hüzünlü bayram türküleri / Erzurum Türküleri - En Güzel, Anlamlı Erzurum Türküleri

Hüzünlü Bayram Türküleri

hüzünlü bayram türküleri

Erzurum Türküleri - En Güzel, Anlamlı Erzurum Türküleri

Erzurum'un En Sevilen Türküleri

Erzurum, birçok medeniyete ev sahipliği yapan illerimiz arasındadır. Erzurum' da yaşayan medeniyetlerin eserleri ve kalıntıları bulunmaktadır. Doğal güzelliklere ve muhteşem bir manzaraya sahiptir.

Doğu Anadolu'nun en büyük şehri olarak bilinen Erzurum, mimari yapısı ve mistik güzelliği ile Anadolu'nun en ilgi çekici kentlerinden biri olmayı başarmıştır. Bunların yanı sıra yöresel ezgileriyle sevilen illerimizde bir tanesidir. İşte sizler için bir araya getirdiğimiz en sevilen Erzurum türküleri ve hikayeleri

Burc Üstünde Bayrakları Diktiler 

Cahit Öztelli'ye ait olan bu eserin geçmişi yaklaşık yıllıktır. Geçmişte Doğu illerimizin ele geçirilmesinin hikayesini anlatmaktadır.

Burc üstünde bayrakları diktiler

O zaman da Cafer Han'ı vurdular

Adi deyli deyli deyli

Al hançeri vur sineme

Gör içinde neler var

Adi deyli deyli deyli

Erzurum Türküleri


Ela Gözlüm Ben Bu Elden Gidersem

Erzurum yöresinden Hulusi Seven ve Emin Aldemir'e ait türküdür. Birçok ünlü sanatçı tarafından seslendirilmiş, sevilen bir türküdür.

Ela gözlüm ben bu elden gidersem,

Zülfü perişanım kal melul melul.

Kerem et, aklından çıkarma beni,

Ağla gözyaşını, sil melul melul.

Erzurum Türküleri


Kırmızı Gül Demet Demet

Muharrem Akkuş'a ait olan bu eser, Ali adında genç bir delikanlının hikayesini anlatmaktadır. Ali yeni evlenmiş yağız bir delikanlıdır. Daha evliliğinin kırkı çıkmadan askere çağırılmış, sevdiğini annesiyle bırakıp askere gitmiştir.

Epey bir süre geçtikten sonra, köye askerlerin döneceği haberi gelmiştir. Sevinç içerisindeki annesi gelince tren istasyonunda bekleyeceğini, onun hazırlıklara devam etmesini söyler. Hava kararıncaya kadar bekleyen kadın, en sonunda eve döner ve gelinin odasından gelen seslerle şok olur. Namuslarının kirlendiğini düşünen anne, silahı alır ve yorgana doğru mermileri boşaltır. Daha sonra vurduğu oğlanın Ali olduğunu gören anne aklını yitirip yollara düşer

Kırmızı gül demet demet

Sevda değil bir alamet

Gitti gelmez o muhannet

Şol revanda balam kaldı

Erzurum Türküleri


Pınar Başından Bulanır

Seyfettin Sığmaz'a ait olan bu eser, Erzurum'un sevilen türkülerinden biridir.

Pınar başından bulanır (Canım Oy)

İner ovayı dolanır (Canım Oy)

Sende çok haller bulunur (Canım Oy)

Erzurum Türküleri


Eledim Eledim Höllük Eledim

Erzurum yöresinin en bilinen ve sevilen türkülerinden biridir. Türkü Muharrem Akkuş ve Yücel Paşmakçı'ya aittir. Türkünün hikayesi hakkında kesin bir bilgi olmasa da rivayetlere göre şöyle anlatılmaktadır:

Genç evli bir çiftin çocukları olmamaktadır. Bu nedenle onlarda kimsesiz bir erkek çocuğunu evlat edinirler. Kadın ile çocuk arasında fazla yaş farkı yoktur. Kadının kocası genç yaşta ölünce, kadın dul kalır. Evlatlığına aşık olan kadın, bunu kimselere diyemez. Oğlan askere gider ve askerde ölür. İşte bu gizli sevdanın türküsü olduğu söylenmektedir. İlk dörtlüğü ise şöyledir:

Eledim eledim höllük eledim,

Aynalı beşikte canan bebek beledim.

Büyüttüm besledim asker eyledim,

Gitti de gelmedi canan buna ne çare,

Yandı ciğerim de canan buna ne çare.

erzurum-turkulerijpg


A Güzel Dolanda Gel

Muharrem Akkuş'a ait olan bu eser, Erzurum yöresine aittir. Sevilen türkünün ilk dörtlüğü ise şu şekildedir:

A güzel dolan da gel

Çevreni saran da gel

Ben mayil oldum sana

Yaramı saran da gel

Erzurum Türküleri


Sarı Gelin

Erzurum yöresine ait olan bu türküyle ilgili, Azeri ve Ermeni türküleri olduğuna dair iddialar bulunmaktadır. Erzurum yöresine ait olduğunu savunanlar türküyü Kurtuluş Savaşı yıllarına dayandırmaktadır. "Sarı Gelin"in Ermeni kızı olduğunu, türkü, bir dadaşın bu kıza olan aşkını anlattığı söylenmektedir. Sözleri ise şöyledir:

Erzurum çarşı pazar

Leylim aman aman leylim aman aman

Leylim aman aman sarı gelin

İçinde bir kız gezer

Hop ninen ölsün sarı gelin aman

Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Erzurum Türküleri


Uykudan Uyanmış Gözleri Bir Hoş

Erzurum yöresine ait olan bu türkü, Aşık Dursun Cevlani ve Muzaffer Sarısözen'e aittir. Türkünün ilk dörtlüğü ise şöyledir:

(Amman)

Uykudan uyanmış gözleri bir hoş

Dedim sarhoş musan söyledi yoh yoh

Ağ elleri boğum boğum gınalı

Dedim yar bayram mı söyledi yoh yoh

Erzurum Türküleri


Vardım Ki Yurdundan Ayağ Göçürmüş

Erzurum'da çok söylenen, dinlenen ve sevilen bir türküdür. Bayburtlu Zihni'nin gazelidir. Ziyaettin Fahri Bey, Bayburtlu Zihni namındaki eserinde bundan bahsetmiştir. Türkünün sözleri ise şöyledir:

Vardım eşiğine yüzümü sürdüm

Etrafını bütün dikenler aldı

A dileyli leyli leyli a leyli yahu

Yüksek mihrabında yazılar gördüm

Kimbilir ne mutlu zamandan kalmış

A dileyli leyli leyli a leyli yahu

Erzurum Türküleri


Yaz Gelende Çıkam Yayla Senin Başına

Erzurum yöresine ait bir uzun hava olan bu eser, gurbet hikayesini anlatmaktadır. Türkü Faruk Kaleli'ye aittir. Sözleri ise şöyledir:

Yaz gelende çıkam yayla senin başına (Canım Başına)

Kurban olam toprağına taşına oy oy

Zalım felek ağu kattı aşıma (Canım Aşıma)

Ağam nerden aşar yolu (Ey) yaylanın (Ey) yaylanın Bingöl'ün

Neşet Ertaş, yılında Kırşehir'e bağlı &#;i&#;ekdağı'nın Kırtıllar k&#;y&#;nde doğdu. Babası Muharrem, abdal geleneğinin temsilcisi bir bağlama ustasıydı. Neşet, &#;ocukluk zamanında babasının dizinin dibinden ayrılmadı, s&#;ylediği t&#;rk&#;leri dinledi ve babasının kucağından hi&#; d&#;ş&#;rmediği bağlamaya hep dikkat kesildi. B&#;y&#;d&#;k&#;e babasına &#;zenmeye başladı, bağlama &#;almayı oyun olarak g&#;rd&#;. Bir g&#;n saz &#;alarken evlerinin yakınında ahu g&#;zl&#; dediği bir kız g&#;rd&#; ve g&#;rd&#;ğ&#; gibi vuruldu. Ahu G&#;zl&#; Neşet’in hayatında belirleyici olaylardandı. İleride hatta hayatının sonuna kadar t&#;rk&#;lerinde Ahu G&#;zl&#;’den bahsetti. 5 yaşında k&#;&#;eklik yapmaya başladı. K&#;&#;ekliğine şahit olanlar ustalığını hayranlıkla anlatırlardı. B&#;y&#;d&#;k&#;e sırayla c&#;mb&#;ş, keman ve saz &#;almayı &#;ğrendi. Saz &#;almayı bilse de babasının yani ustasının yanında saz &#;almaya yeltenmedi. Saz &#;alarken hep Ahu g&#;zl&#;s&#;n&#; d&#;ş&#;nd&#;, g&#;zleri hep onu aradı. Derdini ve isteğini hep bağlamasının tellerine ve t&#;rk&#;lerindeki sembollere gizledi. Bir s&#;re sonra şehir değiştirmeye karar verdi. &#;nce Ankara’ya oradan da İstanbul’a ge&#;ti. İstanbul’da ge&#;im ve ekmek derdine d&#;şt&#;ğ&#;nde Şen&#;alar kardeşlerle karşılaştı. Onlara saz &#;aldığını s&#;yledi. Neşet’i dinlediklerinde İsmail Şen&#;alar hemen mukavele imzalamaya karar verdi. Kadri Şen&#;alar “Garip B&#;lb&#;l” t&#;rk&#;s&#;n&#; duyduğunda ağladı. Neşet’i Beyoğlu Saz’a g&#;t&#;rd&#; ve orada tekrar Garip B&#;lb&#;l’&#; okuttu. Neşet Garip B&#;lb&#;l’&#; her okumasında farklı hislerle farklı tatta okudu. İlk plağı “Neden Garip Garip &#;tersin B&#;lb&#;l” ’de &#;ıktı. İki yıl İstanbul’da &#;aldı, t&#;rk&#;s&#;n&#; s&#;yledi. Pavyonlardan aldığı para iyi k&#;t&#; karnını doyurdu. İlk plağı Neden Garip Garip &#;tersin babasının Neşet’e okuduğu bir bozlaktı ama Neşet’in ilk t&#;rk&#;s&#; Anam Ağlar Başucumda Oturur’du. İki yıllık İstanbul ser&#;veni atlattı daha sonra Kırşehir’den Ankara’ya ge&#;ti. Ankara’da Leyla isminde bir kızla evlendi. Bundan sonraki t&#;rk&#;leri hep Leyla hakkındaydı. Leyla’yla evliliği 8 yıl s&#;rd&#;, 3 tane de &#;ocuğu oldu. T&#;rk&#;lerinde hatanın hep kendisinde olduğunu belirtti. Bir g&#;n radyo dinlerken amcasının t&#;rk&#; okuduğunu duydu. O da okumak istedi ve heyecanlı bir şekilde radyo evine gitti. Emin Aldemir’in Neşet’ten istediği her şeyi &#;aldı s&#;yledi. Yurttan Sesler’e &#;ıkabileceğini s&#;yledi ve Sarıs&#;zen onu dinlemek istedi. Geleli G&#;lmedim Ben Bu Cihana bozlağını okudu ve Yurttan Sesler’e &#;ıktı. Sesine, t&#;rk&#;y&#; &#;ığırışına herkes hayran oldu, Sarı&#;zen de Neşet’i bırakmadı. yılında radyo sanat&#;ılığı i&#;in bir sınava girdi ve kazandı, 15dk’lık program yapmaya başladı ama işler istediği gibi gitmedi. Trt her istediğini s&#;ylemesine izin vermedi. Neşet sonraları yine d&#;ğ&#;nlere gitti, gazinolarda t&#;rk&#; s&#;yledi. Bir Avrupa Turnesi d&#;n&#;ş&#;nde Yugoslavya’da ehliyetsiz araba kullanmaktan 3 ay hapis cezası aldı. Hapishane t&#;rk&#;leri burada ortaya &#;ıktı. Meşhur ‘Hapishanelere G&#;neş Doğmuyor’ t&#;rk&#;s&#;n&#; de hapishanede yazdı. Hapishane d&#;n&#;ş&#;nde parmaklarını hissetmemeye başladı ve m&#;zik hayatına veda etmek zorunda kaldı. Gerekli &#;zeni g&#;sterince Neşet parmaklarını yeniden hissetmeye başladı. Neşet Ertaş rahatsızlığının da etkisiyle yurt dışına gitmeye karar verdi. Almanya’ya yolu d&#;şt&#;, Gurbetteki Anadolu insanını yalnız bırakmadı, orada da d&#;ğ&#;n d&#;ğ&#;n dolaştı ve t&#;rk&#;lerini okudu. Almanya’da 20 civarında kaset &#;ıkardı. &#;oğunlukla s&#;z ve m&#;ziği kendisine ait t&#;rk&#;ler seslendirdi. 90’lı yılların başında Kırşehir’e geldi ama geldiğini belli etmeden gitti. Doksanlı yılların sonundaysa T&#;rkiye’de her şey değişti. T&#;rk&#;n&#;n &#;ok fazla yayıldığı, s&#;ylendiği bir d&#;nem başladı. Bu ortamda Bayram Bilge Tokel isminde biri Neşet Ertaş’ın &#;zerine yoğunlaştı. Hakkında araştırmalar, belgeseller ve yazılar hazırladı. Neşet’le iletişim kurup t&#;rk&#;lerinin d&#;zenli bir şekilde &#;ıkması konusunda onu ikna etti. Yapılan anlaşmalar sonucunda t&#;m eserleri yeniden basılmaya başlandı. 50’li 60’li ve 70’li yıllardan gelen bu t&#;rk&#;ler ortama d&#;şt&#;ğ&#; andan itibaren diğer t&#;rk&#;ler tuz buz oldu. Neşet Eraş tekrar konserlere başladı ve T&#;rkiye g&#;ndemine girdi. 5 Nisan tarihinde İT&#; Devlet Konservatuvarı tarafından fahri doktora &#;d&#;l&#;ne layık g&#;r&#;ld&#;. Bağlamadaki tavrı ve t&#;rk&#;leri konservatuvarlarda ders olarak okutuldu. 5 Eyl&#;l tarihinde İzmir'de tedavi g&#;rd&#;ğ&#; hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi.

Zamanımızdan seksen veya doksan yıl önce Harput’ta Dar Kapısı’nda şirin bir ev vardı. Mutluluk çığlıkları gelen bir ev. Sonbahara doğru, insana hoş gelen esintili bir hava olurdu gece ve gündüz.

Harput kalabalık, cıvıl cıvıl bir şehirdi o zaman, herkesin işi gücü vardı, hanlar, hamamlar, dükkânlar, medreseler, camiler genişti. Dar Kapısı Mahallesi’nde şirin evin onaltı, onyedi yaşlarında oğlu Üneys bir “yosmaya” vurulmuştu. Yüreği yanık, üzerinde Harput yapısı ipekli bir entari ile gündüzleri bağlarda, bahçelerde, soğuk subaşlarında, Buzluk’ta arkadaşlarıyla yer, içer, eğlenir arkasından efkârın en boğucu havasını teneffüs ederdi. Geceleri bir hoş olurdu Abdeyir Mahallesi… Karşı tarafında “Toptop” vardı. Gecenin iliklere kadar işleyen serinliğinde Toptop sazlar türküler ile eğlenirdi. Böyle gelmişti bu böyle giderdi. Harput’un bütün aşıkları ile ehl_i keyf takımı Toptop’ta öbek öbek olur, kendi arkadaşlarıyla, kendi gönüllerince çalar söyler, yer içer eğlenirlerdi. Öyle divanlar ve arada öyle elezber (yüksek hava) söylerlerdi ki, etraf mahalledeki kadınlar ve kızlar gizlice duvar ve pencere arkalarında oturur, bu uzun havaları büyük bir zevkle dinlerlerdi. Üneys de geceleri efkar dağıtmak ve gündüz, yeniden efkarlanmak içinToptop’a gelir, bu alemlere iştirak ederdi. Üneys orta boylu, burnu çehresi üzerinde yukarıdan aşağı doğru biraz uzunca, şakacı, hatırlı, hoşsohbet yiğit bir delikanlıydı. İşte böyle bir sonbahar gününün gecesinde ne olduysa oldu. Üzerinde Harput yapısı ipekli entarisi, belinde sırmalı kuşağı ve bu kuşağın arasında tütün tabakası, ayağında yemenisi yanında bir arkadaşıyla tutkunu olduğu güzel yosma, Fide (Fidan) nın evine vardılar. Çatalkaya’da, Fide kapıyı açmış, gelen aşığı ile arkadaşını içeri almıştı. O gece geç vakitlere kadar gönüllerince eğlendiler. Üneys’in arkadaşı sık sık dışarı çıkıp bahçede ve kapıda sigarasını içiyor, etrafı kolluyor, gelen giden var mı diye dikkatle dinliyor, sonra tekrar tekrar öksüre öksüre içeri giriyor. Pencere açık olduğu için rüzgar arada bir Kayabaşı’nda maya ve uzun hava söyleyen aşıkların seslerini sürükleyip getiriyordu.

“Gül, bülbüle aşık mı nedir zarını bekler
Pervane dahi yanmak için narını bekler
Sevdalı gönül, göz yorarak yarını bekler”

Bu ağır türküyü dinlediler, göz göze bakıştılar. Fide içten içe bir soluk aldı verdi. Sonra aralıklı ve sessiz tebessümlerle kaküllerini geriye atarken, beyaz yüzünde gamzeler meydana geldi. Sürmeli gözlerini çevreleyen siyah ve uzun kirbiklerini kapatıp başını önüne eğdi. Kayabaşı’ndan rüzgar yine bir elezber’i yüksek perdeden getiriyordu.

Murad ağlar murad ağlar
Çay coşmuş Murad ağlar
Kimi muradın almış
Kimi namurad ağlar

Güle damlar güle damlar
Gülsuyu güle damlar
Kim öğretmiş bülbülü
Her seher güle ağlar

Vakit gemiş, sohbetler, söyleşmeler, koklaşmalar bitmişti, gitme zamanı gelmişti, gözler mahmurlaşmıştı.

Bu arada boğazı kuruyan Üneys, Fide’sinden bir bardak su funduszeue.info öyle bir sıçrayışta yerinden kalktı ki sevinçten uçuyordu. Aşığının yanan gönlüne bir bardak soğuk su serpecek ve yeniden alevlenmesini sağlayacaktı. Su geldi, Üneys kana kana içti. İçerken de karşısında elinde tabakla bekleyen fidan boylu Fide’nin gözlerinin içine bakıyordu. Fide çok mutluydu. Bu ara, aşığının hoşuna hoşuna gider düşüncesiyle bardağın dibinde kalan üç dört damla suyu da Üneys’in yüzüne serpti. Arkadaşının yanında bunun bir “töreye uymazlık” olabileceğini hiç düşünmemişti. Neyse kalktılar, kapıyı dikkatle kapayıp ağır adımlarla yürüdüler . Üneys, Fide’nin kapı aralığından onların ardı sıra mahmur gözlerle bakmakta olduğunu gördü. Fakat yolda, arkadaşı tutturdu: – “Üneys, senin bu yosmayı gözüm tutmadı! Senin yüzüne o suyu neden serpti ki? Ayıp değil mi, benim yanımda böyle yapılır mı? Doğrusu anlayamadım, başka güller de mi kokluyor sakın? Seni çocuk yerine mi koyuyor yoksa? Tam yosma! Yosmaların da yosması imiş ha…” diyor ve dik dik Üneys’e bakıyordu. Üneys’in başından kaynar sular dökülmeye başlamıştı sanki, terledi, gözleri karardı. Arkadaşına hak veriyor fakat sesini çıkarmıyor, yavaş yavaş yürüyor ve arkadaşının bundan sonraki konuşmalarını artık duyamıyordu.

Üneys arkadaşına bir işi oyduğunu, bir yere uğraması gerektiğini söyleyerek ondan ayrıldı. Hiddetle dönüp Fide’nin evine vardı. Kapıyı vurdu. Fide kapıyı aralar aralamaz kuşağından çıkardığını bıçağını zavallı Fide’nin kalbine iki defa sapladı. Güzel Fidoş (Fidan) şimdi kanlar içinde yatıyordu. Üneys doğruca çeşmeye koştu, bıçağını yıkadı eve geldi. Entarisini çıkarıp yatağının altına koydu ve yattı.

Bir saat sonra zaptiye kapının tokmağını vurdu. Dar kapısındaki evin ışıkları yandı, zaptiye kanlı entariyi bulunca, Üneys’i “dam altına” attılar. Dam altındaki (nezarethane) pencereden yine bir türkü getiriyordu rüzgar… Yine Kayabaşı’ndan geliyordu bu ses, hoş ve yakıcı Sonbahar gecesinin serinliğinde türkü bu sefer de Fide ile Üneys’in aşkını terennüm etmekte idi.

Fide Türküsü

Çatal kaya alınmaz
Dibi taştır delinmez
Fide’nin al yanağı
Al almada bulunmaz

Ah Fidan yar Fidan yar
Beni koyup giden yar
Evvel böyle değildin
Seni bir öğreten var

Eşen’e söyleyeydin
Kapıyı kösliyeydin
Üneys size gelende
Yolunu gözliyeydin

Eşen’nen yoktur aram
Kime gidem yalvaram
Üneys gözün kör olsun
Sol memededir yaram

Kayabaşı yarıldı
Düştüm şevem kırıldı
Gidin Üneys’e deyin
Akdı kanım duruldu

Kapıyı araladın
Bahtımı karaladın
Üneys gözün kör olsun
Bağrımdan yaraladın

Toptop’ta gezer atlı
Çarşafı kanlı katlı
Fideme türkü çıkmış
Söyleyin dertli dertli

Toptop’un taşına bak
Gözümün yaşına bak
Üneys beni ösgersen
Çık Kayabaşı’na bak

Aman Fide can cana
Bade doldur fincana
Otur içek yan yana

(Son üç mısra her dörtlükten sonra nakarat olarak tekrar edilir)

Kaynak: Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR

Zehra Ali YILMAZ

Siz belki hatırlamazsınız, küçücük bir tohumdunuz toprakla buluştuğunuzda. Sizi misafir edeceğini işitince katmer katmer açılmıştı toprağın bağrı.

Toprak ne kadar sakinse siz bir o kadar sabırsızdınız. O ne kadar dinginse siz bir o kadar heyecanlıydınız. Sizi en güzel şekilde ağırlayabilmek için kulağınıza aylarca türküler yakıp, ninniler fısıldadıysa da sizin aklınız hep ötelerde, türkülerini dinlediğiniz insanların hikâyelerindeydi.

Nihayet bir vakit sonra masmavi bulutları ve sapsarı güneşi selamlama vaktiniz gelmişti, büyüyüp serpildiniz.    Güneş yanığı alınlarından damla damla ter dökülen, elleri toprak kokulu çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek onlarca insanın gülen yüzlerine bembeyaz bulut ferahlığı doldururken türkülerle hasat olundunuz.

‘Bu muydu, buraya kadar mıydı varlığımın anlamı ve gereği?’ dediniz. Sorguladınız hayatınızı, sesinizi biraz da yükselterek. Fakat çok geçmeden çırçır fabrikasındaki makinelerin sesi sizin sesinizi bastırdı.  Demir parmaklıklar arasındaki testerenin dişleri bedeninize her dokunduğunda çiğitinizle bir daha bir araya gelmemecesine ayrıldınız. Siz böyle tel tel ayrılırken makinenin başındaki işçiler ‘Çiğliği kolayca gidiyor ne güzel, şu makineler işimizi ne kadar çok kolaylaştırdı.’ diyerek keyifleniyordu. Hüzünlü olsanız da içinizde tuhaf bir vuslat merakı ve heyecanı vardı. Aylarca toprakta dinlediğiniz hikâyelerin insanlarıyla tanışmak istiyor, onların dünyasına girmek için can atıyordunuz.

İsteğiniz oluyor, çok tutmuyorlar sizi, çırçır fabrikasından doğruca iplik fabrikasına gidiyorsunuz. Orada da kulakları sağır edercesine şiddetli bir gürültünün içerisinde değil işçilerin sesini, kendi sesinizi işitecek durumda değilsiniz; fakat o esnada daha başka bir şey oluyor. Devasa iplik makinalarının arasında incecik bir genç kızın kederli gözlerinde kendinizi görüyorsunuz ilk defa. Nasırlı parmaklarının arasında uzun uzun bakıyor size. Sonra derinden bir ‘aah’ çekiyor. Ciğerindeki hava yüzünüzü yalayıp geçiyor. O nefeste kokan hastane kokusunu, kardeşlerine ve verem hastası babasına bakmak zorunda olduğu için okulunu yarıda bıraktığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiniz genç kızın derdine derman olmak istiyorsunuz. Hafızanızı zorlayıp yarasına merhem olacak doğru cümleleri ararken kendinizi iplik makarasının ağzında buluyorsunuz. Vedalaşma fırsatınız mı olmadı yoksa vedalaşmalara tâlimli fabrika işçisi kız, hüzünlü ayrılıklara dayanacak gücü bulamayıp bir çırpıda bıraktı mı sizi, ayrımına varamıyorsunuz. Kızın gözlerindeki keder içinizi öyle bir parçalıyor, aklınızı öyle bir kuvvetle başınızdan alıyor ki sonra ne oldu, ne yaşadınız hiç hatırlamasanız da ‘ne olduğunuzu’ gördüğünüzde toprağın bilge sözleri kulağınıza bir kez daha doluyor ve ne yapmak istediğinizi çok iyi biliyorsunuz.

Şânı dillere destan, göklerde nazlı nazlı dalgalanan bayrak olmak istiyorsunuz, gönüllere güven dolduran.

Şehit annesinin gözyaşını sildiği tülbent olmak istiyorsunuz, evladıyla çok daha güzel bir yerde buluşacaklarına inandıran.

Bir hastanın yarasına pansuman olmak istiyorsunuz, kalbine iyileşeceğine dair inanç aşılayan.

Bir sevdalının avuçlarında yârinin iki tel saçının muhafazası gül kokulu mendil olmak istiyorsunuz, tez vakitte kavuşacaklarını fısıldayan.

Bir bebeğe kundak olmak istiyorsunuz, mışıl mışıl uykulara dalarken kulağına ninniler okuyan.

Çocukları gece boyu sarıp ısıtan, tan yeri ağarıncaya dek masallar anlatan, hikâyeler aktaran yorgan olmak istiyorsunuz, ve dağların ardından portakal kızılı güneş tüm sıcaklığı ile gülümserken ‘Haydi kalkın çocuklar, bugün bayram…’ diyorsunuz.

Zehra Âli Yılmaz

Bu yazı toplam defa okunmuştur.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası