baba beni anlasana pdf / Babam OkuLun En Çalışkanı. Toprak Işık - PDF Ücretsiz indirin

Baba Beni Anlasana Pdf

baba beni anlasana pdf

Baba Beni Anlasana

Baba Beni Anlasana E-Kitap Açıklaması

Doğa ya dost bir yaşam mümkün olabilir mi?

Toprak Işık'ın büyük beğeni toplayan "Fen ve Teknoloji" dizisinin ikinci kitabı Baba Beni Anlasana, madde ve değişim konuları üzerine ilham verici bir direniş hikâyesi anlatıyor genç okurlarına

Yıl boyunca okula gitmek yetmezmiş gibi, bir de yaz tatili süresince dershaneye gitmek Olacak şey değil! Ceren, uzun ve yorucu geçen bir eğitim-öğretim yılının getirdiği ruh haliyle hayatında bir takım değişiklikler yapmakta kararlı gibi görünüyor. Peki, ama nasıl?.. Ceren, çareyi kendi gibi isyankâr ruhlu babaannesi Kimya Nine'nin yanına kaçmakta buluyor. Kimya Nine emekli bir profesör. Bizimora adında, ekolojik bir köyde yaşıyor. Yıllar boyunca şehir hayatının getirdiği olumsuzluklardan bunalarak hem ruhsal hem de bedensel bir yeniden doğuş ihtiyacı hisseden Kimya Nine, bu köyde uzun zamandır düşünü kurduğu doğal yaşamın temellerini atıyor. Ceren'i böyle bir adım atmaya yüreklendiren asıl şey ise babaannesinin yıllar önce şehir hayatına karşı sergilediği bu başkaldırış ve girişimci ruh oluyor

Ceren, telaşlı babası Keşif Bey ve duygusal annesi Arzu Hanım'ın tüm ısrarlarına rağmen geri dönmüyor ve bir yolunu bulup Kimya Nine'nin yanında kalmayı başarıyor. Bizimora'da hayat şehirdekinden çok daha güzel, çok daha mutlu geçiyor. Ama tahmin edileceği üzere, şehrin hemen yanıbaşındaki böylesi bir doğal güzellik yüksek medeniyetin gözüne battıkça batıyor Plan hazır: Bizimora'yı yıkıp yerine rant elde edilecek yüksek konutlu bir site projesi hayata geçirmek.

Peki, on yıl boyunca dişiyle tırnağıyla, hiç dur durak bilmeden Bizimora'yı güzelleştirmek için çırpınıp duran Kimya Nine, böyle bir şeye müsaade eder mi dersiniz? Tabii ki hayır! Pes etmek yok! İdealist Kimya Nine'nin idealist torunu Ceren, Başkan'ın oğlu Doruk ve köyün iki sakini Nuh ile eşi Zeynep'i de yanına alarak akıllara durgunluk verecek bir direniş sergiliyor. Üstelik karşılarına çıkan pek çok tatsız tesadüfe rağmen

Çoğunluğu çocuklardan oluşan bir avuç insan topluluğunun gösterdiği bu büyük dayanışma ve mücadele, hayatta karşımıza ne çıkara çıksın umudumuzu asla yitirmememiz gerektiğini bize bir kez daha anımsatıyor. Baba Beni Anlasana, doğa ile dost bir yaşamın mümkün olabilirliğini sorgularken, aynı zamanda böyle bir yaşam biçiminin kaçınılmaz olduğunu da vurgulamaktan geri kalmıyor

Toprak Işık'ın büyük bir titizlikle, 4. 5. ve 6. sınıf fen ve teknoloji ders konularını roman kurgusu içerisinde sunduğu bu keyifli dizi, türünün en iyi örneklerinden biri olarak selamlıyor okurlarını.

(Tanıtım Bülteninden)

  • &#;r&#;n Adı Baba Beni Anlasana
  • Toprak Işık
  • Barkod

Baba Beni Anlasana

Bilmem burada daha önce söz etmiş miydik; bizim Yıldıray&#;la İstanbul&#;dan göçme gibi bir hayalimiz var. Hayal de demeyelim de, amacımız, böyle bir orta vadeli planımız var. İstanbul&#;u artık sevmiyoruz. Her gün balkonumuza gelen kumruları, serçeleri, sokakta kavga eden kedileri ya da sahildeki dut ağacımızı sevsek de; vapura binip martılara ekmek atmaktan hiç bıkmasak da; bisikletle bu deli kentin sokaklarında dolanırken papağanların peşine takılsak da; Adalar&#;a her gittiğimizde “Oh iyi ki burası var, daha sık gelmeliyiz!” desek de&#; Burayı artık sevmiyoruz. İstanbul bizi boğuyor. Var olan üç beş parça yeşil alanını bile katleden bir kentin (kişi başına düşen yeşil alan miktarı 1,3 metrekare olan bir kentin) nesi sevilir ki zaten?

Amacımız Ege&#;de bir yerlere sığınmak. Bir iki yer de var aklımızda; biraz gezip dolaştık zamanında. İş daha da ciddiye bindiğinde son kararımız neresiyse gidip daha kapsamlı bir saha araştırması yapacağız. Dediğim gibi, işin bu kısmı hayal değil, amaç. Ama bunu gerçekleştirdiğimiz zaman neler yaparız diye düşününce hayaller devreye giriyor. Bir kere şöyle güzel bir bahçe hayal ediyoruz. Bir köşesinde enginar falan yetiştireceğimiz, kapısının üzeri hanımeli kaplı bir bahçe. Kediler, keçiler, belki kazlar&#; Neden olmasın? Ben bahçede yer olsa da bir köşesine minik bir seramik atölyesi kursam diye hayal ediyorum. Yıldıray, Roald Dahl&#;ınki gibi bir yazma kulübesi düşlüyor. Ben dağda bir ev istiyorum; Yıldıray deniz kıyısına yakın olsun diyor. Dağ ya da deniz, her ikimiz için de etrafı keşfe çıkarken bisiklet tepesinde olmak esas&#;

Üf nasıl da hayale daldım bir anda! Yapılmayacak şey mi ama? Elbette günün birinde bir şeyler olacak. Toprak Işık&#;ın son kitabı “Baba Beni Anlasana”yı okurken, kitabın kahramanlarından Kimya Nine&#;nin hayallerini nasıl gerçekleştirip bunlara sıkı sıkı sarıldığını izlerken “Evet,” dedim, “neden olmasın, elbet bir gün bir şeyler olacak!”

Doruk ve Ceren, okulları yaz tatiline girdiği halde dersaneye gitmek zorunda olan çok yakın iki arkadaştır. Sonunda Ceren isyan bayrağını çeker ve evi terk edip babaannesi Kimya Nine&#;nin yanına taşınır. Onunla bir türlü uzlaşmayı beceremeyen babası küplere binse de Ceren&#;i dönmeye ikna edemez. Sonunda bir orta yol bulurlar. Babası her hafta gelecek ve Ceren&#;e Fen ve Teknoloji kitabından üç soru soracaktır. Ceren soruları bildiği sürece babaannesinin evinde kalmaya devam edecektir.

Doruk&#;un aile yaşantısı ise bambaşkadır. Tam bir bilgisayar oyunları tutkunu olan Doruk&#;un bir dediği iki edilmez. Doruk, belediye başkanı olan babanın en zayıf noktasıdır.

Kimya Nine&#;ye gelince&#; Kimya Nine bundan yıllar yıllar önce bir hayalin peşinden gitmiş ve Bizimora adlı ekolojik yerleşimin temellerini atmıştır. Oğlu bu girişimde annesine destek olmak bir yana, her fırsatta onu bu “boş hayalden” vazgeçirmeye uğraşan biridir. Bir zamanlar öğrencisi olan belediye başkanı ise zaman içinde çok farklı bir yolda ilerlemiştir. Fakat günün birinde Bizimora&#;nın yerine daha kârlı bir yatırım yapılabileceğini fark eden Başkan&#;ın yolu Kimya Nine ile yeniden kesişir.

“Baba Beni Anlasana”, Toprak Işık&#;ın daha önce yazdığı “Babam Okulun En Çalışkanı” adlı kitapta olduğu gibi fen ve teknoloji dersini esas alıyor. Bir önceki kitapta “Canlılar ve Hayat” konusunu öyküsüne yediren Işık, bu kez kendine konu olarak “Madde ve Değişim”i seçmiş. Kitabın başında yazan nota göre, yazar fen ve teknoloji dizisine “Fiziksel Olaylar” ve “Dünya ve Evren” konularıyla devam edecekmiş. “Babam Okulun En Çalışkanı” hakkında yazdığım yazıda da dediğim gibi, bilgiyi aktarmanın pek çok yolu var. Toprak Işık bilgiyi bir romana usul usul yedirerek aktarmayı tercih ediyor. Böylece ortaya hem keyifli bir öykü çıkıyor, hem de bilgileri ağır ağır, yorulmadan hazmediyoruz.

Kitap, satırları arasına gizlenmiş fen bilgisi dışında, çok önemli bir konuya daha değiniyor: Sürdürülebilir yaşam. Bizimora&#;da sunulan yaşam modeli, bugün hâlâ ihmal ettiğimiz, yok saydığımız, ciddiye almadığımız ama asıl olması gereken yaşam biçimi. Ekolojik, çevreye duyarlı, çevreyle uzlaşarak yaşanan yeşil bir yaşam modeli sürüyor Bizimora&#;da. Besinlerini tamamen doğal yollarla yetiştirildiği, elektiriğin su ve güneş ile üretildiği, her şeyin dönüştürüldüğü, doğaya saygı duyulan bir yer Bizimora.

“Hayatta tek bir amaç vardır: insan gibi yaşamak. Biz de burada insan gibi yaşamaya çalışıyoruz.” (Kimya Nine)

Ne yazık ki ideal olanın bunun tam tersi olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Üç karış yeşilliğe göz diken, onlarca katlı apartmanlarda yaşamanın “medeniyet” kabul edildiği, ranttan gözü dönmüş insanların ortada cirit attığı, giderek görgüsüzleşen ve topraktan, doğadan son sürat uzaklaşan bir toplum olduk. Bunu savunan, destekleyen yöneticiler de cabası&#; Doruk&#;un babası tam da böyle bir adam işte.

“Şehir kurmak sadece bina dikmek değildir. Sadece içi güzel daireler yapmak da değildir. Şehir yaşayan bir organizmadır. Dünya da öyle&#;”  (Kimya Nine)

Kitapta ayrıca ebeveyn-çocuk çatışması da birkaç boyutta öne çıkıyor. Ceren ve babası Keşif Bey&#;in çatışması, Doruk&#;la babasının çatışması ve Keşif ile Kimya&#;nın çatışması. Onlar uzlaşma yolu ararken, bize de üzerine düşünülecek çok sayıda ilişki modeli sunuluyor.

“Baba Beni Anlasana” içinde yaşadığımız dünyadan alınmış güzel bir kesit. Bizimora ya da Kimya Nine birer kurgu ögesi olabilir. Ama yaşadığımız dünya gerçek. Yaşadığımız dünyaya yaptıklarımız da. Bunu çocuklara ne kadar erken anlatırsak, onların gözünü ne kadar erken açarsak o kadar yol katederiz.

Ormanı ayağımızın dibine getirmeyi vaat eden müteahhitlere selam olsun!

Baba Beni Anlasana
Yazan: Toprak Işık
Resimleyen: Doğan Gençsoy
Yaş grubu: 9+
Tudem, , karton kapak, sayfa
ISBN:

About author

BANU

Dolap Kapağı Banu, MSGSÜ'nde Sanat Tarihi okuyup akademik hayatın kıyısından döndü ve kendini televizyonda çeşitli kültür-sanat ve çocuk programları için metin yazarlığı ve senaristlik yaparken buldu. Çocuk kitapları okumayı ve çocuklar için yazmayı, bisiklete binmeyi, seramik yapmayı, origami sanatını ve kâğıt kesip yapıştırmayı seviyor. Bir süredir zamanının çoğunu Cincüce Bobin Hizmetleri isimli seramik ve kâğıt atölyesinde geçiriyor.

1 Courtney Milan - Anlasana Sevgili okuyucu, Çocukluk anılarımdan kalan en güzel anlardan birinin, sabahlan erkenden kalkıp kız kardeşimle oynamak olduğunu hatırlıyorum. Erkek ya da kız kardeşleri olanlar buradaki asıl amacın ne olduğunu daha kolay tahmin edebilirler; onunla kıyasıya bir dövüşe girişmek. Ben de aynı şeyi kız kardeşimle yapardım ve o hep kazanırdı. Ailesini benim kadar çok seven başka biri olamazdı. Bana utanç veren tüm sırlarımı bilirler ve başkaları için hiçbir anlam ifade etmeyen birkaç kısa kelimeyle beni güldürmeyi başarırlardı. Ancak beni tanıyan herkes gibi beni neyin sinirlendirdiğini de bilirlerdi - hepsini.

2 Ash Turner ı yazmaya başladığım zaman, onun her şeyin üstesinden gelebilen iyi bir adam olacağını biliyordum - kendine büyük bir servet ve güvenli bir gelecek inşa edecekti ama bunu hem âşık olduğu kadını baştan çıkararak, hem de bir çiftliğin sorunlarını çözüp yöneterek yapacaktı. Ancak Ash gibi bir kahraman, üstesinden onun bile gelmekte zorlanabileceği bir meydan okumaya ihtiyaç duyardı. Bu yüzden Ash e erkek kardeşler verdim. Kardeşleri onun geçmişteki gücünü bilen ve yine de ona gülebilen kişiler. Ve Ash kardeşlerini düşündüğünde, onlar için asla yeterince iyi olamayacağını biliyor. Aile, Ash in en büyük gücü ve en büyük zaafı. Kardeşleri için her şeyi yapar ve Margaret Dalrymple yakında onun bu uğurda ne kadar kalpsiz olabileceğini görecek. Turner larla tanışacağınız için çok heyecanlıyım ve umarım siz de benim yazmaktan keyif aldığım gibi onların hikâyesini okumaktan keyif alırsınız. Courtney BİRİNCİ BÖLÜM Somerset, i Bu ona kendini fetih yapmış bir kahraman gibi hissettirmişti. Ash Turner -eskiden sadece Bay Turner dı ama şimdi, kaderi İngiltere Parlamentosu nun elinde olan, geleceğin Parford Dükü ydü- atının üstündeyken tepeye ulaştı. Önünde uzanan, kendisine miras kalacak topraklara baktı. Atının durduğu kireç taşlarıyla kaplı tepenin kavisli yolları, çevresindeki taş duvar ve çitlerle sarılmıştı. Yazın en sıcak ve bereketli dönemiydi ve elma ağaçları, inişli çıkışlı yemyeşil arazide kırmızı kümeler oluşturuyordu. Yolun kenarında küçük bir kulübe vardı. Önlerinden geçtikleri sırada gözlerini dikip ona merakla bakan çocukların heyecanlı fısıldaştıklarını duymuştu. Böyle merakla bakılmasına son birkaç aydır alışmıştı. Arkasından gelen erkek kardeşinin atı toprağı döverek durdu. İnsana diğerlerinden üstün olduğunu hissettiren 7 bu zirveden aşağı baktıklarında Parford Malikânesi ni görebiliyorlardı. Dört kattan ve balkon şeklindeki beş yan çıkıntıdan oluşan bir yapıydı, pencereleri güneş ışığıyla parlıyordu. Kuşkusuz biri onun gelişini gözlemesi için bir hizmetkârı görevlendirmiş olmalıydı. Birkaç dakika içinde bütün hizmetkârlar ön merdivenlerden inip, yeni efendileri olacak olan adamı selamlamak üzere dikkatle sıralanacaklardı. Düklüğü çalarak ele geçirmiş olan adamı. Ash in yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. Bir kere varis oldu mu kimse bunu görmezden gelemezdi. Bunu yapmak zorunda değilsin. Bu sözler arkasından gelmişti. Konuşan kardeşinden başkası değildi.

3 Ash atının eyeri üzerinde döndü. Mark ın yüzü ileriye dönüktü, şaşkın bir ifadeyle aşağıdaki malikâneye bakıyordu. Sanki yaşlanmış, birdenbire sakallı bir bilgeye dönüşmüş ama yine de sorumsuz bir oğlan çocuğu gibi görünmeye devam ediyordu. Bu doğru değil. Ash, esen rüzgâr yüzünden Mark ın sesini zorlukla duyabilmişti. Mark ondan yedi yaş küçüktü ve bu yüzden genelde insanlar onu nadiren yetişkin olarak değerlendirirlerdi. Mark ın hayatı boyunca deneyimlediği üzere, her zaman koruduğu can acıtıcı bir nezakete sahipti. Fiziksel olarak Ash in tam zıddıydı - sarışındı, oysa Ash in saçları koyu renkti; Mark ince ve uzundu, oysa Ash in omuzları yıllardır çalışmaktan oldukça genişti. Ama en önemlisi Mark oldukça duygulu ve ince düşünen biriydi, oysa Ash daha ilk bakışta kirli işlerin adamı olduğunu belli ederdi. Belki 8 de bu yüzden bu zafer anının ahlaki olup olmadığını düşünmek istediği son şeydi. Ash başını salladı. Benden yazın son haftalarını geçirebileceğin bir kır evi bulmamı istemiştin, burada huzur dolu günler geçirebilirsin. Kollarını iki yana açıp, avuç içlerini havaya kaldırdı. İşte, tam karşında duruyor. Vadinin aşağısındaki malikânenin ön kapısına çıkan geniş merdivenler boyunca hizmetçiler birbirlerini itip kakarak rütbelerine göre sıralanıyorlardı. Mark, sanki bu ihtişam ve zenginlik onu hiç ilgilendir-miyormuş gibi omzunu silkti. Shepton Mallet taki ev de olurdu. Ash kendini midesine yumruk yemiş gibi hissetti. Shepton Mallet a geri dönmeyeceksin. Oraya asla geri dönmeyeceksin. Seni Market Cross un orta yerinde bir tekmeyle faytondan aşağı atacağımı ve yazı geçirmen için ortadan yok olmana izin vereceğimi mi sanıyordun? Mark gözlerini önünde uzanan manzaradan alıp, Ash in gözlerine dikti. Ash kabul etmelisin ki bu, senin yüksek standartlarına göre bile biraz fazla. Benim iyi bir dük olamayacağımı mı düşünüyorsun? Yoksa yazı böylesine güzel bir malikânede geçirmemizi mi onaylamıyorsun? Mark başını iki yana salladı. Benim buna ihtiyacım yok. Bizim buna ihtiyacımız yok. Ama Ash in ihtiyacı vardı. Kardeşinin yokluk ve yoksunluk içinde geçirdiği çocukluk yıllarının her anını telafi etmek istiyordu. Hiçbir zaman katılamadıkları mükellef akşam yemeklerinin zevkini ona yaşatmak, ayakkabısız geçen kışlarda hiçbir zaman alamadığı ayakkabılardan bin- 9 lercesini onun için satın almak istiyordu. Mutluluklarının garantisi olacak bu serveti elde edebilmek için hayatını riske atmıştı. Artık sıra onlara gelmişti, böylece bir anlamda kendilerini tatmin etmiş olacaklardı. Mark ın sorduğu soruyla daldığı derin düşüncelerinden sıyrıldı.

4 Shepton Mallet huzur dolu bir yerdi, dedi Mark, şimdiden orayı özlemişti. Shepton Mallet ta hayat yok. Ash bunu söyledikten sonra atının dizginlerini kavradı ve yavaşça aşağı malikâneye doğru inmeye başladı. Mark onu takip etmesi için kısrağını hafifçe dürttü. Hiçbir zaman doğru düşünemedin, dedi Ash, omzu üzerinden ona bakarak. Richard ve Edmund Dalrymp-le artık varis olamazlar, sense dördüncü kuşaktan dükün varisisin. Bu da çok fazla üstünlüğe sahip olmak demek. Geçen yılki hareketlerini böyle mi tanımlıyorsun? Asla varis olamazlar demek. Ash onun bu çıkışını umursamadı. Gençsin. Yakışıklısın. Somerset te düklüğe sadece bir kol boyu uzaklıkta olan genç bir adama yakın olmak için can atacak çok sayıda güzel sütçü kız olduğundan eminim. Mark malikânenin giriş kapısına gelmeden birkaç metre uzaklıkta atını durdurdu. Ash bu gecikmeden dolayı biraz tedirginlik hissetti ama o da durdu. Anlat, dedi Mark. Dalrymple lere ne yaptığını bana anlat. Bu iş başladığından beri onlar hakkında imalarda bulunup duruyorsun. Eğer bana gerçeği söyleyecek cesareti kendinde bulamıyorsan, kesinlikle yapmaman gereken bir şeyi yapmış olmalısın. 10 Tanrı aşkına. Sanki onları öldürmüşüm gibi davranıyorsun. Ama Mark, Ash e bakmaya devam etti, mavi gözleri derindi. Kardeşi, güneşin altında parlayan sarı saçlarıyla kılıcını çekip, cennetin sonsuza kadar ona yasaklanmış olduğunu duyuracak olsa, bu Ash için sürpriz olmazdı. Anlat, diye tekrarladı Mark. Ash kardeşinin şimdiye dek ondan çok az şey istediğini hatırladı. Oysa Mark ın istediği her şeyi yapardı, istediği ne varsa. Pekâlâ. Kardeşinin gözlerinin içine baktı. Kilise mahkemesine sunmadan önce Parford Dükü nün ilk evliliğine dair önemli bir kanıt getirdim ve böylece onun ikinci evliliğinin yasal olmadığı, aynı anda iki kişiyle birden evli olduğu kanıtlandı. Dolayısıyla bu evlilikten olma çocukları gayri meşru ilan edildi ve varis olmaları imkânsız hale geldi. Bu durumda dükün uzun yıllardır nefret ettiği, iki kez reddettiği beşinci kuzeni de yasal varisi konumuna sahip oldu. Bu kişi de ben oluyorum. Ash tekrar atını dürttü. Kısacası Dalrymple lere, bunca yıldır babalarının ne haltlar karıştırdığı hususunda gerçeği anlatmaktan başka bir şey yapmadım. Ve bunu açıkladığından dolayı özür de dilememişti. Mark homurdanıp tekrar atına dokundu. Ve bunu yapmak zorunda değildin. Ama yapmıştı. Ash gelecekten haber vermek ya da kehanette bulunmak gibi ash astarı olmayan sözlere pek inanmazdı ama bazen güçlü önsezileri yüzünden, inandığı olmuştu. Bu konuda yapılabilecek en isabetli tanım, hayvansal bir içgüdüye sahip olduğu şeklinde ifade edi- 11

5 lebilirdi. Sanki içinin derinliklerinde sürekli onu uyaran vahşi bir hayvan gömülüydü, bu insani zekâ ya da yıllarca süren eğitimle ulaşılabilecek bir şey değildi. Parford hakkındaki gerçeği keşfettiğinde, kafasında ne yapacağına dair hemen bir şimşek çakmıştı: Eğer bir Parford olursam, sonunda kardeşlerimi kendileri için inşa ettikleri hapishaneden kurtarabilirim. Bu yüzden mirastan men edilen Dalrymple ler onun hiç umrunda olmamıştı. Tabii Richard ve Edmund ın kardeşlerine yaptıklarını da unutmamıştı. Bu durumda onların kaybı için oturup gözyaşı dökemeyecekti. Hizmetkârlar bir araya toplanma işini tamamlamışlardı ve Ash atını o tarafa doğru yönelttiğinde, hepsi pür dikkat kesildi. Gözlerini ayırmadan sadece nazikçe tek bir yöne bakmaları ve ciddi duruşlarından iyi eğitilmiş oldukları anlaşılıyordu. Görünüşe göre malikânenin eski sahibinin onlar üzerinde uyguladığı baskıdan şikâyet etmeyecek kadar sorumluluklarının bilincindeydiler. Çok yakında Ash i de seveceklerdi. Bu hep böyle olmuştu. Kim bilir? dedi sessizce. Belki de bu hizmetçi kızlardan birini gözüne kestirirsin. Onların arasından birini seçebilirsin. Mark ona muzip bir ifadeyle baktı. Şeytan benden uzak dur, diyerek başını iki yana salladı. Ash atını durdurup üzerinden yavaşça indi. Karşısında yükselen malikâne Ash in hatırladığından daha küçük görünüyordu, bal sarısı rengindeki taş duvarları, kasvetli ve sıkıcı değildi. Yıllardır Ash in kafasında ulaşılamaz olarak yer etmiş olan muazzam yapıyla yakından uzaktan alaka- 12 sı yoktu. Şimdi onun sadece bir ev olduğunu görüyordu. Büyük bir evdi, evet ama karanlık, o hep hatırladığı insanı tehdit eden bina bu değildi. Hizmetkârlar acılı bir duruşla sıraya dizilmişlerdi. Ash onlara bir bakış attı. Hizmetkârlar yaklaşık yüz kişi kadardı ve hepsi gri renkte giyinmişlerdi. Onları gördüğü anda mümkün olduğunca ciddi olması gerektiğini hissetti. Bu insanlar artık onun sorumluluğu altındaydı - ya da çok yakında olacaklardı, dük öbür dünyaya göç ettiğinde onun görevi başlayacaktı. Artık bu zenginlik onun istekleri doğrultusunda yönetilecek ve bir zamanlar Parford a ait olan bu yerde onun borusu ötecekti. Bu ağır bir sorumluluktu. O ihtiyar piçten çok daha iyi içler yapacağım. Bu kendi kendine verdiği bir söz hatta bir yemindi, binaya baktı. Döndü, ona doğru yaklaşan baş uşağı selamladı. Tam o sırada onu gördü. Merdivenlerin son sırasında duruyordu, hemen yanındaki hizmetkârdan birkaç adım geride kalmayı tercih etmişti. Başını dimdik havada tutuyordu. Sanki tüm evren o ana kadar susmuş gibi rüzgâr bir anda yeniden esmeye başladı. Kadın gözünü ayırmadan ona bakıyordu ve Ash o an göğsünde mağara gibi derin bir oyuk açıldığını hissetti.

6 Hayatında daha önce böyle bir kadın görmemişti. Görmüş olsaydı, ona bu hissi yaşatan birini anımsardı ve bunu tüm dürüstlüğüyle itiraf ederdi. Genç kadın koyu renk saçlarını sımsıkı bağlamış ve beyaz dantel bonesinin altına gizlemiş olmasına rağmen çok güzeldi ama Ash in ilgisini çeken onun güzelliği değildi. Ash bugüne dek ye- 13 terince fazla sayıda güzel kadınla birlikte olmuştu. Belki onu çeken gözleriydi, kısık ve çelik gibi bakıyorlardı, sanki bu dünyada tüm kötülüklerin kaynağı oymuş gibi üzerine odaklanmışlardı. Belki de çenesiydi, o kadar sert ve boyun eğmez bir duruşu vardı ve o kadar kararlıydı ki çevresindeki tüm yüzleri kararsız ve kişiliksiz kılan bir ayna gibiydi. Ondaki bu şey her neyse, Ash i fena halde çarpmış durumdaydı. Ona, uyumsuz bir orkestradaki kakofoninin bir anda sihirli değnek değmişçesine düzelmesini anımsatıyordu. Her şeydi. Hiçbir şeydi, içgüdüsel ve hayvani bir histi ve uzanıp Ash i tam boğazından kavramıştı. Ash daha önce içgüdülerini hiç yok saymamıştı - bir kez bile. Baş uşak ona doğru yaklaştığında zorlukla yutkundu. Son sıradaki kadın, dedi kardeşine fısıldayarak, sağdan üçüncü. O benim, ona göre. Kardeşi ona kaşlarını çatarak baktı ve Ash bir anda onu ateşleyen bu acayip duygudan kurtulmaya çalışıp zorlukla yutkunurken, malikânenin baş uşağı başını eğip onları selamlayarak kendini tanıttı. Ash derin bir nefes alıp adama odaklandı. Bay- yani ben Uşak duraksadı, Ash e nasıl hitap etmesi gerektiğini bilmiyordu. Dük hâlâ hayattaydı ve Ash şu an onun uzaktan bir kuzeni olsa da henüz bir unvanı yoktu. Ancak düklüğün varisi olduğu biliniyordu. Ash adamın gözlerinden dikkatli bir hesaplama yaptığını okuyabiliyordu: Acaba gelecekte efendisi olacak bu adama karşı koymak gibi bir riski göze almalı mıydı yoksa uygulanması gereken formalitelere sıkı sıkıya bağlı mı kalmalıydı? 14 Ash gülümsedi. Sadece Bay Turner demeniz yeterli. Bana nasıl hitap edeceğiniz hususunda endişelenmenize gerek yok. Ben kim olduğunu gayet iyi biliyorum. Uşak başını sallayarak onu doğrularken yüzündeki gerginlik kaybolmuş, rahatlamıştı. Bay Turner, size hemen evi gezdireyim mi yoksa daha önce kardeşinizle birlikte serinletecek bir şeyler mi içmek istersiniz? Ash in gözleri arka sıradaki kadını aradı. Bakışları bir anda onunkilerle karşılaştı, yüzünde amansız bir ifade vardı ve bu bakış Ash in derinden ürpermesine neden oldu. Şu an hissettiği şehvetli bir duygu değildi ama bir özlemin habercisiydi, sanki bir anda esmeye başlayan rüzgâr kulağına şunu fısıldıyordu: Onu. Onu seç.

7 İyi şanslar, diye mırıldandı Mark. Ancak senden aynı derecede hoşlandığını sanmıyorum. Ash kararlılıkla çenesini kaldırarak ona sırıttı. Bir şey içmek istemiyoruz, dedi Ash yüksek sesle. Dinlenmek de istemiyoruz. Her şeyi bilmek istiyorum ve mümkün olduğunca detaylı bir şekilde. Parford ile de konuşmam gerekiyor. Bu yüzden vakit kaybetmesem iyi olacak. Son kez kadına doğru bir bakış attı ve kardeşine doğru döndü. Meydan okunmasına bayılırım. Taş basamakların en tepesinde duran Anna Margaret Dalrymple için atları üstünde buraya gelen iki genç adam hiçbir şey ifade etmiyordu. Ama geleceği adına çok şey ifade ettiklerini iyi biliyordu. Ash Turner tahmin ettiğinden de uzun boylu ve gençti. Onun kıymetli taşlarla süslü sekiz atın çektiği özel bir faytonla geleceğini düşünmüştü Hindistan da zengin ol- 15 muş sonradan görme bir Avrupalı olarak, onun şanına uygun, gülünç derecede kadınsı bir gösteriş merakına sahip, abartı düşkünü biri olduğunu tahmin ediyordu. Ondan her şeyini çalmış olan adam kambur, kel kafalı, küstahlık derecesinde arsız ve yüzünde sürekli küçümseyen, kibirden başka ifade olmayan bir yaratık olmalı, diye düşünmüştü. Ama bu adam atının üzerinde rahat ve huzurlu bir şekilde oturuyordu, iyi bir biniciydi ve Margaret şu ana kadar onun üzerinde göze hoş görünmeyen, abartılı tek bir değerli taş bile görmemişti. Kahretsin. Bay Turner yavaşça atını ileri doğru sürdü, hizmetkârlar -kendi adamları olarak bilmeye alışık olduğu kişileri şimdi hizmetçi olarak düşünmek onun için oldukça zordu- gerildi. Bunda hayret edilecek bir şey yoktu. Bu adam bir takım oyunlarla varislik hakkını elde etmişti. Eğer ağabeyi onların Parford Dükü nün gayri meşru çocukları olduğuna dair İngiltere Parlamentosu tarafından onanan kararı iptal ettirmeyi başaramazsa, Bay Turner yeni dük olacaktı. Ve babası öldüğünde, Margaret kendini evsiz barksız bir piç olarak bulacaktı. Adamın atından sakince inip dizginleri seyise uzatışını seyretti. Baş uşakla konuştuğu sırada garip bir hisse kapılıp birden tedirgin oldu, onun yürürken ayaklarını sürüdüğünü ve iki yanında sarkıttığı ellerini belli belirsiz ovuşturduğunu fark etti. Bu nasıl bir adamdı? Adamın bakışları hizmetkârlar üzerinde dolaştı, sert ve acımasızdı. Sonra bir an bakışları Margaret in üzerine odaklandı. Margaret üzerindeki gri renkteki biçimsiz hiz- 16 metçi giysileri içinde ve aşağı tabakaya ait olduğunu gösteren bonesinin altına gizlediği saçlarıyla, onun için hiçbir şey ifade etmeyen biri görünümde

8 olmayı tercih etmişti. Ancak adam sanki hep ona bakıyordu, gözlerini üzerine dikmişti, adeta onun geçirdiği acı dolu aylar boyunca yaşadığı her günü biliyor gibiydi. Sanki bir zamanlar buranın yegâne sahibesiyken şimdi sıradan bir kadın olduğunu görebiliyordu. Kalbi hızla çarpmaya başladı. İçine gizlendiği bu giysiyle görünmez olmayı planlamıştı. Derken adam, kalabalık hizmetkâr grubunu teftiş etmesinin ardından birden bakışlarını kaldırıp yukarı baktı ve onun bulunduğu tarafa doğru yöneldi. Margaret yanındaki hizmetkârların nefeslerini tuttuklarını duyabiliyordu. İçinden adamın onlara alçakça laflar etmesini diledi, böy-lece hepsi ondan nefret edecekti. Ama adam gülümsedi. Rahat ve sıradan bir yüz ifadesi takınmıştı, Margaret onun bu şekilde iyi ve neşeli bir görüntü çizmesinden rahatsız oldu. Adam kalın deriden yapılmış binici eldivenlerini çıkartıp onlara döndü. Burası, dedi sesi mümkün olduğunca sakindi, harika görünüyor. Parford Malikânesi nin İngiltere nin en iyi hizmetkâr ekibine emanet edildiğini söyleyebilirim. Margaret bu sözlerin hizmetkârlar arasında neşeli bir esinti gibi dolaştığını görebiliyordu. Ne kadar kurnazca bir sırt sıvazlamaydı; böylece bütün kısılmış gözler rahatladı, kasılan eller gevşedi. Adam ondan bir kez daha bir şeyler çalmıştı. Bu kez de ona ailesinden yadigâr kalan adamlarının güvenini ve desteğini çalmıştı. 17 Bay Turner bu yapmacık tavırlarıyla aslında ne kadar zalim biri olduğunu gizlemeye çalışıyordu. Binici pelerinini üzerinden attı, dik ve güçlü omuzlarını ortaya çıkardı, oysa bu omuzlar yapmış olduğu alçakça kötülüklerin yükü altında eğilmiş olmalıydı. Baş uşağa döndü. Sanki Parford topraklarını çalmamış, sanki daha birkaç hafta önce finansal bir iş diyerek yıllardır kıskandığı miras olayını soruşturmak için buraya, Chancery e gelmemiş gibi davranıyordu. Hain Smith, cevap verirken rahatlamış görünüyordu. Margaret bugüne dek hep hizmetkârlarının kendisine ait olduğunu sanmıştı. Bunca yıl annesi için çalışmalarının ardından, onların aklının hiçbir şekilde kimse tarafından çelinmeyeceğine inanmıştı. Ama Bay Smith, Bay Turner ın söylediği bir şeyi başını sallayıp onaylamıştı. Onun yaşlı, sadık hizmetkârı, ailesine altı nesildir hizmet eden uşağı yavaşça döndü ve Marga-ret in olduğu yöne baktı. Elini kaldırdı ve Bay Turner da onun olduğu yöne doğru baktı. Bu kez bakışları ona sa-bitlendi ve orada kaldı. Ani bir rüzgâr esti, bileklerine kadar inen eteklerini savurdu, adam sanki yoğun bakışlarıyla bunu başarmıştı. Smith in yorumunu duyamıyordu ama tahmin edebiliyordu. İşte karşınızda Anna Margaret Dalrymple, majestelerinin kızı. Sizin gelişinizi kardeşlerine bildirmek üzere Parford topraklarında bulunuyor. Ah, şu an sanki yaşlı dükün

9 hemşiresiymiş gibi görünüyor, çünkü varis sıralamasını değiştirmek için babasını öldürmenizden korkuyor. Bay Turner elini başını götürüp sanki duyduklarına ina- 18 namıyormuş gibi Margaret e göz kırptı. Onun kim olduğunu biliyordu; daha doğrusu şu an öğrenmiş olmalıydı, bu ifadeyle sürekli ona bakmasından kesinlikle öyle olduğu anlaşılıyordu. Fakat adam ona doğru azametle yürümeye başladığında Margaret adımlarının tıpkı bir kaplanınki-ne benzediğini düşündü. Rüzgârın savurup karmakarışık ettiği saçlarını ve güçlü çenesini uzaktan seçebiliyordu. Ona doğru iyice yaklaşıp gülümsediğindeyse ağzının çevresinde oluşan küçük kırışıklıkları bile gördü. Bu adamın yakışıklı olmadığını söylemek için kör olmak gerekirdi. Bay Turner gelip tam önünde durdu. Margaret çenesini hafifçe havaya kaldırdı, böylece onun gözlerinin içine bakabilecekti - keşke biraz daha uzun boylu olsaydım, diye içinden geçirdi. Adam yüzünde eğlenen bir ifadeyle onu inceledi ve sonra, Bayan? diye sordu. Smith hemen Margaret in yanına geldi. Ah, evet. Bay Turner, bu Bayan Durdu ve bir an ona baktı, ne söyleyeceğini bilmiyor gibiydi ve Margaret o an hizmetkârının onun sırrını açık etmemiş olduğunu anladı. Ash Turner onun kim olduğunu bilmiyordu! Bayan Lowell. Reverans yapması gerektiğini hatırladı, bir hizmetkâr gibi başını eğdi. Bayan Margaret Lowell. Parford un hemşiresi siz misiniz? Hemşiresi, kızı. Babası hastalanıp yatağa düştükten sonra Margaret için ikisi de aynı anlama geliyordu. Kardeşleri Parlamentodaki miras davası için İngiltere nin çeşitli yerlerine dağılmak zorunda kaldıklarında, babasını bu adama karşı korumanın tek yolunun bu olduğunu düşün- 19 müştü. Bakışlarını ayırmaksızın Bay Turner m gözlerine baktı. Benim. Onunla konuşmam gerekiyor. Smith bana onun programı konusunda çok sert olduğunuzu söyledi. Sizin için en uygun zaman hangisi? Adam ona öyle göz kamaştıran büyük bir gülümsemeyle bakıyordu, öyle ki Margaret koşup mutfaktaki merdaneyi kapıp ona vurmak istedi. Ancak ona karşı büyük bir nefret duysa da etkilendiği gerçekti. Aralarındaki çok az yaş farkıyla ondan büyük olduğu söylenen ama aslında neredeyse yaşıtı sayılan bu adam nasıl becerdiyse servetine bir çırpıda el koymuştu. Ve şimdi de dikkatini çekmenin telaşı içindeydi. Margaret gülümseyişine karşılık vermek yerine bakışlarını ona dikti. Ben sert değilim. Omuzlarını dikleştirip daha uzun boylu görünmeye çalıştı. Sertlik gerekmedikçe uygulanmaz fakat üstlendiğim görevde gerçekten buna gerek duyduğuma sizi temin ederim. Majesteleri yaşlı. Hasta. Zayıf. Bazı

10 centilmenlerin onu zor duruma sokacak saçma sapan aptallıklarıyla kendisini rahatsız edemem. Bay Turner ın yüzündeki gülümseme giderek büyüdü. Kesinlikle katılıyorum, dedi. Söyleyin bana Bayan- Bir an durdu ve ona garip, titrekçe bir göz kırptı. Bayan Margaret Lowell, yeni işverenlerinizle konuşma tarzınız hep böyle midir yoksa bu bana özel bir şey mi? Parford yaşadığı sürece, siz benim işverenim değilsiniz. Ve o- Sözcükler boğazında düğümlendi. Kendini topladı aksi takdirde daha gün bitmeden bu adam kim olduğunu anlayacaktı. 20 Boğazını temizledikten sonra özenle konuşmasına devam etti. Ve o bu dünyadan göçüp gittiğinde, sizin yardımıma ihtiyaç duyacağınızı hiç sanmıyorum. Tabii yatalak olmayı planlamıyorsanız. Bu ihtimal dahilinde mi? Hem öfkeli, hem zeki, diyerek iç çekti Bay Turner. Yataktayken yardımınızı isteyeceğimi hiç sanmıyorum. En azından hemşirem olarak. O yüzden kesinlikle haklısınız. Adamın kirpikleri gür ve uzundu. Gölgeleri o kadar koyu duruyordu ki Margaret onun göz bebeklerini ayırt edemiyordu. Az önceki sözleriyle onunla yatmayı ima ettiğini anlaması zaman aldı. Bay Smith bundan rahatsız olduğunu ima ederek öksürdü. Uşak her şeye kulak misafiri olmuştu, bu yakışıksız ve talihsiz bir iltifat, uygunsuz bir imaydı. Ne kadar korkunçtu. Ne kadar aşağılayıcıydı. Ash Turner pervasız bir görüntü çizmeye devam ediyordu - şimdi de üzerindeki koyu lacivert yün kazağını ve eskimiş keten gömleğini üzerinden çıkartmıştı. Yan tarafa döndü, ışıl ışıl gülümseyerek tekrar baktı. Ne kadar baştan çıkartıcıydı. Margaret dudaklarını birbirine bastırdı ve onun lazımlığını boşaltmak için üzerine doğru eğildiğini hayal etti. Bu düşünce onu biraz olsun tatmin edip rahatlatmıştı. Söyleyin bana Bayan Lowell, Parford küçük bir sohbet edecek kadar iyi mi? Odasına kadar bana eşlik edebilirseniz haddimi aşmayıp onu heyecanlandırmayacağımdan emin olabilirsiniz. Sabahleyin uyanıktı. Aslında Margaret in babası Turner denen o şeytan geldiğinde kendisine haber verilmesi 21 için ısrar etmişti, onu derhal görmek istiyordu. Eğer hâlâ uyanıksa, sizinle görüşmek isteyip istemediğine bakacağım. Gitmek üzere döndü ama adam onu bileğinden yakaladı. Margaret isteksizce ona döndü. Teninin üzerindeki çıplak eli sıcaktı. Eldivenlerini hiç çıkartmamış olmasını diledi. Bileğini fazla sıkı tutmuyordu ancak güçlüydü.

11 Son bir soru. Bakışları birleşti. Baş uşak sizin adınızı söylemeden önce neden tereddüt etti? Demek adam bunu fark etmişti. Bu gibi durumlarda söylenecek tek şey sadece gerçekti. Çünkü, diyerek içini çekti Margaret, ben bir piçim. Bu yüzden bazen bana tam olarak nasıl seslenmesi gerektiğini bilemiyor. Ne? Aileniz yok mu? Adınızı koruyup arkanızda duracak kimseniz yok mu? İstenmeyen taliplerinizi dövecek bir erkek kardeşiniz de mi yok? Parmaklarıyla Marga-ret in bileğini kavradı; bakışları aşağılara doğru kaydı, tepeden tırnağa onu süzdü, göğüslerini inceledikten sonra tekrar yüzüne baktı. Çok yazık. Tekrar ona gülümsedi ama sanki bunda utanılacak hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu en azından onun için. O gülümseyiş, o lanet olası gülümseyiş yüzünde yeniden belirdi. Bu adam Margaret in her şeyini alıp evinin içine kadar girmişti, şimdi de onu yatağına atmayı mı düşünüyordu? Neyse ki içini çekip onun bileğini bıraktı. Bu çok utanç verici olur. Korumasız bir kadına karşı baskı uygulamak benim için onursuzca bir davranıştır. Başını iki yana salladı, neredeyse üzgündü; döndü ve 22 arkasındaki kişiyi işaret etti. Bu ona eşlik eden genç adamdı, geldiğinden beri merdivenlerin başında takdim edilmeyi bekliyordu. Ah, evet, dedi. Bayan Lowell, size kardeşimi tanıtayım, Bay Mark Turner. Bu güzel yazı birlikte geçirmek için benimle kasabaya geldi, böylece burada yazdığı felsefe kitabını bitirebilecek. Tam olarak felsefe kitabı değil. Bay Mark Turner kardeşi gibi ince, uzundu, tam tabirle sırım gibi denebilirdi. Ağabeyinden birkaç santim daha kısaydı fakat onun tam zıttı olan ten rengi ve saçlara sahipti, ağabeyinden farklı olarak beyaz tenli ve sarı saçlıydı. Mark, bu Bayan Lowell. Parford un hemşiresi. İnsanlardan her zaman nefret eden ve onlara asla güven duymayan o yaşlı adama her şeye rağmen nazik davranabilmek için son derece sabırlı olmaya ihtiyaç duyduğundan hiç kuşkum yok. Bay Turner sanki çok komik bir şey söylemiş gibi sırıttı. Bay Mark Turner, aslında ağabeyinin onu bir hizmetçiyle tanıştırmış olmasını oldukça garip karşılamıştı - daha da kötüsü hizmetçiyi ona değil, onu hizmetçiye takdim etmişti. Dönüp ağabeyine baktı ve sitem eder gibi çok yavaşça başını iki yana sallarken sadece, Ash, demekle yetindi. Ağabeyi uzanıp kardeşinin saçlarını karıştırarak onunla şakalaştı. Genç adam kendisine ufak bir çocukmuş gibi davranılmasına öfkelenmedi. Margaret onun yaşının yirmi dörtten fazla olmadığını ve kendi kardeşleriyle

12 aynı yaşta olduğunu düşündü. Ash dönüp az önce saçlarını karıştırdığı kardeşine baktı. 23 Margaret, Bay Turner ve kardeşi arasındaki tüm bu aleni sevgi gösterisinden tiksinmişti. O yakışıklı olmamalıydı. Bir insan olmamalıydı. Onda bir insana yaraşır hiçbir iyi özellik olmamalıydı. Kesin olan bir şey vardı: Ash Turner onun için azılı bir baş belası olacaktı. 24 İKİNCİ BÖLÜM Bay Turner baş belası olmaya devam ediyordu, Margaret onu babasının hasta odasına çıkan merdivenlere doğru götürdüğünde önce hiçbir şey söylemedi. Bunun yerine taş merdivenleri çıkarken mülkün sahibi olmanın verdiği rahatlıkla etrafına bakındı, ardından üst kata duvarlarında asılı portrelerin olduğu koridora ulaştılar. Margaret onun bakışlarında açgözlülük görmedi, öyle olsa onu affedebilirdi. Parford Malikânesi üzerinde hiçbir yetkisi yoktu ve paha biçercesine çevresine bakıyordu - kusur arıyordu, sanki evi satın alma aşamasında pazarlık yapıyor da fiyatı artırabilir düşüncesiyle çok fazla iltifat etmek istemiyor gibiydi. Geniş pencerelere baktı. Güzel yapılmış, diye belirtti. Güzel yapılmışmış. Parford Malikânesi uçsuz bucaksız bir arazinin tam ortasındaydı. Etrafında elli dönümlük yemyeşil bir park vardı, İngiltere nin birbirinden güzel tepeleri içinde en harikulade olanının üzerinde inşa edilmişti, çevresinde çok sayıda kiralık çiftlik vardı. Bahçeler, 25 hayatta olduğu dönemde bunu başlı başına uğraş edinen Margaret in annesinin eseriydi ve artık soluk alıp veren canlı birer anıta dönüşmüşlerdi. Acaba bunların da güzel yapılmış olduğunu düşünüyor muydu? Bu adam tam bir hödüktü. Çok güzel korunmuş, dedi Bay Turner, o sırada çıktıkları taş merdivenlerin üzerine serilmiş olan halıyı işaret etti. Onun önünden yürüdüğü için yüz ifadesi belli olmayan Margaret alaycı bir tavırla gözlerini devirdi. Yine de malikânenin biraz tadilata ihtiyacı var. Margaret birden durdu, onun tarafına bakmaktan bile korkuyordu. Bay Turner yanına geldi ve ona baktı. Aynı fikirde değil misiniz? Bu tahta merdivenler çok karanlık. Duvar kâğıtlarının da yeni ve parlak olanlarla değiştirilmesi gerekiyor. Koridorun tavanını işaret etti. Yeni avizeler lazım. Tanrım, burası kış akşamlarında çok karanlık olmalı. Siz de öyle düşünmüyor musunuz? Kesinlikle katlanılmazdı. Koridorun son tadilatı düşes tarafından yaptırılmıştı, neredeyse on yıl geçti. Kimse onun kadar ince ve rafine bir

13 zevke sahip olamayacağından, boş yere zevksiz müdahalelerle bu güzelliği bozmamak gerek. Bay Turner ın kaşları çatıldı. Tabii ki bu sadece size ait bir düşünce. Öyle tabii. Ben sadece inandığım şeyi ifade etmek istedim. Margaret in ses tonu biraz fazla sertti, adam dönüp hayretle ona baktı. Elbette ki bir hemşire bu kadar cesur konuşamazdı. Özellikle de dükün varisine karşı. Özellikle de geleceği elinde olan varlıklı bir işadamına karşı. 26 Ama adam bunu ona açıkça söylemek yerine, Ben de zaten o yüzden onun yaptıklarını tamamen değiştirmenin görgüsüzlük olacağını düşünüyorum. Ama bu aşırı gele-neksellikten midemin bulandığını da itiraf etmeliyim. Sadece zamana ve değişime biraz ayak uydurmak için Bayan Lowell, sadece biraz değişim adına, dedi. Margaret in yaşamı bir piç ilan edilmesiyle yeterince değişime uğramıştı, tabii bunu söyleyemezdi. Sadece iç çekmekle yetindi. Hizmetkârlarla hep böyle sohbet eder misiniz? Sadece güzel olanlarıyla. Margaret e yan gözle bakıp sırıttı. Güzel ve akıllı olanlarıyla. Karnına yumruk yemiş gibi olan Margaret tekrar yürümeye başladı. Koridoru geçip büyük bir sahanlığa geldi. Geniş bir kapının önünde durdu. Birazdan hasta odasına gireceğiz, o yüzden bu samimi konuşmalara biraz kısıtlama getirseniz iyi olur. Majesteleri hasta. Bay Turner başını salladı, yeniden ağırbaşlı ve ciddi oldu. Bu çok acı verici bir durum. Onunla sağlıklı ve dinç bir halde çalışma odasında konuşmak isterdim. Böyle bir durumda ona karşı fıziken üstün olmak benim için onur duyulacak bir şey değil. Margaret babasının oda kapısının pirinçten yapılmış kolunu kavradı. Dönüp arkasında duran adama bakamıyordu, yüzündeki ciddi hatlardan gerçeği okumasından korkuyordu. Annesinin kalın zincirli ağır madalyonu boynundaydı. O yüzden mi bunu yaptınız? O yüzden mi dükle düşesin otuz yıllık evliliğini ikinci evlilik ve çocuklarını da piç ilan ederek varis olamayacaklarını duyurdunuz? Sesi titriyordu. Ama düklük unvanı uğruna bir 27 adamı saf dışı bırakarak bir kadını ailesiz ilan etmek sizin için onur kaynağı oluyor, öyle mi? Aralarında uzun bir sessizlik oldu. Her zaman işverenlerinizle bu tarzda mı konuşursunuz? Bana Dalrymple leri düşünmem gerektiğini hatırlatıyorsunuz ama hayır Bayan Lowell, doğrusunu isterseniz işverenlerinizin zehirli veletlerini çocuk ya da masum olarak tarif etmem mümkün değil. Bu yüzden bence kendinizi yeterince bilgi sahibi olmadığınız bu özel meselenin dışında tutmalısınız.

14 Margaret gözlerini kapattı. Zehirli dediği, ben miyim? Daha bugün karşılaştığı bir adamdan böylesi bir sıfatı hak etmek için ne yaptığını merak ediyordu. Hastayken düşese ben hizmet ettim. Gerçekten de saatlerini hep annesinin odasında geçirmişti. Son yıllarda hiç iyi değildi fakat siz, kocasının iki evliliği olduğunu dünyaya duyurduğunuzda -ve bu tam otuz yıl boyunca aldatıldığı anlamına geliyordu- bu onu yıktı. Yaşama devam etme isteğini yitirdi. Birkaç ay sonra da öldü. Duyurduğunuz haberle onun ölümünü hızlandıracak ortamı sağladınız, bu da onun daha çabuk ve kolayca bu dünyadan göç edip gitmesine neden oldu. Adam cevap vermemişti, Margaret dönüp baktı. Onu dikkatle izliyordu, dudaklarını sımsıkı kapatmıştı. Bu haliyle sanki bundan sonra onun söyleyeceği önemli bir şeyi dinlemeye hazırlanmış gibiydi. Belki de bu yüzden onun sözünü kesmiyordu. Yemek yemesi için onu zorlamak mecburiyetinde kalan siz değildiniz. Onun gözlerinin kapanıp ölüşünü izleyen de siz değildiniz. Siz bayım, ona yaptığınız şeyin sonuçlarını asla görmediniz. Sizin için önemli olan sade- 28 ce sonuçtu; unvan ve para. Bu hiç de onurlu bir davranış değil. Bir başka uzun sessizlik oldu. Kesinlikle haklısınız, dedi adam sonunda. Hiç onurlu bir davranış değildi. Bu bir intikamdı. Bu ailede akrabalık ilişkilerinin ne kadar zor olduğunu keşke bilebilseydiniz. Ama en azından düşesin ölümüne neden olmak gibi bir niyetim olmadığını söylemeliyim. Öte yandan Parford a gelince Keşke Parford da benim kız kardeşim için aynı şeyi söyleyebilse, bu konuda da onu sorgulamalısınız. Oğlu olarak adlandırdığı o ciğeri beş para etmeyenler için mi üzülmeliyim? Onların Eton da kardeşlerime yaptıklarından sonra, ona en büyük kötülüğü yapmak istediğimi içtenlikle söyleyebilirim. Richard ondan unvanı alındığında çok korkmuş olmalı. Richard? Eski Winchester Markisi ne Richard mı diyorsunuz? Margaret cevap vermek yerine kapıyı iterek açtı. Majesteleri bekliyor. Bay Turner son kez uzun uzun ona baktı. Yüzündeki ifadeyi okumaya çalışırken Margaret in kalbi hızla çarpmaya başladı. Kesinlikle anlamış olmalıydı, bundan emindi, öğrenecekti ve her şeye bu küçük dil sürçmesi neden olmuştu. Neyse ki sadece başını iki yana sallayarak odaya girdi ve Margaret de onu takip etti. Son birkaç aydır, Margaret babasının görünüşü karşısında duygularını gizlemeyi öğrenmişti. Mantıklı düşündüğünde onun hasta olduğunu biliyordu. Ama odasını her ziyaret edişinde -bu ziyaretler birer saatten fazla olamamasına rağmen- onun zayıf ve çelimsiz hali karşısında aciz 29

15 kalıyordu. Onun sağlıklı ve dinç dönemlerini hatırlıyordu, o zamanlar onun için gökyüzü kadar ulaşılmaz biriydi. Babası büyüktü, güçlüydü ve tehditkârdı. Gerçek ise çok acımasızdı. Şu an dimdik oturup hayata dört elle sarılmış olduğunu kanıtlamak isteyen bir görüntü çizmeye çalışsa da bu aslında bir adamın kabuğuna çekilmiş ve yarı şeffaf bir yaratığa dönüşmüş halinden başka bir şey değildi. Sonuçta yatağa mahkûmdu. Parford, dedi Bay Turner. Elini cebine sokup öylece durdu, dik dik baktı, odaya girdiği anda geveze hali bir anda uçup gitti. Mezartaşı gibi dimdik durdu, merakla çevresine bakındı. Babası başını tembelce çevirdi. Turner? Bay Turner bakışlarını başka yöne çevirmeden önce ona uzun uzun baktı. Sonra döndü ve bakışlarını onun yanında duran masaya dikti, ilk bakışta ilgisini çeken bir şey fark etmedi ama sonra kahverengi ecza şişelerinden oluşan ilaç kümesine baktı. Bir tanesini elini alıp baş aşağı çevirdi. Pekâlâ. Her şeyden önce söylemeliyim ki yıllar boyunca sakladığım uzun konuşma bu oda için biraz fazla büyük gibi görünüyor. Ah, erkek ol biraz. Tanrı nın şu koskoca dünyasında ne bekliyordun ki? Babasının sesindeki otoriter ton Margaret in dişlerini sıkmasına neden oldu. Sadede gel, bir an önce söylemek istediğini söyle Turner. Ağzındaki baklayı çıkar ve sonra da bırak uyuyayım. Bir bostan korkuluğunun zaferimden böyle söz etmesi hiç centilmence değil. Bay Turner bir koltuğa oturup çevresine bakındı. Ama sanırım bundan başka bir şey yapabilecek kapasiteye sahip değilsin, öyle değil mi? 30 Margaret in babası sinirli bir şekilde iç çekti. Ne söyleyeceksen söyle Turner. Ölüyorum. Son günlerimi senin bitmek bilmeyen zırvalıklarına katlanarak geçirmek istemiyorum. İkimiz de bu işin sonunun nereye varacağını biliyoruz. Göze göz, dişe diş, işte bu. Yoksa bir zamanlar bana yalvardığın gibi, benim de sana yalvaracağımı mı düşünüyorsun? Margaret babasının neden söz ettiğini bilmiyordu. Ama Turner biliyor olmalıydı, çünkü kaşları çatılmıştı. O işi bu kadar hafife alıp aklınca benimle alay mı ediyorsun? Ne yaparsam yaparım, bu seni hiç ilgilendirmez, dedi Parford öfkeyle. Beni kendi sözlerimle tehdit etmeyi planlamış olmalısın. Leş gibi kokan, durmadan yatağını ıslatan şu çocuk bir zamanlar beni ziyarete geldiğinde ona ne demiştim? Ah, evet. Bizim kanımız domuz çiftliği sahibi olan bir kraliçe ile ortak olmayacak kadar asildir, demiştim. Ondan domuz çiftliği sahibi diye söz etmiştim, öyle değil mi? Aslında tam olarak kömür madeni sahibi demiştin. O zamanlar George kraldı. Lanet olsun. Hafızam boşluklarla dolu. Ama sen hâlâ konuyu saptırmaya devam ediyorsun. Sözün özü bunca olan bitenden sonra burada varisi olarak

16 bulunuyorsun. Pekâlâ, burnumu sürtmeyecek misin? İntikamını alıp tatmin olmayacak mısın? Yoksa hançerinle göğsümü deşip kanımı içmeyi mi tercih edeceksin? Bay Turner ın sinirden çenesi gerildi ve öfkeyle belindeki küçük keseye uzandığı anda içinde ani bir korku hisseden Margaret de şaşırtıcı bir refleksle ileri doğru atıldı ve onu durdurmak ister gibi elini uzattı. 31 Sakin ol kızım, diyerek homurdandı babası. Onun o küçük kesenin içinde ne gizlediğini sanıyorsun? Dünyanın en küçük hançerini mi? Bay Turner ona bir bakış attı ve kesenin içinden çekip çıkardığı bir şeyi ileri doğru fırlattı. Al. Bu senin. Parford Dükü kucağına düşen şeyle aynı anda ona öfkeli sözler söylemeye hazırlandı. Sonra gözlerini avcuna dikip o şeye baktı. Altı peni mi? Çok ahmaksın. Margaret e göre aslında tüm konuşma çok ahmakçaydı. Altı peni, dedi Bay Turner acımasız bir ifadeyle. Sana yalvarmak için geldiğimde, bunu yüzüme fırlatmıştın ve bana verebileceğin tek şeyin bu olduğunu, bu parayla gidip yıkanmamı söylemiştin. Kız kardeşim öldü, erkek kardeşlerim- Başını iki yana salladı. Bana bunu yaptığın için bir gün sana özür dileteceğimi söylemiştim. Ve işte bunun için buradayım. Evet. Tebrikler. Düklüğü çaldın. Bu umurumda mı sanıyorsun? Onu ben çalmadım, sen verdin. Çocukların piç olduğu için. Onların piç olmasının nedeni ben değilim. Onların mirasını ben çalmadım. Bunun sorumlusu sensin ve şimdi ilk karının sana yapamadığını kendin yapıyorsun, kendi kendini cezalandırıyorsun. Margaret in babası sırtındaki yastıklara iyice yaslandı. Ben mi? Cezalandırmak mı? Bu çok zor. Ben hâlâ düküm ve yakında olmasını ümit ettiğin ölümüme kadar da öyle kalacağım. Ağzını kocaman açarak esnedi. Bu âlemden öteki âleme göç ettiğinde, benim zavallı birer piç olan çocuklarıma neler olacağı da umurumda bile değil. Margaret ürperdiğini hissetti. Düşmemek için ellerini 32 arkasındaki duvara dayayıp ondan destek aldı. Babası ona hiçbir zaman şefkat göstermemişti. Herkese hükmedip sürekli baskın çıkmaya çalışan bu umursamaz tavrına pek çok kez şahit olmasına rağmen, yine de onu her zaman koruyacağına inanmıştı. Fakat şu anda sarf ettiği sözler karşısında yerin dibine girip kaybolmak istedi. Babası ona bakmadan konuşmaya devam etti. Anladığım kadarıyla, beni köpek yavrusu kadar kıymet vermediğim çocukların babası olmak zorunda bırakan, o lanet olası, soluk benizli deneyimsiz kadını karım olmaya zorladığım için şimdi acı çektiğimi düşünüyor olmalısın. Yanılıyorsun. Soluk benizli deneyimsiz kadın Margaret in her zaman tatlı, yumuşak bir tonda konuşan, sıcak, sevgi dolu annesiydi. Mezara gireli daha altı ay bile

17 olmamıştı. Margaret gözlerini dikip ileri doğru baktı, ellerini sımsıkı birbirine kenetlemişti. Şimdi beni azarlaman bittiyse, çek git buradan. Sıkıldım. Babası başını duvara doğru çevirip gözlerini kapattı. Bay Turner birkaç dakika boyunca gözlerini dikip ona baktı, sinirden çenesi seğiriyordu. Ardından son kez Marga-ret e baktıktan sonra odadan çıktı. Margaret onun ardından kapıyı kapatıp tekrar babasının yanma döndü. Yatağında uzanmış öylece yatıyordu, sanki uyuyormuş gibi gözleri kapalıydı ancak Margaret öyle olduğundan şüpheliydi. Nefes alırken göğsünün inip kalkmasını seyretti, ne düşündüğünden tam olarak emin değildi. Tanrı aşkına ne hakkında konuşmuşlardı? Bay Turner m babasıyla bu konuyu ilk kez konuşmadığı belliydi. Ama Margaret e göre Bay Turner, babasının evliliğinin yanı sıra evliliğinden doğan çocuklarının da meşru olma- 33 dığını iddia ederek düklüğü ele geçirmek istemesinden öte bir şeyin peşindeydi. Ancak bundan da önemlisi, babasının az önce sarf ettiği kaba sözlerdi; çocukları umurunda bile değildi. Belki de babası Bay Turner ın kendisinden intikam almasını hiç önemsemediğini belirtmek için böyle demişti? Yoksa gerçekten sadece gerçeği mi söylemişti? Sanki kafasından geçen bu soruları sezinlemiş gibi babası gözlerini açtı. Onun yüzündeki kırgınlık ifadesini görmüş olmalıydı. Tanrı aşkına Anna. Sen bir piçsin. Bu bir gerçek. O yüzden boş yere ağlayıp durma. Margaret in gözyaşları akmıyordu. Onları şimdiye dek olan tüm güzel şeylerin hatırına aylar önce gizlemesini öğrenmişti. Ama duyduğu utanç tenini dağlayan bir demir gibiydi. Son aylarda ondan her şeyi alınmıştı: bir piç olmuş, bu yüzden çeyizini ve annesinin üzerine kayıtlı olan serveti kullanma yetkisi olmadığını öğrenmişti. Beş yıllık nişanlısı Lord Indiver bu haberi duyar duymaz arkasına bakmadan kaçıp gitmişti. Margaret derin bir iç çekti. Tüm bu gerçeklerle yüzleşmeyi başarmış ve hepsini bir şekilde arkasında bırakmıştı. Ama az evvel duyduğu sözler içine oturmuştu. Bir bardak su ister misin? diye sakince sordu babasına. Babası yumuşak tavrını uysallık olarak algılamış olmalıydı, çünkü dudakları kıvrılmıştı. Anlayamadı. Oysa bu uysallık değil, güçlü olmak demekti -her hücresiyle güç-lüydü- topukları üzerinde dönüp odadan dışarı çıkmamıştı. Çünkü Bay Turner bir konuda çok haklıydı. Bu da babasının bencilliğiydi -yaptığı bencilliğin ta kendisiydi- 34 annesine yalan söylemiş, onunla evlenmeyi vaat etmiş ve ondan doğacak çocuğun kanunen varis olmasının mümkün olmadığını bildiği halde onu kandırmıştı.

18 Sıcak olmasın ama, dedi babası. Margaret oda sıcaklığındaki suyu bileğine değdirip kontrol etti, onu buzhaneye gönderip soğutmak istemedi, içinde böyle bir istek duymadı. Aslında büründüğü hemşire kimliği yüzünden giydiği giysiyle bunu kendisi yapmalıydı. Bunu yapmak yerine suyu bardağa döktü, bu küçük bir meydan okumaydı, böylelikle içinden hâlâ Leydi Anna Margaret olduğunu kanıtladı. O bu koskoca evde saçma sapan kaprislere boyun eğecek isimsiz bir hizmetçi piç değildi. Parford Dükü nün üzerine eğildi ve bardağın ucunu onun dudaklarının arasına yerleştirdi. Suyu püskürterek ona karşı koyan babasının çenesinden aşağı damlacıklar süzüldü. Ama çoğunu içmişti ve Margaret elindeki yumuşak mendille akan damlaları sildi. Eğer gerçeği bilmeyen bir ressam bu tabloya bakacak olsa, buna rahatlıkla Baba ve Kızı adını verebilirdi. Ama öyle değildi, hiçbir zaman olmamıştı. Margaret bir zamanlar babasına âşıktı. Belki de hâlâ öyleydi. Ama şu anda içinde ona karşı hiçbir duygu belirtisi yoktu. Geriye ne kalmıştı? Görev. Onur. Sorumluluk. Belki de sadece babasına karşı göstermek istediği asıl duyguyu göstermediği için böyle hissediyordu? İnsanın her şeye rağmen ailesine ihanet edememesinin nasıl bir şey olduğunu ona gösterecekti. Asalet sergilemek için asil olmaya gerek yoktu. Her şeyi ondan çalınıp alınmış olsa da geride kalmış olanlar ona yeterdi. 35 Ash, Parford un hasta odasından çıktığında hizmetkârlardan oluşan kalabalık bir grubun onu selamlamak için kapının önünde beklediğini gördü. Kâhya kadın Bayan Benedict ona kendini tanıttı. Yanında ona baş uşak Bay Smith eşlik ediyordu ve onun yanında vekilharç Bay Dun-ridge vardı. Geleneklere göre bu gibi durumlarda resmi bir tanışma ve bağlılık töreni gerçekleştirilir ve aynı zamanda ona ne kadar miras kaldığının ev halkı tarafından bilinip takdir edilmesi sağlanırdı. Böyle bir ortamda elbette ki coşkulu bir hayranlık ve saygı sergilemek hiç de zor değildi. Parford Malikânesi parlak bir mücevhere benziyordu. Bugüne dek hiç hasara uğramadan ayakta kalmış gibi görünüyordu. Parke zeminler bile bunca yıl korunmuş gibi tüm güzelliğiyle parlıyordu. Malikâne uzun yıllar önce Turner lar ile Dalrymple lerin ayrılığına neden olan kavgadan bile eskiydi. Ash eski bahçelere gitmek üzere dışarı çıktığında mutlu oldu. Otlar yemyeşildi ve ayaklarının altında capcanlı duruyorlardı. Sadece çimen gibi görünmüyorlardı, sanki önünde serili olan yeşillik tümüyle farklı bir oluşumdu. Büyükbabası yıllarca buranın mal sahibi olmuştu. Belki de bir zamanlar tam bu patikada yürümüştü. Aynı köşeden dönüp çobanpüsküllerinin çevresinden dolaşmış ve aşağıda yavaşça akan nehri seyretmişti.

19 Küçük bir çocukken babası ona soylu geçmişlerini açıklamıştı, sanki bu çok eski bilgi onu diğer değirmenci çocuklarından daha ilginç ve özel yapacakmış gibi ona her şeyi detaylıca anlatmıştı. Ama bu hikâye Ash e bir an için mutluluk verse de asıl gerçek büyük-büyük babalarından önce bile onların soyluluktan ayrılmış olmalarıydı ve bu 36 Turner lar için hiç iyi olmamıştı. Servetleri akılsızca çarçur edilmiş ve nesiller boyunca sefalet çekmişlerdi. Şimdiyse Ash dük olacaktı. Ona hizmet edecek olan maiyetini koruması altına alacaktı -gri saçlarından kayan başlığını tutturmak için sürekli olarak iğnelerle boğuşan Bayan Benedict ten, kap kacak ve pişirme aletlerinin, bakır ısıtıcıların asılı olduğu dolapların bulunduğu bölümde çalışan en küçük hizmetçi kıza kadar- onların her birini koruyacağına yemin edecekti. Tabii ki şu an çok gerilerde kalan o olay Parford yüzünden olmuştu. Evet, bu yüzden ondan intikam almayı düşünmüştü. Gerçekten bu çok eski bir hikâyeydi. Aileler birbirlerinden ayrılmıştı, bu ayrılık büyük olasılıkla malikânenin batı yakası boyunca uzanan sağlam karaağaçların dikilişi ile aynı zamana denk düşüyordu. Evin erkeklerinden biri servet sahibi olabilmek için bir fabrikatörün kızıyla evlenmiş ve bunun karşılığında Turner soyadını almıştı - ama Dalr-ymple ailesinin fertleri bunu bir ihanet olarak görmüşlerdi. Zaman nasıl da geçip gitmişti. Karaağaçlar şu an göğe uzanıyorlardı. Hayır; Ash şimdi sadece intikam almak istemiyordu, sahip olduklarını da korumak istiyordu. Bu sabaha kadar sadece kendini ve kardeşlerinin işini düşünmüştü. Ona kalan mirasın tam olarak ne kadar sorumluluk getirdiğini kavrayamamıştı. Aslında sorumluluğu altındakilerin hepsi de sevimsiz değildi. Her şeyden önce Bayan Lowell vardı. Bayan Lovvell şaşırtıcı güzellikte aykırı bir kadındı. Zekiydi, öfkeliydi ve sadıktı. İşler düzgün ve yolunda gittiğin- 37 de yumuşak bakıyor ama kendisini binlerinden koruması gerektiği zaman bakışları çakmaktaşı kadar sert oluyordu. Korkutucu derecede güçlü görünüyordu ve Ash güçlü kadınları takdir ederdi. Gizemliydi ve Ash ona ait her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarıncaya kadar her ipucunu tek tek bulmaktan çok hoşlanacaktı. Bu yüzden onun ağzından çıkan her söz büyük önem taşıyordu. Vekilharç ve baş uşak görevlerine dönmüş, Ash ise kâhya kadın Bayan Benedict ile kalmıştı. Yaşlı kadın limonluğa ulaşan kapıyı açtı. Budanmış güller ve çürümüş bitkilerle dolu kovaların ve çiçekli saksıların olduğu bir yerdi. Kadın, Ash i önce hole ardından bir odaya götürdü. Odanın pencereleri uzaktaki gri nehre bakıyordu.

20 Son bir şey, dedi Bayan Benedict ve birden durdu. Emrimde çalışan kızların çalışma şartları hususunda standartlarım var. Londra daki evimde hizmetkârlarıma haftada yarım gün izin veririm ve her aysa iki tam gün. Kadın derin bir nefes verdi. Benim söylemek istediğim bu değil. Omuzlarını öfkeyle silkti ve ardından Ash e baktı. Bunun için ısrar ediyorum Bay Turner, çünkü işimin şartları bunu gerektiriyor. Siz ve kardeşiniz gençsiniz, sağlıklı erkeklersiniz. Kızlarımın üzerinde baskı kurmanıza izin vermem. Onlar namuslu ve düzgün ailelerden geliyorlar. Onları hayır diyemeyecekleri durumlara sokmak doğru bir davranış olmaz. Ah, şu çalışma şartlan. Ash içinden Bayan Benedict i seveceğini hissetti. Kardeşim için endişelenmeyin, dedi. Bana gelince, 38 nerede ve ne zaman isteklerimin esiri olacağımı bilemem. Ayrıca, benim de bir kız kardeşim vardı. Hiçbir kadını önemsemeyip kullanarak ona saygısızlık yapmam. Bayan Lowell içinse aklında bambaşka bir plan vardı. Onun için sert bir mücadele vermeyi düşünüyordu. Ama Bayan Benedict bu düşüncesini duymamalıydı. Kadın onu sertçe başını sallayarak onayladı. Bu zaten sizden beklediğim bir şey değil efendim. Benim de beklediğim bir şey değil. Kadın gülmemek için kendini zor tuttu ve önlüğünün cebine uzandı. Ve üzeri bir yığın anahtarla dolu büyük bir halka çıkardı. Size inanıyorum. Parmaklarını anahtarlar üzerinde dolaştırdı ve içinden birini çekti. Buyurun. Ash onu almak için avcunu uzattı. Bu her kapıyı açan ana anahtar. Kadın elindeki anahtarı onun avcunun içine bıraktı. Eğer bunu kötüye kullanırsanız, dükün varisi olduğunuza bakmam ve peşinizi bırakmam. Kâhya kadının Ash in avcuna koyduğu demir anahtar oldukça ağırdı, tutacak yeri kabartma süslerle kaplıydı. Birleştiği yerde bir kılıç motifi vardı, bunun Parford arması olduğu belliydi. Ash anahtarı cebine koymadan önce kadına gülümseyerek baktı. Bayan Benedict onunla yaptığı sohbete son verip önlerinde uzanan koridordaki bir kapıyı açtı. Bir general edasıyla içeri girdi. Ash de omzunu silkip onu takip etti. Şimdi, dedi kâhya kadın, bana akşam yemekleri hakkında bilgi verin. Mönüleri ben mi hazırlayacağım, yoksa bana danışmanlık yapmanız gerektiğini mi düşünüyorsunuz? 39 Size güveniyorum. Ancak akşam yemeklerinde kardeşim ve ben kendimizi korkunç derecede yalnız hissediyoruz. Adamlarım Londra dan dönse bile, masamızda kadınlar yer almadıkça bu yalnızlığımıza çare olmuyor. Ama bu akşam Ash davetkâr bir şekilde baktı.

21 Bayan Benedict in kaşları birden çatıldı. Pekâlâ, Bayan Duprey, Amelia ve Yeovil in kuzeyinden gelen Catherine var. Hepsi bu davete çok sevineceklerdir. Daha da uzağa gidecek olursak, Leydi Harcourt un kızlarını düşünebiliriz. Onlar daha gençler, on dört, on altı yaşlarındalar. Gerçi Leydi Harcourt yaş konusunu pek önemsemeyecektir, onları bir an önce evlendirmek için can atıyor. Ash birden soluğunu tuttu. Tanrım. On dört yaşında bir kız çocuğu. Bunun hakkında ne diyeceğini bilemedi. Hayır, diyerek birden çıkıştı. Leydi Harcourt olmaz. Onun kızlarıysa kesinlikle olmaz. Dük olduğunda sözünü ettiği kişiler her kimse onların kim olduklarını nasılsa öğrenecekti. Bu işin üstesinden en mükemmel şekilde gelmek zorundaydı. Bayan Duprey de olmaz. Aksi halde yemekte geçecek birkaç saat boyunca kadınsı bir sohbetin yapılmayacağından emin olabiliriz. Hayır Bayan Benedict, ben çok daha başka birini düşünüyorum Sizi. Bunu söylediğinde koridordan geçip büyük bir sahanlığa gelmişlerdi. Beni! Kâhya kadının ağzı açık kaldı. Yürürken sahanlığın tam ortasında durdu ve eteklerini kavradı. Ash dönüp hayretle yüzüne baktı. Onun deli olabileceğine dair bir işaret aradı ve başını iki yana salladı. Beni mi? Zorlukla hecelediği sözcüğü sonunda soruya döndürmeyi başardı. Ben bir soyluyla birlikte yemek 40 yiyecek bir leydi değilim. Ben sadece bir hizmetkârım. Bu işleri bilemem, yemek boyunca bir dükün varisiyle yapmam gereken bir sohbeti yürütemem. Saçma, dedi Ash. Yarım saattir bunu gayet iyi yapıyorsunuz. Bunca yıldır Dalrymple leri izlemişsinizdir, değil mi? Kâhya kadın evet anlamında başını sallayarak gülümsedi. Ash onun kendisini sevmeye başladığını seziyordu. Şimdi bu mutlu itaati besleyip büyütme zamanıydı. Yukarı koridorda bir kapı kapanır gibi oldu, bu gürültünün ardından merdivenlere yönelen ayak sesleri duyuldu. Ash bir an için ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissetti. Size bir sır verebilir miyim? Ailenin tarihini biliyor olmalısınız; Turner lar ile Dalrymple ler arasında bir kan davası vardı, bu yüzden kardeşlerim ve ben yokluk içinde büyüdük. Kadın burnunu çekip bakışlarını ondan kaçırdı. Bir hizmetkâr efendileri hakkında dedikodu yapmamalı. Ben bunu böyle görüyorum. Hatta bu konuda bir konuşma duyarsanız bana gelip hemen suçluyu gösterin. Ah, hayır. Ben sizleri dedikodu yapmakla suçlamıyorum. Ama belki efendilerinizin daha az şanslı akrabaları hakkında bir şeyler duymuşsunuzdur? Ash aldatıcı bir gülümsemeyle baktı ve kadın birden yumuşadı. Belki, diye ona katıldı kadın.

22 Gerçek şu ki bazen hizmetkârlarımla olduğumda, kendimi soylu dostlarımla olduğumdan çok daha rahat hissediyorum. Sizin gibi birinin bana çok iyiliği dokunabilir. Gördüğüm kadarıyla siz sadece bir hizmetçi değilsiniz, siz aslında bu malikânenin sahibesisiniz. 41 Şey, dedi Bayan Benedict bu beklenmedik övgü karşısında kendisiyle gururlandı. Ash ona bir kez daha gülümseyince aynı şekilde karşılık verdi, bu sözler onu oldukça cesaretlendirmişti. Davranışlarınız çok nazik, çok da güzel konuşuyorsunuz. Bir leydiden farkınız yok. Bu malikâneyi siz idare ediyorsunuz, her şeyin efendinizin istekleri doğrultusunda olmasına özen gösteriyorsunuz. Sizinle bir leydi arasındaki tek fark sadece maaş alıyor olmanız. Kâhya kadın kocaman açılmış gözlerle bakıp gülümsedi. Diğer tüccarların evlerindeki hizmetkârları idare etmekte güçlük çektiklerini ya da dikkatli ve işinin ehli kâtipler bulma konusunda sorun yaşadıklarını duymak, Ash için hep şaşırtıcı olmuştu. O hiçbir zaman insanları kendi isteklerine göre yönlendirme konusunda sorun yaşamazdı. Eğer insanlara iltifat ederseniz, onlar da istediğiniz gibi davranırlardı. Eğer onlara güvenirseniz, onlar da size güvenirlerdi. Ve onların yardımını istediğinizde, size sonsuza dek yardımcı olurlardı. Tabii ki Ash in herkes tarafından sevilmesinin buna yardımcı olduğu bir gerçekti. Kâhya kadının elindeki ana anahtar kadar iyi ve geçerli bir yol vardı; en boyun eğmez kişiler bile sevgiyle yola gelirdi. Bir leydi mi? Ben mi? Kadın ona utangaç bir tavırla baktı. Devam edelim. Kadın aslında bu saçmalığa bir an önce son vermek istediği için böyle konuşmuş, bu arada ona gülümsemeyi ihmal etmemişti. O sırada merdivenlerde ayak sesleri duyuldu. Ash birden teninde ürperti ve karıncalanmalar hissetti. Ama dönüp bakamazdı. Ona ba-kamazdı. Öyleyse, dedi Ash ve dosdoğru Bayan Benedict e bak- 42 tı, eğer masamıza oturup bizimle birlikte akşam yemeyi yerseniz, kardeşimle bana büyük bir lütufta bulunmuş olursunuz. Böylelikle bizi bitmek bilmez erkek tartışmalarından kurtarırsınız. O masada bulunmanız Parford Dükü olarak değerimin anlaşılması için ne yapmam gerektiğini bana öğretmenize yardımcı olacak. Bayan Benedict in masada çok iyi bir konuk olacağından Ash in en ufak bir kuşkusu yoktu. Ama onun asıl beklediği şu an merdivenlerden inen kadındı. içeride ve dışarıdaki komşuluk ilişkilerini bildiğinizden emin olduğumu da söyleyebilirim. İnsanları tanıyorsunuz. Onların kim olduklarını ve neye ihtiyaç duyduklarını da biliyorsunuz. Eğer ben bir dük olacaksam ve de iyi

23 bir dük olmaya kararlıysam, bildiklerinizi öğrenmem gerekir. O yüzden bana lütfen benimle akşam yemeği yemekten şeref duyacağınızı söyleyin. Kadın gözlerini dikip Ash e baktı, başındaki başlık yine yana kaykılmıştı. Ona incelik ve kurnazlıklar öğretecek birine ihtiyaç duyan bir erkek için, dedi alaycı bir ifadeyle, siz reddedilmesi neredeyse imkânsız birisiniz. Her zaman hizmetkârlarınızla böyle konuşkan mısınızdır? Bu son söz sırasında Bayan Lowell gelip onların arkasında durdu. Ash onun gelişiyle havanın çekildiğini hissetti, kokusu bayıltıcıydı ve ona çok yakışıyordu. Ash ellerini onun kalçalarına uygunsuz bir şekilde koymayı hayal etti. Gülmemek için kendini tutup ses tonunu ayarlamaya çalıştı. Hayır, Bayan Benedict, dedi Ash. Sadece güzel olanlarıyla. Size cidden inanamıyorum! Bayan Benedict ikaz edil- 43 mesi gereken yaramaz bir çocuk gibi ona doğru parmağını uzattı. Ben elli beş yaşındayım, her geçen gün başımdaki saçların daha fazla griye dönüşünü seyrediyorum. Ash kaşlarını çatıp kadının başlığının altından çıkmış olan düzensiz buklelere baktı. Gümüş rengi, dedi. Ay ışığı gibi olduğunu düşünüyorum. Kadın birden kahkahalara boğuldu ve Ash o anda kazandığından emin oldu. Bu tabii ki bir kur yapma değildi - onunla yaşını başını almış bir kâhya kadın arasında böyle bir şey olması saçma ve anlamsızdı. Bu sadece tatlı, şaka yollu dostça bir takılmaydı. Onu bir hizmetçi gibi değil, insan olarak görüyordu ve kadın da bunu biliyordu. O halde, dedi Ash, bu iş tamamdır. Benimle birlikte yemek yiyeceksiniz. Bayan Benedict, onun sinir bozucu ısrarcılığı karşısında, Kral William zamanından kalma bir reveransla başını eğip kabul etti. Ash rahatlayıp arkasını döndü ve orada bekleyen Bayan Lovvell ı gördü. Sanki onun orada durduğundan habersizmiş gibi gözlerini hayretle kocaman açtı. Ve onu selamlamak için döndüğü sırada Bayan Benedict ile birlikte kahkahalarla gülüyor olmalarından ya da onun gelişini fark etmediklerinden ötürü rahatsız olmuş gibi kaşlarının çatıldığını gördü. Margaret etrafa gül kokuları yaydığını, bu yüzden holü harika bir parfümle doldurduğunu ve Ash in onu çoktan fark ettiğini bilmiyordu. Ah, dedi Ash, ama bu ancak meselenin yarısının çözüldüğü anlamına geliyor, bu durumda diğer yarısını da çözmeliyiz Bayan Benedict. Masada sayılarımız eşit olma- 44 lı. Sadece kardeşim, siz ve ben olacağız. Bu da yemek boyunca bizim aptalca erkeklik fantezilerimizle sizi bunaltacağımız anlamına geliyor. Öyle mi?

24 Öyle tabii, dedi Ash, büyük finali ilan eder gibi bir tavır içindeydi ve ardından derin bir soluk aldı. Bunun da tek bir çözüm yolu var. Sanırım Bayan Lowell da bize katılmak zorunda kalacak. 45 UÇUNCU BOLUM Bay Turner ın hiç de hoş olmayan tuhaf akşam yemeği daveti, Margaret in giderek artan korkularında haklı olduğunu kanıtlıyordu. Bu adam müthiş ikna edici biriydi, düşünmeden istediği gibi rahatça konuşuyordu, yakında tüm hizmetkârları kışkırtıp akıllarını çelecek olmasından endişe etmeye başlamıştı. Ama bir yerde bir şekilde hata yapacaktı. Nitekim yaptığı bu komik teklif, Margaret in düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu kanıtlıyordu. Hizmetçilerin efendileriyle birlikte masaya oturmaları çok mantıksızdı. Bunun onur sahibi ya da alçak gönüllü olmakla ilgisi yoktu. Uşak çorba servisi yaptığı sırada Margaret ellerini kucağında sinirli bir şekilde birleştirdi, bunun garip bir akşam yemeği olacağını hissediyordu. Bay Turner ne yapmaya çalışıyordu? Bu yemek davetini henüz tanıyamadığı Bayan Bene-dict e günlük işlerini sormak için yapmış olmalıydı. Peki ama kadın ona yemekte neler anlatacaktı? İşte bildiğiniz gibi ütülerinizi yapıyorum, gümüşleri parlatıyorum ve 46 sonra da gidip yemek hazırlıklarını gözden geçiriyorum. Hiç kuşku yok ki Bay Turner da bu yemeğin onun Margaret üzerinde baskı kurmak için mükemmel bir fırsat olduğunu düşünüyor olmalıydı. Gülümsemesini bastırdı. Sınıflar altüst olmuş, birbirine karışmıştı. Margaret önce alışkanlık gereği, kibirli bir kendini beğenmişlikle memnun olmuştu ama sonra birden acı gerçeği anlamıştı. Artık o soylu bir kadın değildi, kendisine dost görünen herkesi kaybetmişti - bir zamanlar yanında olan ve ona yapışık gibi yaşayan utangaç Elaine i bile. Ne de olsa artık o bir piçti. Yemek odasının duvarları, dükün şu an öteki dünyaya göç etmiş aile üyelerinin portreleriyle donatılmıştı. Ataları bile şu an ona hayretle burun kıvırıp, tepeden bakıyorlardı. Ama bilmedikleri bir şey vardı, onun konumu diğer hizmetçilerden epey farklıydı. O hem evin uşağı, hem hizmetçisi, hem de kızıydı. Herkesten soyutlanmıştı. Durum onun için kötü olabilirdi ama Bay Turner ın da bir parça canı sıkıldığı için memnundu. Bay Turner ın yüzünde, onu bir kaosun beklediğinden haberdar olduğuna dair en ufak bir iz yoktu. Üzerindeki lacivert ceketi geniş omuzlarını iyice ortaya çıkarmıştı. Koyu renk saçları hafif dağınık bırakılıp taranmıştı ve boyun bağının kırışıklıkları onun kendisinden emin rahat tavırlarıyla tezat oluşturuyordu. Yine de bu haliyle oldukça yakışıklı görünüyordu. Yakışıklı ya da değil, nasılsa çok yakında eline geçireceği unvan ve ayrıcalıklar sayesinde yüzüne yerleştirdiği sıcak gülümsemenin bir önemi

25 kalmayacaktı. Kiminle nerede yemek yediği de fark etmeyecekti. Hizmetçiler hâlâ hizmetçi olacaktı. Piçler de hâlâ piç. 47 Ama kimse bu gerçeği Bay Turner a söylemedi. Uşak sebze çorbalarını önlerindeki kâselere koyduğu sırada, Ash dönüp Bayan Benedict e baktı. Kâhya kadın onun şeref konuğu olarak sağına oturtulmuştu. Yemek salonundaki bu yeni küçük masa bir anda Margaret in gözüne ufacık göründü. Ailesiyle birlikte akşam yemek yerken uzun yemek masasının neredeyse tümünü kullandıklarını hatırladı. Bay Turner özellikle bu masayı istetmiş olmalıydı. Uşağın dağıttığı sebze çorbasını içmeye başlayacakları sırada, Bayan Benedict, dedi Bay Turner, pamuğa yatırım yapmayı düşünüyorum ve size bu konuda birkaç şey sormak istedim. Yaa. Bayan Benedict in yüzü birden kıpkırmızı oldu. Bay Turner, bir kazın Hint yağıyla nasıl yağlandığını biliyorum ve sırtının gümüş gibi parlaması için gizli bir formüle de sahibim. Ama yatırım Sözcüğü sanki kirli bir mendil tutuyormuş gibi özenle telaffuz etmişti. Bu ne yazık ki benim bildiğim bir konu değil. Margaret içinden bunu doğruladı. Belki bu konuyu asilzade dostlarınızla ya da bir dava vekiliyle konuşmak istersiniz, ben sadece bir hizmetçiyim. Bay Turner eline kaşığını aldı. Saçma. Ben sizin de bir fikriniz olabileceğini düşünerek bunu öğrenmek istedim. Adamlarım benim için zaten bir araştırma yaptılar ve bana kimsenin iyi cins pamuklu kumaş giymediğini söylediler. Ben de eğer orta sınıfın bu konudaki alışkanlıklarını göz önüne alacak olursam, para kazanacağımı düşündüm, çünkü sonuçta bunları size satacağım. O yüzden benim için önemlisiniz. Bay Turner konuştuğu sırada Margaret, Bayan Benedi- 48 ct in yüzündeki değişimi görebiliyordu. Kadın kavuşturduğu ellerini çözmüş, gözlerini kocaman açmıştı. Bu arada Bay Turner son bir kez o meşhur parlak gülümsemesini takınınca kadın aptal bir ifadeyle ona sırıttı. Pekâlâ, o zaman, dedi kâhya kadın kaşığını eline alıp ona baktı. Pamuklu bezle işe başlamak bence daha iyi olur. Pamuk suyu emer, ben de o yüzden onu bulaşık bezi olarak kullanıyorum. Bay Turner başıyla onayladı. Devam edin. Çorbasının tadına baktı ve tekrar Bayan Benedict e döndü, sanki evrendeki tek insan oymuş gibi ona odaklanmıştı. Kâhya kadın başta tedirgin görünüyordu, sonra kendinden emin bir şekilde devam etti. Konuşurken Bay Turner ona doğru eğildi, bakışları ona sabitlenmişti. Yüzündeki ifade hep aynı şeyi söylüyordu: Senin fikirlerin bana çok şey ifade ediyor, sen önemlisin, senin gözlemlerin değerli. Bu aslında can acıtıcı bir durumdu. Ama onun canı sadece Bay Turner ın onu umursamamasından dolayı yanmıyordu, son aylarda zaten yerle bir olan

26 onuru yüzünden yeterince rezil olmuştu, o yüzden bu konudaki en ufak bir dokunuş aşırı derecede canını acıtıyordu. Hayır. Onun asıl canını acıtan şey, parlamentonun emriyle buraya gelip rutinlerini bir anda değiştirmeye kalkan bir adamın oturup bir hizmetçiyle konuşması ve sırf bu yüzden onlar tarafından makbul adam olarak saygı görmesi, sonuçta tüm bu yaptıklarının hoş karşılanmasıydı. O hiçbir unvanı ve kimsesi olmamasına rağmen bu tavrıyla her yere ve herkese sahip olabilirdi. Bayan Benedict ile Bay Turner, pamuk konusundan kasabadaki değirmene ve oradan da kiralık çiftçilere kadar 49 sohbeti iyice koyulttular. Margaret babasının sert tarzına alışkındı, ağzından çıkan her söz emir verir gibiydi. Sanki sesini duyurabilmek için dünyadaki tüm seslerin üzerine çıkmak isteyerek sürekli bağırarak konuşurdu. Bay Turner ise yavaş ve sakin konuşuyor ama herkes onun sözlerini rahatça takip edebiliyordu. Margaret bile. Onun tarzıyla da diğer insanlar üstünde baskı kurabileceğini görebiliyordu. Bu kendi geleceği adına iyi bir şey değildi elbette. Bu gülümsemesiyle, meşruluk yasasına karar verecek olan Lordlar Kamarası nın üyeleri üzerinde bir yaptırım uygulayabilirdi ve sonuçta ne olacaktı? Ağabeyi Richard kaybedebilirdi. Bu Margaret in de kaybetmesi demekti, çünkü kız evlat olarak girişimde bulunma hakkına sahip olmadığı için vekil olarak Richard ı seçmişti. Margaret acıyla önüne baktı. Çorbasının yerini kremalı bezelye almıştı, bezelyeyi taze balık, onu da dana rosto takip etti. Margaret tabakların gelip gidişini izledi, birkaç çataldan fazla yemesi mümkün değildi. Eğer ağabeyi meşru sayılmazsa, veraset kanununa göre ailenin servetinin büyük bir kısmı tamamen Bay Tur-ner a geçecekti. Bu durumda gelecekteki itibarı hakkında gerçekçi olmalıydı, iki kardeşi geriye kalan kırıntılarla idare etmek zorunda kalacaktı. Margaret geleceğiyle ilgili tüm ümitlerinin eriyip gittiğini hissedebiliyordu. Bayan Benedict sohbete devam ederken, Margaret sessizce onu takip etti. Orada hep toprak kavgaları yaşanıyor efendim. Onlarla konuşacağım. Bay Turner, sanki tek konuşmayla sorunu halledecekmiş gibi cevap verdi. 50 Margaret acıyla düşündüklerinin gerçek olacağını hissetti. Hayat bu adama sürekli iltimas geçiyor gibiydi. Servet. Mevkii. Meşruluk. Margaret ondan hoşlanmama cesareti göstereceğini umdu ve önemsiz biri olarak bakışlarını çevirdi. Bayan Lowell. Sizden özür dilemeliyim. Canınızı sıkmış olabiliriz. Margaret in gözleri zorlukla Ash e doğru baktı. Hayır. Tabii ki hayır.

27 Evet, öyle. İkisinden biri, ya canınız sıkıldı ya da canınızı sıkan bir şey yaptık. Her ikisine de kayıtsız kalamam. Haydi söyleyin. Nedir? Sadece Margaret onu tatmin edecek bir cevap aradı. Fakat onun gülümseyen yüzüne baktığında, aklındaki tüm yalan düşünceler bir anda yok oldu, içinden ona gerçeği haykırma isteği duydu. Siz bugüne kadar tanıdığım en neşeli insafsızsınız. Ash in yüzündeki gülümseme iyice genişledi ve ardından kaba bir kahkaha attı. Neşeli insafsız! Sevdim. Bu sözü kullanabilir miyim? Göğsümdeki hanedan armasının yanında güzel durur mu? Mark, Latince neşeli insafsız nasıl denir? Kardeşi, Filius tu canis, diye ezbere yanıtladı. Akşam boyunca ilk kez konuşuyordu ve sözler sanki ağzından rüyada gibi çıkmıştı. Margaret şu ana kadar ilk kez genç adamın iyi biri gibi göründüğünü düşündü - aşırı ciddiydi ve çok zayıftı. Mark masanın karşısından ona dikkatle bakıp göz kırptı. Margaret bu davranış karşısında onun için düşündüğü aşırı ciddi genç adam tanımlamasını haylaz okul çocuğu olarak değiştirdi. 51 Ne yazık, dedi Bay Turner, bu insanın kendisinde bariz bir eksiklik hissettiriyor. Latince bilmiyor musunuz? diye hayretle sordu Margaret. Ağabeyinin kitaplarıyla çok zaman geçirmişti. Latince eğitimi almasa da oradan buradan birkaç kelime biliyordu. Hiç okula gitmedim, diyerek sandalyesine iyice yaslandı. Bunun için vaktim olmadı. Cebimde yüz elli sterlinle Hindistan a gittim, daha on üçümdeyken zengin olmaya karar vermiştim. Ama Mark okula gitti ve şu an bilimsel araştırmalar yapıyor. Kardeşine döndü, yüzündeki çizgilerden hırslı gülümsemesinden bunun boş bir övünme olmadığı belli oluyordu. Kardeşinin Latince bilmesi onun için yeterliydi, ne söylediği önemli değildi. Onun kitap yazdığını biliyor muydunuz? Ash, dedi Mark, övülmekten rahatsız olmuştu. Onun makaleleri Üç Aylık Mecmuada yayınlanıyor. Bugüne kadar üç tane yayınlandı. Ash. Kraliçenin kendisi daha iki ay önce birinden bizzat söz etmiş. Bir arkadaşım söyledi. Ash. Genç Bay Turner başını eğip eliyle yüzüne kapattı. Bence onu dinlemeyin. Bunlar sahte iltifatlar. Abartılı haberler, ash yok. Gerçeği yansıtmıyorlar. Ayrıca şimdi sorsanız kraliçe benim adımı bile hatırlamaz. Hatırlayacak. Bay Turııer ın gözlerinde yine hırs dolu bir kıvılcım belirdi. Sen bir dükün kardeşi olduğunda, adını, doğum tarihini ve hatta on bir yaşındayken kaç tane diş çektirdiğini bile bilecek.

28 Bay Turner sanki dua ediyormuş gibi ileri doğru eğildi. 52 Ve Margaret onun gerçekten bunu yaptığını anladı. Midesinin derinliklerine doğru külçe gibi bir şeyin düştüğünü hissetti. Adamın istediği şey işte buydu - babasının serveti değildi, unvan da değildi, sürekli ima ettiği intikam bile değildi. Her şey kardeşi içindi. Ve Mark her ne kadar kızsa da onun bu tavrını doğal karşılıyordu. Bu ağabeyinin onu sevdiğini kanıtlıyordu, onu Latince olarak kızdırdığı zamanlarda bile ağabeyi bunu güçlü bir onaylama olarak yapıyordu. Kısacası Tur-ner lar her şeye sahip olmuş, Margaret ise kaybetmişti, o yüzden şu anda sergilenen samimiyet çok taraflı görünüyordu. Evet, dedi Ash, onun bakışını yakalayarak. İşte benim neşeli insafsızlığımın çoğu bu yüzden. Ve şimdi benim en büyük zaafımı biliyorsunuz: kardeşlerim. Onlara her şeyi vermek istiyorum. Bu dünyadaki herkesin onların ne kadar mükemmel olduklarını anlamasını istiyorum. Benden zekiler, benden iyiler ve ben onların hak ettiklerini vermek için her şeyi yapacağım - gerektiğinde herkesle ters düşeceğim, kavga edeceğim, çalacağım, önüme çıkan her ne varsa yakıp yok edeceğim. Margaret onda gördüğü bu şevk ateşiyle gözlerini yere indirdi. Kendisini onun karşısında garip bir şekilde ufalmış hissediyordu ve içinde yoğun bir kıskançlık duygusu vardı. Bugüne kadar hayatında hiçbir şeye ya da kimseye karşı bu tür bir şey asla hissetmemişti. Derin bir soluk alıp genç Bay Turner a doğru döndü. Mark bu konuşmalardan dolayı biraz utanmış gibi görünüyordu ama şaşırmış değildi. Pekâlâ, Bay Mark Turner. Yazdığınız kitap ne hakkında? 53 Mark arkasına yaslandı. Sadece Mark uygun olacaktır, ikimizi de Turner olarak çağırırsanız, kafa karıştırıcı olabilir. Aslında her iki Bay Turner da bu konuda oldukça lakayttı. Ama şu an bir hizmetçi olarak Margaret in onun söylediğini reddetme şansı yoktu. Başını eğerek emre itaat etti. İffet hakkında yazıyorum. Margaret ondan yine kaba bir kahkaha atmasını ya da haylazca gülümsemesini bekledi, çünkü bu bir şaka olmalıydı. Ama genç adam yapmadı. İffet mi? dedi Margaret yavaşça. İffet. Bu sözcüğü diğerleri tarafından iyice duyulmasını ister gibi ciddi, mütevazı, hürmetkar bir ses tonuyla değil, sanki iffetin bu dünyadaki en mükemmel şey olduğunu vurgulamak ister ginı gözlerinden fışkıran hırs ateşinin buğulu parlaklığı içinde ve coşkuyla söylemişti. Margaret

29 kardeşlerinin pek çok arkadaşıyla tanışmıştı. Bu konu genç centilmenlerin arasında sık sık konuştukları bir konu değildi. Aslına bakılırsa tam tersiydi. Biliyor musunuz, diye devam etti Mark, iffet üzerine odaklı tüm yazılar, günümüzde halkın ilgisini çekmek adına çok filozofça yapılıyor ama ne yazık ki ters etki yapıyor ve ahlak konusuna ilgi çekilmesinde başarısız oluyor. Benim amacım ise konuya pratik bir şekilde yaklaşmak ve bu Konunun önemini vurgulamak için bir süre duraksadı. Beni inanılmaz heyecanlandırıyor. Bunu görebiliyorum. 54 Mark Turner, Edmund ile aynı yaştaydı ve Richard dan birkaç yaş daha gençti. Margaret bir an için kardeşlerini düşündü ve onların ya da arkadaşlarının kadınların iffetlerini korumalarıyla ilgili felsefi yazılar yazdıklarını hayal edemedi. Hatta bu sözcüğü gülmeden söyleyebileceklerini bile sanmıyordu. Dudağı düşünceli bir şekilde büküldü. İffet, dedi ağabey Bay Turner alaycı bir ses tonuyla, kardeşimin benimseyip kabul etmesini istediğim erdemlerden biri değil. Masada bir anda rahatsız edici bir sessizlik oluştu. İki erkek bakıştı. Bu bakışlarda ima edilenin ne olduğunu Margaret söyleyemezdi. Bu erkekli kadınlı bir grubun konuşacağı bir sohbet konusu değil, diyerek Bayan Benedict araya girdi. Mark başını iki yana sallayıp bakışlarını kaçırdı. Çok doğru. Ne yazık ki seçtiğim konuyu genel anlamda ele almama rağmen sadece erkeklerin konuşmasını gerektiren bir şey olarak algılanıyor. Eğer özellikle kadınlar için yazıyor olsaydım, hiç kuşkusuz bunu her kadının farklı şekilde algıladığına dair bir yazı olurdu. Sahi mi? diye hayretle sordu Margaret. Sorularınızla onu cesaretlendirmeyin, diye uyardı ağabey Bay Turner. Gözlerinde bu bakış belirdiğinde genelde ortaya pek de iyi şeyler çıkmaz. Margaret birden Mark a döndü. Öyleyse cesaretlendi-rildiğinizi farz edin. Yanında oturan ağabey Bay Turner buna öfkeyle karşı çıktı. Ben konuyu kısa ve öz olarak özetleyeyim: Bir kadının erdemini korumasının en iyi yolu onu taciz eden adama okkalı bir tokat indirmekten geçer. 55 Ne? dedi genç Bay Turner. Peki ya bunlar bir kişiden fazlaysa? Beyler, diye ricada bulundu Bayan Benedict ama kimse umursamadı. Siz ne diyorsunuz Bayan Lowell? Sizce kadınlar böyle bir yönlendirmeye ihtiyaç duyar mı? Mark dönüp gülümseyerek sordu. Ash sizin bir aileniz olmadığından söz etti. Bu konuşacak, sizi koruyup kollayacak bir erkek kardeşiniz olmadığı anlamına mı geliyor?

30 Aslında Edmund bu konuda Margaret in yanında olmuştu, on dört yaşındayken ona bacaklarını ve ağzını sıkı tuttuğu takdirde markiz olabileceğini söylemişti. Bu bir erkek olarak ona ilk kez yardımı dokunan, son kez tavsiyede bulunan yakını olmuştu. Margaret kafasını iki yana salladı. Mark ın göz çevresindeki hatlarda bir yumuşama belirdi. Pekâlâ, bu durumda kendinizi nasıl koruyacağınızı size göstermek zorunda kalacağım. Masanın karşı tarafındaki ağabeyine doğru bakıp tekrar gülümsedi ama bu kez bakışı daha kurnazcaydı. Yine de ağabeyim iffeti bağrına bassaydı benim için sorun olmazdı. Kendi kendine gülümsedi ve çatalını tabağındaki ete sapladı. Bay Turner ın gözlerindeki sinirli ifadenin yanı sıra başını esefle iki yana sallamasından, kardeşinin bu konudaki ısrarcı tavrından pek memnun olmadığı anlaşılıyordu. Margaret ise aslında her ikisinin de konuşmalarından aynı şeyi ima ettiklerini anlamıştı. Her ikisi de ondan söz ediyordu, iki kardeşin de hedefindeki kadın kendisiydi. Bu konuşmalara rağmen, ağabey Bay Turner ın bir gün mutlaka onu baştan çıkartmak için planlar yaptığından ve bu esaslı planı kardeşiyle paylaştığından adı kadar emindi. 56 Margaret onları dinlediğinden habersiz oldukları zamanlarda Edmund un arkadaşlarıyla sık sık bir dul ya da istekli bir kadın hakkında tartıştıklarına kulak misafiri olmuştu. Bay Turner ın da aynı amaçla onu yatağa atmayı düşündüğünden hiç kuşkusu yoktu. Büyük olasılıkla diğer kadınlarla bunu yapmaya alışmıştı. Şu an ona bakmasa da aklından kendisiyle ilgili olarak aynı şeyin geçtiğini hissedebiliyordu. Kadınlar böyle bir adam için kalplerini onun ayakları altına atmaya hazır olmalıydılar ve şu an Margaret e sadece bir nefes kadar yakın olan bu insafsız adam gözünü ona dikmişti. Margaret bir yıl önce kraliyet balolarının en güzel kızı ilan edilmişti, şehirdeki bütün erkekler peşinden koşardı, en kalitelisinden nadide bir elmastı - elbette krallığın en zengin ve nüfuzlu adamıyla nişanlanmıştı. Ama sonra Ash Turner bir anda onun hayatını mahvetmişti. Margaret olanlara seyirci kalmaktan başka bir şey yapamamıştı. Onun ortaya çıkışıyla herkesin hayran olduğu kız mahvolmuş, elmas buza dönüşmüştü ve çıkan ilk dedikodunun ateşiyle de her şey bir anda buhar olup bitmişti. Adı, çeyizi, her şeyi Margaret ten çalınmıştı. Ve şimdi ona yaptığı bunca şeyden sonra eğer Bay Turner ondan daha fazlasını koparmayı planlıyorsa, fena halde yanılıyordu. Ash kardeşiyle sessiz olması hakkında konuşmaya karar verdi. Soğuk, yarı korku, yarı ihanete uğramış bir bakışın ardından Bayan Lowell ona bakmayı kesti. Ve Ash bunun çok ama çok kötü bir işaret olduğuna karar verdi. O sırada gelen puding -bu gergin sohbeti bitirmek için bir anlamda 57

31 can simidi olmuştu- masadaki yerini aldı. Margaret kremaya kaşığını daldırırken dudakları birbirine yapıştı, her zaman uçuk pembe olan benzi soldu ve birden canlılığını kaybedip koyulaştı. Boynunda altın bir zincir vardı, elbisesinin yüksek V yakasının içinde kayboluyordu. Ama Ash bunu gördüğü anda gizli bir kıskançlık hissetmişti, bunu ona kimin vermiş olduğunu ve içinde ne gizlediğini merak ediyordu. Şüphesiz genç kadın o sırada onunla nasıl savaşacağını düşünüyor olmalıydı. Muhakkak, karşısındaki adamın kendi zevklerinden başka bir şey düşünmeyen çapkın biri olduğunu anlamıştı. Ama Ash yapacağı küçük bir jestin onu bu düşüncesinden caydırabileceğini de çok iyi biliyordu. Akşam yemeği bittiğinde Margaret hâlâ gözlerini kaldırıp bakmamıştı. Bu yanlıştı. Böyle devam etmesine izin vermezdi Ash. Margaret odadan çıkmak üzere kapıya yöneldiğinde, Ash de peşinden gitti. Aşağı inen merdivenlerin başına geldiklerinde Margaret arkasına dönüp ona baktı, gözlerinde öfkeli bir parıltı vardı. Ash bu bakışı görür görmez ona zarar vermek gibi bir niyeti olmadığını göstermek için ellerini havaya kaldırdı. Bayan Lowell, korkarım kardeşim sizde yanlış bir izlenim bıraktı. Margaret derin bir nefes verdi. Nazik centilmenlerin bir araya geldiklerinde nasıl birden kabalaştıklarını iyi bilirim, dedi. Bunu benden saklayabileceğinizi sanmayın. Margaret nazik centilmenler diye sözünü ettiği kişiler Richard ve Edmund Dalrymple olmalıydı. Ash in beş para etmez asalaklar olarak gördüğü bu kişilerin öpülesi 58 dudaklara ve mermer gibi bir tene sahip güzel bir hemşire kıza neler dediklerini hayal bile edemiyordu. Şüphesiz onlar buradayken pek çok terbiyesizlik yaşanmıştı. Bayan Benedict in her şeyi kuralına göre yönetmenin gerekli olduğunu daha en baştan ortaya koymasının nedenini şimdi anlıyordu. Hayır, dedi Ash sertçe. Benim ne istediğimi bildiğinizi sanmıyorum. Beni öpmek istiyorsunuz. Beni yatağınıza almak istiyorsunuz. Ve bunu ima eden kardeşinizle övünüyorsunuz. Lütfen bana kaçamak cevaplar vermeyin Bay Turner. Her genç erkeğin istediği şeyi siz de istiyorsunuz. Benim ne istediğimi bilmiyorsunuz. Ash in sesi boğuk çıkmıştı ve kendisini Margaret e aval aval bakarken buldu. Margaret onunla hemen hemen aynı boydaydı -Ash başını hafifçe kaldırırsa onu rahatça öpebilirdi. Yaa? Margaret in sesinde horgörü vardı. Ash ona doğru bir adım attı ve sarf ettiği bunca cesur söze rağmen Margaret in gözleri korkuyla açıldı. Ama Ash ona doğru uzandığında hiç hareket etmedi, olduğu yerde durdu - yüz ifadesi sabırlıydı, sanki dokunuşu katlanılması gereken bir yüktü.

32 Bu kızın neyi vardı, omuzlarına dokunduğunda ürper-memişti bile? Ash parmaklarını onun kolyesi üzerinde, ensesinde ve yakasının çevresinde dolaştırdı. Eğer bu yaptığın beni baştan çıkarmak konusundaki ilk girişiminse, dedi Margaret kibirli bir tavırla, tüm bece-rebildiğinin tenimi tırmalamak olduğunu söyleyebilirim. Ash onun nefes alış verişindeki değişimden bunun doğru olmadığını düşündü. Parmaklarıyla kolyenin klip- 59 sini bulup açtı ve onu Margaret in boynundan çıkardı. Ağırdı, zinciri göğüsleri arasından çektiğinde ucunda bir madalyonun sallandığını gördü. Şaşırtıcı derecede iyi bir parçaydı, özel yapımdı ve çok gösterişliydi, üzerindeki asırlık lekelerden aile yadigârı bir takı olduğu anlaşılıyordu. Margaret onu elinden kapmaya yeltendi ama Ash kolyeyi hızla ondan uzaklaştırdı. Ash madalyonun içinden kimin resminin çıkacağını merak ediyordu. Ne var ki açmak istemiyordu. Eğer Richard ya da daha kötüsü Edmund un minyatürü çıkarsa Onu bana verin. Margaret kolyeyi ondan almaya çabaladı. Ash boşta kalan elini yeleğinin cebine daldırdı ve o gün sabahleyin aldığı ödülünü aradı. Bu, dedi elindeki ödülü tutarak, malikânenin ana anahtarı. Bunu bu öğleden sonra Bayan Benedict ten aldım. Buradaki her kapıyı açıyor. Büyük olasılıkla sizin odanız için de geçerli. Ash demir anahtarı havaya kaldırdı kolyenin zincirine geçirdiğinde Margaret bir kez daha onu kapmak için ileri atıldı. Ash onun elini yakaladı ve elindekileri yığın halinde onun avcunun içine bıraktı - kolyeyi, madalyonu ve anahtarı. Ben sizden bir öpücük çalmak istemiyorum, dedi Ash. Sizi yatağa da atmak istemiyorum. Parmaklarını tek tek madalyonun üzerine kapatmaya zorladı. Ben sizden hiçbir şeyi zorla almak istemiyorum. Anlıyor musunuz? Margaret yutkundu ve başını salladı. Ben sadece size acılar verip yapayalnız bırakıp giden o aptal adamı unutmanız için bana bir öpücük vermenizi 60 istiyorum. Margaret in madalyonu tutan elini sıktı. Ama eğer beni öpmek istemiyorsanız, en basit çare olarak beni başınızdan defederek kurtulabileceğinizi bilmelisiniz. Gözlerimin içine bakarak Ash, senin sefil aşkının kölesi olmak istemiyorum, diyebilirsiniz. Ben de o zaman çekip giderim. Bakışları birleşti. Bay Turner- Ash parmaklarını onun dudaklarına götürdü, dokunmadı ama sıcak nefesini hissediyordu. Önce bana Ash demelisin.

33 Genç kadın kendisini hızla geri çektiğinde, başının tepesinde topladığı topuzundan bir tutam saç sıyrılıp şakağına düştü. Siyah saçlarını gelişigüzel toplamış olduğu basit topuz bile nasıl etkileyici duruyordu. Eğer saçlarını serbest bıraksa beline kadar inerlerdi. Haydi söyle, dedi Ash. Senden çok küçük bir şey istiyorum. Ash nasıl bir vaftiz adı? Margaret anlayamadığını belli ederek başını iki yana salladı. Neden Luke, John ya da Adam değil? Bu Ash in o anda konuşmak istediği konu değildi. Bu benim takma adım. Kısa adım. Annesi tüm çocuklarına Incil den isimler vermişti. Ona doğduğunda verilen ve adeta insanın ağzını dolduran adı söylemeye kalksa çok uzun sürecekti. Benim vaftiz adım yok. Benim Ash duraksadı, kaşları çatıldı. Kiliseye kayıtlı bir sicilim var. Ama şu an bunu kullanmıyorum. Herkes beni kısaca Ash diye çağırır. Eğer benim aşkımın kölesi olmayı reddediyorsan, en azından benimle Bay Turner cı-lık oynamayıp adımı söyleyerek beni onurlandır. 61 Margaret başını kaldırıp ona baktı. Bu akşam ilk kez, dudaklarında isteksizce beliren gülümseme sayesinde Ash onun gamzeleri olduğunu fark etmişti. Bu tebessüm yumuşak, kırılgan, hassas ve sanki suya akseden ay ışığı gibi uhrevi bir gülümsemeydi. Ama Margaret başını iki yana sallayarak bunu savuşturdu. Herkes durdu ve elbisesinin üzerinde bir elini dolaştırdı. Herkes konumumu aştığımı konuşacak. Ash şaşkın bir halde tepkisini gizlemeye çalışırken omzunu silkti. Bayan Lowell da ateş vardı. Zekiydi. Üstelik büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Yine de şu an bulunduğu konumdan yukarıya çıkamamış mıydı? Ne büyük bir kayıp. Madalyonun içinde kimin resmi varsa, Ash in aradığı cevap orada yatıyordu. Tahmin edeyim, dedi Ash sakince, bu senin hayatın boyunca en çok istediğin şey. Konumun defalarca denediğin ama bir türlü değiştiremediğin bir şey. Doğuştan senin adına belirlenmiş ama değiştiremediğin bir şey. Margaret ona baktı, gözleri şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. Herkes dediklerin ne biliyor ki? Gecenin karanlığında kendi kendine fısıldadığın gizli hayallerini duyuyorlar mı? Konumunun seni boğmasına izin vermemelisin. Margaret nefes alamıyordu, sanki nefes almaya korkuyordu. O yüzden bana Ash diye hitap et, dedi Ash ve gülümsedi. Bana Ash de ama benim için değil, bu senin adına küçük bir meydan okuma olacak. Bana Ash de, çünkü bunu hak ediyorsun. Çünkü ait olduğunu sandığın konum sadece bir etiket, Tanrı kanunu değil.

34 62 Margaret yutkunup hafifçe sallandı ama yine de hareket etmişti. Ash hareketsiz duruyor, onun kendisine yaklaşmasını bekliyordu. Margaret dudaklarını araladı ve yaladı. Ash onun pembe dilinin görüntüsüyle kanının ateşlendiğini hissetti. Ash. Margaret sanki son nefesini verirken söylediği son şeymiş gibi adını bir solukta söyledi. Ash onun dudaklarının arasından çıkan sesten sersemleyerek durdu. Evet. Evet. Evet? Kendi sesi kulaklarına hırıltılı gelmişti. Margaret onun gözlerinin içine baktığında, Ash hissettiği şiddetli arzuyu iliklerine kadar duydu. Ash, diye sertçe tekrarladı Margaret, senin sefil aşkının kölesi olmak istemiyorum. Şimdi beni rahat bırak. 63 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Ertesi gün öğlen vakti, saçına taktığı tokalar kafa derisini kaşındırırken Margaret kasabaya doğru gitmeye çalışıyordu. Dün gece ağabeyine bir mektup yazmıştı. İlk geceyle ilgili haberler sayfaları doldurmasına yetmişti. Margaret önce günün kısa özetini kaleme aldıktan sonra aşağıdakileri cümleleri sıralamıştı: Hiçbir erkek özünde insanı ele geçiren böylesi bir ruha sahip olamaz. Onun gibi tüccar olanların hepsinin sahip olduğu o aşırı yapmacık tavırlara ve abartılı üsluba sahip olan Ash Turner, tahmin ettiğimizden de etkili biri. Kendisini asla kötü biri gibi göstermek istemiyor, insanlara kendini sevdirmeyi başarıyor. Bunun ne anlama geldiğini düşün, parlamento üyelerinin oylarını kendi lehine toplamak için bu özelliğini silah olarak kullanıyor olmalı. Ağabeyine yazdığı bu mektubu mantosunun iç cebine sıkıştırmıştı, zarfın sert köşeleri varlığını hatırlatarak kaburgalarına batıyordu. Margaret arkada, malikânede kalmayı tercih etmişti, çünkü ailesinin ona ihtiyacı vardı. Parlamento üyeleri Kasım ayının ortasında toplandıklarında, 64 kardeşlerinin ve onun meşruluk durumu hakkında bir ka-ıar vereceklerdi. Margaret in rolü bu yüzden önemliydi: Bay Turner ın kusurlarını belgeleyecekti. Babası tarafından yazdırılan mektuplara kendi gözlemlerini de ekleyecekti. Bu gözlemler Bay Turner ın yönetmeye uygun biri olmayacağını kanıtlayan nitelikte olacaklardı. Deliller toplanıp bir araya getirildikten sonra, kardeşleri bunu Lordlar Kamarası na sunacaklardı. Bu planı ilk yaptıklarında Margaret, mektupların her zaman olduğu gibi hizmetkârlardan babası adına postalanmasını isteyip girişteki konsolun

35 üzerine bir hatırlatma notu koymasının yeterli olacağını sanıyordu. Tam anlamıyla kandırılmıştı. Bu sabah Bay Turner ın çalışma odasında ve her zaman görmeye alışık olduğu ciddi adamlarının da neredeyse odanın yarısını işgal etmiş olduğunu fark etmişti. O yüzden hiçbiri onun mektubu girişteki konsolun üzerine bıraktığını görmemeliydi. Aksi halde basit bir hemşirenin I )alrymple kardeşlere neden mektup yazdığını merak edebilirlerdi. Bu durumda mektubu kasabaya kendisinin götürmesinden başka seçenek kalmamıştı, kasaba merkezine vardığında rahibin karısı ona bu konuda yardım edecekti. Bu sıcakta yürümekten çok rahatsız olmuştu. Ama kasabaya giden yolu yarılamıştı ki bu yapış yapış sıcaktaki sessizliği nal sesleri bozdu. Bu hiç de iyiye işaret değildi. Margaret hemen başından çıkarmış olduğu kurdeleli bonesini çekip çenesi altında bağladı. Kardeşleri gittiğinden, yalnızca Turner lar at binip Parford toprakları üzerinde geziniyor olmalıydı. Ve Margaret, iffet hakkında kitap yazan 65 kibar ve nazik Bay Mark Turner ın onu yakalamış olduğunu hiç sanmıyordu. Bu çok iyi niyetli bir tahmin olurdu. Tabii ki ona doğru yaklaşan iki kardeşten büyük olanıydı. Daha uzun boylu ve daha iri yarı olanı. Daha tehlikeli olanı. Tabii ki bu hayatını mahvetmek üzere gelip, yaşamına çöreklenen adamdı. Ve gariptir ki bu rastlantı, tabii ki onun elbisesinin yaka kolasının neredeyse hiç kalmadığı bir ana denk gelmişti. Bay Turner atının tepesinde yanına ulaştığında, Margaret e sanki başının üzerinde kızgın güneşten eser yokmuş gibi bakarken, alnında ter damlacıklarının oluşmadığı ve aşırı sıcaktan yanaklarının biraz olsun kızarmadığı ortaya çıktı. Orada bulunması için hiçbir mazerete gerek duymadığından, bu konuda bir açıklama yapmak yerine Margaret i tozlanmış ayakkabılarından yana kaymış bonesine kadar baştan aşağı süzdü. Ve ardından gülümseyerek, Rahatsız ediyor muyum? diye sordu. Siz sürekli rahatsız ediyorsunuz, dedi Margaret, lafı dolandırmadan. Yaa. Bay Turner çok şaşırmıştı, sanki daha onu görür görmez eğilip ayaklarını öpmesi gerektiğini bilmeyen bir kadına şaşırmaktan başka bir şey yapamazmış gibi kibirli bir tavır içindeydi. Hiç kuşkusuz bu şaşkınlığı için geçerli bir nedeni vardı. Karşısına çıkan her kadın gibi -gayrimeşru bir hizmetçi de olsa- Margaret in de onu çekici buluyor olması gerekirdi. Alt sınıftan gelmiş bir hemşire de elbette onun ticaret sayesinde yaptığı serveti değil, birtakım entrikalarla kazanmış olduğu unvanı dikkate alırdı. Margaret ayrıca onun aslında Hindistan da zengin olmuş, çokbilmiş, sonradan görme bir Avrupalı görüntüsü çizdiğini eklemek istedi. Ve edindiği bu servetin yeni ol- 66

36 dıığunu kimsenin fark etmemesi için bunu gizli tutmak konusunda büyük çaba harcadığı da görülüyordu. Marga-ıv t tekrar başındaki boneyi düzeltti ama bir santim yukarı ı,ektiğinde, tokalar bir kez daha kafa derisine battı. Fark ettiğiniz üzere, dedi Ash, benimle sohbet edebilirsiniz. Bunu yapmam mümkün değil. Çünkü tozu dumana katmış durumdasınız. Nefes bile alamıyorum ki sizinle sohbet edebileyim. Bu doğru değildi. Dün gece çok güzel bir yağmur yağmıştı, toprak nemli, hatta yaştı çamur olacak kadar ıslak değildi ama toz bulutu oluşturacak kadar da kuru değildi. Ancak adam onun yalanını yüzüne vurmadı. Bunu yapmak yerine, kocaman gülümsedi. O halde eğer sizi atımın üzerine atarsam, çok daha rahat nefes alacağınızdan kuşku yok. Margaret bu kaba yaratığın onu kucaklayıp yukarı kaldırdığını hayal etti, bunu düşünmek bile ciğerlerini sıkıştırıp nefessiz kalmasına neden olmuştu. Onu alıp önüne oturturdu. Margaret böylece onu kasıkları üzerine bastıracağını ve ellerini vücudunda dolaştıracağını düşündü I layır. Asla onun alışık olduğu gibi ayaklarına kapanan biri olmayacaktı. Neden böyle konuşmakta ısrar ediyorsunuz? diye sordu Margaret. Ben bu konuda oldukça açık olduğumu düşünüyorum. Gerçek bir centilmen ikinci kez reddedilmeyi beklemez. Hayır. Bay Turner ın ses tonu alaycıydı. Bir centilmen izin almak için sıkıntıya girmeksizin sizi rahatlıkla yatağa atabilir. O yüzden benim gibi biriyle karşılaşmış 67 olmanız aslında sizin için bir şans, çünkü ben işlerimin yoğunluğundan dolayı centilmen olmayı bir türlü öğrenemedim. Çenesini iyice kaldırdı. Neden sizi bu kadar usandırdığımı bilmek isterseniz hemen söyleyeyim, çünkü bana Laurette i hatırlatıyorsunuz. Laurette? Margaret bu adı tiksintiyle tekrarladı. Kulağına yarı Fransız bir metrese takılmış ucuz ve cafcaflı bir takma isim gibi gelmişti. Onunla Hindistan da tanıştım. Gözleri neşeyle parlıyordu, sanki Margaret i bozguna uğratmanın verdiği hazzı yaşıyordu. Onunla bir yıldan fazla bir süre zaman geçirdim ama sonra ona verebileceğimden daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu anladım. Bay Turner. Şu an Margaret, Laurette i hayal edebiliyordu - siyah tenli güzel bir Hintli kadındı ve kollarıyla bacakları Bay Turner a dolanmıştı. Peki bu midesini bulandırması gerekirken, neden ateş basmasına sebep oluyordu? Yine bonesi kaydı ama bu kez düzeltirken tokaları daha sert bir şekilde kafasına sapladı. Ash onun bu rahatsız hali karşısında sırıttı. Bay Turner değil, sadece Ash. Laurette de böyleydi, ilk zamanlarda çekingendi fakat sonra geceleri benimle

37 uyumaya başladı. Bay Turner! Bunu daha fazla dinlemeyeceğim. Margaret ellerini kulakları üzerine koydu ama onun sesine engel olamıyordu. Küçükken etini çok küçük parçalara ayırmak zorunda kalıyordum. Sonra zamanla dişleri keskinleşmeye başladı. Bu yüzden sürekli ellerim sargılı dolaşıyordum. Margaret in kulaklarını tıkayan elleri ansızın yanına düştü. Ve Laurette in küçük kulaklarının giderek büyü- 68 (lüğünü duyduğunda kafasında oluşturduğu görüntü funduszeue.info yok oldu. Ansızın ağzından, bastıramadığı bir kahkaha yükseldi - hayretler içinde kalmıştı ve duyduklarına manamıyordu. Bay Turner, dedi kaşlarını çatarak, mümkün olduğunca ciddi olmaya çalıştı. Ama bu şartlar altınca ı iddi olması pek de mümkün görünmüyordu. Bay Turner atını birkaç adım önünde durdurup onun yüzüne baktı, gözleri muzipçe parlıyordu. Evet. Bu benim için çok kötü olmuştu. Laurette bir kaplandı. Ben onun annesini keyif için vurmuş olan adama ormanda eşlik ediyordum. Adam kaplanın postunu aldı ve sonra kendisini beslemekten aciz minik yavruyu geride bıraktı. Daha sonra yavruyu ormandaki bir çalılıkta saklanırken bulmak saatlerimi aldı. Çok küçüktü, dünyadaki en ufak şeydi yavru bir kedi kadardı. Ve böğürtlen çalılıklarının içinde, bana meydan okurcasına sert bir ifadeyle bakıyordu. O an şunu düşündüm: Eğer bu muhteşem yaratığın bana karşı olan önyargısını kıracak olursam, bu gerçekten kayda değer bir başarı olacaktı. Bu son sözlerinin ardından Margaret in gözlerinin içine baktı. Bir anlığına Margaret, bu bir çift çekici kahverengi göze sahip yakışıklının kollarına düşmeyi diledi. Onun kim ve ne yapmış olduğunu unutabilirdi. Ama Margaret bunu elbette yapamazdı. Belki de gerçekten çok esaslı bir yalancıydı. Belki sesindeki samimi tonu ve bakışlarındaki sıcaklığı ustaca kullanabiliyordu. Ancak sözlerinde ciddi de olsa önemi yoktu. Kafa derisine batan tokaların acısını unutturabilirdi ama o gittiğinde yine orada olacaklar ve kafa derisine batmaya devam edeceklerdi. Bu adam gerçeği değiştiremezdi ve Margaret de unutamazdı. 69 Margaret ona isteksizce baktı. Peki yavruyu bulduktan sonra ne oldu? Ona uzandım. O da beni ısırdı. Adam gülümseyip uzaklara baktı. Ama buna değerdi. Margaret bakışlarını başka yere yöneltti. Tehlikeli, hatta delici kahverengi gözlerin ona iltifatta bulunduğunu biliyordu. Adam her şeye değer olduğunu ima etmişti - ona ve onun tüm iğnelemelerine. Ve bunu altmış bin poundu istediği için söylememişti. Yı da onun iki eski soylu ailenin birleşmesi için anahtar konumunda bulunduğunu bildiği için de

38 söylememişti. Hayır, sadece onun da diğer kadınlar gibi ayaklarına kapanacağından şüphesi yoktu. Bu yüzden Margaret i bu şekilde yakın takibe alma yolunu seçmişti. Ve davranışlarının ne kadar ahlaksızca olduğunun önemi olmadığını düşünüyor olmalıydı, asıl mühim olan Margaret in bu iltifatları şiddetli olarak hissetmesiydi. Margaret de onları, bir şampanyanın kabarcıkları gibi teninin derinliklerinde hissetmişti. Bonesinin bağlarını tekrar bağlayıp düzeltti. Peki ya beni nasıl buluyorsunuz? Vahşi mi? Yırtıcı mı? Öfkeli. Koruyucu. Sinirlendiğinde önüne geçilmez ama sizin sevginizin kazanılabileceğine inanıyorum. Ayrıca sosyete tarafından konmuş kuralları uygularken yeterince asi sayılırsınız, bu açıdan bakıldığında aslında bence siz de gerçek anlamda yabani bir çalılıkta saklanıyorsunuz. Böylece soylu sosyete üyeleri size elini uzatıp yardım etmediği zaman, sıkıcı kurallar arasına sıkışıp kalmamış oluyorsunuz. Neden onu takmaktan nefret ettiğiniz halde ille de bone takıyorsunuz? 70 Margaret in elleri yanına düştü. Ne demek istediğinizi anlamıyorum. Şu sohbet sırasında en az beş kez bonenizin bağlarını açıp tekrar bağladınız. Eğer sizi bu kadar rahatsız ediyorsa, neden takıyorsunuz? Sırf diğerleri bunu yaptığı için giymek dışında başka bir nedeniniz var mı? Onu takmadığımda güneş yüzünden çok kötü esmerleşiyorum. Çillerim artıyor. Ah, hayır. Bu kulağa çok korkunç geliyor. Abartılı bir endişeyle onunla ilgilenmişti ama atından öne doğru uzandığında Margaret ile neredeyse burun buruna geldi. Çiller. Gerçekten bu minik noktacıklar bu kadar korkunç şeyler mi? Çilli insanlar hapse mi atılıyor? Prangaya mı vuruluyor? Katran ve tüye bulanıp cezalandırılıyorlar mı? Gülünç olmayın. Bay Turner sanki neden der gibi eliyle tembelce bir daire çizip Margaret e baktı. Açık renk -beyaz ten- makbuldür, dedi Margaret. Ama herkesin bildiği bir gerçeği neden savunmak zorunda kaldığımı bilmiyorum. Çünkü ben bilmiyordum. Adam parmağını onun çenesinin altına kaydırdı. Ve bir centilmen olmadığıma memnun olmak için bir neden daha. Asilzade dostlarımın neden kendilerine beyaz tenli eş istediklerini biliyor musunuz? Margaret ondan yayılan altınsı ışıltının son derece farkındaydı. Çenesinde dolaşan parmağının sıcaklığını hissedebiliyordu. Ama onu cesaretlendirmemeliydi. Yine de soru ağzından çıkıverdi. Neden? Tuval olacak kadar beyaz ve boş bir kadın istiyorlar da 71 ondan. Hareketsiz, varlığının sessiz bir cisim gibi sadece hizmet etmekten ibaret olduğunu düşünen, kendi ümit ve arzuları doğrultusunda boyayıp şekillendirebilecekleri bir kadın istiyorlar. Gelinlerinin herkesten ve her

39 şeyden saklanmış olmalarını istiyorlar. Yumuşak başlı, ne derlerse yapan, istedikleri gibi üzerini dolduracakları boş bir zemin istiyorlar. Eğilip Margaret in çenesine dokundu - öğleden sonra güneşi bonesinin kenarlarından içeri süzülüyor, tüm sıcaklığıyla yüzüne vuruyordu. Olamaz. Margaret bu sözcüğün ağzından hiç çıkmamış olmasını diledi. Ama söyledikleri o kadar doğruydu ki kimse bunu ondan daha iyi bilemezdi. Onun da kendi istek ve arzuları hiç önemsenmemişti. Margaret daha ergenlik çağını tamamlamadan kardeşlerinin arkadaşıyla nişanlanmıştı. Kurallar ve teamüller arasında sıkışıp ezilmiş, soluk benizli, sönük ve silik bir genç kız olarak, vücudu kadınsı hatlara erişir erişmez çeyizi hazır edilmişti. Adamın sesi alçaldı. Kahrolsun boneleri. Kahrolsun kuralları. Ne istiyorsunuz? Margaret in elleri titriyordu. Bana bunu neden yapıyorsunuz? Bayan Lowell, siz gerçekten harikasınız, sizi kendi tuvalinizde boyamak istiyorum. Ama kesinlikle saklanıp gizlenmenizi istemiyorum. Elini Margaret in yanağına götürdü ve güneş ışınlarının aydınlattığı yüzünde dolaştırdı. Bu çok sıcak bir okşamaydı, Margaret in başının üzerinde durmaksızın parlayan güneşle sersemleticiydi. Margaret düz durmaya çalıştı ve kendini cevap vermemeye zorladı, bu sırada yanaklarının kızarmamış olmasını umuyordu. 72 Adam bunu ona yine yapıyordu ama bu defa Margaret i derinden altüst ediyordu. Bayan Benedict i kazanmak için uyguladığı formülü uyguluyor ve Margaret i de aynı derecede kolaylıkla elde edecek gibi görünüyordu. Yanağına dokunurken samimi bir şekilde ona fısıldıyordu. Bu sadece bir erkeğin yapabildiği hiç adil olmayan bir davranıştı vı bedeninin derinliklerinde var olan en tehlikeli istekleri.1 lahora ederek su yüzüne çıkaran bu adam, onun mahvolmasına neden olabilirdi. Çok şey mi istiyorum? Sadece kendinizi düşünmenizi istiyorum. Bunlar safsatadan ibaret şeyler. Görüşlerinizi sadece insanları cesaretlendirmek için kullanıyorsunuz. Adamın yüzünde yumuşak ve çarpık bir gülümseme belirdi. Bayan Lovvell, şu an sizden gördüğüm bu küçük meydan okuma kadar beni hiçbir şey mutlu edemez. Margaret onun koyu kahverengi gözlerinin içine baktı. Küçük bir meydan okuma demişti. Ancak Margaret şu an küçük bir meydan okumadan daha fazlasına ihtiyaç duyuyordu. Bunun devam etmesine izin veremezdi. Birkaç günden fazla zamandır bu durumdaydılar ve böyle devam ederse onun samimiyetine inanmaya başlayabilirdi. Ona, gözlerindeki bu ışığa baktığı zaman Margaret neredeyse tüm dünyanın adamın önünde eğileceği hissine kapılıyordu. Kendini onun her davetine itaat etmeye hazır, adeta onun ayaklarına doğru sürüklenen bir taş parçası gibi hissediyordu. Eğer ona bu

40 abartılı iltifatları yapmaya devam ederse, Margaret gerçekten ona inanmaya başlayabilirdi. Margaret onun yanağının üzerinde dolaşan elini tuttu ve taba rengi, süetten şık ve pahalı pantolonunun üzerine bıraktı. 73 Bay Turner, anlamakla ilgili bir sıkıntınız var. Adam bir kaşını havaya kaldırdı ve Margaret in dik dik kendisine baktığını gördü. Ben bir kedi değilim. Bir tuval de değilim. Sizi kayıtsız şartsız sevip itaat edecek, size böyle bir deneyim yaşatacak biriyse hiç değilim. Küçük bir meydan okuma mı istiyorsunuz? Margaret e, sanki sözlerine inanmak istemeyen bir melek gibi başını yana eğerek baktı. Güzel, dedi Margaret. O halde şu işinize yarayacaktır: Şimdi bana bir iyilik yapın ve beni yalnız bırakın. Benimle konuşmaktan vazgeçin. Beni sert bakışlarınızla korkutmayın. Ve Tanrı aşkına, beni baştan çıkarmayı hiç ama hiç denemeyin. Adam soran gözlerle baktı ve bir an için Margaret onu itip uzaklaştırmak istedi. Böylece onun bu neşeli tavrının ve kibrinin yok olup gideceğinden emindi. Bunun yerine Bay Turner doğruldu, şapkasını düzeltti ve yolda ilerleyerek atıyla gözden kayboldu. Ash in onu yolda bırakıp gitmesinin ardından tam bir hafta geçmişti ama Bayan Lovvell düşüncelerinden - ya da ondan bir an bile uzaklaşmamıştı. Şu anda aslında ondan sadece iki oda uzaklıktaydı. Ash onun varlığını yanında hissedebiliyordu, ona şaşırtıcı derecede yakındı. Hayır. Dirseğinizi yan tarafınıza yakın tutun. Kardeşinin talimatlarını duydu, hem baştan çıkartıcı hem de fena halde tedirgin ediciydi. Ash sayfalara baktı, önündeki mektuplara her zamankinden daha fazla yoğunlaştı ve bu sözlerle aklına gelen hayali yok etmeye çabaladı. Mark ı göremiyor ama sesini 74 rahatça duyuyordu. Ve Ash o esnada neler olduğunu ancak hayal edebiliyordu. Bayan Lowell ın cevabını duydu. Böyle mi? Evet, bu daha iyi. Şimdi kaldırın. Daha hızlı. Ash kardeşinin odadaki pozisyonunu tam olarak zihninde canlandırabiliyordu: Parmaklarıyla Bayan LowelFı sırtından kavrarken elini tutmuş olmalıydı. Bayan Lowell a bir erkeğe karşı kendisini nasıl koruyacağını öğretmeye çalışıyordu fakat Mark ın öğretmenlik teklifini Margaret in kabul etmiş olması Ash i çılgına çevirmişti. Mark ın aklında bir plan olduğundan emindi. Kardeşler. Ash başını iki yana salladı.

41 Bir erkeği nasıl dize getireceğini öğretme teklifinin Bayan Lowell a yaklaşmak için oldukça parlak bir fikir olduğunu düşündü. Aslında Ash in de ona dokunmak için eline çok sayıda fırsat geçmişti. Ama Bayan Lowell hepsini geri çevirmişti. En azından şimdilik. Sürekli kendi kendisine, değerli bir şeye sahip olmak için beklemeye değer olduğunu hatırlatıyordu. Bu yüzden her gün kendini işine veriyor ve ancak bu şekilde ona ısrar etme isteğinin önüne geçebiliyordu. Bu şekilde ona güvenmesini sağlayabilir ve kendisine asla zarar vermeyeceğine inandırabilirdi. Yalnızca bu yolla onun gözlerinde sürekli olarak görmeye alışkın olduğu endişeyi yok edebilirdi. Sabır sayesinde tüm savaşlar kazanılabilir, tüm sırlar açığa çıkarılabilirdi. Ona ulaşmanın yolunu bir bulabilse Fakat Mark ona ulaşmıştı işte. Aslında kardeşi Marga-ret e pek de gerçek anlamda ulaşamazdı. Çünkü Mark, görevi gereği elleri genç kadının bedeninde olmasına rağmen, eline geçen bu şahane fırsatı aleyhine kullanmayı ak- 75 lından bile geçirmezdi. Ash bir hafta boyunca kardeşinin ders verdiği odanın önünden özellikle pek çok kez geçmiş, sanki onun Margaret e ne yaptığı umurunda değilmiş gibi yürüyüp gitmişti. Aslında Ash iki yana ardına kadar açık duran çift kanatlı oda kapısından onları rahatlıkla görebildiği halde, işin aslını öğrenebilmek için sadece göz ucuyla bakabilmişti. Görebildiği kadarıyla Mark ona tırnağının ucuyla dokunsa da Bayan Lovvell ile aralarına iki metre mesafe koyuyordu. Üst kattaki iki hizmetçi kız da onlara katılmıştı, başta isteksiz olsalar da günler geçtikçe sürekli kıkırdayan iyi birer refakatçi olmuşlardı. Artık o kadar çok gülüyor ve derslere istekle katılıyorlardı ki Mark ın istediği her şeyi yapabilirlerdi. Ancak Mark çevresi böyle kadınlarla sarılı olduğu halde bu durumu kullanmayı düşünmezdi. Ash, dikkatini çekmiş olan bir kadınla bu şekilde zaman geçirmesinden dolayı Mark a kızgın olup olmadığından ya da Bayan Lovvell ı kıskanıp kıskanmadığından emin değildi. Tüm bu haftaları kardeşiyle birlikte geçirmeyi planlamıştı. Bunun aralarındaki pek çok görüş farkını ortadan kaldıracak bir fırsat olacağını düşünmüştü. Ama şimdi Mark, Bayan Lovvell a bir erkeği alt edebilmenin en geçerli yolunu öğretirken Ash de kendisini kitaplara gömüyordu. Yaz mevsiminin anlamı, göz alabildiğine uzanan tarlalar boyunca beraber at binip dörtnala koşturmak ya da nehirde avare avare dolaşmak veya oltaya yem takıp balık avlamak değildi. Akşamları sahilde birlikte içki içip politika hakkında tartışmak da değildi. Hayır; Ash in kardeşiyle karşılaştığı tek yer burası, kütüphaneydi. Ama sessiz ve nazik davranılması gereken kü- 76

42 tiiphane asla Ash in en sevdiği mekân olmamıştı. Burada kitap okumak yerine Parford Malikânesi için iğneyle kuyu kazabilirdi - elleri arasında tuttuğu kitabı çevirip kapağına baktı: Pratik Zirai Bilgiler. Masanın üzerindeki tüm o kitaplar onda dehşet verici duygular uyandırıyordu. Birden şakaklarına saplanan ağrının şiddetlendiğini hissetti. Ama dışarı çıkmak yerine, hu lanet olası kitaplarla birlikte burada kalmalıydı, çünkü Mark, Bayan Lowell ile dersini bitirir bitirmez kütüphaneye gelecekti. Ve Ash her gün yaptığı gibi paldır küldür içeri girip çalışmaya başlamadan önce kardeşiyle konuşma şansı elde edebilirdi. O yüzden orada oturuyor, insanların yaşamında önem derecesine göre ikinci sırada yer alan toprağın faydaları üzerine bilgi ediniyor gibi yapıyordu. Mark ın Bayan Lowell ile vedalaştığını duymasının ardından on beş dakika geçmişti. Her defasında önce genç kadın ayrılıyor ve kütüphanenin önünden yürüyüp gidiyordu. Geçerken dönüp kütüphaneye bakmıyordu bile. Ash onunla yolda karşılaştığından bu yana tam dokuz geçmiş ve o gün Bayan Lowell onu açıkça reddetmişti. Böy-lece bir anlamda dokuz gün boyunca malikânenin iki ilginç insanını birbiriyle arkadaş olmaya kendisi zorlamıştı. Ash boşa kürek çektiği duygusuyla hafifçe inledi. O sırada Mark telaşla odaya girdi, Ash i görünce başını iki yana salladı ve yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. Gülünç olma sevgili ağabey. Ses tonu rahatsız edici derecede neşeliydi. Ash onun bu yüz ifadesini sırf onu rahatsız etmek için özellikle takındığını düşündü. Ve Mark oturduğu koltukta eğilip ona parlak gülümsemesiyle baktığında, bundan iyice emin oldu. 77 Ona dokunmadım bile, bunu biliyorsun. Böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi. Mark dönüp ağabeyine baktı, iffetli olmak bir insanın karakterinin sağlamlığını gösterir. Ash kaba bir şekilde güldü. Kardeşiyle zıtlaşmak değil, onunla iyi geçinmek istiyordu. Ama ille de bilmek istiyorsan, diye Mark devam etti, o bana Hope u hatırlatıyor. Ash göğsünün bir an sıkıştığını hissetti. Onun Hope la hiçbir benzer yanı yok. Ama kardeşinin bu sözleri, uzun siyah saçları, hassas ve her an paramparça olacakmış hissi veren gülümsemesiyle kız kardeşlerinin görüntüsünü aklına getirmişti. Bu istese de asla unutamadığı, gözünün önünden gitmeyen bir görüntüydü. Şu an yetişkin bir kadın olmuştu- daha doğrusu olacaktı. Eğer o gün Ash yalvardığında, Parford istediğini yapmış olsaydı Bu arada onu tam olarak hatırlayabiliyor musun? Yeterince değil. Ellerini. Gülüşünü. Onun öldüğü günün ertesini hatırlıyorum; her şey bir anda

43 değişmiş gibiydi. Sanki bu dünyadaki tüm güzelliğin koruyucusu oymuş gibi, o gidince Mark omzunu silkti. Ama hepsi geride kaldı. Yine de sonrasında bu dünyada korunmasız ve tek başına kalmanın ne feci bir şey olduğunu, bu duygunun tek kelimeyle insanın hayatını kâbusa çevirdiğini hâlâ hatırlıyorum. Bayan Lowell ı benden korumana gerek yok. Onun işvereni olan Dalrymple lerden söz ediyorum Ash. Richard ve Edmund döndüğünde, ona neler olacağı hakkında bir fikrin var mı? Bayan Lowell ı onların merhametine mi terk etmeyi düşünüyorsun? 78 Ash onu bırakmayı aklına bile getirmek istememişti. Ama bunu söyleyecek olsa, Mark onunla alay ederdi. Onu bıraktığımızda neler olacağını hiç düşünmüyorum, dedi Aslı ciddi bir ifadeyle. Evet. Düşünmüyorsundur. Mark bunu ayıplamasına söylemişti. Ash irkildi. Bakışlarını kardeşinden kaçıramadı. Gününün yarısını kardeşinin onunla konuşmasını dileyerek geçirmişti. Ve şimdi isteğinin gerçekleştiği o anın içindeydiler. Tanrı aşkına, Mark. Hiçbir zaman kendin dışında ilgilenmen gereken insanları düşünmedin, dedi Mark, yalın bir tonda. Ash i derinden yaralayan bu eleştiri Hope ile ilgiliydi. Mark onun yarasını fazlaca deşmemek için bu konudan mümkün olduğunca ihtiyatlı bir şekilde söz etmişti ama o delici bakışları Ash bazen kardeşleri olmasından nefret ediyordu. Günün her lanet olası dakikasında, sözünü ettiğin o diğer insanları düşünüyorum. Çünkü her şeyden önce, senden dolayı buradayım ben, sana vermek istediğim şeyler yüzünden- Yine kafanın dikine gidiyorsun ve arkanda yıkımdan başka bir şey bırakmıyorsun. Lanet olsun. Ash kendini zaten yeterince suçlu hissediyordu ve kardeşi bunu vurguladığında duymazdan gelmeyi yeğledi. Ash kardeşlerini koruyup kollayacağına yemin etmişti. Babası annelerinin bazı konularda aşırıya kaçabildiğim söylediğinde, başını sallayarak annesini sakinleştireceğine söz vermişti. 79 Başarısız olmuştu. Birkaç yıl sonra da tüm çabalarına rağmen kız kardeşinin ölümüne mani olamamıştı. Birkaç ay sonra da annelerinin yaptığı şeyleri geri almaya kararlı olarak, Hindistan a gitmek için evden ayrılmıştı. Ancak kardeşlerini arkada bırakmıştı. Döndüğünde Mark ve Smite ı çok zayıflamış bir halde, Bristol sokaklarında yalnız başına bulduğu zaman duyduğu şaşkınlığı hâlâ hatırlıyordu. Onları terk edip gittiği için vicdan azabı

44 duysa da başlarına geleni telafi etmek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kardeşleri hâlâ o yıllardan bahsetmezdi, özellikle de ona. Ve Mark ı sadece o zaman yalnız bırakmamıştı. Bu sadece ilkiydi. Pekâlâ, dedi sert bir şekilde. Çok haklısın. Sizi asla terk etmemeliydim. Hope u hayal kırıklığına uğrattım. Seni hayal kırıklığına uğrattım. Mark ın yüzünde sorgulayan bir bakış belirdi. Konu nasıl bana geldi? Ne zaman yüzüne baksam seni hayal kırıklığına uğrattığımı hatırlıyorum. Hatamı kabul ediyorum. Şimdi mutlu musun? Bana baktığında hayal kırıklığından başka bir şey görmediğin için mutlu mu olayım? Mark ın sesi acımasızdı. Çok zor. Tanrı aşkına. Yine ona kafa tutmaya başlamıştı. Senin bir hayal kırıklığı olmadığını biliyorum. Oxford dan mezun oldun. Farkında bile değildin, dedi Mark öfkeli bir halde, ama ben oldukça iyiydim. Lewis kendisi söylemişti, otuz beş senedir felsefe bölümünde gördüğü en parlak öğren- 80 ci benmişim. Ve bu- Mark önündeki masanın üzerine yayılmış sayfaları işaret etti. Bu herkese neler yapabileceğimi gösterecek. Sana bile Ash. Sana bile. O yüzden bana bakıp bir hayal kırıklığı görme. Ben hayal kırıklığı yaratmadım. Bu konu korkunç derecede yanlış bir yöne doğru gidiyordu. Bu kadar sinirlenme Mark. Senin zekânı ya da yeteneklerini sorgulamıyorum. Neyi sorguluyorsun o halde? Hiç bilmediğim bir konuda başkalarını sorgulamak benim ilkelerimden biri değil- Ah, yani seni tanımadan sorgulamak benim ilkelerimden biri oluyor yani? Ash sorumluluklarının ağırlığını her geçen dakika daha da acı bir şekilde hissediyordu. Oysa her şeyi kardeşleri için yapmıştı - her şeyi. Mark onun yegâne önceliğiydi. Eğer Ash in elleri biraz kirlenmişse, bunun nedeni kardeşlerinin ellerini temiz tutmak istemesiydi. Sözünü ettiğin o ilkeler, sahip olduklarınızdan her zaman daha yüceydi, diye çıkıştı. Ama bu sözleri söyler söylemez geri almak istedi, çünkü Mark şaşkınlıktan nefesini tuttu. Ne demek istiyorsun? Ash cevap vermek istemedi, Mark la aralarında başka bir engel daha oluşmasına izin vermek, Ash in başarısızlıklarına bir başkasının eklenmesi anlamına gelecekti ve bunu istemiyordu. Ancak Mark ısrar edince kelimeler birden ağzından döküldü. O zamanlar çok küçük olduğunuzdan, belki babamın ölümü öncesindeki ve sonrasındaki yılları hatırlayamayabilirsiniz. Annem İncil in ilkelerine göre hareket etmeye karar vererek, her şeyi satmaya ve parasını fakirlere ver- 81 meye karar vermişti. Teoride oldukça iyi bir davranıştı ama pratikte kendi çocuklarını açlığa terk etmiş, evi farelerin istila etmesine neden olmuştu.

45 Sahip olmamız gereken her şeyi kaybetmiştik - mütevazı bir konfor ve eğitim. Annemiz hayatımızı, tekini bile anlamadığı aptal kelimelerin ona verdiği güven duygusuna tercih etmişti. Sen annemi hiçbir zaman anlayamadın, dedi Mark. Anlamaya çalıştım. Ama o deliydi Mark. Bu kadar basit. Mark ın ağzı küçümseyici bir şekilde kıvrıldı. Onun deliliğinde basit olan hiçbir şey yoktu. Belki size öyle görünmüyordu. Ama ben sizi ondan korumalıydım - hepinizi. Onun ilkeleri yüzünden Hope öldü. Neredeyse sen ve Smite da ölüyordunuz. Ve bütün bunlar, annemin kabul ettiği kutsal kitaba sıkı sıkıya bağlı kalmasından kaynaklanıyordu, içinde yaşadığı dünya ve çevresinde olup biten gerçeklerle ilgisi kalmamıştı. İlke dediği bu saçma sapan dini saplantılar uğruna çıldırmış, kendisini yemeden içmeden keserek sürekli perhizde olan deli bir kadına dönüşmüştü. Neden seni hayal kırıklığına uğrattığımı bilmek ister misin? Çünkü seni bu deli kadından koruyamadım. Seni hiçbir şeyden koruyamadım. Mark, Ash e gözlerini dikip baktı, ellerini yumruk yapmıştı. Sen hiçbir şey bilmiyorsun, diye bağırdı. Ne ben, ne de annem hakkında. Bazen tam bir budala olabiliyorsun. Budala mı? Son otuz beş yılın en parlak felsefe öğrencisi olarak yapabileceğin en iyi hakaret bu mu? Bana ağzına geleni söyle, küfret. Bu oldukça küçük bir günah olurdu Mark. Senin de günah işleyebileceğini bilmek, bana kendimi şu an olduğumdan çok daha iyi hissettirirdi. 82 Tatmin olmaman için bunu yapmayacağım. Ash cehenneme kadar yolun var. Zamanımı da ne yaparak değerlendirdiğimi eleştirmek senin üzerine vazife değil, özellikle de yazdıklarımı okuma zahmetine girmemişken. Tekbir kelimeyi bile. Son cümlesinde sesi fazlasıyla yükselmiş olsa da Mark gözlerinde beklentiyle ağabeyine baktı. Ash kardeşinin ne istediğini biliyordu. Söylediklerinin tersini iddia etmesini istiyordu. Yıllardır gurur duyduğu kardeşinin yazdıklarını dikkatle okumuş olduğunu söylemesini bekliyordu. Ama Ash in bu konuda yapabileceği en iyi şey, Umutsuzluk içinde pes etmeden önce ilk paragrafına şöyle bir baktım, diyerek kardeşini yumuşatıp teskin etmek olabilirdi. Gerçek onun boğazını tıkamıştı, eğer konuşacak olursa son şans olarak gördüğü kardeşiyle kurmak istediği ilişkiyi kesinlikle yok ederdi. Onun sessiz kaldığını gören Mark başını iki yana salladı. Neden canımı sıktığımı bilmiyorum. Bazı günler Smite ın haklı olduğunu düşünüyorum. Bu son darbeydi, Ash cevap olarak ona hiçbir şey söylemedi. Mark ise bakışlarını odada gezdirdi ve pencerenin yanındaki masanın üzerine konmuş kitapları gördü. Sonunda en üstten iki tanesini alıp odadan çıktı. Yürürken ayaklarını yere bile vurmamıştı.

46 83 BEŞİNCİ BÖLÜM Margaret babasının yattığı odaya girdi. Yaşlı dükün nefes alış verişi tizdi ve odada yankılanıyordu. Yatağına uzanmıştı, gözleri kapalıydı, teni porselen gibi yarı şeffaf ve kırılgan görünüyordu. Margaret onun bu hali karşısında birden duygusallaştığını hissetti. İçeri girip kapıyı ardından kapattı, oluşan küçük cereyanın etkisiyle perdeler hafifçe titreşt». Margaret pelerininin altına, bu sabah rahibin karısından alıp getirdiği mektubu sıkıştırmıştı. Richard en sonunda yazabilmişti ve şu ana kadar yazılmış bu özel mektuba bakma fırsatı bulamamıştı. Ağabeyi ona yazmakta pek acele etmemiş, bu ilk mektubun gelmesi bir buçuk hafta sürmüştü. Mermer holdeki masada duran mumla mektubun mührünü zorlukla eritebilmişti. Ash Turner ın onu görmemesi gerekiyordu, aksi halde mektup onun eline geçebilirdi. Onun Dalrymple lerden biri olduğunu anlayabilirdi ve bunun düşüncesi bile korkunçtu. Ve sonra Ve sonra hayallere daldı. Bay Turner a kendisini yalnız bırakmasını söylemesinin üzerinden tam dokuz gün geçmişti. Bu süre içinde Margaret e içindeki ateşi ve ruhunun ihtiyacı olan istekleri yok ederek sıradan bir kadın gibi davranmıştı. Hiç öpme girişiminde bulunmamıştı. Onunla sohbet etmemişti. Hiçbir iltifatta bulunmamış, Marga-ıct i içini kemiren bir hiçliğin içine terk etmişti. Bu süre Margaret in istemese bile, diş bilediği adama saygı duyması için yeterli olmuştu. Onu gündüzleri görüyordu. İkinci kattaki odalar ona aitti ve Margaret babasının odasına giderken her gün birçok kez onun odalarının önünden geçiyordu. Ancak Ash in çevresi sık sık Londra dan gelen adamlarla çevrili oluyordu. Malikâne bu misafirlerle dolup taşıyordu; Margaret ticaretle uğraşırken bu denli özverili çalışmanın şart olduğuna karar vermişti. Adamın sorumluluklarına bu kadar bağlı olarak çalıştığını görmek aslında rahatsız ediciydi. Margaret etrafı kolaçan edip ağabeyinin mektubunu açtı. İki sayfadan oluşuyordu. Birinci sayfa arkalı önlü yazılmıştı, babası hakkında bilgi almak içindi. Margaret onu yanına koydu. İkincisi onunla ilgiliydi ve Margaret hatırlanmış olmaktan dolayı küçük de olsa içinde bir heyecan hissetti. Ric-lıard la aralarında çok az yaş farkı vardı, Margaret ten biraz büyüktü. Her zaman ona karşı nazik olmuştu. Kuşkusuz, bir zamanlar hanımefendi konumunda olduğu bir malikânede hizmetçi rolü yapmanın ne kadar zor olduğunu anlıyor olmalıydı. Babalarının ne kadar asabileşip huysuz-landığını da biliyordu. Ve belki de bu kadar bekleyip ona 85 yazmasının nedeni, yarın doğum günü olduğunu hatırlamış olmasıydı.

47 Bu yıl Margaret arkadaşlarından hiç doğum günü kartı almamıştı. Oysa Ash Turner hariç, onu bu dünyada bir kişinin bile önemsediğini bilmek güzel olurdu. Katlanmış kâğıdı açtı. Birkaç kısa satır dışında, yazılanlar genelde boş şeylerdi. M- Mektubunu aldım. A. Turner in varlığı yeterince kötü değilmiş gibi M. Turner ın da orada oluğunu duymak beni oldukça tedirgin etti. Dikkatli ol. O çok tehlikeli bir yaratıktır. Onunla sakın yalnız zaman geçirme. Ağabeyi imzasını geliştirmişti. Margaret bu satırlara baktı ve üzüntüyle dudaklarını büktü. Ona bütün söyleyecekleri bu kadar mıydı? Onu cesaretlendirecek ya da teşekkürlerini belirtecek tek söz yok muydu? Gönderdiği ve hiçbirine cevap vermediği diğer mektuplardan neden hiç söz etmemişti? Bu mektuptan çok bir nutka benziyordu. Ama buradan kilometrelerce uzaklıktaki bir adamı, sırf bu yüzden suçlayamazdı. Richard çok meşgul biriydi ve şu sıralar onun da kendisi kadar endişeli olduğundan kuşkusu yoktu. Bu nedenle onu suçlayamazdı. Ve bir de Mark Turner tehlikeli miydi? Bu oldukça komik geliyordu. Ağabeyi, hakkında atıp tuttuğu Mark ı tanımıyordu bile, onun iffet hakkında yazdığından bile habersizdi. Mark ın nasıl sakin, dikkatli, düzgün konuştuğunu duymamış olmalıydı. Üstelik Mark ona kötü insanlara karşı kendini savunmanın bir değil, birçok yolunu 86 öğretiyordu. Bu yüzden o tehlikeli olarak düşünebileceği en son insandı. Pekâlâ. Mark ın ders verirkenki davranışlarını düşündü. Kardeşlerinin de bazen boks yaptıklarını görmüştü. Ama bunun bile kuralları vardı - yumruklar sadece gövdeye isabet ettiriliyordu ve kesinlikle belden aşağılara vurmak yoktu. Yine de Margaret centilmenlerin karşı tarafın Inırnunu kırmak için en iyi açı hakkında tartıştıklarından kuşkuluydu. Çok nazik biri olan Mark, o centilmenlik dışı numaraları nasıl öğrenmişti? İşte bu tam bir muammaydı. Margaret arkasına yaslandı, tatmin olmamıştı. O sırada babası hafifçe homurdandı; nefesi her zamankinden hızlıydı. Boğuk bir şekilde öksürdü. Margaret durdu ve ona doğru yaklaştı. Babasının fiziksel ihtiyaçlarını gidermek birkaç dakika sürüyordu - biraz çorba ve arpa suyu, tüm aldığı gıda buydu. Yerken bir gözünü kapatıp ona baktı, yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı. Gözlerini kırptı. Kırptı. Başını sinirli bir şekilde iki yana salladı, sonra tekrar gözlerini kırptı. Bir şey mi oldu? Hayır. Kendimi harika hissediyorum. On yaşında gibiyim. Yatakta eğlenip tembellik yapmak için özellikle kalıyorum, bilmiyor musun? Babası öfkeli

48 bir şekilde nefes verdi. Evet, bir şey oldu aptal kız. Ölüyorum ve işin kötü tarafı bu hiç eğlenceli değil. Margaret bu kabalık karşısında cevap vermemeyi tercih etti. O hâlâ babasıydı ama bir gün uyanıp yardım almadan ayakta durmasının mümkün olmadığını gördüğünden beri aşırı kavgacı biri olmuştu. Zalim ve haşin. Oysa bir 87 zamanlar ne kadar farklıydı. Her zaman kontrollü biriydi ve yatağa mahkûm olmak onun tabiatıyla hiç bağdaşmayan bir durumdu. Ayrıca, diye mırıldandı, birkaç dakika içinde geçecektir. Bu hep oluyor. Kendini çok kötü hissediyorsan doktoru çağırabilirim? Neden başını durduk yere belaya sokuyorsun? Doktor şu an ilgimi hiç çekmiyor. Ebedi istirahatıma giderken itilip kakılmak istemiyorum. Babası gözünü kırpıştırmaya devam etti, bu kez sadece sol gözünü kırpıyordu. Davranışları giderek garipleşiyordu ama Margaret in bunun için yapabileceği çok az şey vardı. Derin bir iç çekti. Peki o zaman. Richard dan sana bir mektup var. Yüksek sesle okuyayım mı yoksa kendin mi okumayı tercih edersin? Kimden? Richard dan. Babası ona boş gözlerle baktı. Büyük oğlun Richard ı hatırlıyorsundur herhalde. Saçma. Babası homurdanarak elini havada salladı. Benim hiç oğlum yok. Margaret kâğıdı tutan ellerinin kasılıp kaldığını hissetti. Babası ters ve haşin tavırlarını geçen yıldan beri devam ettiriyordu, bazen geçmişi hatırlamakta zorluk çektiğini de biliyordu ama ilk kez bu kadar kesin bir unutkanlık yaşadığını görüyordu. Oğullar, diye cümlesine devam etti babası, onlar varis olarak tanımlanır. Ama Richard bir varis değil, bu yüzden onu da kız çocuk gibi düşünmek zorundayım. Bakış- 88 I.ırı onun gözleriyle karşılaştı. Ve bu şu demek oluyor; o ıslında benim için değersiz biri. Ah. Bugün sözleri inanılmaz çok acımasızdı ve can.ıcıtıcıydı. Üstelik Margaret in sandığı gibi unutmamıştı. Margaret dişlerini sıktığını hissetti. Babası hastaydı. Mutsuzdu. Ve her zamanki alaycı tavrıyla bir piç olduğunu vurgulamıştı. Ama şimdi Margaret ayağa kalkıp odadan çıkıp giderse, babasıyla kimse ilgilenmezdi. Pekâlâ, dedi Margaret sonunda, bu değersiz evladın sana biraz çorba içirsin. Sonra da Richard ın mektubuna senin ağzından bir cevap yazacağım. Ona sevgi ve şük-ı anlarımı göndereceğim. Ve belki yanağından aşağı birkaç damla pişmanlık gözyaşı döküldüğü gibi satırlar da ilave ederim.

49 Pişmanlık? diye söylendi babası. Küçük bir kıza ait olabilecek vicdan azabı ve pişmanlık gibi duygulardan mı bahsediyorsun? Hiçbiriniz için böyle bir duyguya sahip değilim. Ne istersen yazabilirsin, Richard ın can sıkıcı saçmalıklarını daha fazla dinlemeye ihtiyaç duymuyorum. Ama ben yine de i harflerinin noktalarına çiçekler yapacağım, diyerek Margaret ona alaycı bir şekilde çıkıştı, ve t lerin altına da kalplerden oluşan birer çizgi çizeceğim. Babası sanki bunca zaman sonra onun nasıl sevimli ve tatlı olduğunu en sonunda anlamış gibi baktı. Bu, dedi, kız çocuklarının neden işe yaramaz olduğunun otuz sekizinci nedeni olabilir. Uzun bir gece olmuştu ve yarın Margaret için uzun bir doğum günü olacağa benziyordu. Margaret sonunda bitkin bir halde yatağa yattı. Saat- 89 lerce uyudu. Ama sonra alt kattaki saatin gongu çalmaya başladı - şarkı gibi ritmik bir sesti, ne olduğu fark edilmiyordu ancak uzaktan zorlukla duyulabiliyordu. Margaret uyanıp gonk sesini saymaya başladı: dokuz, on, on bir, on iki. Bir önceki günün kesif karanlığı bu küçük törenle geride kalmıştı. Bir gün bitmiş, diğerine geçilmişti. Hiçbir şey hiç kimse bugünün de diğerlerinden farklı olmasını sağlayamazdı. Ağustos ayının yirmi ikisiydi ve bugün Margaret in annesiz geçireceği ilk doğum günüydü. Derin bir nefes aldı, havada yaz sıcağının ağırlığı vardı. Bir önceki günle aynıydı hava. Onun bitmek bilmeyen, teşekkürsüz nankör işinde değişen bir şey olmamıştı. Hiçbir şey değişmeyecekti. Ona, annesinden başka kimse özenli bir tören yapmamıştı. Her doğum gününde Margaret, düşes olan annesinin onunla birkaç saat geçirdiğini hatırlıyordu. Dört yaşındayken birlikte bir gül ağacı dikmişlerdi. Annesi her ihtimale karşı onu kalın giyinmesi için uyarıp, bir çift yün eldiven vermiş ve bahçıvanın nezaretinde ortalığı kirletmesine izin vermişti. Her yıl bahçeye yeni bir şeyler ekiyorlardı -bir yıl kayın ağacı, ertesi yıl laleler. Ama genellikle güller. Gelmekte olan kışa rağmen her yıl farklı çeşitlerini ekerlerdi. Bitkileri sonbaharda seraya taşımak zorunda kalırlardı - böylece annesi her zaman bu bitkilerin korunduğuna emin olurdu. Margaret yazın bu son günlerinde, havaya sinmiş olan güllerin kokusunu bile duyamadığı üçüncü kattaki karanlık odada adeta sıkışıp kalmıştı ve birden daha fazla dayanamayacağını hissetti. Saat sessizleşmişti, ev artık sakin ve boş görünüyordu. Annesi yaşarken Parford Malikânesi hiç 90 I)iı kadar sessiz olmazdı. Ama bu gece hava çok durgun funduszeue.info, ev canlılık belirtisi olmaksızın tamamen sessizliğe gömülmüştü. Birkaç yıl içinde burada yaşayan kimse yaşlı düşesi hatırlamıyor olacaktı. Margaret ise onu unutamayan tek kişiydi.

50 Karanlıkta durdu ve hemen el yordamıyla sarınacağı bir..ıbahlık aramaya koyuldu. Kuşağını beline bağladı ve aceleyle odadan dışarı çıktı. Onu hizmetçilerin odalarının bulunduğu yerden ana hole ulaştıracak olan karanlık merdivenlere doğru yöneldi. Nihayet ay ışığı yolunu aydınlattı, gümüş ışığı gecenin kadife gibi yumuşak karanlığında duvarlara vuruyordu. Hâlâ annesinin evin içinde olduğunu düşündü - evin kızıymış gibi soylulara has bir tavırla holde yürüdü. Sonra ana merdivene doğru yöneldi ve kollarını iki yana açıp dengesini bulmaya çalışarak yavaşça basamakları inmeye başladı. Bu evin her metre karesinde annesi vardı - merdivenlerin geniş tırabzanlarından, duvarlarda asılı tablolara ve şu an tavan arasında duran aile bireylerine ait özenle seçilmiş portrelere kadar her şey annesinin ince zevkini ve dekorasyon hakkındaki engin bilgisini yansıtıyordu. Annesi büyük holdeki duvar kâğıtlarını sekiz yıl önce yaptırmıştı. Odalardaki eşyaların her birini dikkatle seçmişti. Margaret zemin kata vardığında yaz güllerinin yoğun kokusunu almaya başladı. Bu koku onu çocukluğuna, annesinin gülleri bizzat kendisinin budadığı yıllara götürmüştü. Kokuyu takip ederek seranın güney kanadına doğru yöneldi. Yavaşça açarken kapı gıcırdadı. Yazın bile bahçıvanların tomurcuklarla fazla uğraşmasına gerek olmadığı görülüyordu, cam duvarlarla çevrili serada birkaç 91 portakal ağacı saksısı ve açık havaya çıkarıldıklarından çok daha iyi olacakları görülen süs bitkileri vardı, hepsinin gerisindeyse küçük birer el küreği ile tırmık duruyordu. Ve işte ödülü oradaydı: Güllerin budanmasıyla dökülen dallar kök salması için kovalara konmuştu. İçi su dolu olan bir kova buldu ve hemen eline aldı. Pencereden süzülen ay ışığında yeni sürgünler sanki beyaz altından yapılmışlar gibi parlak görünüyorlardı. Karanlıkta ihtiyaç duyduğu diğer aletleri bulmakta zorlandı - henüz büyümeye yüz tutmuş köklerin sıkışmadan rahatça boy vermeleri için kireç ve gübreyi toprakla karıştırıp içine dolduracağı, sonra da onları dikeceği yeterince büyük bir saksı. Annesi olsa bunu yaparken onun mutlaka eldiven giymesini isterdi, ancak feneri olmadan onları da bulamazdı. Hem feneri bulsa bile birileri pencerelerine yansıyan ışık yüzünden onu görebilirdi. Kovanın içindeki suyla saksıyı doldurmak üzere kardığı toprağı ıslattı. Sonra avuçları arasına ıslak topraktan bir parça aldı ve onu önünde duran, içinde kuru ve gevşek toprak bulunan bir saksının içine doldurmaya başladı. Tırnaklarının içlerine toprağın dolduğunu hissedebiliyordu. Gecenin bir vakti neden buraya geldiğini bilmiyordu; sanki bir ruhun onu buraya kadar sürüklediğini ve hâlâ takip ediyor olduğunu hissediyordu. Ama böyle hissetmekte haklıydı. Kimse onun doğum gününü hatırlamıyorsa bile kendisi hatırlamalıydı. Şu an gecenin karanlığında yerlerinden alıp başka bir yere diktiği bu yeni, kırılgan bitkilerin farklı bir yerde büyümeleri gerektiğini düşünmüştü.

51 Aslında yaptığı kolay bir iş değildi, yine de saksıdaki toprağı sıkıştırmaya devam etti. Sistemli ve düzgün bir şekilde çalışıyor, çalışırken iki elini birden kullanıyordu. 92 loprağı sıkıyor, ardından bırakıyordu, sıkıyor ve bırakıyordu. Bu onu rahatlatan bir ritimdi. Margaret birden sanki annesi şu anda yanında duruyormuş gibi hissetti, elleri loprağa bulanmış bir halde öylece durdu. Göğsü sıkıştı, ellerinin çocukluğundaki gibi küçücük olduğunu hissetti. Açıklayamayacağı bir güç onun göğsünü sıkıştırmaya de-ı anı ediyordu, bunun ne anlama gelebileceğini söylemeye i esaret edemedi. Tepeden tırnağa toprak içindeydi. Ve o sırada seranın kapısı gıcırdayarak açıldı. Margaret donup kaldı, elinde tuttuğu toprak saksının içine döküldü. Toprağın sesi ge-ı enin sessizliğinde inanılmaz bir gürültü çıkarmıştı. Biri unu duymuş muydu? Biri onu görmüş olabilir miydi? İçe girmeden kimse arkadaki küçük tezgâhın ardında durduğunu göremezdi. Ancak ayak sesleri giderek yaklaşırken göğsündeki sıkışma daha da arttı. Lütfen, bu ayak sesleri Bayan Benedict e ait olsun - ince yün sabahlığı içinde toprağa bulanmış bir halde onu gördüğünde utanç duymayacağı biri. Hiçbir açıklama yapmaksızın onu anlayabilecek biri. Şu en güzel gününde, bunları yaparak annesiyle bağlantı kurmaya ihtiyaç duyduğunu anlayabilecek biri. Ama Gelen başka biriydi. Portakal ağacı saksılarının çevresinde küçük bir daire çizdi ve Margaret ten üç adım ötede durdu. Ay ışığında alnı çizgilerden arınmış, pürüzsüz bir hal almıştı. Karanlıkta, daha genç ve daha az tehlikeli görünüyordu. Pantolonunun üzerine ince keten bir gömlek giymişti, üzerinde başka bir kıyafet yoktu. Gömleğinin eteklerini pantolonunun içine sıkıştırmış, kollarını da katlamıştı. Erkeksi bileklere sahipti, kalın ve güçlü. Saçları muntazam şekilde yana ayrılmıştı. Ayakları çıplaktı. 93 Bakışları birleştiğinde adamın gözleri kocaman açıldı. Margaret in yüzüne uzun bir süre baktı, sonra bakışları aşağılara kuşağı belinden sıkıca bağlı toprakla lekelenmiş sabahlığına indi. Margaret bu haliyle kendisini birden çırılçıplak hissetti. Bayan Lowell. Tanrı aşkına bu saatte burada ne yapıyorsunuz? Sanki bu ev yıllardır kendisine aitmiş, sanki buraya zorla giren kendisi değil de oymuş gibi karşısına geçmiş utanmadan konuşuyordu. Tabii ki bu şartlar altında bunu sormanın onun hakkı olduğunu düşündü Margaret. Bay Turner ın bakışları hâlâ belinde dolaşıyordu ve bunu gördüğünde göğsündeki sıkışma daha da arttı. Bu adam kimdi ki onu sorgulamaya kalkıyordu? Bu adam kimdi ki onun işlerini yarıda kesiyordu? Annesini ondan aldığı yetmiyormuş gibi böyle davranmaya nasıl cesaret edebiliyordu?

52 Elleri toprakla kaplıydı, adamın birkaç adım yaklaştığını gördü. Sonra birden her şey o kadar hızlı gelişti ki Margaret nasıl aniden böyle bir tahrike kapıldığını, bu itici gücün nereden geldiğini anlayamadı. Git buradan, diye öfkeyle fısıldadı. Defol, git buradan. Bunu söylerken elini havaya kaldırdı ve elinde tuttuğu bir avuç ıslak toprağı hızla ona doğru fırlattı. Toprak kümesi havada uçtu ve bir anda her şey sanki çok yavaş hareket ediyor gibi geldi. Margaret bunu hiç yapmamış olmayı diledi ama artık çok geçti. Toprak kümesi havada uçtu ve hışırtıya benzeyen kötü bir ses çıkararak Bay Turner m göğsüne çarptı - bu, bir baltanın balkabağını ortadan ikiye ayırdığında çıkan sese benziyordu. Cam pencerelerden süzülen ay ışığında, Bay Turner ın beyaz gömleğinin üzerine toprağın yapışıp kaldığını görebiliyordu. Hiç beklemediği bir ihanetin şaşkın- 94 lığı içinde adamın dudakları yavaşça aralandı. Margaret ona Itaktığında sersemlemiş gibiydi. Ah, hayır. Bunu yapmak istememişti, ona toprak fırlatmak aklından bile geçmeyen bir şeydi. Ama yapmıştı işte. Bay Turner ın çok yavaşça elini kaldırıp gözlerine kaçan toprakları temizlemesini izledi. Margaret nefes nefeseydi, toprağa bulanmış elleri hâlâ yumruk halindeydi. Öfkesi onu terk ettiğinde ne yaptığının tam olarak farkına vardı. Bay Turner onun canını yak-ınamıştı, hatta onu tehdit bile etmemişti. Babasının aynı.ıııda iki ayrı kadınla evli olması bu adamın suçu değildi. Annesinin hastalanması da onun suçu değildi. Margaret in bir piç olması da onun suçu değildi. Annesinin, onun nazik, kimseye yanlış bir şey yapmamaya özen gösteren zarif annesinin, babası tarafından aldatılmış olması da onun suçu değildi. Margaret in korkunç bir şekilde burada yapayalnız kalması ve hazin bir geleceğe mahkûm olması da onun suçu değildi. Bunların hiçbiri onun suçu değildi. Fakat bir avuç ıslak toprak fırlattığında bile Bay Turner öylece kımıldamadan durmuştu. Margaret kendisine birden ne olduğunu merak etti? Bunu neden yaptığını ona açıklayabilir miydi? Ama aylardan beri ilk kez içinin derinliklerinde, yumruk gibi tıkanmış olan şeyin çözülmüş olduğunu ve güzel bir duygunun içini kapladığını hissetmişti. Sanki sel suları var gücüyle ona çarpmış ve akıntının sürüklemesiyle karşısında duran adam onu suya batmaktan kurtarmıştı ama Margaret her şeye rağmen onun önünde ağlamamaya karar verdi. İçine yayılan sıcak öfkenin yok olduğunu hissetti, göğsünü sıkıştırıp ona baskı yapan o duygunun nedenini anlayabiliyordu. Bu çok güçlü, neredeyse yıkıcı boyuttaki 95 özlem yüzündendi. Annesini geri istemişti ve bunun yerine o gelmişti.

53 Bay Turner hâlâ tek kelime söylememişti. Sövüp saymamıştı; bağırmamıştı. Ama Margaret bakışlarını ondan kaçırdığı sırada karanlıkta kendisine bakmaya devam ettiğini tahmin edebiliyordu. Bakışları soğuk ve hesapçı olmalıydı. Belki de bu yaşanan olayı nasıl kullanabileceğini düşünüyordu. Bay Turner daha evvel ona hep saygılı davranmıştı. Ama sabah olduğunda, kuşkusuz artık böyle olmadığını görecekti. Margaret in bundan sonra neler olacağı yönünde hiçbir fikri yoktu. En sonunda Bay Turner, sanki şapkasının ucuna dokunur gibi parmağının tekini kaldırıp alnına götürdü. Ve dönüp gitti. Bu jesti onunla alay etmek için yapmış olmalıydı. Margaret erkekler hakkında hiçbir şey bilmese de yaptığı kabalığın bedelini ödeyeceğini biliyordu. Yaptığı bu inanılmaz hatayı fırsata dönüştürmek için pusuda bekleyen bu adamın, bu edepsiz davranışın aynısını tekrarlayarak ona karşılık vereceğinden emindi. Margaret toprağa bulanmış ellerinin titrediğini fark etti. Birden kusmak üzere olduğunu hissetti. Yine de çenesini kaldırdı ve işine geri döndü - saksıyı toprakla doldurdu ve diktiği bitkinin çevresindeki fazla toprağı temizledi, sonunda annesinin başlattığı işi dikkatli bir şekilde devam ettirdi. Bu gece yeni bir gül dikmişti. Cezası bekleyebilirdi. Cezası için sadece on beş dakika beklemek zorunda kaldı. Margaret saksıya toprak doldurma işini bitirdiğinde çeliklemek için uzandı. Kenardan çıkmış bir daldan baş- 96 I mi inağına diken battı, neyse ki acısı kısa süre sonra geçti. &#;..ıksıyı yerine koyup etrafındaki toprağı yavaşça düzeltti. Kapı tekrar açıldı. Yine o yumuşak ayak sesleri - bu ı»ydtı, hiç kuşkusu yoktu. Küçük bir ürperti sırtından aşağı imli ama Margaret sırtını dikleştirdi. Anlaşılan yaptığı ka-i ı.ılığın hesabını sormak için sabaha kadar bekleyememişti. Ilımdan böyle işvereni ona karşı iyi olmayacaktı, gücü ve m kadar tatlı olduğu hakkında güzel sözler de etmeyecekti. Margaret in neler olabileceğine dair birkaç tahmini vardı. Ash gibi memnun olmaya alışkın bir adam istediğini yapardı. Ama bilhassa gece yarısında üzerine bir avuç top-ı.ık fırlatıldığında, en zalim yanları ortaya çıkabilirdi. Yine ı İr ona ne yaparsa yapsın, Margaret asla onun önünde ağ-l.ımamaya karar vermişti. İşte şimdi Bay Turner ın gerçekte ne tür bir adam olduğunu kesinlikle öğrenecekti. Dönüp bakmamak için kendisini zorladı. Odayı geçip yanına kadar geldi. Gece olduğu için gölgesi yoktu ama tepesinde beliren karaltıdan ve bir demircinin ocağındaki demir parçası gibi yaydığı ısıdan unu hissedebiliyordu. Margaret dikkatini önündeki başka hır saksının toprağına

54 verdi, gereksiz yere toprağı eşeleyip yeniden düzeltti. Teni onun bakışları altında karıncalandı; sanki burnunun altı gıdıklandı. Kilden yapılmış saksının üzerinde durduğu tahta tezgâh birden tınlar gibi bir ses çıkardı. Margaret başını hafifçe kaldırıp baktı - onun yüzüne değil, tahta tezgâhın üzerine konan nesneye. Bir fincan vardı. Margaret ona bakarken adamın parmakları fincanı kavradı. Bileğinin üstünde tüyler vardı. Parmakları güçlü ve becerikliydi. Burnuna hoş bir gül kokusu geldi. 97 Onun intikamını almak için geldiğini sanmıştı ama karşısındaki manzara aklının köşesinden bile geçmemişti. Margaret in bakışları onun belinde ve göğsünde dolaşıyordu. Gömleğini değiştirmişti, Tanrı ya şükür; böylece gözleri kirli gömleğinin üzerindeki lekeye takılmayacaktı. Sonunda bakışları birleşti. Nedir bu? Bay Turner fincanı ona doğru itti. Sıcak süt, bal ve hindistancevizi, içinde ayrıca bir çay bardağı kadar da rom var, çok iyi gelir. Sırf bunu hazırlamak için mi bu saatte uyandınız? Ah, tabii ki hayır. Sinirlerim için kendime süt ısıtıyordum. Bay Turner kollarını yana indirdi. Elleri oldukça güçlü görünüyordu, hatta kabalığıyla eşdeğer biçimde ürkütücü oldukları söylenebilirdi. Bu elleri böylesine nazikçe kullandığına inanamıyordu. Margaret yutkundu. Uykusuzluk için en iyi ilaçtır, diye devam etti adam. Geceleri uyanık olduklarını gördüğümde, kardeşlerim için bu karışımı hazırlamaya alışkınım. Turner ların evinde geceleri kalkıp dolaşmak, bahçeye çıkıp saksıdaki toprakları altüst etmek oldukça sıradan bir davranış, bu yüzden sıcak bir şeyler içip sohbet ederek rahatlamak da adetmiş gibi kayıtsızca ve samimiyetle konuşuyordu. Margaret onun sinirlendiğinde bu şekilde oyalandığını tahmin edebiliyordu. Yani geceleri kardeşlerinizi sık sık etrafta dolaşırken mi buluyordunuz? Bay Turner ona bakarken gözlerini hafifçe kıstı. Hindistan dan döndüğüm ilk birkaç ay onları sokaklarda dola- 98,ııkcıı buluyordum. Neredeyse nasıl uyuyacaklarını unutmuşlardı. Sokaklarda mı? Bir dükün kuzenleri? Bu hiç de doğru görünmüyor. Altıncı kuşaktan ve iki kez reddedilmiş olan kuzenleri. I&#;lrford bizi hiçbir zaman umursamadı. Margaret in onun aslında kızgın olmadığını anlaması birkaç saniyesini almıştı. Bu karmaşık bir öç alma yöntemi olamazdı. Ne söyleyeceğini bilemedi. Bay Turner başını salladı. O yüzden bir dük olduğumda bile sabahın köründe kalkıp etrafı kolaçan edeceğim. (icç saate kadar uyuyun. Buna ihtiyacınız olacak.

55 Margaret ona baktı ama adam bakışlarını kaçırdı, sanki müstakbel kontun yanında çalışan kişilere sıcak içecekler hazırlaması ve sabah zili çalsa bile uyumaya devam etmesini söylemesi çok normalmiş gibi davranıyordu. Bay Turner. Benim bir hizmetçi olduğumu biliyorsunuz, değil mi? Margaret e omzunun üzerinden anlayışla baktı. Bir zamanlar, servet sahibi olmadan önce ben de öyleydim, b.ğer her şeyimi kaybetseydim, yine öyle kalacaktım. Bu sınıf olayı biz İngilizler için ilginç bir kuruntu. Sırf öyle doğduğunuz için, hep hizmetçi olmak zorunda değilsiniz Bayan Lowell. Margaret boş gözlerle başını salladı. Fareler tarafından işgal edilmiş pis bir gemide, ortası bel vermiş daracık bir hamağın içinde üç okyanus geçtim. Ama şimdi gördüğünüz gibi buradayım. Bu ne anlama geliyor? Bu oldukça şanslı biri olduğunuz anlamına mı geliyor? 99 Bay Turner tekrar gülümsedi, bu defa sadece kendisinin bildiği ama henüz ona anlatmadığı bir şey varmışçasına başını hafifçe iki yana salladı. Margaret in onun bu kendinden fazlaca memnun halini görmezden gelmesi mümkün değildi. Çevresindekilere kesinlikle güçlü biri olduğu izlenimini veriyordu. Bay Turner şanslı biri değildi. Çok güçlüydü - o kadar ki diğerlerindeki gücü kıskanmaya gerek bile duymuyordu. Kendime baktığımda asla bir hizmetkâr görmedim. Peki size baktığımda ne gördüğümü düşünüyorsunuz? Aylardır Margaret e bakan herkes karşısında bir piç görüyordu. Bay Turner ne görüyordu? Margaret buna cevap veremezdi. Bilmiyordu. Aynanın karşısına geçtiğinde, gerçekten nasıl bir görüntü çizdiğinden ve neye inanacağından emin değildi. O yüzden bugünlerde aynaya bakmamaya çalışıyordu. Margaret onun dikkatli bakışları altında cevap vermeyip, sadece başını iki yana sallamayı tercih etti. Bay Turner tembel bir umursamazlıkla omzunu sil-kerken düşünceli bir ruh haline bürünmüştü. Margaret yaşamı boyunca ona rehberlik eden bir ışık olduğuna inanmıştı, bu olduğu yerde sabit duran Kuzey Yıldızı ydı. Margaret kendisinin diğerlerinden daha şanslı olduğuna inanıyordu, çünkü doğumu sırasında yıldız yine oradaydı ve bu oldukça güçlü bir nedendi. Ama bu ışık bazen baş döndürücü bir hızla da ortadan kayboluyordu. Ve işte o zaman Margaret de onunla birlikte karanlıkta belirsiz bir yöne doğru gidebiliyordu. Hâlâ cevap vermemişti ve Bay Turner da sorusunun cevabını daha fazla beklemeksizin ona son bir kez gülümseyip gitti. Genç adam sorusuna cevap vermesini beklememişti. Ilıma gerek duymamıştı. Sen önemlisin. Margaret şimdiye kadar, bir erkeğin bedeni, serveti ve öpücükleriyle çekici hale geldiğini düşünmüştü. Ne kadar da saftı.

56 Bay Turner gitgide onu kendisinden daha emin biri haline getiriyordu. Margaret ona inanmayı çok istiyordu, geçen ayki kâbusun bir kuruntudan başka bir şey olmadığına inanmak istiyordu, gözlerini sımsıkı kapayıp tekrar açarsa, yeniden önemli biri olduğuna inanmak istiyordu. Mu, Margaret için büyük bir servete sahip olmaktan çok daha cazip bir istekti ve onun dudaklarına yapışıp sayısız öpücüğe boğmaktan çok daha karşı konulmazdı. Bay Turner ona asla bir hizmetçi gibi davranmamıştı. İlk karşılaşmalarında bile. Ona bakmış ve karşısında zavallı bir piç yerine, olağanüstü bir yaratık gördüğünü her kelimesinde ona hissettirmişti. Eğer Margaret onun hayalleriyle babasının gerçekliği ırasında seçim yapmak zorunda kalırsa seçim yapması söz konusu olamazdı. Geçen ay başına gelmedik felaket kalmamıştı ve bu de-liıki -bu adamgörünüşe göre hepsinden beterdi. Neden Margaret e sıradan biri gibi davranmıyordu? Bakışlarını, üzerinden halkalar halinde dumanlar yükselen fincandan ayırmadı. O önemliydi. Margaret tüm kalbiyle bu düşüncelere sıkı sıkıya yapıştı, ona dayanma gücü veriyorlardı. Sonra yavaşça uzandı ve fincanı kendisine doğru yaklaştırdı. İçindeki tahmin ettiğinden de tatlıydı. ALTINCI BÖLÜM Ash, Bayan Lowell a geç vakte kadar uyuma emri vermişti ama kendisi günün ilk ışıklarıyla uyanmıştı. İş beklemezdi. Ve gerçekten de beklememişti. Sabah saat on buçukta saatin gongunun vurmasıyla bir adamı gelmişti. Ash in birkaç ay önce tuttuğu yeni adamlardan biriydi - adı neydi? Isaac Strong; evet adı buydu. Adam kaskatı kesilmiş gibi yürüyordu, anlaşılan Londra dan buraya kadar daracık arabanın içinde geçen uzun ve sıkıntılı yolculuktan sonra bacaklarını hareket ettiremez olmuştu. Gözlerinin akı uykusuzluktan kızarmıştı ve Ash in oturma odasına alındığında zorlukla ayakta durabiliyordu. Adam siyah başlığıyla başını bitkin bir halde ovaladı, Ash in pencerenin yanındaki koltukta oturduğunu görmemişti. Tahmin ettiğinden de yorgun olmalıydı. Bay Strong, bu sizin şehir dışına yaptığınız ilk ziyaretti, değil mi? Strong kendisine yönelen soru karşısında birden irkilip dikkatini topladı, yaşadığı şaşkınlıkla sanki bir anda tüm yorgunluğu uçup gitmişti. Birkaç günlük iş için Londra dan uzaklaşmak bir tüccara sayısız zararlara neden olabilirdi. Bu yüzden Ash, za-ı arların çoğunu telafi etmek için Londra nın en işinin ehli ulamlarını seçmişti. Aslında burada onların çok azına ihtiyaç vardı, bu sebeple seyahatten dönen tüm adamları ona ı apor verdikten sonra geri dönüyorlardı.

57 Adınız Strong du, öyle değil mi? Bay Strong evet der gibi başını salladı, göğsü heyecanla inip kalkıyordu. Efendim, dedi ürkek bir şekilde. Ve sonra omzunda asılı duran pirinç tokalı çantasını eline aldı. Ash ona soğuk bir şeyler içip biraz dinlenmeye ihtiyaç duyup duymadığını sorma fırsatı bulamadan, çantasının içinden bir tomar kâğıt çekip çıkardı - sanki tüm dünyanın kaderi bu kâğıtlara bağlıymış gibi büyük bir telaş içindeydi. Efendim, diye söze başladı Bay Strong, raporunuz burada. Raporum mu? Ash yaşadığı şaşkınlıkla bir anda parmaklarından başlayan karıncalanmanın tüm vücuduna yayıldığını hissetti. Bu rapor bana mı ait? Sözcükler niyet ettiğinden daha sert bir şekilde ağzından çıkmış olmalıydı, çünkü Bay Strong çekinerek konuşmasına devam etti. Bu rapor sizin talebiniz üzerine Lordlar Kamarası üyelerinin teklif edilen yasa tasarısına yaklaşımları hakkında hazırlandı. Ben- Dönüp Ash in yüzüne baktı ve onun dudaklarını bükmüş olmasından yola çıkarak hoşnut olmadığına karar verdi. Ben- bende detaylı bir liste var ve alfabetik olarak sıralanmış ek bir liste yeterli olmalı diye- Ah, dedi Ash, yüzü birden aydınlandı. Alfabetik bir ek liste yaptınız, öyle mi? Bay Strong bir taraftan heyecandan kocaman açılmış gözlerle ona cevap vermeye çalışırken, ucu mürekkebe bulanmış işaret parmağıyla sıkıca tuttuğu kalın kâğıt tomarını sıktı. Ash gülümsedi. İçinde üç kopya Latince tercümesi de var mı? Latince tercümesi mi? Bay Strong un gözleri bu kez yaşadığı korkuyla daha da açıldı. Jeffreys bana bu konuda bir şey söylemedi Ah. Strong ağzını hırçın bir asabiyetle kapattı. Ash hiçbir zaman aptalları işe almazdı. Avanak dâhilerse ayrı konuydu. Bay Strong yutkundu. Siz benden Dalrymple kardeşlerin son iki ayda kabul ettikleri davetleri içeren listeyi istediniz, ben de size Londra nın çevresindeki faytonla gidilebilen çiftlik evleri de dahil olmak üzere bir liste getirdim. İşte bu kadar, dedi Ash, bu gerçekten kusursuzca hazırlanmış, mükemmel bir ek. Benim Jeffreys ile konuşmam gerekecek. Yeni adamlarla yeterince ilgilenmediği anlaşılıyor. Gelin. Çalışma odamda konuşalım. Başıyla sağdaki odayı işaret etti - bu onun kullanımı için yeniden düzenlenmiş eski odalardan biriydi. Ash ayağa kalkınca Bay Strong derin bir iç çekti. Efendim, bu işin ne kadarı benim sorumluluğumda öğrenebilir miyim? Bütün rapor. Eğer sessizlik bu kadar yoğun olmasa Bay Strong un usulca ettiği küfür duyulabilirdi, parmakları arasındaki alfabetik olarak sıralanmış ek listeyi hırsla sıktı.

58 Ash omzunu silkti. Listelerden iğrenirim. Kâğıda ya- /ilmiş raporlardan nefret ederim. Eğer bir tomar işe yaramaz kâğıt destesi isteseydim, İngiltere de konaklayan özel olarak seçilmiş adamlarım için bir yığın fayton masrafı ödeyeceğime, bana vermeleri gereken raporlar için ulaklar tutardım. Ama benim istediğim bu değil. İstediğim son şey, burada oturup bir tomar kâğıdı okumak ve bir sonuca varmak. Bu yüzden de tüm raporların sözlü olarak verilmesini istiyorum - böylece size ne istersem sorabilirim, içinde ne yazdığı pek anlaşılmayan bir yığın evrakı da okuma zahmetine katlanmamış olurum. Strong başlığıyla başını tekrar ovaladı, yüzü allak bullak olmuştu. Ash esefle başını iki yana salladı. Jeffreys en az senin kadar yükümü hafifleten biridir. Ama doğrusu onun kâğıtlara karşı ne hissettiğimi bildiğini sanıyordum. Bazen sağ kolu olduğunu düşündüğü adamları bile onun gerçek isteklerini anlayamıyorlardı. Pekâlâ. O halde önce size Bay Jeffreys in yolladığı mesajı açıklayayım. Sizin için bir tomar zirai metin gönderdi, onları gözden geçirmenizin ardından cevap vermenizi istiyor. Ayrıca buna iki ya da üç satırla cevap verilemeyeceğini, aksini söyleyenin büyük bir cehalet içinde olacağını da söyledi, daha da fazlasını da söyledi ama bunları iletmek sanırım ihanet olur- Bay Strong bir süre durup bakışlarını ondan kaçırdı. Anlat. Ash kütüphanenin kapısı önünde duraksadı. Onların senin kelimelerin olmadığını biliyorum. Bir erkek olmak için hepsini okumak gerekiyormuş. Görünüşe göre, hmm, sizin raporlar hakkındaki bakış açınızı takdir ediyor. Ash acı bir şekilde gülümsedi, bu aslında takdir edilmenin tam tersini ifade eden oldukça aşağılayıcı bir açıklamaydı. Pekâlâ, o halde, Londra ya döndüğünde ilk işin ona cehennemin dibine gitmesini istediğimi söylemek olsun. Hayır- yaz bunları. Tek kelimesini bile unutmanı istemiyorum. Şurada bir kâğıdım olacaktı- Birden durdu ve odadaki çalışma masasına baktı. Dün gece üzerini toplayıp temizlemişti, tüm o nerden geldiği belli olmayan kâğıt parçalarını alıp çöpe atmıştı - ki zaten hiçbiri ona ait değildi. Ama şu anda, meşe ağacından yapılmış masanın üzerinde tek başına bir kâğıt parçası duruyordu - ikiye katlanmış, üzerine kilden yapılmış bir fincan konmuştu. Bu çok tanıdık bir fincandı, Ash onu eline alınca hemen anladı. Fincan buram buram bal ve hindistancevizi kokuyordu. Birden üzerine çökmüş olan yorgunluk bulutları dağıldı. Bir dakika, dedi Ash yavaşça notu eline aldı ve heyecandan parmak uçlarının çarpıldığını hissetti - bunu dün gece o koymuş olmalıydı. Yaşadığı heyecanı, üzerinde ince sabahlığından başka bir şey olmayan Margaret in

59 görüntüsünü hatırlamanın verdiği şaşkınlık izledi. Bukleler halinde omuzlarından aşağı dökülen saçlarını serbest bırakmış, bağlamamıştı ve Ash ellerini o ipeksi yumuşaklığın içine gömmek istemişti. Margaret sanki rüyalarından fırlamış gibi görünüyordu. Şu an bile bir parçasının seraya gitme özlemi içinde olduğunu hissediyordu, onunla tekrar sohbet etmek ve bu defa onun baştan çıkartan, şehvet uyandıran haliyle gerektiği gibi ilgilenmek istiyordu. Ay ışığının teni üzerinde okşar gibi gezindiğini her hatırlayışında tahrik oluyordu. Ama dün gece hayvani tatminden daha fazlasını istedi-i.ıııi fark etmişti. Dün geceye dair aralarında geçen konuşmada hissettiği sadece doğallık ve dürüstlüktü - dün gece ununla aralarında olması gereken sınırları ihlal etmesine neden olan bir şey vardı. Duvarlar yıkılmıştı, artık bundan sonra her şey olabilirdi. Ash sanki kayalık bir uçurumun kenarında duruyor gibiydi, her an aşağıya atlamaya hazırdı. Sanki birkaç dakika içinde, esecek sert rüzgârın onu uçurmaya mı yoksa aşağı düşürmeye mi karar verdiğini öğrenecekti. Kâğıdı aldı. Adamına yazılı raporları okumayı reddettiğini söylemişti. Ama sonra bunun resmi bir iş yazışması olmadığını düşündü. Bu Bay Strong tan yüksek sesle okumasını istediği bir rapor değildi. Margaret in dün gece bu odaya gizlice süzülüşünü hayal etti, şafak sökmeden önce olmalıydı. Masaya, tam burada, mürekkep hokkasının üzerine eğilmiş olmalıydı. Akıl karıştıran o harikulade güzellikteki görüntüsünü hatırlıyordu - geceliğinin yumuşak kumaşı, dokunup okşamak için müthiş arzu duyduğu, avuçlarının içini dolduracak kadar küçük yuvarlak kalçaları üzerinden dökülürken, muntazam hatlarını da ortaya çıkartıyordu. Peki ama kilitli odaya nasıl girebilmişti? Ah, evet. Ana anahtar. Onun yatak odasından çalmış olmalıydı. Yatak odasına sessiz adımlarla girmiş, o baştan çıkaran yuvarlak kıvrımlı vücudunu, göğüslerine ve kasıklarına değdirmemeye çalışarak üzerinden uzanmıştı Lanet olsun. Eğer dün gece onun böyle bir şey yapacağını tahmin etseydi, kesinlikle uyumazdı. Matta gözünü bile kırpmazdı. Ama şimdi fantezilere dalmanın sırası değildi, hayretler içinde ona bakan Strong bu- radaydı. Gerçek anlamda Margaret e dokunup, hiç değilse fiziksel olarak tatmin olmak varken, onu kıl payı kaçırmış olmanın verdiği pişmanlıkla oturup hayal kurmanın zamanı değildi. İkiye katlanmış notu dikkatle açtı. Sadece iki kelime vardı ve altında da bir imza. Ash derin bir soluk aldı sinirlenmek çok ahmakça bir davranış olacaktı ve bu ahmaklığı bastırmaya çalışarak okudu. Sadece iki kısa kelime. Onları tekrar tekrar okudu. Özür dilerim. Emin olmak için bir kez daha okudu, ikinci kez de aynı şeyi okudu. Özür dilerim.

60 Sade ve öz, herkesin anlayabileceği şekilde yazılmıştı. Ve bu özrü M harfi takip ediyordu ama tam burada mürekkep dağıldığı için anlaşılmıyordu. Margaret? Ya da Miss Lowell? Bir an için dönüp Bay Strong a yorumunu sormak istedi fakat soramazdı. Aslında hangi adla imzaladığı o kadar da önemli değildi. Dün gece ona bir avuç ıslak toprağı savurduğu an Bayan Lowell a karşı tarifi imkânsız bir tutkunun esiri olduğunu hissetmişti. Şimdi de aynı duygular içindeydi. Oysa istediği tutku değil, daha samimi ve dürüst bir duyguydu, anında gelişen tatlı bir sancıya verilen bir cevaptı. Bir dahaki sefere Margaret parıltılı gözlerle ona bakmasının, bir fincan dolusu sıcak ballı sütten çok daha fazla onu rahatlatacağından emindi. Bay Strong a dönüp baktığında, Ash yüzünde küçük bir gülümseme belirdiğini hissetti. Aslında onun masasının üzerine eğildiği sırada elbisesinin eteklerinin masaya değmiş olduğu düşüncesi, notta yazılı iki kelimeden çok daha sıcak bir duygu hissettirmişti. Ash, ayaklarının tam şu an durduğu yerde olduğunu hayal etti. Demek Bayan Lowell gece karanlığında parmak uçlarında yatak odasına girmişti, lıcnı de o esnada Ash yatağında uyurken. Ash kardeşleriyle bir türlü ilişkisini geliştiremediğinden, Parlamentoda yaklaşan görüşme nedeniyle ya da Bayan Lowell yüzünden geçen haftayı oldukça tatsız geçirmişti. Ama şimdi içinin derinliklerinde bir kararlılık alev alev yanıyordu. Bu yangın her şeyin düzeleceğine işaret ediyordu ve bu duygunun nedeni Bayan Lowell dı. İyi haber mi efendim? Ash elindeki kâğıdı yeniden katladı. Hem de çok iyi lıaber Bay Strong. Kesinlikle harika bir haber. Bayan Lowell, başka bir ders için vaktiniz var mı? Margaret koridorda durdu. Dün geceden sonra Bay Ash Turner ın yüzüne tekrar nasıl bakacağından emin değildi -yersiz tepkisinden ve buna karşılık onun son derece nazik davranmasından dolayı çok utanmıştı. Ama küçük erkek kardeşiyle böyle bir durum söz konusu değildi. Yine de kendi erkek kardeşinden gelen mektubu da hatırlıyordu. O çok tehlikeli bir yaratıktır. Margaret ona doğru döndü. Bay Turner Mark. Her zaman masum ve mütevazı görünüyordu, yine beyaz ve gümüş tonlarında giyinmişti. Güneş ışığında ağırbaşlı bir melek gibi görünüyordu. Mark, diye tekrarlayarak onun isteğini kabul etti. Çok merak ediyorum. Bana bir centilmenin dövüş kurallarını öğretmedin, değil mi? Mark özür dilercesine omzunu silkti. Senin işine yarayacak olanlar bunlar. Peki sen bu şekilde dövüşmeyi nasıl öğrendin?

61 Mark dönüp ona baktı. Kardeşimle -yani diğer erkek kardeşim, henüz onunla tanışmadınız- Bristol sokaklarında çok zaman geçirdik. İnsan sokakta çok şey öğreniyor, hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Aslında öğrendiklerim Eton dayken kendimi korumada oldukça yardımcı oldu. Bristol sokaklarından Eton a. Doğrusu bu çok farklı bir deneyim olmalı. Çok da değil. Okuldayken ilk birkaç ay mükemmel bir hedeftim. Tüm kabadayılar kendilerini bir şekilde kanıtlamak isterler. Her zamanki hafif gülümsemesi bu kez kocamandı. Ama eğer bir defada beş çocukla birden dövüşmeye kalkarsan, tabii ki adil bir şekilde dövüşemezsin. Margaret midesinin düğümlendiğini hissetti. Şans eseri de olsa Richard Dalrymple ile dövüşmek zorunda kaldın mı? Onunla mı? Ah, hayır, diyerek gülümsedi Mark. Margaret derin bir soluk alıp rahatladı. Demek ki Ric-hard la gerçekten dövüşmemişti. Eğer bir şekilde kardeşine vurmuş olsa, bu geçici arkadaşlıkları oldukça samimiyetsiz olurdu. Sadece Edmund la. Bu açıklamayla Margaret in umutları yeniden suya düştü. Onunla adil bir şekilde mi dövüştünüz? Hayır, dedi Mark tatlılıkla. Onunla sadece bir kez dövüştüm ve bu yeterli oldu. Ama sonra Dalrymple ler bunun acısını benden ve kardeşimden çıkardılar, tabii başka yollardan. Nasıl da masum görünüyordu - saçları sarı, gözleri masmaviydi. Bu haliyle, resimlerde melek olarak tasvir edilen oğlan çocuklarına benziyordu. Peki ama melekler, kadınlara en etkili dövüş yollarını, bir adamın kolunu yelinden çıkarmayı öğretir miydi? Tabii ki hayır, Margaret görünüşe aldanmaması gerektiğini düşündü. Canını sıkmadım umarım, yoksa sıktım mı? Dalrymple ler benim işverenim. Eğer onlara karşı içimde sadakatsizlik hissedecek olursam, bu benim için lıern çok kötü hem de tuhaf olur. Mark başını yana eğip ona baktı, gözleri kısıktı. Eğer bu sana kendini iyi hissettirecekse, son on yıl içinde bir Dalrymple e vurmadım. Ama yapmış olsaydım bile, kardeşimin onlara yaptıklarının yanında böylesi bir fiziksel zarar çok hafif kalırdı. Kardeşi Margaret e bu adamdan kendisini sakınmasını söylemişti. Ama kardeşi her zaman haklı çıkmazdı. Richard dün geceyi asla anlayamazdı - neden ona toprak fırlattığını, buna karşılık onun Margaret e gidip bir fincan sıcak süt getirdiğini anlayamazdı. Olaylara asla farklı bir anlayışla yaklaşamazdı ve Margaret şu an bile bu olayı duymasından endişe ediyordu. Dahası bugün doğum günü olduğunu Richard hatırla-mamıştı bile. Bu durumda Margaret in ona yapacağı küçük bir saygısızlığı hak ediyordu.

62 Dönüp Mark a gülümsedi. Çok haklısın, dedi. Bu asla benim canımı sıkmamak. Birkaç saat sonra Bay Strong sözlü olarak raporunu verip biraz dinlenmek için çekildiğinde, Ash kardeşinin Margaret le konuştuğunu duydu. Kahkahası koridorda yankılanıyor, Mark ın gür kıkırdaması ile birleşiyordu. Gece boyunca Ash in kıskançlık dolu düşünceleri ona işkence etmişti. Tüm olanları düşündüğünde, kardeşinin Margaret e arkadaşlık yapmasını onaylamıyordu. Aslında Mark ın onu arkadaşlığın ötesinde bir ilişkiye zorlamayacağını da biliyordu Bayan Lowell ı ise çok az tanıyordu ama onun da Mark ın büyüsüne kapılmayacağını hissediyordu, yoksa en başından dersleri kabul etmezdi. Ne yazık ki genç kız patronlarına karşı gelememe ve kurallara uyma konusunda fazlasıyla inatçıydı - bu yüzden Ash şüphe duymaya başlamıştı. Ama şimdi cebinde onun tarafından yazılmış bir özür notu varken, Ash in bu işin sonunu bekleyip görmek için bir nedeni vardı ve bu olumsuz fikirleri kafasından bir an önce uzaklaştırmalıydı. Kalktı ve koridora doğru gitti. Odanın girişinde durup içeriyi gözetledi. Odanın çift kanatlı kapıları yine ardına kadar açıktı. Aslında görünürde ters giden bir şey yoktu. Ama soylu bir leydi için oldukça uygunsuz olan egzersizler, hizmetçiler için bile alışılagelmişin epey dışındaydı. Bayan Lowell ve kat hizmetçilerinden biri odanın ortasında durmuş talimatları bekliyordu. Dirseğinizi daha iyi kullanmak için pratik yapmalısınız. Yeterince hızlı olamadığınız zaman üstünlüğünüzü kaybedebilir ya da bir takım sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Oysa hızlı hareket edebildiğinizde iri yarı bir adamı bile basit bir vuruşla dahi alt edebilirsiniz. Bu yüzden kimsenin güçlü görüntüsü sizi aldatmasın, sadece hızlı olmanız yeterli. Yapamıyorum, diye yakındı hizmetçi, yanımda kimse yokken dirseğimi nereye koymam gerektiğini bilemiyorum. Hayan Lowell ona eşlik eden kıza yan gözle baktı ve bakışlarını kaçırdı. Yüzünde bir parça olsun onaylama yoktu, İmi yüzden acıma belirten bir ses bile çıkarmadı. Bunun veline dişlerini büyük bir hırsla sıktı. Elbette öyle yapa-ı aktı, çünkü onun kaderinde ağlayıp sızlanmaya asla yer yoktu - Ash onun bir şeyi yapmayı reddettiğine ya da bir mazeret öne sürdüğüne hiç şahit olmamıştı. Zamanının neredeyse tamamını geçirdiği evde ondan tek kelime dahi şikâyet duymamıştı, o sadece yapması gerekeni yapardı. Dün gece bile davranışları ya da suçlamaları karşısında kendini haklı çıkarmak konusunda hiçbir mazereti olmamıştı. Başka biri bunu yapabilirdi ama o yapmamıştı.

63 Onunla ilgili her şey dolambaçsızdı ve Ash bundan hoşlanıyordu. Zaten onun pek çok şeyinden hoşlanıyordu küçük ve kalkık burnuyla Mark ın eleştirilerini başıyla onaylamasından, geniş omuzlarından, söyleneni hemen uygulamak isteyen kararlı tavrından, her şeyinden. Katılıyorum, diye seslendi Ash kapı eşiğinden. Bu işin nasıl yapıldığını görmelisiniz. Ufak tefek birinin iri yarı birini alt etmesini görmelisiniz ki bunun nasıl bir durum olduğunu, neye benzediğini hissedebilesiniz. Bayan Lowell hızla dönüp baktı. Ash i görünce gözleri kocaman açılmış, birden yanakları kızarmıştı. Ama parmağını uzatıp oradan gitmesini talep etmedi. Aslında bunu yapmalıydı, çünkü onun varlığından etkilenip sinirlenebilirdi ve Ash etkileneceğinden adı gibi emindi. Bunun yerine Mark a baktı, sanki ondan izin istiyor gibiydi. Mark dudaklarını kenetledi ve ağabeyini baştan aşağı süzdü. Beraber büyümüşlerdi ve kardeşlerin sıkça yaptığı gibi bazen kavga etmişlerdi. Ama ağabeyi Hindistan a gittiğinde Mark daha yedi yaşındaydı ve Ash döndüğünde onu karşısında koskoca bir adam olarak bulmuştu. Kardeşinin bedeni oldukça gelişmiş, sırım gibi bir görünüme sahip olmuştu - on bir yaşındaki yaşıtlarının çoğu gibi çelimsiz bir erkek çocuğu değildi. Geçen on yılda Ash işleri gereği çok çalışmış, bu süre içinde Mark da okulundan mezun olmuştu. Bu yüzden o zamanlar böyle şeyleri yapmak için pek şansları olmamıştı. Ash hep kardeşini korumak için azami dikkat sarf etmiş, sürekli onu kollamıştı, belki de bu yüzden onunla arkadaşlık yapma şansını kaçırmıştı. Onunla hiç güreşmemiş, hiç yumruk yumruğa dövüşmemişlerdi. Genellikle büyük kardeşin küçüğüne özellikle yenilip, avans verdiği oyunlar oynama şansları da olmamıştı. Mark neye inanırsa inansın, bir sayfadaki sözcükler de onları bir araya getiremezdi. Ama bu getirebilirdi. Hadi ama Mark, dedi Ash. Bu işin nasıl yapıldığını neden hanımlara göstermiyoruz? Ayrıca Ash kendisine ait birkaç özel numarayı da Bayan Lowell a sergileme fırsatı yakalayabilirdi. Mark şaşkın bir şekilde gülümseyip başını salladı. Ne dersiniz Bayan Lowell? Ash in cüssesinde iri yarı bir adam sizin peşinize düşse ne yapardınız? Bu kesinlikle Ash in aklından geçen şey değildi. Çünkü Bayan Lowell ın vücudunu sıkıca kavramak zorunda kalacaktı ve bu sahnenin seyirciler önünde yaşanmamasını tercih ederdi. Ayrıca istediği son şey, genç kadının - rol bile- olsa ondan korkmasıydı. Mark, ben bir kadına vuramam.

64

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası