‟a köyüne giderek vaktini orada değerlendirirdi. Köyünü, aynı zamanda usta olması hasebiyle orada el emeğiyle yaptığı evini çok severdi. Ankara‟ya döndüğünde, eviyle ilgili yaptıklarını ayrı bir zevkle tek tek anlatırdı. Vefatı yılında başladığı, özellikle ‟den sonra aralıksız devam ettiği şeyhu‟l-kurrâlık (kırâat ilmi hocalığı) vazifesini tarif edilemez bir gayret ve enerjiyle sürdüren Hocaefendi, 24 70 Aralık (Çarşamba) tarihinde50 74 yaşındayken Hakk‟a yürümüştür. Cenaze merâsimi, memleketimizin seçkin Kur‟ân üstâdları, Hocaefendi‟nin öğrencileri, idareciler ve halkın katılımıyla büyük bir kalabalık eşliğinde ve olağanüstü bir teveccühle gerçekleşmiştir. Cenaze namazı, 19 yıl görev yaptığı Hacı Bayram-ı Veli Camii‟nde 25 Aralık Perşembe günü öğle namazını müteakiben, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından kıldırılmış; naaşı Ankara Karşıyaka Kabristanı‟na defnedilerek ebediyyet hayatına uğurlanmıştır. Hocaefendi‟nin dört evladı vardır. Öğrencileri, vefatından kısa bir süre sonra, Ankara‟nın Mamak ilçesinde 7 kat olarak inşa edilen Safvan Çakıroğlu Kur‟ân Kırâati Ġhtisas Merkezi adıyla kırâat ilmi faaliyetlerini yürüterek Hocaefendi‟nin hatırasını yaşatmaktadırlar. Ġlmî KiĢiliği Safvan Çakıroğlu Hocaefendi, yaşadığı dönemde, şeyhu‟l-kurrâ ve mukrî sıfatıyla Ankara‟nın en önemli simâsıdır. O, Trabzon‟da doğup yetişmişse de ilmî faaliyetlerini Ankara‟da sürdürmüştür. İlmî altyapısı sağlam, ilm-i kırâat icâzeti, Mısır tarikinin Atâullah mesleği üzeredir. Tedris usûlünde gelenekçi çizgiyi temsil etmiştir. Kendisine ait herhangi bir yazılı eseri mevcut değildir. İbnü‟l-Cezerî‟nin et-Temhîd fî „ilmi‟t-tecvîd isimli kitabını tercüme etse de eser yayımlanmamıştır. Onun yazılı eserinin bulunmamasını, imam-hatiplik vazifesiyle birlikte yürüttüğü tedris faaliyetlerinin yoğunluğu ile izah edebiliriz. Öğrenci yetiştirmekten eser yazmaya zaman ve imkân bulamamıştır. Bir de buna hastalıkları eklenince, aslında kırâat ilminde bir derya olan Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟yi daha iyi anlayabiliriz. Hocaefendi, bu zor şartlarda yetiştirdiği yüzlerce öğrenciyi eser olarak bırakmıştır. Sayısız öğrenciye tashîh-i hurûf dersleri vermiş ve 85 “aşere-takrîb-tayyibe” icâzeti verdiği kurrâ hâfız yetiştirmiştir. Öte yandan kendisinden sadece “aşere” ilmini okuyan 20 kişiye de “aşere icâzeti” vermiştir. Hocaefendi, zamanında ve belirlenen programlar çerçevesinde işlediği derslerinden asla taviz vermez bir yapıya sahiptir. Kırâat ilmini, kendinden sonraki nesle ulaştırma noktasında olağanüstü mücadele veren Hocaefendi, kursa erkenden, öğrencilerinden önce gelir; kursu açar, odasında o günkü dersle ilgili hazırlıklarını yapardı. Öğrencilerinin derslerini ve devamı hususunda takipçiydi. Kendisi ders konusunda ciddi ve dakîk olduğundan öğrenciden de aynı ciddiyeti beklerdi. Uzun yıllar süren ciddi rahatsızlıklarından 50 Hocaefendi yeni bir kursa, döneme ya da bir kitaba Çarşamba günü başlardı. Vefatı da bir Çarşamba günü gerçekleşmiştir. 71 ötürü sık sık hastaneye gitmesi gerekmesine rağmen hastane işlerini hep dersin dışındaki zamana denk getirirdi. Hocaefendi‟nin, derste değilse muhakkak hastanede olduğu bilinirdi. Öğrencilerin zaman zaman derslerini ihmallerinde, onlara şu şekilde sitemde bulunurdu: “Ben sizin gibiyim. Görevim, ailem, sorumluluklarım ve sosyal hayatım var. Ancak hepsi dersten sonra gelir. Önce ders!” Dolayısıyla Hocaefendi‟nin önceliği hep Kur‟ân idi. Bu hassasiyetini, yaz aylarında öğrencileriyle birlikte gittiği pikniklerde dahi -tabiatı da şahit tutarak- dersi aksatmamasından anlayabiliriz. Öğrencilerinin bunaldığını hissettiğinde, Karadenizli olması hasebiyle fıkralar anlatır ve öğrencilerini yeniden ders ortamına hazırlar, motive ederdi. Yaz döneminde kırâat kursu tatile girdiğinde, Hocaefendi Trabzon‟a, köyüne gider, orada bulunduğu birkaç aylık sürede, yine köyünün çocuklarına ve gençlerine talim dersleri verirdi. Örneğin Prof. Dr. Abdullah Emin Çimen yılı yazında köyün yaylasında bu şekilde kendisinden talim dersleri almıştır. Hocaefendi, hafta içi kırâat kursunda, hafta sonu ise kendi evinde Ankara dışından gelen öğrencilerine gerek tashîh-i hurûf gerekse kırâat dersleri verirdi. Konya‟dan ders okumaya gelen Prof. Dr. Fatma Asiye Şenat bu şekilde ders verdiği öğrenciler arasındadır. Hocaefendi her kurs döneminde yeni kursiyerlere, “çetin bir ilimdir” dediği kırâat ilminin önemini, tahsilinin zorluklarını, uzun zaman aldığını, sorumluluklarını, gayret ve azim gerektirdiğini uzun uzadıya anlatırdı. Kalfalık sistemine önem verir, öğrencilerine zaman zaman: “Bu ilmi okuyacağım diye değil okutacağım düşüncesiyle tahsil edin.” derdi. Kursiyerler derslerden bunaldıklarında ya da rehâvete girdiklerinde bunu fark ederek onlara bazı ikazlarda bulunur ve önemsediği sorumluluk faktörünü hatırlatırdı. Örneğin: “Arkadaşlar! Siz, kırâat ilmini tahsil için başkalarının hakkına girdiniz. Belki onlar, bu işi sizden daha iyi yapacak ve daha fazla sahipleneceklerdi. Ancak siz, yaptığımız kursa giriş sınavlarında, onlardan önde geldiniz ve „Bu emanete bizler sahip çıkacağız.‟ dediniz. Bizi de kendinize şahit tuttunuz. Sözünüzde durmazsanız, hem hakkına girdikleriniz hem de bu ilmi size kadar intikal ettirenler, ayrıca Hz. Kur‟ân sizden hakkını alır.” ifadesi bu cümledendir. Uzun yıllar böbrek hastalığından muzdarip olan Hocaefendi, yıllarca altı saatlik periyotlarla günde dört defa diyalize girmiş, bu süreci ders aralarına denk getirerek derslerini hiç aksatmamıştır. Diyaliz için hastane süreci başladığında ise haftada üç gün hastaneye yatarak diyalize girmiş, hastaneden çıkınca evine gitmek ya da istirahat etmek yerine derse yetişebilmek için tarifsiz bir gayret sarf etmiştir. Ayağı kırık halde, hastalığı şiddetli olduğu dönemde bile derslerini aksatmamıştır. Öğrencilerine bu haliyle dahi örnek olmuştur. Bu bağlamda Hocaefendi, kursun ilk başlarında şu uyarıları dile getirirdi: “Bu kurs bitene kadar 72 kendinizi feda edeceksiniz! Bu süreçte misafirliğe gitmeyecek ve misafir kabul etmeyeceksiniz! Çok darda kalmadıkça doktora dahi gitmeyeceksiniz! Dersi aksatmayacaksınız!” Hocaefendi‟nin Kur‟ân‟a hizmet aşkına, gayretine ve fedâkarlığına asistanlarından birinin hatırası şu şekilde ışık tutmaktadır: “Bir sabah, yoğun bir baş ağrısıyla uyandım ve derse gitmemeyi düşündüm. Ancak hocamın diyalizden çıkarak derse geldiği aklıma gelince, „Hocama ne mazeret söylerim.‟ diyerek fırladım, kalktım. Hocamızın, ders için Keçiören Müftülüğünde, arkadaşlar tarafından sandalyeye oturtulmuş halde merdivenlerden yukarıya doğru çıkarıldığını gördüm (Hocaefendi, rahatsızlığından ötürü merdiven çıkamıyordu) Bana dönerek şöyle dedi: Bak! Hasta halimde bile beni geçemiyorsunuz.”52 Derse başlamadan evvel Hocaefendi, başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzere geçmiş ulemâ ve özellikle masasında her daim fotoğrafını bulundurduğu hocası Âşıkkutlu Hocaefendi için dua eder, ardından derse geçerdi. Gerek Mukaddimetü‟l-Cezerî gerekse Tayyibetü‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr ders ezberlerini öğrenciden dinlerken, zaman zaman onların yaptıkları ve önemsemedikleri küçük hatalar hususunda oldukça hassastı. Bu metinlerdeki bir harfin değişmesinin ne gibi zararı olabileceği sorularına: “Bu ilim tevkîfîdir. Öteden beri hiçbir değişime uğramaksızın, silsile yoluyla bize kadar gelmiştir. Herkes bir harfin sıfatında ya da mahrecinde değişiklik yapsa, bu ilim günümüze kadar sâlimen ve bozulmadan nasıl gelirdi hiç düşünmüyor musunuz?” şeklinde cevap verirdi. Derste öğrenciler arasında herhangi bir ihtilaf söz konusu olduğunda, meseleyi iyi bilmesine rağmen kaynaksız konuşulmaması gerektiğini ısrarla vurgulardı. Böyle durumlarda, tebessüm ederek “lazım kitap” ifadesi meşhurdu. O, ilmî mevzularda kaynak göstermeden konuşan kimselere itibar etmezdi. “Kaynaklarımı çürütecek kaynağınız varsa getirin. Bir bakalım. Yanlışsa biz de kendimizi düzeltiriz.” derdi. Ders esnasında, kafasına konuya ilişkin bir mesele takıldığında, onu derhal araştırır, öğrenciyi aydınlatmadan diğer konuya geçmezdi. Gerek ders ile ilgili gerekse diğer hususlarda düşünceye kıymet verir ve edep çerçevesinde her şeyin konuşulabileceğini ifade ederek herkesin fikrini beyan etmesini, itiraz varsa yine edebe uygun şekilde itiraz edilmesini önemserdi. Övülmekten hoşlanmaz, ön planda olmayı istemez, kendisine yapılan iltifatı 51 Hocaefendi, içlerinde bu çalışmanın yazarının da bulunduğu 5. dönemi okuttuğu yılında, Hacı Bayram-ı Veli Camii çevresinde önemli bir tadilat çalışması yapılmış, Hocaefendi‟nin kursu bu tadilat çerçevesinde yıkılmıştır. O dönemde sahipsiz kalan ve çok üzülen Hocaefendi‟yi, derslerin devamı için, dönemin Keçiören müftüsü Ahmet Durmuş, Keçiören Müftülüğü‟ne davet etmiş ve dersler bir süre Keçiören Müftülüğü‟nün ikinci katında bulunan müftülük kütüphanesinde yapılmaya başlanmıştır. Hocaefendi, bu nazik daveti için Ahmet Durmuş‟u hayır ve minnetle yâd ederdi. Bir süre sonra Hocaefendi‟nin rahatsızlığı iyice artması ve merdiven çıkamaması sebebiyle Ankara Ehl-i Beyt Kur‟ân Kursu‟nun giriş katında bir sınıf ve Hocaefendi‟ye tahsis edilen bir öğretmen odası, onu büyük bir zahmetten kurtararak rahatlatmıştı. 6. Dönemin sonuna kadar kırâat kursu burada devam etmiştir. 52 Nuri Garbetoğlu, “Kur‟ân‟a Vakfedilmiş Bir Hayat: Şeyhu‟l-kurrâ Safvan Çakıroğlu”, Diyanet Aylık Dergi, sy. , , s. 73 dikkate almazdı. Herhangi bir şekilde iltifat edildiyse çok etkilendiği ve hayran olduğu hocası Âşıkkutlu Hocaefendi‟yi işaret ederek: “Siz onu tanısaydınız çok severdiniz. Hocam, çok kibar, sabırlı, halim-selim, nazik biriydi; hiç kimseyi kırmaz ve incitmezdi.” şeklindeki ifadelerle konuyu değiştirmeye çalışırdı. Bu duruşu, vakarı ve benzeri birçok tavrı, aslında öğrencisine ilmî bir metot öğretmeye yönelik davranışlardı. Hocaefendi, Kur‟ân-ı Kerim‟i tilâvet ederken harfler ağzından teker teker çıkar, her harfin hakkını verir, makamsız ve nağmesiz okumasına rağmen tesirli okuyuşu; dinleyenlerin kulaklarında ve gönüllerinde farklı bir tat bırakırdı. Tilâvet esnasında okuyucunun vakur bir şekilde durması gerektiğini ifade eder, tilâveti esnasında Hocaefendi‟nin kılı kıpırdamaz, sadece ağzı hareket ettiğinden okuduğu, ancak ağzına bakılarak anlaşılabilirdi. Elini kulağına götürmek suretiyle, ağzını gereğinden fazla açıp yayarak, başını ya da herhangi bir uzvunu oynatarak okuyanları “ciddiyetsiz ve laubali” olarak nitelendirirdi. İbnü‟l-Cezerî‟nin Mukaddime diye şöhret bulan manzûmesinin beytinde yer alan Mükemmelen min ğayri mâ tekellüfi **** Bi‟l-lutfi fi‟n-nutki bilâ te„assüfi ifadesinin bu bağlamda anlaşılması gerektiğini belirtirdi. Hocaefendi, günümüzde kırâat ilminin hak ettiği değeri görmediğini ve ona gerekli ehemmiyetin gösterilmediğini dile getirir, ilm-i kırâat hususundaki ilgisizlik onu ziyadesiyle müteessir ederdi. Bu durum vesilesiyle yeri geldikçe şu vasiyyetini öğrencileriyle paylaşırdı: Allah‟tan (c.c.), Cebrail (a.s.) aracılığı ile Hz. Peygamber‟e (s.a.s.), ondan da, silsile yoluyla hiçbir kesintiye ve değiĢikliğe uğramaksızın bize intikal ettirilen ve haddimiz olmadan omuzlarımıza yüklenen bu mukaddes emaneti, size tevdi ediyorum. Bu ilmin, kıyamete kadar okutularak yaĢatılması için onu size öğrettim ve emanet ettim. Bir harfine ya da bir harfin sıfatına zarar verirseniz vebaldesiniz. Üstlendiğiniz bu mukaddes emaneti sizden sonrasına iletmezseniz vebaldesiniz. Sizden, bu ilmin kıyamete kadar yaĢatılması hususunda emanete sahip çıkmanızı istiyorum. Ders ĠĢleme Metodu Kırâat ilminin teoriğini bilmenin yanında pratiğini uygulamasını bilen fem-i muhsinin ağzından duyarak öğrenmeye “müşâfeheten ahz” denir Kırâat (ilmi) öğretiminde lafzın edâ şekillerini alma noktasında, öğrencinin fem-i muhsinin huzurunda olmak kaydıyla üstâdın ağzından o lafzı duyması, lafzın telaffuz şeklini hocasına kontrol ettirmesi ve lüzûmu halinde 53 Ramazan Pakdil, Ta„lim, Tecvîd ve Kırâat, İstanbul: İFAV, , s. 74 tashîh ettirmesi gerekmektedir. Böylece dersin işlenişine dair başlıca semâ„ (öğrencinin dersi hocasından dinlemesi), 54 arz (öğrencinin hocasına dersini hazırlayıp sunması/okuması)55 ve edâ (semâ„ ve arz usûlünün beraber uygulanması) 56 olmak üzere üç yöntem karşımıza çıkmaktadır. Nitekim kırâatin takip edilmesi gereken bir sünnet oluşu, birtakım metotlarla kırâati alma işleminin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Hocaefendi, söz konusu üç yöntemi de yeri geldikçe uygulardı. Kırâat eğitim- öğretiminin ilk zamanlarında edâ yöntemini, içinde yer alan semâ„ ile telaffuz keyfiyetinin tatbikini öğrenciye aktarıp onun meleke kesbettiğine kanaat getirinceye kadar kullanırdı. Eğitim sürecinin ilerleyen aşamalarında, öğrencinin dersini icrâda meleke kesbetmesinden sonra semâ„ uygulamasının yoğunluğunu azaltır ve arz uygulamasına ağırlık verirdi. Uyguladığı Kırâat Ġlmi Programı ve Ġçeriği Kırâat ilmi, Osmanlı coğrafyasında İstanbul ve Mısır tarîkleri olmak üzere iki usûlle okutulagelmiştir İstanbul tarîkinin Îtilâf ve Sûfî;58 Mısır tarîkinin ise Mutkin ve Atâullah meslekleri59 söz konusudur. Hocaefendi kırâat ilmini, Mısır tarîkinin Atâullah mesleği üzere okumuş ve okutmuştur. Klasik usûle göre tashîh-i hurûf, aĢere, takrîb ve tayyibe olmak üzere dört program takip ederdi. Buna göre her bir programın süreci şu şekildedir: Tashîh-i Hurûf Süreci Aşere programına başlayan kişinin sağlam hâfız olması ve Âsım kırâatinin Hafs rivâyetine göre tecvîd ilmini iyi bilmesi ve uygulayabilmesi şarttır. Böyle olmakla birlikte tecvîd ilmindeki uygulamaların pekişmesine matuf müfredatta tecvîd dersine yer verilir. Hocaefendi, kırâat derslerine başlamadan evvel belirli bir seviye yakalamak ve ağız birliği sağlamak üzere tüm kursiyerlere altı ay sürecek olan sıfât-ı hurûf ve mehâric-i hurûf dersleri verirdi. Bu çerçevede her öğrenciye Sübhâneke‟den başlayarak Duhâ sûresine kadar talim üzere okuturdu. Bunu yaparken önce örnek bir okuyuş gösterir, sonra aynı yeri öğrenciden dinler, gerekli gördüğü yerleri tashîh ederdi. 54 Yönteme dair detaylı bilgi için bkz: Ebü‟l-Hasen Nureddîn Aliyyü‟l-Kârî, Minahü‟l-fikriyye, Kahire: , s. 18; Necati Tetik, BaĢlangıçtan IX. Asra Kadar Kırâat Ġlminin Ta‟lîmi , İstanbul: İşaret, , s. 55 Yönteme dair detaylı bilgi için bkz: Aliyyü‟l-Kârî, Minahü‟l-fikriyye, s. 20; Tetik, Kırâat Ġlminin Ta‟lîmi, s. 56 Yönteme dair detaylı bilgi için bkz: İbn Mücâhid, Kitabu‟s-Seb„a, s. 45; Aliyyü‟l-Kârî, Minahü‟l-fikriyye, s. 57 Muhammed Emin,„Umdetü‟l-hallân, ss. ; Pakdil, Tecvîd ve Kırâat, s. 58 Ülkemizde kırâat öğretiminde İstanbul tarîkini, hâlihazırda “Sûfî Mesleği” temsil etmekte ve başta İstanbul olmak üzere birçok merkezde tedrisat bu mesleğe göre yürütülmektedir. 59 Meslek, “ gidilen yol, gidiş ve sistem” anlamlarına gelirken literatürde, kırâat ilmi öğretimi esnasında bu sahanın müderrisleri tarafından uygulanan sistem ve metod olarak anlaşılmaktadır. Muhammed Emin, „Umdetü‟l-hallân, ss. ; Nihat Temel, Kırâat ve Tecvîd Istılahları, İstanbul: İFAV, , s. 75 Öteden beri kırâat âlimleri, kırâat ilmini tahsil etmek isteyen öğrencinin, alana dair manzûm veya mensûr bir kaynağı ezberlemesinin önemini ısrarla vurgulamışlardır. Bu durum, birçok sahada olduğu gibi kırâat ilminde de metin ezberleme olgusunun önemini göstermektedir. Bu bağlamda Hocaefendi, İbnü‟l-Cezerî‟nin Mukaddimetü‟l-Cezerî adlı 16 baptan müteşekkil beyitlik manzûmesini öğrenciye ezberletir ve bizzat kendisi teker teker dinlerdi. Derste ezbere sunulan beyitleri önce izah eder, ardından ertesi günün ezberi olan beyitleri kendisi okur ve öğrenciler, onun bu okuyuşunu manzûme metninden takip ederlerdi. AĢere Programı Süreci Hocaefendi, programın ilk derslerinde kırâat ilminin tarihçesini özetleyip kırâat-ı aşere imamlarının ve râvîlerinin hayatlarına ilişkin malumat verirdi. Ardından söz konusu kurrânın kırâat usûlündeki tasnifine göre imam ve râvî sırası gözeterek remzlerini öğrenciye sağlam bir şekilde ezberletirdi. İlk birkaç hafta, ilgili kurrâ remzlerinin iyice bellenmesine yönelik öğrenciye sık sık imam ve râvîlerin remzleri, onların sıralaması, hangi imamın ya da râvînin kaçıncı sırada olduğuna kadar birçok soru sorarak onları test ederdi. Böylelikle imam ve râvîleri tanıyarak takip edilen ders kitabında, ilgili kurrânın isimlerine işaret eden remzlerini bilmek durumunda olan öğrenci, bu remzlerle onları kolayca hatırlayabilir hale gelirdi. Aynı zamanda aşere tarîkinin kuralları ve kavramlarına ilişkin bilgiler verirdi. Bu sayede öğrenci her kırâatin ve rivâyetin kâidelerini tek tek ezberlemek suretiyle öğrenerek sağlam bir usûl bilgisine sahip olurdu. Bu programda takip ettiği temel kaynak olarak, Abdülfettâh Paluvî‟nin Zübdetü‟l-„irfân‟ı60 ve bu kitabın şerhi olan Muhammed Emîn Efendi‟nin „Umdetü‟l-hallân fî îzâh-i Zübdeti‟l-„irfân isimli eserini kullanırdı. 60 Zübdetü‟l-„irfân fî vucûhi‟l-Kur‟ân, Hâmid b. Hâce Abdülfettâh Paluvî (ö. / ) tarafından kaleme alınmıştır. Aşere sistemine göre telif edilen eserde müellif, İmam Şâtıbî‟nin Hirzü‟l-emânî ve vechü‟t-tehânî‟sini ve İbnü‟l- Cezerî‟nin Dürretü‟l-mudîe‟sini esas almak suretiyle, tarîk detaylarına inmeden on kırâatin meselelerine yer vermiştir. Eserin metodunu anlayabilmek için özelliklerine ilişkin şunlar söylenebilir: 1) Eser, İstanbul ve Mısır tarîkleri arasındaki mevcut ihtilaflarda her iki tarîkin uygulamalarını belirtmiştir. 2) Kırâat usûlünde yer alan meselelere, her sayfanın kenarında “tenbîhât” başlığı altında yer ayırmıştır. Bu sayede öğrenciye geçmiş konuları hatırlatmak suretiyle meseleyi kavratmaya matuf bir yol izlenmiştir. 3) İhtilafın söz konusu olduğu yerlerdeki lafızlar için vakf ve vasl durumlarında âyet sonları; lafızlar âyet ortasında ise Tayfûr Secâvendî‟nin (ö. /) vakf işaretleri esas alınmıştır. 4) Usûl meseleleri için be lirli bir tertip değil âyet sıralaması esas alınarak özet bilgilerle yetinilmiştir. 5) Aynı hükmü ve izah gerektiren kelimeler geldikçe tekrara düşmemek amacıyla ortak hükmü taşıyan örnek dikkate alınarak zaman zaman da “daha önce geçtiği gibi” ve “şimdi geçtiği gibi” gibi ifadelere yer verilmiştir. Geniş bilgi için bkz: Akdemir, Kırâat Ġlmi, ss. 76 Öğrencilerin, aşerenin temel kâidelerini öğrendiklerini düşündüğünde, Kur‟ân-ı Kerim‟in 8. sayfasına kadar her bir öğrenciye “infirâd” yöntemiyle61 aşere sûretlerini yazdırır ve okuturdu. Ardından öğrenci meleke kesbettikten sonra “indirâc” yöntemiyle62 Kur‟ân‟ın tamamını, aşere sûretini her bir öğrenciye yazdırıp okuturdu. Fâtiha sûresinden Meryem sûresine kadar olan kısmını “merâtib-i erba„a”; Meryem sûresinden Kur‟ân‟ın sonuna kadar olan kısmını ise “mertebeteyn” usûlüyle okuma yöntemi olan Mısır tarîkinin63 geleneksel uygulamasını devam ettirirdi. Aynı zamanda öğrencilerinin aşere defterlerini kontrol edip imzalardı. İndirâc uygulamasının tarihsel sürecinde vakfla, harfle, hem vakf hem harfle cem„ gibi yöntemlere başvurulmuştur. Hocaefendi, vakf ve harf ile kırâatleri cem„ yollarının her ikisini bir arada kullanarak iki uygulamanın da avantajlarından istifade etmeye yönelik İbnü‟l-Cezerî tarafından ihdas edilen ve kırâat tahsilinde daha az zaman alan yöntemi 64 kullanmıştır. Takrîb Programı Süreci Takrîb programına başlamak için aşere tarîkinin bitirilmiş olması öngörülür. Zira takrîb tarîkinin meselelerini anlayabilmek için aşere tarîkinin kurallarının çok iyi kavranmış olması şarttır. Bu programda, on imam ve her bir imamın iki râvîsinin yanında râvîlerden sonra gelen nakiller tarîkler vasıtasıyla devreye girer. İbnü‟l-Cezerî bu tarîkleri, yaklaşık bin kişi olarak ifade eder Müellif, en-NeĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr‟dan hareketle meselenin detaylarını ve tarîkleri özetleyerek programa ismini veren Takrîbü‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr olarak kaleme aldığı eserini meydana getirmiştir. Bu programda Hocaefendi, önce takrîb tarîkiyle ilgili temel kaideler hakkında bilgi verir ve vücûhât sûretlerini çıkarma alıştırmaları yaptırırdı. Ardından indirâc yöntemiyle Fâtiha‟dan başlayarak Meryem sûresine kadar merâtib-i erba„a; Meryem sûresinden Nâs‟a kadar ise mertebeteyn usûlüyle sûretlendirme yaptırır ve okuturdu. Böylece aşereden sonra Kur‟ân, ikinci kez hatmedilmiş olurdu. Bu programın temel kaynakları en-NeĢr fi‟l-kırââti‟l- „aĢr, eserin muhtasarı olan ve programa ismini veren Takrîbü‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr ve 61 Her kırâatin ve rivâyetin müstakil olarak sistematiğinin öğrenilmesinden sonra, bu kırâat ve rivâyetleri birbirine karıştırmadan her bir rivâyet için ayrı hatim yapmaktır. Tetik, Kırâat Ġlminin Ta‟lîmi, s. 99; Temel, Kırâat ve Tecvîd Istılahları, ss. 62 Kırâatleri ya da rivâyetleri birleştirerek -derecelenmiş/tertib edilmiş sıralarına riâyet etmek suretiyle- bir hatimde okumaktır. Tetik, Kırâat Ġlminin Ta‟lîmi, s. ; Temel, Kırâat ve Tecvîd Istılahları, s. 63 İstanbul tarîkinde ise Kur‟ân-ı Kerim‟in Fâtiha sûresinden Rûm sûresine kadar olan kısmı “merâtib-i erba„a”; Rûm sûresinden sonuna kadar olan kısmı ise “mertebeteyn” usûlüyle okunur. 64 İbnü‟l-Cezerî, en-NeĢr, II, ; Kastallânî, Letâifü‟l-iĢârât, s. ; Dimyâtî, Ġthâf, I, 65 İbnü‟l-Cezerî, Tayyibetü‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr, Muhammed Temîm Zü„bî (zabt ve tsh.), Cidde: Mektebetü Dâri‟l- Hüdâ, , beyit. 77 Ahmed funduszeue.infoed Bennâ Dimyâtî‟nin Ġthâfu fudalâi‟l-beĢer bi‟l-kırââti‟l-erba„ate „aĢer isimli eserleridir. Tayyibe Programı Süreci Kırâat eğitim-öğretiminin son aşaması olan Tayyibe‟yi tahsil hususunda, manzûmeyi okutan hocaların uygulamalarında farklılıklar olsa da Tayyibetü‟n-neĢr genellikle takrîb programı sürecinde okutulmaktadır. Tayyibe, aşere tarîkinde yer alan imam ve râvîlere ilaveten İbnü‟l-Cezerî‟nin en-NeĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr ve onun muhtasarı Takrîbü‟n-neĢr fi‟l- kırââti‟l-„aĢr isimli iki eserde yer verdiği tarîkleri esas alan öğretim metodudur. Müellif bu eserleri, Tayyibetü‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr ismini verdiği veya beyitlik 66 manzûmede özet olarak nazmetmiştir. Söz konusu eser, Tayyibe şeklinde kısaltılarak meşhur olmasının yanında kırâat ilmi tedris aşamalarının bir parçası haline gelmiştir. Bu süreçte Hocaefendi, Tayyibetü‟n-neĢr‟i öğrencilere ezberletir ve hepsinden ezberlerini bizzat dinlerdi. İbnü‟l-Cezerî‟nin tayin ettiği imam ve râvîlere karşılık gelen harf ve grup remzleri, beyitlerdeki ıstılahları kavratmaya, manzûmenin tekniğine yönelik olarak çalışmalar yaptırırdı. Uyguladığı yönteme gelince, önce manzûmenin ertesi günün ezberlenecek yerini kendisi okur, ders zamanında öğrenciden dinlerdi. Dersin konusu olan kısmı, Âşıkkutlu Hocaefendi‟nin Tayyibe derslerinin bulunduğu kasetlerin ilgili yerlerini öğrenciye dinlettikten sonra da çok teknik bir metin olan manzûmeyi kendisi tahlil ederdi. Hem edebî hem de teknik boyutu olan Tayyibetü‟n-neĢr‟in, şerhleri ya da ihtiva ettikleri konulara ilişkin başka yardımcı mensûr eserler olmadan anlaşılması neredeyse imkânsızdır. Cumhuriyetten sonra kırâat ilminin ülkemizdeki en önemli öncülerinden ve Tayyibe şârihlerinden olan Mehmet Rüştü Âşıkkutlu, altı asrı aşkın süredir şöhreti devam eden bu eser hakkında şu ifadelerini kullanır: AĢere ve takrîb vücûhâtından haberi olmayanlar, Tayyibe‟nin ifadesinden, rumuz vesairesinden anlayamazlar. Fakat aĢere ve takrîb ilmini kavrayarak okuyanlar, Tayyibe‟nin manalarının dersi verilirken en ufak bir iĢaretinin dahi nasıl netice vereceğini kolaylıkla anlarlar. Tayyibe, kırâat ilmini beĢer takatiyle okuyanlara ait bir eserdir. Bu ilmi bilmeyenlere bu eserin ifadeleri, ne kadar tafsilatlı anlatılırsa anlatılsın daha fazla ĢaĢırmalarına sebep olur.” 67 66 Konuyla ilgili olarak bkz: Yaşar Akaslan, “Tayyibetü‟n-Neşr Şerhlerine Dair Bir İnceleme (Mûsâ Cârullah Örneği)” , (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ), s. 67 Mehmed Rüştü Âşıkkutlu, Tayyibe‟nin Elfâz Manası, Mukaddime, 2. 78 Bu itibarla, manzûme ile ilgili açıklayıcı bazı yardımcı kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda Hocaefendi de dersi izah sadedinde kaynak olarak hocası Âşıkkutlu‟nun Osmanlıca olarak telif ettiği ġerh ve HâĢiyeli Tayyibe ve Tayyibe‟nin Elfâz Manası isimli iki eserini esas alırdı. Bunun yanında, eseri nazmedenin oğlu olması itibariyle İbnü‟n-Nâzım olarak bilinen İbnü‟l-Cezerî‟nin oğlu Ebû Bekr Ahmed (ö. /) tarafından yazılan ġerhu Tayyibeti‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr ve İbnü‟l-Cezerî‟nin öğrencisi Ebü‟l-Kâsım Muhammed b. Ali Nüveyrî (ö. /) tarafından kaleme alınan ġerhu Tayyibeti‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr isimli Tayyibe şerhlerine de zaman zaman başvururdu. 79 Sonuç İslam eğitim-öğretim geleneğinde, öğrencinin tedris faaliyetine atılması, ilmî bir süreçten geçip sonrasında aldığı icâzet sayesinde mümkün olur. Kur‟ân-ı Kerim‟in okunup- öğretilmesi yoluyla sonraki nesillere eksiksiz bir şekilde aktarıldığının en önemli sağlaması da icâzet müessesesi yoluyla yapılır. Üstâdın anlattıklarını aktarması için öğrencisine izin vermesi bakımından “icâzet”, öğretme ruhsatıdır. İcâzetnâmeler, icâzet sahibinin Kurân‟ı usûlüne uygun bir şekilde okuyabileceğine dair yetkinliğinin yanında Kur‟ân‟ı fonetik yönünün Hz. Peygamber‟den (s.a.s.) günümüze kadarki sürecinde, hiçbir değişime uğramaksızın kimler vasıtasıyla aktarıldığını gösteren yazılı birer tarihî vesikadır. Kırâat ilminde rivâyetlerin nakli hususunda, yazılı metinden ziyade zihinlerde muhafaza edilenlere itimat edildiğinden dolayı diğer branşlardan farklı olarak telaffuz boyutu ön plandadır. Bu bakımdan kırâat ilminin, “fem-i muhsin” denen, bu alanda ehliyetli uzmandan alınması gerekli görülmüştür. Zira ahzedilen kırâatin, kırâat imam ya da râvîlerinden biri yoluyla ve isnâd zincirinde bir kopukluk olmaksızın Hz. Peygamber‟e (s.a.s.) kadar ulaşması esastır. Bu bağlamda kırâat ilmi, güvenilir bir fem-i muhsinden, Kur‟ân‟ın fonetik boyutu muhafaza edilerek eğitim yoluyla öğrenilebilir. Son dönem fem-i muhsin üstâdlardan olan şeyhu‟l-kurrâ Safvan Çakıroğlu Hocaefendi, Kur‟ân ile meşguliyetini, 7 yaşından yaşına kadar olağanüstü gayret ve enerjiyle devam ettirmiştir. Ülkemizin yetiştirdiği önemli âlimlerden Mehmed Rüştü Âşıkkutlu Hocaefendi‟nin rahle-i tedrisinden geçen Safvan Çakıroğlu Hocaefendi, kırâat ilmini Ankara‟da ihyâ etmiş, hatırı sayılır kurrâ hâfız yetiştirmiştir. Erbâbı tarafından, “ehl-i mihrâb” ve “ehl-i Kur‟ân” olarak tavsif edilen Hocaefendi‟yi şiddetli hastalıklar dahi Kur‟ân hizmetinden alıkoyamamıştır. Kırâat tedrisatına adadığı hayatında, emanet bildiği bu mukaddes ilmi sonraki nesillere aktarma uğruna pek çok zahmete göğüs germiştir. Bu sayede ülkemizin nadir üstâdları arasında yer almıştır. Allah (c.c.), hâdimi olduğu Kur‟ân‟ın nuruyla kabrini pürnûr ve mekânını cennet eylesin. Âmin. 80 Kaynakça Akakuş, Recep, “Kırâat İlminde İcâzet Geleneği, Reîsü‟l-Kurrâ Makamının Kurumsallaşması ve İşlevi”, Tarihten Günümüze Kırâat Ġlmi: Uluslararası Kırâat Sempozyumu, Kasım , İstanbul, , ss. Akaslan, Yaşar, “Tayyibetü‟n-Neşr Şerhlerine Dair Bir İnceleme (Mûsâ Cârullah Örneği)”, (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ). Akdemir, Mustafa Atilla, Kırâat Ġlmi Eğitim ve Öğretim Metotları, İstanbul: İFAV, Alemdar, Yusuf, “Reîsü‟l-Kurrâlık Makamı ve Son Reîsü‟l-Kurrâ Ahmed Efendi”, Ġstanbul Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 24, , ss. Altıkulaç, Tayyar, “İbnü‟l-Cezerî”, DĠA, İstanbul: TDV, , XX, Aliyyü‟l-Kârî, Ebü‟l-Hasen Nureddîn (/), Minahü‟l-fikriyye bi Ģerhi‟l- Mukaddimeti‟l-Cezeriyye, Kahire: Arslan, Durmuş, “Kırâat İlminde İcâzetnâme Geleneği ve Bir İcâzetnâme Örneği”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 7, sy. 2, , ss. Âşıkkutlu, Mehmed Rüştü (), Tayyibe‟nin Elfâz Manası, Mukaddime, 2. Atay, Hüseyin, “Fatih-Süleymâniye Medreseleri Ders Programları ve İcâzetnâmeler”, Vakıflar Dergisi, Ankara: , sy. 13, ss. ____________, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul: Dergah, Cevherî, Ebû Nasr İsmail b. Hammâd (/‟dan önce), es-Sıhâh: Tâcü‟l-lüğa ve sıhâhü‟l-„Arabiyye, Ahmed Abdülğafûr Attâr (thk.), Beyrut: Dâru‟l-İlm li‟l- Melâyin, Çollak, Fatih, “Reîsü‟l-Kurrâlık Müessesesi ve Esâmî-i Kurrâ Defteri”, Kur‟ân ve Tefsir AraĢtırmaları-IV (Kırâat ilmi ve Problemleri), Ekim İstanbul, ss. Dânî, Ebû Amr Osman b. Saîd (/), Câmi„u‟l-beyân fi‟l-kırââti‟s-seb„i‟l- meĢhûre, Muhammed Sadûk Cezâirî (thk.), Beyrut: Dâru‟l-Kütübi‟l-İlmiyye, Dimyâtî, Ahmed b. Muhammed Bennâ (/), Ġthâfu fudalâi‟l-beĢer bi‟l- kırââti‟l-erba„ate „aĢer, Şa„bân Muhammed İsmail (thk.) Beyrut: Âlemü‟l- Kütüb, 81 Düzenli, Muhittin, “Hadis Öğretiminde İcazet ve İcazetnâmeler”, Anadolu‟da Hadis Geleneği ve Dâru‟l-Hadisler Sempozyumu, 30 Nisan-1 Mayıs Çankırı, ss. Ebû Şâme, Makdisî (/), MürĢidü‟l-vecîz, Tayyar Altıkulaç (thk.), Beyrut: Dâru Sâdır, Garbetoğlu, Nuri, “Kur‟ân‟a Vakfedilmiş Bir Hayat: Şeyhu‟l-kurrâ Safvan Çakıroğlu”, Diyanet Aylık Dergi, sy. , , ss. Hamidullah, Muhammed, Ġslâm Peygamberi, Mehmet Yazgan (trc.), İstanbul: Beyan, Idrız, Mesut, “İslâm Eğitim Yaşamında İcâzet Geleneği”, Değerler Eğitimi Dergisi, , sy. 3, c. 1, ss. İbn Fâris, Ebü‟l-Hüseyn Ahmed, Mu„cemu mekâyisi‟l-luğa, Abdüsselâm Muhammed Hârûn (nşr.), Mısır: Mektebetü ve Matbaatü Mustafa Bâbî Halebî, İbn Manzûr, Ebü‟l-Fazl Muhammed b. Mükerrem (/), Lisânü‟l-„Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, ty. İbn Mücâhid, Ebû Bekir (/), Kitâbu‟s-Seb„a fi‟l-kırâât, Şevkî Dayf (thk.), Kahire: Dâru‟l-Me„ârif, İbnü‟l-Cezerî, Ebü‟l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Ali b. Yûsuf (/), Ğâyetü‟n-nihâye fî tabakâti‟l-kurrâ, Gotthelf Bergstraesser (nşr.), Beyrut: Dâru‟l-Kütübi‟l-İlmiyye, , en-NeĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr, Ali Muhammed Dabbâ„ (thk.), Beyrut: Dâru‟l-Kütübi‟l-İlmiyye, ty. , Müncidü‟l-mukriîn ve mürĢidü‟t-tâlibîn, Beyrut: Dâru‟l-Kütübi‟l- İlmiyye, , Tayyibetü‟n-neĢr fi‟l-kırââti‟l-„aĢr, Muhammed Temîm Zü„bî (zabt ve tsh.), Cidde: Mektebetü Dâri‟l-Hüdâ, Kastallânî, Şehâbüddîn (/), Letâifü‟l-iĢârât li fünûni‟l-kırâât, Âmir Seyyid Osman-Abdüssabûr Şâhin (thk.), Kahire: Meclisü‟l-alâ li‟ş-Şuûni‟l-İslâmiyye Lecnetü‟l-İhyâi‟t-Türâsi‟l-İslâmî, Kırâat (Aşere-Takrîb) Eğitim Programı, DĠB Program GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı, Ankara: DİB, Muhammed Emin Efendi (/), „Umdetü‟l-hallân fî îzâhi Zübdeti‟l-„irfân, İstanbul: Emin, ty. 82 Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Pakdil, Ramazan, Ta„lim, Tecvîd ve Kırâat, İstanbul: İFAV, Subhi Sâlih, Mebâhis fî „ulûmi‟l-Kur‟ân, Beyrut: Dâru‟l-İlm li‟l-Melâyin, Süyûtî, Celâleddîn Abdurrahman (/), el-Ġtkân fî „ulûmi‟l-Kur‟ân, Şuayb Arnaut (thk.), Beyrut: Müessesetü‟r-Risâle, Şâfiî, Ebû Abdillah Muhammed b. İdris, er-Risâle, Ahmed Şâkir (thk.), Mısır: Mektebetü‟l-Halebî, Temel, Nihat, Kırâat ve Tecvîd Istılahları, İstanbul: İFAV, Tetik, Necati, BaĢlangıçtan IX. Asra Kadar Kırâat Ġlminin Ta‟lîmi, İstanbul: İşaret, Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Ġlmiye TeĢkilatı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, Yüksel, Ali Osman, Ġbnü‟l-Cezerî ve Tayyibetü‟n-NeĢr, İstanbul: İFAV, Zehebî, Ebû Abdillah Şemseddîn Muhammed b. Osman (/), Ma„rifetü‟l- kurrâi‟l-kibâr „ale‟t-tabakât ve‟l-a„sâr, Tayyar Altıkulaç (thk.), İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 83 Ekler Mehmet Rüştü Âşıkkutlu Hocaefendi‟nin Safvan Çakıroğlu Hocaefendi‟ye verdiği icâzetnâmenin son sayfası. 84 Hocaefendi‟nin, Diyanet İşleri Başkanlığından yılında aldığı Takrib-Tayyibe diploması. 85 Safvan Çakıroğlu Hocaefendi. Yer: Keçiören Müftülüğü (). 5. Dönem Aşere-Takrib-Tayyibe İcâzet Merasiminde Safvan Çakıroğlu Hocaefendi icâzetnâmeyi okurken (Ankara Kocatepe Camii 24 Mayıs ). 86 Ankara Kırâat İhtisas Merkezinin 5. Dönem Aşere-Takrib-Tayyibe İcâzet merasimi sonrası. Ayaktakiler (soldan sağa): 1. İbrahim Tanrıkulu 2. Yaşar Akaslan 3. Mehmet Kamil Haliloğlu 4. Erdal Güntay 5. İlhan Tok 6. Mehmet Mandal 7. Ali Osman Atakul 8. Fikret Latifoğlu. Oturanlar (soldan sağa): 1. (?) 2. Safvan Çakıroğlu 3. Mustafa Demirkan 4. Ahmet Arslanlar (reîsü‟l-kurrâ) 5. Abdullah Hatipoğlu (24 Mayıs ). İcâzet merâsimini yöneten reîsü‟l-kurrâ Ahmed Arslanlar, huzurunda toplanan kurrâ hâfızlar ve Safvan Çakıroğlu ile birlikte hatim cemiyetinde (Ankara Kocatepe Camii 24 Mayıs ) 87

1 T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI EĞİTİM HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı TASHİH-İ HURUF (KUR&#; AN-I KERİM İ GÜZEL OKUMA) HİZMET İÇİ EĞİTİM KURSU PROGRAMI Ankara

2 TASHİH-İ HURUF HİZMET İÇİ EĞİTİM KURSU (ASIM KIRAATI VE HAFS RİVAYETİNE GÖRE KUR&#; AN-I KERİM İ GÜZEL OKUMA) PROGRAMI BÖLÜM I GİRİŞ 1. GEREKÇE Kıraat sözlükte "okumak, tilavet etmek, telaffuz etmek" demektir. Kur&#; an ilimleri terimi olarak ise "Kur&#;an kelimelerinin nasıl okunacağını ve ravilerine nispet etmek suretiyle bu kelimeler üzerindeki farklı okuyuşları konu edinen bir ilimdir." Ayrıca kıraat imamlarından her birinin tercih ettiği okuyuşlar için de kıraat terimi kullanılmıştır. Nafi&#; kıratı, Asım kıratı vb. gibi. Hz. Peygamberin vefatını takip eden yıllarda Kur&#;an kıraati konusunda bazı ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Kur&#;an&#;ın iki kapak arasına alınmasıyla da kesin olarak ortadan kalkmayan bu ihtilaf, Hz. Osman&#;ın Kur&#;an&#;ı nazil olduğu Kureyş lehçesi üzerine çoğaltması ve çeşitli bölgelere göndermesiyle genel olarak farklı okuyuşların sona ermesi hedeflenmiştir. Ancak, harekesiz ve noktasız Arap yazısının müsaade ettiği farklı okumalar devam etmiştir. Üzerinde ashabın icma ettiği Hz. Osman Mushafları kısa zamanda bütün İslam coğrafyasına yayılmış ve öncelikle bu Mushafların gönderildiği şehirler olmak üzere kıraat ilmi merkezleri doğmuştur. Kıraat ilmi merkezlerinde bulunan kıraat alimleri gerek hareke ve harfler gerekse med, kasr, imale, tahfif, idgam gibi telaffuz keyfiyetleriyle ilgili farklı okuyuşları değişik hocalardan alırken bunlar arasında kendi tercihlerini ortaya koymuşlar, bu tercihleriyle oluşan okuyuşlarını öğretmeye başlamışlardır. Sahih rivayet ve okuyuşlar arasında tercihleri bulunan alimlerin sayısı, önceleri bir hayli çok iken zamanla insanlar bunlardan bazıları üzerinde yoğunlaşmış, böylece ilk kıraat ekolleri ortaya çıkmıştır. İslam coğrafyasında kıraat imamları ve ravileri belli tasniflere tabi tutularak ilgili kitaplarda yer almışlardır. Genelde bu sınıflama, yedili (Seb&#;a), onlu (Aşere), ya da on dörtlü (Erbaate Aşer) olarak yapılmıştır. Yedi kıraat içerisindeki imamlardan biri de kıraat ilmi sahasında temayüz eden ve çok güzel sesi ve tilavetiyle dikkati çeken, Kufe kurrasından olup, kıraati Ebu Abdurrahman es-sulemi-ali b. Ebu Talib ve Zir b. Hubeyş-Abdullah b. Mes&#;ud isnadlarıyla Hz. Peygamber&#; e ulaşmış, talebeleri Ebu Bekir Şu&#;be b. Ayyaş ve Hafs b. Süleyman&#;ın rivayetleriyle meşhur olmuş olan Asım b. Behdele (ö. /) dir. Asım kıraati, özellikle Hafs&#;ın rivayetiyle Kufe&#;nin ve hatta Ortadoğu&#;nun sınırlarını aşmış, nihayet XX. Yüzyıl Müslümanlarının yaklaşık yüzde doksanının tercih ettiği bir okuyuş tarzı olmuştur. Bunun sebebi, Asım kıraatinin senedindeki sağlamlığı yanında, Hafs ın rivayetindeki sadeliği, kaide dışı okuyuşların bulunmayışı ve özellikle Arap olmayanların uygulamada zorluk 2

3 çekecekleri unsurların kıraatte yer almayışıdır. Türkler, İslam&#;ı din olarak kabul ettikten sonra, o dinin yayılması ve korunmasında öncülük etmenin yanı sıra özellikle İslam Dininin ana kitabı olan Kur&#;an-ı Kerim&#;in manası, lafızları ve okunuşu üzerinde büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Özellikle Kur&#;an-ı Kerim&#;in güzel bir şekilde öğretilmesi, öğrenilmesi ve okunması üzerinde önemle durmuşlar ve sırf bununla ilgili eğitim müesseseleri kurmuşlardır. Türkler Kur&#;an-ı Kerim&#;in okunuş tarzında ise Asım Kıraati Hafs Rivayetini esas almışlardır. Yüzyıllardır bu topraklarda Kur&#;an-ı Kerim Asım kıraati Hafs rivayeti üzerine öğretilmiş ve okunmuştur. Ancak, günümüzde camilerimizde görev yapan imam-hatiplerin bir kısmının Kur an-ı kerim kıraatinde istenilen seviyede olunduklarını söylemek zordur. Bu görevlilerimize örnek olacak, onların yetiştirilmelerinde bilgi ve yetenekleriyle kılavuzluk edecek, ayrıca yurtiçi ve yurtdışında Başkanlığımızı temsil edecek, kıraat ilminin öngördüğü esaslara uygun okuyan ses ve musiki eğitimi almış karileri yetiştirmek amacıyla hizmet içi eğitim kursu düzenleme ihtiyacı duyulmaktadır. Günümüzdeki program geliştirme alanlarındaki yeni yaklaşımlar, öğretim teknolojilerindeki gelişmeler bu tür kurslarda yeni bir öğretim programı geliştirme sürecini zorunlu kılmıştır. Gerek öğrenme-öğretme sürecine yönelik yeni bilgiler ve teknolojideki gelişmeler, gerekse Kur an-ı Kerim i doğru okumak kadar güzel okumanın da gerekli oluşu, musiki ilminin daha etkin bir şekilde öğretim programına yansıtılmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı Tashih-i Huruf (Asım Kıraati ve Hafs Rivayetine Göre Kur&#;an&#;ı Kerimi Güzel Okuma Kursu) Öğretim Programı hazırlamıştır. 2. PROGRAMIN VİZYONU Tashih-i Huruf (Asım Kıraati ve Hafs Rivayetine Göre Kur&#;an-ı Kerim i Güzel Okuma Öğretim Programı), Diyanet İşleri Başkanlığı&#;nda görev yapan özelde İmam-Hatiplerin genelde bütün personelin Kıraat-ı Asım Rivayet-i Hafs üzere Kur&#;an okuyuş tarzı ile ilgili bilgi ve becerilerini, öğrenme-öğretme konusundaki modern yaklaşımlara, teknolojideki ilerlemelere ve musiki ilminin verilerine dayanarak geliştirmektir. Böylece Teşkilatta görevli olan personeli Kur&#;an&#;ı hem telaffuz, hem ses, hem de mana vb. özelliklere göre okuyan nitelikli Din Hizmetleri Personelinin yetiştirilmesi ve bunlar aracılığıyla daha etkin bir din hizmeti sunulması hedeflenmektedir. 3. PROGRAMIN TEMEL YAKLAŞIMI Tashih-i Huruf (Asım Kıraati ve Hafs Rivayetine Göre Kur&#;an-ı Kerim i Güzel Okuma Öğretim Programı), üç temel öğretim boyutu esas alınarak hazırlanmıştır. 1. Kursiyerlere Kıraat ilmi hakkındaki temel bilgilerin yanı sıra Kıraat-ı Asım Rivayet-i Hafs üzere okuyuş tarzı ile ilgili teorik bilgilerin kazandırılması; 2. Bu bilgilerin uygulamaya dönüştürülmesi, 3. Ses ve makam bilgi ve becerisinin kazandırılmasıdır. 3

4 Ancak öğretim programında kursiyerlere öğrenme-öğretme sürecinde bu bilgi ve beceriler kazandırılırken, geleneksel öğrenme-öğretme metotlarından uygun olanların yanı sıra günümüz öğrenme-öğretme yöntem ve tekniklerinin öğretim teknolojileriyle desteklenmesi ön görülmüştür. Bunun sonucu olarak da öğrenci merkezli yöntem ve tekniklerin kullanılması, bireysel farklılıklara göre düzenlenmiş öğretimin yapılması, programın esnek bir şekilde uygulanması, beceri ve anlayış geliştirilmesi, uygun ölçme - değerlendirme yöntem ve tekniklerinin kullanılması öğrenme-öğretme sürecindeki temel yaklaşım olarak benimsenmiştir. Bugüne kadar uygulanan Kur&#;an öğretiminde genel olarak öğretici gelir, konu ile ilgili teorik bilgileri aktarır ve öğrenenlerden bunları tatbik etmesi, ezberlemesi ve tekrar sunması istenirdi. Bu tür bir yaklaşımla Kur an kıraatinin öğretiminde, istenilen seviyede bir başarı sağlanamadığı, yapılan bilimsel ve tecrübi araştırmalardan ortaya çıkmaktadır. Halbuki bugün; İnsan zihninin nasıl öğrendiği, bilgiyi nasıl kullandığı ve depoladığı vb. konularda psikoloji biliminin araştırmalarının ortaya koyduğu bilimsel veriler; Bilgilerin en kolay, kalıcı, hızlı ve etkin bir şekilde öğrenilmesi ve kullanılması ile ilgili eğitim biliminin verileri; Öğrenilen bilginin beceri haline getirilmesi ile ilgili yeni yaklaşımlar; Ses eğitimi ile ilgili çalışmalar ve bütün bunların yanı sıra teknolojik gelişmelerin sunduğu imkanların eğitim alanında etkin bir şekilde kullanılmaya başlanılmış olması, Kur&#;an kıraatinin öğretimi ile ilgili yeni bir yaklaşımın benimsenmesi ve uygulanması gerektiği hususunda önemli ipuçları vermektedir. Tashih-i Huruf (Asım Kıraati ve Hafs Rivayetine Göre Kur&#;an-ı Kerim i Güzel Okuma Öğretim Programında) bütün bu yeni yaklaşımlar kullanılarak öğrenme-öğretme sürecinin planlanması ve düzenlenmesi esas alınmıştır. 4. PROGRAMIN GENEL AMAÇLARI Bu programda öngörülen öğrenmeleri başarıyla gerçekleştiren her katılımcı; 1. Kıraat olgusunu tarihsel gelişim seyri içinde ana hatlarıyla tanır. 2. Kıratları sınıflandırır ve değerlendirir. 3. Kıraatle ilgili terimleri tanımlar. 4. Asım Kıraati nin temel niteliklerini kavrar. 5. Kur&#;an harflerini mahreçlerine ve sıfatlarına uygun olarak seslendirir. 6. Tecvit kurallarını teorik olarak bilir ve uygular. 7. Kur&#;an&#;ın tamamını talim usullerine, tecvit kurallarına ve musiki ölçülerine göre okur. 8. Ezberlediği surelerin anlamlarını bilir. 4

5 9. Kur&#;an okumada temel makamları tanır ve uygular. Cami musikisinde uygulanan makamları tanır ve uygular. Ritim duygusunu geliştirir. Cami musikisinin icrasında sesini doğru kullanır. 5. UYGULAMAYLA İLGİLİ GENEL AÇIKLAMALAR: 1. Program haftada 28 saat esas alınarak hazırlanmıştır. 2. Kursun başında 10 saat Kıraat Kavramı ve Asım Kıraati hakkında teorik bilgiler verilecektir. 3. Kurs süresince programda yer alan tecvit kuralları, yüzünden (talim) ve ezbere okunacak sure ile duaların uygulamaları esnasında teorik bilgilere atıflar yapılmak suretiyle pratik olarak tatbik edilerek öğretilecektir. 4. Haftada 18 saat Kur an-ı Kerim, 4 saat musiki, 2 saat Kur an Meali, 2 saat ilmihal, 2 saat hitabet konuları programda yer aldığı şekliyle okutulacaktır. 5. Ünitelerle ilgili kazanımlar kurs öğretim görevlileri tarafından kursun genel amaçları ile tutarlı olarak ayrı ayrı belirlenecektir. 6. Ünitelerdeki konuların haftalık ders programına yansıtılması, ünitelere ayrılacak süreler ve ünitelerin işleniş sırası; katılımcı düzeyine, eğitim ortamına ve diğer etkenlere göre kurs öğretim görevlileri kurulunca, Başkanlığın belirlediği örnekten yararlanılarak belirlenecektir. 7. Öğrenci düzeyi ile diğer etkenler dikkate alınarak öğrenme-öğretme ve ölçme değerlendirme etkinliklerinde bir ünitenin bütün kazanımları ele alınabileceği gibi, farklı ünitelerin birbiriyle bağlantılı olan kazanımları da birlikte ele alınabilecektir. 8. Kurs süresince kaliteli ses sanatçılarının okuyuşları dışında müzik dinletilmeyecektir. 9. Belirli bir makamın öğretildiği süreçte söz konusu makamın dışında bir makam dinletilmeyecek ve icra yapılmayacaktır. Katılımcıların kendi okuyuşları kaydedilerek kendilerine dinletilecektir. Katılımcılara, Türk Kıraat Mütehassıslarının Kur&#;an okuma tarzı benimsetilecektir. Katılımcıların kişisel ses aralıklarının farkında olmaları sağlanacaktır. Katılımcıların öğrenme biçimleri ve hızlarının farklı olabileceği dikkate alınacaktır. Katılımcıların gelişim düzeylerine ve öğrenme biçimlerine uygun, çeşitli bireysel ve işbirliğine dayalı öğrenme ortamları sağlayan materyal ve yöntemler kullanılacaktır. Katılımcıların dil yeterlik düzeyleri, özel becerilere sahip olma veya öğrenme zorluğu bulunma gibi durumlarını hesaba katan materyaller kullanılacaktır. Öğrenme zorluğu çeken katılımcıların öğrenme etkinliklerine mümkün olduğu kadar çok katılması teşvik edilerek desteklenecektir. Katılımcıların öğrenmelerini desteklemek için uygun kaynaklar, araç-gereç ve teknoloji 5

6 kullanılacaktır. Öğrenme-öğretme yöntem ve tekniklerinin bütün katılımcıların ihtiyaç ve becerilerine uygun olduğundan emin olunacaktır. Katılımcıların gelişim düzeyine uygun, onların ilgi ve deneyimlerini gözeten, tüm katılımcıların öğrendiklerini göstermesine imkân veren değerlendirme materyalleri geliştirilerek kullanılacaktır. Her bir kursiyer hakkında günlük değerlendirmeler, her ay sonu toplu olarak gözden geçirilecek, öğretmenler kurulu, başarısız kursiyerler hakkında gerekli önlem ve kararları alacaklardır. 6

7 PROGRAM İÇERİĞİ VE UYGULAMA İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR SAAT 10 DERSLER KUR AN-I KERİM (Kıraat Kavramı ve Asım Kıraati) 1. Kıraatle İlgili Tarihsel Bilgiler Mushafın Yazısında Birliğe Gidilmesi (Hz. Osman Nüshaları) Mushafın İmlasındaki Gelişmeler (Hareke, Nokta ve diğerleri) Kıraat İmamları Dönemine Kadar Kur&#;an Öğretimi Dördüncü Asrın İlk Çeyreğine Kadar Kıraatlerin Durumu Yedi Kıraat ve İmamları Sahih Kıraatlerin 10&#;a Çıkarılması 2. Değerleri Açısından Kıraatler Sahih Kıraatler Şaz Kıraatler Mevzu Kıraatler 3. Kıraatte Tevatür 4. Kıraatle İlgili Temel Terimler (Kıraat, rivayet, tarik vb.) 5. Asım Kıraati Asım Kıratı &#;nin Ayırt Edici Özellikleri Hafs Rivayeti nin Ayırt Edici Özellikleri AÇIKLAMALAR Kıraatle ilgili temel terimler, Asım Kıraati Hafs rivayeti hakkında, Kıraat ilmine giriş mahiyetinde kursiyerlere özet olarak 10 saat teorik bilgi verilecektir. Böylece kursiyerlerin genel olarak Kıraat Kavramı ve Asım Kıraati hakkında bilgi sahibi olmaları sağlanacaktır. Ayrıca Hz. Peygamber in Kur an tilaveti ile ilgili tavsiyeleri ve tilavetiyle meşhur sahabelerin Kur an kıraati hakkındaki düşüncelerine de yer verilecektir. Hz. Peygamber in Kur an okuma usulü, Kur an ın yazılması ve okunması ile ilgili süreç örneklerle anlatılacaktır. 7

8 SAAT DERSLER AÇIKLAMALAR KUR AN-I KERİM (Tecvit) A. Harflerin Seslendirilmesi 1. Harflerin Mahreçleri 2. Harflerin Sıfatları B. Tecvid 1. Tecvid&#;in Tanımı, Konusu, Amacı 2. Medler Med Harfleri Asli Med (Tabii Med) Fer-i Medler Medd-i Muttasıl Medd-i Munfasıl Medd-i Lazım Medd-i Arız Medd-i Lin 3. İdgamlar Tenvin ve Sakin Nunla İlgili İdgamlar İdgam-ı bilagunne İdgam-ı maalgunne Harflerin İdgam İdgam-ı Misleyn İdgam-ı Mutecaniseyn İdgam-ı Mutekaribeyn 4. İhfa 5. İzhar 6. İklab 7. "Ra" Hafinin Okunuşu 8. Allah Lafzının (Lafzatullah) Okunuşu 9. Kalkale "Sakin Mim"le İlgili Kurallar İdgam-ı Şemsiye İzhar-ı Kameriye Zamir Sekte Asım Kıratı&#;nın Hafs Rivayetine Göre Kur&#;an-ı Kerim&#;de Bulunan Sekteler Ha-i Sekte Vakıf ve İbtida 8 Kurs süresince programda yer alan tecvit kuralları, yüzünden (talim) ve ezbere okunacak sure ve duaların uygulamaları esnasında pratik olarak tatbik edilecek, ayrıca teorik bilgi verilerek zaman harcanılmayacaktır. Harflerin isimlerinin doğru öğretilmesi, telaffuzunda zorlanılan harflerin mahreçleri ve ayırt edici sıfatları üzerinde durulacaktır. Bütün sıfatları ezberleme yerine, her harfin belirgin ve baskın sıfatları ifade edilerek hurufu l heca yöntemiyle bu harflerin sâkin, harekeli, şeddeli, med ve kasr halleri örneklerle işlenerek farklılıkları gösterilecektir. Ayrıca tilâvet usullerine işaret edilerek, medlerin mertebeleri üzerinde uygulamalı çalışmalar gerçekleştirilecek ve kursiyerlere konuyla ilgili ödevler verilecektir. Bu bölümde vakıf ve ibtida konusu üzerinde özellikle durulacak, vakıf ve ibtida da yaygın olarak yapılan hatalar gösterilecek ve konuyla ilgili kursiyerlere ödevler verilecektir. Bu kuralların Kur an tilavetinde sağladığı kolaylıklar ve kazandırdığı ahenk örneklerle işlenecektir. Bütün kaidelerin özellikle idgam-ı meal gunnenin sıkça geçtiği örnek sayfalar Kur an dan seçilerek okunacaktır. Değişik surelerden ayetler içerisindeki örnekler birleştirilerek fotokopi halinde çoğaltılacak ve uygulamalar yapılacaktır.

9 SAAT DERSLER AÇIKLAMALAR KUR AN-I KERİM (Asım Kıraati ve Hafs Rivayeti Üzere Talim) A. Ezberler 1. Dualar 2. İstiâze ve Besmelenin Talimi Sure başında, iki sure arasında ve sure içinde istiâze ve besmelenin hükümleri Tevbe suresinin başındaki istiâze ve besmelenin hükümleri 3. Fatiha ve Kısa Sureler (Duha&#;dan Nas&#;a Kadar) 4. Bakara Suresi ayetler 5. Ayete&#;I-Kursî 6. Haşr Suresi&#;nin son dört ayeti 7. Bakara Suresi nin son iki ayeti 8. Nebe Suresi 9. Mülk Suresi Yasin Suresi Feth Suresi Aşırlar Rum , Furkan , Nur (Düğün Nişan Nikah) Ali İmran , Nisa , Ankebut , Yasin , Casiye (Cenaze Vefat) Bakara , Hac , Ali İmran (Hac Sezonu ve Hacı Uğurlama-Karşılama) Tevbe , Bakara , (Cami Açılışı) Ahzap , Fetih , Tevbe , Kalem , Saff (), Ali İmran (Kutlu Doğum Haftası Mevlid Kandili) Enfal , Fatır (), Neml , Ankebut , Fecr (Hafızlık ve Kıraat) Ezberler ve yüzüne okunacak sureler, harflerin doğru seslendirilmesi sağlanarak tecvit üzere okutulacaktır. Ezber okunacak sure üzerinde yüzünden okuma usulüyle çalışmalar yapılacak, hatalı okunma ihtimali bulunan kelimeler işaretlenerek düzgün okunması sağlanacak ve alıştırmalar yapılacaktır. Ezberlenecek bölüm, öğretici tarafından tedvir, tertil ve hadr usulsüyle ayrı ayrı tilavet edilecek, kursiyerler kendi aralarında gruplara ayrılarak metin üzerinde birbirlerini dinlemeleri sağlanacaktır. Ayrıca cemiyet, merasim, toplantı, özel gün ve geceler vb. durumlara göre Aşr-ı Şerif okuma becerisi kazandırılacaktır. 9

10 Tevbe 26 (Hicri Yılbaşı Muharrem) Bakara , İsra , Necm () (Miraç) Duhan (Berat Kandili ) Duhan , Kadir Suresi (Kadir Gecesi) Ali İmran , İbrahim, Mümin (Regaip Kandili) Enam , , Hac (Kurban Bayramı) Bakara , Haşr Suresi son üç ayet, Ali İmran , Bakara (Mevlitlerde Tevhid Bahri Öncesi) Bakara , Ali İmran , Tevbe (Şehitlik) İbrahim , Araf (Mevlitlerde Dua Öncesi) Saff , Bakara , Nisa (İşyeri Açılış) B. Yüzünden Okuma 1. Kur&#;an-ı Kerim&#;in Tamamını Talim Üzere Okuma Kur&#;an-ı Kerim&#;in ilk on cüzünün tertil üzere okunması Kur&#;an-ı Kerim&#;in ikinci on cüzünün tedvir üzere okunması Kur&#;an-ı Kerim&#;in son on cüzünün hadr üzere okunması 10

11 SAAT DERSLER AÇIKLAMALAR 48 KUR AN MEALİ 1. Meal okuma ilkeleri 2. Mealler ve Özellikleri 3. Fatiha ve Kısa Sureler in (Duha&#;dan Nas&#;a Kadar) meali 4. Bakara Suresi ayetler in meali 5. Ayete l-kursî nin meali 6. Haşr Suresi nin son dört ayetinin meali 7. Bakara Suresi nin son iki ayetinin meali 8. Nebe Suresi nin meali 9. Mülk Suresi nin meali Yasin Suresi nin meali Feth Suresi nin meali Hucurat Suresi nin meali Aşırların mealleri Kur an Meali dersinde kursiyerlerin ezberledikleri surelerin sebeb-i nüzulleriyle birlikte anlamlarını öğrenmeleri ve manaya uygun okumaları sağlanacak bununla birlikte farklı meallerden yararlanmaları teşvik edilecektir. Ayetlerin mealleri okunduktan sonra öğretici, okunan bölümü kursiyerlerin düşüncelerine açacak, onları düşünmeye, soru sormaya ve güncel değerler üretmeye yönelterek kursiyerlerin vaaz yapabilme becerilerini geliştirmeye katkı sağlayacaktır. 11

12 SAAT DERSLER AÇIKLAMALAR Genel olarak musiki ve dini musikinin tarihi gelişimi hakkında bilgiler verildikten sonra, diyafram nefesinin 96 MUSİKİ 1- Genel olarak musiki Musiki nin tanımı Makam ve Usul kavramı 2- Dini Musiki Dini Musiki nin kısa tarihi Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde yetişen bazı önemli hafız musikişinaslar Cami musikisi ve formları Tekke musikisi ve formları 3- Makamlar Ses aralıkları Basit makamlar (ana makamlar) Makamların oluşumuna yarayan dörtlü ve beşliler Sesler arası aralıkları büyültme, küçültme (bemol ve diyez) Beş vakit ezan makamlarının ses aralıklarının öğretilmesi Öğrenilen eserlerden elde edilen küçük nağmelerin Kur an okumada uygulanması. 4- Usul Genel olarak usul (Tarifi ve usul aletlerinin tanıtımı) Dini eserlerde kullanılan basit ve birleşik usuller 5- Usul gerektirmeyen dini uygulamalar Ezan ve sala okuma tavrı ve makamları İmamlık ve müezzinlik yapılırken İcrada uyumu sağlama Mevlit, kaside, şuğul, naat, durak, eşbih, temcid vs. musiki formlarının icrası ve uygulaması. alınışı ve uygulaması kursiyerlere uygulamalı olarak gösterilecek, diyafram nefesi kullanılmadığı zaman meydana gelen aksaklıklar gösterilip, diyafram nefesinin önemi tatbikatlı olarak vurgulanacaktır. Sesin yönünü belirlemek ve düzgün duyulmasını sağlamak için dudakların şeklinin dikkate alınacağı tatbiki olarak işlenecek, enstrüman eşliğinde ses merdiveninde çalışma yaptırılacak, daha sonra enstrümansız olarak kursiyerlerin sesleri doğru ve düzgün bulabildikleri gözlenecektir. Bu aşamada öncelikle natürel seslerle çalışma yapılacak, daha sonra basit makamları meydana getiren 4 lü ve 5 liler üzerinde çalışmalara devam edilerek, kursiyerlerin arızalı ve arızasız sesleri pratik olarak kavramaları sağlanacaktır. Makamlar ve formlarla ilgili tatbikatlar, öğretici tarafından ağızla da uygulamalı olarak gösterilecektir. Ayrıca, bu konular programdaki ezberler, ezan, kamet ve mevlit üzerinde pratik olarak uygulamalı anlatılarak işlenecektir. 12

13 SAAT DERSLER AÇIKLAMALAR 48 İLMİHAL DERSİ Diyanet İşleri Başkanlığı tek ciltlik İslam İlmihali ile TDV İslam İlmihali I.-II. Ciltler esas alınarak haftalık okuma programı yapılacaktır. Kursiyerlerin programdaki bölümü okuyarak derse gelmeleri sağlanacak, öğretici derste önemli gördüğü yerleri müzakere ve tartışmaya açarak dersi işleyecektir. SAAT DERSLER AÇIKLAMALAR 48 HİTABET DERSİ Teorik bilgiler ilk haftalarda ilgi çekici hale getirilerek anlatıldıktan sonra, kursiyerlerin hitabet örneklerini sunması için bir program yapılacak, dersler sunulan (vaaz, hutbe vs.) hitabet örnekleri çerçevesinde işlenecektir. 6 AYLIK DERS SAATİ DAĞILIM ÇİZELGESİ S. NO DERSİN ADI SAATİ 1. Kur an-ı Kerim (Kıraat Kavramı ve Asım Kıraati) Teorik Bilgi (10 saat) (Asım Kıraati ve Hafs Rivayeti Üzere Talim) Uygulama (Saat) Kur an Meali Musiki İlmihal Hitabet 48 TOPLAM

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası