hüseyin besli menzil / Günlerdir süren 'Menzil cemaati' tartışması alevleniyor!

Hüseyin Besli Menzil

hüseyin besli menzil

Odatv'de yer alan habere göre, Menzil tarikatı, Türkiye’de başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere birçok devlet kurumuna en yoğun olarak AKP döneminde girdi.

Gazeteci-Yazar Soner Yalçın, Recep Akdağ’ın Sağlık Bakanlığı koltuğuna oturtulmasında Menzil tarikatının etkili olduğunu yazmıştı.

Soner Yalçın 3 Ağustos 2016 tarihli yazısında “Sağlık Bakanlığında Menzil Cemaati örgütlenmesi var!” diyerek konuyu gündeme taşımıştı.

Öyle ki, Hüseyin Besli gibi Erdoğan'a yakın isimler bile devlet içinde örgütlü tarikattan şikayetçiydi.

Hüseyin Besli, Soner Yalçın’ın yazısından 3 ay sonra kaleme aldığı Akşam gazetesindeki köşesinde, “İsmini palazlandığı şehirden, Adıyaman/Menzil’den alan bir yapının özellikle bir bakanlığımızda neredeyse bütün pozisyonları kendi mensuplarıyla doldurmasına dikkat çekmek istedim” demişti.

Devlette FETÖ'nün boşalttığı koltuklara oturmaya çalıştığı iddia edilen Menzilcilerin sosyal medyada dikkat çeken görüntüleri yayımlandı.

Menzil paylaşımlarında bulunan “burcu burcu menzil” adlı hesap, Menzil tarikatı lideri ve beraberindekilere ait olduğunu ifade ettiği lüks araçlardan oluşan uzun konvoyun görüntülerini paylaştı.

İşte o görüntüler: 

(ODATV)

Kimdir bu Menzil Tarikatı?

AKP’nin Fetullah Gülen cemaatiyle kurduğu koalisyon kanlı bir kavga ile bitince “hüzünlü gurbetçi Hoca Efendi” terör örgütü lideri, cemaat ise FETÖ oluverdi. Lakin AKP, Fetullahçılarla yürüdüğü paralel yollar ayrılınca farklı tarikat ve cemaatlerin koluna girdi.

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Gülen Cemaati’nin kamudaki tasfiyelerinin ardından onların boşalttığı yerlere AKP’ye yakın cemaat ve tarikat üyelerinin yerleştirildiği kamuoyunun geniş kesimlerince dillendiriliyor. Yine, CHP Milletvekilerinin açıklamaları ve hazırladıkları raporlar pek çok tarikatın- cemaatin yeni dönemde güçlendiğine dair veri sunuyor.
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, Menzil tarikatının devlet kadrolarına yerleştirildiğine dair şu açıklamalarda bulunmuştu:
” Özellikle son 14 yıldır AKP iktidarına hakim olan, devlet kadrolarını cemaatlere terk etme politikası acı bir fatura ortaya çıkartmış ve ne yazık ki Cumhuriyetimiz ağır bedel ödemiştir. Darbeyi ‘Allah’ın lütfu’ olarak değerlendiren AKP iktidarı, başta Cumhuriyet’in kurucu değerleri ve toplumun farklı kesimlerini dışlayarak, ‘devleti yeni baştan kurma’ hayallerine dalmıştır.

Bilindiği üzere AKP iktidarının, iktidarda kalmak için işbirliği yaptığı tek cemaat ve tarikat Fetullah Gülen Cemaati değildir. Belki bu Cemaat ile çok fazla içli dışlı olmuş, iş yapmıştır ancak Türkiye’nin bilinen diğer tarikatları da bu dönemde, AKP iktidarı için ‘al gülüm ver gülüm’ dostluğu içinde etkinleşmiştir. Menzil tarikatı da bu yapılar arasında son dönemde en etkin olanlarındandır.”
CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ise, üç bakanlığın Menzil tarikatının elinde olduğunu söyleyerek, ” Emniyet mensupları tayin terfi alabilmek için Menzil’den referans alıyor. Şu anda İçişleri, Adalet, Sağlık Bakanlıkları Menzil tarikatının elinde.” açıklamasında bulundu.

AKP iktidarı, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında cemaat ve tarikatlara desteğini sürdürurken, Sağlık Bakanlığı’nın Menzil Tarikatı tarafından ele geçirildiğini AKP’li vekil de itiraf etti. AKP’li eski vekil ve Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli, köşe yazısında Menzil Tarikatı’nın Sağlık Bakanlığı’nda kadrolaştığını belirterek, yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Eğer, FETÖ’nün bugünkü güce erişmesinde ticaretle hemhal oluşunu, kontrolsüz para kazanmasını önemsiyorsak… Bugün aynı yöntemleri kullanan yapıların (tarikat/ vakıf) gelecekte aynı sonuca varmalarının kaçınılmaz olacağını söylemek için kahin olmak gerekmez. Dolayısıyla, misal olarak, ismini palazlandırdığı şehirden, Adıyaman- Menzil’den alan bir yapının özellikle bir Bakanlığımızda neredeyse bütün pozisyonları kendi mensuplarıyla doldurmasına dikkat çekmek istedim…”

Evet, Menzil tarikatını devlet içinde kadrolaşarak güç elde ettiğine dair açıklamalardan bir kısmı böyle. Bu açıklamalar bile durumun vehametini ortaya seriyor.
Peki, kimdir bu Menzil tarikatı? Ne zaman ve nerede kurulmuştur? Liderleri kimdir?

Menzil Cemaati, Nakşibendiye’ye bağlı olup Türkiye’deki cemaatler arasında en fazla mensubu olanlardandır. Menzil tarikatı, Muhammed Raşit Erol tarafından 1930 yılında kurulmuştur. Bugün liderleri Seyyid Abdulbaki Erol’dur. Adıyaman merkezli olup cemaat Ankara ve İstanbul’da da mevcuttur. Ekonomik gücü, mensuplarının işlettiği firmalardan kaynaklanmaktadır. Iki ana kola ayrılır: Adıyaman kolu ve Ankara kolu. Menzil tarikatının, İstanbul başta olmak üzere birçok şehirde örgütlenmesi mevcut.
” Menzil Tarikatı” denilen aslında Nakşibendi yoludur. (Tarikat yol demektir.)

Nakşibendiyye’nin Halid Bağdadi kolundan gelen bu yol, Adıyaman merkezli ve Menzil’de kurulduğu için bu şekilde adlandırılır. Babası Nakşibendi büyüklerinden biri olarak anılan Seyyid Abdulhakim El- Hüseyni’den icazet alan Seyyid Muhammed Raşid Erol zamanından başlayarak Türkiye’nin ve dünyanın pek çok yerinden gelen müritleriyle Menzil tarikatı bilinir hale gelmiştir.

Adıyaman’ın Menzil köyünde kurulan tarikat gerek Nakşibendilik gerek İmam Şafi (Şafilik mezhebinin kurucusu) fıkıh ve hadislerinin etkisi altındaki Kürt illerinde örgütlenmiştir. Nitekim asıl olarak Şafi Kürtlerin yaşadığı bölgelerde örgütlenmiştir.

12 Eylül’de hapishaneye atılan sonra afla serbest kalan bazı eski ülkücülerin de cemaate katılmalarıyla Menzilciler Orta Anadolu, Ege, Akdeniz, Marmara ve hatta Trakya bölgesinde de daha etkili olmaya başladılar. Özellikle Menzil Şeyhi Erol’un, Büyük Birlik Partisi lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve eski Maraş Ülkü Ocakları Başkanı Ökkeş Kenger Şendiller, Menzil tarikatının müritleriydiler. Ökkeş Şendiller, Maraş Katliamının baş sorumlularındandır.

Adını Adıyaman’ın bir köyü Menzil’den alan tarikat, Nakşibendiliğin bir koludur. Radyo istasyonları, TV kanalları, yayınevleri, dergileri bulunuyor. Hatta hastanesi bile var.
Google’a Emsey Hopital yazın bakın bakalım açılış törenini kim yapmış?

Tabii ki de Tayyip Erdoğan.

Emsey adı bana garip geldi. Ne demek bu diye araştırmaya başladım. “Emret Seydam” dan geldiğine, bu iki sözcüğün bileşiminden çıktığına dair söylentiler internet ortamında karşımıza çıkıyor. “Seyda”, Menzil Nakşibendi kurucusu olarak kaydedilen, Seyitlik (Peygamber soyundan gelme) atfına da sahip Şeyh Muhammed Raşid Erol’un lakabı, “Seyyid”in bir diğer telaffuz biçimi denebilir.

Menzil’in en fazla etkin olduğu kamu kurumları Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu ( SGK). Menzil Tarikatı’nın sağlık alanında yoğunlaşmasında önde gelen birçok tarikat mensubunun, doktor kökenli olmasından kaynaklandığı ifade ediliyor. Bunların başında, 2013 yılında hayatını kaybeden Menzil tarikatının önde gelen isimlerinden Dr. Ahmet Çağıl bulunuyor. Menzil tarikatının lideri Muhammed Raşit Erol ile yakın ilişkileri olan Ahmet Çağıl’ın 2013 yılındaki cenaze törenine dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın da katıldığı biliniyor. Recep Akdağ’ın Sağlık Bakanı olması sonrası yaşanan ‘müsteşar krizi’ninde Menzil tarikatı çerçevesinde gündeme gelen bir konu olduğu iddialardan bir diğeri.

AKP’nin yeni devleti cemaatler ve tarikatlar devleti. Fetullahçılar tasfiye edilirken pek bir şey değişmedi. Fetullahçılardan boşalan yerleri Menzil tarikatı doldurdu. Menzil tarikatı en kitlesel olanlarından. irili ufaklı birçok tarikat ve cemaat devlet içinde kadrolaştı ve kadrolaşmaya devam ediyor. Tüm bunların hamiliğini AKP yapıyor. Velhasıl kimsenin kandırıldığı yok. Her şey gönüllü oluyor. Çünkü gönüllerinde yatan menzil şeriattır.

Paylaş

Türkiye cemaat ve tarikatların geldikleri nokta ve geleceklerini tartışırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en yakın isimlerden Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli’den yeni bir çıkış geldi.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden başbakanlığı dönemine dek uzun yıllar danışmanlığını yapan ve Erdoğan’ın hayatını kitaplaştıran Hüseyin Besli, 2016 yılında yazdığı bir yazıyı yeniden yayımladı.

Besli, 2016’da “Bana ne? Demeden” başlıklı bir yazı yazmış ve Sağlık Bakanlığı’nın Menzil tarikatı tarafından ele geçirildiğini belirtmişti. Besli söz konusu yazısında “İsmini palazlandığı şehirden, Adıyaman/Menzil’den alan bir yapının özellikle bir bakanlığımızda neredeyse bütün pozisyonları kendi mensuplarıyla doldurmasına dikkat çekmek istedim” ifadelerini kullanmıştı.

Besli o yazısında “Kimse kendisini kandırmasın. Bundan 30 yıl, 10-15 yıl önce, bugün terörist ve hain olarak isimlendirdiğimiz FETÖ elemanları bizlerin kardeşi idi. Öyleyse, bugünden gelecek 10-15-20 yıla bakarak benzer bir tehlikeyle karşılaşmamak adına teyakkuz halinde olmalıyız. Eğer, FETÖ’nün bugünkü noktaya, devlete/bürokrasiye sızarak, devlet imkânlarını kullanarak geldiğine inanıyorsak… Bugün aynı yöntemleri kullanan yapıların (tarikat/vakıf) gelecekte aynı sonuca varmalarının kaçınılmaz olacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez” ifadelerini kullanmıştı.

ESKİ YAZISIYLA YENİ TARTIŞMAYA DAHİL OLDU

Hüseyin Besli’nin bu yazısına Menzilciler çok yoğun tepki göstermişlerdi. Besli bu tepkileri ardından “‘Bana ne? demeden’e devam sadedinde…” bir yazı kaleme almıştı. Akşam gazetesi yazarı Besli, bu yazısını, Türkiye cemaat ve tarikatları tartışırken yeniden yayımladı.

Besli’nin bugünkü yazısının tam hali şöyle:

Adnan Oktar ve etrafındakilerin tutuklanması üzerine, cemaat ve tarikatlarla ilgili tartışmaların alevlenmesi nedeniyle;

Meseleye açıklık getireceğine inandığımız, 17 Kasım 2016 tarihinde yayımlanan “‘Bana ne? demeden’e devam sadedinde…” başlıklı yazımızı bir kez daha yayımlamayı uygun gördük.

‘Bana ne? demeden’e devam sadedinde…’

1-Bir kez daha altını çizerek vurgulamalıyım ki; ben, hiçbir konunun uzmanı değilim.

Sadece meselesi ve derdi olan birisi olarak hadiselere bakıyorum.

Bu cümleden alarak; batın ile zahir arasındaki geçişkenliği ve ilişkileri bilimsel bir disiplin, gelişmiş bir dikkat ile anlatacak donanıma ve yetkinliğe sahip olmadığımın idrakinde birisi olarak;

Öteden beri, ilkesel olarak ve teorik düzlemde batıni/mistik/mesayanik yapılarla mesafeli durduğumu bir tarafa bırakarak;

Tarihsiz düşünce, fikir ve aksiyon olmayacağına dair inançla;

Bugün kendisini tarikat/cemaat şeklinde isimlendiren yapılarla geçmişteki bu yapılar arasındaki kimi farklara işaretle derdimi paylaşmak istiyorum.

2-Her şeyden önce dünkü tarikat şeyhleri, cemaat önderleri hayatı ve dini parçalamayan, cüz hakkındaki fikir ve kanaatlerini bütünden parçaya doğru gerçekleştirilen bir ameliye sonucu ortaya koyuyorlardı.

Dünkü tarikat şeyhleri, sadece tasavvufi bir tecrübeden geçen kişiler olmayıp, zamanının kelami-fıkhi-felsefi meseleleri muhataplarıyla tartışabilecek ve/veya bu sahadaki eserlere şerhler/haşiyeler yazacak donanımdaydı.

Dünkü tarikatlar müridan üzerinden oluşan gücünü kullanarak devletten ulufe istemediği gibi, çoğu kez kendiliğinden gelen hediyeleri dahi reddedebilen karakterdeydiler. (Bu durumun istisnası vuku bulduğunda da; itikatlarının ne olduğuna bakılmaksızın otorite tarafından sert bir şekilde müdahale görmüş, yok edilmişlerdir.)

Dünkü uygulamalara bakıldığında, aynı kola mensup olsalar da (mesela Nakşiliğin/Halidi kolu) farklı farklı mekânlarda bulunan dergâhlar arasında doğrudan/organik/hiyerarşik bir ilişki söz konusu olmamıştır. Her bir dergâh kendi bölgesindeki insanları irşat etmekle yetişmiş, o insanları kendi dışında daha büyük/daha güçlü/daha gelişmiş bir yapının elemanı haline getirmeye çalışmamıştır.

Popüler deyişle; ‘ortak bir network’e dâhil etmeye kalkışmamışlardır.

Yine dünkü uygulamalar göstermektedir ki; dergâhlar, tekkeler sadece kendi ihtiyaçlarına ve gidip gelenlerin iaşesine yetecek kadar toprak işlemiş, ürün yetiştirmişlerdir. Ticari faaliyetlerden ise zinhar uzak durmuşlardır. Hatta o kadar ki; “eline para değen şeyhin şeyhliği düşer” dendiği mütearifedendir.

Bugünkülerin ne olduğunu ise geçmişe bakarak her birimiz tek tek değerlendirebiliriz.

3-Gelelim güncele.

‘Bana ne? Demeden’ başlıklı yazıma daha çok sosyal medya denilen mecrada tepki gösterilmiş.

Bu bağlamda bir değerlendirme yapıldığında; ‘normal insan’ vasıflarına sahip, ama söylediklerimize katılmayanların göstermesi gereken tepki ikidir.

Bir: “Söylediklerin doğru değil. Hiçbir bakanlıkta böyle bir yoğunlaşma söz konusu değildir.”

İki: “Tamam; bir bakanlıkta senin söylediğin gibi bir yoğunlaşma vardır. Peki bunun ne mahsuru var?”

Bunları oturup ‘adam’ gibi tartışabilirdik. Ben kendi adıma söylemeliyim ki, bu tartışmalar sonucu yanlış yaptığım, hata içinde olduğum ortaya çıkarsa şayet, hiç yüksünmeden ve gücenmeden özür diler, helallik isterim.

Ama görüldüğü kadarıyla hiç böyle bir durum yok. Varsa yoksa sövgü, varsa yoksa hakaret.

Bu bile söylediklerimiz açısından manidar değil mi?

Bu bile bize, geçmişe dair bir şeyler hatırlatmıyor mu?

Ayrıca biz mezkur yazıda bakanlık ismi vermemiştik. Oysa sövenlerin neredeyse tamamı bir bakanlığın ismini vererek işe koyuluyorlar. Hatta içlerinde “Sayın Bakan’la kişisel problemin var herhalde. Onun için bunları yazdın” demeye getirenler bile var.

4-Bu vesileyle, son kez, tekrara düşmek pahasına:

Bizim hiç kimseyle kişisel husumetimiz yoktur. Daha doğrusu, olsa da kişisel husumetleri umumla paylaşmayız, yazı malzemesi yapmayız.

Sivil toplum alanında her türlü örgütlenmeye, dolayısıyla tarikat, cemaat yapılanmalarına da (velev ki itikadi olarak yanlışta olduklarına inanmış olsak bile) itirazımız olmadığı gibi, ancak desteğimiz olabilir.

İtirazımız; bu tür yapıların (ki bu yapılar sadece geçen yazıda zikrettiğimiz grupla da sınırlı değildir) devlette kadrolaşmaya gitmelerine, ticaret yapmalarına ve istismar ile para toplamalarınadır. Vesselam.”

Yazıyı Paylaş:

Günlerdir süren 'Menzil cemaati' tartışması alevleniyor!



Besli, Menzil cemaatinin, kamu kurumlarında FETÖ benzeri bir yayılmacılık sergilediğini belirterek, tedbir alınmasını istemişti.

 

Hüseyin Besli'nin bu iddiasına Menzil cemaatine muhabbet bağı ile bağlı çevrelerden çok sert tepkiler geldi.

 

Tartışma muhafazakar camiada günlerdir devam ederken, Yeni Şafak yazarı Serdar Tuncer'den konuyla ilgili yeni mesajlar geldi.

 

Bugün, "Tasavvuf Düşmanlarını Tanıma Kılavuzu" başlığını taşıyan bir yazı kaleme alan Serdar Tuncer,  Menzil cemaatini tehdit olarak gören, Hüseyin Besli'ye cevap niteliğinde. 

 

İşte Serdar Tuncer'n o köşe yazısı;

 

* Tasavvuf Düşmanlarını Tanıma Kılavuzu

 

FETÖ'nün ihaneti üzerinden diğer cemaat ve tarikatlara potansiyel tehlike muamelesi yaparak saldıran bir güruh var. Buldukları her mikrofondan, gördükleri her kameradan, tuttukları her köşeden tasavvuf ehline hunharca saldıran bu güruhu kabaca beş ayrı gruba ayırabiliriz.

 

1) Bilmeyenler

 

Bunlar en masum ve nispeten mazur olanlar. Konuya dair hiçbir bilgileri yok, ama sabit bir fikirleri vardır. Mevlana'ya, Yunus'a, Abdulkadir Geylani'ye laf söyletmezler ama tarikatlara verip veriştirirler. Zihinleri şöyle çalışır: FETÖ bir kişinin arkasından giden insanlardan oluşan bir yapıdır ve devleti ele geçirmeye çalışmıştır. Tarikatlar da bir kişi ve arkasından giden insanlardan oluşur, o zaman onlar da devleti ele geçirmek isteyebilirler. Bu kadar basit... 

Bunların karşısına çıkıp, yahu bir adam şarap içip cinayete teşebbüs etti diye, üzüm bağının önünden geçen her insana katil mi diyeceğiz deseniz, mesele bir kaç haftalığına kapanır. Çünkü, içinde üzüm, cinayet, katil, bağ, şarap, FETÖ, tarikat ve 'bir kaç hafta' geçen cümleyi muhakemelerinde bütünlemeleri bir kaç haftalarını alır. 

 

2) Radikal laikler

 

Bu arkadaşların dinle bütün ilişkileri Teşvikiye Camii'nin avlusundan ibarettir. Bir de eve gelen gündelikçi kadının başörtüsü. Dine ve dindara hayatın hiçbir alanında tahammülleri yoktur. Ezanın Türkçe okunduğu zamanlar benim içimde ne kadar kapanmaz ve büyük bir yaraysa, onların içinde o kadar büyük bir iftihar ve özlemdir. AK Partili yıllarda tamamen seküler endişelerle tutmak zorunda kaldıkları dilleri, 15 Temmuz'la birlikte çözülmüştür. Çünkü devletin her kademesinden Müslümanların ayıklanması gerektiğini yüksek perdeden söyleyebilmek için artık sağlam bir bahaneleri vardır. Üstelik dine olan düşmanlıklarından değil, devlete ve ulusa olan bağlılıklarından(!). Sevsinler sizi...

 

3) Tasavvuf münkirleri

 

Tefsir okumaz, sünneti küçümser, hadis-i şerifleri yok sayar, Kur'an 'apaçık bir kitaptır' bize yeter derler. Tasavvuf ehlini, bir zata kudsiyet atfedip onun etrafında halkalandıkları için şirkle itham ederler. 

 

Tefsir yazarlar, bize yetecek kitabın, nasıl yettiğini anlamamız için kitaplar yazarlar, etraflarında halkalanan insanlara 'Allah'la aranıza kimseyi koymayın' diye nasihatte bulunurlar. Bunlar bir başkasına müritlik etmeye karşıdırlar, esasında başkalarına mürşitlik etmekle alıp veremedikleri yoktur. Mürit olunmadan mürşit olunabilseydi kendilerine bir tekke kurmakta beis görmezlerdi. 

 

FETÖ ile tarikatlar arasındaki büyük farkı bu güruh içinde en iyi bunlar bilir. Buna rağmen, dün kıyıda köşede cılız sesle mırıldandıkları şeyleri bugün FETÖ bahanesiyle, çok seyredilen televizyonlarda bağırma fırsatı bulmuşlardır. Fırsatı kaçırmazlar. Mürşitlere laf ettikleri her programdan sonra müritlerinin artma, 'Bize Kur'an yeter' dedikleri her tartışmadan sonra kitaplarının satma ihtimalinin arttığını bilirler. 

 

4) Kripto Fetöcüler

 

Tehlikelidirler. Bunların niçin tarikat düşmanlığı yaptığını anlamak için biraz eskiye gitmek gerekir. Hezimetin öncesine yani, güya 'hizmet camiası' oldukları yıllara... Diğer bütün cemaat ve tarikatlara aleni tavırları vardı. Özellikle tasavvuf ehline buldukları her fırsatta zulmettiler. 

AK Parti ile ters düşmeye başladıkları zaman birden bire yurtlarına, okullarına tasavvuf büyüklerinin isimlerini vermeye başladılar. Hediyeler gönderdiler, biz kardeşiz mesajları verdiler. İhtiyaçları vardı zira. 

 

Başlarına gelecek muhtemel bir sıkıntıda kendileriyle birlikte iktidara karşı duracak cepheyi genişletmek istiyorlardı. Yahut Pensilvanya'dan gelecek halifeye karşı oluşacak cepheyi daraltıyorlardı. Olmadı, tutmadı. Bunların ne mal olduğunu bilen irfan mektepleri ya uzak durdu, yahut şerlerinden emin olmak için yaklaşıyormuş gibi yaptı, o kadar. 17 Aralık sonrası başlarına gelecek akıbeti iyice sezmeye başlayınca diğer cemaat ve tarikat ehline dönüp ikaz kılıflı tehditlerle 'sıra size de gelecek' demeye başladılar. 

 

Bugün, tasavvuf düşmanlığı yapan güruhun içindeki FETÖ kriptoları, bir yandan tarikat ve cemaatleri geleceğin FETÖ'sü diye takdim edip üzerlerindeki baskıyı artırmaya çalışırken, diğer yandan 'biz size dememiş miydik' diyerek mazlumluklarına (!) yancı bulmaya çalışıyorlar.

 

5) Recep Tayyip Erdoğan düşmanları

 

Hadisenin bam teli işte tam da burası. Çünkü hem tasavvuf düşmanı güruhun ilk dört sınıfına mensup kişiler var burada, hem de onların tamamen dışında başka heves ve hayalleri olan bambaşka kimseler. Mevzi geniş. 

 

Basit bir hesap yapıyorlar: AK Parti'ye oy veren, Reis'i sevip dua eden, mesele devlet ve millet olunca meydanları dolduran kitlenin en az yüzde yetmiş beşi ya bir tarikat ve cemaatin mensubu, ya müntesibi, yahut muhîbi, hiçbiri değilse bile, onlara kem söz söylenip yan bakılmasından rahatsız olan insanlar. 

 

Tarikat ve cemaatlerin mensupları arasında sıra bize de mi gelecek endişesinin büyüyüp yayılması, hesapta Tayyip Erdoğan'ın arkasında saf tutan işte bu kitlenin zayıflaması manasına geliyor ve bu adamların ekmeğine yağ sürüyor. Bunun için yüklendikçe yükleniyorlar. Motto belli: Yalnızlaştır, mağlup et!

 

En kapsamlı ve zekice çalışanlar bunlar. Yaptıklarıyla milyonlarca insanı tedirgin ediyorlar, FETÖ'ye destek oluyorlar, CHP'nin ağzına sakız veriyorlar, 'ya şimdi de yanılıyorsan' deyip Cumhurbaşkanının üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Bir taşla on kuş... 

 

Diyeceğim o ki; birisi çıkıp da safiyet ve berraklığı ondört asırla perçinli tasavvuf yolunu bu karanlık yapı ile herhangi bir şekilde mukayese etmeye kalkarsa kendinize şu soruyu sorun: Bu kişi bu beş sınıftan hangisine mensup, devlet, millet ve Reis'le derdi ne?

 

Bu kadar mı, bir altıncısı yok mu diyeceksiniz. Var ama ayrıca bir paragraf açmaya değer mi bilmem.

Radikal laik olmadığını bildiğimiz, kripto FETÖ'cü olmadığını tahmin ettiğimiz, tasavvuf münkiri olmayacak kadar akıllı olduğunu zannettiğimiz, eski dostluğun hatırına Reis'e düşmanlık etmeyeceğini umduğumuz, bir tek kişiden oluşan bir altıncı sınıf daha var.

 

Ona da kısaca Hüseyin Besli diyoruz. 

 

Not: Kendisi çıkıp tevazu gösterir 'benim için ayrıca bir başlık açmayın' diyecek olursa, nezaketen ve iltifaten 'bilmeyenler' grubuna dahil edilmesinde bir mahzur yoktur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir