düşünmeden baştan savma yapılan iş / CodyCross - Düşünmeden, baştan savma yapılan iş Cevap

Düşünmeden Baştan Savma Yapılan Iş

düşünmeden baştan savma yapılan iş

Atasözleri ve Anlamları: A'dan Z'ye Gündelik Hayatta En Sık Kullanılan Atasözleri ve Anlamları

Haberler

Blog

Sözler ve Mesajlar

Atasözleri ve Anlamları: A'dan Z'ye Gündelik Hayatta En Sık Kullanılan Atasözleri ve Anlamları

Toplumların ve kültürlerin asırlardır sürdürülen deneyimlerinden ve gözlemlerinden yola çıkarak elde ettikleri yargıları, düşünce ve tutumlarını farklı yollar ile mecaz kullanarak sunduğu, eğitici ve öğretici kısa özlü sözlere atasözü denir. Bu doğrultuda bizim toplumumuzda da pek çok anlam barındıran ve her duruma uygun atasözü bulunmaktadır. Biz de sizler için 20 atasözü ve anlamını derledik. Keyifli okumalar.

Atasözleri ve Anlamları

Atasözleri ve Anlamları

En Sık Kullanılan Atasözleri ve Anlamları

En Sık Kullanılan Atasözleri ve Anlamları

Bilindik Atasözleri ve Anlamları

Bilindik Atasözleri ve Anlamları

Kısa Atasözleri ve Anlamları

Kısa Atasözleri ve Anlamları

Bu İçerik de İlginizi Çekebilir

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

  1. Yöresel Kelimeler [A]
  • Abani: Yağmur veya çiseden korunmak için sırta alınan palto gibi eski ve hantal giysi.
  • Ablak: Etli ve yuvarlar yüzlü.
  • Abranmak: Bir yerde tutunup geçinmek. Kendi kendine yetmek.
  • Abraş (abraş gubraş): Saçı, suratı birbirine karışmış erkek çocuk.
  • Abrul: Nisan.
  • Abur cubur: Yemeye yarayan cips ve benzeri ıvır zıvır şeyler.
  • Abuzemzek: Yararsız, boş, saçmasapan laf. (Abuzemzek abuzemzek konuşma)
  • Adamuklu: İnsana yakın, terbiyeli, hoşsohbet kişi.
  • Afur: Mazıda ineğin önünde bulunan ve içine ot - saman konulan yer. (Ahır&#;dan bozulma bir kelime)
  • Aga: Büyük erkek kardeş. Ağabey.
  • Ağan (ağın): Pantolon veya tıman gibi giysilerin iki bacağının birleştiği yer.
  • Ağarşak: Yün eğirmekte kullanılan eğirceğin ucuna takılan ve ağırlık yapmaya yarayan tahtadan yapılmış, tekerlek biçiminde alet. Bu bulunmadığı zamanlarda eğirceğin ucuna patates sokularak aynı işi görür.
  • Ağartı: Süt, yoğurt ve ayran gibi süt türevi yiyecekler. (Güvelti ile ikileme yapılır. Örn: Evde ne ağartı, ne de güvelti var)
  • Ağırcanlı: Hamile
  • Ağızlık: 1. Emzik. 2. Sigara içmeye yarayan ağaçtan yapılmış çubuk.
  • Ağnamak: Eşek, at gibi hayvanların yere yatıp yuvarlanması.
  • Ahacuk: Al, işte anlamında.
  • Akak (asak): Ayakta durmak mümkün olmayacak kadar dik yer.
  • Akınmak: Kıçının üstünde kaymak.
  • Akınduruk: Doruk ağacından (ve başka ağaçlardan da) akan reçine.
  • Alaf: Kurutulmuş ot, fasülye teveği gibi hayvan yemi.
  • Alakarga: Güvercinden biraz küçük, boz - beyaz eti yenmeyen bir kuş.
  • Alamuk: Yazın bulutlu veya parçalı bulutlu bir havada çok bunaltıcı bir sıcaklık hissedilmesi. (Bazan güneşli havada da olabilir) Bu durum havada nem oranının maksimum düzeye çıktığının belirtisidir ve 1 saat sonra yağmurun başlayacağına işarettir. Bu kelime bazen de güneşli hava anlamına gelebilmektedir.
  • Alasefiye: Dikkatsizce, düşünmeden, özenmeden, baştan savma yapılan iş.
  • Alaşman: Alaca.
  • Alık aldırmak: Bir adet peyda etmek.
  • Amarat: Orak, balta, girebi gibi bağ bahçe imar etmeye yarayan aletler.
  • Amedenli: (Konuşma dilinde ses benzeşmesinden dolayı “amedenni” de denir.) İdareten, geçici, sağlam olmayan.
  • Andır: Bu kelime "termaş" kelimesi ile eşanlamlıdır. Deyimleri de aynıdır. Esas anlamı ölüden geriye kalan mal anlamındadır. (Andır kalsın= Termaş kalsın)
  • Angaz: (Bkz: Gangaz)
  • Angıramak: Anırmak.
  • Angil - ingil: Bozulmak üzere, kullanışsız.
  • Annak: Çevresine göre etrafa hakim, yüksek yer.
  • Annaklamak: Etrafa bakmak, bakınmak.
  • Antirikli: Acayip, allı yeşilli, dikkat çekici.
  • Anuk: Yabani nane.
  • Aralık: Salon. Evin iskeleden sonra girilen bölümü.
  • Arastak: Girilmesi çok zor olan dar yer.
  • Argaç: Kolan, dastar dokurken enine atılan iplik.
  • Arkalı: İriyarı, babayiğit erkek. Bazen de fazla anlamında kullanılır. (Bir adam yükünden arkalı)
  • Arkaliç: Yük taşırken sırtın acımaması için arkaya alınan ince minder veya eski giysi.
  • Arkulu: Bu kelimenin kullanımı biraz karışık. Bazen düz, doğru; bazen de çapraz anlamına gelir.
  • Aşene: Mutfakta ocak yakılan, yemek yapılan yer. ("Aşhane"den gelmekte.)
  • Aşuklamak: Bir ağacı veya fındık dalını balta veya orakla derince yaralamak.
  • Avuz (ağız): Doğum yapmış hayvanın ilk birkaç günlük sütü.
  • Ayam: Hava, hava durumu. (Örnek: Bugün ayam kötü.)
  • Ayama: Takma isim, lakap.

 Yöresel Kelimeler [B]

  • Bağmanlık: Tarlanın sıkça fasulye dikilen bölümü.
  • Basana: 1 metre boyunda kaldıraç.
  • Basuk (basık): Zayıf ve çelimsiz kedi veya köpek yavrusu. Muhtemelen üzerine basıldığı için gelişememiş, ortalıkta dolaşan yavru.
  • Bayak: (Bayakcaa) Az önce.
  • Beleşmek: Pis bir şekilde bulaşmak. Bir yere yatıp oradan kalkmamak.
  • Benillemek: Derin uykudan birden bire uyandırılınca şaşırmak, kendine gelememek. Kişi bu anda anlamsız anlamsız konuşur, bağırır, vs.
  • Besbelli: Herhalde.
  • Bıldır: Geçen sene.
  • Bızdıklamak: Ufak dananın koşması.
  • Biduuma veya bitduuma: Azıcık, birazcık. (Bkz: Cinduuma)
  • Böğör: Böbreküstü, göğüs.
  • Bööce (Böğce): Fasülye
  • Burunsuk: Yeni doğan buzağının annesini emmemesi için burduna takılan demirden ve uçları sivri aygıt. (Bkz: Miz)
  • Buymak: Çok üşümek.
  • Büğelmek: Üzerine eğilmek, abanmak.
  • Bürüncek: Namaz kılarken kullanılan başörtüsü. Neredeyse gözlerin dışında tüm yüzü kapatır

Yöresel Kelimeler [C]

  • Cablama: Evin çatısında üzerine saç çivilenen yatay döşenmiş 5 cm kalınlığında ağaç. Buna özel 8 - 10 cm&#;lik çiviye de "cablama çivisi" denir.
  • Camış: Manda.
  • Camlı ışık: Camlı gaz lambası.
  • Cangıramak: Çan çan bağırıp durmak.
  • Celecoş: Yoğurda ekmeği doğrayıp pişirilerek yapılan yemek. Üzerine tereyağı kızartılarak dökülürse daha lezzetli olurmuş. Ben yemedim, yiyenler söyledi.
  • Cıbırtmak: Bir otu veya çalıyı dallarından kurtarmak için yapılan işlem. Ot elle, odun – çalı orak veya girebi ile cıbırdılır.
  • Cıdık: Kuş yakalamak için uzun sırık ve iplerle yapılan tuzak.
  • Cımbış: (Şaka – cımbış) Komiklik.
  • Cırcıbız: Sırılsıklam.
  • Cırıtta: Mayasız cıvık hamurdan yapılan bir çeşit hamur işi yiyecek. Yoğurulan hamur kızgın yağlı tavaya dökülerek el içi kadar bir alana yayılır ve pişirilir. Kendine has ağır bir kokusu vardır ve metreden duyulur. Genellikle alelacele bir şeyler yenilmesi gereken zamanlarda yapılır.
  • Cicik: İnsan veya hayvan memesi. Hayvanlarda memenin asıl gövdesine yen, sağılmaya yarayan ucuna cicik denir.
  • Cimcik: Çimdik. (Cimcik atmak: Çimdiklemek)
  • Cin: Çok küçük. (Cin kazan: Küçük kazan / Cin parmak: Serçe parmak / Cin gibi: Çok küçük) "Cin gibi" deyimi "çok üşümüş" anlamında da kullanılır. (Elim ayağım cin gibi oldu.)
  • Cinduuma: Küçücük, bit kadar.
  • Civil: Küçük.
  • Colbalamak: Bol suyun içine atıp karıştırarak yıkamak.
  • Cücük: Civciv.
  • Cühellenmek: Henüz olgunlaşmamış erik - elma gibi meyveleri yiyerek zehirlenmek.

Yöresel Kelimeler [Ç]

  • Çangal: Fasulye sırığı. Ayrıca yer ismi olarak Yama’nın ve Geriş’in arka tarafı. (Muhtemelen çangal kesmek için hep o tarafa gidildiği için)
  • Çara: Boğasak olmuş dişi sığırdan gelen akıntı.
  • Çarpı: Çangalın uzunu. (Çarpı çangal diye ikileme yapılır. Örnek: Çarpı çangal kovuşturmak. Çarpı çangal peşine düşmek)
  • Çatma: Evin tahtadan yapılmış, odaları birbirinden ayıran iç duvarı.
  • Çatal - çongaş: Çok çatallı.
  • Çavun: Evcil veya yabani hayvanın ayak izi. (genellikle köpek, inek, camış)
  • Çebiç: Dut kurusu.
  • Çel: Yaramaz erkek çocuk.
  • Çentik: Yün ipinden dokunmuş, bele bağlanan küçük heybe. Genellikle mısır ekerken tohumluk koymak için kullanılır.
  • Çepel: (Çepellemek) Yağan karın yeri 1 cm civarında örtmesi.
  • Çıl çıtır: Çıtır kelimesine yapılan ikileme. (Dikenlik yer anlamında)
  • Çın: Erik veya kirazın meyvelerinin bir arada sık olarak bulunduğu öbek. (Örn: Bir çın erik at bize.)
  • Çırakman: Tahtadan yapılmış, 1 metre boyunda, tabanı kalın gerisi kol kalınlığında, üstüne el ışığı (idare lambası) koymaya yarayan alet.
  • Çıtır: Dikenli, girilmesi zor bakımsız yer.
  • Çil: Henüz olgunlaşmamış, büyümekte olan mantar.
  • Çili fındık: Kendiliğinden toprağa düşerek çimlenmiş veya çimlenmek üzere olan fındık.
  • Çolampa: Elinden bir iş gelmeyen, sağda solda gezen beceriksiz kişi.
  • Çongaşuk: Birbirine girmiş dallı budaklı, karışık ve karmaşık.
  • Çotur: Çıtırın büyüğü. Sert ve kısa çalılardan oluşmuş imarsız yer.
  • Çöğör veya çöğür: Olgunlaşmış mısır toplandıktan ve sapı kesildikten sonra toprakta kalan sert kısım.
  • Çömen: Koçanları toplanmış mısır sapları, bir kişinin tek koluyla kavrayabileceği kadarı bir araya getirilir ve yine mısır sapı kullanılarak bağlanır. Bu bağların tanesi (bazen daha fazlası) bir araya getirilir ve kurumaları için birbirlerine dayalı olarak ayakta dikilir. Buna da çömen denir. Çömenler kuruduktan sonra büyükçe bir direk etrafına yığılır, üstü (tepesi) örtülür.
  • Çöten: Mısır kurutmak için dışı fındık ışkınlarından örülerek yapılmış bir nevi küçük merek. Ayrıca balık yakalamak için sarı tikenden örülen sepet. Balık içine bir girer, orda kalır.

Yöresel Kelimeler [D]

  • Dağan: Kolan veya dastar dokurken, ıyılmış iplerden yarısını yukarı kaldırıp asmak için kurulmuş üç ayaklı yapı.
  • Dal: Fındık bitkisinin yerden bitmiş her bir ağacı.
  • Dallamak: Pancar veya peziğin saplarını kopararak toplamak.
  • Darı: Mısır.
  • Davun: Veba. Aslı Arapça Taun. (Davun girmek, davun kalasıca, davunun dibi)
  • Debertmek: Eşelemek, karıştırmak.
  • Dıl – dıbız: Altında toprak olmayan, yama, taşlık, ağaç veya fındığın yetişmediği yer.
  • Dımbılçı: Ramazanda yatsı namazı sıralarında mani söylemek ve hediye toplamak için kapı kapı gezme.
  • Dımraşmak: Ağır usul bir şeyler yapma.
  • Dibleğe: Karalâhana, pezik, pırasa, mendek, hoşuran, bulgur, pirinç, soğan ve patatesten yapılan yöresel yemek.
  • Dikme: Fidandan büyük, yıllık, yeni meyve vermeye başlamış ağaç.
  • Dişgel: Dişlek.
  • Dobiç: Körleşmiş orak ya da girebi. Sağır olmuş kulak.
  • Dodiç: Küçük, somurtkan kız çocuğu.
  • Domaşmak: Somurtmak.
  • Doran: Evin tavan arasının orta direği.
  • Doruk: Ladin.
  • Dozirik: Fındığın ucu delinip, kibrit çöpü kalınlığında bir çöp sokularak yapılan oyuncak. Bu çöpten tutularak döndürülür. Olay budur.
  • Döke: Yere düşmüş veya düşürülmüş meyve. (Bkz: Tuta)
  • Düdek: İncirin olmamış hali

<strong>Yöresel Kelimeler [E - F]</strong>

  • Ebrümek: Giysilerin yıpranması. (Eşanlamlısı: Tirsimek)
  • Ecerük: Ölmek üzere olan kedi yavrusu (Köken: Aç - arık)
  • Eğeslenmek: Dalga geçmek, ti’ye almak.
  • El ışığı: İdare lambası.
  • Ellik: Eldiven.
  • Engürümek: Köpeğin acı acı havlaması.
  • Evlürür: Yeter, yetişir, tamam anlamındadır. (Aslı "elverir")
  • Evşün: Saç üzerinde ekmek pişirirken ekmeği çevirmeye yarayan demirden alet. Ucu açılmış el gibi, sapı ise yarım santim çapında, boyu 50 cm civarıdır. 
  • Farfar: Şişenin içine gazyağı konulup, ağzı paçavrayla tıkanarak yakılması ile yapılmış bir nevi meşale. Genellikle sülük (salyangoz) toplanırken kullanılır(dı).
  • Ferik: Yumurtlamaya başlamamış cücükten iri tavuk.
  • Feşel: Yaramaz erkek çocuk.
  • Fetir: Saçta cıvık buğday unu hamurundan yapılmış 1 cm kalınlığında ama geniş ekmek.
  • Fıraktı: İnek, koyun gibi hayvanların geçmemesi için kol kalınlığında ağaçlardan yapılmış set.
  • Fistifinare: Çok kötü yer. Cehennem

<strong><strong>Yöresel Kelimeler [G]</strong></strong>

  • Gadagayıp: Eğer, olur olmaz. (Gadagayıp gelmezsem siz gidin. Gadagayıp kimselere kapıyı açmayın.)
  • Gabalak: Yükseklerde yetişen, turşusu yapılan bir bitki.
  • Gadamak: Hemen peşine eklemek.
  • Gadaklamak: Eğreti bir dikişle (elde) dikmek.
  • Gafle: Bir grup insan ya da eşya. (- Yemek yendi mi? - Çocuklardan bi gafle yedi.) (Arapça: Kafile)
  • Gagıramak: (Gagır gugur etmek) 3 - 5 kişinin anlaşılmaz tarzda bir ağızdan konuşması. (Örnekler: - Biz otururken aşağıdan bir gagırtı geliyordu. - Orada 3 - 5 kişi gagır gugur edyordu. - Susun lan, gagıramayın!)
  • Gagiliç: Kramp girip şekli bozulmuş ve öyle kalmış el. Biçimsiz orak.
  • Gağartmak: Direk veya çangal gibi bir yere saplanmış bir şeyi bir tarafa doğru yatırmaya zorlamak.
  • Gağşanga: Ürkmeye hazır toprak veya taş yığını.
  • Gağşatmak: Direk veya çangal gibi bir yere saplanmış bir şeyi ileri geri sallayarak gevşetmek.
  • Galdirik: Guz (kuzeye bakan) yerlerde yetişen ve turşusu yapılan bir bitki.
  • Gambatı: Çok kötü, bilinmeyen yer. (Falanca nereye gitti? – Gambatıya gitti.)
  • Ganayaklı (kanayaklı): Sessiz, terbiyeli ve çekingen.
  • Gangaz: Büyük ve biçimsiz.
  • Garpalaşmak: Yarı güreşir, yarı dövüşür gibi birbirine sarılıp mücadele etmek.
  • Gartuba: Patates.
  • Gasballık: Fıraktının kapısı. Kapı şeklinde açılır - kapanır olabildiği gibi, sabit olanları da vardır.
  • Gavum: Düğünden ve yumurta yemeden sonra kız anasının kızını ziyarete gelmesi.
  • Gecin: Fasülye veya bezelyenin yaprakları dökülünce geriye kalan sapları.
  • Geçek: Bir arazinin girişine yapılmış derme çatma engel.
  • Gedek: Mandanın yavrusu.
  • Gerevi: Ağaca çıkıldığında uzaktaki dalları yakına çekmek için kullanılan ucu çatal uzun sırık.
  • Geydahur: Aç ve görgüsüz kimselerin vatanı.
  • Gezeğen: Genellikle hamile kadınlarda olan kaşıntıyla birlikte yanık veya kabartı şeklinde hastalık. Bir de "gezeğen çevirme" denilen tedavisi vardır ki, uzun mevzudur.
  • Gırmauk: Kızağan olmuş kedi.
  • Gıyaşuk: Yarı açık veya tam kapatılmamış. (Gıyaşdurmak: Hafif açmak veya tam açık bir kapı veya pencereyi tam kapatmamak)
  • Gidişmek: Çok pis kaşınmak.
  • Girebi: Baltaya benzer fakat daha ufak ve ucu çıkıntılı kesici alet.
  • Gogil: Kız çocuklarının saçının bir kısmının tepeden veya iki yandan bağlanması.
  • Goğuz: Tam dolu olmayan. (“Tam doldurma, goğuz olsun” “Bidonun ağzında birkaç parmak goğuzluk var”)
  • Gomit: Bir parmak kadar boyu olan dere balığı.
  • Gopsil: Hafif toparlak, küçük erkek çocuk.
  • Goşma (Goşmak): Avuç. (Goşmaklamak -> Avuçlamak)
  • Göcek: Harar veya şeleğe iki önden, bir arkadan takılan sağlam ip. Bu iplere kolan geçirilir.
  • Göden: İrisgillerden yabani süsen. Göden ismi bu bitkinin kök ve yapraklarına verilir. Çiçeğine “susam” denir.
  • Göğönümek, göönümek: Armutun ve töngelin olgunlaşması. Armut göğnüdüğünde içi kahverengileşmeye başlar. Töngel göğnüdüğünde ise yumuşar ve mılç olur.
  • Göğsü kızıl: Serçeye benzer küçük bir kuş. Adından da anlaşılacağı gibi göğsü kızıl renkli olup, insanların yemek yediği yerin yanlarında bulunur ve daha sonra ekmek kırıntılarını toplar.
  • Göğüslük: Siyah okul önlüğü.
  • Gölük: Yük taşımaya yarayan katır.
  • Göt: (Afedersiniz) Bir şeyin alt veya dip tarafı. (Bahçenin / tarlanın götü: Alt tarafı. Bardağın / şişenin götü: Dip tarafı. Kaşığın / kalemin götü: Kullanılmayan / işe yaramayan tarafı.)
  • Götüngeri gitmek: Geri geri gitmek.
  • Gusuret: Pis, melun şey.
  • Gübür: İrili ufaklı toz.
  • Gülk: Kuluçkaya yatmış tavuk. Civcivler çıkandan sonra da yavrular analarını terk edinceye kadar bu isim devam eder.
  • Güvelti: Yeşillik.

<strong><strong><strong>Yöresel Kelimeler [H]</strong></strong></strong>

  • Hakıramak: Gürültü yapmak.
  • Hakırtı: İnsan sesinin meydana getirdiği gürültü. (Örnek: Dışarda bir hakırtı var.)
  • Halgum: Halka.
  • Hamamlık: Banyo. Genellikle mutfakta, aşenenin yanında bulunur. Neredeyse 1X1 ebatlarındadır. Değil yıkanmak, içine sığmak bile meseledir.
  • Harar: Şeleğin büyüğü. Sırtta fındık, gazel vs. taşımaya yarar. Taşınan şeye göre isim alır: Fındık hararı, gazel hararı gibi. (Gazel hararı biraz daha büyük olur ve seyrek örülmüştür.)
  • Hartama: Budaksız doruk (ladin) ağacından yapılan çatı örtüsü.
  • Has un: Buğday unu.
  • Hayan (Hanyan): Kuzeyde Karabacûn ve güneyde Tokalak’tan oluşan, eski Yağmurca’nın Aksu Deresi kenarındaki merkezi. Kelime “Han Yanı” tamlamasından bozulmuş olmalıdır. Eskiden Giresun’dan Şebinkarahisar, Erzincan ve Sivas’a gidenler Aksu deresini takip ederlerdi. Yolcuların mola verdiklerinde konaklamaları için burada han veya hanların bulunduğu söylenebilir. Hanyan veya Hanyanı kelimesi sadece Karabacûn ve Tokalağa verilen bir isim olmayıp, Payalılar Duroğlu’na, Çalcalılar Çalca’nın Aksu kenarındaki merkezine de Hanyan veya Hanyanı demektedirler.
  • Hedik: Eski mısırın suda bırakılarak yumuşatılmış hali. Ayrıca örme kar ayakkabısına da hedik denir.
  • Hennük: Baharda saat yağmur yağdıktan sonra toprağın yeterli suyu alması ve ekilmeye hazır olması. Yağmurdan sonra güneş çıkınca toprak özel bir şekilde kokar. (Mis gibi) Bu kokudan hennük olup olmadığı anlaşılır.
  • Hers: Öfke, sinir. (Herslenmek)
  • Hığıladak:
  • Hıltak: Gevşek.
  • Hıngırmak: Sümkürmek. Sümüğünü çıkararak burnunu temizlemek.
  • Hımcınmak: Yerden kalkmak veya uzaktaki bir şeye ulaşabilmek için hamle yapmak.
  • Hışanmak: Vurmaya çalışmak. Vuracakmış gibi yapmak.
  • Hışır: Eskimiş, bozulmuş.
  • Him: Evin temel. (“Himini timini sökmek” deyimi de buradan gelmiş olmalı)
  • Hingirde(ş)mek: Birkaç kişinin (kız) kendi aralarında fısıldaşarak gülmeleri.
  • Hoduk: Çeç fındığın içinde kabuğundan çıkmamış tekli fındık.
  • Holla yumurta: Rafadan yumurta.
  • Holluk: Folluk.
  • Holtak: Bol. (Ayakkabı veya kazma – kürek sapı gibi şeyler için kullanılır)
  • Hopalak: (Hos hopalak) Gelişen / büyüyen küçük bitki veya çocuk.
  • Hopbaliceye almak: Sırtına almak.
  • Hopbaliceye kaldırmak: Küçük çocuğu çok sevmekten dolayı yere indirmemek.
  • Horgul: Elma, armut, kiraz gibi ağaçları çocuklardan korumak için böğürtlen dikeninden veya can acıtıcı başka dikenli bitkilerden yapılan koruma tedbiri.
  • Horumak: Korumak. Göz kulak olmak.
  • Horutmak: Bir işin sonucunun harcanan emeğe değmesi. (Tamir ederiz ama horutmaz.)
  • Hoşuran: Tarlalarda kendiliğinden yetişen, dibleğe gibi yemeklere katılan bitki.
  • Hotmiç: Gelişmemiş, kısa kalmış bitki ya da çocuk.
  • Höşge (Höşke): Üzüm gibi suyu sıkılarak çıkarılabilen şeylerin geride kalan posası.
  • Höşül: Çamur şeklinde akan dere.

<strong><strong><strong> </strong></strong></strong>

<strong><strong><strong> </strong></strong></strong>

Yöresel Kelimeler [I - İ]

  • Isnuk: Fazla sosyal olmayan, çekingen çocuk.
  • Işgın (Işga):  yıllık fındık sürgünü.
  • Iymaşuk: Yarı hasta veya cansız görünen.
  • Iymak: Kolan, dastar dokurken ipleri dikine germek. 
  • İcil: Eski püskü giysi.
  • İçeri: Mutfak.
  • İskele: Evin girişinde bulunan, ayakkabıların çıkarıldığı bölüm. Bir tarafında lavabo, diğer tarafında hela bulunur.
  • İşlik: Gömlek. (Aslı "içlik" olsa gerek.)

Yöresel Kelimeler [K - L]

  • Kapçuk: Fındık veya mısırIn dışındaki örtü. (Hakaret kastıyla: Kapçuk ağız)
  • Karatavuk: Serçeden büyük, güvercinden küçük, eti yenen siyah renkli kuş.
  • Kaş: Yüksek ve önü derin yer. (Kaş kaban şeklinde ikileme de yapılır)
  • Keçemen: Kertenkele.
  • Kelçük: Elma ve armut yenildikten sonra kalan iç kısmı. (Başka yörelerde "eşelek" denir.)
  • Kelem: Kara lahananın sapının içindeki yenilebilen kısım.
  • Kelemli: Gürbüz, iri ve gelişmiş.
  • Keleplemek: Halat veya mısır sapları gibi şeyleri avucuyla veya koluyla sıkıca tutmak.
  • Kelevüç: Uyduruktan. (Kelevüç orak: İşgörmez kör orak)
  • Kelle: Mısır koçanı. Tabii köyde mısıra da darı dendiğinden mısır koçanına "darı kellesi" denmektedir.
  • Kemre: Üzerinden 6 ay, bir sene geçmiş ve yanmış hayvan gübresi.
  • Kenef: Hela (Dışarıda)
  • Kesmük: Mısır koçanının içindeki (üzerinde mısır tanelerinin olduğu) yenmeyen bölüm.
  • Keşik: Sıra (Keşiğini savmak: Sırasını geçirmek)
  • Keyfanı: Yaşlı kadın.
  • Kılınmak: Boyun eğmek. Minnet etmek.
  • Kohnik: Yaşlı ve sevimsiz kadın.
  • Koruk: (Fındık için) İçi boş.
  • Kömçük: Kötü. (Kötü - kömçük diye ikileme olarak da kullanılır.)
  • Kömzek: Evin önü, aşağı tarafı.
  • Kösmük: Sigara izmariti.
  • Küçülemek: Sadece saçları örtüp boyun ve enseyi açıkta bırakan baş bağlama şekli.
  • Küfü orman: Balta girmemiş, Nuh Nebi’den kalma derin orman. (Himmatun ormanından daha büyük ve sık ağaçlardan oluşmuş)
  • Külek: Ağaçtan yapılmış yal kabı.
  • Küllemen: Gri, kül renginde.
  • Kültek: Üzerine oturulabilecek ağaç parçası.
  • Küpü: Kazma veya baltanın ters tarafı.(Küpüye katmak: Kazmanın küpüsüyle dövmek.) 
  • Loğ taşı:
  • Lülemek: Kalem veya çangal ucunu sivriltmek.
  • Yöresel Kelimeler [M - N]
  • Mada: İştah.
  • Mağalakta kalmak: Çaresiz ve perişan bir halde ne yapacağını bilemeden kalakalmak.
  • Mastı: Ham (yabani) fındığın senelik düzgün sürgünü.
  • Maazı: (a harfi uzatılarak okunur) Evin alt katında bulunan inek ahırı.
  • Merek: Ot, fındık vs. koymak için inşa edilmiş, yapı. Tek katlı veya iki katlı olabilir. Önceleri, fare gibi hayvanların girmemesi için bazen dört direk üzerine yapılır ve bir merdivenle çıkılırdı. Bu tür mereğe "serenti" denirdi.
  • Mesimemek: Beğenmemek, adam yerine koymamak.
  • Mıhlama tavası: Tuzlu kavurmaya veya kızartma yapmaya yarayan düz kapaklı uzun saplı tava.
  • Mılç (olmak): İncirlerin iyice olgunlaşması ve neredeyse bozulmaya yüz tutması.
  • Mile: Misket.
  • Misir: (Ya da mısır) Domates.
  • Miz: Danaların anasını emmemesi için burnuna takılan metal alet.
  • Murç: Taşı delmeye yarayan demir. (Hilti)
  • Murt: Pekmez’in dipteki tortusu ? 
  • Nebri: Terbiyesiz genç erkek. (Rumca erkek çocuk)
  • Nifi: Terbiyesiz genç kız. (Açık saçık giyinen rum kız)

Yöresel Kelimeler [O - Ö]

  • Ocak: (1) Bir arada bulunan fındık dalları. (2) Şifalı olduğuna inanılan kutsal yer.
  • Ocaklık: Oda.
  • Oğma: Hellenlin içine pirinç katılarak yapılan çorba.
  • Olduruk: Ağacın gövdesinden çıkmış taze sürgün.
  • Omuzlama: En az iki kişi tarafından götürülebilen büyük ağaç. 
  • Öğürsemek: İneğin boğasak olması.
  • Öösee, öğseğe: Ucu yanmış (köz halinde) odun parçası.
  • Ötürük: İshal olmuş insan veya hayvanın dışkısı. (Yolda inek ötürüğü var. Yola inek ötürmüş.)

Yöresel Kelimeler [P]

  • Palak: Camışın yavrusu. Diğer yörelerde “malak” şeklinde söylenir.
  • Paldır: Hayvanların yemediği bahçe otu.
  • Palik: Küçük çocuk ayakkabısı.
  • Partuç: Sarkık dudak veya sarkık dudaklı kimse.
  • Paslaf: Palavra. (Paslafçı = Palavracı)
  • Payançur: Kazıkları sağlamlaştırmak için yanına destek amacıyla çakılan ve tepeden çivilenen diğer kazık. (Eş anlamlısı: Payanda)
  • Paykıtmak: Püskürtmek, kaçırmak.
  • Peşki: Küçük odun sobası.
  • Pey: Harç kullanılmadan taştan yapılmış duvar.
  • Pıllanguç: Kapı arkalarına çakılan ve kapıyı örtmeye yarayan basit aygıt.
  • Pıttak: Patlayan mısır.
  • Poğol: Sütlü mısır. Suda haşlanarak veya közde pişirilerek yenir.
  • Puğra: Birini veya birşeyi çaktırmadan kontrol etme.
  • Pur: Çok uzun zaman işlenmemiş çok sert toprak. (kaya değil)
  • Putana: Ağaçtan yapılan ve turşu kurmaya yarayan büyük kap.
  • Püs: Fındıkta tozlaşmayı sağlayan püsküle benzer erkek organ. Sarı - yeşil renkte tozu olur.

Yöresel Kelimeler [S - Ş]

  • Sabliyek: Kepçe.
  • Seciyek: Sacayağı.
  • Sakarttak: (Sagartlak)
  • Salahna: Ortalıkta boş boş dolanan ahlaksız kadın.
  • Sarguvatlı: Sarımtrak renkli.
  • Say: Yerli kaya.
  • Sayvan: Yağmurdan korunmak için yapılmış derme çatma çadır. (Genellikle bir fındık dalının üzerine muşamba atılarak yapılır)
  • Serenti: İki katlı "merek". (bkz: merek)
  • Sıbartlamak: Kollarını yukarı katlamak veya sıyırmak. Paçaların yukarı sıyrılması için de aynı kelime kullanılır.
  • Sıraya katmak: Çocuğu (özellikle erkek çocuğu) evlendirerek derdinden kurtulmak.
  • Sırkıtmak: İçindeki çay iyice azalmış demliği veya zeytinyağı şişesi gibi bir kabı iyice eğerek içindeki son damlaları çıkarkaya çalışmak.
  • Sırtarmak: Pis pis sırıtmak.
  • Silkiştürmek:
  • Sinmecük: Saklambaç
  • Sivitdemek: (Genellikle başta) bir şey aramak veya arıyormuş gibi yapmak.
  • Socumak: Bir şeye doğru arsızca uzanmak, almaya çalışmak.
  • Soolama, soğlama: Fındık toplandıktan sonra bahçede kalan fındıkların aranıp toplanması. Genellikle çocuklar yapar ve satıp harçlık ederler.
  • Sorutmak: Somurtmak, surat asmak. İkinci bir anlam olarak ayakta boş boş dikilmek.
  • Sömek: İplik yumağı.
  • Sömelek: (Simelek) Beceriksiz.
  • Söye: Kaburga. Evin iç duvarı.
  • Söykenmek: Duvara veya ağaca yan yaslanarak - dayanarak oturmak.
  • Sulama: Ayrana su katılarak yapılmış içecek. (Sulu ayran) 
  • Şalak: İyice olgunlaşarak yumuşamış ve tohumları olgunlaşmış hıyar.
  • Şamildek: İncirin düdek ile olgun halinin ortası. Olgunlaşmaya başlamış ama henüz yenecek durumda değil. Yenirse sütü insanın dudaklarını yara eder. (bkz: düdek, mılç)
  • Şavaklamak: Bir şeyin aniden aklına gelmesi sonucu şaşırmak.
  • Şavuldamak: Kulakların uğuldaması.
  • Şelek: Sepet (Yabani fındık odununun esnek kabuğundan örülmüştür.)

<strong>Yöresel Kelimeler [T]</strong>

<strong> </strong>

  • <strong><strong>Taasal:</strong> Tembel (Taasallık = Tembellik)</strong>
  • <strong> </strong>

  • <strong><strong>Teberük:</strong> Nadir bulunan değerli şey.</strong>
  • <strong>

  • <strong>Telesimek:</strong> Erik, armut, karpuz gibi meyveler yiyesi gelmek.
  • <strong>Tepemızlık kılmak:</strong> (Tepemızdık kılmak) Takla atmak.
  • <strong>Tepür:</strong> Yüksekce çıtır yer.
  • <strong>Termaş:</strong> Kötü bir anlamı var ama ne olduğu belli değil. Asıl anlamı ölenden geriye kalan mal anlamında olsa gerek.
  • <strong>Tespertmek:</strong> Yarı pişirmek.
  • <strong>Tey:</strong> Bir kişinin arkasında götüreceği kadar odun yığını. (Teylemek = Sıralamak veya üst üste düzgün bir şekilde dizmek)
  • <strong>Tığına tükürmek:</strong> Çok kibar ve temiz olmak.
  • <strong>Tılkırmak:</strong> Yanmış derinin su toplaması.
  • <strong>Tıman:</strong> Dize kadar uzanan kadın donu.
  • <strong>Tıpızlık:</strong> Altı olmayan eğimi yüksek arazi.
  • <strong>Tirsimek:</strong> Giysiler için, yıpranmak. (Eşanlamlısı: Ebrümek)
  • <strong>Tivsi:</strong> Küçük balık yavrusu.
  • <strong>Tooga:</strong> Sulu sebze çorbası.
  • <strong>Tokaç:</strong> Çeşme başlarında çamaşır yıkarken çamaşırı dövmeye yarayan yassı ağaç parçası.
  • <strong>Tom (Tomp):</strong> Herk ederken çıkan iri toprak parçası.
  • <strong>Tosarmak:</strong> Surat asmak.
  • <strong>Tosmak:</strong> (Tosunun küçüğü)
  • <strong>Tömbecek (Tömbacak):</strong> El oyununun bir benzeri. Tek farkı ebe ve oyuncular tek ayak üzerinde oynarlar. İki ayağını yere basan yanar.
  • <strong>Tuta:</strong> Yere dökmeden dalında toplanmış meyve. (Bkz: Döke)
  • <strong>Tülpermek:</strong> Esintili ve hafif çiseli havada ince bir elbiseyle soğukta titreyerek üşümek.
  • </strong>

    Yöresel Kelimeler [U - Ü]

  • Uğunmak: Can acısından kıvranmak.
  • Uylamak: Musallat olmak. 
  • Üğrümek: Beşiği sallamak.
  • Ürüm ürmek: Çoluk çocukla yola girmek. (Ürüm ürmek yola çıktık.)
  • Yöresel Kelimeler [Y]

    • Yağlaş: Mısır unu, yağ ve su ile yapılan yiyecek. (Başka yörelerde "guymak" diye bilinen yemeğe benzer ama yağı azdır.) Yağlaşın buğday unundan yağsız ve şekerli yapılanına da "helle" denir. (Olsa da yesek)
    • Yalapşarp: Alelacele ve baştan savma.
    • Yarmança: Bir metre boyundaki bir ağacın ikiye veya dörde bölünmesiyle elde edilmiş odun.
    • Yeğlik: Hafif. (Yeğlemük)
    • Yen: Hayvanların memesi.
    • Yenlemek: Yüklü olan hayvanın doğuma yakın memelerinin büyümesi.
    • Yerük (çekmek): Aşerme.
    • Yesmük: Zayıf, çelimsiz.
    • Yontalamak: Yarı yarıya bitirmek.
    • Yörek: Beşikte çocuğu sarmaya yarayan kumaş.
    • Yumurta yeme: Düğünden sonra damadın erkek arkadaşlarıyla kız evini ziyarete gitmesi. Sofranın ilk yemeği yumurtadır.

    Yöresel Kelimeler [Z]

    • Zahra: Öğütülmek üzere çuvalanmış mısır. (Zahire)
    • Zeklenmek: Dalga geçmek, ti’ye almak.
    • Zıbıç (sıbıç): Bir şeyin tutmaya yarayan sapı.
    • Zırzıravuç: Bomboş, sapsade.
    • Zıylan: Dalsız budaksız.
    • Zumbuk: Yumruk.
    • Zukum: Kötü birşey. (Bkz: Andır, termaş.)

    kaynak : funduszeue.info

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası