ravza karakülah şiirleri / Mü mince Kardeşlik. Ravza KARAKÜLAH - PDF Free Download

Ravza Karakülah Şiirleri

ravza karakülah şiirleri

1

2 Mümince Kardeslik Ravza Karakülah Asrı Saadetten Kardeşlik Tablosu Sare Çetin Efendimizin Kardeşleriyiz Emine Bakay Bir Hilal Uğruna Ravza Karakülah Ey Sevgili Tuğba Nur Sapmaz Sen Vardın Ey Resul! Tuğba Nur Sapmaz Kültür Denilince Meryemnur Kaygusuz Temiz Bir İnsan Temiz Bir Dünya Bahar Aydın Bizim Yunustan Öğütler

3 Mü mince Kardeşlik Ravza KARAKÜLAH

4 Sare Çetin ASR-I SAADETTEN KARDEŞLİK TABLOSU İslam tarihinde iyilik yolunda, takva ve samimiyet yarışında önceliği elde eden ilk Müslümanlardan Allah rızası için her şeyini bırakıp, Mekke den, Medine ye hicret eden Müslümanlara Muhacir; muhabbet ve samimiyetle onlara kucak açıp, ellerinden gelen her türlü yardımı yapan Medineli Müslümanlara da Ensar adı verilmiştir. Kardeşlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeşliğidir. Ensar, Muhacirlere muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmış, ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememiş; Muhacirler de bunun karşılığında boş durmamışlar ve bütün insanlığa ibret olacak bir kardeşlik tablosu sergilemişlerdir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Medine ye hicretten yaklaşık beş ay sonra yardımsever Ensar ile hicret eden Muhacirleri bir araya toplamış; 45 i Muhacir den, 45 i de Ensardan olmak üzere 90 kişiyi kardeş ilan etmiştir. Resulullah ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kurduğu bu kardeşlik müessesi maddimanevi yardımlaşma ve birbirlerine varis olma esasına dayanıyor; bu suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmaktan dolayı duydukları keder ve üzüntüyü giderme, onları Ensarla ısındırma, güç ve destek kazandırma gayesini güdüyordu (İbn Sa d, Tabakat, c. 1, s. 238; Suheylî, Ravdü l-ünf, c. 2, s. 18.) Kurulan bu kardeşlik müessesine göre, Ensar ailelerinden her birinin reisi, Muhacirlerden bir aileyi yanına alacak, mallarını onlarla paylaşacak, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), rastgele iki Müslüman ı bir araya getirmemişti; bilâkis, bir araya getireceklerin durumlarını inceden inceye tetkik ederek, uygun bulduklarını birbirine kardeş yapmıştı. Mesela, Selman-ı Farisi ile Ebu d-derda, Ammar ile Huzeyfe, Mus ab ile Ebu Eyyub Hazretleri arasında mizaç, zevk, hissiyat itibarıyla tam bir ahenk vardı.( Tecrid Tercemesi, c. 7, s. 76.) Bu kardeşlik sayesinde, Allah ve Resulü nün (sallallahu aleyhi ve sellem) muhabbetinden başka her şeylerini geride bırakmış bulunan Muhacirlerin iaşe ve

5 iskan meseleleri de hal yoluna girmiş oluyordu. Ensardan her biri, Muhacirlerden birini evinde barındırıyor, beraber çalışıyor, beraber yiyorlardı. Bu, neseb kardeşliğini fersah fersah geride bırakacak bir kardeşlikti. İman kardeşliği, din kardeşliği idi. Ensar, her şeylerini bu garip, bu kederli, bu yurtlarından uzak bulunmanın hüznünü duyan Muhacirlerle paylaşıyordu. Ensardan biri vefat edince, Muhacir kardeşi akrabalarıyla birlikte ona vâris oluyordu.( Bu kardeşliğin mirasa ait hükmü, Bedir Savaşı ndan sonra inen, Hısımlar, Allah ın kitabınca, birbirine daha yakındırlar. (Enfâl, 75) ayetiyle kaldırıldı.) Bir gün Ensar, Resulullah a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek Hurmalıklarımızı Muhacir kardeşlerimizle bizim aramızda pay et. dediler. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da: Olmaz! dedi. Muhacirler de Ensar a: Peki, ürünü bizimle paylaşacak, fakat bize herhangi bir külfet yüklemeyecek misiniz? diye sordular. Ensar da: Evet, aynen öyle! dediler. Resululah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ensar a: Muhacir kardeşleriniz size mallarını ve çocuklarını bırakarak gelmişlerdir. buyurdu. Ensar da: Mallarımızı onlarla paylaşalım. dediler. Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Bunu başka bir şekilde yapamaz mısınız? dedi. Ensar: Peki nasıl? diye sordular. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Onlar bu tür bir çalışmayı bilmezler. Gelin bağlarınızda, bahçelerinizde siz kendiniz çalışın, ancak elde ettiğiniz mahsulü onlarla paylaşınız. dedi. Ensar da bunu kabul etti. Muhacirler Resulullah a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek şöyle dediler: Ey Allah ın Resulü! Biz bu Medine li kardeşlerimiz kadar iyi insanlar görmedik. Gelirleri az olmasına rağmen onu bizlerle paylaşıyorlar. Bol ürün aldıklarında ise payımızın kat kat fazlasını veriyorlar. Vallahi bize sevap bırakmamalarından korkuyoruz. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Siz onlara teşekkür edip, onlar için Allah a dua ettiğiniz müddetçe sizin için de sevap verilecektir. ( Buharî, Sahih, c. 3, s. 67.) Muhacirler, Ensar kardeşlerimiz, bize mal mülk verdi, iaşemizi temin etti. diyerek her biri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün oldukça kimseye yük olmamaya çalışıyordu.

6 Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Muhacirlerden Abdurrahman b. Avf ile Ensar dan Sa d b. Rebi arasında kardeşlik tesis etti. Sa d, Abdurrahman a : Ey Kardeşim, ben Medine nin en zenginlerinden biriyim. Malımın yarısını sana veriyorum. Ayrıca iki de hanımım vardır. Bunlardan birini beğen; ben de onu boşayayım dedi. Abdurrahman ise: Allah malını da, hanımlarını da sana mübarek kılsın! Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alışveriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir. dedi. Abdurrahman, Kaynuka çarşısına giderek alışveriş yapmaya başladı. Abdurrahman b. Avf, yağ, peynir gibi şeyler alıp satarak ticarete başladı. Resulullah ın (sallallahu aleyhi ve sellem), malının çoğalması ve bereketlenmesi hususundaki duasına da mazhar olduğundan, çok geçmeden epeyce bir kazanç elde etti ve kısa zamanda Medine nin sayılı tüccarları arasında yer aldı. (İbn Sa d, Tabakat, c. 3, s. 125.) Daha sonra Abdurrahman, o zamanı anlatırken şöyle derdi: Hâlâ aklımdadır, hangi taşı kaldırsam altında gümüş ya da altın bulacağımı zannediyordum. ( İbn Sa d, a.g.e., c. 3, s. 126.) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sefere çıkacağı zaman bu kardeşlerden birini götürür, diğeri de her iki ailenin de idaresini yürütmek için Medine de kalırdı. Böylece evler sahipsiz ve koruyucusuz bırakılmıyordu. Toplumun çeşitli tabakaları bu kardeşlik sayesinde birbirleriyle kaynaştı, kabilecilik gurur ve düşmanlığını da ortadan kaldırmış oldu. Niyetleri kudsi, gayeleri ulvi, içleri dışları nur, faziletli bir toplumun meydana gelmesinde bu kardeşlik rol oynamıştır. Kurulan bu kardeşlik sâyesinde büyük bir sosyal yardımlaşma da temin edilmiş oldu. İnsanlık tarihinde birçok göç hadisesi olmuştur ama, böylesine manalı, böylesine ulvî bir hicrete, böylesine can-ı gönülden sarılma, birbiriyle muhabbetle kaynaşma, kucaklaşmaya şahit olunmamıştır. Ensarın, Muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz samimiyet, misafirperverlik, kadirşinaslık, cömertlik ve fedakârlığı Cenab-ı Hak indirdiği şu ayet-i kerimelerle ilan edip bu davranışlarını methetti: Onlardan önce (Medine yi) yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olanlar (Ensar) kendilerine hicret edip gelenleri(muhacir) severler. Onlara verilen ganimetten dolayı nefislerinde bir kaygı (kıskançlık) duymazlar. Kendilerine ihtiyaç bile olsa onları kendilerine tercih ederler. Kim de nefsinin mala olan hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir."(haşr,9) İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihada katılanlarla onları barındırıp yer, yurt sahibi yapanlar ve yardıma koşanlar; işte onlar hakkıyla mü min olanlardır. Onlara bir mağfiret ve değerli bir rızık vardır. (Enfal,74)

7 İslam dinine girme hususunda öne geçen ilk Muhâcirler ve Ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah tan razı olmuşlardır. Allah onlara içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur. (Tevbe,100) Kurulan bu mânevî kardeşlik, hiçbir milletin tarihinde rastlanmayacak eşsiz bir şeref tablosudur. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerinde böyle bir kardeşliğe ulaşabilmemiz için bizlere nasihatlerde bulunuyor. Bizler de birbirimizi sevip, kendimiz için sevdiğimizi mü min kardeşimiz için de severek Ey Allah ın kulları kardeş olunuz! emrine uyanlardan oluruz inşallah.

8 Emine Bakay Sahabe Efendilerimiz, iman ve takva yanında, sevgi ve kardeşlik, muhabbet, şefkat ve rahmet, emanet ve adalet gibi değerlerin öncülüğünü yapmışlar ve bizlere en güzel örnekleri sunmuşlardır. İman ehlini can kardeşi, kan kardeşi gibi kendisine son derece yakın görme anlayışı Muhammed-i bir anlayıştır. Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), İslâm a davetin ilk gününden itibaren İslâm a gönül verenleri kardeş kabul etmiş; ırk, renk, kabile ayrımını reddederek bütün Müslümanların Allah ın huzurunda, tarağın dişleri gibi, eşit olduklarını ifade etmiştir. Kendisine yetişemeyen, kendisini göremeyen ümmetini kardeş olarak kabul etmiştir. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bir gün kabristana geldi ve Allah ın selâmı üzerinize olsun ey mü minler yurdu! Biz inşaallah size kavuşacağız. Ama kardeşlerimizi görmeyi temenni ederdim. dedi. Ashab-ı Kiram: Biz senin kardeşlerin değil miyiz, ya Resûlallah? dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi: Sizler benim ashabımsınız, kardeşlerimiz ise henüz dünyaya gelmeyenlerdir. Onlar beni görmeden bana inananlardır. (Müslim: Taharet 39; Nesaî: Taharet 109; İbn Mace: Zühd 36; Malik, Muvatta: Taharet 38). KARDEŞLİK SÖZLEŞMESİ İslam tarihinde iki defa Kardeşlik Sözleşmesi yapılmıştır. Bunlardan biri hicretten önce Mekke de, diğeri hicretten sonra Medine de gerçekleştirilmiştir. Mekke de Kureyşli bazı Müslümanlar, bazı azatlı kölelerle kardeş ilan edilmiştir. Meselâ: Hazreti Hamza Zeyd b. Harise ile; Ebu Ubeyde b. Cerrah Salim ile; Ubeyde b. Haris Bilâl-i Habeşî(radıyallahu anh) ile kardeş ilan edilmişlerdir. İslâm tarihinde ikinci kardeşlik akdi Medine de hicretten beş ay sonra Enes b. Malik in(radıyallahu anh) evinde gerçekleştirilmiştir. Bu kardeşlik akdinde doksan kişi bir araya gelmiş, Muhacirlerle Ensar ikişer ikişer kardeş olmuşlardır. (Buharî: Edeb 67). "Daha önce Medine yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarından korunur ise, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir" (Haşr-9) Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Ali(radıyallahu anh) ile Hazreti Ebubekir(radıyallahu anh) Harice b. Zeyd ile; Hz. Ömer Utban b. Malik ile, Hz. Osman Evs b. Sabit ile; Selman el-farisî Ebu d- Derdâ ile kardeş olmuşlardı. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), ashabı arasında kardeşlik akdi yaptığında Hazreti Ali (radıyallahu anh) yi kendisine kardeş seçip ona: Sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin, ben de senin kardeşinim. buyurmuştur. (Tirmizî: Menakıb 21; Hadis No 372).

9 SEVAPTA DA ORTAKTILAR Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) Medine ye hicret ettiğinde Mekkeli muhacirler: Ya Resûlallah! Biz şu Medineliler kadar hayırsever ve iyiliksever kimseler görmedik. Malı çok olan bol bol veriyor, az olan da yardımda bulunuyor. Medineli kardeşlerimiz, bütün geçim masraflarımızı karşıladılar. Bizi mallarına ortak ettiler. Bütün sevabı Medineli kardeşlerimiz alıp götürecekler diye korkuyoruz. dediler. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Hayır hayır! Medineli kardeşlerinize dua ettiğiniz ve kendilerini takdir ettiğiniz müddetçe siz de sevaba nail olursunuz. (Tirmizî: Kıyame Bab 44 No: 2487) Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin! ey Allahın kulları, kardeşolun! Bir müslümana, üç günden fazladin kardeşi ile dargın durması helal olmaz. (Buhari) Hurma Bahçelerine Ortak Ettiler Medineli Ensar, İslâm kardeşleri için şu teklifte bulundular: Ya Resûlallah! Hurma bahçelerimizi de Mekkeli muhacir kardeşlerimizle aramızda paylaştırır mısın? Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): Hayır, dedi. Bunun üzerine Ensar: Ağaçların bakım ve sulama işini muhacirler üzerlerine alsın, sonunda çıkan mahsulü aramızda paylaşalım teklifini ileri sürdüler. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu son teklifi kabul etti. Hepsi: Dinledik, itaat ettik dediler. (Buharî: Hars 5; Menakıbu l-ensar 3). Ensarın Güzel Adeti Cabir b. Abdullah (radıyallahu anh) anlatıyor: Ensar hurmalarını topladıklarında ikiye ayırırlar, bir kümeye daha çok, diğer kümeye daha az hurma koyarlardı. Az olan tarafa hurma dallarını koyarak o tarafı çok gösterirlerdi. Muhacirlere: Buyurun hangi kümeyi tercih ederseniz alın, derlerdi. Muhacirler de büyük kümenin Ensar a kalması için daha az görünen kümeyi alırlardı. Böylece hurmaların çoğu muhacirlere gitmiş olurdu. Hayber fethine kadar Ensar ın bu güzel tavrı aynen devam etti. (Heysemî, Mecmeu z-zevaid: 10/40. Bezzar dan naklediyor.) Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Bahreyn arazisini parça parça ayırıp ashaba dağıtmak üzere önce Ensar ı davet etti. Ensar: Ya Resûlallah! Muhacir kardeşlerimize aynı hisseyi vermedikçe biz bir şey almayız dediler. Allah Resûlü: Ey Ensar! Siz kardeşlerinizi kendinize tercih ettiğiniz için hisse almıyorsunuz. Ama benden sonra başkalarının size tercih edileceği zaman gelecektir. Kevser havuzunun başında bana kavuşuncaya kadar sabredin. (Buharî, Menakıbu l- Ensar 8). Hizmet ehline hizmet etmeyi görev bilirlerdi. Saadet asrı müslümanları hizmet ehli olan din kardeşlerine hizmet etmeyi ulvî bir görev telâkki ediyorlardı. Cerîr b. Abdillah (radıyallahu anh),yemen de Becile kabilesi reisi idi. Hicretin onuncu yılında 150 kişilik bir heyetle gelip müslüman olmuştu. Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) i çok severdi. Peygamberimiz de onu sever, onu gördüğünde tebessüm ederdi.

10 Cerir b. Abdillah(radıyallahu anh) Enes b. Malik ile birlikte bir yolculuğa çıkmıştı. Enes b. Malik den daha yaşlı olmasına rağmen Enes b. Malik e hizmet etmeye başladı. Enes ona: Böyle yapma! dedi. Cerir: Ya Enes! Ben Ensar ın Allah Rasûlü ne nasıl hizmet ettiklerini gördüm. Kendi kendime: Eğer Ensar dan biriyle arkadaşlık edersem ben de ona hizmet edeceğim, diye yemin etmiştim, dedi. (Buharî, Cihad 71; Müslim: Fedailü s-sahabe 181) Saadet asrı müslümanları, İslâm Kardeşliğinin mucizevî bir berekete vesile olduğunu bizzat yaşamışlardı. Abdurrahman b. Ebî Bekir Sıddık(radıyallahu anh) anlatıyor: Suffe Ashabı gayet fakir kimselerdi. Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün şöyle buyurdu: İki kişilik yemeği olan Suffe Ashabından bir üçüncü kişiyi, üç kişilik yemeği olan bir dördüncü kişiyi, dört kişilik yemeği olan bir beşinci hatta bir altıncı kişiyi yemeğe davet etsin. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Suffe ashabından on kişiyi evine götürdü. Babam Ebubekir ise onlardan üç kişiyi eve getirdi. Allah a yemin olsun ki yediğimiz her lokmanın ardından yemek daha çok artıyordu. Nihayet misafirler doydular. Yemek ilk geldiğinden daha fazla ortada duruyordu. Babam Ebubekir yemeğe baktı ve anneme hitaben: Ey Firas Oğullarının kızı! Bu durum nedir? dedi. Annem: Yemin ederim ki, yemek şu anda öncekinden üç kat daha fazla, dedi. (Buharî: Mevakît 41; Menakıb 25; Edeb 87; Müslim: Eşribe 176)

11 En zor durumda bile din kardeşlerini kendilerine tercih ederlerdi. Saadet asrı müslümanları, en güç durumda bile din kardeşlerini kendilerine tercih etme faziletini gösteriyorlardı. İslâm kardeşliği onların ruhlarına işlenmişti. Onlar, İslam kardeşliğinin gereğini yerine getirme uğrunda nefsî arzularına hâkim olabiliyorlardı. Beyhakî, İmam Nafi den naklediyor: Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh) hastalanmıştı. Üzümün ilk çıktığı mevsimde üzüm arzu etmişti. Hanımı Safiye, hizmetçisini üzüm almaya gönderdi. Hizmetçi, bir dirheme bir salkım üzüm satın aldı. Onun üzüm aldığını gören bir dilenci hizmetçiyi eve kadar takip etti. Hizmetçi eve girince dilenci kapıyı çaldı. Hasta yatağında yatan Abdullah b. Ömer(radıyallahu anh): - Bu üzüm salkımını dilenciye verin. Bu üzüm salkımını dilenciye verin (İbn Kesir, Tefsir: İnsan 8) Hasta yatağında çok arzuladığı üzüm satın alınıp kendisine takdim edildiği halde hiç tatmadan din kardeşine verme, ancak bir sahabîye yaraşan ahlakî bir güzelliktir. Evlerine gelen misafiri aile halkına tercih ederlerdi. Saadet Asrı müslümanları evlerin gelen misafiri aile halkına tercih ederlerdi. İmkânları kıt olsa bile hayır yapmaktan geri kalmazlardı. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir adam Allah Rasûlüne geldi. Ya Rasûlallah! Çok bitkinim, günlerdir aç ve susuzum dedi. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımlarına haber gönderdi. Annelerimizin evlerinde misafire takdim edecek sudan başka bir şey yoktu. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına: - Bu gece bu zatı misafir edecek kimse yok mu? Allah onu rahmetiyle mükâfatlandırsın, dedi. Ensar dan biri (Müslim in rivayetine göre bu zat EbuTalha idi.) kalktı. Peygamberimiz e(sallallahu aleyhi ve sellem): Ben misafir edebilirim, ya Rasûlallah! dedi. Misafirle birlikte evine gitti. Hanımına: Bu gelen zat, Allah Rasûlü nün misafiridir. Evde ne varsa ona ikram edelim, dedi. Rumeysa Hanım: Evde çocukların yemeğinden başka hiçbir şey yok, dedi. Ebu Talha: Akşam yemeğini yemeden çocukları uyut. Kandili de hafif yakalım. Bu gece karnımızı tok tutalım, dedi. Hanım bu şekilde davrandı. Ev sahibi de misafirinin yanında yemek yemeden yer gibi davrandı. Ertesi gün Ebu Talha, Allah Rasûlü nün yanına gelince Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): - Allah, senin ve hanımının misafirinize gösterdiğiniz bu ikramdan memnun oldu, buyurdu. Bu olay üzerine Onlar kendileri muhtaç olsalar bile kardeşlerini kendilerine tercih ederler, (Haşr 59/9) (Buharî:Tefsir, (Haşr: 9) Bab 6; Menakıbu l-ensar 10; Müslim: Eşribe 172. bkz. İbn Kesir, Tefsir: Haşr : 9)

12 Ravza KARAKÜLAH BİR HİLÂL UĞRUNA Bir âh uzanır adının her geçtiği yerden semâya ey hüsn-ü şehir! Bir sızı ki, düşer yüreklere, düşman silahından çıkmış bir kurşuncasına.. Adını tarihe geçilmez yazdıran elleri mi sardın toprağınla Çanakkale? Sen ki, yedi asırlık, dünyaya kök salmış ulu çınarın; Osmanlımın gözbebeği... Çanakkale demek, İstanbul demekti. Çanakkale nin geçilmesi demek, İstanbul un Konstantinapol olması demekti. Denilebilir miydi peki? Dil varır mıydı, Çanakkale geçilir miydi? Niyeydi ki bu canlar? Niyeydi eller? Süngü bile tutamayacaksa, niyeydi parmaklar! Feda olsundu vatana Feda olsundu Allah a! Çanakkale m... Senin neden bu denli rüzgârlı olduğunu merak ederdim hep. Niçin böylesine hırçın estiğini... Bilemezdim ki şehidimin kanının kokusunu dağıttığını. Bilemezdim oradan oraya sürüklediğin toprağın şehidime kapandığını... Kimler basmadı ki bu toprağa? Kimleri örtmedi ki bu örtü? Türk-Kürt, Çerkez, Arap, Çeçen, Boşnak... Hepsi cephede, hepsi siperde, hepsi omuz omuza. Onları böylesine yan yana, böylesine sırt sırta tutan şey ise, ırkçılığa lanet eden yüce din, İslâm dı. Hiç düşünmedi Mehmetçik. Soluk bile almadı. Vatan söz konusu ise, teferruata ne hacet vardı? Öylesine bir savaş değildi bu. Yokluk varlığı, îman küfrü perişan ediyordu. Mermi seslerini bastırıyordu kimi zaman Allahuekber nidâları. Silahı, topu-tüfeği yoktu belki Mehmed in ama, iman zırhını öylesine giymişti ki üzerine, göğsünü gere gere cepheden cepheye koşuyordu. İnanmıştı onlar... Rablerinin inâyetiyle, aşılmaz görünen dağların aşılabileceğine, geçilmez denilen deryaların geçilebileceğine, bükülmez denilen bileklerin bükülebileceğine inanmışlardı. Düşman, iki saat demişti. Yeterdi iki saat Çanakkale yi almaya. Zaten bir avuç asker vardı karşılarında... Ki öyleydi de Bilemezlerdi ki meleklerin de yardıma indiğini. Bedir, Uhud, Hendek şehitlerinin, ve hatta Alemlerin Efendisi; Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) in de orada olduğunu nereden bilebilirlerdi? Bu vatan için savaşmaya değil, ölmeye gelmiş olan bir milletin var olduğunu bilmiyorlardı. Kınalayıp gönderdikleri oğullarının arkasından dua eden analar vardı geride. Tekbirlerle uğurlanan, atacak mermisi

13 kalmasa bile vatan aşkıyla Çanakkale ye koşan neferler vardı karşılarında. Hepsinin ağzında aynı nidâ: ÇANAKKALE GEÇİLMEZ! Düşmanı şaşkına çeviren cesareti dillendirmek ne mümkün? Ölüm... Korkutmuyordu ki bu askerleri! Çünkü bir ayetle taçlanan yürekler vardı Çanakkale de: Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz. (Bakara/ 154) Böylesine bir müjde almış bir orduyu ne durdurabilirdi? Onlar dayanılmaz acılarla, perişanlıklarla, isyân etmeden, kanlarının son damlasına kadar direndiler. Düşmanı öyle bir hezîmete uğrattılar ki, hâlâ bir düğümdür boğazlarında Çanakkale... Yaralanan düşmana yardım edebilecek kadar da aslan yürekliydi onlar. Kimisi açlığa, kimisi hastalığa dayanamadı. Ama hepsi can atıyordu şehâdet şerbetini içmek için. Savaşacak asker kalmayınca mekteplerde gezer oldu komutanlar. 9. Sınıfa dahi girmişler, ve arka sıralardaki uzun boyluları Vatan sizi bekliyor! diye almışlardı sınıflarından. Ya boyu kısa olanlar? Onların Beni de alsın! diye parmak uçlarına basarak yükselmeye çalıştığını kimse bilmiyordu. Çocuk yaşta coşkuyla koştular cepheye. Tahsilli, eli kalem tutan çocukların hepsi silah tutmaya gitti. Gitti lâkin, gidenlerin hiçbiri geri dönmedi. Memleket, okuyan bütün evlatlarını şehit verdi. Pınarlar kurumuştu. Bu vatan daha ne verecekti ki?!.. Böyle bir neslin devamıyız biz. Bu yüzdendir ki, toprağın her bir karışına âşık doğar Türkiye çocukları. Bu yüzden üstüne bastığımız şeye yabancılar toprak parçası derken, bizler vatan diyoruz. Bir destan yazıldı Çanakkale de; Kavuşmalar mahşere bırakıldı... Bir destan yazıldı Çanakkale de; Resûl önde, melekler ardında, duâlar semâda Ve Rablerine yürüdü Mehmetler... Hiçbir şey unutulmadı, hiçbir şey unutulmayacaktı Çanakkale geçilmedi, geçilemeyecekti... Tarih ve melekler her şeyi yazmıştı... Ve her şey, bir hilâl uğrunaydı

14 EY SEVGİLİ En sevgili! En ücra köşelerden Sessiz bir edayla sesleniyorum: Selam sana! Ey nergis bakışlı kâkülü amber! Selam sana ey ay yüzlü efendim!.. Ya Resulallah! Sen âlemlere ambersin, Gönül gözümüzdeki ezber; Sen güzellik şahikasında, Şefkati merhameti gür Sen aşkın en görkemli Kördüğümlerini açan çehre! Sen nurunda kaybolduğum Ahlakın meşalesi, Gönül tortularımızın menekşesi. Sen inkâr doruklarını şefkatiyle söndüren Kâinat efendisi... Ya Habiballah! Sana nasıl iltica edelim? Nasıl haykıralım? Hasret dolu yüreğimizi Nasıl mısralara dökelim? Ey Nebi!.. Hani bir söz idin Mahşere denk konuşan Bir beyyine idin Bir gülüşünle ürperirdi tenim Bir kanat misali mevsimsiz gül veren... Ya Habiballah! Biz sana kanamadık

15 Biz seni doyasıya yudumlayamadık Bir yetimin dilinden sesleniyoruz Sensiz sesleniyoruz Biz sensiz bir yetimiz ey nebi! Biz seni çok özledik ey gözbebeği Biz sana layık ümmet olamadık Biz böyle olmamalıydık Sen, sen aşkın meşalesi Sen, amber kokulu sevgili Biz ayıplanma, sen imrenme Hani şu iki ye böldüğün ay Hani koklamaya kıyamadığın güller Hani mazlumlara şefkat dolu Avuçlarını açtığın merhamet dolu deryan Tüm âlem, tüm kâinat Seni bekliyoruz! Sana sesleniyoruz ey nebi... Bırakma bizi hicranda zindan Ey Aşk! Bana onu anlat Bana amber nefesli gonca gülümü anlat Ey Aşk! Seni yakanı anlat Seni alev alev kavuranı Ey toprak! Seni diyar diyar Ağlatanı anlat bana Ey susuz yürekleri serinleten sevgili! Bize aşk şerbetini içiren yar! Hadi gel ey yar! Seni asırlardır bekleyen ümmetlerin var... Tuğba Nur Sapmaz

16 Ey âlemlerin önüne serildiği nebi! Ey Âmine nin ciğerparesi! Arşı âlemin en sevgili nebisi! Ey nebi! Bir soluk misali işliyorsun bedenime Ey nebi bir derya misali cezbediyorsun beni! Ne aşklar gördüm ben! Ne sözler gördüm ben ya Resulallah! Lakin hiç bir aşk Senin ki kadar çağlamadı yüreğimde Hiç bir lügat böylesine meftun etmedi beni Hiç bir lügat böylesine meftun etmedi beni hiç bir sevgi seninki kadar Huzur vermedi bana Bilmez misin sevgili? Aşkına kanat germiş hicran misali Gittikçe kavuruyorsun beni Bir rüzgâr gibi savuruyorsun beni Ey sevgili bu nasıl bir serzeniş? Bu nasıl bir yakarış? Senin aşkına düğüm bağlamış bu gönlüm Başka gönle hiç söz verir mi? Senin aşkına mest olmuş bu gönlüm Başka gönle hiç bel bağlar mı sevgili? Uğrunda canlar feda, Sürurunda başlar feda, Hira dağında bir şüheda Tüm gönüller sana feda Sen vardın Ey Resul! Müzdelife Arafat mis kokardı, Âlemler nurunla coşardı, Hiradan bir müjde dalgalandı Asırlardır beklenen şanın, Çağlara huzur verdi adın, Seni gören gözde nur, Seni duyan her bedende Müjdeleri vardı ey sevgili... TUĞBA NUR SAPMAZ

17 Her medeniyetin temelini din, kültür ve bilim oluşturmaktadır. Özünde bu kavramların bulunmadığı toplumlarda millilik ve medenilikten bahsedilemez. Toplumlarda din, kültür veya medeniyetin içerisinde kültür ve medeniyetin bir parçasıymış gibi aranır. Oysaki din, kültür ve medeniyetin özü, yapıtaşıdır. Kültürü ve manevi değerleri güçlü olmayan milletler medeniyetin bir parçası olamaz. Bir medeniyette hayatın sadece madde tarafı, insanın sadece fiziki yönü ve birtakım arzularıyla, dünyanın gelip geçici zevkleri yer alıyorsa o medeniyet yok olmaya mahkûmdur. İslam'ın oluşturduğu medeniyete baktığımızda, Allah'ı hakkıyla idrak eder. Dünya hayatını ahirete ulaşmanın vesilesi sayar. Madde ile mânâ'yı birlikte değerlendirir. İlim ile imanı birbirinde ayırmaz, ahlaki olarak yücelmeyi ister. Maddi olarak da gelişmeye çalışır. Bütün bunların yanında bu medeniyet aynı zamanda, "Böylece sizi mutedil bir ümmet kıldık"(bakara: 143) ayetinde buyurulduğu gibi, bir adalet medeniyetidir.

18 İslam medeniyeti geniş topraklara yayılırken, Anadolu topraklarında yayılışında kültürle bütünleşmiştir. Anadolu topraklarında, Hazreti Mevlana, Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşi Veli gibi manevi direklerimiz, İslam ın medeniyet oluşuna yön vermiştir. İnsanların kendilerine has yaşam tarzlarını, değerlerini değiştirmeye çalışmadan, İslam şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını öğretmeye çalışırken bir yandan da İslamiyet i Türklere sevdirmeyi, Kur an ve sünneti yaymayı ve yerleştirmeyi gaye edinmişlerdir. Horasan erenleri kopuz eşliğinde şiirler okuyarak islamiyet i yaymıştır. Yaşayış şekilleri inançlarına renk ve ahenk katmıştır. İçlerinde yaşadıkları zaman ve mekanı kendilerine has mana ve hayallerle süslemişlerdir. Ayrıca İslam ın yaşandığı yerlerdeki mimari, musiki ve diğer sanat eserlerinin güzelliği medeniyet olamayan toplumlara örnek olmuştur. Günümüzde kendilerine has milli kültürü olmayan, manadan uzak, yaşamı sadece daha çok kazanmak olarak gören toplumların derinliksiz, köksüz ve sürekli genişleyen kapitalist anlayışlarıyla meta ve teknolojiye tabidirler. İnsanı tek düze yapan, toplumsal ilişkileri insancıl olmaktan uzaklaştıran bu anlayış batı ve Amerikan kökenlidir. Her şeyin tek tip olduğu, kendine haslığın yozlaştığı, tüketimin her şeyden önce geldiği bu popülist kültür bizim de yaşantımızı etkiledi. İnternet ve kitle iletişim araçlarının kullanımının artması aile içi ilişkileri etkiledi, paylaşımları azalttı. Geleceğimiz olan çocukların hayatı arkadaş, dost gibi değerli kavramlardan uzak bilgisayar oyunları ve teknolojik araçlardan ibaret oldu. Fast food gibi hızlı tüketilen yiyeceklerin yaşamımıza girmesi yemek kültürümüzü tekdüzeleştirdi, bize emanet olan sağlığımızı etkiledi. Bu dünyayı saran kapitalist sistem yaşanan hayatla inançlar arasını giderek açmakta. Biz köklü kültür ve yaşantıya sahipken, manevi değerlerimizi elimizden yitirmemeliyiz. Dünyanın birçok yerinde Hazreti Mevlana gibi bizim manevi büyüklerimiz anlaşılmaya çalışılıyorsa, biz de yaşamımıza onun öğretisini yerleştirerek kendi milli kültürümüzden uzaklaşmamış oluruz.

19 Bahar Aydın Kur an ve Sünnet Işığı altında Temizlik Dünyamızın temizliğini sağlayabilmek için bu temizliğe önce kendimizden başlamamız gerekir. Çünkü sadece temiz insanlar temiz dünyalar kurabilirler. Öyleyse temiz bir insan nasıl olur önce ona bakalım. Temizlik Kur an ın ve Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin ısrarla üzerinde durduğu bir değerdir. Bu yüzden temizlik Allah a yakınlığı sağlayan bir vesiledir diyebiliriz de. Temizlik farz olan bir ibadettir aynı zamanda. Ve Allah, bir kulun farz olan ibadetleri yerine getirmesiyle o kulunu sever. Dinimizin direği olan namazın, ilk şartlarından biridir temizlik. Namaz öncesi ibadet şuuruyla yaptığımız temizliğe abdest denir ve abdestsiz namazımızın kabul olamayacağını bilmemiz gerekir. Hazreti Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) de bu konuda, "Allah temizlenmeden (abdestsiz) hiç bir namazı kabul etmez"(buhârî, Vudû', 2; Müslim, Taharet, 1) buyurmuştur. "Ey îman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın. (El- Mâide, 5/6) Namazın sıhhatinin şartlarından olmak üzere, elbisenin, bedenin, namaz kılınan yerin büyük ve küçük pisliklerden temiz olması sayılır. Bu konuda Allah Teâlâ Kur'an'da, "Elbiseni temizle" (El-Müddessir, 74/4) buyurmaktadır. Bütün bunların da ötesinde Kur'an ve Sünnet, temizliği ve temiz kimseleri övmüştür. Bu konuda Kur'an'da "Muhakkak Allah, tevbe edenlerle, temizlenenleri

20 sever (el-bakara, 2/222) buyurulmaktadır. Yine Kur'an, Küba Mescidi sakinlerinden övgüyle bahsederek şöyle buyurmuştur: "Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever "( et-tevbe, 9/108.) Hazreti Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de, "Temizlik, imanın yarısıdır"( Müslim, Taharet, 223 (Ebû Mâlik el-eş'arî hadisi). )buyurmaktadır. Öte yandan yine Hazreti Peygamber Efendimiz(sallahu aleyhi ve sellem), insanın şahsî temizliğine büyük önem vermiş ve "Akıl ve baliğ olan her müslüman üzerine cuma günü yıkanmak vaciptir"(ebû Dâvûd, Taharet, 127; Ayr. Bkz. Ebû Dâvûd, Taharet, 127) buyurmak suretiyle, insanı özellikle cuma günü olmak üzere banyo yapmaya çağırmıştır. Başka bir hadisinde ise şöyle buyurmuştur: "Her yedi günde bir başını ve bütün bedenini yıkamak (cuma namazına giden) her (baliğ) müslüman üzerine Allah 'ın bir hakkıdır.'(ebû Dâvûd, Taharet, 127) Hazreti Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) diş ve ağız, saç ve diğer vücut temizlikleri için de ayrı ayrı şöyle bahseder: "Misvak, ağzı temizler ve Rabbin rızasını kazanmaya vesile olur" buyurarak, misvak kullanmaya teşvik etmiştir. Saçların da temizlenmesini emrederek, "Kimin saçı varsa ona ikramda bulunsun (temizleyip tarasın) " (Buhârî, Savm, 27; Nesâî, Taharet, 4) buyurmuştur. Yine sünnet, koltuk altı ve bacak arası kıllarının temizlenmesine, tırnakların kesilmesine Önem vermekte ve bunları fıtrî sünnetlerden saymaktadır. "Beş şey, fıtrattandır: Sünnet olmak, bacak arası kıllarını tıraş etmek, bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek ve koltuk altı kıllarını almak".(buhârî (bk. Libâs, 51, 63, 64)) Diğer taraftan da Hazreti Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem), ev ve evin çevresinin (bahçe, avlu gibi) temizliğine önem vererek şöyle buyurmuştur: Allah güzeldir güzeli sever, paktır pakı sever, temizdir temizi sever. Öyleyse evinizin avlusunu ve bahçesini temizleyin ki, Yahûdîlere benzememiş olun. ( Tirmizî, Birr, 61.) Sünnette, yol temizliğine de önem verilmiş ve yola gelip geçen insanlara eziyet verecek şeyler ile pislik atanlara şiddetle karşı çıkılarak, Kim müslümanların gelip geçtikleri yollarda, onların eziyet görmesine sebebiyet verirse, o insanların laneti eziyete sebeb olan kimselerin üzerine olur. (Taberani, Ravi:Huzeyre b. Esved)

21 Temizlenmek Kur an ve sünnetlere göre bu şekildedir. Dünyamızın temizliğini de kendimiz ile birlikte bu şekilde sağlamış oluruz. Çünkü çevre kirliliğine neden olan etkenlerin başında insan vardır. İnsan temiz olursa bütün dünya temiz olur. İçinde yaşadığımız çevremize gereken özeni göstermeli ve temiz tutmalı, dünyamızın temiz olması için gayret etmeliyiz. İmanımızın gereği olan temizlik hayatımızın her alanında olduğundan bu anlayış ile yaptığımız her türlü temizlik ile hayatımızı ibadetleştirmemiz de mümkündür. Gelin, etrafımızı temizleyelim ve hayatımızı ibadetleştirelim. Allah bizi temizlenenlerden, etrafını temizleyenlerden ve sevdiği kullarından eylesin.

22 BEN GELMEDİM DAVA İÇİN BENİM İŞİM SEVGİ İÇİN DOSTUN EVİ GÖNÜLLERDİR GÖNÜLLER YAPMAYA GELDİM GELİN TANIŞ OLALIM İŞİ KOLAY KILALIM SEVELİM SEVİLELİM DÜNYA KİMSEYE KALMAZ ÇALIŞ, KAZAN, YE, YEDİR BİR GÖNÜL ELE GETİR YÜZ KABE'DEN YEĞREKTİR BİR GÖNÜL ZİYARETİ BİR KEZ GÖNÜL YIKTIN İSE BU KILDIĞIN NAMAZ DEĞİL YETMİŞ İKİ MİLLET DAHİ ELİN YÜZÜN YUMAZ DEĞİL YOL ODUR Kİ DOĞRU VARA GÖZ ODUR Kİ HAKKI GÖRE ER ODUR Kİ ALÇAK DURA YÜCEDEN BAKAN GÖZ DEĞİL YUNUS EMRE DER HOCA GEREKSE VAR BİN HACCA HEPİSİNDEN İYİCE BİR GÖNÜLE GİRMEKTİR.

23 Diğer Sayııarımız İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ Mail adresimiz: Etkinliklerimizi takip edebileceğiniz web siteleri:

Ravza Karakülah, Lâmekân

Yalpalıyorum Allah’ım
Sis bulutları inmiş gibi zihnime
Eğrisini doğrusunu hesaplayamadığım ne varsa
Gelip zincire vuruyor düşlerimi
Düşene tekme tokat dalan bu dünyada
Bir bebeğin ilk adımları kadar tedirgin kalbim..

Keşke düşsem diyorum.
Düşsem toparlanırım
Düşsem yerim belli olur hiç değilse
Yerimi yurdum bilir, öyle kalkarım ayağa.
Şayet kalkarsam
Ki kalkacağım biiznillâh
İçimde dizginleyemediğim atları süreceğim bozkırlara
Geçeceğim Van Gogh’un yıldızlı gecelerinden
Arşa değen saçlarıma öreceğim asteroidleri
Ve bilmem kaç ışık yılı kadar çekip gideceğim dünyanızdan..

Yolum uzun..
İçimde yonttuğum kibrin âsi heykellerini
İbrahimî bir baltaya teslim ediyorum evvelâ.
Putlarınıza basarak yükseldiğim arşın alnında
Yazgımın karasına bulaşıyor soğuk ellerim.
Gök şahidim olsun;
Kuşlar bilir aşikâr ettiğim sırrın yükünü.
Ben savrulurken şehrin dehlizlerinde
Yerimde esen yellerin de alacağı olsun.

Savruluyorum Allah’ım.
Yerimde gerçekten yeller esiyor.
Mevsim kırlangıç dönümü,
Ve ben kaderiyim bir çınar yaprağının.
Bir fare kapanında ezilmiş zihnim bulamıyor mekânsal izzetini
Öyle eğreti, öyle aidiyetsiz ki varlığım
Planda yokmuşum da, son anda dünyaya kabul edilmişim gibi.

Gidiyorum işte vedâları süzerek imbiklerden
Balıkların taht kurmadığı deryalardan,
Kuşların imzasını atmadığı göklerden geçerken
Geçemiyorum insanın insana tapuladığı yeryüzünden..
Öylece kalıyorum ortada yersiz ve mekânsız
Araf desen değil, kafes desen hiç değil.

Sen söyle de bileyim artık Allah’ım
Âleminde benim de yerim var mıdır?

Ravza Karakülah, İkrar Dergisi

İZDİHAM

Benzer Yazılar

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası